Dağların Asenası

By birazdanbiseyler

322K 16.6K 1.3K

Yüzbaşı Asena Yılmaz aylar önce içlerine sızdığı teröristlerin arasındayken esir düşen askerleri kurtarmak iç... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
Karakterler
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
26
27-
28-
29
30

25-

6K 342 100
By birazdanbiseyler

Merhaba,
vize haftam geliyor. İşte ders çalış, evde ders çalış... Vakit buldukça buraya uğrayıp yazmaya çalışıyorum. Dün bir önce ki bölümü yayınladım.
Bölüm bölüm konular belli,
içeriği oturtmak yinede bazen zorluyor.
Çocuklarımı yazarken, hayallerim daha farklıydı.
Kitap bitsede, tüm karakter hep bi kalbimde bir yerlerde. 🤍

İki gün hızlıca geçmiş ve Ali'nin geleceği güne gelmiştik sonunda. Ve biz bir süredir operasyona katılmıyorduk. Her ne kadar eğitimler olsada herkes biraz boşlamıştı. Karşımızda dikilen tim'e baktım. Gözlerimi üzerlerinde gezdiriyordum. Bugün diğer eğitimlerden daha ağır geçecekti.

"Son günlerde biraz hamladınız siz" İlk cümle Barışın dilinden dökülmüştü. "Çok saldınız. Balkon çıkmış hepinizde oturmaktan."

Cümlesi karşısında hepsi eğilip tişörtün sardığı vücutlarına bakarken hayretle tekrar başlarını kaldırdılar. Sanki küfür etse daha iyi olurdu, onlar için. Bakışlarından geçen ifadeler o kadar komikti ki...

"Komutanım nasıl hamladık?" Arif.

"Estağfurullah tövbe haşa komutanım ama sanki yanılıyor olabilir misiniz?" Telli yine kendini belli ederken yanaklarımı ısırmış, güldüğümü belli etmemek için kaşlarımı kaldırmıştım.

"Uykunuzu alamadınız mı Faruk Üsteğmenim?" Bayık gözleri anında açıldığında yerinde iyice dikleşti.

"Askerin uykusu mu olur Komutanım? Düşkünlüğüm bir tek Vatanıma." dediğinde gözlerimi yalandan bir devirdim.

"Laubalileştiniz iyice. Yok biz sizi çok rahat bıraktık!" Barış resmen kükrediğinde hepsi duruşunu iyice dikleştirip ciddi hallerine döndüler. "Şınav pozisyonu al!"

Hepsi anında yere eğilip pozisyonu aldıklarında komut bekliyorlardı. "Başla! Bir! İki! Üç!"

"Kaç oldu asker?" bana bakıp göz kırptığında bu hareketi beni fazlasıyla heyecanlandırmıştı.

"Altı komutanım!"

"Hatan var koçum. Bir!" dediğinde bugün cidden zorlayacağını anlamıştım. Bu davranışı bize karşıda yapmışlardı. 100 olmasına rağmen 'Hayır bir!' diyende olmuştu. Daha fazlasını yapmamıza rağmen sanki hiç çekmemişiz gibi azarlayanda. Askeriyedeyseniz sorgulayamayacağınız çok şey oluyordu.

"Üç!" dediğinde aslında belki 30'u geçmişlerdi bile.

"Komutanım." Fatih.

"Söyle Teğmenim!" dediğinde ellerini arkasından bağlamış tepesine dikilmişti adamın.

"Bir yanlışımız mı oldu komutanım?" derken zorlanmadan şınav çekmeye devam ediyordu.

"Ceza olarak mı görüyorsunuz bunu?" diye sorduğunda aslında herkese yönelikti sorusu. "Kaç gündür olan tembelliğinizi,yan gelip yatmanızı bozduk kusura bakmayın!"

"Estağfurullah komutanım!" hepsi bir ağızdan konuştu.

"Say Arif!" başa sarmaktan sıkılmış olmalı ki bu işi başkasına yıkmıştı. Yanıma geçtiğinde kollarımız birbirine değerken sadece şınav çekenlere bakıyordum.

"6!" Arif her seferinde bağırıyordu. "7!8!9!10!"

"Ali çıkmış mı yola?" dediğinde başımı salladım hafifçe.

"Çıkmış. Dört saat sonra oradayım dedi. İki buçuk saat falan kaldı gelmesine." dedim.

"Saat sayıyorsun. Sen yokkende o böyleydi."

