TUTSAK

Oleh eelsanna

73.3K 2.6K 3.1K

"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevl... Lebih Banyak

1- Kader
2-Bela
3-Kelebek
4- Tuzak
5- Kuş
6-Korku
7- Araba
8- Beklemek
9- Ev
10- Kan
11- Şu an
12- Eyvallah
13- Silah
14- Gitmek
15- Kaçmak
16- Kalmak
17-Evlilik
18- Fotoğraflar ve yaşanmışlıklar
19-Kriz
20-Karşılaşma
21-Geçmiş
Özel bölüm
23-Doğum günü
24-Hediye
25-Gidemeyişler
26- Katil'in Beyaz Kuş'u
27-Rüya Bir Gün
28-Güvenmenin Bedeli
30-Cehennem Ateşi
31-Gece'nin Karanlığı
32-Küllenmiş Aşk
33-Yaralı Geçmiş, Geçmemiş
34-Alptekin Çakıroğlu
35- Kırk Mum
36-Mezar Taşı
37-Güz Güzeli

29- Ölümün Siyahı

1.3K 68 147
Oleh eelsanna

Helloo! İki haftalık bir aranın sonunda tekrar biz geldiik.

28. Bölüm benim için özel bir bölümdü aynı zaman da hikayemiz içinde bir dönüm noktasıydı. Şimdi ise olayların nasıl gelişeceğini hep birlikte okuyacağız, beni yalnız bırakmayın ve benimle yorumlarda buluşun🥳

Oylamayı ve benimle yorumlarda buluşmayı unutmayın!

Bölüm şarkıları;
Cem Adrian - Kül
Dedublüman - Belki
Çağan Şengül & Suzan Hacigarip - Bitti Masal

🌑

4 yıl sonra

"Alptekin!" dedi en sonunda Mustafa.

"Efendim" dedim gözlerimi penceredeki beyaz kuştan çekip.

"Toplanmamızın sebebini masanın lideri olarak Alptekin anlatacak" dedi Mustafa yerine otururken.

"Uyuşturucuyu silah işine karıştıranlar varmış aranızda" dedim, yuvarlak masanın etrafında toplam 10 kişiydik ayağa kalktım ve masanın etrafında yürümeye başladım. Ellerim cebimdeydi.

"Hepimizi zan altında bırakıyorsun kim yapıyorsa açıkça söylesin" dedi Baran Kartal. Ona bakmak bana eziyet ediyordu, öldürmek istiyordum.

"Asım Akçay" dedim tiksinir gibi. Asım kendisini ne beklediğini bilmediği için yerinde dikleşti. "Lojistik şirketi uyuşturu soktuğunu söylemez mi sandın?" diye sordum. Asım'ın tam arkasında durmuştum.

"İstersem uyuşturucu sokarım, istersem başka bir şey!" diye yükseldi Asım. Gerilmesi beni keyiflendirmişti.

"Başka bir şeyden kastın kadınlar mı Asım?" diye sordum. Kalkmaya çalıştığında omzuna elimi koyup yerine oturttum.

"Lan orospu çocuğu kadın ticareti mi yapıyorsun?" diye soran Tufan'dı.

"Fırat'ın bundan haberi vardı?" diye soru işaretini sesiyle koyan Zafer'di.

"Ben haberim olduğunda masanın liderine anlattım" dedi Fırat kendinden emin bir şekilde.

"Hem kadın ticareti hem uyuşturucu hem silah mı satıyormuş bu pezevenk" dedi Şehmus.

"Alpaslan Yıldırım'la takılan heriften ne beklenirdi amınakodumun pezevengi" dedi Uğur Tetik. Bu ismi duymak benim sinir uçlarımla oynuyordu ve Uğur bunu bilerek yapıyordu.

"Kes lan sesini sanki haberin yoktu her gün birliktesiniz" diye atıldı Fırat.

"Şimdi Asım bunları yaparken kimin adını kullanmış peki? Öldü bilinen Alpaslan Yıldırım!" diye bağırdım. Sesim sert çıkmıştı.

"Yaşıyor mu lan o it" dedi Şehmus sandalyesinden kalkmak üzereyken elimle ona otur işareti yaptım.

"Öldü!" dedi Asım dakikalar sonra.

"Ama sen adını kullanmakta bir sakınca görmedin!" dedim omzunu biraz daha sıkarken, Asım elimin altında kıvranıyordu.

"İşimi yaptım" dedi Asım inleyerek.

"İşinin de senin de var ya" diye ayağa kalktı Fırat. Başımı sadece bir kere diğer tarafa götürmüştüm ki Fırat anlayarak oturdu.

"Alptekin özür dilerim" dedi Asım Akçay. Özür diledi.

Haberi bile yoktu, ülkeye benim haberim olmadan bir toz tanesi bile sokamayacağından. İzin vermiştim. Onu öldürmek için masaya ihanet etti demek için bizzat ben yapmıştım. Uyuşturucuyu da kadınları da onun lojistik şirketiyle anlaşıp getirtmiştim. Bunu benden başka kimse bilmiyordu, Mustafa dahil.

"Masaya ihanet edenin fermanı belli" dedim belimden silahımı çıkardım.

"Alpaslan yüzünden yapıyorsun bunu! Yediremiyorsun dört yıldır beni öldürmek için bahane arıyorsun zaten!" dedi Asım, son sözleriydi.

Omzundaki parmaklarımı geri çektim ve şakağına bir el ateş ettim. Asım'ın başı masaya düşerken korkulu gözlerle bakan iki kişi daha vardı.

Sırasını bekleyeceklerdi.

Asım'ın ne kadar mal varlığı varsa vakıfa bağışlanacaktı. Yerine de biri oturacaktı.
Bakalım o boşluğu kim dolduracak?

Masada artık dokuz kişiydik.

Alptekin Çakıroğlu
Mustafa Turan
Baran Kartal
Fırat Baykal
Tufan Dereli
İhsan Kırtay
Zafer Mezarcı
Şehmus Taşyürek
Uğur Tetik

İhsan'ın tarafı belli değildi, tarafı belli olmayan adamlardan hoşlanmazdım.

Uğur Tetik zaten Alpaslan'ın köpeğiydi.

Öldü denilen ama cesedi hiçbir yerde bulunamayan Alpaslan Yıldırım.

"Asım'ın yerini kiminle dolduracağız?" diye sordu İhsan Kırtay. Tek düşündüğü paraydı. "İşin aksamasını istemiyorum ortak olduğu lojistik şirketiyle dört ülkeye silah gönderiyorduk" dedi.

"Senin silahların mı?" diye sordum daha yerime oturmamış Asım'ın suratına bakıyordum, ölmüş suratına.

"Senin silahların olabilir ama biz seni finanse ediyoruz!" diye sesi yüksek çıktı İhsan'ın.

"O sesin bir kere daha yükselirse senin yerini de başkası doldurmak zorunda kalacak!" dedim gözlerimi İhsan'ın gözlerine çıkardım.

"Beni tehdit edemezsin ben masanın üyesiyim" dedi İhsan sesinin tonunu yumuşatmıştı. Güldüm.

"Siz burada sahip olduğunuz Vasıf'lar sayesinde oturuyorsunuz, finanse mi? Senden gelen bir milyar dolar benim haftalık çıkardığım silaha eş. Dört yıl öncesinde değiliz İhsan. Ben Türkiye'nin silah baronuyum. Sen burada hangi vasıfla oturuyorsun söyleyeyim! Cumhuriyet başsavcısı baban sayesinde" dedim. Yavaş yavaş yerime oturdum.

"Başka hangi vasıfla oturduğunu öğrenmek isteyen var mı?" diye sordum ellerimi iki yana açıp.

Ceketimin düğmesi biraz sıkmıştı, bu toplantı artık bitmeliydi.

"Mustafa hangi vasıfla oturuyor?" diye sordu İhsan Kırtay.

"Cia bağlantısı olarak" dedim ceketimin düğmesini açtım ve bir elimi masaya koydum "Bildiğiniz gibi masaya oturan ve oturmak isteyen herkes bizimle aynı niyette değil" diye devam ettim.

"Siktir et herkes neyin ne olduğunu biliyor bu ite hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin beğenmiyorsa siktir olup gitsin" dedi Fırat. İhsan'ın suratına tükürmek için bekliyor gibiydi.

"Lideriniz olarak açıklamam gerekiyorsa açıklarım, öldürmem gerekiyorsa öldürürüm. Kimseyle sulh için masaya oturmam, ya savaşırız ya savaşırız. Benimle savaşmak isteyen varsa hodri meydan" dedim masadaki elimi hafif kaldırıp çevirdim.

"Toplantı bitmiştir" dedi Mustafa.

"İhsan'ı takibe alsınlar" dedi Fırat.

"Kime gideceği belli bir kaç haftadır Cenk Tekir'le takılıyor" dedim.

"Bu Cenk Tekir o Cenk Tekir mi?" diye sordu Fırat.

"Sen nasıl kaçırdın bunu?" diye sordum herkes kalkmış Fırat ve ben masada oturuyorduk.

"Asım'a çok odaklandım demek ki" dedi hafif gülerken. "Cenk pis adamdır" dedi Fırat.

"Ben daha pis bir adamım Fırat" dedim.

"Bu İhsan, Asım'ın yerine masaya Cenk'i oturtmak isteyecek" dedi Fırat sanki bir sır söyler gibi.

"Asıl İhsan, Cenk'i masaya oturtmaya çalışmazsa sıkıntı" dedim.

"Cenk dediğimiz adam bildiğin kadın ticaretçisi oğlum! Bu Asım'ın yerini alırsa Asım'ın ayda bir kere getirdiği kadın sayısını haftada bir getirir ya da gönderir" dedi Fırat.

"Komiserim baskın düzenlersin o zaman" dedim gülerken.

"Cenk sana takık Alptekin biliyorsun" dedi Fırat.

"Benim kaybedecek neyim kaldı?" diye sordum Fırat'a.

"Kalk gidelim" dedi. Gözlerimle soru sormuştum ona bakarken "Kalk" dedi tekrar.

Kalktım, birlikte çıktık kapıdan.

"Ben buradan eve geçiyorum" dedi Mustafa başımı salladım sadece.

"Koruma araçları dağılsın iki araba gideceğiz" dedi Fırat.

"Fırat Bey mümkün değil, abimi yalnız bırakamam" dedi Can.

"Ben de sizi yalnız bırakamam efendim" dedi Fırat'ın koruması Tuncay.

"Dördümüz gidelim" dedi Fırat. Başımı salladım sadece. Konuşmak bana eziyet geliyordu.

Oysaki gözlerimden anlayan biri vardı.

"Ben kullanacağım Can" dedim. Can arkadaki arabaya geçerken Fırat'ta kendi arabasına bindi. Dört araba ayrıldık mekandan.

🌑

Adnan ustanın kebapçısına gelmiştik.
Buranın adından hiç bahsetmemişti. Adnan usta anlattı bir gün.. bende anlatacağım en azından bir mezarın olduğunda, öldüğüne ikna olduğumda.

"Baba!" diye bağırdı Berk. Benden nefret ediyordu. Yüzüme bile bakmıyordu.

"Hoş gelmişsiniz Alptekin Bey" dedi Adnan Usta.

"Hoş bulduk" dedim.

"Masanız boş" dedi Adnan usta.

"Fırat Baykal" dedim Fırat'ı takdim ederken.

"Memnun oldum oğlum Adnan ben" dedi ustam. El sıkıştılar.

