Komtanım Da Komtanım

Por TrkiyeDirili

3.4K 348 167

Masada kim var kim yok bakmadan da konuşmaya başlamıştı. "Kunt abi gözünü seviyim tut şu yiğenini, Ateş mi n... Más

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm

10. Bölüm

219 20 6
Por TrkiyeDirili

Bakalım bakalım neler olacak bu bölümde.

'Ve tanrım seni meleklerin küllerinden yaratmış'
Bir şarkı sözü bırakayım dedim, bölümle alakasızdır bu arada öyle içimden geldi.

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum 💬😁
________________________________________

Hazal'dan

Sabah her zaman ki gibi erkenden kalkıp kışlaya yemek hazırladım ve normale göre daha erken götürdüm, beni gören görevli şaşırıp erken geldiğimi söylese de bugün daha çok işim olduğu için kışlaya girmeden bütün saklama kaplarını onun eline tutuşturup koşar adım eve vardım, dün akşam hazırladığım bavulumu uçak biletimi ve sırt çantamı aldıktan sonra elimde tuttuğum karttan taksinin numarasını çevirip kapının önüne indim.

Taksi kısa sürede geldiğinde İstanbul havalimanına gitmesini söyleyip babamla olan konuşmama girdim.

Miniğim: Babam ben taksideyim bir iki saate uçağa binerim

Miniğim: Haber vereyim dedim.

Babam oraya gelmek istediğimi söylediğimde kabul etmemişti, Şırnak'ta pek güzel anılarım olduğu söylenemezdi çünkü ama bunu umursamadan ısrarımı gerçekleştirdiğim için mecburen kabul etmişti.

Ha babam mı ? O da Şırnak'ta görev yapıyor, zaten yaşadığım sıkıntı yüzünden bizi İstanbul'a göndermişti.

Ponçik Kahramanım💖: Emin misin kızım ?

Ponçik Kahramanım💖: Gelme ben yollardım çocukları

Miniğim: Yok baba ben geliyim oraya

Miniğim: Hem özledim oraları da

Ponçik Kahramanım💖: Emin misin ?

Miniğim: Emin değil Hazal'ım

Ponçik Kahramanım💖: Hazal!

Miniğim: Tamam ya 😁

Miniğim: Valla özledim baba

Miniğim: Hem sen beni özlemedin mi neden gelmemi istemiyorsun ?

Ponçik Kahramanım💖: Olur mu hiç öyle şey güzel gözlüm?

Ponçik Kahramanım💖: Sadece burayla aran pek iyi değil

Ponçik Kahramanım💖: Hatırlıyorsun sende kendini toparlamanın ne kadar zor olduğunu

Ponçik Kahramanım💖: Ve ben bir daha aynı şeyleri yaşamanı istemiyorum

Miniğim: Yaşamam baba

Miniğim: Hem yalnız değilim ki Kartal timi de yanımda

Miniğim: İlk önce ben onların bir kulaklarını çekeyim sonra affederim zaten

Ponçik Kahramanım💖: Bebeğim

Ponçik Kahramanım💖: Kabul ediyorum gel ama sakın askeriyeye uğrayayım deme anlaştık mı ?

Ponçik Kahramanım💖: Unutma eğer o adamı senin yanında görürsem fena olur!

Miniğim: Tamammmmm

Miniğim: Ben zaten timin kulağını çekmek için geliyorum

Miniğim: Yani babacığım başkasının canımı sıkmasına izin vermem merak etme

Ponçik Kahramanım💖: Merak ediyorum Hazal

Ponçik Kahramanım💖: O yüzden geldiğin gibi seni almaya Oğuz abin gelicek

Ponçik Kahramanım💖: Sonrada seni eve ve oradan da hastaneye bırakacak tamam mı itiraz yok!

Miniğim: Tamammmmm ❤️💖

Miniğim: Öptüm yanaklarından

Ponçik Kahramanım💖: Bende güzelim hadi Allah'a emanet ol

Miniğim: Sende babacığım ❤️

Sohbetten çıkıp telefonu dizlerimin üstüne bıraktım ve yoldaki beyaz şeritleri izlemeye başladım, şehirden çıkmıştık ve bu beni heyecanlandırmıştı çünkü hastalığım yüzünden tek başıma yakın yerler dışında bir yere gitmiyordum ve şimdi uçağa tek başıma binip Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna gidecektem.

Evet fazlasıyla heyecanlıyım.

-_-

Taksiden inmiş havaalanına girmiş şu an güvenlik görevlileri tarafından her tarafım ayrıntılı bir şekilde aranıyordu. Sanki bomba sokacağım içeriye bu ne ayol!

Son güvenlik görevlisinin elinden de kurtulduktan sonra bavulumu bırakmış uçak kapısına yakın bir yerde koltukta oturup kalkıp inen uçakları seyrediyordum.

Hava aşırı derecede güzeldi, güneş bulutlar ve hafif esen meltemle şu an dışarda olmak isterdim ama malesef.

Yanımdan ayırmayıp sanki içinde dünya sırrı taşıyormuşcasına sarıldığım çantayı serbest bırakıp fermuarını açtım ve içinden elimden birazcık büyük olan sipirelli defterimi ve kurşun kalemimi çıkartıp beceremesem de bişeyler çizip zaman geçirmeye çalıştım.