"Birbirimize karşı olan bağlılığımız farklı biraz. Birbirimizin her şeyi olduk. Aile, arkadaş bazen düşman. Her şey. Göreve gitmeden önce onu aradığımda kötü hissetmiştim.Söyleyememiştim haliyle ama ben biliyordum. Son olabilirdi. Defalarca çaktırmadan sevgimi dile getirmiştim. Bir çok duygumu dillendirmiştim. Bilsin ki arkamdan 'acaba?' diye düşünmesin bazı şeyleri istemiştim. Anlamıştı gideceğimi ama nasıl bir görev olduğunu bilmiyordu, söyleyemezdim. Aliyi ardımda bırakmak en büyük korkum." dediğimde en sonunda ona dönmüştüm. Bizimkiler şınava devam ederken beni duyuyorlar mıydı bilmiyorum. Kendimi toparladım. Barış'ın gözlerinde ki şefkati görmek o minik tebessümü benim toparlanmamı sağlamıştı. "Ama kader bizi aynı yerde buluşturdu. Ardımda bırakmaya korktuğum adamla aynı yerde görevdeyim."

"Korkunun ecele faydası yok." dediğinde gülümsedim. Korkma anı yaşa diyordu sanırım. Yan yana da olsanız arkanda bırakabilirsin. Korkuyla geçirme beraber olduğunuz anları diyordu sanki bu cümlesiyle.

"Öyle. Barış bana söz ver." dedim. Sessizce söylemiştim.

"Söz." dedi. Sormadı. Sorgulamadı.

"Ne için söz verdiğini bilmiyorsun bile." dediğimde omzularını silkti.

"Seni ardımda bırakmayacağım. Şehitlikse de beraber, nefes almaksa da beraber. Söz. Ama sende bana söz ver Asena. Benim için kendi canını tehlikeye atmayacaksın." dediğinde gözlerimi kaçırdım. Bu konuşmayı yapmak zor geliyordu. Biz ne dersek diyelim, kaderde yazan oluyordu. Dualarımızın kaderde etkisi olduğunu biliyordum. Duaya sığınmak yüreğime bu zamana kadar hep su serperdi. Hala da öyle.

Kimseyi ardımda bırakmak istemiyorum Allahım dedim. Kimseninde ardında kalmak istemiyorum. Biliyorum biri arkada kalacak ama ben o acıyı bir kez yaşamışken bir kez daha bu acıyı sırtlamak istemiyorum. Bencillik değil bu Allahım. Bencil bir insan olmak istemiyorum. Ama babamın acısı bana hala güç geliyor. İlla bir tarafı seçecek olursam da, arkada kalan olmak istemiyorum Allahım.

"Asena söz ver." dediğinde daldığım yerden ayırdım gözlerimi.

"Her yola birlikte gireceğiz Barış." dedikten sonra 65 diyen Arif'e baktım. Bir kaç adımla öne çıktım. "Kalkın."

Kollarını sallayarak hepsi karşıma dizildiğinde Barış hala arkamda duruyordu. Gelmemişti yanıma. "Parkura geç. İkişerli sırayla."

"Emredersiniz komutanım!" dediklerinde olması gerektiği şekilde biraz daha ilerimizde kalan parkura doğru ilerlediler. Barışın başka bir planı var mıydı bilmiyorum ama bugün bu parkuru zaten yaptıracaktı. Ben sadece belki, biraz önce çekmiştim.

Arif ve Fatih parkurun başlangıç yerinde durduğunda Barış yanıma geldi. Kaçamak bir bakış attığımda yüz ifadesi gayet rahattı. "Sayacı başlatıyorum! Başla!"

Barış'ın komutuyla hızlandıklarında Arif biraz daha öndeydi. Fatih farkı çok açtırmıyordu. Eşitlediği anda Arif tekrar öne çıkıyordu.

Sırayla tüm engelleri geçtiklerinde önde tamamlayan Arif olmuştu. Tam kenara geçecekleri sırada Barış'ın komutuyla durdular. "Oradan buraya tekrar geliyorsunuz. Sayacı başlatıyorum!" dediğinde hızla koşmaya başladılar. Böyle bir şeyi daha önce yapmamıştık. Demek ki çok rahat bıraktığımız konusunda fazlasıyla ciddiydi.

Parkur eğitimi bitmek üzereyken yanımıza gelen askerle dikkatim dağıldı. "Komutanım."

"Söyle Erdem." Barış.

"Size telefon var Asena Komutanım." dediğinde bana hitap etmesi işimizi kolaylaştırmıştı. Barışla bir kaç saniye bakışlarımız birleşti. "Acil dediler komutanım."

"Kim?" dediğimde çoktan hareketlenmiştim.

"Ankaradan arıyorlar komutanım." dediğinde ya ters giden bir şeyler ya da acil bir görev çıktığının farkındaydım. İki ihtimal vardı. Hangisi daha iyiydi bilmiyorum.

Dinlenmemesi için kullandığımız telefon odasına geldiğimde asker başıyla selam verip beni yalnız bıraktı. "Yüzbaşı Asena Yılmaz." dedim. Karşımda kim vardı bilmiyorum.

"Yüzbaşım." dediğinde ise karşımda kim vardı biliyorum. Albay.

"Albayım? Acil demişsiniz." dediğimde yüz yüze olduğu kadar rahat değildim.

"Acil yüzbaşım. Barış Yüzbaşı yanında mı?"

"Hayır komutanım. Eğitim alanında." dediğimde nefes sesini duymuştum telefondan.