"Berk servis aç" dedi Adnan usta.

"Benim işim var baba çıkıyorum" dedi Berk.

"Berk!" diye bağırdı Adnan usta.

"Ne var baba! Ne var! Bu adam buradayken ben nefes alamıyorum! Yasak mı? Kim ki bu adam? Ben söyleyeyim sana Nare ablamın katili!" dedi. Gözlerimi kapattım.

Uzun zamandır yüzüme söylemiyordu kimse. En son Işık'tı bunu söyleyen belki de ilkti. O kadar çok duydum ki hatırlamıyorum.

Adnan ustanın gözleri bana değdi başımı denize çevirdim.

"Deme öyle oğlum o da karısını kaybetti" dedi beni savunmak ister gibi biliyordum o da öfkeliydi bana.

"Sırf Nare ablam öldü mekan kocasına kaldı diye çekmek zorundayız bu adamı ya nefret ediyorum! Bana bak bana! Kovsan da gitmem. Nare ablam dönerse emanetine sahip çıktım diyeceğim! Beni okutan, babama iş veren kadını öldüren sana inat!"

"Delikanlı sen biraz fazla-"

"Adnan usta sen bize iki Adana bir de yetmişlik" dedim.

"Ablamı öldürdün" dedi Berk.

"Berk hadi abicim" dedi Can. Ben masaya oturmuştum. Can, Berk'i uzaklaştırmaya çalışıyordu.

"Söylesene Can abi! Benim ablam gibi sevdiğim kadından sırf kardeşi için vazgeçmedi mi? Sırf onu kurtarmak için öldürmedi mi! Kardeşin güzel bir hayat yaşıyor mu bari? Gününü gün etmeli, eğlenmeli, gülmeli! Ablamdan çaldığınız ne varsa hakkıyla kullanmalısınız!" diye bağırdı Berk. Can aldı ve götürdü Berk'i.

"Sabrettiğin sayılı anlardandı" dedi Fırat.

"Haklı" dedim önümdeki bardağı düzüne çevirirken.

"Başkası söylese artık nefes almıyordu" dedi Fırat.

"O gittikten sonra belki bir ay belki iki ay sonra buraya geldim gecenin bir yarısı. Sarhoştum. Alt katta bir ev var küçük orada yaşıyor Adnan ustayla Berk. Zamanında bu restoranı aldığında Berk çok küçükmüş sokakta yürürken görmüş onu. Elinden tutup babasını annesini sormuş, Berk annesinin öldüğünü babasının ise alkolik olduğunu söylemiş. Berk'in elinden tutup beni babana götür demiş, Berk'te çocuk tabi götürmüş. Adnan ustaya demiş ki "Bu çocuk için yaşayacaksın amca! Kalk size yeni bir hayat kuracağız" demiş. Adnan usta inanmamış git başımdan demiş. Bir gün, iki gün, üç gün bir hafta her gün gitmiş Berk'le ilgilenmiş, babasını ikna etmeye çalışmış. Sonra ertesi gün O, Adnan ustanın yıkık dökük harabe evine gittiğinde Berk koltukta hareketsiz yatıyormuş, Adnan usta evde yok.

Ambulansla Berk'i hastaneye götürüyor, babasını arıyorlar Berk'in yetersiz beslenmekten bayıldığını anlatıyorlar. Adnan usta orada, ondan hayatının dersini alıyor. "Sen nasıl bir babasınki oğlun açlıktan ölecek! Bakamıyorsanız baba olmayın! Bu çocuk zaten annesiz bir de onu babasız bırakıyorsun!" bağır çağır Adnan ustanın aklını başına alıyor. Restoranı zaten satın almış ilk projesini satmış. Hemen bir ev yaptırmış alt kata. Adnan ustayı o tadilat sırasında kebap yapmayı öğrensin diye kursa gönderiyor, Berk'e her gün yemek götürüyor.

Tadilat bitiyor, Adnan ustanın kursu bitiyor açılışa bir gün bile kalmamış sabah açılacak. Bu masada oturuyorlar karşısına Adnan ustayla Berk'i almış. 'Ben insanlar buraya geldiklerinde yüzlerinde tebessümle yemek yesinler istiyorum. Burası benim evet ama size emanet edeceğim. Hayal satmak değil derdim ama insanlar bu masalara oturduklarında üzüntülerini, hüzünlerini biraz olsun unutsunlar istiyorum. Bunu güler yüzünüzle, yemeğinizle, misafirperverliğinizle yapabilirsiniz. Adnan usta ben bu kebapçıya isim koymadım siz işleteceksiniz sizin istediğiniz bir isim olsun' demiş. Adnan usta hayal satmak istemiş. O, öyle güzel konuşmuş ki hayattan vazgeçen Adnan usta artık başkalarına hayal satmak istemiş" dedim rakıyı sek bardağa dökerken.

"O yüzden Berk'e bir şey demiyordun ve o yüzden bu kebapçının adı Hayal Kebapçısı" dedi Fırat ve ekledi "Dertlerini, hüzünlerini unutmaya geldin."

"Hatırlamaya geldim" dedim açıkça.

"Onu mu?" diye sordu Fırat.

"Hayır, onu nasıl unutabilirim. Ondan vazgeçtiğimi bana hatırlatmasını istedim" dedim başımı denize çevirirken. Nasıl unuturdum? Baktığım gökyüzü, deniz bana gözlerini hatırlatırken.

"Sevgin, hissettiğin ihanet duygusunun önüne geçmesin istedin" dedi Fırat. Masadan aldığım bardağı Fırat'ın bardağıyla tokuşturduktan sonra masaya bir kere vurup içtim.

"Işık nerede Alptekin?" diye sordu Fırat.

"Dört yıldır görmedim yüzünü" dedim gözlerimi tekrar denize çevirirken.

"Bu kadın senin hayatındaki insanları bile nasıl bu kadar bağladı kendine?" diye sordu Fırat.

"Işık yüzüme bakmıyor, Hakan iş dışında benimle görüşmüyor, Yusuf hala kardeşini arıyor, Eda adımı bile duymak istemiyor. Onu seven kim varsa katili benim gözlerinde"

"Senin açından?" diye sordu Fırat.

"Gözlerini ilk gördüğüm gün biliyordum katili olacağımı" dedim burnumun direkleri sızladı.

"Alptekin senin hatan değildi" dedi Fırat beni avutmak istiyordu.

"Siktir" dedim rakı bardağını dudaklarıma götürürken.

"Niye vazgeçtin?" diye sordu Fırat.

"Bir seçim yapmak zorundaydım" dedim geçiştirirken.

"Olum karın öldü lan! Karın!" diye bağırdı Fırat. Sadece bakışlarımı denizden çevirip yüzüne çıkardım "Ağla lan bağır çağır bir şey yap! Karını öldürdüler! Alptekin! Nare'yi öldürdüler lan! Adını söylemeye kıyamadığın kadına kıydılar!" Ölmemişti ki, bedenini bulamadılar.

Kanadı kırık da olsa o istemediği yerde durmaz.

Ölmedi.

Görene kadar da inanmayacağım.

"Adli tıp Nare'ye ait olan kan miktarının ölümüne sebep olabileceği raporunu verdi Alptekin yapma!" dedi Fırat.

"Fırat" dedim bardağı masaya vurup ona uzattım.

"Sen karından vazgeçtin Alptekin. Sen kardeşini seçtin! Sen! Karından! Vazgeçtin lan! İsmi Nare diye yanmak diye adını söylemekten kaçtığın kadından vazgeçtin! Sen uğruna öleceğin kadından vazgeçtin oğlum! Sen, çocuğunun annesi olsun istediğin kadını ellerinle gönderdin o piçin yanına!"

Oturduğum yerde üzerimden ceketimi çıkardım.

"LAN SEN KARININ ÖLÜŞÜNÜ CANLI CANLI SEYRETTİN! KADIN SENİN SİLAHINLA VURULDU LAN!" diye bağırdı Fırat.

Beklediği tepkiyi alamayacaktı, ben bunları kaç kişiden ayrı ayrı duymuştum biliyor muydu?

Kaç gece kendime tekrar etmiştim?
Kaç gece? Kaç gece kokusunun bir damlasını bulmak için kıyafetlerine sarılıp yattım?
Kaç gece! Kaç gece şampuanıyla yıkandım da kokusu üstüme sinsin istedim!

Kimse bilmiyordu ama o benden vazgeçmişti.

Alpaslan'a birlikte ölelim dediğinde ben karşımdaki ekrandan izliyordum. Geleceğimden, onu kurtaracağım ihtimalinden vazgeçmişti.

Çakıroğlu dedi bana giderken.

Gözlerimi gözlerine çıkaramadım çünkü plan yapıyordum. Onu duymuyordum bile. İkisini de kurtarmanın bir yolunu arıyordum.

Ben karımdan vazgeçmemiştim!

Karım gözlerimi üzerinde hissetmediğinde güvende hissetmiyordu ben bunu bile bile bakmadım gözlerine.

Vaz mı geçmiştim?

Işık yaşasın diye ben karımdan vaz mı geçmiştim?

Bilmiyorum!

Ekranda duyduğum birlikte ölelim cümlesinden sonra iki el ateş sesi duydum.

Karım üzerindeki beyaz elbiseyle yere yığıldı, göğsünden kanlar akıyordu.

Ellerimle giydirdiğim elbisesi kanlar içindeydi.

Ellerimle gönderdiğim adam öldürmüştü karımı.

Nasıl ilk vazgeçtiğim karım olabilirdi?

"Dört sene oldu! Allah aşkına bir tepki ver artık" dedi Fırat. Tek derdi içimdeki öfkeyi dışarı vurmamı istemesiydi ama ben sessizce dururken kıyametleri koparıyordum zaten. Bağırmaları, kışkırtmaları bir işe yaramazdı.

Kardeşimden duyduklarım, Fırat'tan duyduklarımdan ağırdı. Yusuf'tan duyduklarım, Eda'nın çığlık çığlığa ağlamaları. Kader hanımın bile yüzüme bakmaması, Hakan kardeşim dediğim adam konuşmuyor benimle.

Yavuz aradı beni, ben O'nun öldürülüşünü izlerken. Alptekin bir şey yap dedi. Kurtar onu dedi. Yavuz, öldürmek isteyen Yavuz.

Ben vazgeçmiştim.

Ben korkak bir adamdım.

Ben, onu elleriyle ölüme yollayan adamdım.

Kimseyi suçlayacak, bağırıp çağıracak, kızacak hakkım yoktu. Benim öfkelenmeye bile hakkım yok.

Benim yas tutmaya bile hakkım yok, O'nun bedenini bile vermediler bana.

Cansız bedenini..

Ölmüş müydü?

"Benim bağırıp çağırmaya hakkım yok" dedim bir cevap bekleyen Fırat'a.

"Bir ay. Bir ayda nasıl bu kadar yer edinir abi?" diye sordu.

"Alpaslan'a rağmen gülümseyen kadındı o" dedim gözlerimi denize çevirdim. Bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım.

Gözlerini çok özlemiştim.

"Işık'ı kendi kardeşi gibi seviyordu demek ki" dedi Fırat düşünür gibi.

"Işık'ta onu çok seviyordu" dedim geçmiş zaman kullandım. Kabullenecek miydim artık?

"Sen nasıl aşık oldun?" diye sordu Fırat.

22.08.2022

Yavuz yine şirketimde çalışan bir adamımı kaçırıp öldürtmüş, artık karşılık vermem gerekiyor çünkü Yavuz'un anladığı dil bu.

