Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.2K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar

495 77 111
By aleynahirik

İyi okumalar! Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. Medyaya bir müzik bıraktım...

Birini kaybedeceğim.

Mideme güçlü bir yumruk yemişçesine sarsıldım. Yüzümü buruştururken damarlarımda akan kanın donup kaldığına emindim.

''Biri... Biri mi ölecek demek istiyorsun?''

Yüzüme bakarken neredeyse beni gördüğüne, yüz ifadelerimi anladığına emindim. Kafasını usul usul sallarken, ''Her şey ortaya çıkacağı zamanı bilir.'' dedi tok sesiyle.

''Ama ben... Ama ben bunu bekleyemem.'' dedim çaresizce. ''Bu beklenilecek bir şey değil.''

''Beklemeyeceksin.'' dedi yalnızca. ''Hiçbir şeyi beklemene gerek yok çünkü bazı şeyler yeniden yaşanmaz.''

Kaşlarımı çattım ve anlamsızca suratına bakmaya devam ettim.

''Belkıs... Lütfen artık asıl konuya gelir misin? Davete geri dönmemiz gerekiyor.''

Annemin sesi kimseye göstermediği kadar nazik, alaycılıktan en uzak halindeydi. Bu yüzyılda bir denk gelinen bir andan farksızdı. Ona şaşırmaya fırsat bulamadan Belkıs avuç içini alnıma dayadı. Sıcaklığını kendi tenimde hissederken yutkundum. Hala kendime gelememişken her bir sözü kafamın içinde yankılanmaya, bir mantığa yaslanmaya çalışıyordu.

''Lütfen bana nazik olur musun?''

Dudaklarım arasından çıkıp giden bu cümle hiç düşünülmemişti. Bir anda, öylece çıkıp gitmişti. Kalbimde hissettiğim her kırgınlığın beden bulmuş hali gibiydi.

''Bu ne demek çocuğum?''

İlk defa o bana bir soru yöneltmişti ve bunun beni afallatması şaşırtıcı değildi.

''Bana kötü sözler söylemesen olur mu?'' derken sesim titriyordu. Sesimi iyice alçalttım ve dudaklarımın titremesine izin vermeden konuşmaya devam ettim. ''Daha fazla duyacak gücüm yok.''

Beni oldukça şaşırtacak bir şey yaptı ve gülümsedi. Sanki yıllardır gülümsemiyor gibi bu gülümseme onun yüzünde üzerine uymayan bir kaban gibi durmuştu. Kırışık yüzü daha da kırıştı ama bu onu ilk defa daha az korkunç gösterdi.

''Çocuğum, neden kötü sözler duymayı bekliyorsun?''

Avcunu alnımdan çekti ve iki elimi de elleri arasına aldı. Sıkıca kavradığı ellerimi sıkarken konuşmasını sürdürdü.

''Sen özelsin.''

Eğdiğim kafamı hızla kaldırdım ve yeniden ona baktım.

''Sen özel bir çocuksun, hep öyle oldun. Başkaları bunu göremediyse suçlusu sen değilsin.''

Gözlerimi kırpıştırırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Görüş alanım her zamanki gibi çok hızlı buğulanırken gülümsedim.

''Bir Su Cadısı olduğun doğru mu?''

Annem benden önce tepki vererek neredeyse sevinç çığlığıyla, ''Evet!'' dedi.

''Sana sormadım.''

''Evet.'' dedim bu sefer kendi adıma. ''Öyleyim sanırım...''

''Kendinden emin ol.'' dedi. ''Öylesin.''

''Öyleyim.''

Ellerimi sıcak avuçlarından tutmaya devam ederken, ''Bu ne demek biliyor musun?'' diye sordu.

''Bilmiyorum, işin aslı ben pek bir şey bilmiyorum. Herkes Mecliste hiç Su Cadısı olmadığını söylüyor.''

Kaşlarını çattı ve yine hafif hafif sallanmaya başladı. Bu sefer beni korkutmasına izin vermedim ve karşısında sırtım daha dik durmaya devam ettim.

''Hayat ne ile başlar, bunu biliyor musun?''

Kafa karışıklığı ile alnımı kırıştırdım. ''Bilmiyorum.''

Bana doğru eğildi. ''Su ile.''

Neredeyse gülümseyecektim. Buraya adım attığım ilk andan itibaren duymayı beklediğim tüm sözler yerine duyduklarıma inanamıyordum.

''Peki, hayat ne olmazsa son bulur? Bunu biliyor musun?''