Tabi bu konuda ne kadar başarılı olduğum tartışma konusu ama hızlıca geçtiğini düşündüğüm zaman ile uçağımın on beş dakika içinde kalkacağını duymamla hızlıca yerimden kalkıp uçağa giriş yaptım ve orta sırada olan koltuğuma geçip yerime kurulduktan sonra kulaklığımı çıkartıp telefona bağladım ve müzik dinlemeye başladım.

Kemerimi daha hostes gelmeden önce taktığım için şu an gayet rahattım. Telefonum zaten uçak modunda olduğu için gözlerimi kapatıp başımı geriye doğru yasladım ve müziğe ayak uydurup uçakta olduğumu unutmaya çalıştım.

Kısa süre sonra birinin kolumu sarsmasıyla acaba herşey rüya da şimdi gözlerimi odamda mı açacağım diye düşündüm, erken geldiğim için gün daha yeni başlıyormuş gibi hissediyordum.

Gözlerimi açıp bir kaç kez kırpıştırdıktan sonra kendime geldiğimde gözüm yan sıradaki camdan dışarıya kaymıştı ve biz şu an havadaydık.

Bir sıcak basmadı değil.

Kolum tekrardan dürdüldüğünde önüme döndüm ve beynimdeki bütün felaket senaryolarını öldürdüm, kulaklığın tekini çıkartıp sağ tarafıma döndüğümde yüzümde istemsizce bir gülümseme meydana gelmişti.

Bembeyaz teni, siyah saçları ve gök mavisi gözleriyle tahminimce altı yedi yaşlarında bir kız çocuğuydu kolumu dürtüp duran, onun yanında ise nenesi olduğu belli olan bir kadın elindeki şiş örgüsünü yapıp aynı zamanda söyleniyordu da.

"Kızım rahatsız etme ablayı"
Nenesinin söylediği şeyle hemen nesnesine dönüp konuştu.

"Ama tete baksana çok güzel bir abla"
Ben dediği şeye şaşırıp acaba başka birini mi gördü diye düşünüp kısa süre etrafıma baktıktan sonra bunun imkansız olduğunu düşündüm çünkü nasıl olduysa önüm arkan ve sol tarafım erkeklerle doluydu.

Gözlerim tekrardan kıza döndüğünde anında elini bana uzattım.

"Merhaba ben Nazlı sen kimsin ?"
Soruyu sormuş şekli hoşuma gittiği için küçücük parmaklarına ondan pekte ayırt edilemeyecek derecede olan parmaklarımı sarıp hafifçe salladım.

"Ben de Hazal, memnun oldum Nazlı"
Söylediğim şey hoşuna gitmiş gibi dişlerini göstererek güldüğünde nenesinin sesini duydum.

"Sende mi Şırnak'a geleceksin kızım ?"
Yok aslında Artvin'e gideceğim ama canım yolumu uzatmak istedi.

Aslında büyüklerine saygılı bir gencim de bazenleri cevabını bildikleri soruları sorunca gıcık oluyorum ne yapayım yani.

İç sesimi teyzeye yansıtmadan gülüp cevap verdim.

"Evet teyzeciğim, babamın yanına gidiyorum"

"Eyi de kızım daha okullar tatil olmadı ki ? Oldu mu yoksam. Ay bende yaşlıyım bilmiyorum ne zaman tatil ne zaman değil"

"Tatil değil tete, ben biliyom"
Ben Nazlı'nın cevabına gülerken teyze tekrardan konuştu.

"E kızım sen okumuyor musun ? Kaç yaşındasın kızım sormayı unuttum?"
Klasik teyze soruları başladığına göre arkadan fon müzik görevini üstlenen telefonumu kapatıp diğer kulaklığı da kulağımdan çıkartırken cevapladım teyzeyi, anlaşılan yolculuk daha yeni başlıyordu.

"Yok teyze okumuyorum"

"Aa neden kuzum, okusaydın ya. Altın bileziğin olsaydı elinde, kocana mecbur olma sonra"

"Yok teyze ben koca parası yiycem"
Dediğim şeyle teyze bana öyle bir yan bakış attı ki ağzımdan çıkan kelimeleri süzgeçten geçirmem gerektiğini işte o zaman anladım ama iş işten geçmişti bir kere.

"Var mı eş adayın yavrum ?"
Bu işin sonu hiç iyiye gitmiyor.

"Yok teyzecim"
Sesim o kadar tiz ve tuhaf çıkmıştı ki boğazımı temizlemek zorunda kalmıştım.

Teyzenin yandan bana bakışı ve gülüşünü görmemle başımdan aşağıya kaynar su dökülmüştü.

Cidden ben şu an elden gidiyordum ya.

Bana yardım edecek hiç mi kimse yok.

Evet şu an resmen uçağın orta sırada bir teyzenin çöpçatanlık düşünceleriyle baş başa kalmıştım.

Yani demek istediğim şey şu.

İMDAAAAAAAAAAAAT!!

Teyze başını kaldırıp bana baktığında hâlâ yüzünde o muazzam derecede ki korkunç gülüşü vardı.

