KALBE SAPLANAN OK

By ebrununhikayeleri

16.6M 643K 1.3M

Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi k... More

Giriş
1. Zehirli Yalan.
2. Kesik Nefes.
3. Nelik Acılar.
4. Kurtarıcı.
5. Yüzyıllık Parçalanmış Gözler.
6. Kirli Akıbet.
7. Eylül Ayı Sevilmez.
8. Düşman.
9. Artıyı Götüren Eksi.
10. Adil Olmayan Fidye
11. Beyaz.
12. Gözleri Gözlerine Çevrili.
13. İki Kelime, Dört Yangın, Bir Masum.
14. Azalan Mesafeler
15. İlk Büyük Hamle.
16. Kurşun.
Özel Bölüm- Tren Sahnesi
17. Eğik Eksen.
18. Düş ve Düşes.
19. Örtük Kasvet.
20. Yıkım ( I. Kitap finali. )
21. Unutma Beni Çiçeği.
22. Suya Yazılmış Şiirler.
23. Tutku
24. Kuşanan Kılıçlar.
25. Yalana Bulanmış Sözler.
26. Serter'in Gecesi.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur
27. Yaralar Kabuk Bağlamaz.
28. Günaşırı.
29. Mavi Gözler.
30. Yakıcı Dudaklar.
31. Yüzleşme.
32. Bir İstanbul Beyefendisi.
33. Çınar.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur.
34. Cenazesi Kılınmış Ölü Duygular.
35. Denk Düşmüş Aşklar.
36. Fırtına.
37. Ne fark eder.
Özel bölüm -Nehir& Cesur
38. Bıçak Darbeleri.
KİTAP OLUYORUZZZ.
39. Unutulmuş Bazı Anılar.
40. Hep Beraber.
41. Bir Tren İstasyonu.
42. Onu Hissetmek.
43. Gözler Yalan Söylemez.
44. Onun Dudakları Ve Benim Kalbim.
45. Kayıp.
47. Kırılmış Kalpler.
duyuru
Özel Bölüm / Bekir&Naz
48. Seni Seviyorum.
49. Bir, iki, üç... Süre bitti.
50. Dostluk.
51. Sıcak göğsü.
52. Güzel Karım.
53. Dudakları İlaç.
KALBE SAPLANAN OK KAPAK
KALBE SAPLANAN OK

46. Serter Güçlü.

148K 7.3K 10.2K
By ebrununhikayeleri

Medya: Serter Güçlü.

Merhaba!

Kalbe saplanan ok neredeyse 13 milyon olmak üzere teşekkür ederimmmmm.

Geçen bölüm çok fazla yorum geldi, umarım bu bölüm de gelir. Yorumlarınız en büyük motivasyon kaynağım.

Bölüme geçmeden önce küçük yıldıza basar mısınızzzz.

Instagram: Ebrununhikayeleri.

En sevdiğiniz şarkı ne bu arada?

Bölüme başlamadan önce buraya kalp bırakır mısınız:*)

O ev ateşler içinde kalmıştı.

Kalbimde garip bir acı oluşmuştu. İlk birkaç saniye kendime gelemedim. Biraz daha yaklaşsaydım bombayla birlikte öleceğimi düşündüğüm evde onlar vardı. Kalbimdeki o acı yüzünden olayları hemen idrak edemedim. Ayağa kalkmaya çalıştım.

İlk birkaç saniye kendime gelemedim.

Kafamı yukarıya kaldırdığımda yanan evin içinden bir ses daha geldi. Küçük bir şey daha patlamış olmalıydı ki üst katın camı havaya uçtu. O anda toprağa bulaşmış ellerim, çamur yüzünden soğuk toprağı hisseden parmaklarım ve nefes nefese kalmış göğsümle birlikte ayağa kalkmam gerektiğimi anladım.

Serter,

Çınar, 

Kılıç

Ahenk.

Bekir...O da oradaydı. Kahretsin, kahretsin.

Ayağa kalktığımda hızlıca eve doğru koştum. Önce yukarıya bakmaya çalıştım, yukarıdaki camdan bir parça yere düştü patlamanın etkisiyle. O düşen camı ayağımla ezdiğimde kapının girişinde bir şey olmadığını gördüm. Kapıyı açtığımda evin içinde bulunan her şey alev alıyordu.

Ev alevler içindeydi...

Evin içerisine girdiğim sırada silahlı olan iki adam yerde acı içinde kıvranıyordu, diğer adamlar ise ölmüştü direkt. Hareketsiz duran adamların üzerine basarak yürüdüğümde üst kattaki merdivenlerin de sağlam olduğunu fark ettim. Evin bir kısmı yanıyordu sadece ce koridorda ölen adamların birçoğu da o yüzden ölmüştü; ateşin çıktığı kısma yakın oldukları için.

Hızlıca merdivenlere çıktığımda üst taraftaki ateşi fark ettim.

''Serter...'' diye bağırdığımda dumanlar boğazımı mahvetmeye başlamıştı bile. ''Serter.''

Umurumda değildi. O buradaysa eğer ben de burada olacaktım. Onsuz hiçbir yere gitmeyecektim, ölüm bile umurumda değildi.

''Serter.'' Çaresizce bağırdığımda beni duymayacağını düşünüyordum ama yine de şansımı denemek istemiştim. ''Serter...'' Dördüncü kez bağırdığımda üstteki merdivenin yandığını fark ettim. Aşağıya tekrar inmeye çalıştığımda yangından dolayı kendime gelemedim.

Ağzımdan aldığım duman yüzünden boğazım ağrıyordu. Elimi ağzıma götürdüğümde ağzımı elimle kapattım ama dumandaki o zehirli gaz öksürmeme sebep oldu. Öksürmeye başladığımda arkama döndüm ve basamaklardan tek tek indim.

Nefes alamıyordum.

Kahretsin.

Basamaklardan indiğimde duvar köşesinde bağlı bir çocuk gördüm. O çocuğa doğru ilerlediğimde gözlerinin kapalı olduğunu fark ettim. Yüzüne eğilip alnını kontrol ettim, sonra da bileğini avuçlarımın içine alıp nabzını kontrol ettim fakat asla anlayamıyordum ateşin çıkardığı sesten dolayı. Eşyalar ateşin yakıcılığı sayesinde yanıyordu ve bu ses, tüm sesleri bastırıyordu.

''Kahretsin,'' dedim bir kez daha bileğini kontrol ederken.

Küçücük bir çocuğu bile bağlamışlardı.

Bileğini kanlar içinde bırakan ipleri çıkarıp onu kucağıma aldığımda üzerime düşen ateş içinde kalmış olan tahta parçası; önüme düşünce olduğum yerde kaldım. Arkama döndüğümde kapının da kapandığını fark ettim.

İçeride kalmıştım.

Fakat bir planım vardı. Anlık gelen bu planı kullanarak çocuğu kucağımdan bırakıp ölmüş olan silahlı adamın ayağını tuttum. Ucundan yakaladığım ayaklarını kapıya sürüklediğimde kapının önündeki ateşin üstüne adamı bıraktım. Adamın sırtına basarak kapıya ulaştığımda ateşi örten adamın vücudu yanmaya başlamıştı.

Kapıyı açmaya çalıştığımda kapının açılmadığını fark ettim.

Çocuğu yeniden kucağıma aldığımda salondaki camı gördüm, oraya ilerlediğimde aniden boğazımdaki o ağrı mideme kadar gitmiş olacak ki yere düştüm. Çocuk da benimle birlikte yere düştüğünde öksürmeye başladım. Bu sefer çok fazla öksürüyordum, kendimden geçecek kadar öksürüyordum. Elimi ağzıma götürdüğümde, zehirli gazı yuttuğumu anlamıştım bile ve iş işten geçmişti artık. Defalarca öksürdüm, o zehirli gazı yutmamak için çaba gösteriyordum ama çabam boşaydı çünkü nefes alamıyordum.

Gözlerim kapanıyordu.

Gözlerimin kapanmaması için savaşmaya çalıştım fakat elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ellerim yana düştüğünde birisinin belimden tuttuğunu gördüm. Bir kişinin eli belimi bulmuştu, ayaklarımın da yavaş yavaş havalandığını anladığımda gözlerimi açamamıştım bile.

''Gece,'' dedi tanıdık ve boğuk bir ses tonu.

Uyanamıyordum.

Uyanmak istiyordum ama olmuyordu işte.

Belimi sıkarak beni çıkardığında temiz havayı burnum soludu. Sonra o kişinin hayal meyal içeriye tekrar girdiğini gördüm. O bıraktığım çocuğun da oradan çıkarıldığını görür görmez rahat bir nefes verdim.

''Hasiktir...'' dedi Çınar'ın o ses tonu.

Çınar yaşıyordu...

''Çınar,'' dedim kuru bir ses tonuyla.

''Mal mısın sen bu binaya giriyorsun? Sana arabada kal demişti.'' Yüzüme eğildiğinde gözlerimi açmıştım ve ona bakıyordum kısık gözlerle. ''Yüzüme bak? Öldün mü yenge? Öldün mü lan?''

''Çınar bir dur,'' dediğinde Ahenk'in de geldiğini anlamıştım. ''Gece yüzüme bak? İyi misin? Onu söyle? Bir yerin yandı mı? Bir şey söyle...'' Eliyle yüzümü kontrol ettiğinde vücuduma da bakarak; ''Neyse ki iyi görünüyorsun,'' dedi.

Gözlerim yeniden kapandığında elimi göğsümün üzerine bırakıp öksürdüm. ''Öksürüyorum sadece ama gelmeseydiniz daha...Daha kötü şeyler olabilirdi,'' dediğimde birinin beni yeniden havaya kaldırdığını fark ettim.

''Dur yaran var, Çınar taşısın,'' dedi Ahenk.

Beni kim havaya kaldırıyordu?

''Karımı ben taşırım,'' dediğinde Serter'in olduğunu anladım.

''Serter,'' dedim büyük bir özlem dolu sesle.

Onun kollarındaydım, onun eli belimdeydi ve o taşıyordu beni...Hiç bu kadar mutlu olacağımı düşünmezdim. Nihayet ona kavuşmuştum. Ona bir şey olacak korkusuyla mahvolmuştum ama o artık vardı, buradaydı.

''Serter,'' dedim yine.

Kollarımı boynuna doladığımda yüzüne dokunmak istedim ama karanlıktı ve onun gözlerini tam olarak göremiyordum. Onu hissetmek istiyordum. Bu yüzden parmaklarımı havaya kaldırıp çenesine dokundum. ''Seni çok özledim biliyor musun? Sana bir şey olacak korkusu yüzünden uyuyamadım bile.''

''Şşş buradayım, ne olursa olsun her zaman sana gelirim. Bu asla değişmeyecek,'' dedi net ses tonuyla.

''Seni seviyorum.''

''Ben de seni çok seviyorum.'' Dudaklarını yanağımda hissettim. ''Dünya yansa bile, seni o ateşten çıkarırım güzel karım.''

Güzel karım...

''Sana kızgınım,'' dedim.

''Ben de sana,'' dedi.

Çenesini okşadığımda kaşlarımı çattım. ''Neden kızgınsın? Pardon ama kızacak kişi ben olmalıyım tamam mı?'' Derin derin yutkunduğumda gözlerimi kıstım. ''Bebeğim de kızgın haberin olsun. Onu da üzdün sen. Dudaklarından dökülen her bir cümle beni kahretti...'' Ağzımdan bir çığlık çıktı çünkü bir anda Serter kalçamı sıkmıştı. ''Sen görürsün, gerçekten göreceksin.''

''Gece'm...'' dediğinde yere inmek istedim çünkü onun belini ağrıtmaktan korkuyordum. ''Arabaya geçelim, konuşalım olur mu?''

''Erteleme,'' dedim.

''Seni çok fazla özledim ve şu an sana sarılmak istiyorum,'' dedi ardından araya giren Çınar yüzünden sustu.

''Biraz hızlanın, belki ormana silahlı adamlar sokmuşlardır bu piçler,'' dedi Çınar.

Serter'in kucağından inmeden önce Serter arabanın kapısını açtı ve üzerinde bulunan siyah ceketi omuzlarımın üstüne örtüp dudaklarını alnıma bastırdı. Alnımı öptükten sonra yanıma oturduğunda şoför koltuğunda Bekir vardı. ''Buradan hemen çıkalım,'' dedi.