Bu sefer çok daha net ve kendimden emin bir sesle cevapladım. ''Su olmazsa.''

Kafasını salladı. Beni yerimden irkilmeme neden olacak bir hızla kaldırdı ellerini ve şimdiye kadarki en yüksek sesini kullanarak konuştu.

''Cadılığımıza, soyumuza, onurumuza karıştırılan Kara Büyülerin sonunu getirdiği Su Cadıları geri döndü! Herkese söyleyin ki bu gece itibariyle yeni ve temiz bir sayfa açacağız!''

#

''Ahsen! İnanamıyorum!''

Belkıs'ın odasını geride bırakıp saygıyla ayrılışımızın beşinci saniyesinde, henüz koridorun ortasına gelememişken annemin beni kollarımdan tutmasıyla sarsıldım.

''Ay nasıl rahatladım bilemezsin! Ayrıca şok içindeyim tabii o ayrı. Bu nasıl olabilir? Kuşaklardır görülmeyen tür sende yeniden ortaya çıktı! Bunu herkes öğrenecek, herkes! Belkıs birazdan açıklama için-''

Elimi kaldırdım ve onu susturdum. ''Bir dakika dur.''

Durdu ve gözlerime bakmaya devam ederken, ''Söyle canım.'' dedi.

Ona hayretler içerisinde bakarken kafamı iki yana salladım. ''Ben de inanamıyorum.''

''Değil mi ama? Doğruyu söyle sen de bir an-''

''Ona değil.'' dedim sert bir sesle. ''Sana inanamıyorum.''

Gözlerini kırpıştırdı ve neyden bahsettiğimi anlamaya çalıştı. Kollarımı ondan çekip kurtardım.

''Anne.'' dedim hayretler içerisinde. ''Nasıl bana hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edebilirsin?''

''Ne oldu ki?''

''Ne mi oldu? Gerçekten mi? Anne! Bütün çocukluğumu, bütün ergenliğimi bana yetersiz, değersiz, beceriksiz hissettirmekle geçirdin! Hiçbir şey yapamayacağıma inandın! Kanada'ya gönderirken bile arkamdan umarım orada tek başına yaşamayı becerir dedin. En ufak yanlışımda salak oldum, tek hatamda aptal oldum. Dış görünüşümden, nasıl hissettiğime kadar yargıladın. Senin yüzünden nefes alamıyor gibiyim! Anladın mı beni?''

Göz yaşlarım bir bir yanağıma süzülürken öfkeyle sıktım yumruklarımı. ''O kadar sinirliyim ki sana! Ben senden beni şımartmanı beklemedim ki. Ben senden sadece bir kere olsun gerçekten ama gerçekten şefkatle saçımı okşamanı bekledim.''

Duraksadı.

Bir adım geri giderken kaşlarını çatmıştı, yüzünden kabul edilemez bir ifadeyle gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.

''Bir kere olsun, şefkatle elimi tutup bir yerlere götürmeni, göz göze geldiğimiz herhangi bir anda bana gülümsemeni, güzel bakmanı istedim. Neden en ufak şeyde gözyaşlarına sığındığımı hiç düşündün mü?''

Bekledim ve bir cevap vermeyeceğini bilerek birkaç saniye sonra devam ettim. ''Çünkü beni sadece ağladığımda kucağına alırdın.''

Gözlerinin hafif irileştiğini ve yutkunduğunu gördüm. Her türlü duygusunu bana göstermekten utanç duyarak sıkıntıyla nefes alıp verdi. ''Bu yüzden yirmi üç yaşına geldiğimde beni ağlak olmakla suçlamaya hiç hakkın yok.''

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken titriyordum. ''Şimdi kalkmış, yaşlı bir cadı tarafından özel biri olduğum söylendiği için seviniyor musun?''

Başımı iki yana salladım. ''Sevinmeni istemiyorum.'' dedim. ''Özel biri olduğum söylendiği için, belki güçlü olacağım için sevinmeni istemiyorum. Bir kerecik olsun ben senin kızın olduğum için beni sevsen yeterdi. Buna gerek yok.''

Yanından geçip giderken omzuna sertçe çarptım. Hızlı hızlı yürüyüp omzumun üstünden ona dönüp baktığımda hala bıraktığım yerde öylece durduğunu gördüm. O da usulca kafasını çevirdi ve donuk kalmış gözleriyle bana baktı.

Hiçbir şey söylemedi.

Ve hiçbir şey söylemedim.

