KALBE SAPLANAN OK

By ebrununhikayeleri

16.7M 644K 1.3M

Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi k... More

Giriş
1. Zehirli Yalan.
2. Kesik Nefes.
3. Nelik Acılar.
4. Kurtarıcı.
5. Yüzyıllık Parçalanmış Gözler.
6. Kirli Akıbet.
7. Eylül Ayı Sevilmez.
8. Düşman.
9. Artıyı Götüren Eksi.
10. Adil Olmayan Fidye
11. Beyaz.
12. Gözleri Gözlerine Çevrili.
13. İki Kelime, Dört Yangın, Bir Masum.
14. Azalan Mesafeler
15. İlk Büyük Hamle.
16. Kurşun.
Özel Bölüm- Tren Sahnesi
17. Eğik Eksen.
18. Düş ve Düşes.
19. Örtük Kasvet.
20. Yıkım ( I. Kitap finali. )
21. Unutma Beni Çiçeği.
22. Suya Yazılmış Şiirler.
23. Tutku
24. Kuşanan Kılıçlar.
25. Yalana Bulanmış Sözler.
26. Serter'in Gecesi.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur
27. Yaralar Kabuk Bağlamaz.
28. Günaşırı.
29. Mavi Gözler.
30. Yakıcı Dudaklar.
31. Yüzleşme.
32. Bir İstanbul Beyefendisi.
33. Çınar.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur.
34. Cenazesi Kılınmış Ölü Duygular.
35. Denk Düşmüş Aşklar.
36. Fırtına.
37. Ne fark eder.
Özel bölüm -Nehir& Cesur
KİTAP OLUYORUZZZ.
39. Unutulmuş Bazı Anılar.
40. Hep Beraber.
41. Bir Tren İstasyonu.
42. Onu Hissetmek.
43. Gözler Yalan Söylemez.
44. Onun Dudakları Ve Benim Kalbim.
45. Kayıp.
46. Serter Güçlü.
47. Kırılmış Kalpler.
duyuru
Özel Bölüm / Bekir&Naz
48. Seni Seviyorum.
49. Bir, iki, üç... Süre bitti.
50. Dostluk.
51. Sıcak göğsü.
52. Güzel Karım.
53. Dudakları İlaç.
KALBE SAPLANAN OK KAPAK
KALBE SAPLANAN OK

38. Bıçak Darbeleri.

182K 8.1K 12K
By ebrununhikayeleri

Medya: Artık baba olan Serter Güçlü.

Merhaba!

Dün Serter'in doğum günüydü. Serter sizlerin de ruhuna dokunduğu gibi benim de ruhuna dokunmuştu. İyi ki doğdu...

Kalbe saplanan ok artık 10 Milyon.

Biz galiba büyüdük ya... :) Gösterdiğiniz ilgi alaka için teşekkür ederim. Sizin bu kitaba gösterdiğiniz ilgi sayesinde ben bölümleri daha hızlı yazıyorum. Bir şekilde aile olduk ve bu durumdan oldukça memnunum.

Yazım yanlışlarını iki kez kontrol ettim fakat yine sizinle birlikte okuyup kontrol edeceğim

Ayrıca tiktokta yapılan editler, Instagram'daki editler, Pinterest...Hepsi için teşekkür ederim.

Bazılarınız kullanıcı adını Serter yapmış, yerim sizi. ;')

Yorumlarınızı da eksik etmezseniz sevinirim. Keyifli okumalar. Bu bölüm Serter'e gelsin, malûm doğum günü çocuğuydu dün.

Bölüme başlamadan önce buraya kalp bırakır mısınız. :*)

Korku.

Korku adındaki duygu ile ilk tanıştığımda yedi yaşındaydım. O vahim olaydan sonra duyduğum korkuyu neredeyse her geceye duymaya ve hissetmeye başlamıştım. Korkuyla ilk tanışmam değildi. O geceyi hatırlıyordum. O geceyi her zaman her durumda hatırlıyordum. Ailemi kaybettiğim için bende büyük bir korku oluşmuştu.

Kaybetme duygusu.

Yeryüzünde insanlara Tanrı tarafından verilmek en büyük cezaydı bana göre.

Birisi, birini kaybetmekten korkuyorsa eğer; illa o kişi kaybedilirdi. Bu doğanın kanunuydu. Bu doğanın kanunu olmak zorundaydı. Seviyor musun onu? İşte o zaman onu kaybedeceksin. Bunun sonucunda da içinde büyük korkular başlayacak. Kaybetme korkusuyla beraber gelişen korku; insanın canını acıtırdı.

İşte o gece ben ailemi kaybetmiştim ve en çok korktuğum şey sevdiğimi kaybetmekti. Bu korkuyla uzun süre baş etmeye çalışmıştım. Hayatım boyunca peşimi bırakmamıştı. Her tanışıp sevdiğim insanları kaybetmekten korkmuştum. Yeniden kaybedecektim, onları kaybedecektim...Bu cümleler, bu sanrılı kelimeler her zaman zihnimde birer birer perdeledi gözlerimi.

Seviyorsan kaybedersin.

Değer veriyorsan kaybederdin.

Ve sakınırsan; en çok onu kaybedersin.

Şimdi yine o korkuyu hissettim. Ne yazık ki yine o korkuyu hissediyordum. Yağmur damlalarının çarptığı cam, dışarıdan gelen rüzgarın şiddetli sesi...Ve içimdeki kaybetme korkusu. Ellerimi havaya kaldırdım. Karnıma dokunmak istedim ama durdum. En kötü zamanımda bile ona bir şeyler hissettirmek istemiyordum. Son anda durdum fakat o kaybetme korkusuyla kalbimde bir şeyler oluşmaya başlamıştı çoktan.

Eylül'ün elinde bir silah vardı. Yanımda ise onun çocuğu.

Silahını havaya kaldırdığında boğazımda bir düğüm oluştu. Sen Gece Güçlü, her zaman her durumda karşılaşacaksın onunla. İster bir köprü olsun, ister bir gökyüzü olsun; sen Eylül ile her zaman karşılaşacaksın. Bak yine dört duvarları olan bir çatının altında onunla karşı karşıyasın. Ne elinde güller var, ne de onun dudaklarından dökülecek süslü cümleler. Sizin kaderiniz her zaman kanla yazıldı ve hep bu şekilde bir araya geldiniz, geleceksiniz de...

Eylül karşımdaydı. Her zaman da karşımda olmuştu.

Onu hep karşımda bulmuştum. Ne zaman yalnız kalsam o hep karşımda olmuştu. Bu düzen değişmiyordu. Eylül'ün elinde silah yoksa bile sözleri bir silahtan farksızdı. Yarayı delen şey kurşun olmazdı bazen; bazı sözler de bazen kurşundan farksız olurdu.

Carla Salazar İspanyolca bir şeyler söyledi, Eylül'ün arkasına geçtiği sırada. 

Adamlardan birisi de tercüme yaptı: ''Zamanında sana yardım etmiştim ve zamanı gelince de borcunu ödeyecektin. Şimdi zamanı geldi, borcunu ödemenin sırası şu an.'' İşaret parmağıyla bizi gösterdi. ''Ya öz kızın ya da kan bağının bile bulunmadığı kardeşin. İkisinden birisini vuracaksın tam göğsünden...Carla Salazar bunu diyor.'' dedi.

Kapı vurulmaya devam ediyordu.

Eylül ile göz göze geldiğimde gözlerinin içinde bulunan yangınlar tenimi bir bir aleve vermişti. Kahverengi gözlerinde herhangi bir duygu yoktu ama ben bir zamanlar kahrolmuş küçük Gece'yi görebiliyordum. Eylül bana bakıyordu. Gözlerinden sadece geçmişi değil; bugünü de almak istiyordum. Bugün hissettiği duyguları duymak istiyordum.

Kapı aniden açıldığında kurşun sesiyle birlikte küçük kız bacağıma sarıldı. Carla Salazar'ın yanındaki adam da silahı bize doğrulttu. Onlarla birlikte tamamen siyah giyinmiş adamlar kadının önüne geçti. Serter'in benimle birlikte yollattığı korumalar içeriye girdiğinde hepsi silahını kaldırdı.

Şu an karşı karşıya iki grup vardı.

''Gece Hanım...'' dedi korumalardan birisi.

Carla Salazar'ın yanında duran adam belinde duran silahı aldı. ''Buraya hiç yaklaşmayın, yoksa Gece Güçlü ölür.'' dedi gür ses tonuyla uzun boylu yapılı adam.

Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Şu an bana doğrultan bir silah vardı. Silahı tutan Eylül'dü. Hemen yanımıza geçen Carla'nın adamları da silahını bize doğrultmuştu. Küçük bir kız çocuğu bacağıma yapışmıştı. Korumalar da silahlarını havaya kaldırmıştı. Bir bilinmezliğin içindeydik. Tehlike büyüktü. Tehlike fazlasıyla büyüktü.

''La nina muere, no te acerques.'' dedi ardından kırık bir aksanla; ''Ethem?''

İspanyolca konuşmuştu.

Bize silah doğrultan adamın ismi Ethem'di. 

Ethem denilen adam arkama geçti. Kolumu yakaladığı gibi beni kendine doğru çektiğinde silah kafamdaydı artık. Kolunu boynuma doladı. Adem elmasına değen kolunun o sert tarafı canımı yakmıştı. Boynuma sertçe kolunu bastırdığında nefes alamamaya başlamıştım. ''Kızın ölmesini istemiyorsanız, silahınızı indireceksiniz.'' dedi Ethem.

Sezen denilen o pislik hain tedirgin bir yüz ifadesiyle kapıya doğru yürüdü. Onun gitmesine engel olan korumalardan birisi Sezen'in kolunu tuttu. Onlar da Sezen'in kafasına silah dayamıştı. ''Ethem hata ediyorsun.'' dedi korumalardan birisi.

Aralarındaki konuşma samimiyeti garibime gitmişti.

''Matalo.'' diye bağırdı Carla Salazar.

''Cüneyt karışma.'' Boynumu sıktı.

''Matalo.'' Carl Salazar beni işaret etti.

Nefes alamıyordum. Sanki nefesim kesiliyordu. Öksürmek istiyordum ama öksüremiyordum. Dizimi arkadan kaldırıp adama vurabilirdim fakat herhangi bir yanlış hareketimde kurşunu sıkma ihtimali vardı. Bunu göze alamazdım. Bakışlarımı Sezen'e çevirdim. Ona tiksinerek baktım. Omuzlarıma düşen ilk ihanet tohumu değildi bu; yine de canımı acıtmıştı.

Cüneyt denilen koruma ile göz göze geldim. ''Gece Hanım...''

''Nefes...Nefes alamıyorum.'' dedim.

Cüneyt, ''Yapma Ethem, yapma. Bak eğer buradan sağ çıkarsak sana yemin ederim ki Serter Bey'e kalmadan ben işini bitiririm. Herkesi karşına alırsın. Yapma, silahını indir artık.''

Ethem kulağımda dibinde bağırarak; ''Olmaz.'' dedi.

Nefes alamıyordum. Nefesim kesiliyordu. Boğazımda bir ağrı oluşmuştu. Boynuna baskı uygulayan kolundaki kemik yüzünden nefes alamıyordum. Gözlerimi kapatıp açtım. Dişlerimi sıkmaya çalıştım. Dişlerimi sıkarsam bundan kurtulacakmışım gibi saçma sapan düşünceler beynimde yer ediniyordu.

Küçük kız çocuğu ağlamaya başladığında Eylül hareketsiz durduğu yerde kıpırdandı. Carla elini havaya kaldırdığında Eylül yerinde sabitlendi. Önce kızına sonra bana baktı. Bir kez daha ondan nefret ettim.  Bir kez daha bu duruma düştüğüm için ondan nefret ettim. Boynumun kızardığını hissediyordum. Bir sıcaklık vardı boynumda. Ellerim titriyordu. Elimi havaya kaldırıp adamın kolunu çektim, daha doğrusu uğraştım fakat adam daha da sıktı boynumu.

''Gece.'' Eylül bana yaklaştığında Ethem'e baktı. ''Şu an iyi görünmüyor. Boynunu sıkıyorsun, tutuşunu yumuşat.''

''Sen karışma amına koyayım.'' dedi Ethem.

Eylül elindeki silahı parmaklarıyla sıkıca kavradığında silahını Ethem'e doğrulttu. Aynı anda Carla denen kadının adamlarının da silahını Eylül'e çevireceğini düşündüm ama öyle yapmadılar. Tam aksine silahlarını havaya kaldırmak yerine silahı bana çevirdiler. O an bir şey oldu. Ethem de silahını Carla Salazar'a doğrulttu.

Kadın bir adım geriye doğru gittiğinde Ethem tetiğe bastı. Carla'nın tam alnına isabet eden kurşunla birlikte koluma tutunmaya çalışan Carla yere düştü. Ethem nefes nefeseyken ikinci kurşunu da ona tuttu. Korumalardan birisi önüme geçip beni arkasına aldığında Eylül olanları şok bir vaziyette izledi.

''Hayatım sikildi lan.'' dedi Ethem.

''Doğru olan buydu. Seni kullanıyordu. Doğru tarafı seçtin.'' dedi öndeki koruma.

Ethem silahı Carla'nın adamlarına tutarak; ''Elinizdekini bırakın.'' dedi.

Tam aksi harekette bulunmadılar. Dört adam silahı yere bıraktığında Eylül elini boynuna atıp adımlarını Sezen'e yöneltti. Sezen'in kolundan tuttuğunda onu duvara yapıştırdı. Elini havaya kaldırıp Sezen'in yüzüne tokat attı. ''Orospu.'' dedi Eylül.

Nefes almaya çalışıyordum. Boynum ağrımıştı. Elimi boynuma götürdüğümde, Eylül durumumu fark etmişti. Kafasını kaldırıp bana baktı. Kahverengi gözlerinde hangi duygular vardı bilmiyordum ama büyük bir endişe yattığını söyleyebilirdim. Silahını arka cebine koyduğunda kanlı parkelere bakarak; ''Ethem.'' dedi.

Ethem'in karşısına geçtiğinde silahını havaya kaldırdı. Silahıyla Ethem'in yüzüne vurdu. Ethem tam atağa geçecekti ki Eylül büyük bir güç bile sarf etmeden Ethem'in karnına tekmeyi geçirmişti. ''Adi herif. Madem tarafını değişecektin niye bunları yaşattın lan? Adi herif.''

Kızı için endişelenmişti.

Duvar dibine sinmiş yere çömelen kızı için endişe duymuştu Eylül Yalçın.

Derin derin yutkunduğumda boğazımdaki elimi çektim. ''Dışarı çıkmam gerekiyor.'' dedim korumanın koluna tutunarak. ''İyi hissetmiyorum. Boğazım ağrıyor.'' 

Bana kapıyı açtıklarında Eylül, Ethem'e vurmaya devam ediyordu ve ne yazık ki Ethem'in silahı yere düştüğü için Eylül'e karşı çıkamıyordu. Onları ardımda bırakıp dışarıya çıktığımda arabanın kapısını açtım. Kapı açıktı. En azından arabanın kapısı açıktı. İçeriye girdiğimde arka koltuğa oturdum.

Az önce bir felaket yaşanabilirdi. Az önce Ethem denilen adam son anda taraf değiştirmeseydi Eylül tarafından öldürülebilirdim.