''O çocuk?'' diye sordum.

''Birazdan gelip alacaklar onu,'' dedi Serter.

Serter sağa kaydığında belimden tutup beni göğsüne çekti ve onun kucağında oturdum. Yanımıza ise Kılıç ile Ahenk geçti. Çınar da şoför koltuğuna oturmuştu. Bekir emniyet kemerini takıp kontağı çalıştırdığında bu arabanın bize ait olmadığını fark ettim. Eski bir arabaya benziyordu, fazlasıyla eksi duruyordu.

Serter'in değildi.

Camını kırdığım araba da değildi.

Bekir ile dikiz aynasından göz göze geldiğimde Bekir telefonundan birisine mesaj attı. Yavaşça direksiyonu çalıştırdığında gözlerini yeniden yola çevirdi. ''Serter Bey, emniyet kemerinizi takın,'' dedi gözlerini yola çevirdikten sonra.

Serter emniyet kemerini umursamadı bile çünkü bana bakıyordu o mavi gözleri. Gözlerini bana çevirmiş, gözlerime gelen saçlarımı kulağımın arkasına bırakıyordu. Gözlerime gelen saçlarımı düzelttiğinde dudaklarını dudaklarımda hissettim. Küçük bir öpücük alıp geri çekilmişti Serter.

''Güzel karım, benim güzelim, her şeyim,'' diye fısıldadı yüzüme doğru. ''Yüzüme bakar mısın? Gözlerin karanlıkken bile ne kadar aydınlık, göstermek istiyorum sana.''

Derin derin yutkunduğumda sözcükler boğazımda dizildi. Onunla henüz konuşmaya yatkındı değildi kelimelerim, biraz da suskunluğu tercih etmişti. Nihayetinde burada olması aslında burada olduğu anlamına gelmiyordu. Ona hem kırgın, hem kızgındım. Belki de kendi içimde yarattığım kırgınlık kalbimi aşmıştı, bilemiyordum.

''Gece'm,'' dedi Serter.

Kurumuş dudaklarımı ıslattığımda elimi boynuna götürdüm. Boynunu okşadığımda Serter gözlerini kapattı. ''Neredeydin?''

Bekir'in telefonu çaldığında telefonu kulağına götürdü. ''Efendim baba,'' dediğinde dikiz aynasından bize baktı. ''Tamamdır. Oradayız,'' dediğinde telefonu kapatıp yeniden yola odaklandı.

''Serter Bey.'' Bekir boğazını temizledi. ''Ormanda da bomba şüphesi var, buradan hızlıca çıkmalıyız, sanırım çocuğu kimse almaya gitmeyecek.''

''Ne?'' dedim.

''Çocuğu almaya gitsinler...'' Serter'in sözleri sertti. ''Gerekirse ben giderim ama o çocuk oradan alınsın ve götürülsün bir hastaneye kimliği tespit edildikten sonra,'' dedi.

''Peki Efendim.'' Bekir telefonunu çıkarıp birisine mesaj attıktan sonra direksiyonu sağa kırdı. Başka bir yola saptığımızda dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini dakikalarca yoldan çekmemişti.

''Güzel karım.'' Belimin üst kıvrımlarını okşadığında kollarını tamamen açtı. ''Göğsüme uzan lütfen, sonra konuşacağız tamam mı? Önce buradan çıkalım, biliyorum kafanda soru işaretleri var ama hepsini çözeceğiz tamam mı? Lütfen sadece buradan çıkalım, bir an önce gidelim.''

''Eve mi gidiyoruz,'' diye sordum.

''Hayır,'' dedi Serter.

''Anladım...'' diye mırıldandım.

Dudaklarıyla defalarca saçımı öptü. Onun kokusunu içime çektiğimde sol gözümden bir damla yaş düşmüştü çünkü onu kaybedeceğim sandım. Onu kaybetmekten korkuyordum. Ona bir şey olsaydı ne yapardım bilmiyordum.

Onun kokusunu içime çektiğimi fark edince belimi daha da sıktı. Bütün parmaklarını kullanarak belimin her bir kıvrımını okşadı Serter. Onu hissetmek adına, göğsüne daha da yaklaştığımda kafasını kaldırıp bana baktı ve dudaklarını burnuma bastırdı. Küçük bir öpücük aldı.

''Neden o eve girdin?'' diye sordu.

''Sizin orada olduğunuzu düşündüm.''

Kılıç araya girdi. ''Yine de çok tehlikeliydi, sana arabada kalman gerektiğini söylemiştik.''

''Biliyorum ama duramadım yerimde,'' dediğimde Serter kaşlarını çatmıştı. Gerildiğini hissettiğimde sert sert baktım ona. ''Ne olursa olsun o an kendimi düşünecek durumda değildim, lütfen böyle yapma.''

''Bebeğimizi de mi düşünmedin?'' Duraksadı ve yüzümü avuçlarının arasına aldığında sakince; ''Ah güzel karım ah,'' dedi.

''Neredeydin?''

''Konuşacağız tamam mı?'' diye sordu.

''Pekala,'' dedim.

Araba boş bir arazinin ortasında durduğunda Serter emniyet kemerini bana taktığında kapıyı açmadan önce omzumda hafif açık olan yeri tekrar örterek yüzüme eğildi. ''Sen arabada dur, biz geleceğiz ve lütfen arabadan inme.'' Tam bir şey söyleyecekken işaret parmağını dudaklarımın üstüne bıraktı. ''Lütfen güzel karım.''

''O adam kim?'' 

Arazinin ortasında duran adama baktım. Üstünde siyah bir kaban vardı, karanlıkta pek görünmüyordu çünkü sırtı bize dönüktü ama yine de onu görebiliyordum.

''Bekir'in babası,'' dedi Serter kısık bir ses tonuyla. 

Onlar arabadan indiğinde arabada yalnız kalmıştım. Yavaşça kollarımı birbirine sardığımda göğsümde bir ıslaklık hissettim. Elimi göğsüme götürdüğümde göğsümdeki o ıslaklığa dokundum ama dokunmamla birlikte ellerim de ıslanmıştı. Elimi havaya kaldırıp ıslaklığa baktım.

Kan vardı.

Bir yerim mi kanıyordu?

Vücudumun her yerini kontrol ettiğimde vücudumun kanamadığını fark ettim. Bombanın patladığı evde yara aldığımı düşünmüştüm fakat yara almamıştım. Vücudum gayet de sağlam görünüyordu. Tekrar elimi göğsüme bıraktığımda kaşlarımı çattım.

Serter'den kan bulaşmıştı.

Serter yaralıydı...

Serter kapımı açtığında içeriye hafif bir rüzgar girdi. Sessizce koltuğa oturduğunda beni yeniden kucağına alıp dudaklarını saçlarıma bastırdı. ''Eve geçelim, duş alırız...'' Saçlarımı defalarca öptü yumuşak dudaklarıyla. ''Sonra ben, seninle ve bebeğimizle ilgilenirim. İkinizi de çok seviyorum güzel karım, güzel sevgilim.'' Dudaklarını karnımda hissettim. ''Benim miniğim ne yapıyormuş?''

Çınar, Kılıç, Bekir ve Ahenk o adamla konuşuyordu. Hâlâ.

''Serter.'' Kaşlarımı yine çattım. ''Sen yaralı mısın?''

Elimi avuçlarının arasına aldığında kafasını salladı. ''Evet.''

Boğazıma bir yumru oturdu. ''Neren yaralı?''

''Yara aldım çünkü,'' dedi ardından yüzüme bakarak; ''Şşş sakın ağlama tamam mı? Eve gidelim, sana sarılayım, seni öpeyim yeter. Hiçbir şey senden daha önemli değil, sen ağlarsan ben de ağlarım sevgilim,'' dedi.

''Göğsün mü yaralı?''

''Evet,'' dedi.

''Hastaneye gidelim,'' dediğimde araya girdi.

''Hayır gerek yok,'' dedi.

''Neden?''

Bekir tekrar arabaya bindiğinde Serter dudaklarını birbirine bastırdı. Çınar ve Ahenk de arkasından geldi Kılıç ile birlikte. Onlar arabaya geçtiğinde Serter elimi elinin arasına alıp dudaklarına götürdü. Elimi de öptüğünde gözlerimin içine baktı. ''Sadece sana sarılmak istiyorum.''

''Serter...''

''Lütfen güzelim, lütfen,'' dedi az önceki konuşmayı açmamaya çalışarak.

Çınar emniyet kemerini takıp; ''Sizin evde kahve var mı?'' diye sordu.

''Var, yaparım size,'' dedim.

''Yapsan iyi olur, vallaha bu aralar biraz kafein bağımlılığı oluştu bende...'' Yüzünü buruşturdu. ''Eve geçelim,'' dedi Serter gibi konuşarak.

''Bana anlatacak mısınız peki?'' diye sordum hepsine birden.

Serter, ''Evet.''

Çınar,'' Bakarız,'' dedi.

Kılıç ise kafasını salladı.

Serter, ''Evi geniş açıdan gören üç adet keskin nişancı var, beni öyle tehdit etmişlerdi...'' Derin bir nefes aldı. ''Baban halletsin,'' dedi.

''Merak etmeyin, geri çekilmek zorunda kalmışlar...Çünkü kafalarına kurşun yemişler. Yani hiçbiri yaşamıyor şu an,'' dedi Bekir.

Serter rahatlamış görünüyordu.

Bekir arabayı eve doğru sürdüğünde Serter'in göğsünde uzanmaya devam ettim. Kısa bir süre içinde eve vardığımızda Serter arabadan inmeden önce omzumdan düşen ceketi yeniden omzumun üzerine bıraktı, ardından elini uzattı arabadan inmem için. Onunla birlikte indiğimde bahçede bulunan korumalardan birisi kapıyı açtı.

''Üşüdün mü?'' diye sordum içeriye girerken. ''Hemen sana sıcak bir şeyler yaparım? Açsındır da değil mi...''

''Ben de açım,'' dedi Çınar.

''Çınar, bir dur,'' dedi Ahenk.

Eve girdiğimizde Naz ve Nehir bizi holde karşıladı. Naz hemen bana sarıldı, Nehir de elimi tuttu. 

''Sonunda,'' dedi Naz.

''İyiyiz iyiyiz, bir şey yok,'' dedi Serter. ''Ben mutfağa geçiyorum.''

Nehir, Cesur'a doğru ilerlediğinde Cesur Nehir'in elini elinin arasına almıştı. Naz da kısa bir bakış atmıştı Bekir'e.

Mutfağın kapısını açıp içeriye girdiğimde buzdolabından mercimek çıkardım. Mercimeği tezgahın üzerine bıraktığımda Serter arkamdan bana sarıldı. Kollarını belime doladığında dudaklarını boynumda hissettim. O an her şey durmuştu. Bana dokunması bile, bana çok şeyi hissettirmişti aslında.

''Seni çok özledim,'' dedi.

''Ben de seni.'' Arkama dönüp gözlerimi ona çevirdiğimde kollarımı boynuna doladım. ''Ne yaptılar sana?''

''Gece,'' dedi iç çekerek.

''Sadece bana söyle, bunu bilmeye hakkım var.'' Gömleğine baktım. Küçük kırmızı kırmızı sıvılar çevrelemişti kumaşı. Düğmeye gidecekken parmaklarım, bileklerimden yakalayıp engel oldu bana. ''Baksana, yara almışsın. Lütfen Serter, oraya bakmama izin ver. Aklıma kötü kötü şeyler geliyor.''

''Neden kendi canını tehlikeye atıp gidiyorsun oraya?'' diye sordu sert bir ses tonuyla.

''Sen neden anlatmıyorsun? Ne yaşandığını neden söylemiyorsun? Bana anlatmak zorundasın, kaç gündür kafayı yedim ben bu evde biliyor musun? Sürekli seni düşündüm, sürekli...Senden hiçbir haber alamadım, bu beni daha da mahvetti ve sen bir şeyler anlatmıyorsun Serter, neden anlatmıyorsun ki?'' Sesimde sitem vardı.

''Kötü şeyler yaşadım,'' dediğinde söze girdi yavaşça. ''Beni bir depoda tuttular, uzun bir süre baygındım, kendimde değildim. Sonra da seni aramam gerektiğini ve son kez vedalaşıp telefonu kapatmamı söylediler. Seni aradığımda sana karşı kötü konuşmak zorunda kaldım çünkü konuşmasaydım muhtemelen anlamayacaktın...''

