14. Bölüm

110 13 9
                                    

Gözlerimi zorlukla açtığımda kuruyan dudaklarımı ıslatıp sol tarafıma çevirdim başımı, boynum uyuşmuştu. Uçaktan ineli yarım saat olmuştu ve biz askeri araçla alınmadığımız için trafiğin en sonlarında mahsur kalmıştık. Başım Hamza'nın omzundayken kaldırıp sol tarafındaki Ali'ye baktım, gözleri elindeki telefondan henüz ayrılmış bıkkınlıkla bir birini izleyen otubüste gezdi bakışları ve en sonunda beni bulunca heyecanlandım. Aklıma uçak gelmişti.

Olduğum yerden doğrulup oturduğum da hâlâ gözleri bendeydi, gözlerimden ayrılan bakışları dudaklarımı bulunca anında başımı çevirip saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım, uçakta yaşadığımız şeyin etkisiyle bütün uçağı ayaklandırdıktan sonra başım önümde utana sıkıla yerime geçip oturmuştum. O zamandan beri de sadece bakışıyorduk, o benimle konuşmaya çalışsa da ben kaçıp diğerlerinin yanına gidiyordum.

Neden böyle bişey yaptığımızıda bir türlü anlayamamıştım, bana diğerleri kadar bile yakın davranmazken bir anda bu şekilde davranması afallamamı sağlamıştı. Burnumdan seslice nefes verdikten sonra dışarıya baktım, çıldırmak üzereydim dakikaşardır bir milim bile hareket etmemiştik yerimizden.

"Offfffffff, ağğğğğğğğğğ"
Saçlarımı tutup hafifçe çektiğimde herkesin gözü beni bulmuştu, tabii kimseden bir tepki almadan saçımı tekrar çekmiştim ki başımdaki yaranın yanındaki saçlar canımı acıtmıltı, aniden yaşadığım acı yüzünden gözlerim hızlıca dolmuş ve akabinde de iki damla yaş akmıştı.

Hızlıca göz yaşlarımı silip hâlâ dolu olan gözlerimi camdan dışarıya çevirmiştim ki arkamda olan hareketlilik dikkatimi o yöne çekmek isterken önümde gördüğüm çiçekler yüzümde gülümseme meydana getirmişti, iki elimide hızlıca cama yaslayıp çiçeklere bakarken bir anda açılan cam çiçekçinin çağırılışı ve Ali'nin seslenişiyle ona döndüm.

Hamza ile yer değiştirmişlerdi, ön koltukta oturan Kaan aldığı çiçekleri arkaya uzattığında Selçuk Ali'ye vermişti, gözlerim onları takip ederken Ali elindeki narin ve bir o kadar da güzel olan papatyaları bana uzatarak konuşurken gözlerim tekrardan dolmuştu.

"Çiçeğe çiçek verilmez ama.."
Papatyaları hafifçe bana uzattırken ben gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum bile, söylediği şey yüreğimde tuhaf bir hareketlilik uyandırmıştı, tıpkı uçakta olduğu gibi.

Bakışlarım anca çiçeği bulduğunda titreyen parmaklarımı sardım çiçeklere, elime aldığımda sıkıca tuttuğum dört papatyadan oluşan demeti burnuma yaklaştırırken kendinden kapanan gözlerimle derin bir nefes çektim ciğerime.

Çok güzellerdi..

Tıpkı onun bana olan bakışları gibi...

Gözlerim tekrar onu bulduğunda dudağındaki hafif gülümsemeyle bana bakması içimi ısıtmıltı, hatta öyle bir ısıtmıştı ki bir anda avuç içlerini terlediğini bile hissetmiştim. Önüme dönüp çiçekleri kucağıma bıraktığımda avuç içlerimi dizime sürterek kuruladım.

Seslice yutkunup derin bir nefes aldıktan sonra da gözlerimi arabanın içinde gezdirdim.

"Oyun oynayalım mı ?"
Sorduğum soruyla herkes birbirine şaşkınca baktıktan sonra Kaan ön koltuktan dahil oldu.

"Nasıl bi oyun ?"

"Adı kabak oyunu"

"Kabak mı ? Bak canım kabak tatlısı çekti.."
Cem ortama yine reklamla girdiğinde gülerek baktım ona hiç doymuyırdu.

"Nasıl oynanıyor ?"
Tarık'ın sorduğu soruya hemen cevap verdim.

"Şimdi oyuna her başlandığında 'tarlayı ektim biçtim' deniyor ondan sonra da sayı söyleniyor, mesela ben bir kabağın Hamza dört kabak ben başlıyorum tamam mı 'tarlayı ektim biçtim dört kabak oldu' sonra Hamza da eli kendisinden geçirmek için 'dötr kabak olmaz bir kabak olur' diyor, bende sırayı geçirmek için 'bir kabak olmaz üç kabak olur' diyorum ve bu böyle devam ediyor. Oyun hızlı bir şekilde oynanıyor, kendi sayısını söylemeyi unutan veya yanlış sayıyı söyleyen kişi ceza alıp oyundan çıkıyor, sonra el bitene kadar oyun bu şekilde devam ediyor"

Komtanım Da KomtanımWhere stories live. Discover now