"Anladım. Vakit yok. Dolandırmayacağım. Binbaşı Ali Çolak." dediğinde anlık refleksle elim kalbimin üzerine ulaştı. Her konuşmamızın üzerine tesadüfi bir şekilde bir olay olması beni şaşırtıyordu. Aliden konuştuk. Aliyle ilgili bir durum oluştu.

"Bir sorun mu var Komutanım?" dediğimde sesimin titremesini saklamadım.

"Dönüş yolunca pusu yediler." dediğinde tutunacak yer aradım. Arkada kalan olmayacaktım. Hayır. Allahım. Ona bir şey olmasın. "Şehitlerimiz var. Ali onlar arasında değil. Ama daha büyük bir sorunumuz var kızım. Ali'yi rehin aldılar."

O an hayatın durduğunu hissettim. Kaşlarım çatılırken duvardan destek aldım. Yaşıyordu. Ama rehin alınmıştı. Buraya gelirken rehin alınmıştı. En son üç saat önce konuşmuştum. Hangi saat diliminde almışlardı onu?

"Asena." Albayın tok sesini tekrar duydum. "Seni eğittiğim gibi davran!" Yutkundum. Yerimde dikleşmedim.

"Emredersiniz komutanım." dediğimde sesimin net çıkması için uğraştım.

"Eğer, emrim dışına çıkarsan operasyona dahil olmayacaksın.Görev dışında tutulan kişi ne kadar bilgiye sahipse sanada o kadar bilgi verdiririm. Duydun mu beni Yüzbaşım?! Sana öğrettiğim gibi, seni eğittiğim gibi davranmazsan; herhangi bir er'den farkın kalmayacak!" dediğinde elinden gelse döve döve kafama sokmak isteyeceğini anlıyordum. Duvar hala benim en büyük desteğimken, her bir kelimesi beni kendime getiriyordu.

"Sesini duymuyorum yüzbaşım?!"

"Emredersiniz Komutanım." dediğimde daha güçlü çıkmıştı sesim.

"Benden haber gelmeden herhangi bir şey yapmayacaksınız. Şu an, görüntülerden bir şeyler bulmaya çalışıyoruz. Kim, neden, nereye.. bir kaç soruya cevap bulunca plan yapacağız. Gerekirse istihbarattan destek alacağız." dedi.

"Şu an nereye götürdüklerine dair bir bilgi var mı komutanım? Bildiğim bir bölgeyse örgüt hakkında bende burada bir şeyler düşünebilirim." dediğimde içimde ki yıkıntıyı sesime yansıtmadım.

"Şu an senin yapacağın tek şey, timi bilgilendirip olası operasyona hazırlamak. Senin bildiğin bir bölgede olduklarını görürsek seninle bilgi alışverişi yapacağım. Seni bu operasyonun dışında tutmak istemiyorum Asena. Bunu bil." Aksini düşünse bana bu kadar cümleyi kurmayacağını biliyordum. "Aliyi bulacağız gönlünü ferah tut kızım."

"Sizin ilgilendiğiniz bir konuda gönlüm hep rahat komutanım." dedim.

"Aferin, gururumu nasıl okşayacağını biliyorsun. Şimdi derhal git ve tim'i hazırla. Her an her şey olabilir." dediğinde duvardan elimi çekmiştim. Görecek gibi başımı salladım.

"Emredersiniz komutanım." dediğimde telefon yüzüme çoktan kapanmıştı. Bu hallerine alışmıştım. Elimde ki telefonu yerine yerleştirdikten sonra bir kaç derin nefes aldım ama yetmiyordu. Ciğerlerime ulaşmıyordu aldığım nefes. Duvarlar üstüme üstüme gelirken olduğum odadan hızla çıktım. Bana dönen bakışlar umrumda dahi olmazken en sonunda kendimi dışarıya attım. Kendimi bırakmayacaktım. Ali'nin bana ihtiyacı varken bunun sırası değildi. Güçlü olmak zorundayım. Güçlü olacağım ki ona kavuşabileyim.

Bir kez daha derin nefes aldım. Karşımda ki dağlara baktım. Adımlarım arka tarafa yöneldi. Aldığım emri yerine getirecektim. Ne yapmam gerekiyorsa yapacaktım. Hazır olmamız gerekiyordu. Arada ki mesafeyi kaç dakikada tamamladığımı bilmiyorum ama en sonunda bizimkilerin yanına yaklaştığımda hepsinin gözleri beni buldu. Barış'ın gözleri yüzümde dolandı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Hafifçe öksürüp boğazımı temizlediğimde sesimi bulmaya çalıştım. Kelimeleri kafamda tartmam gerekiyordu.

"Bir sorun mu var?" Barış hızla önüme geçip sorduğunda başımı hafifçe kaldırmak zorunda kaldım. Gözlerine tutunduğumu hissettim bu sefer. Duvardan destek almak zorunda olmadığımı anladım. Gözlerine bakınca, kokusu ciğerlerime dolunca bu sefer yalnız olmadığımı hissettim. Başımla onayladım.