"Nasıl bir eş adayı istiyorsun kızım ?"
Cevap verme Hazal! Sakın cevap verme! Tut çeneni!

"Normal"
Sesim yine farklı çıkınca teyzenin kahkahası kulağıma dolmuştu. Buyrun cenaze namazıma, herkes davetlidir.

"İyi iyi yavrum"
Değil teyze hiç iyi değil.

Ben önüme dönüp sırtımı koltuğa yasladığımda teyze yine birşeyler söylüyordu ama anlamıyordum, kulaklarımda oluşan buğuyu gözümün önünde sallanan küçük tombik el bozmuştu.

Nazlı'ya dönüp baktığımda minik bir tebessümle bana baktığını gördüm.

"Korkma abla, tete herkese aynı şeyi söyleyip duruyor. Sen ona 'he' de geç yoksa bırakmaz peşini"
Nazlı'nın dediği şeyle dönüp hâlâ konuşan teyzeye baktım. Yani en fazla ne olabilirdi ki?

Uçak iki saatlik uçuşunu bitirmiş ama teyzenin anlatacakları bitmemiş ve bu da yetmiyormuş gibi yanımızda önümüz ve arkamızda oturanlar da sohbete dahil olduğunda çapraz ateşin arasında kaldığımı farketmiş onlardan kurtulmak için de lavaboda yaklaşık yarım saat harcamıştım ki sonra buna da pişman olmuştum, çünkü o yarım saate içinde tuttuğu herşeyi taramalı tüfek gibi dile getirince kendimi koltuğun üstünde ölmüş gibi hissetmiştim.

En sonunda ise torununun telefon numarasını vermiş, bavulları almak için beklediğim süre boyunca da resmini gösterip durmuştu.

Ben teyzenin yanından koşar adımlarla uzaklaşıp çıkışa vardığımda uçak modundan çıkardığım telefonun zil sesiyle yerimde hoplamıştım.

Teyze öyle bir beni etkisi altında bırakmıştı ki anlatamam, çıkışta bile 'bekle torunum gelecek bizi almaya o seni bırakır' dediğinde babam birini gönderdi diyip zor kurtulmuştum elinden.

Çalan telefonu sonunda açıp kulağıma dayadığımda Oğuz abinin sesini duymuştum.

"Hazal kuşu nerdesin bakalım ?"

"Çıkışın ordayım abi"

"Tamamdır uğru böceği geliyorum"

"Tamam"
Telefonu kapatıp cebime yerleştirdiğimde çantamı sıkıca tutup o teyzeye tekrardan yakalanmamak için köşelere bir yere geçmiş beni görmesin diye kaldırım taşına oturup bavulu da önüme siper etmiştim.

Ya ben asker eşi olacaktım kadın beni torununa istiyor!

Belki o da askerdir ?

Ha. Bak düşünülür o zaman.

Ne ! Kızım bizim binbaşımız var duymasın kalbi kalır.

Ben göstericem ona da kalbine de!

Vücudumu tekrardan bir sinir dalgası aldığında bavulumu önümden çekip geçip giden arabalara bakmaya başlamıştım ki Oğuz abi siyah keskin hatlara sahip olan arabasıyla ara gaz vererek geliyordu.

Herşeyi hava atmaktı, onun için telefonumda da güneş gözlüklü emoji ile kayıtlıydı ya.

Araba yanımda durduğunda yerimde hareketlenmiş onun gelip bavulumu almasını bekliyordum ki beklemediğim bişey oldu.

Teyze yanında Nazlı ve uzun boylu aynı Nazlı gibi beyaz tenli bir erkekle yanımıza gelince çizgi filmlerde olduğu gibi ortadan kaybolmak istedim. Neden hâlâ ışınlanma bulunmasıyla sanki!

"Hazal kızım"
Teyzenin dediği şeyle Oğuz abi gelmiş yanımdaki bavulu bagaja yerleştirmek için tekrardan gittiğinde içimden 'yalnız bırakma beni vicdansız' diye geçiriyordum.

"Bak bu sana bahsettiğim torunum, Uraz"
Adama bakmamak için üstün bir çaba sarfediyordum, çünkü insanları süzmek ve içimdeki jürilerle onları eleştirmek en sevdiğim şeydi. Ama olmazdı, bu adamı yanımda Oğuz abi ve teyze varken süzemezdim biri beni mezara sokar diğeri gelinlik giydirip nikah masasına götürürdü.

Oğuz abi yanıma gelince klasik duruşunu da gerçekleştirdiği de teyze ona kısa bir bakış atmıştı ama hemen bana geri döndü.

"E tanışsanıza kızım, Uzar, Hazal kızım biraz utangaç zaten sohbet boyunca da pek konuşmadı istersen sen onu bir yere davet et de ortak yanlarınızı bir konuşun evladım"

Teyzenin dediği şeyle Oğuz abi yerinde hareketlenmiş benim ise başımdan aşağıya kacıncıya kaynar su dökülüyordu onu hesaplamaya çalışıyordum.

Uraz denen kişi sert bir nefes verip nenesine hitaben konuşmuştu.