Arkamı dönüp gittiğimde içimde tuttuğum her şeyi tek bir nefesle özgür bıraktım.

Kalabalığın içine karışmam birkaç dakikamı almıştı. Gözyaşlarımı kurulamaya çalışırken gözlerim etrafta tanıdık birilerini arıyordu. Çantamdaki telefonu çıkartmaya yeltenecekken giriş kattaki odalardan birinden fırlayan İrem'i gördüm.

''İrem!''

Yanına neredeyse koşarak gittim ve kolunu tuttum. Bana döndüğü gibi yüzüne kocaman, ayık olamayacak kadar geniş bir gülümseme yayıldı.

''Ay sen nerelerdesin kız?''

Ona bakarken anlamsızca kaşlarımı çattım. ''Kız mı? Ne? İrem, senin kafan mı güzel?''

''Yok aşkım, ne alakası var?''

''Evet, öyle.'' dedim. ''Harika. Nerede içtin bu kadar? Emre yanında yok muydu?''

''Emre mi? Yok ayol Emre beş dakika durdu sonra kayboldu yine. Bu çocuk... Bu çocuk sana aşık ya hani acaba Sarp'la birlikte olduğunuzu öğrendiği için mi böyle oldu?''

''Nereden öğrenecek ki? Hem öğrense de-'' diyecekken İrem ayakta zor duruyorken konuşmaya devam etti.

''Ben söyledim.''

''Sen mi söyledin?'' dedim hayretle.

''Evet... Dedim ki bırak artık kız Sarp'a hayvan gibi aşık, onlar yine beraberler zaten, sen kendini üzüyorsun boş yere... Aynen böyle söyledim. İyi söylemiş miyim?''

Derin bir of çekip kırışan alnımı kaşıdım. ''İrem, yürü seni odaya götüreyim. Sen hiç iyi görünmüyorsun.''

Koluna girdiğim gibi merdivenlere yöneldim. Bir yandan onu sıkı sıkı tutarken bir yandan etrafıma bakmaya devam ettim. İrem'in ara ara sendelemelerini yakalamaya çalışırken, ''Kızım aşağıda çok yakışıklı çocuklar var, ben sana söyleyeyim.'' dedi.

''Buradaki kimseyle konuşma.''

''Niyeymiş?''

''Öyle işte.'' dedim.

Kaldığımız odalara neredeyse gelmek üzereyken kafasını tutmakta bile güçlük çekiyordu.

''Zaten hatırlamayacaktın iyice silindi.'' diye mırıldandım.

''Ne?'' dedi neredeyse bağırarak.

''Hiç hiç. İyi misin diyorum.''

''Çook.''

''Farkındayım.''

Odasının kapısın açıp tek elimde ışığı bulmaya çalıştım. Arkadaşımı zar zor geniş yatağa oturttuğumda dizlerimin üstüne çöktüm ve ayakkabılarını çıkarmaya çalıştım. Elini omzuma koydu ve bayık bir sesle, ''Ahsen... Beni seviyor musun ya?'' dedi.

Annemle yıllardır yapmam gereken konuşmayı yapmamış, yaşlı ve bilge bir cadı tarafından müjdelenmemiş gibi kahkahalara boğuldum. Normal olamayacak kadar yüksek sesle, birkaç saniye sonra gözyaşlarına boğulacak şekilde güldüm.

Kafamı İrem'in dizine yaslayıp kaldığımda ise yaşlı ve yorgun bir ağaç gibi hissediyordum.

''Tabii ki.'' dedim. ''Sen benim en yakın arkadaşımsın.''

Daha sonra kafamı kaldırdım ve ona bakarak, ''Ben sana bir soru sorabilir miyim?'' dedim.

''Hı-hı.''

Yutkunurken iç sesimin beni rahatlatmasına ihtiyacım vardı.

Hatırlamayacak.

Bunların hiçbirini hatırlamayacak.

''Eğer ben bir...''

Duraksadım ve nasıl söyleyeceğimi bilemeyerek kekeledim. ''Ben bir insan... Normal bir insan olmasaydım, ne yapardın?''

Gülme sırası ona geçmişti. O kadar güldü ki en nihayetinde, ''Bu şey mi, hani saçma seçenekler verirsin ya, on gün aç kalmayı mı tercih ederdin yoksa fare yemeyi mi? Onun gibi bir şey mi?''

Tebessüm ettim. ''Gibi bir şey, evet.''

''Normal insan değilsin de nesin peki?''