"Toplansınlar." dememle Barışın hepsini etrafımıza toplaması bir oldu. Hepsi bir sorun olduğunu anlamıştı. Konuşmamı istediklerini belli edercesine yüzüme baktılar.

"Gerilim yaratmak değil amacım sadece nasıl diyeceğimi bilmiyorum." dediğimde hepsine baktım. Barış yanıma geçmiş minik temaslarda bulunuyordu. "Her an operasyon haberi gelecek gibi hazır olacağız. Askeriyede mi yatar kalkarız,nöbet mi tutarız n'aparız bilmiyorum."

"Bayadır operasyona gitmiyoruz bizim için iyi haber bu değil mi komutanım?" Fatih gözlerini kısarak sorduğu soruyla açıkça 'asıl problem ne?' diye soruyordu.

"Benim için en zor operasyonlardan biri olacağı kesin, sizin içinde belki öyledir. Lafı çok uzattım. Ali Binbaşım yolda pusuya düşürülmüş. Şehitlerimiz var. Aliyi esir almışlar. Başka bir bilgi yok şu an." seri halde konuştuğumda kimse araya gir(e)memişti.  Göğüsüm aldığım nefeslerin hiddetiyle sık sık inip kalkarken bileğimde Barışın tutuşunu hissettim.

"Bize gelen emir her an operasyona hazır olmak. Takip edip, bilgi toplamaya çalışıyorlar şu an. Her an haber gelebilir anlayacağınız." konuşmayı tamamen bitirdim.

"Gidin dedikleri an gideriz komutanım. Her zaman hazırız biz buna. Ali binbaşımıda sağ salim alır geliriz evelallah." Arif konuştuğunda başımı salladım.

"Binbaşım kendi bile halleder o soysuz köpekleri de neyse biz yardıma gideriz yani komutanım." Telli benim modumu yükseltmek için kurduğu cümleyle dikkatimi üzerine topladı. Bakışlarım ona döndüğünde tebessüm ederek kendinden emin bi şekilde bana bakıyordu. Ona da tebessüm edip baş sallayarak cevap verdiğimde Barış'a baktım. Gözleri zaten benim üzerimdeydi. Bana biraz baktıktan sonra bizimkilere döndü.

"Biraz dinlenin, bir saat sonra bizim odada oluyorsunuz." dediğinde Barışı ikiletmeden dağıldılar. Canlarını fazlasıyla okumuştu bugün. Ki okumaya da devam ederdi eminim. Bugün gaza gelmiş gibiydi. "Asena, güzelim."

Yüzümü parmakları arasına alıp yüzüne eşitlediğinde düşüncelere dalmadan kolumdan tutup çıkartmış gibi oldu. "Ne düşünüyorsun?"

"Bizimkilerin canını okuduğunu düşünüyordum." deyip gülümsedim. Anlayışla baktığında eli bileğimi hiç bırakmayacak gibiydi.

"Hamladılar, hak ettiler o yüzden." dedi. "İyi misin güzelim?"

"Değilim." dedim. Tek kelime. Tek bir bakış. Beni kendisine çekip vücuduma kollarını dolaması için yeterli olan bir saniye. Benim yüzüm boynuna gömülürken çenesini başıma yasladı. Kollarımı beline doladım. Tüm kötülüklerden uzak , evimde gibi hissettiren bir konumdaydım. O an sadece huzuru hissettim. Güç almak istedim Barıştan.

Elinin biri enseme çıkarken saçlarımın üzerinde dudaklarının baskısını hissettim. "Düşüncelere dalma, ben buradayım. Bana konuş. Aklım sende kalır böyle. Hem" dediğinde başımı boynundan ayırdı. Yüzüne bakmamı sağladı. "Ali sence buraya gelmeden durur mu? Daha biz sevgili olduğumuzu söyleyeceğiz. Bakalım ne zorluklar çıkaracak bize? Seni bana bırakmaz bu herif."

"Sağsalim gelecek değil mi?" dediğimde başını aşağı yukarı salladı.

"Gelecek. Emir geldiği an gideceğiz ve alıp geleceğiz onu." dedi. Dudakları bu sefer alnımla temas ederken gözlerim kapandı. O koklayarak beni öperken bende derin bir nefes aldım.

"Albay açık açık tehdit etti beni biliyor musun? Seni eğittiğim gibi davranmazsan sivile ne kadar bilgi veriliyorsa sana da o kadar bilgi verilir dedi." derken sanki bana zarar veren arkadaşımı şikayet ediyor gibi konuşmuştum. "Ama işin içinde o varsa, güzel sonuçlar olacağını biliyorum."

"Kendine gelmen için demiş belli ki. Ali'yi birlikte alıp geleceğiz. Yarı yolda bırakıp Albayla papaz etme beni." derken yalandan kızdı bana. Bu tonlaması beni güldürmüştü.