"Nene sen bana demedin mi Nazlı arkadaşına veda edecek diye, hani arkadaşı Allah aşkına! Alet etme demiyor muyum ben sana çocuğu!"

"Sus ben senin iyiliğin için uğraşıyorum burda!"
O sırada hiç konuşmaması gereken kişi konuşmuştu ve ben bunun ilk söylenişi olmadığını en acı şekilde öğrenmiştim.

"Ben şimdi olayı anlamadım, kim kime neden iyilik yapıyor teyze?"
Bal gibide anlamıştı ama bu düştün elime kızım demekti işte, yedim ayvayı.

"Hazal kızımla torunum Uraz tabi ki oğlum kimler olacak. Bu arada sen Hazal'ın neyi oluyorsun ?"

Oğuz abi ilk başta keyifle gülmüş hemen ardından kasım kasım kasılarak konuşmasına devam etmişti.

"Abisi sayılırım teyze"
Teyze hiç dururmu pat diye yapıştırdı lafı.

"Evli misin oğlum ?"
Teyzenin sorduğu soruyla Oğuz abinin suratı düşmüştü ben ise gülmemek için dudaklarımı dişliyordum ki Nazlı'nın konuşmasıyla bastım kahkahayı.

"Ablama isteyecek galiba"
Benim gülüş seslerim etrafta yankılanırken Oğuz abim bana dönmüş kıstığı gözlerle bakıyordu, tabi gülüşümü yüzümde solunca bu defa gülen taraf o olmuştu.

"Uraz baksana evladım ne de güzel gülüyor Hazal kızım"
Gülüşüm yüzümde solarken tükürüğüm boğazıma kaçtığı için öksürmeye başladığımda Oğuz abim ciğerlerini sökmek istercesine sırtıma vuruyordu.

"Helal Hazal helal"
Sesindeki tını bittin sen manasına gelince istemsizce gerilmiştim.

Allah'ını seversen teyze nerden çıktın karşıma!

Teyze allem edip Oğuz abime de kız torununun telefon numarasını verirken 'ben ona haber veririm evladım sen hiç merak etme ve çekinmeden yaz' demeği de ihmal etmemişti.

Konuşma boyunca tek bir defa konuşan Uraz'ın bakışlarını nedense üstümde sık sık hissediyordum da bir kere bile başımı kaldırıp ona bakmamış konuşma bittikten sonra Nazlı'ya sarılıp zorla teyzenin elini öpüp ikimizde arabaya uçarcasına bindiğimizde Oğuz abinin dalga geçmeleri eşliğinde bir yolculuk geçirmiştik.

Artık onun sesini duymak istemediğim için gözlerimi kapatmış kısa süren yolculukta uyumuştum.

Araba durduğunda kulağımın dibine geçip 'teyzem hoşgeldin' diye bağırdığında sıçrayarak uyanmıştım, o keyifle ıslık çalarak bagajdan bavulumu alırken yüzümü sıvazlayıp kemerimi açtıktan sonra arabadan inmiştim, onun söylenme ve dalga geçmelerine çatık kaşlarımla karşılık verirken onun ne kadar eğlendim görebiliyordum ve bu çok sinir bozucuydu.

-_-

Eve girip bavulumu odama öylece bırakmış hemen sonra babamı arayıp eve vardığımı bavulumu bırakıp hastaneye gideceğimi söylediğimde Oğuz abinin beni hastaneye bıraktıktan sonra onun yanına uğramasını söyleyince onu onaylayıp telefonu kapatmıştım.

Şimdi ise arabanın durmasını bekliyordum ama oğuz abi 'yok şuraya park edemeyiz, burası ambulans yeri, şurası zaten sana ayrılmış -bahsettiği yer engelli araçları için ayrılan yerdi, ona ters ters baktığımda devam etti- buraya park yasak' bir sürü bahane sunmuştu ki en sonunda sıkıntıyla oflayıp beni bırakıp gitmesini çünkü babamın onu beklediğini söylediğimde sanki bundan haberi varmış gibi hiç oralı olmamıştı ve hâlâ arabayı parketmeye çalıştığında arabanın kısa süreli durmasıyla kapıyı açtığım gibi atlamıştım arabadan.

Sabahtan beri hastanenin etrafında kırk tur atmıştık.

Benim oturduğum yerin camını indirip bezgin gözlerle bakmıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen, ya gaza bassaydım ne olacaktı o zaman ?"
Onun ciddi sesine karşılık onu hiç takmadığımı belli eden bir sesle konuştum.

"Babama sen hesap vermek zorunda kalırdın her halde"
Dediğim şeyle dişlerini sıkıp ofladığında sanki omzuna vuruyormuş gibi hafifçe arabaya vurduğumda keskin gözleri beni buldu. Arabası onun her şeyiydi.

"Hadi git sen, ben bulurum onları. Hem babam seni bekliyordu, gitmem dersen anında mesaj atarım babama haberin olsun!"

"Odaya varınca mesaj at"
Söylediği şeyle gözlerimi devirdim sanki ne kadar büyük bir yerdi.

"Tamam badigardım mesaj atarım"
Beni başıyla onayladıktan sonra araba hareket etmeye başladığında bende içeriye girmiş danışmanın yanına varmıştım.

"Merhaba"

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim ?"