''Bu yüzden mi kötü konuştun?'' diye sordum.

''Evet,'' dedi nefesini dışarıya verirken.

Kafamı göğsüne yasladığımda onu sıkıca sardım kollarımla. ''Kim bu adamlar?''

''Onu konuşuruz sonra.'' Derin bir nefes aldı. ''Sadece şunu bil, seni çok seviyorum. Seni asla üzmek istemezdim. Kalbini kırdığımı biliyorum, kötü konuşarak kalbini kırdım ama yemin ederim ki Gece, onlar benim gerçek düşüncelerim değildi. Her zaman benim için dünyanın en güzel, en temiz kadınısın...''

''Serter...''

''Şşş, sadece dinle.'' Dudaklarını saçlarımda hissettim. ''Sen her zaman dünyanın en güzel kadınısın. Gece, yemin ederim seni tanıdığımdan beri hayata olan bakış açım bile değişti. Eskisi gibi olumsuz, karamsar düşüncelere kapılmıyorum. Bomboş bir odada karanlığa sırtımı yaslayarak derin düşüncelere dalmıyorum. Seni tanıdığımdan beri kendimi iyi hissediyorum. İster olumsuz algıla, ister iyi şeyler düşünme ama bunlar gerçek düşüncem...Ben seni çok seviyorum ve sen gördüğüm, bildiğim en saf ruha sahipsin. Ne yaşanırsa yaşansın, seni her şeye rağmen seviyorum.''

''Onların gerçek düşüncen olmadığını biliyordum ama...''

''Asla değildi Gece,'' dedi sessizce iç çekerken. ''Asla...O an seni harekete geçirmem gerekiyordu, eğer normal konuşsaydım sen şüphelenmezdin...Senin şüphelenmen için benden hiç beklemeyeceğin cümleler kurmam gerekiyordu. İşe yaradı ki sen, şüphelendin fakat...'' İç çekti yeniden. ''Fakat, ben böyle düşünmüyorum, yemin ederim düşünmüyorum. O an benden beklemediğin bir şeyi söylemem gerekiyordu ama onlar gerçek düşüncem değildi.''

''Biliyorum,'' dedim.

''Bebeğimizin senin gibi güzel bir anneye ihtiyacı var. Dünyaya bir kez daha gelsem yine seninle evlenirim. Bebeğimizin annesi yalnızca sen olabilirsin, dediğim gibi o kadar güzel bir ruhun var ki; senden daha iyisi yok gözümde. Senin gibi güzel bir kadın tanımadım, tanımayacağım da...Dünya sen varsın diye dönüyor sadece; ben kalbimde böyle hissediyorum.''

''Serter.'' Kafamı yukarıya kaldırıp gözlerinin içine baktım. ''Lütfen bunları düşünme, tamam sorun yok.''

''Seni seviyorum,'' dediğinde dudaklarını dudaklarıma bastıracakken duraksadı. ''İçeriye geçelim, yoksa kalbim ağrıyacak.''

''Neden?''

Sol elimi kalbinin üzerine bıraktı. ''Şu an çok kötü atıyor, nefes alamıyorum gibi. Yanındayken her zaman böyle oluyor.''

Gülümsedim. ''Aşık olduğunu kalbin bile biliyor.''

''Tüm dünya biliyor, bilmeyenler varsa da öğrenecek,'' dedi gülümseyerek.

''Serter,'' dedim parmak ucumda yükselerek. ''Bana neden anlatmıyorsun? Lütfen anlat, ne oldu? Kim o adamlar?''

Derin derin baktı gözlerimin içine. ''Bilmiyorum, kimler, ne istiyorlar bilmiyorum ama tahminim var.''

''Peki nasıl oldu bu olay? Yani en son restorandaydık,'' dedim üzgün bir ses tonuyla. ''Sonra ne oldu anlamadım bile? Kanlı bir kravat gördük, senin sandım.''

''Oyun oynadılar şerefsizler,'' dedi çenesi kasılırken. ''Her şey bir anda oldu, eğer onlarla gitmeseydim restorandı silahla basacaklarını söylediler. Onlarla gitmeyi kabul ettim. Sonra işte o ormandaki eve götürdüler, iki gün orada kalmak zorunda kaldım ellerim bağlı bir şekilde.''

''Göğsündeki yara?'' diye sordum.

''Bıçak izi ama önemli değil, acımadı,'' dedi.

Kalbim ağrıdı. 

''Peki, o evdeki bomba? Bir anda bomba patladı? İçeriye girmeden önce tam eve girecekken patladı.''

''Elime bir fırsat geçti. Onlar bombayı aktif hâle getirdiklerinde, öylece orada duramayacağımı düşündüm. Beni iple bağlamışlardı, bir şekilde ipleri çözdükten sonra odadaki adamın ensesine, dirseğimle vurdum. Adam düşüp bayıldığında birkaç kişi vardı koridorda...Onları da etkisiz hâle getirip evin arka kısmından çıktım. Kılıç ve diğerleri de o sırada eve girmeye çalışıyordu. Beni fark ettiklerinde, biz oradan uzaklaşmıştık.''

''En altta silahlı birkaç adam vardı,'' dedim.

''Evet ama benim evden kaçtığımı görmediler, çünkü mümkün olduğunca silah kullanmamaya çalıştım, bileğime güvendim biraz,'' dedi.

''İyi dövüşüyorsun?''

''Sanırım,'' dedi. ''Sen neden girdin o eve? Niye kendini tehlikeye atıyorsun ki?'' diye sordu ama sesinde bariz bir kızgınlık vardı.

''Girmek istedim, girdim...Öylece arabada duramazdım. Hem sen o şekilde konuşunca ben iyi şeyler olmadığını hemen sezdim, zaten bizimkilere de haber verip öyle arkalarından geldim...Koca bir evde, ormanda tek başınaydın. Başına bir şey gelseydi, ne yapardım bilmiyorum...''

''Gece,'' dedi.

''Güzel karıma ne oldu?''

''Çünkü şu an sana sinirliyim. Camı patlamış arabayı fark ettiğimde eve doğru tekrar koşmak zorunda kaldım. O evi ateşler içinde gördüğümde korktum Gece...İçimden bir his oraya girdiğini söylüyordu. Seni o şekilde görünce de mahvoldum,'' dedi.

''Ama iyiyim.''

''Bir daha ne olursa olsun, kendini tehlikeye atma. Her şeyden önce karnında bir bebek var,'' dedi. ''Bebeğimiz,'' diyerek kelimeyi düzeltti.

''Hata ettim evet ama...''

''Aması yok bu işin! Sana bir şey olsaydı dünyayı yakardım Gece, karşımda kim olursa olsun dünyayı yakardım, yakarım da.'' Yüzüme eğildi. ''Kimse kılına bile zarar veremez, bu cüreti gösteremez. Hiçbir şey senden önemli değil, hiçbir şey anlıyor musun?'' Çenemi tutup havaya kaldırdı. ''Duydun değil mi? Yakarım ortalığı.''

''Haklısın, dikkat etmem gerekiyordu,'' dedim.

''Sana o kadar aşığım ki...'' dediğinde aklıma o boşanma protokolü geldi ama sorup sormamak arasında kaldım. ''Sen beni seviyor musun?''

Soruyu, sonra sormaya karar verdim.

''Evet,'' dedim güçlü ama kendinden emin bir ses tonuyla.

''Her şeyim benim, güzel karım...'' Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. ''Seni seviyorum.''

Saçları dağılmıştı, göğsünde bir yarası vardı ve hemen ardından gelen yağmuruyla birlikte...Islanmıştı gözleri ama belli etmiyordu. Maviliklerindeki o korku adındaki duygu her yerine yayılmıştı. Zayıf görünüyordu fakat güçlü durmaya çalışıyordu aslında. Serter Güçlü, bugün güçlü değildi çünkü beni kaybedeceğini düşünmüştü.

''Bebeğimiz iyi mi?'' Önüme eğildiğinde dizlerini kırıp elini karnımın üzerine bırakmıştı. ''Bir an önce doktor kontrolüne gitmek istiyorum, hem belki cinsiyeti öğreniriz.''

''Kız olacak,'' dedim.

''Nereden biliyorsun?''

''İsmi de Luna olsun istiyorum.''

''Luna?'' Duraksadı. ''Anlamı ne?''

''Ay demek.''

''Güzelmiş ama erkek olursa? O zaman ne isim koyacağız. Gerçi ben erkek hissediyorum. Sana saçma gelecek biliyorum ama bence erkek olacak.'' Karnımı okşamaya başladığında şefkatli ellerine gömüldüm. ''Erkek olursa adını Luna koymayız herhalde...Ne koyarız ki?'' Kendi kendine düşünmeye başlamıştı.

''Erkek mi olsun istiyorsun?'' diye sordum.

''Benim için fark etmez,'' dedi.

''Yalancı.''

''Bence erkek olmalı, nihayetinde kız olursa senden bir tane daha olacak ve ben bunu istemiyorum,'' dediğinde kaşlarımı çattım ona bakarak. ''Yanlış anlama sevgilim ama ben henüz birisiyle baş edemiyorum,'' dedi.

''Çok büyük konuşuyorsun,'' dedim.

''Sanırım biraz öyle,'' dediğinde ayağa kalktı yeniden. ''Seni seviyorum.'' Bir anda söylemişti.

O iki kelimeyi onun dudaklarından duymak beni dünyanın en mutlu insanı yapıyordu. Aniden söylediği cümlelere ve kelimelere sığınıyordum, kendimi o kelimelerin yaratmış olduğu duyguların içinde buluyordum. Mutlu oluyordum çünkü mutluluğu onun sayesinde yaşıyordum. O bir şekilde beni mutlu etmeyi başarabiliyordu. Bunu her zaman yapıyordu.

Yine bir aradaydık.

Asla ayrılmayacaktık.

''İçeriye geçelim mi? Şimdi şu olayı konuşma zamanı. Hem evin güvenliğini arttırmam gerekiyor, bir de onu Bekir ile konuşacağım...Sonra da polise ifade vermeye giderim, ya da gitmem bilmiyorum. Bekir'in babası ne derse onu yapacağım.''

''O ne alaka?''

''O adamlar sandığım kişiyse eğer, Bekir'in babasıyla bağlantısı var maalesef,'' dedi.

''Ne gibi?'' diye sordum.

''Bekir'in babası onları yakalatmak istiyordu...'' Son kez yanağımı öptükten sonra kapıyı işaret etti. ''Hadi içeriye geçelim.''

''Tamam,'' dedim.

Mercimeği unutmuştum.

Elimi elinin arasına aldığında mutfağın kapısını açtı Serter. Birlikte salona doğru yürüdüğümüzde onların salonda olduğunu gördük. Naz ve Nehir yan yana oturuyordu, Cesur, Kılıç, Çınar ve Bekir ayakta duruyordu. Naz dalgın gözlerle telefona bakıyordu, diğerleri de kendi aralarında konuşuyordu.

Çam da salondaydı.

Serter'i görür görmez bir anda Serter'e doğru koştu. Serter hafif yere çöktüğünde, Çam Serter'in kucağına çıkıp dilini dışarıya çıkardı, ardından Serter'in yanaklarını yalamaya başladı. ''Oğlum benim.''

''Mama vermeye çalıştım ama asla yemedi,'' dedi Nehir.

Serter'in sırtına elimi bıraktığımda Serter gözlerini bana çevirdi. ''Kötü şeyler olduğunu hissetti Çam,'' dedim.

Serter yeniden tüm dikkatini Çam'a verdiğinde Çam'ı kucağına aldı boş bir koltuk bulup oturduğu sırada. Çam'a sarıldığında aralarındaki ilişkiyi kıskandığımı fark ettim. Çam normalde benim köpeğimdi fakat Serter'i tanıdıktan sonra Serter'i daha çok sevmeye başlamıştı. Onların arasında derin bir bağ vardı. Onların arasındaki derin bağa karşı imreniyordum, yine de bu durumdan memnundum.

''Gelsene,'' dedi Serter yanını göstererek.