"Benimle konuşmak için Albay'a kadar gitmiş adamsın neticede." dediğimde ikimizde gülmüştük.

"O zaman konu sendin, Ali için uğraşmam o kadar." uzaklaşıp karşıma geçti. "Hadi içeri geçelim."

Adımlarım ona cevap olurken yanımda ilerliyordu. Annem ve anneanneme haber vermem gerekiyor muydu? Boştan yere meraklandırmamalıydım. Ali buraya geldiğinde normal bir şekilde onlarla görülebilirdi. Basına sızdırılmamıştı olay henüz. Ama şehit verdiğimiz için sonu belliydi.

Büyük odaya geçtiğimizde kendimi üçlü koltuğun ortasında buldum. Darmaduman, karmakarışık ne denirdi bilmiyorum. "Annemlere haber vermem gerekiyor mu?"

"Albaydan haber bekleyelim." dediğinde usulca başımı salladım. Ardından sessizliğe gömüldüğümde, sessizliğime yoldaş oldu. Temaslarıyla yanımda olduğunu hissettirdi.

Kimsenin gözüne uyku girmiyordu. Hepimiz her an haber gelebilirmiş gibi hazır bekliyorduk. Herkes düşünceliydi. Telli'nin bile ağzını bıçak açmıyordu. Benden başka onlarında bağlılığı vardı Ali'ye. Onlarda benim gibi korkuyordu, sanırım. Ama gelecek. Ali buraya sağsalim gelecek ve ben sanki her şey normalmiş gibi ona kızacaktım. Bana bu korkuyu nasıl yaşatırsın diye hesap soracaktım ondan.

Kapı çalındı. Barışın komutuyla kapı açıldı içeriye giren askerin gözleri hemen beni buldu. "Komutanım , telefon." dediğinde yerimden hızla kalktım. Saatlerdir oturmamıştım. Bir oraya bir buraya yürüyordum sürekli.

"Ankara mı?" diye sordum.

"Evet komutanım." dediğinde koşmaya başladım. Odaya ulaştığımda içimde filizlenen umutların solmamasını diledim.

"Yüzbaşı Asena Yılmaz emredin komutanım." dedim. Emindim Albay olacağından.

"Asena bazı bilgilere ulaştık. Bölgede ki istihbaratçılarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Her an çıkabilirsiniz kızım." dediğinde gözlerim rahatlamayla kapandı. Bir damla yanağımdan süzülürken elimin tersiyle hızla sildim.

"Biz hazırız komutanım. Hangi bölgede araştırıyoruz?"

"Sınırı geçmişler. Seler ismini duydun mu?" diye sorduğunda hafızamı zorlamaya çalıştım. Duymuştum. Ama nerede?

"Duydum komutanım. Geçen ki görev sırasında duydum! Onlardan yardım alamaz mıyız komutanım? Biliyordur onlar." dediğimde heyecanlanmıştım. Amcam kesin yardım ederdi.Aliyi severdi hem o.

"Onlarla iletişim kuracağım." dediğinde artık kurtacağımıza dair umudum daha fazlaydı. "Asena haberlere düşmeden, ailene haber ver kızım."

"Komutanım-"

"Zor ama bunu yapman gerekiyor. Haberlerden duymaları iyi olmaz. Kurtaracağız ama ne demen ne dememen gerektiğini biliyorsun."

"Biliyorum Komutanım." dedim. Ne diyeceğimi biliyordum ama nasıl diyeceğimi bilmiyordum. Anneanneme bunu nasıl açıklayacaktım ben? Bana ağır gelen onun yüreğine daha ağır gelecekti.

"Operasyona hazır olun. Bir daha aradığımda çıkacaksınız Yüzbaşım!"

"Emredersiniz Komutanım!" dememle telefon yine yüzüme kapandı. Buna artık o kadar şaşırmıyordum ki.

Telefonu yerine yerleştirdikten sonra kapıda duran Barış'ı fark ettim. Bir an beklemediğim için şaşırmıştım. Ne tepkiye gireceğim bile o kadar karışmıştı ki! "Ali'nin odasına geçelim mi seninle?"

"Geçelim. Haber mi var?" dediğinde çoktan yürümeye başlamıştık.

"Operasyona hazır olun bir daha ki telefonumda çıkacaksınız, dedi. Odaya geçelim orada konuşuruz." Kimseye güvenmiyordum. Köstebek olayından sonra tamamen ulu orta konuşmayı bırakmıştım. Onayladı beni sadece, sessizce.

Odaya geçtiğimizde kapıyı kapattım oturmadan direkt ona döndüm. "Sınırı geçmişler. Oradakilerle iletişim kurmaya çalışıyorlar şu an. Uzun sürmeden haber gelir."

"Onlar dediğin kimdi?" yalan söylemeyi sevmiyordum. Onların bende ki yerini anlatmayı o kadar istiyordum ki..