"Ali Asaf Özdemir hangi odada acaba ?"
Sorduğum soruyla kadın bilgisayarda bir kaç sayfa açıp gözlerini gözlerime deydirdiğinde merakla bakmaya başladım. Bişey olmamıştı değil mi? Bana cevap vermişti, dün attığı mesajlar hâlâ telefonumda duruyordu ve eğer bişey olmuş olsaydı haberim olurdu. Olurdu değil mi ?

"Üs katta, koidorun sonunda, sağdaki oda"
Kadının verdiği cevapla hafifçe başımı salladım ve kendimin dahi duyamayacağım biçimde teşekkür edip merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri teker teker çıktığımda sanki beynime yüklenmiş seslerle bir anda bedenimi titreme aldı, en son hastaneye on yaşında gelmiştim ondan sonra ne kadar hastalansamda hastaneye gelmemiş doktoru eve çağırmıştık ve şu an tek başıma bu koidorlarda dolaşınca ister istemez ayaklarım geri geri gidiyordu.

Odanın önüne geldiğimde içerden koidora yayılan sesler keyiflerinin yerinde olduğunu büyük bir şekilde açıklarken beni de düşüncelerinden ayırmıştı, iyi ki de ayırmıştı.

Elimi kapı kulbuna koyup derin bir nefes verdim ve kulbu indirip kapıyı ittirdim.

§∆§

~ Ali Asaf'tan ~

Operasyon iki ay sürmüştü bu iki ay içerisinde çamur soğuk yağmur demeden iki gri, bir turuncu kodda aranan terörist üyesini yakalamış peşinden de on beş kişiyi etkisiz hale getirmiştik.

Tabi bu süreçte rahat durmadığımız için  için yaralanmıştık da mesela ben, sağ kaburga kemiğim kırılmış, sol göğüs altından bir kurşun yemiştim ki ikinci kurşun da sıyırmıştı.

Hamza bacağından yaralanmış doktorun dinlenmen gerek sözlerini umursamadan odada volta atmaya devam ediyordu, Kaan biriyle dövüşe tutulmuştu adam elindeki hançerle kolunu boydan boya kestiği için o da sol üs kolu sarılı bir şekilde kucağındaki çerez tabağıyla karşısındaki televizyona odaklanmıştı.

Tarık, Cem ve Selçuk ufak sıyrıklarla kurtuldukları için bize refaketçilik yapıyorlardı.

Dün Hazal'ın mesajlarını görmüştüm, endişelenmişti ve bunu istemiyordum. Benim için endişelenmesini kalbine acı dolmasını istemiyordum ama olmuştu işte.

Geleceğini söylemişti ama gelebileceğini zannetmiyorum, hele ki sırf bize kızdığı için İstanbul'dan kalkıp gelmesi..ben olsam gelmezdim.

Sonuçta onun bana yazması ve ya benim ona yazmam tamamen arkadaşçaydı, arkadaşım için bir anda kalkıp düzenimi bozarmıydım bilmiyorum.

Tarık Kaan'ın omuzlarına masaj yapmaya devam ederken Cem de Tarık'a masaj yapıyordu, Selçuk ise izlediğimiz filme yorumlar savururken Hamza uyuyordu ben ise Hazal'a yazdığım mesaja cevap vermesini bekliyordum, hâlâ uyuyormuydu bu kız ?

Kapının bir anda açılmasıyla parmaklarımdaki mandalınayı dudaklarıma götürmüştüm ki kapıda gördüğüm kişiyle dudakrım da asılı kalan mandalina kucağıma düşmüştü, Selçuk'un suyunu emdiği mandalina boğazına takıldığı için öksürüyordu.

Bakışlarımı Hazal'ın üstünden anlamamıştım, yüzü o kadar tatlı gelmişti ki yerimden kalka bilsem yanaklarını sıkardım.

Gözleri ilk önce odadakilerde dolandıktan sonra benim üstümde durmuştu, dudakları şaşkınlıkla açılırken derin bir nefes alıp hızlı adımlarla içeriye girip en az açtığı kadar sesli bir şekilde kapıyı kapattığı da Hamza uyanmıştı.

"Lan yavaş olun uyuyoruz şurada!"
Gözleri kapalı bir şekilde uykulu sesiyle konuşmasının ardından Hazal ellerini belini koyup bir ayağıyla yerde ritim tutturmuşken Hamza'ya bakıp sinirli olduğu belli olan sesiyle konuşmuştu.

"Ya! Öylemi paşam! Uyuyormuş! Ulan siz beni deli mi edeceksiniz bu haliniz ne !!"
Selçuk suçlu çocuk bakışlarını Hazal'a yollarken Kaan anında yerinden kalkıp ona doğru gidip kollarını açmıştı ki Hazal'ın geri gitmesiyle durmuştu.

"Hop, dur bakalım önce hesap vereceksiniz ondan sonra sarılma faslı!"

Hazal'ın sert sesiyle Kaan kollarını indirirken Hamza'da uzandığı yerden kalkıp oturmuş ve sırtını dikleştirdiği yastıklara yaslayıp ellerini önünde birleştirmişti.