"Can, Yavuz'un adamını alın, bizim inşaatlardan birine götürün. Biraz hırpalayın sonra geleceğim" dedim.

"Abi öldürecek miyiz yoksa işkence mi?" diye sordu Can.

"Gelince bakarım" dedim geçiştirmek için. Can odadan çıktı.

Yavuz sırf beni meşgul etmek için İlayda belasını sarmıştı başıma. Kadının benden hoşlanması beni ilgilendirmiyordu, soy adı Arslan olan herkesten uzak durmak istiyorum sadece.

🌑

"Beyler bu masada adalet var" dedi Şehmus.

"Ne adaleti sikerler böyle adaleti" dedi Asım Akçay her zamanki gibi sesi çok çıkıyordu.

"Seni sikerler o sesini kes" dedi Şehmus, Asım Akçay'a.

"İş yapıyoruz burada beyler savaşmak isteyen dışarda savaşsın" dedi İhsan Kırtay.

"Sana bir mezar hazırladım dışarda" dedi Zafer. Öldürmek istediği herkese aynı cümleyi kurardı.

"Dikkat et de seni gömmeyelim" dedi Uğur Tetik.

"Senin yedi sülalen gelse Zafer'i mezara koymaya gücünüz yetmez" dedi Fırat.

"Değil Zafer senin yedi sülaleni bile mezara koyarız" dedi Uğur Tetik.

"Teslimatının durumunu kontrol ettin mi? Birinci kuralımız masaya ihanet etmemekse ikinci kuralımız teslimatın sağsalim yapılmasını sağlamak" dedi Fırat gülerek.

"Uğur?" dedi Asım sorar gibi.

"Aynı masada oturuyorsun, aynı işi yapıyorsun ve adamın teslimatına taş mı koyuyorsun?" diye sordu Umut Üçler uzun sessiz kalışını bozarken.

"Seninle de aynı masa da oturuyorum komisyoncu" dedi Fırat. Herkes duyduklarıyla bir anlığına durdu.

"Kanıtın var mı aynasız?" dedi Umut Üçler gevşek gevşek gülerek.

"Seni göz altına almak için kanıta ihtiyacım yok" dedi Fırat.

"Ama elinde tutmak için birinci dereceden kanıta ihtiyacın var" dedi Umut Üçler.

"Sahte delil diye bir şey duydun mu hiç Umut?" dedi gülme sırası Fırat'a geçmişken.

"Bana hiçbir şey yapamazsın, İhsan konuşmalara şahit oldu babası savcı" dedi Umut Üçler.

"İhsan'dan medet umuyor amınakodumun piçi" dedi Fırat ayaklanırken.

"Fırat" dedim yüksek sesle. Fırat eline aldığı bıçakla yerine oturdu. "Savaşmak isteyen masaya zarar vermeyecek şekilde dışarda savaşsın ölenin yerine masaya yeni bir üye oturturuz olur biter" dedim gayet sakin bir ses tonuyla.

"Eyvallah" dedi Fırat o ne demek istediğimi anlamıştı. Bu düşmanları çözdük şimdi bana yeni düşman çıkarma diyordum ve o bunu anlıyordu.

Fırat Baykal, iyi bir dosttu.

"Bu gün toplanmamızın sebebi, İtalyan bir mafyayı benim silahlarımla öldürmüşler. Mafya silahların bizim olduğunu bildiği için bir görüşme talep ediyor. Talep ettiği görüşmede iki kişi istiyor" dedim.

"Tamam biz ikimiz görüşelim" dedi Fırat bana bakarken. Bana kalsa bende Fırat'la görüşmemin daha mantıklı olduğunu düşünüyordum.

"Oylama yapmak zorundayız" dedim biraz önce de adalet yok diye zırvaladılar.

"Masanın lideri olarak ben zaten olacağım yanımdaki kişi Fırat olsun diyenler?" diye sordum ve el kaldırmalarını izledim.

Ben, Şehmus, Fırat, Tufan, Zafer, İhsan buna el kaldırdı.

"Oy birliğiyle görüşmeyi Fırat ve ben yapacağız" dedim. Kimseden bir itiraz sesi çıkmadığında "Toplantı bitmiştir" dedim ve ayağa kalktım.

"Fırat'ı ayırdığını bu kadar belli etme lider" dedi Umut Üçler.

"İtalyan Mafyasıyla seninle mi görüşseydim Umut Üçler?" diye sordum karşıma geçtiğinde.

"Boşuna avukat olmadık" dedi yarım ağız gülerek.

"Bursa'da babasının küçük mafyasını savunmak için avukat olan biri için fazla iddialı sözler" dedim gülerek.

"Bu masada herkes eşit Alptekin Çakıroğlu" dedi Umut Üçler.

"Masanın kuyusunu kazmayan herkese aynı tavrı sergileyeceğim komisyoncu" dedim göz kırpıp.

"Deliliniz yok" dedi Umut Üçler. Köpekti eceli gelmişti ve cami avlusuna işiyordu.

"Fırat dedi ya delilimiz hazır" dedim daha çok gülerek. Hiçbir şey demeden çıktı gitti.

Saat gece biri geçmişti ve beni bekleyen bir de Yavuz'un en yakın arkadaşı vardı.

Hazırlanıp çıktım toplantıyı yaptığımız mekandan.

🌑

Dört araç sokağa girdik.

Ben arabadan indim tam inşaat alanına girecekken biraz ileride Can'ın yanında biri olduğunu fark ettim.

"Bana dokunursan seni öldürürüm" diye bağırdı kadın sesli bir nefes verip adımlarımın yönünü değiştirdim ve Can'a doğru yürüdüm. Can kadının arka çaprazına geçti. Kısa bir an Can'a baktım ve
Bana bakan kadının gözlerine değdi gözlerim.

Zaman durdu.

İçimde bir Cehennem ateşi yandı.

Rüzgar ağır ağır çarptı yüzüme, saniyeler saat oldu.

Hiç sevmediğim denizlerde boğuldum, okyanusları beni içine çekti.

Nefret ettiğim gece vaktinde öyle güzel görünüyordu ki gözleri, geceyi bana sevdirmeye niyetlendi.

Gözleri, ormanımda ağaçlar deviriyordu.
Gözleri, ormanımda fırtınalar koparıyordu.
Gözleri, ormanımda yangın çıkarıyordu.
Gözleri, ormanımda sağanak yağdırıyordu.
Gözleri, ormanımı yerle bir ediyordu.

"Can burada neler olduğunu anlatmak ister misin?" diye sordum gözlerimi kadının gözlerinden alamıyordum.

"Abi, hanımefendi kaybolmuş" dedi Can.

"Yani?" diye sordum gözlerim kadının yüzünde geziyordu.

"Girmemesi gereken sokağa girmiş, biz apartmandayken buradaymış" dedi Can. Bana gizlice adama işkence ettiğimizi duydu demeye çalışıyordu. Gözlerim hala kadının gözlerindeyken konuştum.

"Nereye gidecektiniz?" diye sordum. Benimle konuşmasına ihtiyacım vardı, gerçek olduğunu bana kanıtlamalıydı.

"Markete" dedi tek kelime. Sesi, kulaklarıma dolduğunda içimi anlamadığım bir duygu kaplıyordu.

"Bu saatte?" diye sordum. Gözleri kısıldı.

"Kadınlar" dedi elindeki telefonunun ekranına baktı "Gecenin 02.15'inde dışarı çıkamaz diye bir kural mı var?" diye sordu sesinde ufak bir sinir belirtisi vardı.

"Hayır" dedim onu sinirlendirmek hoşuma mı gitmişti?

"Sözleriniz öyle demiyor?" dedi sorar gibi kaşlarını çatmıştı.

"Burası yıkım alanı, geceyi bırakın gündüz de burada çok insan olmaz. Yanlışlıkla girdiğinize emin miyiz?" diye sordum daha da sinirlensin istiyordum.

Gözlerinde gördüğüm hüzne rağmen nasıl dik duruyordu?

İçindeki öfkeyi dışarı vursun istiyordum.

Bana, onu buradan alıp gitmek için tek bir sebep versin istiyordum.

"Size bir açıklama yapmak zorunda olduğumu düşünmüyorum" dedi aslında gülümsemek istemiştim ama gözlerimi kıstım.

"Maalesef, ikna edici bir açıklama duymam gerekiyor" dedim.

Gözleri beni yaralıyordu.

"Benim size açıklama yapmak gibi bir niyetim yok ama?" dedi yine sorar gibi. İstediğimi bana veriyordu, gülümsedim.

"Ne yazık ki sizi evinize gönderemeyiz o zaman" dedim yüz ifadem ifadesiz haline geri döndü. Arkama dönüp çocuklara doğru konuştum. "Hanımefendi bu gün misafirimiz" dedim. Çocuklardan üçü kadına doğru ilerlediğinde bir adım geri attı. Gözlerimi yüzünden çekmek istemiyordum. Çocuklardan biri koluna uzandığında çocuğa öldürecek gibi baktı "Hanımefendiye dokunmayın" diye ekledim içimden gülmüştüm bu ana.

"Ben sizinle gelmiyorum" dedi istemediğim o cümleyi kurmuştu.

"Geliyorsun!" dedim bastırarak. Bir rüzgar esti, kokusu burnuma geldi.

Zaman ikinci kere durmuştu, saniyelik gözlerimi kapattım.

"Ben sizin çalışanınız değilim. Emir kipiyle konuşmak sadece işleri zorlaştırır" dedi kendinden emindi. Ve evet belliydi emir kipiyle hareket eden bir kadın olmadığı.

"Rica edelim o zaman bizimle gelmeniz için?" dedim bende sorar gibi yüzüne bakmak yüzümü gülümsetiyordu bu sesime yansımıştı.

"Kimi öldürüp, kimi yaşattığınız, kime işkence ettiğiniz ve kim olduğunuz zerre kadar umrumda değil" dedi açık açık.

Korkmuyor muydu benden?

Bence korkmalıydı.

"Ama bir görgü tanığı bizim umurumuzda" dedim nefes verirken. Bir an önce onu eve götürmek istiyordum. Kokusu sinsin istiyordum. Evimin bir köşesine kokusu sinsin, çok güzel kokuyordu.

Tam o cevap verecekken arkasından sokağa dört araç girdi. Yavuz'du.

"Siktir" diye mırıldandım. Yavuz bu kadını görmemeliydi. İki adımda karşımdaki kadının önüne geçtim. Benim adımımla çocuklarda kadını kapattı.

Yavuz arabasından iner inmez adımı haykırmıştı.

"Alptekin Çakıroğlu!" diye bağırdı.

"Yavuz Arslan!" dedim bir laneti söyler gibi.

"Adamım nerde Alptekin?" diye sordu Yavuz.

"Mezarının yerini mesaj atacağımı söylemiştim Yavuz, çok erken geldin. Hala yaşıyor ama bakalım kurtarabilecek misin?" dedim. Çocuklar emir almış gibi apartmanı sardılar. Aslında emir almışlardı. Bir el silah sesi duyuldu.

Arkamdaki kadın korkuyor muydu?

"Çakıroğlu!" diye bağırdı Yavuz.

Yavuz, hem en iyi adamın hem de en yakın arkadaşın gözlerini hayata yumdu. Başın sağolsun" dedim keyifle çıkmıştı sesim.

"Alptekin!-"

"Senin sinirlenmeye hakkın yok Yavuz! Bunun bir misilleme olduğunun gayet farkındasın." dedim yüksek çıkan sesim sokakta yankılanırken.