"Geçen gittiğim görevde ki arkadaşlar. Albay'ın verdiği isimi onlar konuşurken duymuştum. Muhtemelen bilgileri vardır. Keşke onlarla bende iletişim kurabiliyor olsaydım." dedim.

"Gizli görevde ki adamla neyin iletişimini kuracaktın?" dediğinde yüzü ifadesizdi. İlk gördüğüm anda ki gibi.

"Ne demek neyin iletişimini kuracaktın? Aliyi bulmaya çalışıyoruz ya şu an? Albay göreve bizi yollayacak ama dışarıda tutuyor."

"Bilmemiz gerekeni bize söyler. Bu kısımlar bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren eyleme geçilen kısım." dediğinde gözlerim kısıldı. Yüzünü izledim. Aklıma gelen düşünceyi unutmaya çalışsamda olmuyordu.

"Barış."

"Efendim?"

"Sen kıskandın mı?" dediğimde gülüyordum. Haber geldiğinden beri sadece onun yanında içtenlikle gülerken şimdi fazlasıyla gülüyordum. Bulutların kapattığı gökyüzünde, güneşi gösteriyordu bana. Yüz ifadesi memnuniyetsiz bir ifadeydi. "Ciddi kıskandın sen?"

"Kıskanmadım. Sana ulaşmak için delirmişim herif bana laga luga yapıyor. Sende bu heriflerle iletişimde olmak istiyorsun." dediğinde sinirlerim bozulmuş gibi gülüyordum. Gözlerimden akan yaşları sildim.

"Barış adamlar babam yaşındalar. Kıskanmanı gerektirecek insanlar değiller ayrıca. Bakarsın operasyonda bizimle olurlar tanışırsınız." dediğimde bunun olmasını fazlasıyla istiyordum. Amcamı bir daha görmek istiyordum. Barışla tanışsınlar istiyordum. Sanki onlar tamam derse babamın onayınıda alacakmışım gibi hissediyordum.

"Kıskanmadım diyorum Asena. Herifi sevmedim sadece." aramızda ki mesafeyi kapatıp karşısına dikildim. Parmak ucumda biraz yükselip yanağına dudaklarımı bastırdığımda ellerim de omuzlarına yaslanmıştı.

"İyi ki yanımdasın Barış." dediğimde elleri belimi sarmıştı. "Varlığının, bir bakışının bile bana verdiği gücü sana anlatamam. Hisleri söylemiyorum bile."

"Teröristlere esir düştük kurtulduk. Ama ben sana esir düşmüşüm," yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Nefesi yüzüme değerken, burnu burnuma temas etti. Ali görse ben ne haldeyim siz ne yapıyorsunuz derdi biliyorum ama ayakta kalmak için yaşamak için Barış'a ihtiyacım vardı. "kurtulmaya da hiç niyetim yok biliyor musun? Senin esirin kalayım sesim çıkmaz."

"Barış," dediğimde omzunda olan ellerimi yüzüne çıkardım. Çok yakındı yüzü. Alnı alnıma yaslandı. Bizim mesaimiz böyle olacaktı galiba. Ya sırt sırta ya alın alına.

"Asena, Asena'm. Yüklerini acılarını alabilsem keşke." Konuşurken hareket eden dudaklarına kayan gözlerimi kapattım. Varlığını hissettim. Nefesini hissettim.

"Hafifletiyorsun ki. Omuzlarım daha dik sen kalbime geldiğinden beri." parmaklarım yanaklarında geziniyordu. "Nefes alıyorum ben sen geldiğinden beri."

"Asena ben hiç böyle hayal etmedim." dediğinde kapattığım gözlerimi açıp gözlerine bakmaya çalıştım. Gözlerini açtı. Bir insanın gözbebekleri insana yaşadığını hissettirir miydi? Hissettiriyordu.

"Neyi?" dediğimde sesim cılız çıktı.

"Seni seviyorum." dedi. Kalbim hızlanmaya başlarken sadece bakakaldım. Yanağıma minik bir öpücük bıraktı. "Varlığını, bir tek bana nazlanmanı, hırsını, saçlarını, kokunu, nişan alırken ki halini, dağda ki halini , burada ki halini; her detayını her huyunu. Sana dair her şeyi. İlk gördüğüm andan beri. Bana attığın yumruk kalbime işlemiş meğer. Dillendirmesekte hissediyorduk ama bu iki kelimeyi dillendirmezsem, yüreğimde ki sevgine haksızlık edecekmişim gibi."

"Barış," dedim.Dudaklarım büzülmüş gözlerim dolmuştu. Kalbimin atışını duymasından endişe duymuyordum. "Yumruk içim özür dilerim."

Güldü. Tüm dişlerini görüyordum.Onun aksine benim gözlerim dolmuştu. "Beni ağlamaklı halimde deli gibi heyecanlandırabilecek tek kişi sendin."

"Seni sevdiğimi söylediğim için mi heyecanlandın? Çok sevdiğimi söylesem düşüp bayılacaksın herhalde." dediğinde benimle dalga geçiyordu. Başımı biraz gerçi çekip koluna hafifçe vurduğumda gülüşü büyümüştü.