Onların bu hali tuhafıma da gitse Hazal'a önem verdikleri için böyle davrandıklarını anlamak zor olmamıştı.

Hazal sinirli sandığı bakışlarını bana çevirdiği de sanki elime kıymık batmış gibi yüzümde hiç bir acı belirtisi bulundurmayan ona bakmamdan sinir olmuş ki hızlı adımlarla yanıma gelip elini omzuma ardı ardına vurmuştu.

"Sen! Sen nasıl cevap vermezsin mesajlarıma. Neden dikkat etmiyorsun timine sen nasıl komutanım be! Pis komutan!"
Omzuma ardı ardına vurmasından sıkıldığım için ince parmaklarını tutup elimin içine hapsettiğimde şaşkın bir şekilde bana bakmasıyla gülmemek için kendimi zor tuttuyordum.

O kadar tatlı bakmıştı ki aramızda bir yakınlık olsaydı...yanaklarını ısırırdım.

Başka bişey yok yani ?

Kes sesini.

Tamam sensin.

İç sesime gözlerimi devirip bi elimize bir de bana bakan yeşil gözlerden gözlerimi ayırıp ellerimize baktığımda bilinçsiz bir şekilde baş parmağımın elinin tersini okşadığını gördüm, anında parmağımın hareketini kesip elimi elinden ateşe değmiş gibi çektim.

Boğazımda olan yumruyu zor da olsa yok edip yutkunduğumda gözlerim yavaşça vücudunda gezinerek yüzüne çıktı.

Gözleri şaşkınlıkla hâlâ bana bakarken önüne gelen saçlarını geriye ittirmiş ve yeşillerinde ki şaşkınlığı ortadan kaldırmak istercesine başını sağa sola sallayıp dalgın sesiyle konuşmaya devam etti.

"Sen..iyisin değil mi?"
Gözleri bedenimi saran sargı bezinde gezinirken rahatsızca yerinde kıpırdanmıştı. Üstümde sadece sargı bezi olduğundan utanmış olacağını düşündüğümde bunu doğrularcasına yutkunduğunu gördüm.

Gözlerini bedenimden ayırıp yüzüme baktığında burnunun hafiften kızardığını farkettim, utanınca burnu mu kızarıyordu ?

Onun dalgınlığını ortadan kaldırmak için sorusuna cevapladım.

"İyiyim, ani harekette acıyor sadece"
Benim söylediğim şeyle gözlerini bir yere odaklayarak başını salladı. Ben onu izlerken odada yankılanan sesle bakışlarıma yerleştirdiğim sertlikle gözlerimi Cem'e sabitledim.

"Ne ani hareketi komutanım ? Siz demediniz mi bütün gece uyutmadı diye? Uykumuzda ani hareket mi ediyorsunuz?"
Cem ona dönen bakışlarımı görmüş olacak ki gözlerini kaçırmış kısa süre sonra da camın yanına gidip bizden soyutlanmaya çalışmıştı.

Hazal anında gözlerini Cem'e çevirip sonra bana baktığında gözlerinin içindeki endişeyi farkettim.

"Ne oldu ki? Sıyırık falan değil mi?"
Tam konuşacaktım ki Selçuk'un konuşmasıyla gözlerimi sıkıca kapatıp sabır diledim Rabbimden bunların sonu elimden olacaktı.

"Ne sıyırığı Hazal adamı delik deşik ettiler, bizi beklemeden mağaraya bodozlama dalarsa böyle olur işte"
Hazal gözlerindeki şaşkınlık, korku ve endişeyle tekrar bana döndüğünde gözleri tekrardan sargı bezinde dolandı.

"Ne oldu dedim?!"
Sesindeki sitem kendini belli ederken tekrardan benim konuşmama gerek kalmadan Tarık cevapladı.

"Sağ kaburgaları kırık, sol göğsünün altından mermi yedi diğerinde kaçmayı akıl ettiği için o da sıyırdı. Yani..başka biri olsaydı ölmüştü ama biz inatçıyız bilirsin"
O kadar rahat bir tavırda söylemişti ki görende sabah akşam kurşun yiyor sanırdı ki asker oldu olalı ilk defa bire bir dövüşmüştü onun dışında hep silahla indirmişti rakibini.

Ona göz devirdiğimde bana bakıp omuz silkmişti, Tarık keskin nişancıydı, onun için şimdiye kadar hiç yakın temasa gerek duymamıştı.

Hazal aniden bana bakıp konuştu.

"Sol göğsün mü ? Siz ciddi misiniz ? Adam ölümden dönmüş ama bana hiç bir şey söylemiyorsun ! Ne zaman haberim olacaktı sizin cenazenide mi ?! Aşk olsun ! Gerçekten aşk olsun!"
Olsun be küçük kız.

Ne dedin sen ????

Yok bişey..

Hı hım biz hiç bir şey duymadık evet.

Evet.
----------------------------------

Aradan geçen kısacık zamanda Hazal teker teker hepimize kendince azar çekmiş şimdi de ayakta elleri belinde öylece ayağıyla tuttuğu ritimle birlikte duruyordu.

