Hasbelkader

By zeyyyazar

90.2K 6.4K 5K

Genç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Di... More

Tanıtım - Hasbelkader
1.bölüm - Ölüm Haberi
2.bölüm - Yıldız Yıldırım
3.bölüm - İş Bulmak
4.bölüm - Sarı Zarf ve 42 Tane Mektup
5.bölüm - İş Görüşmesi
6.bölüm - Üç Ayrı Dünya
7.bölüm - İki Aşık
8.bölüm - İlk Mektup
9.bölüm - Yalçın Ailesi
10.bölüm - İlk Buluşma
11.bölüm - Bozkurt Ve Yalçın Ailesi
12.bölüm - İsteme Günü
13.bölüm - Ömer Yıldırım
14.bölüm - Evlenme Teklifi
15.bölüm - Ceza Meselesi
Alıntı
16.bölüm - İmam Nikahı Ve Resmi Nikah
17.bölüm - "Baba."
18.bölüm - 4 Mayıs
19.bölüm - İntikam Uğruna
20.bölüm - Vazgeçmemek
Yeni Kurgu - Mahperi
21.bölüm - Gökay
22.bölüm - Çizgi Film
23.bölüm - Meryem Kara
Kara ailesinin yeni üyesi - Kübra
25.bölüm - "Canım, canımın içi, can parem."
Akkurt Ailesi - Mert
26.bölüm - Mutlu Aile Olmak
27.bölüm - 'Ali Bozkurt'
28.bölüm - "Hoş geldin."
29.bölüm - Çokça Sevgi
30.bölüm - Son
Sonsöz&Açıklama
Albüm 1 📷
ÖNEMLİ!
Yeni Kurgu - Vuslat
Yeni Kurgu - İntikam Aşkı
Yeni Kurgu - Yarım
Soru - Cevap (Part 1)
Duyuru

24.bölüm - Hüma Ve Ubeydullah

1.9K 134 168
By zeyyyazar

Mustafa'nın duyduğu kelime ile kulakları uğuldadı, gözleri doldu ve heyecandan kalbi öyle hızlı atmaya başladı ki, birazdan kalp krizi geçirecek sandı. Çok heyecanlıydı, çok mutluydu ama bundan öte, baba olmanın hissini ilk kez yaşıyordu. 28 yıllık hayatı boyunca ilk kez bu duyguyu daha çocuk doğmadan hissetmesi belki de garipti ama baba olacaktı. Baba olacaktı! Mustafa için bu cümleyi söylemek bile kaç yıl sonrayı aklına getirirken, tam şu an baba olacağını öğrenmişti. Sevdiği kadın ile beraber çocuklarına aile olacaktı. Bu cümlenin güzelliğini herkes anlamazdı.

"Ben baba mı olacağım yani? Ebeveyn olacağım, olacağız? Bana 'baba' diye seslenen çocuğum olacak... Ben çok mutlu ve garip hissediyorum. Evet, garip bir hiss bu." Mustafa'nın dediklerine gülümsedi Elif ve sarıldığı bedenden ayrıldı. Eşinin sorduğu sorulara onaylı yanıt vermek adına başını aşağı yukarı doğru salladı. Mustafa'ya güzel bir gülümseme sundu.

"Anne olacağım, Mustafa. Bu hissin ne kadar ağır ama güzel olduğunu bilemezsin. Bir can taşıyacağım, çocuğumu kendimle yaşatacağım Allah'ın izniyle. Bende çok garip hissediyorum ama çok mutluyum. Garip bir mutluluk hissi bu... Adlandırmaya çalışsan bile bir isim koyamayacağın bir hiss. Anne olmak... Çok ağır gelirdi bana hep. Anne olmak zordu ama eşim sen olduğun sürece zor olacağını düşünmüyorum." dedi Elif. Mustafa gözleri dolu dolu gülümsedi ve hemen başını salladı.

"Tabii ki de zor olmayacak. Senin için her şeyin en kolayını, en hafifini ayarlamaya çalışacağım. Sen benim eşimsin, emanetimsin, çocuklarımın annesisin, bu evin neşesi ve önemlisi sensin. Senin için her şeyi yapmayacağım da kimin için yapacağım? Sen benim ötüken gülüşlümsün." diyerek eşinin saçlarını okşadı Mustafa. Yine Elif'e karşı sevgisini aşırı derecede belirtme hissini yaşıyordu ve bu sefer hissettiği bu garip duygu ile sevgiyi eşine iletmesi daha da güzeldi.