"Dalga geçme benimle ya." çemkirme bahanesiyle yanağımdan aşağı süzülen yaşları sildiğimde kolumdan tutarak kendine doğru çekti.

"Gel buraya gel." kollarını etrafıma dolarken başımın üzerine dudaklarını bastırdı yine. "Her şey yoluna girecek. Ama şimdi güçlü durmak zorundayız. Endişeni , korkunu, üzüntünü hepsini görüyorum. Ama şu an elimizden gelen tek şey güçlü durmak. O mendebura bir şey olmayacak. Kaybetmeyeceksin kimseyi, söz veriyorum. Ağlayacaksan gel böyle koynumda ağla. Ama bu kapıdan çıktığımız an ben Dağların Asenasını göreceğim. Çünkü şu an ona ihtiyacımız var."

Kollarımı beline dolamış yanağımı göğüsüne yaslamıştım. Karşımda ki duvarı izliyordum sadece. Dediklerini kafamda tartarken yüzüne bakmaya başladım. "Anlaştık mı?"

"Bende seni seviyorum."

Onay beklerken benim verdiğim cevap gecikmiş bir cümlesinin cevabıydı. Bir süre benim gibi yüzümü izledi. Gülümsedi. Gözleri kısılacak kadar gülümsedi. Yüzüme doğru eğilip önce alnıma bastırdı dudaklarını. Ardından burnumun ucuna, yanağıma.

Bu odadan çıktığımda güçlü olacaksam, göstereceğim gücümü sevgimden almam gerekiyordu.

Elimde açık duran telefonda ki numarayla daha ne kadar bakışacaktım bilmiyorum. Barış yanımdaydı. Ama dilim varmıyordu. Bir cesaretle anneannemin numarasının üzerine dokunduğumda çalmaya başladı. Gerim gerim geliyordum. Bir, iki , üç... Telefonu kapatacağım sırada açıldı.

"Güzel kızım." Anneannem.

"Emine sultanım." dedim. "Nasılsın? Napıyorsun?"

"Sesini duyarımda kötü olur muyum yavrum benim! Ben iyiyim, sen nasılsın asıl? Nasıl gidiyor? İyisin değil mi oralarda?" dediğinde elim alnıma gitti.

"İyiyim , biliyorsun bizim işleri işte." Yutkundum. Her şey yolunda diyemedim.

"Ah çok şükür kuzum benim, hep dua ediyorum. Sana, Ali'me bütün mehmetçiklerimize. Allah korusun hepinizi inşallah ayağınıza taş değil toz bile değdirmesin rabbim." dedi.

"Amin anneannem. Allah razı olsun." Barış'ta amin demişti. Muhtemelen telefondan duyuluyordu sesi ama kısma girişiminde bulunmadım. "Yanında kimse var mı anneanne?"

"Annen geldi az önce ama aşağıda o, yalnızım şimdi. Bir derdin mi var benim güzel kızım?" dediğinde kıvranmanın sonuna gelmiştim. Yerimde dikleştim. Barış boşta olan elimi tutmuş bana güç veriyordu.

"Bir şey söyleyeceğim ama panik yapmanı istemiyorum, istersen annemi yanına çağır. Oraya geldiğini düşünmedim ben." dedim. Üzülüp başına bir şey gelmesini istemiyordum.

"Asenam korkutma beni söyle hele kızım. Ali'ye mi bir şey oldu? Saklama benden." sesinde ki korkuyu hissediyordum. Evladına bir şey olmasından korkuyordu.

"Ali ölmedi anneanne korkma tamam mı? Şehit değil.Bizim askeriyeye dönüş yolunda, rehin aldılar. İzini bulduk ama operasyon için haber bekliyoruz. Sağsalim alıp geleceğim onu ordan tamam mı? Haberlere düşmeden benden duy istedim." bir çırpıda söylediğimde aslında hiçbir kelime bir çırpıda çıkmamıştı ağzımdan. İçim gitmişti.

"Asena ne diyorsun sen? Kaçırdılar mı oğlumu?" derken feryat etmişti ama bunu sessizce söylemişti.

"Evet ama peşlerindeyiz, söz veriyorum getireceğim onu. N'olur panik yapma bak, Ali bana çok kızar dönünce. Papaz etme beni oğlunla." derken ortamı yumuşatmaya çalışmıştım. Ne kadar başarılıydım bilmiyorum.

"Asena, oğlum. Ali'm. Onuda almasınlar bizden." ağlıyordu. Fenalaşmasından korkuyordum.

"Alamayacaklar sultanım. Getireceğim ben oğlunu sana. Söz verdi bi kere bana bırakamaz bizi ardında." dedim. Babam gittiğinde söz vermişti. Bırakmazdı.

Anneannem ağlamaya devam ederken endişem artıyordu. Barışa döndüm. "Telefonun yanında mı?" dediğimde başıyla onaylayıp telefonu elime verdi.