"Cesetini ver" dedi Yavuz. Emir kipiyle söylemeseydi verebilirdim.

"Öyle biri hiç var olmadı ki Yavuz" dedim, dediğim gibi bir gülümseme sesi duydum. Güldü mü o? "Saçının telini bile bulamayacaksın" dediğim an apartman ateşe verildi. "Buraya gelmeseydin en azından mezarının yerini bilecektin."

Yavuz'un gözlerindeki korkuyu gördüm. Arkamdaki kadın peki o benden korkmuş muydu? Beni bir katil olarak mı görüyordu şimdi? Yüzümü arkamdaki kadına döndüm.

Gözleri.. heyecanlı olduğunu belli edercesine parlıyordu, biraz önce duvarlarının arkasına saklayamadığı hüznü apaçık görürken şimdi heyecanını saklamıyordu.

Benden korkmamıştı.
Gözlerine bakmayı bırakıp kulağına eğildim.

"Kimi öldürdüğümü, kimi yaşattığımı, kime işkence ettiğimi ve kim olduğumu öğrendin. Bu demek oluyor ki bizimle geliyorsun!"

Kokusu, buram buram burnuma çarpan kokusu. Ben bu kadını kollarıma almak istiyordum. Daha önce hiçbir kadın bakışlarıyla, kokusuyla onu kollarıma alma isteği uyandırmamıştı.

Teni cehennem ateşi gibiydi ve ben o ateşte yanmak istiyordum.

Sarıp sarmalamak istiyordum, gözlerindeki hüznü silmek istiyordum.

Bana istediğimi vermişti, Yavuz'un buraya gelmesi iyi olmasa da kadın benimle geliyordu.

Arabama bindiği ilk an, gözlerindeki parıltı, heyecan, benim hızım arttıkça onun yüzündeki gülümseme de artıyordu. Motorun çıkardığı ses ona zevk veriyordu, bana verdiği gibi.

Eve geldik, ellerimle yaptığım eve hayranlıkla baktı. Yüz ifadesinde hiçbir şey saklamıyordu. Gerçekti, gerçek olamayacak kadar gerçekti. Duyguları, düşünceleri gözlerinden, yüzünden o kadar okunuyordu ki rol mü yapıyordu?

Gözlerindeki bu hüzne rağmen nasıl böyle güzel gülümseyebilirdi? Nasıl korkmadan hiç tanımadığı bir adamın yanında rahat olabilirdi? Nasıl korkmadan karşı gelebilirdi bana?

Biraz önce gözlerinin önünde bir infaz gerçekleştirmiştim ama gözlerinde korku yoktu.

Ne dersem tersini yapıyordu, ne yapsam tersini yapıyordu. Kurallarımı önemsemiyordu, kendi istediğini yapıyordu. Yukarıda oda hazırlatmıştım o bahçemdeki salıncakta yatıyordu.

Salondan, salıncak net görünüyordu. Onu görebileceğim bir yerde uyuduğu için keyifliydim.

"Hakan bahçemdeki kadın kim hemen öğrenin" dedim adını öğrenmek istiyordum.

"Olum hayırdır?" dedi Hakan gülerek bana bakarken. Gözlerim salıncakta uyuyan kadındaydı.

"Görgü tanığı" dedim gözlerimi Hakan'a çevirdim.

"Bu bakış normal bir bakış değil" dedi Hakan başını sallarken.

"Kalk siktir git bul şu kadının kim olduğunu" dedim koltuktaki yastığı fırlatmak içim elime almışken Hakan koltuktan fırladı ve çıktı salondan.

Baş başa kalmıştık, o bilmese de.

İçimden bir ses deli gibi kadını kucaklayıp odama çıkart diyor. Yüzüne düşen saçlarını çekmek için parmaklarım karıncalanıyor.

Koltuğun üzerindeki pikeyi elime aldım ve bahçeye çıktım. Adımlarımın hedefi belliydi. Korumalar başlarını kaldırıp baksa da başımı hafifçe çevirdiğimde önünüze dönün demek istediğimi anlamışlardı.

Salıncağın önündeydim. İzlemek istiyordum. Kavga etsin benimle istiyordum, zıtlaşsın yine kendi bildiğini yapsın.

Elimdeki pikeyi yavaşça üzerine örttüm. Hakkım yoktu belki ama ellerim saçlarına değdi, yüzüne düşmüş parçaları geri attım. Yumuşacık saçları parmaklarımın arasından kaydı ve geri düştü. Kıpırdandı, huylanmış mıydı? Gülümsedim.

Salondaki koltuğa geri döndüm. O salıncakta sağ tarafına yatmış, yüzü bana dönüktü, yüzünü görebileceğim şekilde ben de soluma yattım. Yüzünü izledim, sabah olmak üzereydi.

Bir gün kollarımda uyanır mısın kadın?

Bir gün yüzüme bakıp gülümser misin?

Bir gün beni sever misin?

Bir gün kadın, bir gün beni o ateşte yakar mısın?

Seni bırakmamak için elimden gelen bütün bahaneleri kullanacağım, bu evden bir adım bile gidemeyeceksin.

"O gece sabaha kadar izledim onu, o gece karar vermiştim benden gidemeyecekti. Gözlerini ilk gördüğüm an karar vermiştim hatta" dedim Fırat'a.

"İyi ki tanışmışsınız" dedi Fırat buruk bir tebessümle.

"Bana kim olduğununun bilgisini sen vermiştin" dedim masadaki bardağa bakarken "Hakan senden almıştı belgeleri"

"Hatta şüphelenmiştik, aramıza sızmaya çalışan biri mi diye" dedi Fırat aklına gelenlerle gülümsüyordu.

"Ben aşık olmuştum Fırat" dedim, bunu Cehennem ateşine hiç söylememiştim.

Aşık olduğumu, ilk gördüğüm an aşık olduğumu ama aşkın ne demek olduğunu bilmediğim için çok geç fark ettiğimi, söyleyemediğim o kadar şey var ki, o kadar doldum ki.

Hiç konuşmaya ihtiyaç duymayan beni, konuşmaya alıştırdı.
Sevmeyi bilmeyen beni, kendine aşık etti.
Korku nedir bilmeyen beni, korkak bir adam yaptı.

"Aşkına" dedi Fırat elindeki bardağı kaldırırken.

"Yarama" dedim bardağı masaya vurup Fırat'ın bardağına tokuşturdum.

🌑

Yatağımızda yatıyordum, dört yıldır tek başıma yattığım yatağımızda. Koca evde tek başımaydım.
O gittikten sonra bu kocaman evi nasıl doldurduğunu daha iyi anlamıştım.

Kapı çaldı.

Can gir demeden giriyordu artık çünkü ona bir cevap vermeyeceğimi biliyordu.

"Abi, iki saat sonra toplantın var" dedi Can başını yerden kaldırmadan kuruyordu cümlelerini o da içten içe mahremiyete girdiğini düşünüyordu.

"Başını kaldır Can" dedim sadece o beni duymazdan gelip dışarı çıktı.

Can'da benimle izlemişti, Işık'ın doğum gününe davetli olan herkes canlı canlı izlemişti.
Can, kızgındı.
Işık, kırgındı.
Eda, paramparçaydı.
Yusuf, mahvolmuştu.
Hakan, öfkeliydi.
Mustafa, tedirgindi.

Ben peki?

Benim herhangi bir şey hissetmeye hakkım var mıydı? Yoktu.

Karısından vazgeçen adamın neye hakkı olabilir ki? Yas mı? Tutamam. Af dilenmek mi? Boş mezarından mı?

Mezarlığa gideceğim.

"Can!" diye bağırdım yattığım yataktan. Kapıdan içeri girdi.

"İptal et, mezarlığa gideceğim" dedi.

"Abi Allah aşkına yapma" dedi Can.

"Karımı özledim" dedim Can'a. Canım yanıyordu biliyorum hakkım yoktu, biliyorum özlemeye hakkım yoktu lanet olsun biliyorum!

Çok özledim Cehennem ateşi.

Başucumdaki çerçeveyi aldım elime, ilk fotoğrafımızdı.

"Dokunmayı bırak, konuşmayı bırak, uzaktan bir kere gözlerini görsem dört yıl daha çıkarmam sesimi. Can, karımı özlemeye hakkım yok mu?" diye sordum elimdeki çerçeveye bakarken.

"Var abi" dedi sessiz sessiz.

"Yok desene lan! Ellerinle ölüme gönderdin, ellerinle öldürdün desene. Bir daha gözlerini görmek sana haram desene. Desene Can! Abi bir sürü adam öldürdün ama o gün katil oldun desene!" diye bağırdım. Elimdeki çerçeveyi fırlattım duvara.

"Özlemeye de yas tutmaya da sevmeye de af dilenmeye de hakkın yok abi" dedi Can sessizce çıkıp kapıyı kapattı.

Orman manzarasına bakan gözlerim, duyduklarımdan sonra da oldukları yerde kaldılar.

Ormanım talan oldu kadın, bana özlemeyi de yasakladılar.

Ormanım yanıyor kadın, bir kere deniz gözlerini görsem de yangınıma su serpilse.

Kadın, kadınım.

Bu evi yakmayı düşündüm, içindeki her şeyiyle yapamadım, senden kalan son izlerdi bunlar.

Mezarlığa gitsem ne olur? İçinde değil.

Annemle babamın ölüm yıldönümüydü beni mezarlığa götürmek istemiştin, ben de mezarlıkları sevmediğim her gittiğimde onlara tekrar veda ediyormuşum gibi hissettiğim için gelmemiştim. Benim hala en sevdiğim ölmemişti.

Dört yıldır her gece mezarlıktayım ben.

Mezarlıktan korkanların sevdikleri hiç ölmemiştir derler, ben her gece boş mezarın başında sana geçen günümü anlatırken anladım.

Benim en sevdiğim ölmüştü.

Kabullendim mi?

Öldün mü kadın?

Benim yaralarımı tek tek öperek iyileştirdikten sonra, beni hayata bağladıktan sonra, bana renkleri geri verdikten sonra beni bırakıp gittin mi?

Sormaya hakkım var mı?

Cehennem ateşi beni hiç sevdin mi?

🌑

"Kalkıp toplantıma gittim, şirketteki aksiliklerle uğraştım. Masadan toplantı talebi vardı, müsait değilim diye geçiştirdim.

Mezarlıkta olduğumu kimse bilmiyor, Can da beni odamda zannediyor. Koruma ordusu istemediğim için sessizce çıktım. İçinde değilsin ama mezar taşınla konuşmak bile bir nebze özlemimi bastırıyor.

Çok kırgınsın değil mi? Senden vazgeçtiğim için. Gözlerimi üzerinden çektiğim için?

Af dilemeye hakkım yok değil mi?"

"Yok" dedi bir ses. Başımı o yöne çevirdiğim de gelenin Yavuz olduğunu biliyordum.

"Geldi senin sevimli Azrail" dedim yüzümdeki hafif tebessümle.

"Ben geldim inat" dedi Yavuz, karıma.

"Hoş geldin mi desin Yavuz?" diye sordum.

"Der mi?" diye sordu mezar taşını gösterirken.

"Karıma inat deme" dedim. Dört yıldır böyle diyordu. Onu bazı geceler mezarın başında buluyordum.

"Leyla öldüğünde hissettiğim acı gibi bir acı hissediyorum" dedi Yavuz.