Elimi yüzüme götürdüğümde nefes alamadığımı fark ettim. Kapıyı hafif açıp bırakıp sağ ayağımı dışarıya attım. Nefesi hissetmek için gözlerimi kapatıp gökyüzüne baktım. Nefes almalıydım. Nefes alırsam eğer iyileşirdim. Felaketin tam ortasına ağır dumanlar sarmıştı etrafımı.

''Gece Hanım.'' Koruma elindeki suyu bana uzattığında geldiğini bile fark etmemiştim. ''Lütfen için.''

Elinde tuttuğu suyu aldığımda arkadan çıkarılan Ethem'in kanlı suratıyla göz göze geldim. Burnundan, yüzünden kanlar akıyordu. Anlaşılan Eylül; kızının intikamını almıştı. Onunla birlikte çıkan koruma, Ethem'in elini arkadan sabitleyip diğer arabanın ön tarafına Ethem'in vücudunu yapıştırdı.

''Serter Bey'e haber verdik.'' dedi tok bir ses tonuyla.

Şişenin kapağını açtığımda şişeyi titreyen ellerim yüzünden dudaklarıma götüremedim. Sırf aciz görünmemek için zorlanarak kafamı yere eğdim. Şişeden bir ya da iki yudum aldım sanırım, şu an tam olarak ne yapıyordum bilmiyordum. Suyumu içtiğimde bir araba sesi duydum. Frene şiddetli bir şekilde bastığında araçtan inen Bekir'i gördüm.

Bekir hızlıca bize doğru geldi. Bizi görür görmez burada bir olayın döndüğünü anladı. Elini ensesine attığında arkada bulunan yüzü kanlı Ethem'i fark etti. ''Ne oluyor burada?''

Cüneyt denen adam Bekir'e çevirdi gözlerini. Ne ara gelmişti bilmiyorum. ''Gelsene şöyle.'' dedi.

Onlar uzaklaştıktan sonra suyumdan yudumlar almaya devam ettim. Boğazımda bir acı his oluşmuştu. Geçmiyordu bir türlü. Nefes almak için derin derin nefesler aldım. Kendime gelmeliydim artık. Böyle bitkin yılmış bir vaziyette duramazdım. Arabanın içinden çıktığımda arabanın kapısına tutundum.

Bekir sinirli görünüyordu. Cüneyt durumu anlatmıştı ve Bekir hiç olmadığı kadar öfkeliydi. Beş dakika geçmeden ikinci araba durdu. Arabadan inen Serter'i gördüğümde durumu öğrendiğini fark ettim. Muhtemelen Bekir ona haber vermişti ve Serter yaşadığı endişeyle birlikte arabaya binmişti.

''Serter Bey.'' dedi Bekir onu görür görmez.

Bekir'in bir adım gerisindeydim. Saçlarıma rüzgar vuruyordu hafif. Elimi henüz kapıdan çekmemiştim. Dik durmak ve birazda dengede bulunmak için elimi çekmiyordum.

''Burada ne oluyor? Sen aradığın sırada zaten yoldaydım...'' Gözleri beni buldu. Mavi gözlerine endişe binmişti. Adımlarını bana yönelttiğinde ''Gece?'' Dudakları aralandı. Dudakları ilk birkaç saniye kapanmadı. ''Güzel karım?'' Bu sefer ki hitap acı çeker gibi çıkmıştı.

''İyiyim ben.'' dedim.

Aramızdaki mesafeyi kapattığında elini belime attı. Belimi sardığında kafamı göğsüne yasladım. Eli saçlarımı bulduğunda parmakları tel tel elektriklenmiş saçlarıma girdi. Nazikçe orayı okşadı. ''Gerçekten iyi misin?'' diye sorduğunda parmak ucumda yükselip ona sarıldım. ''İyiyim.'' diye cevap verdim.

''Carla Salazar öldü.'' dedi Cüneyt.

İşaret parmağını kaldırdı havaya. ''Bir saniye...'' Yüzüme eğildi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. O an yaşamış olduğu kaybetme korkusuyla dudaklarımı öpen Serter kendinde değildi. Emin olmuştum. ''Bir saniye...'' dedi bir kez daha, ardından dudaklarını çektiğinde yüzümün her bir tanesini parmaklarıyla okşadı. ''Bana iyi olduğunu söyle, lütfen iyi olduğunu söyle.''

''İyiyim.'' Gülümsemeye çalıştım. ''Ben iyiyim, üzülme.''

''Güzel karım benim, benim güzel sevgilim. Her şeyim...'' Elini aşağıya indirdiğinde avuçlarını karnıma bastırdı. ''O iyi mi?''

''İyi.'' dedim.

''Özür dilerim benim hatam, bunu tahmin etmeliydim.'' dediğinde kafamı yana sallayarak cevap verdim; ''Sen nereden tahmin edebilirdin ki? Geçti gitti, şimdi iyiyim.'' dedim.

''Ah güzel karım ah.'' İç çekti.

Karnımdaki elini çektiğinde Cüneyt araya girdi. ''İçeriye girdiğimizde Eylül'e silah verdiklerini gördük. Kapıyı kırıp öyle girdik. Ethem de içerideydi. Bir şekilde korkup tarafını değiştirdi. Başkana silahı çektiğinde başkan yere düştü. Sadece içeride Gece Hanım yoktu, aynı zamanda küçük bir kız çocuğu da vardı...'' Arkasına baktığında ne Eylül ne de o kız vardı. ''Gitmişler.'' dedi.

''Eylül hangi cehennemde?'' Serter'in sesi sert çıkmıştı.

''Gitmiş.'' dedi Bekir.

''Kafede Sezen yok muydu? Hani şu senin çalışan?'' Maviliklerini bana çevirdi. ''O yok muydu? Vardı işte. Onu tehdit mi ettiler? Ne yaptılar da bunlar içeriye girip seni öldürmeye kalkıştılar.''

''Sezen onların tarafındaydı.'' dedi Bekir.

Serter duyduğu cümle sonrası ellerini yumruk yaptı. Bir an olsun yumruk yaptığı ellerini avuçlarıma alıp sakinleştirmek istedim. Bekir'in söylediği cümle sonrası arkasına baktığında Ethem, Sezen ve korumaları gördü. Sezen'in iki elini arkadan yakalamışlardı. Aynı zamanda Carla Salazar'ın adamları da oradaydı ve onları da korumalar tutmuştu.

''Sezen?'' dedi Serter.

''Gece Hanım şüphelenip mesaj attı. Ben de arkasından gitmiştim zaten. Sanırım Sezen'in birkaç hareketi şüphelendirmiş Gece Hanım'ı.'' dedi Bekir elini arkaya aldığında. 

''Kafede...'' Dalgın bir ses tonuyla; ''Başka ayakkabı izlerinin olduğunu gördüm. Sezen'e ait değildi. Sadece gördüm ve her ihtimale karşı mesaj attım. Onun böyle bir şey yapacağını bilmiyordum. Belki zorla yapmıştı diye düşünmüştüm ama öyle değilmiş...'' Ona baktım, yani Sezen'e.

Bu sırtıma yediğim ilk bıçak darbesi değildi.

Sanırım alışmıştım. Birileri tarafından vurulmaya alışmıştım ve yine sanırım bu hayatta korktuğum şey başıma gelmişti. Alışmaktan korkuyordum, artık her şeye alışıyordum. İnsanoğlu alışabiliyormuş demek ki...

''Aşağılık kadın.'' diye mırıldandı.

Zaten açık olan kapıyı tuttuğunda arka koltuğu gösterdi. ''Eve geç sevgilim, ben bir saate geleceğim.'' dediğinde tam itiraz edecekken tekrar dudaklarımı öpmeye başladı. Elini belime atıp dudaklarını dudaklarıma bastırdığında öfkesini sesinin titremesinden bile anlayabiliyordum. ''Evimize geç. Bekir de sana eşlik etsin. Ben gelene kadar da beni arama. Söz veriyorum geleceğim.''

''Tamam.'' dedim erkenden pes ederek.

''Gider gitmez yatağa geçiyorsun. Güzelce uyumaya çalışıyorsun. Ben geldiğimde de birlikte uyuruz, kocan sana sımsıkı sarılarak uyur.'' dedi.

''İyi ki varsın.'' Sesim yorgun çıkmıştı.

''Sen benim her şeyimsin, her şeyim. Bekir aradığı andan beri nasıl geldim bilmiyorum. Muhtemelen ceza bile yedim. O kadar hızlı sürdüm ki arabayı...Seni çok seviyorum. Senin canın acısa benim canım acır...Hadi şimdi geç arabaya sevgilim, lütfen.'' dedi.

''Bekleyeceğim seni.'' dedim.

Arabaya bindiğimde araba çalışmadan önce ona baktım. Sezen'e doğru yürüyordu. Küçükte olsa bunları umursamamaya çalıştım. Sırtımı koltuğa yaslayıp eve doğru arabayı süren Bekir eşliğinde yolculuğun bitmesini bekledim. Bekir kestirmeli yollarını kullandığında nihayet gelmiştik. Arabadan indiğimde çantamı tuttum.

Eve yürüdüm.

Kapıyı açtığımda merdivenlerden yukarıya çıktım. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi bir anda üstüme bir rahatlık binmişti. Aslında hiçbir şey yaşanmamıştı. Daha önce yaşadıklarımın yanında bu hiçbir şeydi. Bu işte Gece, böyle böyle bitiyor hislerin. Bir tek sevdiklerine karşı hislerin kalıyor, ondan sonrası tamamen bir çöp. Kötü insanlar yüzünden duyduğun acı bitiyor ve insanlar buna intihar diyor. Hayır bu intihar değil; bu artık yaşamak. Yaşamayı sevmek.

Odamın kapısını açtığım. Bedenimi yatağa attım. 

Ne Eylül, ne Ömer, ne de diğerleri...Benim bir bebeğim vardı. Henüz tanıştığım bebeğim ile uzun bir yolculuğa çıkacaktım. Ne bitmemiş tren durakları ne de acı sonlar umurumda değildi. Serter ve bize güzel bir hayat sunan bebeğimizin varlığı her şeyden daha önemliydi. 

Bir bebek...

Minik bir bebek.

Yastığı kafamın tam altına bıraktığımda bebeğimi hissetmek için elimi karnımın üzerine bıraktım. Ömer'in bana, kimse seni sevmiyor cümlesi yoktu. Eylül'ün karşımdayken sana acıyorum deyişi de bitmişti. Bal gözlere sahip olduğunu düşündüğüm annem yoktu. Şükran da yoktu, o an hiç kimse yoktu. Benim bebeğim dışında kimse yoktu.

Yaşamayı sevmeliydim. Yaşamayı; birlikte olduğum insanlarla beraber sevmeliydim. Hayat bir denizdi, yüzmeyi bilmeyenler boğulacaktı. Yüzmeyi öğrenecektim. Birinin beni ittiği, birinin beni parçaladığı bu dünyada yüzmeyi öğrenecektim. Eskisi gibi sarmıyordu günlük yazmak, ya da bir akşam vakti aya bakmak. Bugünlerde beni mutlu edecek iki insan vardı. Biri bebeğim, diğeri de sevdiğim adam...

Gözlerimi kapattım. Uyumalıydım.

Uzun vakitler yatakta kaldım. En son birisinin beni kollarının arasına aldığını fark ettim. Onun kokusunu içime çeker çekmez arkama döndüm. Yüzüme baktı ve beni bir kez daha öptü. ''Sevgilim.'' dedi.

''Gelmişsin.'' dedim ince bir ses tonuyla.

Saçlarımı öptü. ''Geldim, bir tek sana geliyorum zaten. Bir tek sende mutlu oluyorum...Sen benim yörüngeme girdin.'' dedi.

Birkaç hafta önce ben de Serter için aynı cümleyi kurmuştum. Serter de benim yörüngeme girmişti ve asla çıkmasını istemiyordum.

''İyiyim ben. Uyuyacağım biraz, sonra kalktığımda her şeyi unutmuş olacağım. Başka çarem yok, zihnimden silmek istiyorum.'' dedim.

Arkadan bana sarıldığında kokumu içine çekti. ''Gözlerini kapat, bizi hisset tamam mı? Ben buradayım. Olanları detaylı detaylı dinledim Bekir'den ve diğerlerinden. Ne kadar korktuğunu tahmin edebiliyorum ama merak etme, ben buradayım. Ne olursa olsun burada olmaya devam edeceğim.''

''Yarın bu konuyu açmayalım olur mu? Artık bebeğim var, kötü hissettiğimde fark edecek. Konuyu kapatalım.'' dedim.

''Tamam, benim güzel karım.'' Saçlarımı defalarca öptü. ''O adi herif Ethem son anda taraf değişmeseydi neler olacağını tahmin bile istemiyordum ama sen merak etme. Sana yaşatılanların bedelini ödeyecek herkes.'' dedi.

''Seni seviyorum.'' dedim.

Gözlerim kapandı kendiliğinden. Derin bir uykuya daldım.

&&

Sabah uyandığımda Serter'i yatağımızda görememiştim. Benden önce uyandığını düşünüyordum. Genelde de çok erken saatlerde kalkan birisiydi. Onun bu hâllerine artık alışmak zorundaydım. Serter Güçlü sabahları erken kalkan ve tüm işini erkenden halleden birisiydi. Bazen bu duruma ayak uydurup uydurmayacağım konusunda ufak çaplı endişeler yaşıyordum.

Ben mesela her saatte uyanmayı severdim.

Uyku bence önemliydi.

Sabah uyanır uyanmaz okulumu aramıştım. Neredeyse üç aydır gitmediğim okulu dondurmak için öğrenci işlerini aradıktan sonra halletmiştim. Normalde dondurma işlemi tek bir telefonla olabiliyordu fakat eğer direkt kayıt silseydim; yüz yüze gitmek zorundaydım.

Dolabın karşısına geçtiğimde yavaşça kıyafetlerime baktım. Giyinme dolabından bir adet eşofman ve sweetişört çıkardım. Hastaneye gideceğimiz için rahat bir şeyler giymeyi tercih etmiştim. Bu yüzden altımdaki pijamayı çıkardım. Sonra da eşofmanım ile üstümü giymeye başladım. Aynadan kendime baktığımda saçlarımın düz olması dudaklarımı gülümsetti. Bazen gerçek anlamda yüzüm iyi bir şekilde uyanıyordum. Bu da o sabahlardan birisiydi.

Odama geçtiğimde çalışma odasının kapısının açık olduğunu fark ettim. Serter'in içeride olduğunu düşünüyordum. Onun yanına hemen gidebilirdim ama önce çantamı almalıydım. Saçlarımı açık bırakıp çantamı yerden aldım. İçerisine cüzdan ve telefonumu yerleştirdim. Banyoya geçtim. Dişimi fırçaladım. Yüzüme, Serter'in kremini sürdüm. Çantamın fermuarı kapattığımda Serter kapının önündeydi. 

''Günaydın.'' dedi canlı bir ses tonuyla.

''Günaydın sevgilim.'' Ona doğru yürüdüğümde gözleri karnıma çevrildi. ''Ben de yeni uyandım. Hemen hazırlandım merak etme.'' 