"Anneanne bir şey söyle." derken bir yandan annemin numarasını tuşladım. Hala ezberimdeydi. Aramaya başladığında bir yandan anneannemi konuşturmaya çalışıyordum ama ağlamaktan konuşamıyordu.

"Efendim?" Annem. Yıllardır sesini duymadığım annem.

"Anneannemin yanına çık hemen." dediğimde ses gelmedi. "Ne iş yapıyorsan bırak çık yukarı!"

"Asena noluyor?" derken bir yandanda koşma sesi geliyordu. "Anne? Anne iyi misin? Asena neden ağlıyor annem?"

Anneannemle olan konuşmamı bitirdim. Elimde sadece Barış'ın telefonu vardı. "Ali rehin alındı. Haberlere düşmeden söylemem gerekiyordu. Ağlaması şiddetlenince korktum. İyi mi?"

"Ne demek rehin alındı? Ne diyorsun Asena sen?!" bağırmıştı. Endişeyle bağırmıştı. "Anne pencereyi açtım bak hava alalım gel."

Hem benimle hem anneannemle konuşmaya çalışıyordu. Şu an panikten eli ayağına dolaştığına emindim. Elimle gözlerimi kuruladım. Güçlü durmalıydım onlarla konuşurken. "İzini bulduk. Almaya gideceğiz. Şehidimiz var haberlere düşecek bu olay.O yüzden benim bilgi vermem istendi."

"Bana söylesene bunu! Ne diye yaşlı kadının kalbine indiriyorsun?!" diye bağırdığında gözlerimi yumdum. Değişmemişti. Yokluğumu bile fark etmemişti. Özlememişti.

"Oraya gittiğini bilmiyordum." dedim sakince. Barış koltuğu karşıma çekmişti. Bacaklarıma yasladı ellerini.

"Anne iyi misin biraz daha? Su getireyim mi? Bak bulmuşlar iyimiş Ali." dedi anneanneme.

"İstemem su falan, iyiyim. Asenam getirecek Ali'mizi bize. Asker anasıyım ben! Dik durmam lazım." Anneannemin cümleleri gülümsetmişti. Gururla konuşuyordu az önce ki ruh halinde olan o değilmiş gibi. "Asenam getirecek oğlumu."

"Anneannemi verir misin telefona?" dedim.

"Daha çok kalbine indir diye mi?" dediğinde bir çok şeyi aynı anda sorguladım.

"Asena mı o? Kızla düzgün konuş diye kaç defa diyeceğim sana!" Anneannem, anneme kızdığında bir an önce bu telefon görüşmesini bitirmek istedim. "Ver telefonu bana. Asenam."

"Anneannem özür dilerim." dedim.

"Dileme güzel kızım, dayanamam ben sana kurban olduğum. Bakma sen annene." dedi. Nasıl bakmayacaktım bilmiyorum. Babamın eksikliğini daha çok hissettirirken nasıl bakmayacaktım?

"Alıştım anneanne sorun yok. İyisin değil mi? Kapatmam lazım aklım sende kalmasın."

"İyiyim ben. Sen işine bak, aklın bizde kalmasın. Allaha emanet olun kızım dikkat edin kendinize. Ali'mi bana getir kızım, bırakma onların elinde." dediğinde sesi titremişti.

"Bırakmayacağım sen duanı eksik etme bizden. Aliyi alınca arayacağım seni yine tamam mı? Gönlün ferah olsun, çok seviyorum seni." Sevgisini dile getirip dualar ettikten sonra telefonu kapattığımızda Barış'a uzattım. Telefonu alıp kenara koyduktan sonra yanaklarımı avuçlarının arasına aldı. Gözlerimiz birbirine değerken parmaklarıyla yanaklarımı okşuyordu.

"Zor kısmını atlattık güzelim gerisi daha kolay olacak. Haber gelir gelmez gideceğiz alacağız. Ama döndüğümüzde onu elimden alabilir misin bilmiyorum. Seni bu kadar üzdüğü için hırpalayacağım." güldüğümde o da güldü.

"Gözümün önünde olunda ne yapıyorsanız yapın." dedim.

"Sen ne dersen o."

"İçeri geçelim artık. Meraktan çatlamışlardır. Ayrıca biraz yatıp dinlensinler Barış." dediğimde ikimizde ayaklandık.

"Dediğim gibi, sen ne dersen o. Ama sende biraz dinlen. Olmaz mı?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. Onunlayken dinleniyordum ben zaten. Fazlasına ihtiyacım yoktu.

Bölüm Sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

8.3K 500 26
Sadece eğlenmek ve bordo bereli olma hayalini gerçekleştirmek için yaşayan Gülenay, bir anda kendini çok karmaşık bir olay zincirinin içerisinde bulu...
100K 6.4K 36
Bakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşları...
376K 15.4K 31
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
10.9K 801 4
"Ben senden vazgeçmem, ışıkları söndürseler bile." 08/03/2023