Yanına oturmadan önce sırtımın arkasına bir adet yastık bıraktı. Kollarını genişçe açtığında kollarının arasına girdim. Bir yanında ben, bir yanında Çam vardı. İkimizi de kucaklamıştı sevgilim.

''Yemek yedin mi?'' Kulağıma doğru konuştu. ''Bir şeyler sipariş edelim.''

''Kızlar güzel bir kahvaltı hazırladı, tokum yani.''

''Olsun, yine de akşam yemeği ye,'' dediğinde Nehir araya girerek; ''Ben bir şeyler hazırladım,'' dedi.

''Çok teşekkür ederim,'' dedim Nehir'e doğru.

Serter elimi tutup durmadan öptüğünde yüzüne bakarak gülümsedim. Bunu neden yaptığını biliyordum, beni kaybetmekten korkuyordu. Bana bir şey olacak korkusuyla bunu yapıyordu. Ona hak veriyordum. Yaşadığımız şeyler ağırdı. Atlatılması zor olaylardı...

''Neyse, şimdi asıl konuya geçelim,'' dedi Serter.

Cesur boğazını temizledi. ''Şimdi değil.''

Naz ve Nehir vardı...Onların yanında konuşmak istemiyorlardı.

Naz durumu anlamış olacak ki olgunluk gösterip Nehir'in elini tuttu. ''Hadi gel biz masayı hazırlayalım, hem şu salatayı yaparız.''

''Tamam,'' dedi Nehir.

Onlar salondan çıktığında Çınar üzerindeki siyah ceketi çıkarıp koltuğun üzerine bıraktı. Gergin bir ses tonuyla; ''Adamlar tehlikeli adamlar, tamam biz orayı öylece bıraktık ama sonra ne olacak? Bir sürü ceset var? Polisler durumu fark etmeyecek mi?''

''Serter o adamlar kim?'' diye sordum.

''Küçük yaşta çocukları alıp eğiterek üzerinde deneyen yapan psikopatlar. Ben de bu durumu önceden fark edince araya girdim, bir şekilde o çocukları kurtarmaya çalışmıştım geçen yıl fakat sonra yine aynı şeyi yaptıklarını öğrenip müdahalede bulununca beni tehditle yanına götürdüler.''

''Ne?'' dedim.

''Böyle işte,'' dedi.

''Peki ne olacak?'' Gözlerimi kıstım. ''O adamların kim olduğu ortaya çıkmayacak mı? Yani hiçbiri yakalanmayacak mı?''

''Bilmiyorum...'' Serter yüzünü Çınar'a çevirdi. ''Polis bu işe girmesin. O evin yandığına dair muhtemelen ihbar alacak polis. Oraya birkaç kişiyi gönderin ve temizlesinler,'' dedi.

Ahenk araya girdi. ''O iş bende.'' Ayağa kalktı. ''Kaybedecek zamanımız yok, ben hallederim.''

''Birlikte gidelim,'' dedi Çınar.

Kılıç da ayağa kalktığında ceketinin önünü kapattı. ''Ben de depoya geçeceğim. Bakalım bir araştırma yapayım bu adamlar hakkında.''

Onlar yavaşça çıktığında Cesur, Serter ve ben yalnız kalmıştık. Serter elini yüzüne götürüp yüzünü ovaladığında gergin olduğunu anlamıştım. Salona Nehir girdiğinde Cesur yana kaydı Nehir'in oturması için. Nehir yanına oturduğunda, Cesur kollarını Nehir'in beline dolayıp Nehir'in saçlarını öptü.

''Nehir,'' dedi Cesur.

''Efendim.'' Sesi soğuk çıkıyordu.

Bunların arasında bir şey olmuştu sanki. 

''Bana geçelim mi? Bir şeyler izleriz, hem bugün sen de gerildin. Biraz konuşuruz olmaz mı?'' Cesur'un sesi anlayışlı çıkıyordu.

''Eve gideceğim, Naz bende kalacak.'' Nehir diret reddetmişti.

''Pekala.'' Nehir'in yanağını tam öpecekken Nehir ayağa kalktı. 

''Ben yemeğe bakıp geleyim,'' dediğinde Cesur üzgün görünmüştü aniden. O kahverengi gözlerine hüzün çökmüştü.

''Ben de duşa gideceğim,'' dedim. Burada durmak istemiyordum. Hem üstüm başım is kokuyordu, duş alıp temizlenmek istiyordum. ''Sonra da uyurum belki, bilmiyorum.''

Serter kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. ''Tamam sevgilim.''

Odama doğru yürüdüğümde üstümde bir ağırlık vardı. Mide kramplarım geçmişti ama üzerimdeki ağırlık hâlâ duruyordu hiç geçmeyecekmiş gibi. Önce üzerimdeki ağırlığı atmalıydım çünkü ben buydum. Ben Gece'ydim.

Ne olursa olsun, yine ayağa kalkardım.

Duşa geçtiğimde üzerimdekileri çıkarıp duş kabinin kapısını açtım. Sıcak suyun altına girdiğimde ellerimi yüzüme götürdüm ve olduğum yere çömeldim. Her şeyi düşünmeye başladım. Tüm düşünceler bir bir zihnimde örülüyordu. Bu düşüncülerin yarattığı depremlerin altına giriyordum sanki.

Bazen insan kendisinin depremiydi.

Bazı düşünceler gibi.

Ömer Aktürk. Ondan nefret ediyordum. Beni bırakmasaydı eğer, bunlar olmayacaktı belki de.

Eylül Yalçın. Yanlış insandı, yanlış kişiydi ve o da mahvetmişti hayatımı.

Gürsel Yalçın. Kahrolası adamın tekiydi.

Hepsinden nefret ediyordum. Hepsinden eşit nefret ediyordum ama en Ömer'den çünkü o beni bu duruma bitmişti.

Mumu yakmış, sonra da evi onunla birlikte yakmıştı. Mum sönmezdi ki? Mum her daim yanardı. Kapatmış perdeleri, güneş girmiyor eve diye şikayet ediyor babalar, oysa sen kapattın perdeleri...Güneşi suçlayamazsın. Güneşi evine almak yerine perdelerini kapatıyorsun.

Çocuk yaralarıyla büyümüş, sonra da yaralarını sevmiş ama babası gitmiş onun yaralarıyla alay etmiş ve çocuk da bu yaraların neticesinde kötü olmuş. Babası bir zaman sonra karşısına geçmiş, sen kötüsün demiş. Oysa o çocuk kötü doğmazdı, kötü olmak zorunda bırakıldı.

Anneler, babalar...

Onlar evlatlarına ilk bıçak çeken kişiydi.

İlk bıçak darbemi annemden almıştım. Ona bir teşekkür de borçluydum. Sayesinde daha da az kırılıyordum. İkinci bıçak darbemi ise babamdan almıştım ve sonra niceleri de gelmişti. Bir kere annen ve baban açtıysa yaranı; diğerleri hep kanatır fırsat buldukça.

İs kokulu duvarlar, soğumuş çaylar, yazın içi ayıklanan narlar, bal gözler, ela gözler, bir İzmir ya da İstanbul soğuğu gibi yakan aileler, sıcaktan yanmış mumlar, perdesi kapalı ev, odaları rutubet kaplamış duvarlar, sıcaklıktan bir haber köşede kıvrılmış, oturmuş anneler, siyah saçlarını kesmiş anneler, kesilen saçlarını kızının eline verip ona cehennemi verenler...İşte hayatımın ve sevgisiz büyüyen çocukların hayatının özeti buydu tam olarak.

Ve ben payıma Şükran ile Ömer'i almıştım.

Bornozumu giydiğimde aynaya eğildim yüzüme krem sürmek için. Yüzüme krem sürdükten sonra saçlarımı arkadan topladım. Göz altlarımda hafif torbalar oluşmuştu, yorgunluktan olduğunu düşünüyordum. Cildim de eskisi gibi kusurlu değildi. Aşktan mıdır nedir bilemem ama siyah noktalarım tamamen bitmişti yüzümden. Aşk bazen insana yarıyordu.

En azından ben öyle düşünüyordum.

Saçlarımı kurutmak yerine havluyla topladığımda yüzüme krem sürmeye devam ettim. Yüzüm güzelleşmişti, bir tek gözlerimin altı kötü görünüyordu. Onu da ancak etkin bir kapatıcı hallederdi. Arkama döndüğümde Serter'in odada üzerini değiştirdiğini gördüm. Kıyafetlerini üzerinden çıkarıp poşetin içine koyuyordu. Dağınık saçlarını eliyle düzelttiğinde telefonu çaldı birkaç kez. Telefonuna cevap verip telefondaki kişiyle konuştu. Onu pek duyamıyordum çünkü şu an sadece göğsündeki yaraya odaklanmıştım.

Yarası derindi.

Derin görünüyordu.

Telefonunu kapatıp bornozunu üzerine geçirdikten sonra yüzünü bana çevirdi. Göz göze geldiğimizde bakışları hemen yumuşadı. ''Sevgilim,'' dedi. ''Aşağıda kimse yok, herkes gitti. Ben de hâlihazırda duşa gireyim dedim.''

Ona doğru yürüdüğümde parmak ucumda yükselip kollarımı boynuna doladım. ''Duş mu alacaksın?''

''Evet,'' dedi. ''Duş alacağım.''

Sanırım Serter'e sarılmayı her şeyden çok seviyordum. Ona sarıldığımda kendime geliyordum. Kollarımı boynuna dolayıp parmak ucumda yükseldiğimde, bir evmiş gibi geliyordu bana. Serter evdi, evimdi. Onu ev diye nitelendirebilirdim, belki de yuva; bilemiyordum. 

''İstersen seni yıkayabilirim?'' Derin derin yutkundum. 

Güldü. ''Ah Gece ah.''

''Ne oldu ki?''

Dudaklarıma bakarak; ''Ben yıkanırım,'' dedi.

Yarasını görmemi istemiyordu. Farkındaydım.

''Pekala.'' Kurumuş dudaklarımı ıslattığımda derin bir nefes aldım. ''O zaman ben sana temiz kıyafetler çıkarayım? Rahat bir kazak, altına gri eşofman nasıl olur?'' Duraksadım. ''Gerçi gri eşofmanın kalmadı, malum sürekli hepsini giyiyorum. O zaman siyah bir eşofman çıkarırım.''

''Alışverişe gideriz seninle?'' Elini belime bıraktığında dudaklarını boynuma bastırmıştı. ''Kocan zengin, sana istersen alışveriş merkezini de satın alırım.''

''Ne?''

''İstersen tabii?''

Gülümsedim yeniden. ''Ah Serter.''

Elleri ellerimi bulduğunda kokumu içine çekerek; ''Seni çok seviyorum, seni o kadar çok seviyorum ki...Hayat sadece senden ibaret geliyor bana,'' dedi.

''Tabii kırdın kalbimi, mahcup hissediyorsun değil mi?'' Yapay bir şekilde kaşlarımı çattım. ''Sadece benim kalbimi değil, aynı zamanda bebeğimizin de kalbini kırdın. O da üzgün haberin olsun,'' dediğimde sol elini karnımın üzerine bıraktı. ''Babası ne yapsan da bu kırık kalp düzelmez haberin olsun.''

''Gerçekten mi? Düzelmeyecek mi?'' 

''Düzelmez,'' dedim.

''Özür dilerim.'' Sesi üzgün geliyordu. ''Gece, ben senin kalbini asla kırmak istemiyordum. O sözleri söylemeseydim eğer asla anlamayacaktın durumu.''

''Başka bir şey diyemez miydin? Gittin en çok kıracak yeri seçtin?''

''Orada katil kelimesini bilerek kullanmadım, aslında şifreli konuşmuştum,'' dediğinde yüzüme baktı. ''Özür dilerim, sana kendimi nasıl affettiririm bilmiyorum ama şunu bil...'' İşaret parmağıyla çenemin altını okşamaya başlamıştı sakince. ''Bütün dünya karşımda dursa, tüm evren ateşler içinde yansa da, en sevdiğim şarkıyı söylemeyecek duruma gelsem de ben hiçbir zaman senden vazgeçmeyeceğim. Sen benim ilk sevgilimsin ve son sevgilim olacaksın.''

''Bana en sevdiğin şarkıyı söylemiştin.'' Yere baktım.

''Ne zaman?'' Kaşlarını çattı.

''Sarhoş olduğun gece.'' Dudaklarımı ısırdım.