Kollarımı boynuna doladığımda parmak ucumda yükseldim. Elini belime bırakıp belimi sıktı. Dudaklarını boynuma bastırdığında kokumu içine çekmişti. Serter beni ne zaman öpse boynumdaki kokuyu içine çekiyordu. Bu onda tik oluşturmuş olmalıydı ya da beni öpmeden dayanamıyordu bilmiyordum.

''Çok güzel kokuyorsun.'' dedi.

''Parfüm sıkmadım ki...'' dedim.

Önümde eğildiğinde dudakları karnımı buldu. Yumuşacık öptü. ''Günaydın babacığım.'' dedi Serter Güçlü.

Sırıttım. ''Serter ya...''

''Günaydın babacığım benim, umarım iyi uyumuşsundur. Annenle birazdan seni görmeye gideceğiz, bakalım nasıl bir şeysin göreceğiz.'' Karnımı bir kez daha öptüğünde duygusallaşmıştım aniden. ''Günaydın biricik bebeğim.'' dedi.

Tekrar ayağa kalktığında alnımı öptü. ''Sen de benim ikinci bebeğimsin.'' dedi bana.

Tek kaşım havalandığında yapay bir şekilde yüzümü buruşturdum. ''İnanamıyorum gerçekten, daha doğmamış bebeğimiz senin için birinci sıraya mı yerleşti. Yazıklar olsun...'' Sadece şaka yapıyordum.

Elimi tutup dudaklarına doğru götürdüğünde elimi de öptü. ''Bebeğimizi mi kıskanıyorsun güzel karım?''

''Hayır ne kıskanması.'' Omuz silktim. ''Neyse ben ağlayacağım.''

Dudaklarından küçük bir kahkaha koptu. ''Sen çok tatlısın.''

''Kesinlikle kızmadım, kesinlikle kıskanmadım.'' Dudaklarımı ısırdığımda elimi çektim. ''Ama sen görürsün. Bak ben de seni hemen satacağım. Hep çocuğumuzla ilgileneceğim, onunla uyuyacağım, sen de tek başına yatakta uyuyacaksın. Gece üşüdüğünde, sarılacağın bir karın bile olmayacak. Hatta ben direkt çocuk doğar doğmaz çocuğumun odasına geçeceğim. Sen de çift kişilik yatağı tek kişiliğe çevirirsin artık.''

''Yok artık.'' dedi gülerek.

''Hiç gülme, hiç gülme. Hayatım boyunca böyle hainlik görmedim.'' dedim.

Başka birisi görseydi beni ciddiye alabilirdi ama sadece şaka yapıyordum.

Elini belime attığında dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Küçük bir öpücük çaldı dudaklarımdan. ''Karıcığım sen benim ilk bebeğimsin.''

''Sus yalancı Serter.'' Bilerek surat astım. ''Ben doktora gidiyorum, sen de otur tek başına takıl.''

''Gece...''

''Susar mısın?'' Yere düşmüş olan çantamı aldım. ''Şimdi sana kızgınım, eğer gönlümü almak istiyorsan bana sarılabilirsin. Biliyorsun sarıldığında tüm kötü şeyler unutuluyor. İnsan sarıldığında kendini affettirebiliyor. Bana sarılırsan seni affederim.'' 

''Sarılırsam affedecek misin?'' Sesi çocuk gibi çıkmıştı. Çok tatlıydı.

Kafamı salladım. ''Hı hı.''

Bir kez daha belimi tüm kollarıyla sardığında ona sarıldım. Önce ben sarıldım çünkü şartlar ne olursa olsun ilk ben sarılacaktım. Serter benim yuvamdı, evimdi, her şeyimdi. Ona sarılmak...İşte tüm mesele buydu. Ona sarılmak Kışı bitirmek gibiydi. Özlemi hissettiriyordu, aynı zamanda mutluluğu. Serter Güçlü bazen bahar bazen de yaz mevsimiydi...

''Sarıldım, hadi affet.'' dedi.

Elimi göğsünün üzerine bıraktım. ''Beni seviyorsun değil mi?''

''Soruya bak.'' dedi.

''Beni seviyorsan armut der misin?'' 

''Gece ya...'' Tekrar güldü. ''Gerçekten önceden de çok tatlıydın, hamile olunca daha çok tatlı oldun. Seni sarıp kollarımın arasında saatlerce nefesin sıklaşana kadar sarılmak istiyorum güzel karım, en güzelim.''

''Gözlerimi beğeniyorsan elma de.'' dedim.

''Elma.''

Dudaklarımı öne büzdüm. ''Ben mi brokoli mi?'' Bu kritik bir soruydu.

''Sen.'' dedi tereddüt etmeden.

''Öpüşmek mi sevişmek mi?''

''Sapık mısın?'' diye sordu.

Gözlerim kocaman açıldı. ''Gayet normal bir soru sordum. Benimle öpüşmeyi mi seviyorsun yoksa sevişmeyi mi? Biliyorsun genelde sevişmede tutku var ama öpücükte ise aşk vardır. Özellikle o küçük masum öpücüklerde...''

''Pas.'' dedi.

Elimi havaya kaldırıp yumruk yaptım, ardından omzuna vurdum. ''Pislik Serter.''

''Öpüşmek.'' dedi.

''O zaman bir soru daha geliyor.'' Soru bulmaya çalıştım. ''Dur bulamadım.'' Aklıma gelmiyordu. ''Bulamadım gerçekten. Sen benim kafamı karıştırıyorsun. Senin yüzünden soru bile bulamıyorum. Sabah sabah sinir ettin beni. Gerçekten sinir bozucu bir insan olduğunu biliyorsun değil mi?''

''Hem sinir bozucuyum, hem yakışıklıyım değil mi?'' Göz kırptı çapkın gülüşüyle birlikte.

Yüzümü buruşturdum. ''Yooo değilsin.''

''Bir ara hatırlat sana çok pis kızacağım.''

Çantamı sıkıca tutarak kapıya doğru yürüdüğümde hemen kolumdan tutup. Dirseğimi karnına geçirdiğimde kahkaha atarak basamaklardan indim. Arkamdan bağırarak; ''Yavaş in.'' dedi.

Onu umursamadan basamakların sonunda durup kafamı kaldırıp ona baktım. O sırada korumalar da bize bakıyordu. Muhtemelen bu garip ana şahit olmanın vermiş olduğu şaşkınlığı yaşıyorlardı. Nihayetinde elimdeki çantamla Serter'den kaçıyordum ve Serter beni yakalamaya çalışıyordu. Bu komikti, aynı zamanda eğlenceliydi.

''Gece...'' Serter korumaları fark edince hemen yüzüne o ciddiyet ifadesini bindirdi. ''Hadi arabaya geçelim.''

''Pekala.'' Elimi uzattım. Parmaklarımı parmaklarının arasına aldığında güldüm. ''Geçelim bakalım.''

''Sen var ya...'' Kurumuş dudaklarını ıslattığında elini belime attı. Parmaklarımı hemen bırakıp belimi tutması hoşuma gitmişti. Bana göre bir erkeğin en sahiplenici yanı; beli kavramasıyla anlaşılırdı. El ele tutuşmayı da seviyordum ama belimi parmaklarıyla sarması beni daha çok mutlu ediyordu. 

Korumalardan birisi kapıyı açtığında Serter kulağıma eğilerek; ''Sinir bozucu.'' dedi.

Sol ayağımı içeriye attığımda Serter elini omzuma dokundurdu. Yumuşak bir tutuş sergilemesine rağmen o yumuşak elindeki sıcaklığı hemen hissetmiştim. Dudaklarımda büyük bir gülümseme oluştuğunda koltuğa oturdum. Serter yanıma geçtiğinde yüzüme baktı. ''Gerçekten sinir bozucu.'' dedi.

Onu umursamadan bacak bacak üstüne attım. ''Aynen aynen.''

Kaşlarını çattı. ''Bana bak...''

Konuşmasına müsaade etmeden söze girdim. ''Sen niye sürekli sapık şeyler düşünüyorsun? Hep aklına böyle şeyler geliyor?'' Kaşlarımı çattım bilerek.

Gözlerini devirdiği sırada şoför koltuğuna geçen Bekir'i gören Serter toparlanarak baş parmağını dudaklarına götürdü. Dudaklarında Naz'ın deyimiyle piç gülümsemesi oluştu. Baş parmağıyla dudaklarının kenarını sildiğinde elini bacağımın üzerine bıraktı. Bacağımdaki eli hareketlendiğinde gözlerimi kıstım. ''Ayıp.'' diye fısıldadım.

Bir kez daha baş parmağını dudaklarına götürüp dudaklarının kenarını sildi. Bu hareketi aşırı seksiydi. O keskin mavi gözleri bana çevrildiğinde elini havaya kaldırdı. Sağ elini tuttuğumda gülümsedi. ''Seni seviyorum.'' dedi bir anda.

Serter Güçlü.

Kelimelere fısıldıyordu.

O benim her şeyimdi. Kelimelere fısıldamasıyla birlikte ruhumda oluşan yaraları kapatıyordu. Gecenin birinde mum ışığında şiir yazmak gibiydi onun dudaklarından herhangi bir cümlenin etkisi. Loş ışıkta sevgiyi hissetmekti bazen. Serter Güçlü'nün ağzından dökülen öylesine bir kelime bile insanı sarhoş ediyordu.

Kafamı omzuna yasladım. ''Seni çok seviyorum.''

Dün gecenin konusunu açmamaya çalışıyordu. Mümkün olduğunca açmamak için çaba gösteriyordu. Konu açılırsa canım sıkılırdı. Serter de hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Ben de öyle davranıyordum. Onunla şakalaşıyordum, onunla gülüyordum. En doğrusu buymuş gibi geliyordu. Sanki en doğrusu tamamen buymuş.

''Güzel karım.'' dedi.

Derin bir nefes aldım. ''Bir şey soracağım.''

''Sor bakalım.''

Bekir kontağı çalıştırıp aracı park yerinden çıkardığında, arkada iki araç hareketlendi. 

''Unuttum.'' dedim.

''Gece...''

Dilimi dışarıya çıkarıp alt dudağımı yaladım. ''Bebeğimizin gelişimini öğreneceğiz. Bu da beni mutlu ediyor. Onunla ilk kez tanışacağız, belki ultrasonda da görüntüsünü izleriz. Bu beni hem heyecanlandırıyor hem de mutlu ediyor.''

Serter gayet sakin bir ses tonuyla; ''Anne olmaya hazır mısın?'' diye sordu.

Bu soruyu biliyordum, bunun geleceğini biliyordum. Dün ikilemde kaldığım için anne olmak konusunda yaşadığım tereddüttü bir şekilde belli etmiştim ve o da bu durumdan dolayı üzgün hissediyordu. Son yaşanan olaydan sonra konuşamamıştık pek. O iyi hissetmiyordu. O gerçekten de iyi hissetmiyordu. Bebeğimi istemeyeceğimi düşünüyordu.

''Bak.'' Doğru cümleyi seçmeye çalıştım. ''Ben henüz yirmi üç yaşındayım. Okulumu dondurdum ama sen biliyorsun. Bu olaylar durulduktan sonra okuluma devam edecektim. Normalde benim aklımdaki şey çok başkaydı. Biz seninle üç aydır evliyiz ve bu üç aylık süreçte doğru dürüst birlikte vakit geçirdiğimiz günleri hatırlamıyorum. Başta her şey iyiydi...'' Sanırım cümle seçerken kelimeleri yutuyordum. Bir türlü o kelimeler dudaklarımdan fırlamıyordu.

''Lütfen açık ol.'' dedi bekleyiş içinde.

Ah Serter.

''O hâlde açık olacağım.'' Parmaklarımı kucağıma birleştirdim. ''Sen ve ben farklıyız fakat hani derler ya işte ruh eşi, ruh ikizi falan...İşte bak bu farklılığa rağmen birbirimizi tamamlıyoruz. Ben dağınık, bazen neşeli bazen hüzünlü birisiyim. Sen ise düzenli, toplu biraz takıntılı bir adamsın. Bizi birbirimize bağlayan da farklılıklarımız oldu ama...'' Derin bir nefes aldım. ''Bizim kavgalarımız bile bizden çıkmadı Serter. Biz seninle kişisel bir şekilde nadiren kavga ettik. Hep başka insanlar yüzünden tartıştık.''

''Gece.'' Aniden ismim dudaklarından döküldü. ''Oradan oraya atlıyorsun, lütfen lütfen açık ol demiştim.''

''Toparlayamıyorum ki.'' dedim.

''İçindeki hisleri uzatmadan dök çünkü ben endişe ediyorum. Bir deprem daha kaldıramam, şu an olumsuz düşünüyorsan söyle. Sonra eğer olumsuz düşünürsen canım yanar. Emin ol ben bebeğimiz doğduktan sonra senin bebeğe karşı soğuk davranmanı hiç istemiyorum. Başta söyle lütfen.'' dedi.

''Benim bebeğim Serter Güçlü. Karnımdaki benim bebeğim.'' Elimi karnımın üzerine bıraktım. ''Sana yemin ederim ki olay o değil. Yemin ederim beni endişelendiren bebek fikri değil. Başka bir zaman başka bir evrende olsaydık her şey çok farklı olabilirdi. Bebeği bu şekilde öğrenmezdik.''

''Anne olmak istiyor musun?''

''Evet.'' dedim net bir ses tonuyla. ''Anne olmayı istiyorum. Bu bana seçenek bile olmamalı. Ben anne olmayı istiyorum. Bebeğimiz doğacak, onu kucağımıza alacağız. Onu birlikte büyüteceğiz. Ben yalnızca tereddüt yaşadığım ve hâlâ yaşamakta olduğum konulardan bahsettim. Ben üzülüyorum. Üzülüyorum çünkü onun başına bir şey gelmesinden korkuyorum.''

''Carla Salazar öldü, Eylül zaten şu an zararsız bir konumda. Ne yaptığını ben bile anlamıyorum. Ömer Aktürk'ü de takip ettiriyorum. Kendi kendine takılıyor. Yani anlayacağın sana zarar vermek isteyen insanlar sana zarar veremeyecek durumda.''

''Ömer hasta, kendinde değil. Açıkçası ondan büyük bir olay beklemiyorum.'' dedim.

''Başka ne konularda tereddüt yaşıyorsun, sevgilim?'' Son kelimeyi yumuşak bir biçimde söylemişti.

''Bahçede oturup elimde kahve bardağımla sen güllerimizi toprağa ekerken seni izlemek istiyorum. Sonra bebeğimiz uyandığında bir anda kahveyi elimden bırakıp bebeğe koşmayı istiyorum. Sen bize yemekler hazırladığında aşağıya onunla birlikte inip ailemle yemek yemek istiyorum. Akşamları uyuduğumda birisinin aniden bana silah doğrultmasını istemiyorum. Herhangi bir yere gittiğimde, ayak izlerinden bile rahatsız olmak istemiyorum. Ben diğer insanlar gibi yaşamak istiyorum. Normali neyse o işte, normal yaşam nasıl oluyorsa.''

''Normal yaşam...'' Ses tonu durgundu.

''Bunun ileride böyle devam etmeyeceğini biliyorum. Kötü insanlar da bir gün yorulacak elbette.'' Nefesimi dışarıya verdim. ''Onlar yüzünden mutlu olacağım bir hayatı da itemem. Biliyorum her şey güzel olacak.''

''Bütün kötülükler son bulacak.''