Hepimiz sus pus bir şekilde dururken bakışlarım Hazal'a kaydığında bir anda sağ eli başına gitmiş sol eliyle de bir yere tutunmak istercesine havada tuttuğunda ters birşeyler olduğunu anladığımmda elimde duran televizyon kumandasını Kaan'a fırlattım.

Gözleri beni bulduğunda hızlıca Hazal'ı işaret ettim, benim gözlerim gibi hızlı bir şekilde yerinden kalkıp Hazla'ın yanına gittiğinde kollarından tutup kaybetmek üzere olduğu dengesini korudu.

"Hazal iyi misin ?"
Gözlerini bir kaç kez açıp kapattıktan sonra konuştu.

"Hı, şey..iyiyim yok bişey, başım döndü sadece"
Bu dediğine Kaan ikna olmuş olabilirdi ama ben açıkçası hiç de ikna olmamıştım, Kaan başını salladıktan sonra Hazal'ın koluna girip onu koltuğa doğru ilerlerken aynı zamanda da soru soruyordu.

"Sen yemek yedin değil mi aç falan değilsin?"
Hazal hiç bir şey söylemeyip koltuğa oturduktan hemen sonra ellerini önünde bağlamıştı.

"Hazal, yemek yedin değil mi minik kuşum!"
Hazal tekrardan bişey demediğinde kaşlarım çatıldı, ne kuşu lan!

Hop sakin ol binbaşı.

Kes.

Sana da bişey demeye gelmiyor hemen kes diyorsun, pis hödük.

"Hazal aç değilsin değil mi ?!"
Bu defa Hamza sormuştu. Gerçekten yemek yememişmiydi ?

"Vaktim olmadı"
Sesi az öncekine nazaran oldukça kısık çıkmıştı ki kendisini biraz daha zorlasa dediği şeyi duymaya bilirdim.

"Anlamadım bir daha söyle"
Dedi Hamza daha naif bir sesle.

"Off yiyemedim işte ne olmuş sanki!"
Hem suçlu hem güçlü moduna girdiği için kendi suçluluğunu kabul ettiğini belli ediyordu.

"Yani sen şimdi uyandığında beri bişey yemedin öyle mi ?!"
Selçuk şimdiye kadar duymadığım bir ciddiyetle konuştuğunda şaşırmıştım, bu adamlar Hazal'a harbi değer veriyordu.

"Yani, kışlaya birşeyler hazırlarken poğaça yemiştim"

"Kaç tane?"

"Bir"

"Kaç, kaç!"

Hazal yutkunup önüne eğik olan başını hafifçe kaldırıp herkeste gözlerini gezdirdikten sonra yardım istermiş gibi gözlerime baktığında bişey söylemedim, neyin ne olduğunu bilmiyordum, Hazal'ı daha yeni tanıyordum ve bu adamlar onun üstüne bu denli düşüyorsa bunun iki sebebi olabilirdi bu da ya çok kıymetliydi ya da geçmişinde bişey yaşamıştı.

Benden istediği yardımı alamayınca başı yine önünde düştüğünde konuştu.

"Bir tane yiyebildim"
Kaan sağ elini burun kemiğine götürüp parmaklarıyla kısa süre Burnumu sıktıktan sonra yerinden kalkıp mini buzdolabının yanına gelip içinden çıkardığı hazır sandviçlerden bir tane almış yanına da kola çıkarmıştı. O onları Hazal'a götürürken Hamza konuşmasından geri durmuyordu.

"Kızım biliyorsun aç kalınca dayanamadığı, niye bişey yemedim? Hayır anlamıyorum ki bayılmak mı istiyorsun ?"
Bayılmak ??

Hazal sandviçi alıp ambalajını açarken parmakları kısa süre durmuş sonrasında sertçe yutkunup tekrardan ambalajı açmaya devam etmiş ve küçük bir ısırık almıştı.

"Hazal, şimdiye kadar hiç bayılmadın değil mi ?!"
Sesinde sinirden çok merakı taşıyan Kaan son derece önem verdiğini belli ediyordu. Hazal onu duymuyormuş gibi sadviçini dizlerinin üstüne koyduktan sonra masanın üstündeki kolasını açıp bir kaç yudum aldıktan sonra tekrar sandviçine dönmüştü ki önüne gelen saçlarını savurarak arkasına attığında sağ tarafında oturan Tarık anında saçlarını tutup düşmesini önlemiş aynı zamanda da kaşlarını çatarak Hazal'ın ensesine bakıyordu.

Hazal bunu farkettiği gibi saçını Tarık'ın elinden kurtarıp yüzünü ona döndüğünde gözlerindeki endişe git gide büyüyordu.

Kaan onun aniden bu şekilde tepki vermesiyle oturduğu koltuk kolçağından kalkıp yanına gitmiş ona engel olmaya çalışan ellerini tutup saçını geriye çektiğinde gördüğü şeyle hızlıca Hazal'ın karşısına geçmişti.

"Ne oluyor be?"
Cem'in son derece merakla sorduğu şeyle bizde ona katılan sesler çıkardık. Ne oluyordu ?

"Ne mi oluyor!"
Kaan'ın sert ve yüksek sesi odanın duvarlarına çarpıp dalgalanırken kendi sorusuna cevap verdi.