Bunu beklememiş olacak ki yüzü alev aldı. ''Gerçekten mi? Neden hatırlamıyorum. Şaka yapma lütfen.''

''Emre Nalbantoğlu-Hanımefendi...En sevdiğin şarkı bu değil mi?'' Güldüm. ''Unuttun mu? Vav demek Serter Güçlü de unutabiliyormuş.'' Dudaklarımdan bir kahkaha koptu. ''Hatta sarhoşken söyledin...Çok komikti ama o şarkıyı hiç dinlemedim. Yani bir kez dinledim, bir türlü fırsat da bulamıyorum ki.''

''En sevdiğim şarkıyı keşke bilmeseydin,'' dedi.

Kollarımı birbirine sardım. ''Nedenmiş?'' diye sordum çemkirerek.

''Romantik bir anda söylemeyi isterdim, neyse.'' Bornozun kuşağını açıp banyoya doğru yürüdü. ''Şu an biraz şaşkına uğramış hissediyorum. Sarhoşken de her haltı yemişim cidden.''

''Evet, mesela manav gibi...''

''Gece,'' dedi.

''Ya sus, bu hafta hep sarı kart alıyorsun.'' Gözlerimi devirdim. ''Gözümden düşüyorsun haberin olsun.''

Arkasına döndüğünde kapının tam şeridinde durdu. ''Kalbinden düştüm mü?''

''Asla,'' dedim net bir ses tonuyla.

''İyi...Kalbinden düşersem ölürüm çünkü.''

Banyoya girdiğinde arkasından uzun uzun baktım. O, banyoya girdikten sonra giyinme odasına geçtim. Kendime bir kıyafet bulmaya karar verdim. Kendi dolabımdan bir eşofman bir de kazak çıkardım. Üzerime giyindiğimde makyaj yapmadan aşağıya indim.

Bekir kapının önünde duruyordu.

Ve korumaların sayısı da gözle görülür derecede artmıştı. Yine girişte en az beş koruma vardı. Sanırım tekrar eski günlere dönmüştük, bu sefer düşmanımız değişmişti.

''İyi akşamlar,'' dedim merdivenlerden inerken.

''İyi akşamlar, Gece Hanım,'' dedi Bekir.

Bekir garip bir adamdı, en son babasıyla ilgili bir şeyler öğrenmiştim. Muhtemelen Bekir normal, sıradan basit bir koruma değildi. Belki de Serter'in yanında durmasının bir sebebi vardı. Babası devlete çalışan bir ajan olduğuna göre Bekir nasıl koruma olabiliyordu ki? Bu işte başka bir şey vardı ama asla anlamıyordum.

''Serter Bey, siz yukarıdayken masa hazırladı mutfakta size...'' dedi Bekir.

Tek kaşım havalandı. ''Nasıl bir masa?''

''Bilmiyorum, isterseniz mutfağa geçin.''

Mutfağa yürüdüğümde kapıyı arkamdan kapattım. Masada güller vardı ama o güller bahçeden alınmıştı belliydi. Mum da masanın üzerine bırakılmıştı...Serter güzel bir akşam yemeği hazırlamıştı kısacık vakitte. 

Telefonu da masanın üzerinde duruyordu sanırım çünkü masanın üzerindeki telefondan art arda bildirim sesi geliyordu.

Telefonu elime aldığımda mesajlarına bakmak istedim. Üst bildirime dokunduğumda sandalyenin üzerine oturmuştum ve bilinmeyen bir numaradan mesaj geldiğini görmüştüm. Birisi ona sürekli mesaj atmıştı, belirli aralıklarla.

Kız mıydı?

05*****: Gözyaşları içinde sana yazıyorum Serter, neden bunu bana yaptın ki? Sana aşık olduğum için utanç duymak istemiyorum ama beni buna sürüklüyorsun.

055****: Ne gönderdiğim güller, ne de gülümsediğim dudaklarım senin için önemli oldu. Oysa sen her akşam brokoli aldığında, benimle evlenirsin sandım.

055****: Sana aşığım. Lütfen bana bunu yapma, evli olman asla umurumda değil. Sadece bana bir şans ver lütfen. Hem sen de kibar birisine benziyorsun, her manava geldiğinde bana karşı çok kibar davrandın, bana resmen aşık olduğunu hissettirmeye çalıştın, yoksa neden kibar davranasın ki?

055****: Seni seviyorum ve bu gece bu şarkıyla uyuyacağım, seni hatırlamak amacıyla.

055****: Kibariye-Ecel olsun.

055****: Yaralı Serkan...

Telefona bakarken tenim alev aldı. Boğazıma doğru bir ateş yükseldi. Mesajları birkaç kez daha okudum ama asla anlam veremedim. ''Orospu çocuğu...''

Serter: Bana bak! Ben karısıyım! Sen kocama mesaj atamazsın. Anladın mı? Benim kocama mesaj atıyorsun sen orospu çocuğu, sen kimsin de mesaj atıyorsun? Kahpenin evladı!!! Benim kocama yazarsan senin ağzına sıçarım orospu çocuğu! Piç!

Serter: Şerefsiz adi herif! Bu adam evli evli, ayrıca erkeklerden hoşlanmıyor manavcı Serkan! Başlarım senin brokoline de, karnabaharina da anana da! Senin ağzına sıçariç! Gelirim oraya benim sinir etme şerefsz!! Bir kodama yazıyorsun! Hayırdır? Ben şimdi basıyorum manavını gelip  seni öldürüyorum he?_ Anliyorsun?

Serter: Sektir git!

Sinirden yazım yanlışı yapmıştım.

Telefonu sakince masanın üzerine bıraktığımda Serter'in mutfağa girdiğini gördüm. 

''Sevgilim,'' dedi gay erkeklere yüz veren kibar kocam.

''Ne var?''

''Naz ve Nehir'in hazırladığı yemekle bir şeyler yaptım, masa güzel olmuş mu? Gerçi yeri mi bilmiyorum ama bu akşam baş başa yemek yiyelim? Hem dolapta portakal suyu da var...'' Yüzüme baktığında çatılmış kaşlarımı fark etti. ''Gece?''

Kes.

''Ne?''

''Neyin var?'' Titreyen elimi elinin arasına aldığında kapıyı üstümüze kapattı. ''Neden kızgınsın? Bir şey mi yaptım ben?''

''Manavcı Serkan sana sürekli yazıyor.'' Telefonu elime alıp ona uzattım. ''Al bak ne yazmış sana? Bu yaptığı hoş mu? O gün zaten evli olduğunu öğrendi, neden yazıp duruyor? Sinir etti beni gece gece.''

Telefonu aldığında mesajları okumaya başladı. ''Küfür etmişsin, Gece bu nasıl küfür? Bu nasıl küfür cidden? Sana asla yakışmıyor?''

''Sus ya,'' dedim.

''Engelliyorum,'' dedi.

Sandalyeye geri oturduğumda yanıma sandalyesini çekip elini belime bıraktı. Dudaklarını saçlarımda hissettiğimde sakince saçlarımı öptü. ''Ne yapayım yazmış işte, anlamıyor ki bazı insanlar.''

''Neyse yemek yiyelim,'' dedim gerginliğimi azaltmak amacıyla. ''Kızlar çok güzel et salatası hazırlamışlar, iyi görünüyor.''

Tabağına etini aldığında portakal suyunu da bardağa doldurmuştu. ''Aslında yemekler soğumuş ama olsun, biz yeriz...Yemeklerimiz bittikten sonra da yatağımıza geçeriz, birlikte uyuruz, uzun zamandır sana hasretim.''

Tam da loş ışıkta bu konuyu açmanın zamanı geldiğini düşünüyordum. Boşanma protokolünün hesabını sormak istiyordum. 

Dudaklarını saçlarımda hissettiğimde kafamı kaldırıp ona baktım. ''Serter,'' dedim sakin bir sesle. ''Bir şey söyleyeceğim ama bana dürüst olmanı istiyorum.'' Salak mısın Gece, Serter her zaman sana dürüst oldu. 

''Dinliyorum sevgilim,'' dedi.

Derin bir nefes aldım. ''Sen, beni aramadan önce çalışma odanda bir kağıt gördüm. Buruşmuş, bir kenara fırlatılmış kağıt...'' Yüz ifadesine baktım. Yüzünde geçen duyguları görmeye çalıştım. ''Kağıtta senin imzan vardı.'' Bunu söyler söylemez gözlerini kıstı ve çenesinde bir kas seğirdi. ''Boşanma protokolü...Senin imzanın bulunduğu bir boşanma kağıdı,'' dedim.

Bir şeyler söylemesini bekledim ama söylemek yerine derin bir sessizliği tercih etmişti.

''Neredeyse bir ay önce imzalamışsın,'' dedim. ''Bir ay önce ayrıldık m biz hatırlamaya çalışıyorum? Sanırım bebeğimizin varlığını öğreniyorduk o sırada.'' Sesim bıçaktan farksızdı. Sert ve keskin.

''Mantıklı bir açıklamam var,'' dedi.

''Dinliyorum.''

''Bu tehditleri çok önceden almaya başlamıştım. Çok önceden bana bir şekilde ulaşmaya çalışıyorlardı ama Carla'dan daha farklı bir yöntem kullanarak...'' Yüzüme baktı. ''Beni, seninle tehdit ediyorlardı.''

''Benimle?''

''Evet,'' dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. ''İlk zamanlar çok umursamadım çünkü biliyorsun, her ne kadar şiddete ve öldürmeye karşı olsam da bunu farklı bir yolla çözeceğimi düşünüyordum ama en son bebeğimizi öğrendiğimiz dönem tamamen korkmaya başladım.'' Dizimin üzerinde bulunan elimi elinin arasına aldı. ''Sen hamileydin ve bebeğimizi de seninle birlikte korumak zorundaydım. Sorumluluklarım artmıştı, ne yapacağımı bilmiyordum...Ben de en azından anlık bir karar verip; bir boşanma protokolü hazırlattım Bekir'e. Siyasetçi olduğum için de boşanmamın medyaya yansıyacağını düşünerek seninle formaliteden boşanıp seni İspanya'ya göndermek istedim.''

''Belli etmedin hiç?''

''Çünkü o anlık kararla yaptığım şeyden pişman oldum hemen. Sen İspanya'ya kolay kolay gitmezdin, hâlâ Eylül meselesi devam ediyordu,'' dedi duraksayarak, ardından cümlesine devam etti. ''Zaten biraz zaman geçince beni tehdit etmeyi bıraktılar, o sırada sanırım onların düşmanları onlara karşı saldırıya geçmişti ve onlar da benimle uğraşacak zamanı bulamamıştı, daha doğrusu ailemle, yani seninle.''

''Neden hiç bahsetmedin?''

''Güzel karım.'' Elimi dudaklarına götürdü. ''O dönem sen Eylül'den dolayı kötüydün, sadece Eylül de değil...Birçok şey vardı. Biz sürekli bir sorunla karşı karşıya kalıyorduk. O yüzden senin moralini bozmak istemedim. İster kız, ister bağır ama ben; benim sorunlarım yüzünden kendini kötü hissetmeni istemiyordum.''

''Yanlış anlama ama önce boşanma kağıdı, sonra senin kullandığın sözler...Hepsi üst üste gelince...''

Sözümü kesti. ''O kağıdı nasıl gördün bilmiyorum ama buruşturup çekmeceye atmıştım,'' dedi.

''Ne fark eder?''

''Gece,'' dedi.

''Senden bir şeyler sakladığım için çıldıran insansın, sırf benim iyiliğim için bir şeyler yapma lütfen. O an en kötü durumda olsam da bana söylemek zorundasın. Yaşım küçük de değil ki anlamıyorum seni...'' Ofladım. ''Neyse,'' dedim.

''Lütfen güzel karım lütfen...'' Yüzüme bakmaya devam etti. ''Sana hak veriyorum zaten, sana her şeyi anlatmalıyım ama bazı şeyler de anlatılmaz. Sen hamilesin, bebeğimizin ruh sağlığı da önemli. Stres seni etkileyebilir ve ben bunun olmasını istemiyorum. Sen kafanı yastığa koyduğunda derin düşüncelere dalıp her an bir şeyler olacak korkusuyla uyanmanı da istemiyorum.''

''Boşanma protokolünü neden çöpe atmadın? Neden çekmecene koyuyorsun?'' diye sorduğumda öfkeyle ayağa kalktım.