''Biz çok mutlu olacağız. Gerçi şu an da mutluyum. Tahmin edemeyeceğin kadar mutluyum. Yanındayken huzurluyum, huzur ile doluyorum.'' dedim.

Çok kısa bir sürede hastaneye geldiğimizde Serter elimi tuttu arabadan iner inmez. Elimi sıkıca tutarak beni kendine doğru çekti. ''Giriş şu tarafta.'' dediğinde adımlarımı sol tarafta yönlendirdim. Serter'in adımları hızlıydı. Onunla birlikte yürümek oldukça enerji gerektiren bir durumdu. ''Burası sevgilim.''

İçeriye girdiğimizde ikinci kata gittik. Serter elimi bıraktığında maviliklerini bana çevirmişti. ''Geliyorum hemen, sen şurada otur.''

''Tamam.''

Koltuğa oturduğumda hastanenin kalabalık olmaması işime yaramış. Rahat rahat bacaklarımı öne uzattım. Serter'in gitmesinden hemen sonra telefonumu elime aldım. Naz , üçlü grubumuza mesaj atmıştı. Yüzüne maske sürmüştü ve nasılım diye sormuştu. Nehir ise fotoğrafa yanıt verip güzelsin demişti. Naz'ın yüzündeki maske siyahtı. Üstelik komik durmuştu. Diğer mesajlarıma baktığımda üst sınıflardan bana yazan olduğunu gördüm. Üst sınıflardan birisi not sormuştu. Okula gitmiyordum ki? İnsanlar gerçekten hiç mi fark etmiyordu.

Sınıf grubunda da konuşmalar vardı. Bu gruba ne zaman girmiştim hatırlamıyordum. Telefon numaram değişir değişmez girmiştim muhtemelen. Üstelik çok fazla konuşuyorlardı. Sınıf gruplarında yapılan gereksiz sohbet hoşuma gitmiyordu. Bana göre orada sadece ders konuşulmalıydı. İnsanların barlarda kendini çektikleri ve gruba attıkları fotoğraflar değil.

Yüzümü buruşturdum.

Telefonumu çantama koyduğumda Serter'in geldiğini fark ettim. Elini uzattı. ''Meral müsaitmiş. Şimdi kontrole gidebiliriz. Bizim için biraz zaman yarattı. Normalde randevumuza yarım saat daha var ama ben rica ettim.''

Elini tutup ayaklandığımda Serter Güçlü diğer eliyle de çantamın sapını kavradı. ''Sevgilim.'' dedi.

''Efendim.''

''Şu taraftan...'' Kapıyı işaret etti.

Beyaz kapıyı açtığında önce o içeriye girdi. 

İçeride masanın arkasında oturan ve kağıda bir şeyler yazan kızıl bir kadın ile göz göze geldim. Bizi görür görmez kafasını kaldırıp gülümsedi. Orta yaştaydı. Kırka yakın olduğunu düşünüyordum. Saçları kızıldı, aynı zamanda kısa. Dudaklarının üstünde kocaman bir siyah ben vardı. Mavi gözleri, alnında oluşan küçük kırışıklar birbirini tamamlıyordu sanki. Yaşça büyük olmasına rağmen fazlasıyla güzeldi. 

Tanıdığım tüm kadın doktorlar çok güzel oluyordu. Bunun bir sırrı var mıydı?

''Hoş geldiniz.'' Ayağa kalktığında önce Serter'e sarıldı, sonra da yüzünü bana çevirdi.  ''Gece değil mi?''

''Evet.'' dediğimde uzattığı eli sıktım.

''Serter senden çok bahsetmişti. Daha doğrusu eşime bahsetmişti. Ben de merak edip duruyordum. Anlattığından daha güzelmişsin.'' dediğinde sesindeki samimi ton hoşuma gitmişti.

''Teşekkür ederim.'' dedim.

Serter elini belime bırakmadan önce çantamı koltuğun üzerine bırakıp belimi sardı. ''Bir gün sizi tanıştırmayı düşünüyordum ama bebek için kontrole geleceğimizi asla düşünmüyordum. Zaten sana dün söylemiştim. Gece bu konularda biraz tedirgin hissediyor. Bir tek sana güveniyorum. En azından kontrole geldiğinde onun için endişe duymayacağım.'' dedi Serter.

Meral gülümsedi. ''Açıkçası sen aradığında beklemiyordum bunu. Öncelikle tebrik ederim. Benim de minik beş yaşında bir çocuğum var ve bu heyecanı bilirim.'' Mavi gözlerini bana çevirdi Meral. ''Gece asla endişe duyma. Bebeğin doğum sürecine kadar birlikte her şeyi halledeceğimizi düşünüyorum. Biliyorum şu an her yeni hamile kadın gibi endişeler duyuyorsun ama inan bana bunlar geçici. Olabildiğince yardımcı olacağım sana.''

''Meral'e güveniyorum.'' dedi Serter.

''Ben normal hamilelik testi yaptım...Mide bulantılarım yüzünden test yapmıştım. Bu doğru sonuç verir mi peki?'' diye sordum.

Hamile olduğuma emindim, sadece bir kez daha emin olmak istiyordum.

''Şimdi bakacağın, sen...'' Hastaların genelde uzandığı yeri gösterdi. ''Şuraya geç. Tişörtünü de yukarıya sıyır lütfen.'' dedi.

Oraya uzandığımda tişörtümü hafif sıyırmıştım. Bana doğru geldiğinde Serter'in beni büyük bir dikkatle izlediğini gördüm. Mavi gözlerinde büyük bir heyecan vardı. Serter'de bu heyecanı nadiren görürdüm. Onun mutlu olduğunu görmek beni mutlu etmişti çünkü Serter mutlu olmayı hak ediyordu. 

''Hiç panik yapma. Nice insanlar geldi buraya. Genelde ilk zamanlar büyük panik oluyor. Özellikle gebeliğin ilk haftaları sıkıntılı bir süreç gibi görünüyor ama emin olabilirsin. Korktuğun gibi şeyler olmayacak. Bu ayların tadını çıkar.'' Güldü. 

Serter yanıma geçtiğinde elimi tuttu. ''Sevgilim, Meral haklı.''

''Korkmuyorum ki?'' dedim. Muhtemelen yüzümdeki endişeyi fark etmişlerdi. ''Sadece garip hissediyorum.''

''Kaç yaşındasın Gece?'' diye sordu Meral.

''Yirmi üç.'' diye cevap verdim.

''Okuyordun değil mi? Serter öyle söylemişti.''

Serter araya girdi. ''Evet karım okuyor.''

Kapağını açtığı jeli karnıma sürmeden önce eldiven takmıştı. Jeli karnıma sürdükten sonra koltuğunu kendine doğru çekti. Yavaşça elinde tuttuğu aletle karnıma masaj yaparmışçasına gezdirdi karnımın üzerinde. Birkaç saniye geçmeden siyah bir ekranda minik bir şey gördüm. Simsiyahtı ekran ve içinde hafif bir boşluk vardı. O boşluğun içinde ise küçük bir bebek vardı ama çok küçük görünüyordu.

''Bebeğimiz burada...'' Ultrasondaki minik şeyi işaret parmağıyla gösterdi. ''Tam burada. Tahmini 5-6 haftalık. Yani çok küçük daha.''

Kafamı kaldırıp Serter'e baktım. Önce onun tepkisini görmek istedim. Serter'in gözlerinde saf bir mutluluk oluşmuştu. Dudaklarını birbirine sarmıştı. Alnına dökülen saçları, parmakları sıkan elleri...Serter heyecanlıydı. Hem de hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Gözleri oraya sabitlenmişti. Sanki kıpırdayamıyordu. Kaşları çatıldı. Aniden kaşları çatıldığında parmaklarımı bıraktı. ''Çok minik.'' dedi. Nihayet konuşmuştu.

''Çünkü çok küçük. Normalde hamileler hemen şüphelenmezler ama siz erken anlamışsınız.'' dedi Meral.

''Minik bir şey bu...Çok küçük.'' dedi Serter.

''Serter.'' Gözlerimi devirdim. ''O bizim bebeğimiz, lütfen ona minik deme alınır.''

''Neden bu kadar küçük ki? Yani normal mi? Ben büyük bir şey bekliyordum? Yemek mi az yiyor? Beslenmesi mi sıkıntı.'' Serter'in sesinde endişe vardı. ''Niye bu kadar küçük ki? Çok küçük.''

''Gayet normal. Neredeyse 5-6 haftalık. Asılı gelişimi aylara bağlı. Şu an normal.'' dedi Meral.

Peçeteyi çıkarıp bana uzattı. Peçeteyle karnımı sildiğinde ayağa kalktım. Serter hâlâ aynı yerde duruyordu. Sanki donmuş gibiydi. Onun sırtına dokunduğumda kendine geldi. Elimi tuttu ve derin bir nefes alıp; ''Meral bize bundan sonra izleyeceğimiz yolu anlat lütfen. Bebeğin gelişimi için neler yapabiliriz gibi?'' dedi.

Meral beyaz önlüğünü üzerinden çıkarıp askılığa astı. ''Bunu daha detaylı konuşalım. Ben bu hafta yine bir randevu oluşturacağım. Size özel bir liste de hazırlarım. Hem sen eşimin arkadaşısın hem de yeni evli olduğunuz için size yardımcı olmak isterim.''

''Teşekkür ederiz.'' dedi Serter.

''Tekrar tebrik ederim.'' dedi Meral.

Kapıyı açıp çıktığımda asansörü kullanmak yerine merdivene doğru yürüdüm. Serter arkamdan geldiğinde yüzünün güldüğünü fark ettim. ''Baba oluyorum.'' dedi.

''Ben de anne oluyorum.'' Sesim kısık çıkmıştı.

Merdivenlerden aşağıya indiğimizde her şeyin bu kadar hızlı gelişeceğini düşünmüyordum. Kısacık sürede halletmiştik. Odada on dakikadan fazla kalmamıştık. Yeniden gittiğimde, Meral'in özel hazırladığı listeyi de kullanacaktım. Muhtemelen nasıl besleneceğimi örnekleriyle anlatacaktı.

Mutlu hissediyordum.

Aşağıya indiğimizde kafeteryayı gördüm. ''Acıktım.'' dedim.

''Güzel bir yerde kahvaltı ederiz...'' Kaşlarını çattı baktığım yeri fark ettiğinde. ''Olmaz Gece, geçen gün başka bir hastanenin kafeteryasında yediğim yiyecekten kıl çıktı. Asla güvenmiyorum. Temiz olduklarını düşünmüyorum.''

''Lütfen...Bekleyemem. Sabah kahvaltı da etmedim.'' dedim.

''Tamam neyse.'' 

Kafeteryaya girdiğimizde Serter bize en uygun masayı bulup işaret etti. Sandalyemi çektiğinde beni yalnız bırakıp satıcının olduğu tarafa geçti. Kurt gibi acıktığımı hissediyordum. Elimi karnımın üzerine bıraktığımda on dakika geçmeden Serter'in getirdiği kahvaltıyı gömmeye başladım.

Büyük bir tabakta zeytin, peynir, bal, reçel, börek, ıspanaklı bir meze vardı. Büyük bir iştahla dudaklarımı yaladığımda Serter; ''Getirdim işte.'' dedi.

Masanın üzerinde bulunan ıslak mendili paketten çıkardı. Islak mendille elini sildiğinde kaşları çatıktı. ''Sen de silsene elini.''

''Çok kabasın. Daha yeni bebeğimizi gördük, insan karısına iyi davranır.'' Çatalı peynire batırıp ağzıma attığımda onu yavaşça çiğnedim. ''Gerçekten kaba bir insan olduğunun farkında mısın Serter Güçlü?''

Kafasını çevirdi. Etrafa baktığında kaşları hâlâ çatıktı. ''Burada mikrop kapacağız, ciddiyim. Eve gider gitmez duş alıyoruz. Baksana ya yemeğinde kıl bile vardır. Tetikleniyorum senin sayende karıcığım. Ayrıca iyi görünmüyorlar, beğenmedim ben. Asla beğenmedim. Döner bile satıyorlar, nerenin döneri bu? Kedi mi kestiler acaba?''

''Çok lezzetli peynir.'' dedim.

''Süt tozundan yapıyorlardır.'' Sırtını sandalyeye yaslayıp kollarını birbirine sardığında kaslarını gördüm. Kasları ortaya çıkmıştı. ''Bakma sapık mısın nesin?''

''Kocamsın bakarım.'' Omuz silktim.

''Neyse gerginliğimi bir kenara bırakıyorum. Seni seviyorum, hadi sen yemeğini yemeye devam et.'' dedi.

Tabağımdaki zeytinlere baktım. Zeytini ağzıma attığımda Serter hafif güldü. Yeşil zeytinin içindeki biber garibime gitmişti. Bunu ilk kez deniyordum. Küçük küçük parçalara ayırdım ağzımın içindeyken. Zeytinin tamamını yuttuktan sonra ikincisi de aldım. Tadı turşu gibiydi ama aynı zamanda değildi. İlk kez denemiştim ve beğenmiştim.

''Immm, çok güzel.'' diye mırıldandım üçüncüsünü de ağzıma atarken. ''Daha önce...Böyle bir şey yemedim.'' Alt tarafı bir zeytindi fakat aslında alt tarafı bir zeytin değildi. İlk kez gerçek anlamda bir şey aşermiştim. O da önümdeki zeytin olmuştu. ''Harika.'' Ağzımı peçeteyle sildiğimde Serter papatya çayını dudaklarına götürüyordu.

''Beğendin mi? Midesiz insan.''

Tulum peynirini görür görmez çatalı tulum peynirine batırdım ve hemen ağzıma attım. ''Çok güzeller.''

''Alt tarafı kahvaltı.'' dedi.

''Kahvaltı olduğuna bakma Serter, bu bir lezzet diyarı. Bakar mısın her şey var?'' Sigara böreğini bıçakla kesip çatalla aldım. Ona doğru uzattığımda elini havaya kaldırdı. ''Bazen çok kırıcı oluyorsun.'' dedim.

''Aç değilim ki.''

''Dünden beri bir şey yemedin?'' Gözlerimi devirdiğimde ona uzatmış olduğum sigara böreğini ağzıma atarak çiğnedim. ''Sen asla yemekten anlamıyorsun, bence bir doktora görünmelisin. Ağız tadın bile yok. Sen resmen kafayı brokoli ile  bozmuşsun. O kadar bozmuşsun ki manavcı bile sana özel mesaj atıyor brokoli için...''

''Ne?''

Sanırım pot kırmıştım.

Konuyu değiştirmek adına masadaki zeytini gösterdim. ''Baksana rengi yeşil. Daha önce hiç yeşil zeytin görmemiştim. Peynir de beyaz.''

''Güzel karım, manav derken? Bana bunu açıklar mısın?'' Sırtını koltuğa yaslayıp elini ensesinin arkasında birleştirdi. ''Merak ettim bak.''

''Neyi merak ediyorsun? Merakın kökü, merak. Merak Türkçe bir isim bana göre. Hatta Türkler merak kelimesini bulduktan sonra bir daha kelime bulmamıştır. Merak diyarı adında bir şehir de vardır. Mesela Türkiye'de 81 il varsa, 82. Yunan, 83. de Merak adındaki şehirdir.''

''Başka?''