"Hazal hanımın ensesinde dikiş var ! Bize bunun nasıl oluştuğunu anlatmak ister misin Hazalcığım!!"
İlk söylediği şeyle şok olmuştum, sadece ben değil hepimiz şaşırmıştım. Ne dikişi? Bu kız evde uslu uslu durmuyor muydu ?

"Yanlışlıkla oldu"
Sesindeki suçluluk beni iyiden iyiye gererken yerimde dikleşmeye çalışırken sol göğsümün acısı bütün bedenimi ele geçirdi dişlerimi sıkarken acının geçmesini bekliyor ve Hazal'ın başına gelen şeyin ne olduğunu merak ediyordum.

"Nasıl yanlışlıkla olmuş olabilir Hazal!"

"Ya kızma be! Bilerek yarmadım ya başımı! Düştüm"
Son kelimesi diğerlerine nazaran kısık ve suçlu çıkmıştı. Kaan'ın sert sesine nazaran Hamza daha naif bir sesle konuşmuştu.

"Söyle güzelim, sana kızacak değiliz ya ?"
Hazal aniden başını kaldırıp Kaan'a baktıktan sonra kardeşini annesine şikayet eden çocuklar gibi parmağıyla Kaan'ı göstererek Hamza'ya döndü ve konuştu.

"Ama bu bana bağırıyor! Sanki bilerek bayıldım Allah Allah!"
Söyeldiği şeyin farkına sonradan varmış gibi iki eliyle de ağzını kapattığında Kaan endişeyle Hazal'ın önünde diz çözküp ellerini bacaklarına koyarak konuşmuştu.

"Ne oldu? Nerde nasıl oldu? Söyle, söz kızmayacağım"
Hazal mahçupça elini ağzından indirirken konuştu.

"Sizin göreve gittiğiniz öğrendiğim gün oldu, ama valla yemek yiyordum, açlıktan olmadı. Bende anlamadım ki neden olduğunu. Babam bana sizin uzun süreli göreve çıktığınızı ne zaman geleceğinizin kesin olarak belli olmadığını söyledikten sonra biraz daha konuşup telefonu kapatmıştım, duşa girdim. Bizim duşta oturma alanı var fayanstan, bir anda başım dönünce daha oturamadan bayılınca başımı oraya vurmuşum işte"

Söylediği şeyle yüreğimde hissettiğim sızı bir olmuştu, benim yüzümden olmuştu, dediği gibi giderken bişey yazabilirdim, en azından bir mesaj atıp göreve gideceğimi söyleye bilirdim.

Ben kendi kendime çelişirken o konuşmasına devam ediyordu.

"İşte sonra Mete'nin kapıyı yumruklama sesleriyle kendime geldim, gözümü açtığımda bembeyaz küvet kırmızı olmuştu. Elim enseme gittiğinde içimi öyle bir korku kapladı ki anlatamam Kaan bir an öldüm zannettim hatta. İşte başım zonklarken zorla yerimden kalkıp durulandım, küveti temizleyip çıktım banyodan. Sonra da hastaneye gidip dikiş attık."

Gözlerinin dolduğunu görünce acısını almak istedim, nasıl korktuğu sözlerinden, gözlerinden ve ellerinin titremesinden belli oluyordu.

Ellerini sıkıca tutup güvende olduğunu hissettirmek istemiştim ki benim yerime bunu yapan kişi Kaan olmuştu. Titreyen ellerini sıkıca tutup çömeldiği yerden kalkıp yanına oturduktan sonra sıkıca sarmıştı boşta olan kolunu bedenine.

Saçını koklayıp öpüp onu sakinleştirirken neşelendirecek sözler söylüyorlardı. Yerimden kalkıp onu kollarımın arasına almak istesem de yapamadım, o benim anonimim ben onun askeriyim ama gidip sarılıp acısını anlamıyordum.

Ve gerçekten beni mi seviyordu...

Benim gibir bir zavallıyı...

___________________________________________________________________

Bitti huh

4005 kelime 😳

Satır aralara bıraktığınız yorumlar çok güzeller cevap vermeden veremesemde hepsini teker terek oluyorum.

Oy ve yorumlarınızla beni daha da heveslendirdiğiniz için ise ayriyetten teşekkür ediyorum 💬⭐❤️😘

Seguir leyendo

También te gustarán

25.5K 1.7K 10
Fanatik arkadaşının zoruyla futbol maçına giden Doktor Alina, takım doktorunun orada olmaması ile oyuncuya müdahale eder. Ertesi gün ise beklenmedik...
51.6K 1.9K 44
Doğu görevini Mardin'de yapma hayali ile yanıp Tutuşan ve sonunda başaran bir veteriner kadın... & Ağa olmayı istemeyip asker olma hayalini gerçekle...
18.1K 2.4K 33
05*********/ Ruhi'dir benim adım hiç çıkamam evimden 05*********/ Dostlar uydururum hayali mutluyumdur bu yüzden 05*********/ Bir çiçek dürbününden i...
11.9K 804 24
"Alıntı" Siz : Abi mermiler hazır mı ? Siz : Komutan soruyo? Siz : Abi hadi ama görev için hazırlanıcaz daha ?! 054* *** ** ** :Anlayamadım ?? Siz :...