''Çünkü unuttum, oraya bırakmıştım. Uzun zamandır da çalışma odasına gitmediğim için nereye koyduğumu hatırlamıyorum, kağıdın varlığını bile unuttum,'' dedi.

Sandalyeden destek alıp ayaklandığında dizini kırıp önümde eğildi bir anda. ''Özür dilerim.''

Serter Güçlü önümde eğilmişti.

''Serter, saçmalama.'' Ben de onun önünde eğildim ellerini tuttuğum sırada. ''Tamam sorun yok ama bir daha yapma bunu.''

''Özür dilerim Gece, gerçekten özür dilerim. Sana duygularımı anlatamam, sana ne hissettiğimi de gösteremem ama seni bile isteye üzmeyeceğimi bil. Ben seni gerçekten çok seviyorum. Seni kaybetmek, seni üzmek ya da seni parçalamak istemiyorum. Hiçbir zaman da amacım bu olmadı.''

''Biliyorum biliyorum,'' dedim nefesimi dışarıya verirken. ''Sadece her şeyi sonradan öğrenmek istemiyorum. İkisi, aynı anda olunca korktum.''

''Seni çok seviyorum, bebeğimizi de seviyorum. Benim sizden başka kimsem yok.'' Elini karnımın üzerine bıraktı. ''Özür dilerim.''

''Serter.'' Kollarımı boynuna doladım öne eğildiğimde. ''Ne olur bir daha bir şey gizleme, ikimiz de böyle hatalar yapmayalım. Şu an sinirlerim bozuldu ve merak etme, öfkem çıra gibidir. Aniden yanar, sonra da söner.''

''Seni seviyorum,'' dedi.

''Seni çok seviyorum,'' dedim.

&&

Sabah uyanır uyanmaz Naz ve Nehir'e mesaj atmıştım. Onlarla kahvaltıya çıkmayı düşünüyordum. Dün gece yaşanan o olayı kapatmak için onlarla konuşmam gerektiğine karar vermiştim. Nihayetinde o olayın içinde bulunmamaları gerekiyordu fakat bir şekilde bu duruma engel olamamıştım.

Üzerimi değiştirmiştim, makyaj yapmıştım, dudaklarıma da şeftali tonlarında bir ruj sürmüştüm.

Çantamı elime aldığımda Serter'in holde Bekir ile ciddi bir konuşmaya girdiğini gördüm. Bir eli cebindeydi, üzerini de değiştirmiş görünüyordu. Beyaz bir gömlek giymişti. Beyaz gömlek tenine gayet yakışıyordu, daha doğrusu yakıştığını düşünüyordum. Bazen, onu hep beyaz gömlekle görmek istiyordum. Saçlarını da arkaya atmıştı. O kusursuz kaşları, kusursuz gözleri ve dolgun dudakları ortaya çıkmıştı sevgilimin.

''Günaydın,'' dedim.

Bana baktığında beni önce süzdü yavaşça. ''Günaydın? Nereye böyle?'' dediğinde yanıma yaklaştı ve dudaklarını dudaklarıma bastırıp küçük bir öpücük aldı. ''Güzel olmuşsun, bana mı hazırlandın güzel karım?''

Kafamı yana salladım. ''Kızları almaya gideceğim, sonra da onlarla kahvaltı yapmayı düşünüyorum.''

''Ben?''

''Kızlar dedim.'' Güldüm.

''Ben de geleyim? Söz veriyorum, uslu uslu oturacağım masada, asla konuşmayacağım.'' Belimi okşadı sakince.

''Olmaz, kızlar geliyor. Kocalar da evinde otursun bir zahmet.''

Burnunu kırıştırdı. ''Beni hep dışla zaten.'' Önümde eğildiğinde dudaklarını karnıma bastırdı. ''Çocuğumuz ne yapıyor? Bari onu bırakıp öyle git kahvaltıya, sonra bebeğimi özlüyorum ben.''

''Serter, o karnımda. Bebek nasıl çıksın ki...'' İç çektim.

''Çıkartırız,'' dedi.

''Cani...'' Kahkaha attım.

Arkasına baktığında korumalar başka tarafa bakıyordu. Serter de fırsattan istifade iki eliyle yanaklarımı avuçlayıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Küçük bir öpücükten sonra alt dudağımı dişinin arasına aldığında öpücüğün burada bitmediğini anladım. Sol eliyle sol kalçamı sıkıp beni kendisine doğru bastırdı yavaşça. Bu ani tutkulu öpücükten sonra durulacağını düşünüyordum ama kalçamı bir kez daha sıkıp dudakları boynuma indiğinde elimi göğsünün üzerine bırakıp onu itmek durumunda kalmıştım.

Herkesin içinde öpemezdi, çok ayıptı.

Koyu gözlerini bana çevirdi. ''Seni seviyorum, hem de çok seviyorum.''

''Ben de seni çok seviyorum.'' 

Elimi tuttuğunda salonu işaret etti. ''Gelsene,'' dediğinde beni peşinden sürüklemeye başladı. Salondan içeriye girdiğimizde koltuğa oturmadan önce kapıyı arkamızdan kapatıp koltuğun üzerine oturdu. Yavaşça onun kucağına yerleştiğimde kollarımı boynuna doladım. ''Gece'm benim, güzel karım.''

''Kahvaltıdan sonra eve gelirim, birlikte bir şeyler yaparız,'' dedim.

''İstersen seni ben bırakabilirim?'' Yeniden dudaklarını boynumda hissettim. ''Hem aklım sende kalmaz.''

''Olur,'' dedim sevinçle.

''Bir an istemeyeceksin sandım.'' Saçlarımı kulağımın arkasına bıraktığında derin bir nefes aldı. ''Kahvaltıdan sonra benimsin, seni hiç kimselere vermeyeceğim kusura bakma. Biraz zaman geçirelim artık, Gece.'' Sonda hafif sitem vardı sanki. ''Öyle değil mi? Karımla evliyim ama karım benimle vakit geçirmiyor.''

''Özür dilerim...'' Dudaklarımı ısırdım. ''Aslında onlarla bilerek kahvaltıya çıkıyorum çünkü...''

''Çünkü?'' Beklentiyle gözlerimin içine baktı.

''Sen yokken Ömer aradı, onunla kavga ettim. Nehir de duydu. Öz ailem olmadığını öğrenince şaşırdı hâliyle...Ben de bu yüzden durumu kurtarmak istiyorum. Her ne kadar onlara güvensem de hayatımın karanlık tarafını hep onlardan uzak tutmaya çalışıyorum. Biliyorsun, Barış dışında kimse bilmiyor bir şeyler.''

''Barış? Sahi sana ulaşıyor mu hiç? En son doğum gününe gitmiştin,'' dedi.

''Evet, sen beni göndertmiştin hatta. Yılın gavatı Serter,'' dedim.

''Ben gavat değilim,'' dedi sert bir sesle.

''Belli belli,'' diyerek mırıldandım.

''Seni öperim Gece'm, o yüzden sus.'' Elini belime yerleştirdiğinde üzerime baktı. ''Hem çok güzelsin, bu aralar kıskanıyorum seni.''

''Kıskanıyorsun demek?'' Tek kaşım havalandı. ''O zaman beni de anla Serter, başka adamlar sana yazıyor çok sinir oluyorum.''

''Gördük gördük, hatta küfür ettin...Ağzına asla küfür yakışmıyor karıcığım,'' dediğinde telefonu çaldı. ''Bir saniye,'' dedi ardından telefonunu havaya kaldırıp ekranı gösterdi. ''Cesur arıyor,'' dedi sonra da aramayı reddetti. ''Hadi kalkalım, sonra ona da uğrayacağım.''

''Arabanı bana versen olmaz mı? Sen de taksiyle dönersin?'' diye sordum.

''Olur,'' dedi beni kırmadan.

Birlikte salondan çıktığımızda eteğimi düzelttim. Serter elini belime yerleştirdiğinde kapıyı açtı.

Yağmur yağıyordu.

Şemsiyeyi Bekir açtığında Serter tüm kollarıyla beni sardı. Omzuna sokulduğumda arabanın kapısını Bekir açmıştı. Şoför koltuğuna Serter oturdu, ben ise yanına oturdum. Önce emniyet kemerimi taktım çünkü Serter'in en çok şikayet ettiği konulardan birisiydi emniyet kemerini takmadığım zamanlar.

''Bir saniye...'' dediğinde arabadan indi. ''Geliyorum.'' Binmesiyle inmesi bir olmuştu. Beş dakika geçmeden geldiğinde elinde bir adet pakete sarılmış sandviç vardı. ''Bir şeyler yemelisin,'' dedi.

''Teşekkür ederim.''

''Seni seviyorum her şeyim benim.'' 

Kontağı çalıştırdığında korumalar arka araca bindi. Sanırım güvenliğimiz için bir süre daha korumalarla bir arada olacaktık. Aslında ben bu durumdan şikayetçi değildim ama bazen de yalnız hissedemiyordum. İnsanın yalnız hissetmeye ihtiyacı olduğu anlar da olabiliyordu. 

Paketinden sıyırıp küçük bir ısırık almadan önce ona uzattım. ''Ben kahvaltı ettim,'' dedi.

Ben giyinirken o, kahvaltı etmiş olmalıydı.

Yavaşça ağzımdakini çiğnediğimde bacak bacak üstüne attım. ''İçine hindi füme mi koydun? En sevdiğim şey.''

''Evet, sabah yapmıştım sana. Uyanınca yersin diye hazırlamıştım.''

''Teşekkür ederim.''

''Bir daha teşekkür etme lütfen, bir koca her zaman karısını mutlu etmelidir, teşekkür edilecek bir şey yapmıyorum.'' Göz kırptı. 

''Sen konuşurken kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atıyor.'' İç çektim. ''Bunu nasıl beceriyorsun bilmiyorum ama bir şekilde beni mutlu ediyorsun. Teşekkür ederim gerçekten, iyi ki hayatıma girdin.''

Telefonu yeniden çaldı. Ceketinin cebinden telefonunu çıkardığında ekrana bakarak; ''Sedef arıyor,'' dedi.

''Açsana,'' dedim.

''Güzelim, muhtemelen ilk terapi için gün verecek. En son bana söz vermiştin unutma sakın tamam mı?'' Reddetti aramayı. ''Seni bıraktıktan sonra Sedef ile konuşurum. Terapi gününü belirleriz, sonra sen terapiye başlarsın olur mu? Hem sana iyi gelecek eminim. Ayrıca Sedef'ten sen konusunda yardım da almak istiyorum. Aranızda geçen hiçbir konuşmayı bana yansıtmayacak fakat yine de sana nasıl davranmam gerektiğini söyleyecek.''

''Serter,'' dedim söz girerken. ''Sen bana iyi davranıyorsun ki...''

''Bazen seni kırıyorum farkında olmadan. En azından bu konuda kendimi törpülemek istiyorum,'' dedi.

''Serter, eğer dünkü konuşmaysa...Ben onu sildim aklımdan. Bak biz birbirimizi tanımadan evlendik. Ben senden yaşça küçüğüm, sen ise daha olgunsun bana göre. İkimizin de hataları olabilir, birbirimizi kırabiliriz. Bunlar önemli değil ki? İnsanlar başta her zaman hata yapar, önemli olan o hatayı bir daha yapmamak. Ayrıca senin bilerek öyle konuştuğunu anladım, dediğim gibi bilinçaltında bu düşünce var mıydı bir tek onu merak ediyordum. Olmadığını da anlayınca zaten üstelemedim. Nihayetinde sen Serter'sin, beni gerçek anlamda üzmeyi istemezsin,'' dedim.

''Ben yine de kötü hissediyorum. Öyle konuştuğum sırada, nasıl bir ruh hâlinde olduğumu bilemezsin. Son kez elime telefonu verip seni arayıp vedalaşmam gerektiğini söylediklerinde ne yapacağım bilmiyordum.''

''Serter, yine söylüyorum. Önemli değil anlıyor musun?'' Elini elimin arasına aldım. ''Ben seni biliyorum, seni tanıyorum.''

''Benden sıkılma yeter,'' dedi.

''Bak işte, o imkansız...'' Güldüm.