"Mustafa, gerçekten çok mutluyum. Hayatım boyunca bu kadar mutlu olmamıştım. İlk defa bu duyguyu yaşıyorum. Gerçekten çok farklı, çok özel bir duygu... Anne olmak, aile olmak benim için bir korkuydu, travmaydı ama sen korkularımı sildin, travmamı bu kadar kısa sürede aşmamı sağladın. Allah seni yanımdan eksik etmesin, inşAllah. Varlığına şükür, benim eşim olduğun için şükür. İyi ki varsın, iyi ki beni sevmişsin, iyi ki seni sevmişim. Elhamdülillah." diyerek sarıldı eşine Elif. Mustafa'nın heyecandan kalbi duracak gibi oldu. Güzel haber duymuşlardı ve ardından Elif'in ona karşı böyle şeyler söylemesi, mutlu olduğunu hissetmesi, üstüne üstün sarılması Mustafa için çok fazlaydı. Kalbi duracak gibi olmuştu ama bunu önemsemedi. Mustafa da çok sevdiği eşine sarıldı.

"İyi ki seni sevmişim, iyi ki. Çok şükür. Sen mutluysan ben daha da mutluyum, ötüken gülüşlüm." dedi en içten duygularıyla. Elif'i seviyordu, çok seviyordu ve ona benzeyen çocuklarının olmasını elbette isterdi. Neden istemesindi ki zaten değil mi? Ama kalbinin bir köşesinden de korkarak dua ediyordu Allah'a. 'Ne olur onu bizden alma. Onu yaşat, iyi ve dininde olan bir evlat olarak yaşat. Ne olur, Ya Rabbim.' diyordu içinden defalarca. Eşine bu endişeyi belli etmek istemiyordu ama endişeliydi. Yine de belli etmedi. Eşine sımsıkı sarıldı ve baba olma duygusunu daha biraz hissettiği bu anda bile dünyanın en mutlu adamıydı. Sevdiği kadın yanındaydı ve sevdiği kadının bedeninde kendilerinden bir can vardı, çocukları vardı. Nasıl mutlu olmazdı?

"Hadi oturalım." diyerek bir kaç adım geriledi Mustafa ve kendisine sarılan eşi ile beraber koltukta oturdu. Elif kafasını Mustafa'nın sağ omzuna koyarak Mustafa'ya sarılarak oturmuştu. Gözleri kapalı hayaller kuruyordu. Bu hayallerini sessiz olan ama kalp atışlarını duyduğundan dolayı heyecanlı olduğunu anlayan eşine de anlatmak istedi. Bu isteğini hemen gerçekleştirdi.

"Hayal kuralım." dedi en tatlı hâliyle. Mustafa eşine baktı ve Elif'in at kuyruğu yapılmış olan saçının en narin tellerinden öptü.

"Kuralım, güzelim benim." dedi Mustafa. Elif hemen heyecanlı şekilde aklına gelen ilk hayali anlatmaya başladı.

"Ben aslında hayal kurmadım. Yani, önceden ve ya evlendikten sonra. Ama tam şu an aklıma o kadar güzel bir hayal geldi ki. Senin işten gelme vaktin ve bebeğimiz kapıda seni bekliyor." diyerek gülümsedi. Mustafa 'bebeğimiz' detayına gülümsemeden edemedi. Elif konuşmaya devam etti, "Geldiğin an önüne minik adımlar ile koşan bir bebek var. Minicik kolları ile kucağına çıkmak için ayağına sarılıyor. Kucağına alıyorsun ve sarılıyorsun sımsıkı. Oynuyorsun hatta biraz. Ufak kahkahalar atıyor, sizi böyle izleyen benim yüzümde hafif bir gülümseme var. Sen ise çocuğumuzun büyüsüne kapılmışsın."

"Böyle bir şey olursa ben kalpten giderim bu arada. Çok tatlı olur çünkü ben dayanamam." Mustafa'nın dediklerine kahkaha atmıştı Elif.

"Bayılayım falan deme çocuk kucağında sonuçta."

"Kendim yere düşerim, çocuğumun düşmesine izin vermem. Onun canı yanmasın." diyerek elini Elif'in karnına koydu Mustafa. Daha fındık tanesinden küçük olan bebeğini sevmiş hissiyle Elif'in karnını okşadı. Elif, Mustafa'ya bakıp gülümsedi. Eşinin böyle düşünmesi onu daha da mutlu etti. Aklına gelen soruyla Mustafa'nın karnında olan elinin üzerine kendi elini koydu. Eşinin dikkatini çektiğinde sorusunu sordu.

