A lost omega ~ 𝑇𝐾

By sunrisevant

28.8K 2.9K 997

Soylu ailenin prensi Kim Taehyung, ormanda alfalardan kaçarken bir deltaya yakalanır. More

Terimler
Bölüm • 1
Bölüm • 2
Bölüm • 3
Bölüm • 4
Bölüm • 5
Bölüm • 6
Bölüm • 7
Bölüm • 8
Bölüm • 9
Bölüm • 10
Bölüm • 11
Bölüm • 12
Bölüm • 13
Bölüm • 14
Bölüm • 15
Bölüm • 16
bölüm • 17
Bölüm • 18
Bölüm • 20
Bölüm • 21
Bölüm • 22
Bölüm • 23
Final

Bölüm • 19

409 50 26
By sunrisevant


Selamlarr

Bölümleri artık elimden geldiğince hızlı atmaya çalışacağım

Keyifli okumalar..

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Geçen bir hafta, zor ve endişe dolu geçen koskocaman bir hafta. Babamla Öyle büyük kavgalarımız olmuyordu ama yanındayken diken üzerinde gibi oluyordum. Babamın bana olan siniri anlamadığım bir şekilde hızlı geçmişti, ben uzun bir süre yüzüme dahi bakmaz diye düşünüyordum. Bu düşüncelerim beni biraz rahatsız etmişti, babama güvenmiyor gibi görünüyordum. Belki de gerçekten öyleydi ama babam yinede yanımdaydı ve ben bunu çok net bir şekilde hissedebiliyordum.

Yoongi, Jungkook ve Annem de benim yanımdaydı. Yoongi'nin desteği beni birazda olsa ayakta tutabiliyordu fakat Yoongi ve Jungkook'un arasındaki anlamsız soğukluk beni bir tık geriyordu. Jungkookla eskiden nasılsak şimdi de öyleydik. Aramız iki dost gibi iyiydi, hala çok ukalalık yapıp lüzumsuz şakaları olsa da artık ona alışmıştım. Hiç bir şeyi kafasına takmadan rahatça yaşayan ve her daim kendisini öven biriydi.

Aramızdaki evliliğin gerçek olmadığını ikimizde biliyorduk ve Jungkook her zamanki gibi bu durumuda dalgaya vurup saçma sapan şakalar yapıyordu. Aramızdaki bir dostluk olduğu için aynı yatakta yatıyorduk ve Jungkook her gece sıkılmadan, "mühürlü eşimle uyuyacağım" gibi şeyler söylüyordu. Bazense yemek masasında bu, "mühürlü eşim" kelimesini babama inat vurgulayarak söylüyordu. En çok şaşırdığım ve en çok endişelendiğim olaylardan biri de buydu. Şaşırıyordum çünkü babamdan beklenmeyecek şekilde bu durumda sinirli solukları haricinde bir şey yapmıyordu. Benim için sustuğunu düşünüyordum fakat bir süre sonra patlayacak olma düşüncesi beni korkutuyordu.

Odamdaki tekli koltukta oturup geçirdiğim son bir haftayı kendi kafamda yorumlarken kucağımdaki minik kedinin uyuduğunu görmüştüm. Mia gerçekten uykucu ve tam bir ilgi bağımlısıydı. Normalde bazı kediler ilgiden hiç hoşlanmazdı ama Mia kendini sevdirmeye bayılıyordu. Onu bulduğum ve sahiplendiğim için gerçekten kendimi şanslı hissediyordum. Çok sevimliydi, her an yanımdaydı. Belki söylediklerimi anlamıyordu, bende miyavlamalarını anlayamıyordum ama onun varlığı bile beni mutlu hissettiriyordu. O benim arkadaşım olmuştu ve anlamadığını bilerek ona bir şeyler anlatmak bile bana çok iyi geliyordu.

Kapının yavaşça açılıp Jungkook'un içeriye girmesi ve oflayarak kendini yatağıma atması ile neden geldiğini direkt anlamıştım. Son bir haftada olduğu gibi canının çok sıkıldığını söylecekti.