''Başka kelimesi de baştan gelir. Baş aslında kafa değildir, başkasında bulunan değerli bir inciyi anlatıyor. İncilerin kökü denizden değil; nehirden gelir. İlk inciyi okyanusta bulduk. Bulan kişi de Tesla'dır. Tesla inciyi bulduktan sonra İnci adında bir kızla evlenir ve bu İnci'nin sonradan kız olmadığı ortaya çıkar. Böylece tarihte ilk LGBT bireyi de çıkar. Yani, dolaylı yoldan çıkar...''

''Çıkar, çıkar, çıkar...Ne çok çıkar dedin.'' dedi.

''Çıkar, çıkarmaktır.'' Gittikçe saçmalıyordum. ''Öyle işte.''

Serter tam bir şey söyleyecekken elimi karnıma götürdüm. ''Çok acıyor.'' Bir anda yüzümü buruşturdum. ''Serter canım çok yanıyor. Karnıma ağrı girdi.''

Aniden endişelendiğinde ayağa kalkıp elini karnıma bastırdı. ''Ciddi misin sen?''

''Evet ya anlamıyorum ki. Bu ne zamana kadar devam edecek.'' Karnımı sıktım. ''Deli olmaya başladım. Sürekli ağrıyacak mı?''

Karnımdaki elini çekip iki eliyle birlikte yüzümü tuttu. ''Güzel sevgilim, bir süre böyle olacak. Bak...'' Derin bir nefes aldı. ''Yemeklerini dikkatli ye. Zeytin zaten tuzlu, muhtemelen o da iyi gelmedi sana. Tamam mı dikkat edelim, lütfen?''

''Ederiz tabii ki.''

Yanlışlıkla yalan söylemiştim.

Tekrar yerine oturduğunda masanın bir ucundan elimi tuttu. ''Neden böyle oluyor anlamıyorum? Meral listeyi hazırlasın, oturup detaylı konuşuruz. Hatta bir ara onları akşam yemeğine davet edelim, ne dersin?''

''Olur.'' dedim.

İkinci kez elini ıslak mendile sildiğinde artık bu duruma kızdığımı fark ettim. Alt tarafı kıl çıkma potansiyeli yüksek bir yerde kahvaltı ediyordum. Üstelik kahvaltısı kötü de değildi. Tulum peyniri vardı. Tuzlu peynirlere bayılırım. Doya doya yemek istiyordum. Serter ise laf atıyordu. Klasik Serter Güçlü.

''Bebeğimizin kaç haftalık olduğunu da öğrendik.'' dedi heyecanlı bir ses tonuyla.

Nihayet gerginliği geçmişti.

Ekmeğe reçel sürdüğümde yüzünü buruşturdu. Saçımı elimle düzeltip ekmeğimden bir ısırık aldım. ''Evet.''

''Bari fazla yeme. Karnındaki açlığı bastırsın yeter. Bebeğimizi düşün Gece ya? Bebeğimiz niye böyle şeyler yesin?''

Tam da beklediğim cümleler Serter'den gelmişti. Ben de ne zaman bu hâli gelecek merak ediyordum. Nihayet gelmişti. Çok bile beklemiştim.

Yarısını ısırdığım ekmeği uzattığımda elini havaya kaldırıp reddetti. Bu hareketini zaten bekliyordum. Yine de yemeğime kaldığım yerden devam ettim. Yavaşça ısırıklar alıp çiğnediğimde peçeteyle de ağzımın kenarını siliyordum. ''İstersen yemeğime karışma. Lütfen yemek yiyorum. Uzun zamandır böyle lezzetli bir kahvaltı yememiştim. Ayrıca içinde kıl falan da yok. Senin yediğin yer kötüdür. Hem benim canım döner çekti. Döner mi alsak?''

''Ne?'' Gözleri kocaman açıldı.

''Laf atma lütfen, ben gayet beğendim.'' dedim.

''Esprilerin bile ergence zaten.'' dedi.

''Hakaret etmesen olmaz mı?'' İçinde biber olan zeytini ağzıma attığımda güldüm. ''Bunlar çok güzelmiş, hep yiyesim geliyor. Tadına bakmak ister misin? Eminim yiyeceğin en güzel zeytin olacak.''

''Sağ ol gerek yok. Yaşamak istiyorum ben...'' dediğinde telefonu çaldı. Elini arka cebine atıp telefonunu çıkardığında telefonu kapattı hemen sonra. ''Bekir aradı, sonra konuşurum onunla.''

''Dünkü olaydan sonra ne oldu?'' Sesim aniden ciddileşti.

''Sezen'i polise teslim ettim. Kamera kayıtlarını polis inceleyecek. Carla zaten öldü. Bu mahkemenin kararını değiştirmez ama en azından bir düşmanım gitti. Ethem yaptığının bedelini ödeyecek. Onu polise teslim etmedim...Aklımda bir şey var. İlgileneceğim bakalım.'' dedi.

''Sezen için üzgün hissetmiyorum, alıştım ben. İnsanların çıkarları söz konusu olduğunda değişebiliyor.'' dedim.

''Sevgilim.'' Nefesini dışarıya verdi. ''Kendini asla kötü hissetme, asla.''

''Kötü hissetmiyorum ki...'' Ekmeğe bal sürdüğümde dikkatimi bala vermiştim. ''Yapacak bir şey yok. Bu duruma alıştığım için artık pek acıtmıyor. Üstelik şu an düşünmem gereken bir bebeğim var. Ona bağlanmak istiyorum sonsuza kadar. Başkaları yüzünden bebeğimi ihmal edemem.'' Aklıma gelen düşünce ile birlikte kafamı yukarıya kaldırıp Serter'e bakarak; ''Dün ben gittikten sonra, bir saat boyunca neredeydin?''

Serter üçüncü kez ıslak mendille elini sildiğinde şok yaşamıştım. Paketten çıkardığı ıslak mendili kullanarak parmağını siliyordu. Bu adamın bu kadar titiz olması büyük bir haksızlıktı. Birbirimizin tam tersiydik.

''Sezen'e cezasını verdim.'' dedi boğuk ses tonuyla.

Peçeteyi peçetelikten çıkarıp ağzımın kenarını sildiğim, ardından elimle buruşturdum. ''Ne yaptın?'' diye sordum.

''Kafenin tuvaletinde saatlerce korumalar tarafından hapsedildi. Silahla beraber orada kalmak neymiş ona göstermek için. Korkuyu yaşamasını istedim. Ben gittikten sonra Bekir ilgilenmiş onunla. Fotoğraflarını bile çekmiş, sonra da polise teslim etmiş. Alabileceği en ağır cezayı alacak. Asuman gibi sonu parmaklar arasında sonsuza kadar kalmak. Sonsuza kadar kalmasa bile hayatı boyunca iş bulamayacak.''

''Teşekkür ederim...'' dedim nefesimi dışarıya verdiğimde.

''Her zaman yanında olacağım.'' dedi.

&&

Bir gün daha bitmişti ve ben yine yeni bir sabaha uyanmıştım.

Çalışma odasına doğru yürüdüğümde saçlarımı de bir yandan topluyordum. Dağılmış saçlarımdan nefret ediyordum. Bazen saçlarımı kestirmek istiyordum. Sonra aniden vazgeçiyordum. Serter saçlarımı ara ara öperdi. Öptüğü saçlarıma kıyamıyordum. 

Çalışma odasının kapısını açtığımda gözlerim onu buldu. Koltuğun üzerinde oturmuştu. Önünde bir kağıt vardı. Büyük ve göz alıcı ellerinin tuttuğu kalemi kağıda sürtüyordu. O kağıt sesini bölen camı açık olan pencereden gelen; yağmur sesiydi. Kalemi yavaşça elinden bıraktı. İkinci kağıda geçti. Kağıdı yüzüne tuttuğunda eliyle katlanmış kısmı düzeltti. Burada bile düzen takıntısını gösteren Serter Güçlü kağıdı masanın üzerine bırakıp dolma kalemle yazmaya devam etti.

Geldiğimi fark etmemişti.

Kollarımı birbirine sardığımda ayakkabımın, kapının tahta kısmına değmesi yüzünden çıkan ses; Serter'in bana bakmasını sağlamıştı. Gözlerini hafif yukarıya kaldırdı. Dudaklarının kenarı kıvrıldığında gözlerindeki o sert ifade yumuşamıştı. Az önce bir şeyler yazarken sert olan bakışları beni görünce değişmişti.

''Sevgilim?''

İçeriye girdiğimde hemen ayağa kalktı. Yanına doğru bir sandalye çekip üzerine küçük bir şal serdi. Sandalyeyi işaret ettiğinde yavaşça sandalyenin üzerine oturdum. ''Çalışıyor muydun?'' diye sordum.

Yüzüme eğildi koltuğa oturduktan sonra. Sandalyemin kenarından tutup kendine doğru çektiğinde dudaklarını saçlarıma bastırdı. ''Evet.'' Derin bir nefes aldığında kokumu içine çektiğini fark ettim. ''İyi ki geldin. Ben de sıkılmıştım. Seni gördüğümde kendime geliyorum biliyorsun.''

Gözlerimi kapatıp açtım. ''Uykum var.''

''Bu bir teklif mi? İstersen birlikte uyuyabiliriz.'' Göz kırptı.

Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. ''Aslında...'' Boynumu yana atıp elimle boynumu ovaladım. ''Seninle uyumayı her şeye tercih ederim ama ben dışarı çıkmak istiyorum. Bugünü evde geçirmesek olur mu?'' 

Serter'in dalgın gözleri elalarımı buldu. ''Canın neden sıkkın sevgilim?''

''Sıkkın değil ki...Sadece mide bulantım yok ve ben bir şeyler yapmak istiyorum. Birlikte zaman geçirebiliriz. Bir şeyler yapabiliriz. Sen de biliyorsun. Seninle evlendiğimizden beri belki bir ya da iki kez bir şeyler yaptık. Tamam basketbol oynamış olabiliriz, buz pistine de gitmiştik, hatta...'' Parmak hesabı yapmaya çalıştım. ''Sonra tenis oynadık. Sizi yenecektim falan filan. İşte yani bu kadar. Başka bir şey yapmadık. Evlendiğimizden beri bu böyle devam ediyor Serter Güçlü.''

''Nereye gidelim peki?'' diye sordu.

''Düşünelim. Nasılsa daha doğru dürüst öğlen olmadı. Bugün eğer başka bir planın yoksa birlikte vakit geçireceğimiz, eğleneceğimiz yerlere gideriz.''

Derin bir nefes aldı. ''Olur öyle yaparız.''

Yüzüne baktım usulca. ''Senin neyin var?''

Elini ensesinin arkasında birleştirip sırtını koltuğa yasladı. ''Bir haber aldım.'' dediğinde hafif meraklanmıştım. ''Çınar...'' Kaşları çatıldığında gözleri duvardaydı. Dalgın dalgın duvarı izliyordu. ''Tutuklanmıştı biliyorsun, mahkeme gününe kadar tutuklu yargılanması için cezaevine göndermişlerdi. Maalesef kaçmış. Sadece hapishaneden kaçmamış, buradan da gitmiş. Türkiye'yi terk etmiş.''

''Nasıl yani?''

''Sen gelmeden önce Ahenk ile yani Çınar'ın eski kız arkadaşı ile konuşuyordum. O da en az Çınar kadar tehlikeli birisi. Kötü biri değil ama işte söz konusu sevdikleri olduğunda kendini kaybeder Ahenk.'' İç çekti. ''Yardım etmiş ona. Marifetmiş gibi bana anlatıyor. Çınar için de öfkesini kustu bana. Bir şekilde çıkartmış Çınar'ı oradan. Gerçi böyle bir şey bekliyordum. Benim kızdığım nokta; kanunların bu kadar aşağıya çekilmesi. İnsanlar ne zamandan beri anormal olan durumları normalleştirmeye başladı? Ne zamandan beri bir suçlu alkış tutulur oldu?''

Derin bir sessizlik.

Birkaç saniye konuşmadı. Masanın üzerinde duran kalemi parmaklarıyla sarıp kalemle oynadı. 

Tekrar sözlerine kaldığı yerden devam ettiğinde kaşları çatıktı. ''Ben ona yalvardım. Bak Çınar dedim, eğer bu işi bırakırsan bir daha yapmazsan her zaman yanında olacağım dedim...O bana ne dedi? Devam edeceğini söyledi. Bu normal bir şeymiş gibi devam edeceğini söyledi. Oysa o gözümde suçlu bile değildi. Üvey babası onu bu hâle getirmişti. Suçlu olmak zorunda bırakılmıştı.'' Ofladı. ''Buna rağmen düzelir sandım ama dinlemedi...Bir de ben suçlanıyorum. Suçlu benmişim gibi?''

''Senin suçun yok ki? Görmedin mi diğer adamı bile babanın evinde öldürdü. Böylesine sıkıntılı bir insanın serbest kalması büyük sorun.'' dedim.

''Çınar tehlikeli birisi. Şu an Türkiye'den kaçmış olabilir ama bu tekrar aynı şeyleri yapmayacağı anlamına gelmiyor. İnsanlar da bunu anlamıyor. Sanki keyfimden öz kardeşimi polise teslim ettim.'' 

''Baban ne düşünüyor bu konuda?'' diye sordum.

''Hastaneye gittiğimde uzun uzun konuşmadım. Açıkçası onunla yan yana bile gelmek istedim. Hatta beni aramış, annem hakkında bilgi vermiş mesajda. Ameliyatı iyi geçmiş, birkaç gün içinde eve geçeceklermiş.'' Yüzünü buruşturdu. ''Mesajına dönmedim. Zaten soğumuştum, iyice soğudum.''

''Serter.'' dedim nefesimi dışarıya verirken. ''Sen doğru olanı yaptın. Kendini boşuna suçluyorsun. O an onu yapman gerekiyordu, daha kötü şeyler de yaşanabilirdi. Bu yapman gereken ilk şeydi ve şimdi yapman gereken ikinci şey; ailen de dahil kimseyle görüşmemek. Ne zaman onlarla ilgili bir haber alsan yüzün düşüyor. Kılıç hariç hepsinden uzaklaş. Muhatap olma. Bak...Bu hâlde olmana dayanamıyorum.''

''Bunu biliyorum zaten, onlar bana iyi gelmiyor biliyorum.'' dedi.

Kucağındaki elini elimin arasına aldım. Parmaklarını yavaşça okşamaya başladım. ''Ben her zaman yanındayım, her koşulda yanında olacağım. Sana iyi gelmeyen insanlardan da uzak durmanı istiyorum. Lütfen Serter, lütfen artık onları tamamen boş ver. Biliyorum söylemek kolay gibi geliyor ama inan bana çok kolay. Hep moralini bozuyorlar, onlardan uzak durman en iyisi.''

''Bunu yapabileceğim sanırım.'' Kolunu kaldırıp saatine baktı. ''Şimdi bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor, sen hazırlan istersen. Birlikte bebek için alışverişe gidelim. Uzun zamandır kendime takım elbise almadım. Hem takım elbise seçeriz, hem bebek için bir şeyler alırız, hem de sana güzel kıyafetler alırız.''

''Ciddi misin sen? Bebek için alışveriş mi yapacağız? Hemen şimdi mi?'' Bir anda heyecanlandım.

Kafasını salladı gülümseyerek. ''Baba oluyorum ben, şimdiden ona bir sürü kıyafet almam gerekiyor.''