"Alışmıştın" dedim gözlerimi gökyüzüne çevirip "Canın sıkıldıkça arıyordun o da senin her aramanda yüzünü güldürüyordu"

"Tehdit etmek için aradığım bir telefon konuşması kahkaha atmakla bitiyordu" dedi derin bir nefes alıp.

"Alpaslan yapmasa sen yapacaktın" dedim gerçekleri yüzüne vururken.

"Senin evinde, sana inat beni değerli bir misafir gibi ağırladı. Çorbayı önüme koyduğunda yüzünde samimi bir gülümseme vardı Alptekin. Katili olacağımı söyleyen bana gülümseyerek sıcak bir kase çorba verdi" dedi. Yavuz'un sesi titriyordu.

"Ecelinin benim elimden olacağını biliyordu çünkü" dedim yüzleşmem gereken o gerçekle. Sinir krizi geçirdiğimde yüzüme söylemişti.

"Senin elinde ölmek istemiyorum Çakıroğlu!" Hissetmişti.

"Asya ülkelerinin birinde Alpaslan'a benzeyen bir adam görmüşler" dedim Yavuz'a.

"Gittin mi?" diye sordu.

"Adam var peşinde takip ediliyor eğer Alpaslan olduğuna emin olursak gideceğim" dedim.

"Ben de geleceğim" dedi.

"Yavuz yanlış anlamaya başlayacağım" dedim karıma olan bu duygusallığı beni sinirlendirmeye başlamıştı.

"Sandığın gibi değil" dedi. Normalde birbirimizi öldürüyor olmamız gerekirken sakin sakin dertleşiyorduk.

"Bedenini kim almış olabilir Alptekin?" diye sordu dakikalar sonra.

"Ne bir kamera görüntüsü ne bir şahit hiçbir şey yok, bilinmezlik. Ölmemiş olma ihtimali hala %50" dedim.

"İkisininde bedeninin ortadan kaybolması, Alpaslan'ın kurşun yarasına rağmen kalkıp Nare'yi ordan çıkardığı anlamına geliyor" dedi.

"Video kaydını milyon kere izledim Yavuz, Alpaslan'ın o yarayla ayağa kalkması mümkün değil. Dünyaca ünlü profesörlerle görüştüm, bir tanesi bile ayağa kalkabilir demedi. Bir tanesi bile deseydi ben o ihtimal yüzünden kendimi çoktan öldürürdüm" dedim.

"O zaman karının mezarı niye boş Alptekin Çakıroğlu?" diye sordu.

"Karım yaşıyor Yavuz Arslan." dedim inanarak.

"O zaman karını bul artık" dedi ve oturduğu yerden kalktı "Ben onunla didişmeyi çok özledim" yüzüme bakmadan uzaklaştı.

Başımı ellerimin arasına aldım. Kafayı yiyecektim.

Nerdesin kadın?

🌑

Kapı çalındı ve açıldı.

"Abi Uğur'la İhsan beklediğimiz gibi Cenk'e gitti" dedi Can.

"Ne konuştuklarını tahmin edebiliyoruz, ülkeden daha fazla kadın kaçırmak için plan yapacaklar" dedi Mustafa.

"Yemleyip suç üstü yaparız biz de" dedim yerimden kalkıp. Şirketin manzarasına döndüm.

"Uğur'la İhsan masadan kalkarsa kim oturacak?" diye sordu Can.

"Şahin'ler" dedi Hakan.

"Abi herifler aşiret" dedi Can.

"İsterse cia olsun" dedi Mustafa. Yüzümü onlara döndüm. Masanın önündeki iki karşılıklı koltukta Hakan'la Mustafa oturuyor. Can orta da ayakta bekliyordu.

"Şahinlerin hangisi oturacak?" diye sordu Hakan.

"En tehlikelisi" dedim tebessüm ederken.

"Yunus Şahin mi?" diye sordu Hakan "Delirdi bu" diye de devam etti.

"Benden tehlikeli değil" dedim Hakan'a bakarken.

"Doğru" dedi imalı imalı.

"Japonya'ya geçti adam, sürekli yer değiştirmesi çok garip" dedi Mustafa.

"Alpaslan olsaydı ilk yapacağı işini bitirip bitiremediğini kontrol ederdi" dedi Hakan.

"Çok şüpheli hareketleri var" dedi Mustafa.

"Gitmeyecek misin?" diye sordu Hakan.

"Tuzak" dedim gözlerim Hakan'ın üzerindeyken ve devam ettim "Beni ülke dışına çıkarıp öldürmeyi planlıyorlar"

"Kim? Cenk mi?" diye sordu Mustafa.

"Büyük ihtimalle, Alpaslan'ı aradığımızı biliyor" dedim yerimde dikleştim.

"Tuzak kurarken tuzağa çekilecek" dedi Hakan.

"Bir kadın bulun, Cenk'in mekanlarından birinde takılsın göze batsın. Cenk onu zaten bulur. Üzerine kamera, dinleme cihazı yerleştirin" dedim.

"Ne zaman?" diye sordu Can. Aslında ne zaman başlıyoruz demek istiyordu.

"Kız yarın akşam bir görünsün mekanda bizde kameradan izleyelim, bakacağız" dedim.

"Bu akşam ihtiyarla toplantın var, yurt dışındaki inşaatla ilgili" dedi Hakan.

"Kebapçıyı arayın, mekanı boşaltsın" dedim.

"Abi-"

"İkiletme beni" dedim Can'ın lafını keserken. "Fırat'la Şehmus'u ara gelsinler"

"Eyvallah abi" dedi Can ve çıktı.

Hakan'ın telefonu çaldı.

"Efendim Işık" dedi. Kardeşim miydi? "Dönme vaktin gelmedi mi?" diye sordu Hakan. Dönmesin, yüzüne bakacak yüzüm yok. "Abinle konuşup arayacağım" dedi ve kapattı.

"Işık dönmek istiyor" dedi Hakan.

"Cenk'le savaşa girmek üzereyken mi?" diye sordum.

"Ne yapacaksın Çakıroğlu?-"

"Bana böyle hitap etmemen konusunda seni defalarca uyardım Hakan!" diye bağırırken yerimden de fırlamıştım.

"Ne yapabilirsin Çakıroğlu! Beni de mi öldürürsün?" diye bağırdı üzerime yürürken.

"Öldürürüm! Karısını öldürmüş adamım ben!" diye bağırırken ben de onun üzerine yürüdüm. Mustafa araya girdi.

"Hakan dur artık" dedi Mustafa.

"Sevdiğin kadın nerde Mustafa?" diye sordu Hakan. Mustafa sustu ama Hakan devam etti "Benim sevdiğim kadın nerde? Konuşsanıza olum! Bizim sevdiğimiz kadınlar nerde?"

Derin bir nefes aldım.

"Ben söyleyeyim size. Benim sevdiğim kadın düşmanlarımız tarafından öldürüldü. Senin sevdiğin kadının en yakın arkadaşı kardeşi öldü Mustafa. Sen ona destek olmak yerine Çakıroğlu'na destek oldun. Senin sevdiğin kadın.. senin sevdiğin kadın senin kardeşini kurtarmak için öldü! Sen, sadece kendi hayatını mahvetmedin. Sen sadece kendi sevdiğin kadını öldürmedin, bizimkileri de Nare'yle birlikte gömdün" dedi Hakan, dediği gibi de yüzüne bir yumruk yemişti.

Mustafa beni geri çekerken Hakan burnundan akan kanı siliyordu.

"Siktir git" dedim Hakan'a.

"Doğru ya Alptekin Çakıroğlu sen yeraltı dünyasının namıdeğer ölüm meleğisin" dedi.

"Elimde kalıcaksın bak siktir git artık" dedim Mustafa'yı kenara çekerken.

"Bir de beni öldürmüş olursun be ne olacak namına nam katarsın. Karısından sonra kardeşini de öldürdü diye" dedi sonra da kapıyı çarpıp çıktı.

"Onu da anla" dedi Mustafa.

"Anlıyorum diye 4 yıldır alttan alıyorum" dedim ceketimle yeleğimi düzeltirken.

"Sen karının ölümüne sebep oldun ama onun için sevdiği kadının katili ikimiziz" dedi Mustafa "Bizim yürüttüğümüz operasyonda öldü Alptekin"

"Bu son anlayışımdı bir dahası olmayacak" dedim yerime otururken.

Kapı açıldı.

"Selamın aleyküm" dedi Fırat içeri girerken.

"Aleyküm selam" dedim ona.

"Bizi çağırmışsın" dedi Şehmus.

"İhsan'la Uğur, Cenk'e gitmiş" dedim onlar karşıma otururken Mustafa kendine bir sandalye çekmişti.

"Bekliyorduk" dedi Fırat.

"Ne yapıyoruz?" diye sordu Şehmus.

"Bir kadın buluyoruz ve yem atıyoruz" dedi Mustafa.

"Kadının güvenliği bende" dedi Fırat.

"Mekan ben de" dedi Şehmus.

"Kamerayla canlı izleyeceğiz içeriyi" dedim.

"Sığınakta mı burda mı yoksa arabada mı?" diye sordu Fırat.

"Arabada, zaten Cenk kadını ağına düşürdüğü an onu oradan çıkarırlar takipte olmamız lazım" dedim.

"Gittiğimiz yere ekip çağıracağım" dedi Fırat.

"Yarın mı?" diye sordu Şehmus.

"Evet" dedi Mustafa.

"Kadını polisten seçelim" dedi Fırat.

"Hazırlıklı olmakta fayda var" dedi Şehmus.

"Yalnız Uğur'la İhsan bundan yırtar hatta Cenk bile yırtar Alptekin" dedi Fırat.

"Mevzu zaten yırtmış olmaları" dedim.

"Nasıl yani?" dedi Şehmus.

"Göz dağı" dedi Mustafa.

"Karşılığı olacaktır" dedi Fırat.

"Delile ihtiyacımız var" dedim. "Organ da alıyor kadınlardan"

"Orospu çocuğu" dedi Şehmus.

"Yani satılmayı kabul etmedikleri an potansiyel olarak organları için harekete geçiyorlar" dedi Fırat.

"Çoğu kadın ölmemek için satılmayı göze alıyor" dedi Mustafa.

"Biz direkt Cenk'i alalım" dedi Şehmus. Dayanamıyordu böyle kansızlara.

"Alırız da kanıt lazım" dedi Fırat.

"Biz alınca da baskı altında itiraf diye inkar ederler" dedim.

"Önce yarın akşam ne olacağına bakalım da" dedi Fırat.

"Çay?" diye sordu Mustafa. Herkes olur diyince de çay söyledi dört tane.

🌑

Ertesi akşam olmuştu ve arabanın içinde beklerken içeri bir kadın yollamıştık. Kadına bir şey olmaması için içeride dört polis bekliyordu. Bir kadın daha ölsün istemiyordum.

"Cenk locada" dedi Fırat.

"Nasıl çekecek dikkatini?" diye sordu Şehmus.

"Kendi halinde dans etsin, bir polis askıntılık eder gibi yapsın gerisi kolay" dedim önümdeki ekrandan etrafı incelerken.

"Kadın bizi duyabiliyor mu?" diye sordu Şehmus.

"Evet" dedi Fırat.

"Hiç korkmayın, etrafınızda polisler var. Şimdi polislerden biri size askıntılık yapıyormuş gibi yapacak onu nazikçe reddedin, gitmeyince de sesinizi biraz yükseltip bırak beni diye bağırın" dedi Şehmus.