"Hadi bir şeyler yapalım"

Kafasını kaldırmadan söyledikleri ile düşüncelerim uyuşmasına hafifçe gülmüştüm. Artık tahmin etmek zor olmuyordu çünkü günün büyük bir bölümünde bana sıkıldığından bahsediyordu. Aslında haksız sayılmazdı sonuçta sarayda yapacak bir işi yoktu.

Saraya gelmeden önce gününü nasıl geçiriyordu bilmiyordum, mesleği neydi bilmiyordum, ailesini bile bilmiyordum. Gerçi bir ailesi var mıydı ondan bile emin değildim. Mühürlenmiştik ve Jungkook'un ailesinden kimse gelmemişti. Jungkook benim mühürlü eşimdi ama ona dair çok az şey biliyordum. Sormayada biraz çekiniyordum çünkü Jungkook genelde bir çoğu şeyi içinde yaşayan biri gibiydi.

"Omegalar, deltalarının söylediklerine sessiz kalmamalıdır."

Jungkook'un yine ve yine saçma söylemleri ile düşüncelerimden sıyrılmış ve bakışlarımı yataktaki bedene çevirmiştim. Canı sıkıldığı için sürekli olarak bana bulaşıyor ve bundan son derece keyif alıyordu.

"Jungkook, bana kendinden bahsetsene"

Aniden söylediklerim ile yataktaki beden kafasını hafifçe doğrultmuş ve anlamamış bakışlarını bana göndermişti. Bir anda sormam şaşırtmış olabilirdi ama artık dayanamıyordum. Kafamın içinde bir sürü soru işareti dönüyordu. Tabiki bu sorulardan en büyüğü ölen kızla Jungkook'un bir alakası olup olmadığıydı.

Yataktaki beden, yattığı yerden doğrulmuş ve yatağın ucunda oturur pozisyona gelmişti.

"Benim hakkımda ne bilmek istiyorsun ki?"

"Bir çok şeyi, aileni mesela"

Cinayet meselesinden sonra en çok merak ettiğim şey ailesiydi. Ölen kızı sormaya biraz çekiniyordum sonuçta bana nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum.

Jungkook, derin bir nefes almış ve bakışlarını gözlerimden zemine indirerek söze başlamıştı.

"Ailemle görüşmeyeli yıllar oldu, ne yaptıkları umrumda değil ve benden uzakta yaşıyorlar"

Bu duymayı beklediğim şeyler olduğu için çok fazla şaşıramamıştım. Yanında hiç görmediğime ve mühürlendikten sonra yanına birilerinin gelmediğine bakarak bir Ailesi olmadığı anlaşılıyordu.

Bu konu hakkında daha fazla kurcalamak istemiyordum çünkü soruyu sormamla bile durgunlaştığını hissedebiliyordum. Bakışlarını hala yerde gezdirip dalgın bir şekilde zemini izlemesi çokta iyi bir geçmişinin olmadığını gösteriyordu.

Kucağımda uyuyakalan minik bedeni dikkatlice yere bırakmış ve oturduğum yerden kalkarak yavaş adımlarla yatakta oturan bedene doğru ilerlerim. Sakince Jungkook'un yanındaki boşluğa oturduktan sonra bir elimi Jungkook'un elinin üzerine koyup hafifçe okşadım. Her ne kadar güçlü bir insan da olsa Aile konusunda yaralı olduğunu anlayabiliyordum ve bu konuda hep onun yanında olmak istiyordum.

"Daha fazla bu konuyu kurcalamayacağım ama ben her zaman senin yanındayım"

Elini tuttuğum beden aynı şekilde elimi tutmuş ve baş parmağı ile yavaşça elimin üzerini okşamıştı. Yüzündeki içten gülümseme ile bana bakması bile beni mutlu ediyordu. Ona gerçekten değer veriyordum ve ne olursa olsun onu mutlu görmek istiyordum. Evet bir takım sorunlardan dolayı şu an eşim konumunda olabilirdi ama her şeyden önce o benim yakın arkadaşımdı.