''Cadı.''

Yüksek sesli bir kahkaha attı ve kendini yatağa bıraktı. Kollarını iki yana açarken gözlerini neredeyse kapanmak üzereydi.

''Hiçbir şey yapmazdım. Sonuçta sen benim en yakın arkadaşımsın. Seni her halükârda seviyorum.''

Bir damla yaş gözlerimden süzülürken gülümsemem büyüdü. Yerden destek alırken ayağa kalktım. Yatağın ucuna serilmiş ince battaniyeyi aldım ve üstüne serdim. İrem hala mırıldanmaya devam ederken cümleleri içerisinden birkaç kelimeyi seçmeyi başardım.

''Hem de çok eğlenceli olurdu, değil mi? Cadısın sonuçta, büyü falan yapardın. Geçen seneki... Geçen seneki o çocuğa da yapar mıydın? Beni çok üzmüştü.''

Eğildim ve onu öptüm.

''Evet, yapardım.'' dedim gülümseyerek oysa ki bir büyü hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. ''Şimdi aşağı inmem gerek, tamam mı? Seni kontrol etmeye geleceğim. ''

''Sağ ol.''

Işıkları kapatıp odadan çıktığımda derin bir nefes alıp verdim. Evin geri kalanına bakarken kendimi arenaya çıkmak üzere olan bir gladyatör gibi hissediyordum. Her bir adımımda arenaya hiç istemediğim kadar yaklaşıyordum.

Herkese söyleyin ki bu gece itibariyle yeni ve temiz bir sayfa açacağız!

Aşağıya inen merdivenlere dönerken etrafımdan geçip giden her insana daha dikkatli bakmaya çalıştım. Her birinin ne tür bir cadı olduğunu düşündüm.

Cadılığımıza, soyumuza, onurumuza karıştırılan Kara Büyülerin sonunu getirdiği Su Cadıları geri döndü!

Giriş kapısına geldiğimde camlara yansıyan alevleri bir kez daha gördüm. Dışarıya çıkmak için adımımı atarken zihnimdeki sesler susmuyordu.

Kara büyülerin sonunu getirdiği su cadıları.

Annemin şu an duymayı hiç istemediğim sesi de zihnime dahil oldu.

Anneannenin annesi bir Kara Cadıydı.

Hem tehlikeli hem bir cadının olabileceği en güçlü tür. Bunlar Kara Büyü yapabilirler, bu da tahmin bile edemeyeceğin büyüler demek.

Kaşlarım çatılırken evin girişine yakılmış dev ateşi görmemle durdum. Öyle ki bu devasa ateşin alevleri neredeyse gökyüzüne uzanıyordu. Oraya bakarken gözlerimi kısmak ve birkaç adım uzaklaşmak zorunda kaldım. Uzun eteklerini tutmuş, şık kadınlar ateşin etrafında dönerken hep bir ağızdan bir şeyler mırıldanıyor, adeta sevinç naralara atıyorlardı. Elimi gözlerime siper ederken bir süre ateşin etrafında dönen bu kadınları ve onları izleyip naralarına eşlik eden diğer kadınları izledim.

Ateşin etrafındaki kadınlardan biri gür sesiyle bağırdı. ''Salem'de acımasızca katledilen tüm atalarımızın uğruna!''

Kalabalık ona eşlik etti.

''Salem'de acımasızca katledilen tüm atalarımızın uğruna!''

''Haksızlığa uğrayıp hor görülen bütün kadınlar uğruna!''

''Haksızlığa uğrayıp hor görülen bütün kadınlar uğruna!''

''Bizi koruyup kollayan Lilith uğruna!''

''Bizi koruyup kollayan Lilith uğruna!''

Elinde tuttuğunu bile fark etmediğim kadehin içinde her ne varsa ateşe doğru fırlattı ve alevlerin harlanmasına sebep oldu. Kalabalık büyük bir tutkuyla bağırmaya, alkışlamaya başladığında ilk defa öğrendiğimde andan itibaren bu kadınlara bakışımı değiştiren bir duygu paylaştım. İlk defa hissettiğim bu duygu empati ve aidiyete oldukça yakındı. Gözlerimi onlardan almakta zorlanırken sırtımdan birinin dokunuşuyla hızla arkamı döndüm.

Sabahtan beri görmediğim Emre'yi karşımda görmek beni ne kadar şaşırtmışsa derin bir iç çektim.

''Sen nerelerdesin ya?''