Sandviçimi yemeye devam ettiğimde yarısını bitirdiğimi fark ettim. Acıktığımı anlamamıştım bile. Geri kalanını ise paketin içine geri koydum ve Serter'in arka koltuğuna bırakıp üzerimdeki yemek kırıntısını arabaya silkeledim. Bana garip garip baktığında araba kırmızı ışıkta durmuştu.

''Sevgilim kusura bakma, araban kirlendi,'' dedim mahcup bakan gözlerle.

''Aferin,'' dedi.

''Araban mı ben mi?'' diye sordum.

''Sen,'' dedi.

''Aferin,'' dedim onu taklit ederek.

Gözlerini kıstığında levha, kırmızıdan yeşile döndü. Serter tekrar yola odaklandığında yolun bitmesini bekledik ikimiz de. Ara sıra araba kırmızı ışıkta durduğunda elini karnımın üzerine bırakıyordu. Bu yaptığı hareket yüzünden ona daha fazla bağlanıyordum. Hoşuma gidiyordu çünkü dokunduğunda kendimden geçiyordum.

Araba Naz'ın evinde durduğunda Naz'a kısa bir mesaj gönderdim evden çıkması için. Nehir de oradaydı sanırım.

''Ben şimdi arkadaki arabaya geçiyorum.'' Emniyet kemerini çıkardığında torpidoyu açıp kapattı ve yerdeki parça parça düşen kırıntılara bakarak kaşlarını çattı. ''Sen de...'' dediğinde gözleri beni buldu. ''Gittiğiniz yerin konumunu atarsın, sonra oraya Bekir'i gönderirim ve sonra da eve gelirsin tamam mı?'' diye sorduğunda sakince kafamı salladım. ''Biraz artık kocanla ilgilen.''

''Serter,'' dedim.

''Söyle, güzel karım.''

''Yarana pansuman yapsak olmaz mı?'' diye sordum çekinerek.

''Gerek yok, iyi böyle,'' dediğinde kapıyı açtı, ardından yüzüme eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırıp küçük bir buse kondurdu. ''Seni seviyorum, arabayı dikkatli sür lütfen.''

''Tamam tamam,'' dedim.

Geri çekildiğinde işaret parmağını dudağıma bastırıp; ''Güzelim benim, her şeyim,'' dedi ve son kez öptü yeniden. ''Görüşürüz.''

Sanırım benden ayrılamıyordu.

''Görüşürüz,'' dedim.

Serter arabadan indikten sonra arka araca geçmişti. Arka koltuğa oturduğunu gördüğümde sakince kızların gelmesini bekledim. Beş dakika geçmeden kızlar geldiğinde Naz şoför koltuğuna geçerek arabayı sürmeye başlamıştı.

''Nihayet,'' dedim.

Nehir emniyet kemerini takıp arka koltukta oturdu. ''Dün geceden sonra konuşamadık, iyisiniz değil mi?''

''İyiyiz, bir sorun yok.'' Boğazımı temizledim. ''Boğaza karşı güzel bir kahvaltı ederiz, hem uzun zamandır birlikte dışarı çıkmıyorduk. Bence bunu hak ettik,'' dedim.

Naz kaşlarını çattığında alkol aldığını anlamıştım. Gözleri bayık bakıyordu. ''Aslında hiç keyfim yok ama bir şeyler yerim. Umarım bir duble viski ikram ederler.''

''Gece içtin mi sen?'' diye sordum.

''Evet,'' dedi Naz.

''Alkolü eskisi gibi tüketmiyordun? Ne oldu ki?'' Bu soru da Nehir'den gelmişti. İki elini koltuğun kafasına bırakıp öne eğildi. ''Ben odada uyurken içmiş galiba, çünkü ben hatırlamıyorum böyle bir şey.''

''Sabaha doğru içtim ya,'' dedi Naz.

''Ne oldu peki?'' Nazikçe sordum çünkü üstüne gitmek istemiyordum. Yanlış bir kelime kullanıp kalbini de kırmak istemiyordum.

''Aslında herhangi bir sebep yok, sadece biraz kafa dağıtmak istedim.'' Nefesini dışarıya verdi. ''İnsan bazen bir şeyler yapmak ister, ben de öyle bir gündeyim galiba. Bir şeyler yapmak istiyordum, bir şeyler yaparak kafa dağıtmak istiyorum işte, herhangi bir sebep yok, yalnızca alkole vurmak istiyorum.''

''Naz,'' dedim.

''Efendim.'' Duraksadı. ''Gece, dün kötü şeyler yaşandı. Boş ver beni, sen nasılsın iyi misin?''

Kafamı yana salladım. Arkadaşım bu haldeyken şu an kendimi düşünecek durumda değildim. Üstelik Naz'ın kendi içinde büyüttüğünü düşündüğüm bir sıkıntı vardı ve ben o sıkıntının kaynağının tam olarak kimde olduğunu biliyordum. 

''Bekir yüzünden mi?'' Açık bir şekilde sorduğumda dudaklarımı birbirine bastırıp cevap vermesini bekledim.

''Bekir bizi eve bıraktı, yol boyunca benimle asla konuşmadı. Defalarca ona soru sordum ama hiçbirine doğru dürüst cevap bile vermedi...'' Araba kırmızı ışıkta durduğunda elini direksiyondan çekip sırtını koltuğa yasladı. ''Nehir, yanlış anlama ama konu sen değilsin, direkt söylüyorum çünkü...'' Yüzünü bana çevirdi. ''Nehir birkaç kez soru sordu, hepsine cevap verdi ama ben soru sormaz duymazlıktan geldi.''

''Ben de anlamadım, neden böyle yapıyor acaba?'' Nehir'in kaşları çatıldı.

''Bok yoluna gitsin Bekir,'' dedi Naz.

''Naz ya...'' İç çektim.

''Koruma olduğu için mi benden uzak duruyor? Koruma olması umurumda değil ki? Nihayetinde ben onu rahatsız etmem.'' Çantasının içinden küçük bir viski şişesi çıkarıp ağzına dikti. 

Naz birçok şeyi bilmiyordu. Açıkçası ben Bekir'in uzak duruşunun altında hem Naz ile kendi arasında bulunan farklılıktan; hem de Bekir'in gizemli oluşundan kaynaklı olduğunu düşünüyordum.

Bekir sıradan bir koruma değildi.

Babası ajandı. 

Bu yüzden Naz ile arasına mesafe koyuyordu. 

Naz içmeye devam etti. Araç kullanırken alkol alıyordu, aslında almaması gerekiyordu ama sanırım bu durumu pek de önemsediği söylenemezdi. 

''Erkekler kahrols...'' dediğinde bir anda önümüze birisi çıktı ve arabaya çarptı. ''Allah kahretsin.'' Naz'ın gözleri kocaman açıldı.

Bir kadın.

Bir kadına çarpmıştık.

''Ne oldu?'' dedi Nehir.

Panikle arabadan indiğimde kadının birisi yerde uzanıyordu, aynı anda kadının arkasından gelen bir adam bize doğru bağırarak yürüdü. Kadın kapalı bir kadındı, üzeri ise bayağı eski duruyordu. Kafasını kontrol etmeye çalıştığımda herhangi bir kan görmedim.

''Öldü mü?'' dedi Naz arabadan indiğinde.

''Karım, karım öldü...'' Adam bağırdı. ''Karımı öldürdünüz, karım uyan, lütfen karıcığım uyan.''

''Katil olduk,'' dedi Naz elini ağzına götürdüğünde.

Ben daha önce katil olduğum için hiç yabancılık çekmemiştim. Ne diyorsun Gece, kendine gel.

''Beyefendi...'' Kadını kaldırmak istedim ama adam bileklerimden tutup beni itti. 

''Benim karımı öldürdünüz, polisi arıyorum hemen şehir magandaları sizi...'' 

Adam telefonuna sarıldığında yol ortasında bulunan arabalar da durdu bizimle birlikte. Hepsi aynı anda telefonuna sarıldığında, bizim yanımıza gelen birkaç kişi durumu anlamaya çalıştı. Beş dakika geçmeden ambulans sesiyle birlikte, polis siren sesini duyduğumda yaşadığım korkuyu kelimelerle anlatamazdım.

Kadını sedyeye bıraktıklarında kadının başının kanadığını gördüm. Yüzü, gözü ve boynunda herhangi bir kan yoktu, sadece başı kanıyordu. 

Trafik polisi de, diğer polis memurlarıyla birlikte karşımıza geçti.

''Arabayı kim kullanıyordu?'' diye sordu polis.

''Ben,'' dedi Naz.

Elindeki aleti Naz'a uzattığında; ''Üfleyin buraya,'' dedi.

Naz üflemeye başladığında ben o anki panikle telefonumu arabadan aldım. Serter'in numarasını tuşladığımda polis yüksek bir ses tonuyla; ''Trafiğe alkollü bir biçimde mi çıktınız?'' dedi.

Kadının kocası öne atladı. ''Şikayetçiyim bunlardan,'' dedi.

Serter'i aradığımda açmadı.

Alnım ve yüzüm ter içinde kalmıştı yaşadığım endişeden ötürü. ''Bir saniye beyefendi, bir sakin olur musunuz? Lütfen bir durun.'' Yeniden onu aradım ama kocam açmıyordu telefonu. Neden böyle yapıyordu ki? Ne olursa olsun telefonuma bakardı her zaman. Bugün de bakmayacağı tutmuştu.

''Bizimle karakola kadar geleceksiniz,'' dedi polis memuru arabasının kapısını açarak. ''Üçünüz de geliyorsunuz.''

''Arabayı süren bendim,'' dedi Naz kendini ortaya atarak. ''Nihayetinde içkiliydim, ben suçluyum.''

''Sorun yok, ben de geliyorum.''

''Şu an arabayı sürenin kim olduğunu Mobese kameralarından göreceğiz, o yüzden üçünüz de geliyorsunuz,'' dedi polis.

Arabaya geçtiğimizde, o adam da ambulansın arka kısmına geçmişti; karısının yanına. Arka koltuğa oturduğumda Nehir ve Naz yanıma oturmuştu. Polis memurlar da ön koltukta oturmuşlardı. Yavaşça arabayı sürmeye başladıklarında bacağımın titrediğini fark ettim.

''Kızlar katil olduk,'' dedi Naz.

''Saçmalamayın ölmeyecek,'' dedim.

''Ya şikayet ederse bizi? O zaman ne yapacağız? Tamamen kusurluyum, alkollüyken araç sürdüm,'' dedi Naz.

Serter beni mahvedecekti. Şimdiden sinyalini alıyordum. 

On dakika içinde en yakın karakola geldiğimizde bizi içeriye aldılar. Yavaşça komiserin odasına geçtiğimizde Naz bir anda bağırmaya başladı. ''Yaptığınız asla doğru değil.'' Elinde tuttuğu pembe çantasını yere fırlattı. ''Bizi bırakmak zorundasınız, bizi burada bırakamazsınız, isterseniz bir de ters kelepçe takın.''

''Naz,'' dedim koluna vurarak.

''Bizi serbest bırakmak zorundasınız.'' Şu an alkolün etkisindeydi çünkü cümleler ağzında yuvarlanıyordu. ''Biz bir şey yapmadık, biz hiçbir şey yapmadık. Alt tarafı birisini öldürdük, ne var bunda? Erkekler kadınların kalbini kırıp öldürüyor, biz araba çarpıp öldürdük diye katil mi olduk?''

Naz ne dediğini bilmiyordu.

''İfade vermek zorundasınız. Çarptığınız kadının kocası sizden şikayetçi...'' dedi odadaki komiser.

''Ben ifade vermiyorum, evime gidiyorum...'' dediğinde kadın polis memuru Naz'ın kolundan tuttu. 

''Nezarete atın üçünü, sonra ifadelerini alırız. Bir de hastaneye ulaşın, son durum nedir diye?'' dedi emir vererek komiser.

Nezaret...

Nezaret mi?

Delirmek üzereydim.

''Şimdilik nezarettesiniz maalesef.''

Nezaretin kapısını açtıklarında içimdeki korku büyümeye devam etti. Asla böyle olacağını düşünmüyordum. Ne yapacaktım bilmiyordum. Yavaşça içeriye girdik. İçerisi buz gibiydi. Duvarlar renksiz ve penceresiz. Polis memuru nezaretin kapısını kapattığında Naz garip garip baktı duvarlara.