"Dünya üzerinde iyi insanların varlığını unuttuğum zaman gözlerinin içine bakıyorum."

Jungkook'un aniden ettiği iltifatla hem afallamış hem de hafiften utandığımı hissetmiştim. İltifatları herkes severdi, bende severdim ama bu utanmamı engellemiyordu. Ağzımın içinde kısaca teşekkür ederim diye geveledikten sonra ellerimi tuttuğum ellerden kurtardım.

"Babam sana karşı garip bir şekilde sert değil"

O an Jungkook'un bakışları ve ortamdaki sessizliğin beni germesi ile hızlıca konuyu başka yöne çekmeye çalışmıştım.

"Baban artık bana hiç bir şey yapamaz Taehyung"

Jungkook'un söyledikleri ile hafifçe kaşlarımı çatmış ve neyi ima ettiğini anlamaya çalıştım. Jungkook'un yüzündeki tuhaf gülümseme ve kendinden bu kadar emin konuşması beni bir tık kuşkuya düşürmüştü. Mühürlendiğimizi söylediğimiz gün Jungkook ve babam yalnız konuşmuşlardı ve Jungkook bana ne konuştuklarını anlatmamakta ısrarcıydı. Aralarında ne geçtiğini, neler konuştuklarını çok merak ediyordum çünkü o günden sonra babam gayet sakindi. Hala sinirliydi ama ağzını açıp tek kelime dahi etmiyordu.

Bir şey demeden bakışlarımı yere indirmiş ve içimde oluşan kötü hisle derin bir iç çektim. Şu an Jungkooka sorsamda hiç bir yanıt alamayacağımı biliyordum. Jungkook bir şeyi anlatmak isterse ağzında tutamazdı ama eğer anlatmak istemiyorsa hayatta anlatmazdı.

Yanımdaki bedenin ayaklandığını hissettiğimde bakışlarımı yerden çekip Jungkook'a çıkardım. Jungkook bir şey demeden sadece dolaşacağını söyleyip hızla odadan çıkmıştı.

Bazen gerçekten çok tuhaf davranıyordu.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Jungkook

Gayet keyifli bir şekilde odadan çıkmamla birlikte yüzümden silemediğim gülümsemem ile çalışma odasına doğru adımladım.

Kendimi çok keyifli hissediyordum ve bu keyifim sebebi birileri ile savaşmaktan değildi, birilerinin planını bozup onu çaresiz bırakmak gerçekten keyif veriyordu. Özellikle bu kişi kendi öz babamsa ayrı bir keyif veriyordu.

Çalışma odasının önüne geldiğimde çokta umrumda olmamasına rağmen kapıyı tıklamış ve ses gelmesini beklemeden kapıyı yavaşça araladım. Gariptir ki Kral Kim odasının önünde asker tutmuyordu ve bu tabiki benim işime geliyordu.

Kapıyı aralamam ile masasında son derece sert ve son derece soğuk bir şekilde oturan bedene hafifçe gülümsedim. Onu her gördüğümde en içten şekilde gülümseyeme çalışıyordum çünkü bunun onu nasıl delirttiğini çok iyi biliyordum.

Odaya bedenimi tamamen sokarak arkamdaki kapıyı kapatmış ve büyük masanın önüne koyulan şatafatlı koltuklardan birine doğru ilerleyip yavaşça oturdum.

Oturmam ile Üzerimdeki soğuk bakışlarını hissedebiliyordum ve bunu tebrik etmekten kendimi alı koyamıyordum. Her ne kadar Kral Kimden hoşlanmasamda o gerçek anlamda dim dik durabilen ve duygularını tamamen kontrol edebilen biriydi.

"Ne için geldin?"

Masasında oturan bedende bakışlarımı gezdirmiş ve gülümsememi biraz daha genişletmiştim.