Stresli ve sıkıntılı olduğu her halinden belliydi fakat yine de çapkın bir gülümsemeyle, ''Beni merak mı ettin?'' dedi.

''Ettim tabii ki ama altında bir şey arama.''

Gülüşü büyüdü. ''Aradım bile.''

''Neredesin peki? İrem zil zurna sarhoş olmuş, zor götürdüm odaya. Seni-''

Günlük bir konuşmanın orta yerinde yaşadığım farkındalık ile duraksadım. Gözlerim iri iri açıldı ve omzumun üstünden arkamdaki sahneyi kontrol edip hızlıca Emre'ye döndüm. Dehşete kapıldığımı belli etmemek için büyük bir çaba sarf etmem gerekiyordu. Evet, hiçbir şey hatırlamayacaktı ama yine de buna şahit olmasını veya zarar görmesini istemiyordum.

''Şey, içeride konuşalım mı? Hadi gel.''

Kolunu tutup onu içeri çekmeye çalışırken beni durdurdu.

''Evet konuşalım ama içeri gitmemize gerek yok.''

''Neden?''

''İçeri girmek istemiyorum.''

Hadi-gel dercesine bir el hareketi yaptı ve yürümeye başladık. Neden dışarıda kalmak istediğini anlamaya çalışarak, ''Sıkıldın mı yoksa?'' dedim.

''Yoo, sıkılmadım da...''

Sıkıntısı havada asılı kalacak kadar barizdi. Ellerini cebine koyarken derin bir iç çekti.

''Emre, ne oluyor? Bir sorun varsa bana söyleyebilirsin.''

Başını bana çevirdiğinde tebessüm etti. ''Bu bir sorun mu, bilmiyorum.'' Birkaç saniye duraksadıktan sonra ekledi. ''Muhtemelen bir sorun.''

''Canını sıkıyorsa, bir sorundur.''

Kalabalıktan biraz olsun uzaklaşsak da coşkulu sesleri, heyecanlı alevleri ve evin parlak ışıklarını geride bırakmak imkansızdı. Her şeyden biraz olsun uzaktan bakmak bana bir kez daha gerçeklikten uzaklaştırdı. Büyük resim öylesine büyüleyiciydi ki durdum. Yüzümü eve ve evin geniş bahçesindeki aleve döndürdüm. Emre de benimle aynı anda durdu ve o da bu resme odaklandı.

''Ee sorun ne, nereye kayboldun söylemeyecek misin?'' dedim usulca.

İkimizin de gözleri aynı yerdeyken birbirimizden tarafa bakmıyorduk ta ki sessiz geçen birkaç saniyenin ardından dudaklarından çıkan cümleye dek. Bu cümle, bu gece yaşadığım her şeyden çok daha sarsıcı olacaktı.

''Annemlerin yanındaydım.''

Başımı ona öyle bir hızla çevirdim ki. ''Ne?''

Kaşlarımı çatarken anlamsızca yüzüne odaklandım ve, ''N-Nasıl yani?'' diye sordum.

Şaşkınlığım önüne geçemeyecek kadar kuvvetliydi. Benden tarafa hiç bakmadan konuşurken alevin kırmızılığı beyaz yüzüne ve gözlerine yansıyordu.

''Duydun işte, annemlerin yanındaydım.''

''Onlar-'' diyecekken kafasıyla tam önümüzdeki büyüleyici evi işaret etti.

''Oradalar.''

Nefes alışverişlerim hızlanırken kalbim deli gibi atmaya, sırtımdan aşağı soğuk bir ter dökülmeye başlamıştı.

Tek kelime edemediğimi gördüğünde usulca yüzünübana çevirdi. Gözlerinde yalan söyleyen bir çocuğun anlaşılmayı bekleyenifadesiyle bana bakarken, ''Ben bu gece olan her şeyi hatırlayacağım, Ahsen.'' dedi. ''Çünküben içeridekilerle aynı saftayım.'' 

Continue Reading

You'll Also Like

224K 19.8K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

4M 211K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
33.5K 5.7K 79
Bazıları kim olduğumu gerçekten bildiğini düşünüyor olabilir. Ancak ben gerçekte tek bir şeydim. Bir canavar! Neredeyse dayanılması imkânsız eğilimle...
161K 21.7K 40
Kadim Çağların Şarkısı İkinci Kitap Biri Lanetli... Diğeri Kutsal... Acımasız bir kral, ülkesini korumak için neleri göz alabilir? Bronz teni ve mav...