"Aklında isim var mı? Hiç düşündün mü kız olursa ve ya erkek olursa ismi ne olsun?"

"Kız olursa Hüma olsun isterdim. Hep Hüma ismini sevdim, kızımı öyle seslemeyi hayal ettim. Ama sen istersen başka isim de olabilir. Erkek olursa... Ubeydullah olsun isterdim. Sen peki?" diye sordu. Elif eşinin bu kadar içtenlikle isimleri söylemesine şaşırdı. Gerçekten hayali gibi gözüküyordu. Eşinin bu isteğine engel olmak istemedi. Çocuklarının isminin Hüma ve ya Ubeydullah olması onun içinde güzeldi.

"Hüma ve Ubeydullah... Çok güzel isimler. Ben hiç isim düşünmedim. Ama senin söylediğin isimler çok güzel. Anlamları ne isimlerin?" diye sordu. Mustafa küçük çocuk heyecanıyla eşine bakarak konuşmaya başladı.

"Hüma; saadet, mutluluk demek. Ubeydullah ise bildiğime göre Allah'ın kulu demek. Çok anlamlı ve güzel. Ama başka isim de koyabiliriz. Sen nasıl istiyorsan." dedi Mustafa. Hayalinde olan isimler ile çocuklarını seslemek, isimlerini zikr etmek isterdi ama karısının düşüncesi daha önemliydi. Çok sevdiği eşi, kendisinden bile önemliydi onun için.

"İtirazım yok, Mustafa. İki isim de çok güzel. Ama sence çocuklarımız hangimizi daha çok sever? Kızlar babalarına, oğlanlar annelerine düşkündür derler." dedi Elif ve gülümsedi. Mustafa başını eşinin dizlerinin üzerine koydu ve tavanı izlemeye başladı.

"Erkekler dayısına çeker derler. İnşAllah oğlumuz olursa Murat'a çeksin. Hâliyle ona çekerse kıskanç, seni paylaşmayı sevmeyen, sana bağlı olan bir çocuk olur. Benden bile kıskana bilir seni. Ama kız olursa kime çekecek bilmiyorum. Kızımızın ne teyzesi var, ne halası. Sana çekerse çok güzel olur. Kızımızın senin gibi olmasını çok istiyorum. Sana benzesin ama bana bağlı olsun. Aslında İslam'da bile çocuklarının annelerine daha çok bağlı oldukları ve annelerini daha çok sevdikleri yazar. Baba ne kadar iyi bir baba olursa olsun, anne hep ilk gelir. Tabii bu her ailede böyle değil ama genel olarak dinimizde böyle deniliyor. O yüzden sana bağlı olabilirler ama sorun değil. Bende sana çok bağlıyım. Üçümüz de sana bağlı olursak çok güzel olur, iyi anlaşırız ama kıskançlık konusunda biraz sorun olur gibi. Ama kızımız kıskanç olur mu bilemiyorum. Bana çekerse çok kıskanç olacağı kesin ama sana çekerse kıskanç olur mu bilemem, senin kıskançlığını görmedim." dedi Mustafa. Söylediklerini bir an hayal ettiğinde gülümsedi. Çocukları ile eşine olan bağlılığını düşündüğünde, bunu hayal ettiğinde midesinde garip hissler belirdi. Aynı kendisi gibi çocuklarının da eşini çok sevmesini istiyordu. Elif'in değerini bilsinler, onu sevsinler, en çok ona bağlı olsunlar isterdi.

"Ben çok kıskanç bir kadınım, Mustafa. Sevdiklerimi paylaşmayı sevmem. Kocamı paylaşmayı ise hiç sevmem. Kızım bana benzerse evde sorun çıkar şimdiden söyleyeyim." dedi Elif. Mustafa başını biraz geri atarak güldü. Eşine baktığında bir an aklında bir sahne belirdi. Kızı ona sarılmış, onu severken eşi yanlarına gelip onları izliyor. Kıskanıyor daha küçücük çocuktan Mustafa'yı. Ama bu sırada kızları da babasını kıskanıyor annesinden. Paylaşılamıyor Mustafa ve bu yüzden gülümsüyor.

"Hayali bile o kadar mükemmel ki... Ama senin kıskanç olduğunu bilmiyordum, Elif Hanım." dedi Mustafa.

"Ben çok kıskancım ama kıskanacağım bir durum olmadığı için sen farketmedin." Eşini biraz kızdırmak istedi Mustafa. Kıskançlığını görmek, bu duyguyu tatmak istedi. Birazcık eşini kızdırsa o tatlı halini görse bir şey olmazdı sonuçta değil mi?