"Aramızdaki bu soğuk savaşı bitirmek için geldim, Taehyung bu durumdan etkileniyor"

Bay Kim önünde yazı yazdığı kağıdı, mürekkebinin dağılmaması için yavaşça bir kenara bırakmış ve dirseklerini masaya yaslayarak hafifçe öne eğilmişti. Az önceki yüz hatlarına nazaran hafifçe gülüyordu ama bu gülme samimiyetten tamamen yoksundu.

"Oğlumu ne zamandan beri düşünmeye başladın?"

Karşımdaki adamın yaptığı ima ile derin bir nefes verdim. Bu muhabbetten çok sıkılmıştım. Taehyung benim için değerliydi ve her zaman da öyle kalacaktı. Onu kullanmadım o bunu istemişti eğer pişman olduğu bir an olursa da mührü anında bozardım.

"Taehyungu kullandığımı düşünüyorsunuz ama böyle bir şey yok"

"Kendi hayatın için onun hayatını elinden aldın"

Oturduğum yerden doğrularak karşımdaki masaya doğru yavaş adımlarla ilerledim. Gayet sakin ve rahat sesimle bakışları ile beni takip eden adama aynı şekilde bakarak konuştum.

"Bunu Taehyung istedi onu zorlamadım zorlamam da o halinden gayet memnun."

Masanın önüne gelince duraksamış ve bir elimi masaya yaslayarak hafifçe öne eğilirim. Ben ne kadar sakinsem koltuğunda oturan adam da bir o kadar sinirli duruyordu.

"Ben kötü bir şey yapmadım ve bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Eğer şu an oğlunuzla mühürlüysem bu benim değil, sizin yaptığınız bir hata"

Sanırım Bay Kimi en çok sinirlendiren şeylerden biri kendini suçlamasıydı. En başından rahat dursalardı bunların hiç biri başımıza gelmeyecekti. Evet bu duruma çok sinirliydi ve her defasınsa beni suçluyordu ama adım kadar emindim ki kendi içinde, kendini suçluyordu.

"Benim yaptığım bir hata yok ben görevimi yaptım"

Masada oturan ve delici bakışlarını bana gönderen adamın sözleri ile elimde olmadan ağzımdan kahkahalar dökülmüştü. Her şeyin farkında olunca söylenilenler daha ayrı komik geliyordu.

Yaslandığım masadan ayrılarak bir iki adımla tekrardan deri koltuğa kendimi atmış ve arkama yaslanarak rahat bir pozisyona geçtim. Bay Kim duygularını kontrol edebildiği gibi duygularını belli de ediyordu. Her zaman kendinden emin bir duruşu vardı, her daim haklı olduğunu düşündüğü bir özgüveni vardı. Tam da şu anda olduğu gibi kendinden emin bir şekilde yapılanlardan kendini aklamaya çalışıyordu.

"Sizin göreviniz babamdan, beni öldürme emrini alıp üzerime iftira atarak söz de "adalet" için beni idama sürüklemek mi?"

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Selammm

Biliyorum çok uzun yazamadım belki çok güzelde yazamadım ve bölüm içerisinde hatalarımda olabilir bunlar için şimdiden kusura bakmayın ama hastayken anca bu kadar oluyor.

Umarım beğenmişsinizdir

Diğer bölümde görüşmek üzereee 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

595K 9.2K 87
A text story set place in the golden trio era! You are the it girl of Slytherin, the glue holding your deranged friend group together, the girl no...
5.6K 323 20
Whole lotta years Lata..... After the whole media found out about tjay and Taurus love life , the couple moved out of their old life and into the ne...
213K 4.5K 47
"You brush past me in the hallway And you don't think I can see ya, do ya? I've been watchin' you for ages And I spend my time tryin' not to feel it"...
311K 9.3K 101
Daphne Bridgerton might have been the 1813 debutant diamond, but she wasn't the only miss to stand out that season. Behind her was a close second, he...