Hiç olmadığım kadar mutlu olmuştum. Büyük bir heyecan ile ayağa kalktım. Kollarımı boynuna doladığımda kahkaha attım. Elini belime koyduğunda yüzüne eğildim. Sıcak dudaklarımı dudaklarına bastırıp onu öptüm. ''Seni çok seviyorum. Böyle düşünceli bir baba olacağın için şimdiden çok mutlu hissediyorum. O kadar mutluyum ki...Alt tarafı alışveriş olarak düşünebilirsin ama bu bizim bebeğimiz için ilk alışverişimiz olacak.''

''Bunu da günlüğüne yaz.'' dedi.

''O günlüğe iyi şeyler yazmadım, bundan sonra iyi şeyler için ayrı bir defter tutacağım.'' Derin bir nefes aldım. ''Seni seviyorum ve hemen hazırlanmaya gidiyorum.''

''Biraz hızlı giyin, hemen çıkalım.'' dedi.

''Tamam tamam merak etme.'' 

Çalışma odasından çıkıp yanda bulunan diğer odaya girdim. Giyinme odasına girer girmez dolabın karşısına geçtim. Ne giyeceğimi bilmiyordum. Dünkü gibi hareket bir kombin de seçmek istemiyordum fakat zamanım da yoktu. O yüzden siyah deri bir etek aldım. Sonra onu yerine bıraktım ve yine sonra eteği tekrar aldım. 

Güzel giyinmek istiyordum. Siyah deri eteği giyip üzerine de tüllü uzun siyah bir bluz aldım. Sutyen yerine dantelli bir bralet ve üzerine siyah tüllü bluz; altına ise eteğimi giydim. Çizmelerimi de dolaptan aldığımda makyajım için odama geçtim. Serter'in kapısı açıktı. Kapıyı kapatmayı unutmuştum.

Kırmızı bir ruj ile siyah eyeliner çektim. Makyajımı da yapmıştım. Yüzüme kapatıcı sürmüştüm. Her şey iyi görünüyordu. Dudaklarımdaki kırmızı ruj sayesinde dudaklarım dolgun gözüküyordu. On dakika da bitirdiğim makyaja baktığımda güzel, aynı zamanda kadınsı göründüğümü fark ettim.

Çantamı da alıp aşağıya indim. Serter'i beklemeye başladım holdeyken.

''Gece Hanım?'' Bekir beni fark etmişti.

''Serter'i bekliyorum.'' dedim.

Alışverişe değil de özel bir yemeğe gider gibi hazırlanmıştım.

''Nereye gideceksiniz?'' diye sordu. Muhtemelen bizi o bırakacaktı.

''Alışverişe gideceğiz. Bebek için alışveriş yapacağız. O kadar heyecanlıyım ki Bekir, sanırım düşüp bayılmak üzereyim. Heyecanlanmam saçma olarak görünebilir ama Serter ile bebeğimize bir şeyler alacağız.'' dedim.

Bekir gülümsemedi fakat gözlerinde oluşan samimi ifadeyi anlık da olsa hemen fark etmiştim. ''Tebrik ederim, Allah analı babalı büyütsün.''

''Teşekkür ederim.'' Ellerimi saçlarımı atıp saçlarımı arkaya aldım. ''Artık bu evde çocuk sesleri duymaya başlayacaksın. Bakarsın sen de bir çocuk yaparsın. Hem evlenmeyi düşünmüyor musun hiç? Belki güzel bir ailen olur.''

''Teşekkür ederim Gece Hanım.'' dedi.

Bekir gerçekten de robottu.

''Düşünmüyor musun?'' Tek kaşım havalandı.

Bu hayatta en sevdiğim şey; dedikodu yapmaktı. Naz ile yapacağım dedikodu için malzeme topluyordum.

''Aslında ben...'' Boğazını temizledi.

Konuşmadı.

Bu Bekir neden böyleydi asla anlam veremiyordum. Soğuk birisi olduğunu düşünüyordum fakat soğuk birisi olmasına rağmen samimi birisiydi de aynı zamanda. Yine de neden böyle davrandığına anlam verememiştim.

''Sen aşka inanmıyordun doğru...'' dedim.

''Aşka inanmıyorum evet ama sevgiye inanıyorum.'' Konuşurken zorlanıyordu. Sanki birisi bıçağı sırtına dayamış gibiydi. Bekir'in ağzından laf almak kolay değildi. ''Ben insanlara güvenmiyorum Gece Hanım. Birisinin birisini sonsuza kadar seveceğini düşünmüyorum. Bana göre bu dünyada birine sadık olabilecek insanlar sayıca az.''

''O zaman sadık olmak her şeyden önemli senin için, yanılıyor muyum?'' diye sordum sakin ama meraklı bir ses tonuyla.

Kesinlikle meraklıydım.

''Evet çünkü ben de karşı tarafa öyle olurdum. Yani dünyada sadece o varmış gibi davranırdım ve onun da bana aynı şekilde davranmasını isterdim fakat dediğim gibi inancım yok. Yalnız olmaya alıştım, bilirsiniz bir insanın yalnızlığa alışması kadar tehlikeli bir olay yoktur. Kişi yalnızlığa alışırsa bir daha kopamaz.''

''Yirmi sekiz yaşındasın, mutlu olacağın yaşları kaçırıyorsun.'' dedim.

Naz ve Bekir'in üstünü çizdim.

Naz hayatı başka yaşıyordu. İyi birisiydi, güzeldi, akıllıydı. Büyük dudakları vardı, büyük dudaklarını güzelleştiren mavi parlak gözleri ve yüzüne yakışan sarı saçları...Fiziği de yüzü kadar güzel olan Naz için hayat eğlenceden ibaretti. Yine de onun değişebileceğini düşünüyordum. Buna rağmen Bekir ile olurlar mıydı bilemiyordum.

Bekir olgun bir adamdı, ne istediğini bilen kadınlardan hoşlanıyordu. Naz'ın duyguları da değişkendi.

Tam bir şey söyleyecekken merdivenden inen Serter ile birlikte sessizliğe gömüldü. Hemen duruşunu düzeltti. Genelde de birilerini gördüğünde duruşunu düzeltiyordu. Bekir gerçekten de saygılı bir çocuktu.

Serter'in kucağında Çam vardı. Onu öperek basamakları tek tek iniyordu. Çam da kocamın yanağını yalıyordu. Eskiden beni görmeden yapamayan köpeğim kocama alışmıştı. Onların aralarında gizli bir bağ oluşmuştu. Serter, Çam'a düşkündü.

''Annesi bak oğlumuz da hazırlandı.'' dedi.

Çam'ın boynuna küçük bir kravat takmıştı. 

''Onu ne zaman aldın?'' diye sorduğumda Serter'in çatık kaşları beni buldu. Üzerime baktığında kaşları daha da çatıldı. ''Ne oldu neden öyle bakıyorsun?'' İkinci sorumu da sormuştum.

''Çam için aldırmıştım. Küçük köpek kravatları diye geçiyor her yerde...'' Çam'ı kucağından indirdiğinde kapıyı işaret etti. ''Hadi oğlum arabaya. Sen de bizim yeni gelecek olan miniğe kıyafet seçeceksin.'' 

Çam kuyruğunu sallaya sallaya kapıya yürüdü. Bekir de arkasından gittiğinde güldüm Çam'a bakarak. ''Satıcı bir oğlum var, eğer bebeğimiz de Çam gibi olursa çok kızarım, hatta küserim.'' dedim.

Serter'in kaşları yine çatıktı. ''Bir şey soracağım.'' Elini belime attığında üzerime bakarak; ''Böyle mi geleceksin?'' diye sordu.

''Ne oldu ki?''

''Sevgilim hava yağmurlu, hatta hava sadece yağmurlu da değil. Rüzgar da esiyor arada. Buz gibi havada üşüyeceksin. Neden kaban almadın ki?'' Üzerinde bulunan siyah ceketini çıkardığında arkama geçti. ''Böyle yaparsan hasta olursun. Bu havalarda bu şekilde dolaşılır mı güzel karım?'' Ceketi omzuma bıraktığında elini uzattı. ''Benim üç çocuğum var, bunu biliyorsun değil mi?''

''Alışveriş merkezine gitmeyecek miyiz? Orası soğuk olmaz ki.'' dedim.

''Belki açık bir alanda kahve içeriz. İnce bir tül var üzerinde, hasta olmanı istemiyorum.'' Boynumu yavaşça öptüğünde kokumu da içine çekmişti. ''Benim güzel karım hasta olursa, üzülürüm ben. Asla hasta olmana dayanamam.''

''Haklısın, o zaman ceketini giyeceğim.'' Ceketini üzerimden çıkarıp ona uzattım bir adım geriye doğru uzaklaşarak. ''Lütfen şimdi böyle kabadayılar gibi görünmek istemiyorum. Üşürsem hemen giyerim. Ayrıca bütün kombinim ceket yüzünden mahvolacak. İnsanların garip garip bakmasını istemiyorum.'' Cevap vermesini beklemeden önden yürüdüğümde arkamdan bana yetişti.

''Gıcık mısın sen?'' diye sordu.

''Ayıp.'' Gözlerimi devirdim.

Ön kapıyı açtığında Serter ön tarafa oturdu. Bana kapıyı bile açmamıştı. Çatık bir kaşla emniyet kemerini bağladığında onun bu hâline güldüm. Güldüğümü fark edince gözlerini devirdi benim yaptığım gibi. Galiba biraz kızmıştı. ''AVM'ye gideceğiz Bekir, zaten biliyorsun. Hep gittiğim yer.''

Çam arka koltuktaydı. Yanına oturduğumda Serter ceketini kucağına bırakmıştı. 

''Keşke Türkiye'de pembe renkte AVM olsa.'' İç çektim.

''Sinek mi vızıldıyor?'' Serter'in sesi kısık çıkmıştı, yine de duymuştum.

Emniyet kemerimi bağlayıp ayaklarımı öne uzattığımda derin bir nefes aldım. ''Bana mı dedin sen?''

''Konuşan kim? Karım mı?'' diye sordu Serter.

Kollarımı birbirine sardım. ''Yok artık.''

''Karımmış.'' dedi.

''Bak gelirim oraya.'' dedim.

''Gelme lütfen, sana verdiğim ceketi beğenmedin. Ben sana bu sefer küstüm. Bak bu sefer gerçekten küstüm.'' dedi Serter.

''Arka koltuğa gel.'' dedim.

Serter Güçlü ve 7 yaş sorunsalı...

Bekir arabayı çalıştırmadan önce Serter'e çevirdi yüzünü. ''Arkaya geçecek misiniz Serter Bey?'' diye sordu.

Serter'in reddeceğini düşünüyordum fakat tam tersi bir harekette bulunarak arabadan indi. Kapımı sertçe açıp sağ tarafıma oturdu. Yanıma oturur oturmaz emniyet kemerini taktı. Çam'ı ise yanına almıştı. Çam cam tarafında oturuyordu. Muhtemelen yağmurlu havanın tadını çıkaracaktı. Çam gerçek anlamda şanslıydı.

Kucağında bulunan elini elimin arasına aldım. Parmakları üşümüştü. Yer yer kızarmıştı parmakları. Elleri o kadar güzeldi ki...Bir sanat eserinden farksızdı. Ellerine baktığımda tüm yorgunluğum gidiyordu. Çok güzel elleri vardı.

''Sen niye ceketimi beğenmedin ki?'' Yüzümü usulca inceledi. ''Alındım haberin olsun, bir hafta boyunca trip atacağım.''

Kurumuş dudaklarımı yaladığımda elini sıktım. ''Sevgilim, ceketin çok güzel ama benim kombinime uymaz, zaten bu yüzden kaban da giymedim. Kombinimi bozmak istemiyordum. Ruj da sürdüm. Babaanneler gibi dolaşmak istemiyorum, daha doğrusu bankta oturup saatlerce oturan dedeler gibi...''

''Benzetmeye bak.'' Yüzünü buruşturdu.

''Kötü mü ya? Hemen heves kır.'' dedim.

Nefesi boynuma çarpıyordu. Sıcak bir nefesi vardı. ''Güzelsin, yine de benzetmelerin hiç güzel değil. Gıcık mısın nesin? Normalde sana kızardım. Dua et çocuğumuz kavgalarımıza şahit olmasın istiyorum. Çocuk uyursa haber ver, bu sefer kızacağım.''

''Serter o daha minik bir fındık. Belki kulağı bile yok.'' dedim.

''Var kulağı.'' dedi.

Gözlerim kocaman açıldı. ''Burnu yok, dudağı yok, oluşum aşamasında henüz. Karnımda bir bebek var ama sandığın gibi değilmiş. Belli bir aydan sonra gerçek bebek olacak.''

''Gece, şu an bebeğimize sahte mi diyorsun?''

Hayda, çattık...

''Hayır bizim bebeğimiz gerçek ama tavukların yavrusunu düşün. Onların yavruları yumurta ya...''

Konuşmamı böldü. ''Bebeğimize şimdi de yumurta mı diyorsun?''

Hoş geldin beş yaşındaki Serter Güçlü, güle güle olgun İspanya Büyükelçisi.

Bu sefer gerçekten gözlerimi devirdim. ''Sevgilim, ne alakası var? Sadece bebekler anne karnındayken küçük oluyor. Bizi duyamaz, bizim gibi görünemezler. Yavaş yavaş büyüyecek karnımdayken.''

''Benim çocuğum beni duyuyor.'' Elimi serbest bırakıp kafasını bir anda karnımın üzerine bıraktı. ''Bebeğim duyuyor musun beni? Annen sana yumurta dedi, hatta senin gerçek olmadığını bile söyledi ama sen merak etme. Ben ona kızdım. O sana kötü şeyler demiş olsa bile sen gerçeksin.''

''İnanamıyorum, şimdiden sattın. Daha kulağı olmayan bebeğimiz için beni sattın! Yazıklar olsun.'' dedim.

''Susar mısın?'' Bir şeyler mırıldandı hemen ardından. ''Bebeğimiz konuşuyor, onu duyamıyorum.'' Karnıma dokundu kafasını kaldırdığında. ''Tamam bebeğim merak etme, anneye kızdım. Ben de seni çok seviyorum. Biliyorum biliyorum, annen biraz sinir bozucu birisi. Sen hiç merak etme, onunla kavga ettim ben...'' Gözlerimin içine baktı. ''Çocuğumuz darılmış haberin olsun.''

Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. ''Serter sen gerçekten çok tatlısın kocacığım fakat bebeğimiz sahte şu an...''

''Gece.'' dedi.

''Tamam sahte olabilir ama yapım aşamasında.'' dedim.

Bilerek kızdırıyordum.

Ağzı bir karış açıkta kaldı. ''Sana inanamıyorum, hem suçlusun hem güçlü. İnsan özür diler çocuğumuzdan. Zaten üstün de güzel değil. Kırmızı ruj sana asla yakışmıyor. Tül perdesine benzeyen bir şey giymişsin, hiç yakışmamış.'' İnanamıyordum Serter gittikçe beni yeriyordu. Ona baktığımda kafasını çevirip Çam'a çevirdi maviliklerini. ''Akıllı oğlum, annen gıcık değil mi? Gıcık bence.''

''Hayatım boyunca senin kadar satıcı birisini görmedim. Önce Çam'ın fotoğrafını telefonun ekranına koydun, sonra da karnımdaki bebeğimiz ile birlik olup beni sattın. Hatta beni şikayet bile ettin. Serter Güçlü sen yakışıklı, zeki, olgun ve mükemmel bir adam olabilirsin ama sana küstüm şu an.''