"Süper zeka" dedi Fırat gülerken.

"Başlıyoruz" dedim ve polise işaret verdim.

Kadına yaklaştı ve askıntı olmaya başladı. Kadın bir kere reddetti anlamadı, ikinciyi reddetti ve artık bağırma sırası gelmişti.

"Bırak beni gelmek istemiyorum anlamıyor musun?" diye bağırdı kadın. Güvenliklerden biri kadına yaklaştı.

"Rahatsız mı ediyor sizi?" diye sordu.

"Evet" dedi kadın.

"Sen kimsin hayırdır?" diye sordu polis.

"Kızıştırın ortalığı güvenliğin kafasında şişe kır" dedim polise. Masadan aldığı şişeyi güvenliğin kafasına geçirince müzik durdu. Herkes bir geri çekildi. Locada olan Cenk'in gözleri aşağıyı buldu.

"Napıyorsun sen deli misin?" diye bağırdı kadın.

"Deliyim seni buradan almadan gitmem" dedi polis.

"Polisi arayacağım" dedi kadın telefonu eline aldığında polis telefonu yere fırlattı. Polis yalandan elini kaldırıp kadına vuracak gibi yaparken polisin elini tutan Cenk'ti.

"Noluyor burada?" diye sordu Cenk.

"Sarhoş herif askıntı olup duruyor istemediğimi dile getirdiğim halde böyle" dedi kadın korkmuş sesiyle konuştu.

"Bunu alın" dedi Cenk adamlarına polisi gösterirken.

"Kimi nereye alıyorsun birader" dedi polis cebinden cüzdanı çıkarıp polis memuru olduğunu gösterirken.

"Beyfendiye kapıya kadar eşlik edin" dedi Cenk, bir devlet memurunu alıkoyamayacağından.

"Bir de polis olacaksın arsız herif" dedi kadın korkudan ellerini titretirken.

"Tamam sakin olun, buyurun size sakinleştirici bir şeyler ikram edelim" dedi Cenk.

"Balık oltaya geldi" dedi Fırat keyifle gülerken.

"Üçünüzün gözü kadının üzerinde olsun" dedi Şehmus.

"Locaya çıkıyorlar" dedi Can.

"Bir gariplik var" dedi Şehmus.

"Ne garipliği" diye sordu Fırat.

"Biraz önce durduğu loca mekanın içine bakıyordu, kadını çıkardığı locanın camları filmli" dedi Şehmus.

"Sakin ol, kadına içerde zarar veremez. Satacak da olsa organlarını çalacak da olsa buradan çıkarmak zorunda" dedim.

"Şimdi sadece mekandan çıkmalarını bekleyeceğiz" dedi Fırat.

"İyi misiniz?" diye sordu Cenk.

"İyiyim teşekkür ederim" dedi kadın.

"Size beyaz şarap ikram edebilir miyim?" diye sordu Cenk, göz ucuyla kadını süzerken.

"Evet tabi ki" dedi kadın Cenk'in bakışlarına karşılık istekli bir bakışla.

"Adınızı sorsam?" dedi Cenk kadına arkası dönük şarabı kadehlere koyarken.

"Zeynep" dedi Kadın bir isim uydururken.

"Cenk ben de memnun oldum" dedi Cenk tehlikeli bir gülümsemeyle.

"Burası sizin sanırım" dedi kadın gözleri etrafta gezerken gerçekten Cenk'le ilgileniyor gibi yapıyordu.

"Evet benim" dedi Cenk, kadının şarabına bir şeyler karıştırdı.

"Şarapta uyku ilacı var içiyormuş gibi yap" dedi Fırat.

"Sevgiliniz bizi yanlış anlamasın?" diye sordu kadın çekinerek, Cenk'le ilgilenmenin ilerisine gidiyordu.

"Sevgilim yok" dedi Cenk gülerken "Sizin var mı?" diye sordu.

"Yeni ayrıldık, aldattı beni" dedi kadın üzgün bir tınıyla.

"Sizin gibi güzel bir kadına bunu nasıl yapar?" diye sordu sinirli gibi.

"Sorunun cevabını erkek olduğunuz için siz daha bilirsiniz sanırım" dedi kadın istekli bir kahkahayla.

"Ben sizin gibi bir kadını asla aldatmazdım" dedi Cenk tek kaşı havalanırken kadını kendine inandırmaya çalışıyordu.

"Hiç inandırıcı değilsiniz" dedi kadın Cenk'in gözlerinin içine bakarken. Garip bir durum vardı, Cenk kadından gerçekten hoşlanmıştı.

"Deneyip görmek ister miydiniz?" diye sordu Cenk hafiften ciddileşirken. Kadın şaraptan bir yudum aldı.

"İçme demiştim" dedi Fırat.

"İsterim" dedi kadın bacak bacak üzerine atarken.

"Gözleriniz" dedi Cenk kadına daha çok yaklaşırken.

"Ne olmuş gözlerime" dedi kadın fısıldarken, Cenk'i baştan çıkarmayı başarmıştı. Cenk kadının dudaklarına bakarken kadında Cenk'in dudaklarına bakıyordu.

"Çok arzulu bakıyorlar" dedi Cenk, kadının üzerine biraz daha eğilirken.

"Öyleler" dedi kadın Cenk'in dudaklarına yapışırken. Cenk kadını oturdukları koltuğa yatırdı.

"Adamla seviş diye mi gönderdik biz seni amına koyayım" dedi Fırat sinirlenirken.

Uzun bir öpüşmenin ardından kadın Cenk'i üzerinden itti.

"Burası olmaz" dedi nefes nefese.

"Kimse giremez buraya" dedi Cenk istekle kadına eğilirken.

"Olmaz" dedi kadın ayağa kalktı, kalkarken yalpaladı. Cenk kolundan tuttu.

"Artık gidemezsin" dedi Cenk kadını kucaklarken.

"Ne yapıyorsun istemiyorum" dedi kadın çığlık çığlığa.

"Müdahale edelim mi?" diye sordu Fırat.

"Hayır, istemiyorum" diye bağırdı kadın tekrar.

"Bayılmış numarası yapman gerekiyor" dedi Fırat.

"Bana ne yaptın?" dedi kadın ve gözlerini kapattı.

Cenk kadını kapıdan çıkardı ve korumalarından birine arabayı arka kapıya getirmelerini söyledi.

"Oo piti piti karamela sepeti, organlarını mı satsam seni mi?" dedi elleri kadının yüzünde dolaşırken.

"Pezevenk" dedi Can anlık yükselirken.

"Orospu çocuğu bir de oo piti piti falan diyor amına koyayım ya" dedi Fırat.

"Alptekin kadına ne teklif ettin de şu an her şeye razı?" diye sordu Şehmus.

"Oğlunun ameliyat masrafları artı yaşam masrafları" dedim.

"Ne!" dedi Şehmus.

"Namına nam katıyor" dedi Hakan kulaklıktan.

"Ölürse çocuğuna bakacağıma dair bir sözleşme imzaladım" dedim bomboş gözlerle ekrana bakarken.

"Sen insan değilsin" dedi Şehmus.

"Bilmediğim bir şey söyleyin" dedim bıkkın bir sesle.

"Binlerce kadın kurtulacaksa biri feda edilebilir" dedim umursamazca.

"Doğru, daha önce bir kadın için diğerlerini feda etmişliğin var" dedi Hakan. Gözlerimi kapattım, sabır dileniyordum.

"Hakan!" dedi Fırat.

"Ne var amına koyayım doğruları söyleyince hepinize bir şey oluyor" dedi Hakan ve kulaklığın bağını kopardı.

"Cenk, kadını arabaya götürdü yola çıkıyorlar" dedi Can.

"Takip ediyoruz" dedim yerimden kalkıp kendi arabama geçerken.

"Kim kim?" diye sordu Şehmus.

"Ben ve Fırat" dedim kapıyı kapatırken.

"Olmaz" dedi Can anlamsız yükseldi yine.

"Bu sana aşık mı nedir amınakoyayım ya" dedi Fırat.

"Abi sen önce Tuncay'a sor onu" dedi Can. İster istemez gülümsedim sinirlerim bozuldu.

"Sizin ben var ya" dedi Fırat.

"Ben sığınağa geçiyorum işiniz bitince orda görüşürüz" dedi Şehmus. Biraz duygusal biri olduğu için etkileniyordu.

İzel hamileydi ve bir kız çocuğu bekliyorlardı.

Kız çocuğu..

"Kadına bir şey olmayacak" dedim Şehmus'a.

"Eyvallah" dedi Şehmus. Arabalara geçtik.

Fırat ve Tuncay bir arabada ben ve Can bir arabadaydık.

"Abi iyi misin" diye sordu Can. Dikiz aynasından bana bakıyordu. Ters ters baktım ona cevap vermek yerine.

"Abi kadına bir şey olursa gerçekten çocuğuna bakacak mısın?" diye sordu.

"Sözleşmede ne yazıyorsa o" dedim.

"Karınla da sözleşme yapmıştın, uydun mu abi?" diye sordu.

Maddeleri yazarken ellerimi titreten sözleşme.

Taraflar birbirine aşık olmayacak yazarken, çoktan aşık olmuştum.

Taraflar birbirine dokunmayacak yazarken, dokunmak için deli olmuştum.

Ne zaman isterse boşanma hakkına sahip yazarken, boşanma konusu hiç açılmasın diye bana dua ettirmişti.

Taraflar evlilik birliği içinde birbirine ihanet edemezler yazarken, maddelere çoktan ihanet ettirmişti.

İmza atarken titreyen ellerime engel olmak için açtığım fotoğrafına baktım.

Köftecinin çektiği fotoğrafa.

Hiç haberi yok salıncakta uyurken çektiğim fotoğrafından. Arabada yan koltuğumda uyurken çektiğim fotoğrafından, tost yaparken çektiğimden, top oynarken, yürürken, kedi severken, yatağımda yattığında, göğsümde uyuduğunda, sweatimi giydiğinde, hırkamı giydiğinde, dizisini izlerken, sahilde tek başına otururken, resim çizerken, tatlı yaparken, sinirliyken.

İlk gün sözleşmeye ihanet etmiştim, sinir krizi geçiyordu. Bağırıyordu, üzerime yürüyordu ama bağırıp çağırmalarının arasında yardım çığlıkları vardı. Gözlerinde, sesinde, yüzünde yardım çığlıkları vardı. Odağını değiştirmek istedim.

Alpaslan'ı değil, beni düşünsün istedim.

İçimdeki duyguyu bastırmak istemiyordum, dudaklarına uzandım. Anlamadı önce, gözleri açıktı. Kapattı gözlerini, dudaklarında olan dudaklarımda bir tebessüm belirdi. Çok geçmeden çekti dudaklarını ve tokat attı. Gözlerindeki yardım çığlıkları susmuştu.

O günden sonra bana kaç kere tokat attı? Hepsini hak ettim. Öyle yaralıydı ki dokunurken defalarca düşünüyordum. Bileğinden tuttuğumda aslında kollarımı ona sarmak istiyordum. Gitmesin diye kolundan her tutuşum, bırakmak istemediğimdendi.

Ben sandım ki söylemeden de hareketlerimle anlatırım, sandım ki uzak durursam canını yakmam, sandım ki bir şeyler hissettiğimi gözlerimden anlar.

Anlamıştı da aslında benim gözlerinde gördüğüm yardım çığlıklarının aynısını benim gözlerimde görmüştü. Kalbini kırmış olmama rağmen sımsıkı sarılmıştı bana. Korkmuştum, içimi okumasından. Duyduğun çığlıklara kulaklarını tıka demiştim.