"Aslında kıskanman gereken durumlar var ama senin haberin yok." dedi Mustafa. Elif'in kaşları çatıldı. Ne demek kıskanması gereken durumlar vardı ama onun haberi yoktu? Neler oluyordu?

"O ne demek?!" diye sordu hafif yüksek çıkan sesiyle. Mustafa istediğini almış gibi gülümsedi.

"Şirkette kadınlar ve erkeklerin katı ayrıdır ama bazı kadınların gözü iş çıkışında üzerimizde. Ali'nin evli olduğunu biliyorlar. Meryem şirkette çalıştığı için Ali'ye artık dikkat etmiyorlar ama bu sefer ben odak noktası oldum." dedi Mustafa. Abartılacak bir durum yoktu aslında ama Mustafa eşinin kıskanç hallerini görmeyi çok istiyordu.

"Bende mi geleyim çalışayım şirketinizde? Ya da dur. Senin eşin değil miyim? İş yerine gelebilirim sonuçta. Hem senin evli olduğunu nasıl bilmiyorlar? Sen neden kendini bekar erkek gibi gösteriyorsun, Mustafa?!" dedi Elif. Sinirlenmeye başlamıştı. Sakin karakteri olabilirdi ama bu eşini kıskanmayacağını, eşine gözünü diken kadınlara sinirlenmeyeceği anlamına gelmiyordu. Evliydiler onlar yahu!

"Sinirlenme, güzelim. Evli olduğumu biliyorlar ama bazıları bilmiyormuş. Hem ne zaman istersen gelebilirsin, güzel karım. Çalıştığım an kapıyı açıp içeri sen girsen nasıl mutlu olurum bilemezsin."

"Geleceğim. Merak etme sen. Geleceğim en güzel halimle." diyerek bakışlarını başka tarafa çevirdi Elif. Ne güzel mutlu olmuş hayal kuruyorlardı. Kıskançlık krizinin sırası mıydı şimdi? O sırada Mustafa çatık kaşları ile Elif'in dizinden başını kaldırdı. Eşinin yanında oturur pozisyona geçti ve Elif'in çenesinden tutup başını kendisine taraf döndürdü.

"En güzel halimle derken? En güzel hâle falan gerek yok. O kadar namehrem var benim çalıştığım katta." İşte kasap et derdinde, koyun can derdinde dedikleri bu olsa gerekti. Elif eşini başka kadınlardan kıskanıyorken, Mustafa da eşini başka adamlardan kıskanıyordu.

"Mecaz anlamda dedim ben onu." diyerek gülümsedi Elif. Eşinin bu halleri gülümsemesine sebep olmuştu. Kıskançlık krizi falan geçirmesine gerek yoktu. Sonuçta eşi onu seviyordu. Onunla evlenmişti. Diğer kadınlarda Mustafa'nın evli olduğunu bilmiyordu öyle değil mi? O zaman Elif, Mustafa'nın onunla evli olduğunu bildirirdi. Evli olduğunu bildiklerinde Mustafa'ya karşı davranışları ve hissleri değişecekti.

"Yine de en güzel halinle falan gelme. Sen en güzel bana ol. Benim yanımda en güzel ol. Benim en güzelim ol. Sadece benim." dedi Mustafa bakışlarını eşinin bakışlarına dikmişken. Elif eşinin bu tatlı hallerine gülümsedi ve başıyla hemen onayladı.

"Sadece senin en güzelin." dedi eşini terkar ederken. Mustafa da gülümsediğinde Elif başını eşinin omzuna koydu ve sımsıkı eşine sarıldı.

"Sen beni böyle kıskanıyorsan, kızımızı ne kadar kıskanırsın düşünemiyorum." dedi.

"Çok kıskanacağım. Ama en çok sevgiyi ben vereceğim ona. Başka erkeklerde aramasın sevgiyi. İnşAllah abisi ve ya erkek kardeşi olursa oğlanlarıma da söyleyeceğim. Kız kardeşlerini çok sevmelerini öğreteceğim. Başıboş erkeklerin tek güzel kelimesine kanmasın benim kızım. En çok ben kıskanacağım ama en çokta ben seveceğim, biriciğimi." dedi Mustafa. Elif hafiften gülümsedi.

"Çok güzel düşünüyorsun." dedi sadece.

"Güzel düşünmeme sebep oluyorsun."

"Mustafa..." dedi Elif.

"Söyle, güzelim."