''Çam benim çocuğum, tabii ki onun fotoğrafını koyacağım.'' dedi.

''Profilinde arabanın resmi var, telefonun ekranında Çam var, ben neredeyim? Pardon ama beni nereye koydun?'' diye sordum.

Omuz silkti. ''Kalbime koymuştum, değerini bilemedin.''

''Küstüm.'' dedim.

''Zaten hep sen küs...'' Elini belime atıp beni kendine doğru çektiğinde kucağına bir anda oturdum. Yanağımı öpmeye çalıştığında kucağında oturmam ve yan dönmem hiçte etik değildi. Özellikle Bekir'in bize baktığına emindim. Serter gittikçe terbiyesiz bir insana dönüşüyordu. ''Küstün mü? Hadi küs bakalım? Sana küsmek bile yasak Gece Hanım. Bana küsemezsin.''

''Üzerinden kalkıyorum.'' Elalarım dudaklarını bulduğunda, dudaklarına bakmamak istiyordum fakat durduramadım kendimi. Dudaklarına baktım. 

Serter'in dudakları güzeldi. Üst dudağı dolgun değildi ama alt dudağı dolgundu. Dudağının aralarında ince ince çizgiler vardı. Özellikle dudaklarını diliyle ıslattığında çizgiler hemen kayboluyordu. Genelde de dudakları kuru olmazdı. Serter'de bir şey fark etmiştim. Tiki vardı sanırım, dudaklarını yalamadan durmuyordu.

''Kalk o zaman.'' dedi ters bir ses tonuyla.

''Çok ayıp.'' Omzundan destek alıp yana oturduğumda ellerimi kucağıma bıraktım. ''Tamam küstün falan ama çok ayıp.''

''Hı hı.'' dedi.

''Ya yok artık.'' dedim.

''Aynen aynen.'' dedi.

''Ne?''

''Uyuyorum.'' dedi.

''Ne uyuması ya?'' Omzuna vurdum. ''Bana bakar mısın? Tamam barışalım ya. Ver o ceketi giyeceğim. Alışveriş merkezin ortasında mafya gibi gezeceğim.'' Cekete baktığımda ön koltukta kaldığını gördüm. ''Tamam tamam bebeğimiz gerçek. Hatta şu an okula başladı. Karnımın içindeyken anaokulu için bir hoca tuttum. Birazdan eğitim görecek. Bugün ona kalem de alalım lütfen, çocuğumuz eğitimsiz kalmasın.'' dedim.

''Kırıcısın.'' dedi.

''Ya Serter...'' dedim.

''Çok hem de.'' dedi.

Kafamı omzuna yasladığımda, dayanamamış olacak ki bana sarıldı. Tüm kollarıyla vücudumu sardığında Çam bize baktı. Köpeğimin ağzından bir hırıltı çıktı. Serter ile sarılmam Çam'ı kıskandırmıştı. Çam'a sert sert bakışlarımı yönelttim.

Köpeğim ikinci kez hırıldadı.

''Sanırım kıskandı.'' dedi Serter.

''Bana bak Çiğdem, senden önce ben vardım. Kocamı kıskanmaya kalkma, yoksa adını Çiğdem yaparım.'' dedim.

''Yok artık köpeğin adını da mı değiştiriyorsun?'' diye sordu.

''Sana aşık olan herkesin adını değiştiririm.'' Serter'in omzuna ikinci kez vurdum. ''Sen de beni sinirlendirme, Çam'a varlığımı hatırlat. Baksana ya bizim sarılmamızı istemiyor. Ben böyle nankör bir köpek görmedim.''

Çam dilini dışarıya çıkardı.

''Gıcık Çay.'' dedim.

''Onun adı Çam.''

''Çorap.'' dedim.

''Çam.'' dedi yine Serter.

''Çamaşır.'' dedim.

''Karıcığım, sana ölürüm ama böyle olmaz. Oğlumuza laf atma. Oğlum başka biliyorsun.'' Güldü.

''Sus Serpil.'' dedim sert bir ses tonuyla.

''Bak ya...'' dedi.

Telefonumdan gelen üst üste bildirim sesiyle birlikte Serter'in kollarından ayrılmadan telefonumu çantamdan çıkardım. Telefonumu elime aldığımda gruptan gelen mesajları gördüm. ''Hep sen mi trip atacaksın? Biraz da ben atayım Serterciğim...Ayrıca gruptan yazıp duruyorlar.''

''Okusana.'' dedi.

Nehir: Makyaj yapıyorummmmmmmmm.

Naz: Bunu özelden yazacaktın kanka.

Pusat: Ne çok 'm' harfi var amk.

Nehir: Keşke küfür etmesen Pusat? Biraz terbiyesizleşiyorsun ya.

Serter de telefonunu eline aldı. Telefonunu eline aldığı sırada kolunun üzerine uzanan kafamın duruşunu bozmamaya çalıştı. ''Ne yazıyorlar ki?'' diye sorduğunda telefonu açtı. Şifresiz olduğu için hemen açabilmişti. ''Pusat yazıyor, yine zevzeklik yapıyor. Bu çocuk asla değişmeyecek, hep böyle devam edecek.''

Serter: Küfür etmeyin.

Pusat: N'aber Serter.

Cesur: Küfür etmeyin gerçekten.

Naz: Sahi, Nehir sen nereye gidiyorsun. Ne makyajı bu? Bugün okul da yok.

Serter: Okul demeyin karım tetikleniyor olabilir, malum en son yıllar önce okula gitti.

''Aşk olsun.'' Serter'in gruba yazdığı en son ki mesajı hızlıca okudum. ''Karım tetikleniyor ne demek? Çok gıcıksın.'' Klavyeye hızlıca bir şeyler yazdım. ''Şimdi sen görürsün, sen şimdi görürsün cidden. Ceket yüzünden benimle kavga ettiğin yetmiyormuş gibi bir de okuldan mı vuruyorsun beni? Ne olmuş sanki ya? Alt tarafı okula gitmedim. Okul bu bazen gidilir, bazen gidilmez.''

''Son kurduğun cümle nasıl bir cümle? Bahaneye bak.'' dedi.

''Koca bu, bazen evlenilir; bazen de boşanılır.'' dedim. 

Gece: Serter grupta aktif misin? Sevgilim, pembe gömleğini ütüledim, gelip alsana giyinme odasından.

Pusat : Ne amk? Pembe gömlek mi?

Naz: Serter'in pembe gömleği mi var?

Cesur: dhjdjsnvjdjdjdjf

Nehir: Hahahahha.

Dudaklarımda büyük bir gülümseme oluştu. Serter neye güldüğümü merak etmiş olacak ki telefonundan grup mesajına baktı. ''Güzel karım, niye böyle şeyler yapıyorsun? İnanamıyorum sana.'' dedi.

''Keyfim yerine geldi.'' dedim.

Serter: Geleceğim almaya merak etme.

Pusat: Abi insanlar evlenince böyle mi oluyor? Düşüncesi bile korkunç. Bu adam siyahtan başka bir şey giymezdi, evlilik böyle bir şey demek ki.

Serter: Pusat kes sesini..

Gece: Evet kes.

Serter: Sen de kes.

Gece: Peki.....

Serter: Tetikleniyorum böyle noktalar atma.

Gece: Nasıl istersen. :(

Serter: Karım benim.

Pusat: Karım benim ne ya? Çok banal. Ben asla böyle yapmam. Kadınlar umurumda değil, herhangi birisi de karım olamaz.

Gece: Puhaaaaaa.

Pusat: Ergen Gece.

Serter: ?

Pusat: Canım yengem benim.

Cesur: Lütfen benim soru işaretlerimi atmayın.

Pusat: Taklitçi Serter.

Serter: ???

Pusat: Klavye yazdı, ben değil.

Gece: Taklitçi Serter.

Serter: Sen öyle diyorsan, öyleyimdir karıcığım.

Naz: İşte true love.

Dudaklarımdan bir kahkaha koptu mesajları okurken. Kafamı kaldırıp Serter'e yönelttiğim elalarıma ışıl ışıl baktı. O kadar güzel bakıyordu ki son kez öleceğimi bilsem saatlerce bu bakışının altında asılı kalırdı elalarım. Ela gözlerim onun mavi gözlerinde nefes alıyordu adeta. Bu bakış çok farklıydı. İnsanı yaşatırdı, insanı yaşatıyordu da...

''Çok seviyorum seni ya...'' Sıcak nefesi yüzüme çarptı. ''Seni çok seviyorum ya...Çok güzelsin.''

Bu benim için yeterliydi.

''Ben de seni çok seviyorum.'' dedim.

Yaklaşık yarım saat sonra alışveriş merkezine gelmiştik. Serter ön taraftan ceketini aldı. Ceketini omzumun üzerine bıraktığında gözlerimi devirdim. Yine de buna rağmen onun sözünü dinleme kararı aldım. Ceketini üzerime geçirdiğimde yüzünde rahatladığını gösteren bir ifade vardı. Üşümemi istemiyordu. Bir şekilde onu dinlemiştim.

Kapıyı açan Bekir arkamıza geçti. Çam ise gelmemişti, koltuğa yapışmıştı. Genelde de yürümeyi sevmeyen bir köpekti.

Serter elini uzattığında tekrardan elini tutmuştum. Parmaklarımı sıkıca kavradı. Uzun boylu olduğu için kafamı kaldırıp ona bakarak; ''Serter.'' dedim.

''Söyle güzel karım.'' dedi.

İçeriye girdiğimizde adımlarını hızlı atıyordu. Onda bir şeyler fark etmiştim. Bunu yeni fark etmiştim aslında. O çok hızlı yürüyordu. Normalinden daha hızlı yürüyordu. Daha önce de fark etmiş miydim bilmiyordum ama ona yetişemiyordum. Şu an bile yürüyen merdivene doğru yürüdüğünde adımlarına yetişmek zor gelmişti.

''İlk nereye gideceğiz?''

Alışveriş merkezi büyüktü. Buraya daha önce geldiğimi hatırlıyordum. Naz ile gelmiştik geçen yıl. Büyük bir yerdi.

Yürüyen merdivenlere geçtiğimizde Serter elimi bıraktı. Teması keseceğini düşündüm. Elini havaya kaldırdığında bir anda eliyle belimi sardı. Sıcak bir gülümseme sundu bana. Onun yanında kısa olduğum için yürüyen merdivenin bir basamağına ayağımı bastım ve böylece ondan bir basamak ilerideydim. Şimdi boyumuz azda olsa eşitlenmişti.

''İstersen ilk bebek mağazasına uğrayalım.'' dedi.

''Olur benim için hiç fark etmez.''

Sağ tarafta bulunan bebek mağazasına ilerlediğimizde belimdeki elini henüz çekmemişti. Onunla birlikte yürümeye çalıştım. Serter kapıyı açtığında korumaların yavaşça ön tarafta durduğunu fark ettim.

Bebek mağazası sandığımdan daha büyüktü. Daha önce bu katı genelde yemek yemek için kullanmıştık Naz ile. Burayı ilk kez görüyordum. Geçen yıl ilgi alanımda olmadığı için dikkatimi çekmemesi gayet normaldi. 

''Burası.'' dedi içeriyi gösterirken.

Bir sürü bebek kıyafeti vardı. Belli bir yaş grubuna göre sıralamışlardı. İçimde garip bir heyecan oluşmuştu. Normalde hemen heyecanlanmam gerekiyordu ama içerisinin bile bebek gibi kokması; annelik duygusuna adım attığımı bir kez görmüştüm. Garip hissediyordum fakat bir o kadar heyecanlı. Serter sayesinde bu heyecanımı yeneceğimi de düşünüyordum bir yandan.

''Serter...'' Gözüme ilk pembe ve mavi renkteki zıbınlar ilişti. ''Bunlar çok minik.''

Güldü. ''Galiba yenidoğan.''

''Yenidoğan şey oluyor değil mi?'' Zıbını elime aldığımda onun gibi güldüm. ''Bebekler doğar doğmaz mı giyiyor? Bir de bunlar maviden ve pembeden oluşuyor...Gerçi şurada başka renkler varmış. Şimdi bizim bebeğimizin cinsiyeti belli değil ama iki renkten de alırız. İkisi de olsun.''

''İkisini de alırız sevgilim.'' dedi.

Hemen yanımıza çalışan gelmişti. Serter'in eline bir sepet vermişti. Serter etiket kısmını kaldırıp; ''Galiba üç yazıyor. Bu üç ay oluyor sanırım.'' dedi.

Dudaklarımı ısırdım. ''Çok minikler.''

''Sevgilim, bebekler doğar doğmaz küçük oluyorlar.'' dedi.

''Serter ya...'' Elindeki zıbını alıp incelemeye başladım. ''İkimiz de anlamıyoruz ki bu tür şeylerden. İstersen mağaza çalışanına soralım ya da direkt alalım. Mesela üç ay derken neyin üç ayı? Bebeğin yaşı mı? Yoksa normal direkt aylık olarak mı? Asla anlamıyorum.'' Gözlerimi kıstım zıbını sepete koyarken. ''Sen anladın mı?''

''Bebeğim üç ay diyor.'' dedi.

''O zaman üç yıldan bahsetmiyor?''

''Hayır bahsetmiyor.''

Zıbını alışveriş sepetine yerleştirdikten sonra Serter ile şortların olduğu kısma yürüdük. Burada da bebekler için şortlar vardı, aynı zamanda çocuklar için de şort bulunuyordu. Burasını daha önce sevmiştim çünkü etiketin üzerinde direkt belli oluyordu. Üstelik şortların bulunduğu kısımda direkt hangi yaş grubuna ait olduğu yazılmıştı.

''Şunlar çok güzel.'' Yeşil renkteki şortu elime alıp ona gösterdim. ''Bunlar galiba erkek...Bebeğin cinsiyeti belli değil, sence de almak için erken değil mi? Normal zıbın alırız, sonra kıyafet seçmeye başlarız.'' Şortu tekrar eski yerine bıraktım.

''Tamam sevgilim.'' dedi.

Renkli renkli zıbınları seçtiğimde onları sepetin içine bıraktım. Serter ise o sırada mağazanın içini dolaşıyordu. İçinde bulunan kıyafetlere bakıyordu. Birkaç dakika içinde yaklaşık on tane olduğunu düşündüğüm zıbınların bulunduğu sepeti Serter eline aldı. Kasaya doğru yürüdüğünde kolundan tuttum. ''Ben de ödemek istiyorum.''

''Saçmalama sevgilim.'' dedi.

''Bak benim bayağı param var. Ben de ödemek istiyorum.'' Çatık bir kaşla, arka cebinden çıkarmış olduğu cüzdanına elimi bıraktım. ''Lütfen.''

Serter boğazını temizledi. ''Gece...''

''Kırmasana beni.'' 

Önce etrafa baktı. İnsanların bizi izleyip izlemediğine emin olmak istedi. Sonra yüzüme eğildi. Dudaklarını alnıma bastırdığında elindeki cüzdan düşmüştü. Düşen cüzdanı umursamadan iki eliyle birden yüzümü tuttu. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu ve ben bundan zevk aldım.