Hala kulaklarını mı tıkıyorsun Cehennem ateşi?

Renklerim soldu kadın, sen seviyorsun diye daha da siyah oldum.

Ben artık karanlığın kendisi oldum.

"Abi" dedi Can. Başımı yanımdaki camdan dikiz aynasına çevirdim. "Abi depo burası"

"Satacak kadını" dedi Şehmus.

"Bi sakin ol amınakoyayım ya" dedi Fırat.

"Ben sözümü tutarım Şehmus o yüzden ortamı germeyi bırak" dedim kulaklığa sakince.

"Sizin operasyonunuza onay veren bende hata" dedi Şehmus.

"Paşamız izin vermese operasyon yapamayacakmışız vay amınakoyayım" dedim gülerek, sinirlerimi bozdular.

"Depoda kaç kadın var?" diye sordu Fırat.

"Kamera sinyali kesildi, yakınlarda sinyal kesici var demek bu" dedi Can.

"Sinyal kesicinin alanına girdiğimiz an bağlarımız kopar" dedi Fırat.

"Bu kadar kolay olmaması gerekiyordu" dedim etrafa bakarken.

"Neyden şüphelendin?" diye sordu Fırat.

"Kadınları sattıkları yere kendi arabasıyla ve ana yoldan gelecek kadar delirmemiştir, anladı büyük ihtimalle bizi tuzağa çekmeye çalışıyor" dedim.

"Kaçırdık mı yani kadınları topladıkları yerleri?" diye sordu Şehmus.

"Kim demiş?" diye sordum.

"Biz buradaysak?" diye sordu Can.

"Alptekin Çakıroğlu bir planla yola çıkar mı? Çıkmaz! Bize de haber verseydi keşke!" diye bağırarak konuşan Fırat'ı duymazdan geldim.

"Şimdi Cenk Tekir'in tuzağına düşmüş gibi davranacağız" dedim.

"Ne yapacağız?" diye sordu Can.

"Bekleyeceğiz, Cenk Tekir bizi arayacaktır" dedim arkama iyice yaslanırken.

"Depoda kadına ne yaptığını bilmiyoruz" dedi Şehmus. Hay anasının da avradının da var ya.

"Can, Tuncay'la gidip deponun etrafına bakın" dedim başımla Can'a işaret ederken.

"Eyvallah abi" dedi Can arabadan inerken.

Cenk Tekir yıllardır bu işin içinde kendisine gönderilen bir kadını tanımayacak kadar salak değil tabi ki ama kendisine kadını oyalamak için gönderdiğimizin farkında olamayacak kadar da salak.

Cenk Tekir en başından beri bizi kadınlara götürecek olan anahtar değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Tekir, kadınları bulsa da onları hiçbir zaman kendi götürmüyordu, götüreceği zaman 3 araba değiştirip ara sokakları kullanarak ulaşıyordu eve.

Kadınları, bir apartman dairesinde tutuyorlardı. Apartman Cenk'in adamının kız kardeşinin kocanın üzerine olduğu için Cenk'e ait mülklerde kadınlar yoktu. Tabi ki apartmanın her dairesi bir otel odası gibi kullanılıyor ve kadınlar hiç dışarı çıkmamış oluyordu. Hiçbir kameraya yakalanmıyorlardı.

Organ için ise bodrum katını bir ameliyathaneye çevirmek onlar için hiç zor değildi. Apartmanın dört bir köşesinde, her katında kameralar vardı. Kameralar, gizli kameraydı.

Kadınları bazen yüksek mevkideki adamlara satıyor bunları kamera kaydına alıyor ve sonrasında şantaj yapıyordu. İşleri bu kadar büyütmesinin sebebi, başsavcıya sattığı bir kadınla başladı.

Ben bunları nereden mi biliyorum? Para her kapıyı açarsa, Çakıroğlu soy adı ise yılanı deliğinden çıkarır.

Telefonum çaldı.

"Cenk Tekir arıyor" dedim bizimkilere ve açtım telefonu.

"Efendim" dedim.

"Alptekin Çakıroğlu?" dedi karşı taraf sorar gibi.

"Siz kimsiniz?" diye sordum bilmiyormuş gibi.

"Cenk Tekir" dedi kendinden emin.

"Dinliyorum" dedim bir yanda da kulağıma Can'ın sesi geldi.

"Yirmi kişiler yaklaşık" dedi Can. Tekir aradığına göre sinyal bozucuyu kapatmışlardı ve Can o yüzden rahat rahat bana ulaşıyordu.

"Bana gönderdiğin kadını kurtarmak ister misin? Gerçi sen karısını kurtarmamış adamsın ama konumuz bu değil" dedi gülerek.

"Şanım hızlı yayılmış" dedim gülerek.

"Ben bile sevdiğim kadın için savaşırdım" dedi Cenk. Sessiz kaldım "Neyse Alptekincim bekliyorum" diye devam etti.

"Neredesin Tekir?" diye sordum.

"Adamın yolu bulmuş gibi" dedi Cenk.

"Adamlarım biraz yetenekli de" dedim gülerek.

"Bakalım sen de söylendiği kadar yetenekli misin?" diye sordu gerçi bu bir soru değildi de neyse.

"Geldiğimde pişman olacaksın" dedim arabadan inerken. Fırat da benimle indi kendi arabasından.

"Polisi getirme sinirlerime dokunuyor" dedi Cenk. "Polisi görünce kadına ne yaparım ben bile bilmiyorum"

"Ben de seni görünce ne yapacağım ben bile bilmiyorum" dedim ve kapattım.

"Sen burada kal Fırat" dedim karşımda duran Fırat'a.

"Bu herifin lafını dinleyeceğimi mi düşünüyorsun?" diye sordu yüzünde gergin bir ifadeyle.

"Kadın ölürse sorumluluk sana ait" dedim gülerken ve başımı iki yana sallayıp depoya doğru yürümeye başladım.

Deponun dışında ellerinde sopalarla bekleyen on kişi vardı beş-beş ayrılmış karşılıklı duruyorlardı.

Ölüm meleği lakabıma yaraşır bir şekilde yüzümde bir ifadesizlik vardı.

"Bu ölüm meleği modunu açtı" dedi Fırat.

"Cenk'in cenaze namazını kılarız öğlene" dedi Şehmus.

"Şehmus abi saçmalama bu herifin cenaze namazı kılınır mı?" dedi Can.

"Kılınmaz di mi lan haklısın" dedi Şehmus.

"Abi bunu gömsek toprak bile kabul etmez orospu çocuğunu" dedi Tuncay.

"Napacağız donduracak mıyız?" diye sordu Can.

"Müzede de sergileyelim mi amınakoyayım bi kesin sesinizi" dedi Fırat dayanamayıp.

Bizi bekleyen adamların arasından geçip depoya girdim, arkamdan da Fırat girdi.

"Hoş geldin Alptekin" dedi Cenk. Kadın yerde dizleri üzerine çökmüş, başına bir silah dayalıydı.

"Hoş buldum" dedim ellerimi arkamda birleştirmiş karşısında duruyordum. Başını eğip arkama baktı.

"Polisi getirme dediğimi hatırlıyorum" dedi Cenk başıyla arkamı gösterip.

"Yalnız o başkomiser" dedim gülerek, arkamı gösterirken. Cenk, adamına baktı. Adam silahın emniyetini açtı.

"Alptekin Çakıroğlu" dedi baştan aşağı süzdü beni "Söyledikleri kadar iyi misin görelim" dedi ceketini çıkarırken üzerinden.

"Bilek yarıştırmayı bırakalı çok oldu Cenk Tekir" dedim.

"Benim canım çok kavga etmek istiyor ama" dedi üzülür gibi. Sonra kadına döndü. "Oo piti piti karamela sepeti, mezarda mı uyanacaksın evinde mi?" diye devam etti.

Orospu çocuğu.

"Sikerler seni de oo piti pitini de piç" dedi Fırat ileri atılırken.

"Şş şşş, biraz sakin olun baş komiserim" dedi Cenk kahkaha atarken. Fırat'a sadece bir kere baktım ve Fırat yerine geçti. "Vay be Alptekin konuşmadan nasıl anlaştınız" dedi bizi alkışlarken.

"İhsan, babasına şantaj yaptığını biliyor mu?" diye sordum. Bir kahkaha daha attı.

"Bilmiyor, babasının bu işi para için yaptığını sanıyor" dedi arkasındaki sandalyeye otururken. Adamlarından biri bana bir tane sandalye getirdi. Fırat sandalyeyi inceledikten sonra başıyla oturtabilirsin işareti verdi. Ben de sandalyeye oturup arkama yaslandım, bir elim sağ bacağımın üzerindeydi.

"Uğur desen sattığın kıza aşık oldu" dedim gülerek.

"Gerçekten Alptekin Çakıroğlu'ndan hiçbir şey saklayamıyorsunuz" dedi başını aşağı yukarı sallarken. "Ama ne hikmetse karısının yerini bilmiyor"

"Demek pis oynamayı seviyorsun Cenk Tekir, oynayalım" dedim elimi Fırat'a uzattım ve bana verdiği flaşı Cenk'in önüne fırlattım. "Bakmak isteyeceksin" Cenk adamlarından bir laptop istedi. Videodaki görüntüyü oynattı. Göz bebeklerine kadar titredi gördüklerinden sonra. "Daha da pisleşelim mi?" diye sordum sesimde çıldırtıcı bir tonlama vardı.

"Bunu nereden nasıl buldun!?" diye bağırarak sordu sorusunu.

"Biraz önce kendin söylemiştin sanki? Ben Çakıroğlu'yum, Alptekin Çakıroğlu" dedim gözlerinin içine bakarken.

"Bu hangi hastane?" diye sordu sıktığı dişlerinin arasından.

"Anneni çok mu özlemiştin?" diye sordum yüzümdeki zafer gülüşüyle.

"ALPTEKİN!" diye bağırdı, bağırdığı gibi de ayağa fırlamıştı. Onunla birlikte adamları da bana silah doğrultmuşlardı.

"Şş şşş, biraz sakin mi olsak Cenk Bey" dedim kahkaha atarken.

"Yaşıyor mu?" diye sordu Cenk.

"Ölmemiş de olabilir ölmüş de" dedim omuzlarımı kaldırıp indirirken.

"Annemi bana sağ verirsen, karınla ilgili bildiğim bir şeyi söyleyeceğim" dedi. Zorla ölüm meleği olayım istiyorlar, olur.

"Çok geç kaldın Cenk Tekir" dedim ayağa kalkarken, Can'a başımla kadını almasını işaret ettim.

"Halis Yerlikaya" dedi Cenk Tekir. Sırtım dönükken o konuşmaya devam etti "Ne arıyorsan, ne bilmek istiyorsan cevabını biliyor" diye devam etti.

İhtiyar?

"Tamam kontrol et, doğru söylediğime inandığında ver annemi" dedi Cenk Tekir.

"Haber bekle" dedi Fırat.

Arkama bakmadan çıktım depodan.

"Kadını hastaneye götürün" dedim arabanın sürücü koltuğuna otururken.

"Abi" dedi Can. Arabaya binmek istese de Fırat tuttu onu.

"Sakin ol Alptekin" dedi Fırat kulaklığa. Kulaklığı kulağımdan çıkarıp fırlattım. Gazı köklerden bir yandan da ihtiyarı aradım.