Nezarete girmeden önce de telefonlarımızı da almışlardı. Çantalarımız, telefonlarımız...Hepsi gitmişti.

''Kızlar biz mahvolduk,'' dedi Naz.

O soğuk banka benzeyen şeyin üzerine oturduğumda sakin bir ses tonuyla; ''Acaba kaç yıl yiyeceğiz?'' diye sordum.

''Allah'ın cezaları bizi buraya attılar. Yaptıkları asla hoş değil. Asıl insan öldüren erkekler...Ah erkekler asıl siz öldürdünüz insanları, sonra da serbest bıraktılar sizi.'' Naz alkolün etkisindeydi, ne dediğini bilmiyordu.

Nehir ayakta durmaya devam ettiğinde gergin görünüyordu. ''Ne yapacağız? Bizi de attılar buraya, aşırı saçma.''

Naz kafasını kaldırıp Nehir'e baktı. ''Yok artık, yani ben mi burada olacaktım? İnanamıyorum, arkadaşınızı tek mi bırakacaktınız...'' Derin bir nefes alıp demir parmakları sıkıca tutarak kafasını dışarıya çıkarmaya çalıştı. ''Bizi çıkarır mısınız? Bakın burası çok soğuk bazı kalpler gibi. Bizi bu yerden çıkarın lütfen.''

''Naz,'' dedim durması için.

''Erkekler insanların kalbini kırıyor, siz onları alıp hapishaneye atmıyorsunuz. Ne yaptık biz? İnsan mı öldürdük? Ne var birisine çarptıysak? Erkekler her gün bir kadını çarpmaktan beter ediyor? B harfli erkekler bunu yapıyor ve siz böyle mi davranıyorsunuz? Ruhumu parçaladılar ama görmüyorsunuz.''

Naz'ın omzundan tuttuğumda yankı yaptığı sesi yüzünden kulaklarım ağrımıştı. ''Lütfen saçmalamaz mısın?''

''Ben böyle bir saçma sistem görmedim,'' dedi Naz.

Naz'ı alıp duvar köşesine götürdüm. ''Ya bir dur! Şimdi yiyeceğiz yirmi yıl göreceksin. Bir dur lütfen. Hem Serter'i aradım ben. O döner muhakkak. Bizi bulur tamam mı? Buraya gelip çıkartır merak etme. Ayrıca belki kadın yaşıyor, para veririz, sonra şikayetini geri çekerler.''

''Para para dediğin nedir gülüm, ben her gün B tarafından yanmayı göze aldım,'' dedi Naz.

Oflayarak Naz'ı arkamda bırakıp demir parmaklıklara tutundum. ''Memur Bey, ben hamileyim. Rica etsem beni çıkarır mısınız? Benim doğmadan hapishaneye atıldı, bu hiç hoş değil.''

''Aha bu da delirdi,'' diyerek mırıldandı Nehir.

''Düştüm mapus damlarına, öğüt veren çok oldu.'' Naz kendi kendine şarkı söylemeye başlamıştı bile. Hepimiz bir telden çalıyorduk.

''Serter gelecek biliyorum,'' dedim.

''Yeğenimiz de hapishaneye düştü,'' dedi Nehir.

''Burası çok boğuk geliyor.'' Naz saçlarını eliyle düzeltti. ''Bazı erkeklerin kalbi gibi boğuk bu duvarlar, insanı mahvediyor. Düşünsenize kalpleriniz aslında cehennem yaratıyor, ne kadar da kötü değil mi? Bazı erkekler de bunu yapıyor işte? Bunu yaparak kadınları mahvediyor. B harfli erkekler...Siz B harflisiniz ama aslında kırıcısınız. Mesela ben peyniri üşütmeden yerim, zeytini bir tabağa koyarım fakat B harfli erkekler o peyniri mahvederek yerler.''

Serter'in sarhoş hâlinden daha saçmalayan bir hâl görmüştüm.

Sırtımı duvara yasladığımda elimi karnımın üzerine bıraktım. ''Kadın ölmez değil mi?''

''Umarım bir şey olmaz.'' Nehir'in sesi ümitsiz geliyordu.

Yarım saat boyunca içeride kaldık. Naz sürekli şarkı söyleyip durdu, kendinde değildi. Nehir de ümitsizdi. Ben normal davranmaya çalışmıştım çünkü hamileydim ve strese girmemeye çalışıyordum. Yarım saatin sonunda polis memuru nezaretin kapısını açtı. 

''Serbestsiniz,'' dedi.

Naz bıkkın bir nefes verip; ''Karı ölmedi mi yani?'' 

''Karı?'' diye sordu polis memuru.

Naz'ın kolunu tutup gülümsedim. ''Kadın diyecekti.''

Bizi yavaşça çıkardıklarında önümüze uzun bir koridor çıktı. Koridoru geçtiğimizde komiserin odasının önüne geldik. Kapıyı açtıklarında Serter'i, Cesur'u ve Bekir'i odanın içinde gördüm.

Şampiyonlar ligi gibiydi. Herkes buradaydı.

Serter gergindi. Sabah üzerine giymiş olduğu ceketi çıkarmıştı, dizinin üstüne bırakmıştı. Önünde ise bir bardak su vardı. Suya eğilip suyunu alıp içiyordu. Kaşları çatıktı, gözleri de kararmıştı. İyi olmadığını görünce kendim için biraz endişelendim çünkü bana kızacağını biliyordum.

Kafasını kaldırıp bana baktığında ayağa kalktı. ''Sevgilim,'' dediğinde elini belime atıp beni göğsüne doğru çekti. ''İyi misin güzel karım?''

''Bir an hiç çıkmayacağız sandım, yarım saat yarım asır gibi geldi...'' Kollarımı boynuna doladım. ''Özür dilerim.''

''Sorun yok,'' dediğinde bana olan bakışlarındaki yumuşaklık dikkatimden kaçmamıştı. ''Sen iyi ol yeter, problem yok tamam mı?'' Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. ''Benim güzel sevgilim, güzel karım.''

Bekir'in bakışlarının Naz'da olduğunu gördüm. Naz'ın ayakta bilr duramayan bedenine bakıyordu. Sanırım Bekir duygularını ilk kez gerçek anlamda gösteriyordu çünkü endişelenmiş görünüyordu.

Komiser bize bakarak; ''Arabanızın önüne atlayan kadın İstanbul'da aranan bir çete. İnsanların arabasının önüne atlayıp, sonra kocası dediği aslında abisi olan adamla birlikte insanlardan para alıyorlar. Hastaneye gittiklerinde zaten kadına bir şey olmadığı anlaşılıyor, yani anlayacağız dolandırıcı,'' dedi.

Çete resmen.

Serter elini belime bıraktığında derin bir nefes alıp; ''Sağ olun İsmet Bey,'' dedi.

''Neyse ki çeteyi sayenizde çökerttik, durumu hemen anladık. Mobese kameralarından baktı arkadaşlar, ayni kişinin aynı bölgede üç arabanın daha önüne atladığı tespit edildi. Tabii biz de durumu hemen anladık,'' dedi komiser İsmet.

''Peki şimdi ne olacak?'' diye sordum.

''Sadece arkadaşınız.'' Kaşıyla arkamda duran Naz'ı işaret etti. ''Trafiğe alkollü bir şekilde çıktığı için para cezası alacak, onun dışında bir problem yok. Yine de dikkatli olmanız gerekiyor. Alkollüyken trafiğe çıkmamalısınız, nihayetinde gerçekten de bir insana çarpabilirdiniz.''

''Dikkat edeceğim,'' dedi Naz ağzında bir şeyler geveleyerek.

Bekir, Naz'a baktı. ''Cezayı ben hallederim.''

''Gerek yok,'' dedi Naz.

''Ben hallederim Naz Hanım,'' dedi Bekir üsteleyerek.

Serter elimi tuttuğunda zoraki bir gülümsemeyle; ''Tekrar teşekkür ederiz,'' dedi.

Ben önden çıktım çünkü bu oda bana basık gelmişti. Naz, Nehir ve Cesur arkamızdan gelmişti. Cesur henüz Nehir'e bir şey söylememişti. İkisi de sessizliği tercih etmişti. Sanırım Cesur konuşmamayı tercih etmişti. En azından endişelendiğini basit bir hareketiyle gösterebilirdi fakat bunu göstermek yerine gayet sakin durmuştu.

Arabanın kapısını açmadan önce dudaklarını alnıma bastırdı. ''Özür dilerim, sen aradığın sırada telefonumun şarjı bitmek üzereydi. Tam açacakken telefon kapandı.''

''Sorun değil,'' dedim.

''Dikkatli olmalıydım.'' Yeniden beni öptüğünde sağ elini de karnımın üzerine bırakmıştı. ''Eve geçelim, bir şeyler yiyelim tamam mı?''

Cesur kendi arabasına ilerlediğinde kapıyı açarak; ''Gel Nehir,'' dediğinde Nehir onun arabasına geçmişti.

Bekir, Naz'a dönerek; ''Taksiyle sizi evinize bırakabilirim?'' diye sordu.

''Fark etmez,'' dedi Naz.

Naz ayakta zor duruyordu. Hemen yanına gidip arkadaşıma sarıldım. ''Eve gider gitmez kahve yapıp iç tamam mı?''

''Tamam tamam,'' dedi Naz.

Serter'in arabasına bindiğimde Serter emniyet kemerimi takmak için önümde eğildi. Emniyet kemerimi taktıktan sonra arabayı çalıştırdı. Yavaşça arabayı çalıştırmasını bekledim. O arabayı çalıştırdıktan sonra ben de sırtımı tamamen koltuğa yaslamıştım ellerimi kucağıma birleştirerek.

''Bir daha alkollüyken kimse bindiğin aracı sürmesin Gece,'' dedi.

Başladık.

''Tamam,'' dedim.

''Sen hamilesin, lütfen dikkatli ol.''

''Tamam,'' dedim.

Yandan kısa bir bakış attı. ''Kedi mi oldun sen? Aferin kocanın sözünü dinle, kocan da sözünü dinliyor bak.'' Dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Ne kadar süre kaldınız orada?''

''Yarım saat,'' dedim.

''Eve geçelim, bir şeyler yiyelim tamam mı? Şimdi gereksiz yere stres yapmışsındır, seni tanıyorum. Ben seni mutlu edeceğim bugün merak etme,'' dedi.

''Nasıl mutlu edeceksin?'' Yan profilini inceledim. Keskin çene hatlarına baktığımda kalbim atmayı unutuyordu. 

''Bilmem, nasıl mutlu edebilirim seni? Sıcak bir yatak ve sıcak bir el iyi gelir mi sana? Seni mutlu eder mi?''

''Sıcak yatağı biraz daha detaylandırır mısın?'' dedim yutkunarak.

''İki öpücük ve biraz da sarılmayı içeriyor,''

''Sadece iki öpücük mü?'' Beklentiyle baktım, aslında daha fazlasına ihtiyacım vardı. Daha fazlasını istiyordum.

''Arsız.'' Güldü.

''Serter,'' dedim bir anda.

''Efendim.''

''Seni seviyorum...'' İç çektim.

Ona her zaman sevdiğimi söylemek istiyordum. Ona sevdiğimi söylediğimde kendime geliyordum. Ruhumda birtakım duyguların uyanmasını sağlayan bakışların doğru sevgimi haykırmak en çok istediğim şeylerden birisiydi.

''Ben de sana aşığım,'' dedi.

O an evren çok güzeldi.

|Bölüm nasıldı?|

|En sevdiğiniz sahne?|

| Mutlu bitti...|

| Çınar ve Serter'in sahneleri gelecek.|

| Karakol sahnesi?|

| İstediğiniz bir sahne?|

| İnstagram: ebrununhikayeleri|

| Sizi seviyorum, görüşmek üzere.|


Continue Reading

You'll Also Like

21.1K 779 25
"You're really cute." "I don't even know you!" "Then come and get to know me. ;)"
616K 7.5K 31
The bad boy's life changes when he suddenly becomes the teacher's baby...
289K 7.2K 103
In which Delphi Reynolds, daughter of Ryan Reynolds, decides to start acting again. ACHEIVEMENTS: #1- Walker (1000+ stories) #1- Scobell (53 stories)...
149K 5.3K 60
An Indian brother-sister/family story. The Singhania family is the most prestigious family in the country. Together, they seemed to be invincible...