''Güzel karım benim.'' Geliyordu gelmekte olan. ''Biliyorum ödemek istiyorsun fakat benim param var. İstersen bana sonra bir kahve ısmarlayabilirsin. Nasılsa seninle kafede oturacaktık, hem seninle birlikte kahve içmek istiyorum. Biliyorsun daha önce içmiştim.'' Derin derin yutkunduğunda gözlerini benden çekti. ''Ne dersin?'' İyi bir fikirdi.

''Tamam ama bundan sonra ben de ortak olmak istiyorum. Sen gerçekten bazen her şeyi tek başına yapmaya alışmışsın. Böyle olmaz ki?'' Gözlerimi devirdim.

''Bu kaçıncı göz devirmen?''

''Yüz.'' dedim.

''Aferin.''

Serter kasaya geçti. Ödemeyi yaptığında ben de dışarıda beklemiştim. Çok fazla sıra vardı. Beş dakika boyunca ödemeyi yapmasını bekledim. Ödemeyi yaptığında alışveriş poşetlerini korumalara verdi. Göz göze geldiğimizde sol tarafta bulunan mağazayı işaret etti. ''Takım elbise alalım. Gerçi ben sadece siyah bir takım elbise istiyorum. Denemeden alıp çıkacağım.'' 

''Sonra nereye gideceğiz?'' diye sordum.

''Senin en sevdiğin yere. Böyle pembe pembe kıyafetlerin bulunduğu mağazalara gireriz.'' Göz kırptı.

Galiba düşüp bayılmak üzereydim.

Serter'in takım elbisesi için lüks bir yere girdiğimizde Serter çoktan almıştı bile. Önceden istetmiş olmalıydı. Takım elbiseye ne kadar vermişti bilmiyordum ama bulunduğumuz mağaza oldukça pahalı bir yere benziyordu. Fazlasıyla pahalı görünüyordu. Takım elbiseyi alıp korumalara verdi. Korumalardan birisi tüm kıyafetleri alıp asansöre geçti.

Serter ile bu sefer de kadın giyim mağazasına girdik. 

''Ne almak istersin?'' diye sordu.

''Aslında...'' Beni büyüleyen ve gözlerimi kamaştıran o parçaları gördüm. Elbise. Bayılıyordum yaz-kış elbise giymeye. ''Bakacağım. İlgimi elbiseler çekti. Sen istersen dışarıda beni bekle, ya da burada oturacak yer vardır. Otur ben seçeyim olur mu? Muhtemelen sıkıntıdan patlarsın. Senin takım elbiseyi beş dakikada almana benzemez kadın kıyafeti almak.''

''Yok ya neden sıkılayım? Karımla yapacağım her etkinlik beni mutlu eder.'' dedi.

Kırmızı renkteki elbiseyi aldım. Bedenine baktığımda, tam benim beden numaramla aynı olduğunu gördüm. Elbiseyi elime aldım. Uzun düz bir kırmızı elbiseydi ama kumaşı hoşuma gitmişti. Benim için kumaş önemliydi. Kıyafetlerde en çok dikkat ettiğim şeydi. Kumaşı sert olmamalıydı. Kumaş sert olduğunda kendimi içinde iyi hissetmiyordum.

''Bu nasıl?'' diye sorduğum sırada kabini arıyordum. Kabini bulduğumda Serter de arkamdan gelmeye başladı.

''Bence güzel. Başka da seç.'' dedi.

''Dur önce bunu deneyeyim.'' 

İçeride fazla kişi yoktu. Sadece bir kişi kabinde kıyafetini deniyordu. Serter'in eline çantamı verdiğimde çatık bir kaşla çantamı aldı. Bu hâline güldüm. Çantam onun eline fazlasıyla yakışıyordu. Bir ara pembe bir çantamı da eline almıştı, o günde eğlenmiştim aynen böyle.

''Hemen giyineceğim.''

İçeriye girip kapıyı üzerime kapattığımda Serter dışarıda kalmıştı. Dudaklarımda büyük bir gülümseme ile üzerimdekileri çıkardım. Alışveriş yaparken en nefret ettiğim durumu yaşıyordum. Üstümde bulunan kıyafetleri çıkarıp, mağazadaki kıyafetleri giymek...Bu bana biraz zaman kaybı gibi geliyordu.

Eteğimi de çıkardığımda derin bir nefes alıp; ''Hâlâ orada mısın?'' diye sordum.

''Evet, buradayım.''

Kırmızı elbiseyi giyip kapıyı açtığımda onun karşısına çıktım. Önce yüzüme baktı. Dudaklarında güzel bir gülümseme oluştu. Bu gülümseme gözlerine kadar ulaşmıştı. Elini uzattığında elini tuttum. Belimden yakalayıp beni aynaya doğru çekti. Arkamdan bana sarıldığında onu tüm varlığımla hissetmiştim. ''Çok yakışmış.''

''Gerçekten mi?''

''Dünyanın en güzel kadınısın. Ne giysen yakışır güzel karım.'' Boynumu öptüğünde çalışanların kapıdan çıkmasıyla beraber Serter duruşunu düzeltti. Aynadan bana baktı. Utangaç tavrı yine gün yüzüne çıkmıştı. ''Bunu alalım.''

Boynuna kadar kızarmıştı bir anda.

''Kesinlikle alalım, ben de beğendim.'' dedim.

İçeriye tekrar girdiğimde üzerimi hemen değiştirmiştim. Birkaç dakika geçmeden Serter kapıya vurdu. Kabinin kapısını açtığımda elinde iki adet pantolon vardı. Birisi deri pantolon, diğeri de Mom Jean tarzında bir pantolondu. ''Sen bir keresinde deri pantolon giymiştin, çok yakışmıştı. Bunları dene istersen ama muhtemelen bedenine uygun. Eğer bedenine olmazsa diğerlerini de getiririm.''

''Deneyeyim bir.'' dedim.

Deri pantolonu denediğimde olmadığını fark ettim fakat diğer pantolon olmuştu. Üzerimi giyinip kıyafetleri Serter'e uzattığımda beni incelediğini fark ettim. Havadan süzmüştü beni. Sanırım beni beğenmişti. ''Ne oldu?''

''Bu olmadı.'' dedim.

''Başka bedenini getireyim?''

Kafamı yana salladım. ''Canım kahve çekti. Bunları ödeyeceğim, sonra kahve içmeye gidelim.''

''Ben ödeyeceğim.'' dedi net bir ses tonuyla.

''Bak...''

Elini havaya kaldırıp sözümü kesti. ''Güzel karım, biliyorum paran var. Bugün ben seni alışverişe çıkardım. Buradaki her şeyi ödemek istiyorum. Sen de bana kahve ısmarlayacaktın zaten, unuttun mu?''

''Tamam da benim param var. Ayrıca bunlar benim kıyafetlerim. Bırak da ben ödeyeyim. Lütfen ya sinirlendirme beni hiç...'' Elindeki kıyafetlerimi aldığımda kasaya doğru ilerledim. Arkamdan; ''Gece.'' diye seslendi.

Sıraya geçtiğimde koluma dokunarak beni kendine doğru çekti. Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp; ''Tamam biliyorum paran var. Ben de bunun tartışmasını yapmak istemiyorum fakat sana bir şeyler almak istiyorum. Bu beni mutlu ediyor. Senin paran sen de kalsın. Bunu hediye olarak düşün. Bundan sonra da kıyafetlerini kendin alırsın olur mu?'' İtiraz etmeme izin vermeden işaret parmağını kaldırıp dudaklarımın üzerine bıraktı. ''Lütfen, lütfen dedim bak. Kaç yaşında adamım, yalvartma beni.'' 

''Tamam ama bir dahakine ben ödeme yapacağım.'' dedim.

''Pekala.'' dedi.

Serter ödemeyi yaptıktan sonra her zamanki gibi soğuk ellerimi sıcak olan avuçlarının arasına aldı. Birlikte merdivenlerden aşağıya indiğimizde kafeye doğru yol aldık. Burası bugün sakindi, o yüzden rahat hissediyordum. Genelde kalabalıklar beni sıkmıyordu. Sadece uzun zamandır düzenli olarak bir yerlere çıkmadığım için kalabalığa bir anda karışmam; garip hissetmeme sebep olmuştu.

Aşağıya indikten sonra bizi şık bir yere götürdü. Kafeye girdiğimizde kapıyı yine Serter açmıştı. Denize bakan tarafı eliyle gösterdiğinde nefesini yeniden boynumda hissetmiştim. ''Açık hava iyi gelir? Ne dersin?''

''Olur.'' dedim.

Serter'in ceketi üzerimdeydi. Ceketi üzerimden çıkardığımda alışveriş poşetlerini yere bıraktı. Bana sandalyeyi çektiğinde oturdum yavaşça. Gözlerime gelen saçlarımı da düzelttiğimde Serter yanıma doğru bir sandalye çekti. Geçen gün kahvaltı ederken de yanımda oturmak istemişti. Uzak oturmak istemiyordu.

''Kahve ve pasta?'' Menüyü elime alır almaz zaten neyi seçeceğimi biliyordum. ''Gerçi pasta olmaz, kreması ağır oluyor. O zaman biz kahve içelim.''

''Tatlı?'' Elini belime attı fırsattan istifade. ''Tatlı da yiyelim.'' dedi.

''Yok yok midem almaz. Bence kahve içelim.'' 

Kahvelerimiz geldiğinde Serter telefonuna gömülmüştü. Telefonunu elinden alıp masanın üzerine bıraktığımda nihayet dikkatini bana vermişti. Sohbet etmek istiyordum. Onun telefona girip dikkatini oraya vermesini istemiyordum. ''Biraz sohbet edelim.'' dedim.

''Edelim bakalım.''

Kahvemi dudaklarıma götürüp bir yudum aldım sakince. ''Diyelim biz trende tanışmadık, başka bir yerde tanıştık. İşte o zaman ne hissederdin?''

Derin bir nefes aldı. ''Mesela nerede tanıştık?''

''Ben senin arkadaşın, kankan, canciğerin vesaire...Yani onun kardeşiyim diyelim. Sen de evimize gelen birisisin. Yine de bana yan gözle bakar mısın?''

Yüzünü buruşturdu. ''Sevgilim, bunlar ne biçim kelimeler? Canciğer ne ya? Ne tür diziler izliyorsun bu aralar.'' Dizimin üzerinde duran elimi tuttu. ''Yani arkadaşımın kız kardeşi olman hiçbir şeyi değiştirmez, tabii ki yan gözle bakarım. Hatta ne bakması, bulduğum an bırakmam.''

''Yok artık.'' dedim.

Elimi bırakıp fincanın içindeki kahvesini içtiğinde rahat bir tavırla omuz silkti. ''Ne yapabilirim? İstersen üvey kardeşim ol, yine seninle evlenirdim.''

''Ne?''

''Yani tabii ki şaka.'' dedi ama sanki şaka yapmamıştı.

Burnumu çektim. Grip olacağım gibi görünüyordu. Soru bulmaya çalıştığımda, zihnimde soru türetmenin zor bir şey olduğunu bir kez daha anladım. Yüzümü ona çevirip; ''Ben senin eski sevgilinin kız kardeşiyim. Baldızım yani, o zaman evlenir miydin?'' diye sordum.

''Baldız baldan tatlıdır.'' dedi.

Gözlerim yuvalarımdan çıkacak kadar büyük açılmıştı. ''Terbiyesiz.'' Burnumu ikinci kez çektiğimde dalgın bir ses tonuyla; ''Diyelim bir kediyim. Gerçekten bir kediyim, yine de evlenir miydin? Böyle insan gibi görünmüyorum, kedi gibi görünüyorum. Öyle düşün sevgilim.'' dedim.

''Seni sahiplenirdim.'' dedi.

''Ne?'' dedim ikinci kez.

Güldü. ''Başka ne yapabilirim? Kediyi karım mı yapacağım?''

''O zaman bir boyayım. Yine de evlenir miydin?'' diye sordum.

''Evet evlenir seninle duvarı boyardım.'' dedi.

Burnumu kırıştırdım. ''Ben erkeğim, buna rağmen benimle evlenir miydin?''

''Ben kadınlardan hoşlanıyorum, kadınlar kategorisinde de bir tek sen olduğuna göre; hayır evlenmem.'' dedi.

Elimi havaya kaldırdım. ''İşte ben yokum, öyle düşün.''

''Varsın var.'' dedi.

''Yokum yok.'' dedim.

Nefesini dışarıya verdiğinde rüzgar saçlarını havalandırıyordu. Rüzgar sayesinde saçları tel tel oynuyordu. Saçlarına bakmamaya çalışarak dikkatimi tekrar gözlerine verdim. Saçlarına bakarsam dalıp gideceğimi biliyordum.

''Ben şeker olsaydım benimle evlenir miydin?'' Bence gayet güzel bir soruydu.

''Seni yerdim.'' dedi.

''O zaman biterim?''

''O zaman yemem.'' dedi.

''Peki ne yapardın benimle?'' Biraz saçma sorular sormuyor değildim. Özellikle kafası karışmış bir şekilde bana bakan Serter'i gördükten sonra ona hak verdim. ''Tamam, kabul saçma soruydu. Bu soruyu sormamam gerekiyordu. Saçma olduğunun farkındayım. Böyle saçma sapan sorular sormamam gerekiyor.''

Dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Alıştım bu hâline.''

Kahvemi dudaklarıma götürdüm. Sıcak kahvemi içerken kaş çattım. ''Ben saçmayım yani? Gerçi bazen saçma olabiliyorum, yani sana hak veriyorum.''

''Saçma değilsin ama çok güzelsin.'' dedi.

Omzuna kafamı yasladığımda sıcak vücudunu bir kez daha hissettim. Rüzgar bile vücudunu soğutmuyordu. O kadar sıcak bir vücudu vardı ki alışmıştım ona. Onu incelediğimi fark etmiş olacak ki kaşıyla beni gösterdi. Sen niye bakıyorsun der gibi işaret etmişti. Ben sapığım ve sana aşığım diyemedim. Uslu uslu kediler gibi sokuldum ona doğru.

''Seni çok seviyorum.'' dedim.

''Ben de seni çok seviyorum.'' dedi.

O an rüzgar, yağmur ve eskimiş anılar önemli değildi. Masanın üzerinde yarısı bitmiş kahveler, ruj izinin değdiği fincan...Güzel sohbet...Bunlar her şeyden önemliydi. O an dünyanın en güzel kahvesini içmiştim.

Bir şeyi de fark etmiştim.

Sevgiliyle içilen zehir bile şifaydı.

Bölüm nasıl?

Bölümü güzel bitirdim. Bence hepiniz şaşırdınız.

Umarım yıldıza basmayı da unutmadınız ;*)

En sevdiğiniz sahne?

Serter'in babalık heyecanı...

Beni Instagram'dan takip etmek isterseniz; Instagramdaki ebrununhikayeleri hesabımı görebilirsiniz.

Sizi seviyorum, haftaya görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

156K 5.6K 61
An Indian brother-sister/family story. The Singhania family is the most prestigious family in the country. Together, they seemed to be invincible...
38.7K 88 13
Enjoyed new daughter in law's navel
60.7K 1.5K 49
Luna - Latin word for moon. The moon is a female symbol, universally representing the Rhythm Of Time as it embodies the cycle. The cycle of a moon'...
1.4K 169 34
In a valley, dark forces and unnatural forces lay deep within the land, buried deep for centuries. The inhabits finally decide to start digging to un...