"Efendim deli oğlan" diye açtı telefonu.

"Nerdesin ihtiyar?" diye sordum ateş fışkırıyordu sesimden.

"Gel evlat, evdeyim" dedi, bekliyormuş gibi.

"Eyvallah" diyip kapattım.

Aklıma gelen düşünceler beni delirtiyordu, inanmak istemiyordum.

Dört yıldır onu aramadığım ülke, şehir, sokak kalmazken, ihtiyar benim gözleri önünde bir caniye dönmemi mi izledi?

Yaşadığım her şeye şahitken, bunu yapmış mıydı bana?

Telefonum çaldı.

Işık.

Dört yıldır aramayan kardeşim arıyordu. Açtım.

"Efendim" dedim sakin kalmaya çalışırken.

"Dönmek istiyorum" dedi iki kelime.

"Şu an müsait değilim ben seni arayacağım" dedim tam kapatırken konuştu.

"Abi" gözlerimi kapattım, dört yıl sonra bana abi diyordu. Şu an mıydı? Şu anı mı bulmuştu! Delirmek üzereydim.

"Efendim Işık" dedim kontrol edemiyordum sesimi.

"Tamam müsait olunca ara" dedi ve kapattım.

🌑

İhtiyarın evin önüne geldiğimde kapının açılmasını bekleyecek sabrım olmadığından anahtarı içeride bırakıp indim arabadan ve hızla bahçeye yürüdüm.

"Hoş geldin evlat" dedi İhtiyar.

"Hoş buldum mu bakacağız" dedim gözlerine bakarken.

"Otur" dedi karşısındaki koltuğu gösterirken. Gösterdiği koltuğa oturdum.

"Bize iki tane çay getirin" dedi İhtiyar.

"İhtiyar" dedim ona bakarken.

"Konuş bakalım gözlerindeki öfkenin sebebini anlayalım" dedi o da ciddileşirken. Adamı iki tane çay getirdi birini benim önüme birini ihtiyarın önüne bırakıp çekildi.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı ihtiyar?" diye sordum.

"Ne gibi?" diye sordu ihtiyar.

"Benden sakladığın bir şey var mı ihtiyar?" diye sordum bu seferde.

"Var elbette, hangisini soruyorsun?" diye sordu. Yutkundum.

"İhtiyar.." derin bir nefes aldım "Karım nerede?" diye sordum ağzımdan zar zor çıkan kelimelerle. Gözlerini, gözlerimden çekti. "İhtiyar" dedim tekrar. Başını salladı yavaş yavaş aşağı yukarı.

"Karını en son kebapçıda gördüm evlat, sen yanımızdaydın" dedi bahçeye bakarken.

"Yalan söylüyorsun ihtiyar" dedim avucumun içinde duran çay bardağını patlatırken.

"Yalan söylemeyi sevmem evlat" dedi hala bakmıyordu bana.

"Gözlerimin içine bakıp karının yerini bilmiyorum de ihtiyar" dedim ayağa kalkarken. İhtiyar da benimle ayaklandı.

"Sargı bezi getirin bir tane" dedi adamlarına elime bakıyordu.

"İhtiyar" dedim titreyen sesimle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"Otur şu elime bakayım" dedi ihtiyar.

"İHTİYAR!" diye bağırdım gözlerimi açıp gözlerinin içine baktım. Adamları bize dönmüş tetikte bekliyorlardı. "Bir şey söyle" dedim.

"Otur" dedi ihtiyar. Geri çekildim.

"Biliyorsun" dedim nefes alamazken. Ayaklarımın dermanı kalmamıştı. "Biliyorsun ihtiyar" dedim tekrar, gözlerim mi dolmuştu?

"Evlat" dedi İhtiyar.

"Evlat mı? Evlat mı! Ne evladından bahsediyorsun sen ihtiyar?" diye bağırdım geri bir adım atarken. "Yıllarca izledin acı çekmemi, acı çekerken bir canavara dönüşmemi!" Boğuluyor gibi hissediyordum kravatımı gevşettim.

"Söz verdim!" diye bağırdı ihtiyar.

"Neye söz verdin ihtiyar? Kime söz verdin İhtiyar!" Elimi ensemdeki saçlarıma attım. Delirmek üzereydim.

"Nare'ye!" diye bağırdı. Karıma mı söz vermişti? Gözlerimi kapattım, göğsümde bir yer çok acıyordu. İçim titriyordu.

"Su getirin" dedi İhtiyar. İçerden bir bardak su geldi önümdeki sehpaya kondu. "İç şunu sakinleş biraz" dedi. Su bardağını aldığım gibi ihtiyarın hemen sağına fırlattım.

"Sakin mi olayım?" Kahkaha attım "Sakin mi olayım? Sen benimle dalga mı geçiyorsun Halis Yerlikaya!" diye bağırdım. Hiçbir şeyi aklım almıyordu, etraf dönüyordu. İçim titremeye devam ediyordu.

Sanki biri ruhumun kalan kırıntılarını emiyordu, benden geriye hiçbir şey kalmamış gibi hissediyordum.

Onu bulmak için içimde ayakta duran ormanım yerle bir olmuştu, ormanım da yaşanan deprem sonucu yangın çıktı ve ben o depremde enkazın altında yanarak can verdim.

"Nare istedi" dedi ne haldeysem artık, korktu ve konuştu ihtiyar.

"Ne istedi ihtiyar! Neyi istedi! Konuş artık, yalvarırım konuş! Kafayı yiyeceğim, Allah aşkına konuş" dedim titreyen sesimle dizlerimin üzerine çökerken. Ayakta kalacak gücüm kalmamıştı.

"O gece senin ondan vazgeçtiğin gece, beni aradı" yutkundum nefesim ciğerlerime batıyordu, gözümde bulutlar vardı "İhtiyar, öleceğim beni kimsenin bilmediği bir yere göm dedi" ölmüş müydü? Gerçekten ölmüş müydü? Umutlarımı ellerinle öldürüyorsun, yapma. "Kalktım, verdiği adrese gittim. Işık'ı bindirdiği taksideki adam" ilerideki bir korumasını gösterdi "Oydu, beni kimsenin bilmediği bir yere göm ama Işık'ı abisine sağsalim ulaştır ihtiyar dedi. Ben, onu da kurtarmak için oradaydım Alptekin. Nare'nin gözlerinde yaşamak istiyor gibi bir emare yoktu. O yüzden Alpaslan'a vurdurdu kendini. Video kapandığında Nare'yi oradan alan bendim, hastaneye götürdüm. Yetişemedik. Yetiştiremedim" dedi titreyen sesiyle.

"Yapma ihtiyar" dedim gözlerimden yaşlar akarken "Yapma, yaşadığına dair umutlarımı alma elimden yalvarırım! Ölmedi de!" gözlerimi gökyüzüne çevirdim. "Her gün karşımdayken nasıl ölür! Ne olur ölmedi de! Yalvarıyorum ihtiyar! Ben yalvarıyorum!" Başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım.

"Cenazesini ben teslim aldım" dedi ihtiyar. Kalbime bir kurşun saplandı. "Ellerimle gömdüm toprağa" başımı delirmiş gibi iki yana sallarken uzaklaştım ihtiyardan.

"Yalan söylüyorsun ihtiyar! Yalan söylüyorsun! Yıllardır söylemediklerinin yanında şimdi de yalan söylüyorsun!" Önümdeki bahçe takımı koltuğunu aldığım gibi salonun camına fırlattım. Büyük bir gürültü koparken kimse bana karışmadı. "İhtiyar! İHTİYAR! Yalan söylüyorum de!" diye bağırdım.

"Her gece başında saatlerce beklediğin mezar boş değil" dedi. Ben duymak istemiyordum, gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum.

"Sus ihtiyar! Sus!" diye söylendim artık çıkmayan sesimle.

"Alpaslan Yıldırım öldü, kalbine sıktığı kurşun kalbini delip geçmiş" dedi.

"Karıma sıktığı kurşunda karımın kalbini mi delip geçti ihtiyar? Karım adımın yazılı olduğu kurşunla mı öldü?" diye sordum titreyen sesime ağlayan gözlerim eşlik ediyordu. Titreyen sadece sesim değildi, bütün bedenim titriyordu.

İçimde bir cehennem büyürken bedenim nasıl böyle tir tir titriyordu?

"Nare'yi hastaneye kaldırırken son nefesini vermeden önce bir şey söyledi" dedi. Ellerimi kulaklarıma kapattım.

"Duymak istemiyorum ihtiyar! Benim karım ölmedi! Son sözleri mi? Ölmeyen bir kadının son sözleri olmaz!" dedim. İhtiyar ellerimi tutarken ayırdı kulaklarımdan.

" 'İhtiyar, Çakıroğlu öldüğümü bilmesin bu acıyı kaldıracak kadar güçlü değil. Ben sevdiğim adamın bu acıyı yaşamasını istemiyorum' dedi zar zor nefes alıyordu ama konuşmayı bırakmadı 'Ben, vazgeçmelerin kadınıyım ihtiyar' dedi gülümseyerek 'Aynı zamanda vazgeçilmelerin kadınıyım' diyerek son nefesini verdi. Gözlerimin önünde öldü karın" dedi ihtiyar.

"Ben vazgeçmelerin kadınıyım, aynı zamanda vazgeçilmelerin" diye tekrar ettim duyduğum cümleyi.

Karımın son cümlelerini.

"Hayır İhtiyar! Hayır benim karım ölmedi! İhtiyar!" Belimden silahımı çıkarıp şakağıma dayadım.

"Evlat sakin ol" dedi ihtiyar gözlerinden yaşlar akıyordu.

"İhtiyar benim artık yaşamak için bir sebebim kalmadı ki" dedim akan yaşlarımı silip. "Bu gökyüzü her gün böyle maviyken! Bu denizler her an oradayken! Gözleri her yerdeyken ben nasıl yaşayacağım!" ayaklarımdaki derman çekildi tekrar düştüm dizlerimin üzerine "Evimin her yerinde varken, hayatımın tamamı ondan ibaretken! Nasıl yaşayacağım? Konuşsana ihtiyar! Seninde karın öldü! Sen nasıl dayandın? Ben içimde her saniye büyüyen bu cehennemle nasıl yaşayacağım! İhtiyar, ben şimdi nasıl söndüreceğim bu cehennemi? Alev alev yanıyor içim! Ölüyorum ihtiyar. Karım öldü ihtiyar! Benim, beyaz kuşum öldü. Benim bu dünyaya dair iyi olmak için yeşerttiğim bütün umutlarım öldü. Ben öldüm ihtiyar!"

"Alpaslan'a rağmen öyle güzel gülümseyen kadını ellerimle öldürdüm" dedim göğsüme dayadığım silahın tetiğini çekerken.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

401K 12.5K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
9.6M 377K 73
#Wattys2016 Koleksiyoncu Edisyonu Kazananlarından birisiyiz! Hiçbir şey tesadüf olmadığı gibi bundan sonra yaşayacaklarıda tesadüf değildi. İzmir on...
35.8K 3.3K 67
GÖLGE SERİSİ 1. KİTABI AKADEMİ/AŞK/CASUSLUK KURGUSUDUR. Umbra Akademisi, yetenekli ve kimsesiz gençlerin eğitildiği dünyanın en büyük casus örgütleri...
1M 41.4K 36
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, zira kalbinden geçen iyi ya da kötü hiçbir dilek gerçekleşmeden peşini bırakmaz, derler. Ben, ölüm diledim. Bir ö...