"İyi ki benim eşim ve bedenimde taşıdığım çocuğumun babasısın. Çocuklarımız çok şanslı olacak. Senin gibi anlayışlı ve sevgi dolu bir babaya her kız çocuğu nasip olmaz. Erkek çocuklarımızın senin gibi babası olduğu için, destek olacak arkasında duracak babaları olacağı için çok şanslılar. Çok şükür, Mustafa'm. Elhamdülillah bizi aile yapan Allah'a." dedi Elif ve Mustafa eşinin bu dediklerine gülümsedi. Elif'in yanında gülümsememek mümkün değildi. Eşinin alnından öptü ve içinden şükür etti. En çok senin gibi anneleri olduğu için şanslı olacaklar, dedi içinden. Böyle güzel anneye sahip olmak, bu kalbin içerisinde sevilmek ve güzel bedende büyümek onların en büyük şansı olacak. Allah seni onlar için melek olarak seçmiş, elhamdülillah, diye düşündü Mustafa. Bunu eşine söylemedi ama eşinin alnını öptü, saçlarını okşadı, parmak uçlarına küçük buseler kondurdu. Bazen hissettirmek önemliydi sevgiyi. Kelimeler yeterli olmuyordu. Mustafa elini Elif'in karnına koyarak okşamaya başladı. Mustafa'nın sevgisini hissettiğinde uyumak istiyordu Elif. Yıllardır alamadığı uykuları, babası yüzünden korkarak yarım kalan uykularını Mustafa'nın yanında alıyordu. Onun yanında güvendeydi. Huzurla uyuyabilirdi.

***

"Ali'm, uyan hadi. Sabah ezanı okundu." diyerek kolundan tutup yataktan kaldırmaya çalıştım ama nafileydi. Uyanmıyordu. Kış uykusuna falan mı yatmıştı acaba? Sen az önce aşkımıza ayı mı dedin yoksa ben mi yanlış anladım?

"Ali, eğer uyanmazsan tek başıma sabah namazını kılarım sonra da senin başından aşağı su dökerek uyandırırım sende yanlız kılarsın namazını!" Tehditimi kullanmadan uyanmayacağını biliyordum. Bazen böyle tehditler işe yarıyordu.

"Dün yorulmuşum, çiçeğim. Uyanıyorum hemen." diyerek homurdandı Ali. Gözlerimi devirdim.

"Dün sadece kardeşinin isteme gününe gittik ne için yorulmuş olabilirsin?" diye sorduğumda yatakta oturur pozisyona geçti ve sol gözünü açarak bana baktı. Simsiyah saçları dağılmış, yüzü kızarmıştı. Bazen yatakta ters yattığı için yüzü yastığın iziyle kızarıyordu.

"Stresliydim. Stres insanı ne kadar yoruyor biliyor musunuz, hanımefendi?" dedi Ali. Gülümsedim ve banyoya gitmek için yürümeye başlamıştım ki Ali kolumdan tutarak beni kendine çekti. Daha doğrusu yatağa fırlattı desek daha doğru olurdu.

"Ne yapıyorsun?! Ödüm koptu!" dedim bağırarak. Benim bağırışımı umursamadan omuzumdan tutup bana sımsıkı sarıldı.

"Sabahları sana sarılarak uyanmak günün iyi geçmesi demektir. Sana sarılmadan güne başlamak istemiyorum. Allah beni o günlerden korusun."

"Kimin ilk öleceğini bilemeyiz. Hem ben arkadaşlarımın yanında bazen kalmak istersem ne yapacaksın?" diye sorduğumda benden ayrıldı ve çatık kaşları ile bana bakmaya başladı.

"Öyle bir şey olmayacak." diyerek yataktan kalktı. Sadece gülümsedim. Benden ayrı kalamayacağını söylüyordu. Daha bir hafta olmuştu evleneli ama şimdiden bensiz kalamayacağını söylemesi hoşuma gitmiyor değildi. Tabii böyle sevilince hoşuna gidecek. Ama hakediyorsun. Sevilmeyi hakediyorsun. Haklısın, iç ses.

Ali banyoya gittiğinde bende seccadelerimizi sermiştim. Aslında namaz kılmak, Kur'an okumak için ayrı bir oda istiyordum. Bunu en kısa sürede Ali'yle konuşmalıydım.

"Aşkım," dedim Ali odaya girdiği an. Bunu beklemiyor olmalı ki donup kaldı. Bir kaç saniye yüzüme boş boş baktıktan sonra gülümsedi ve içtenlikle, "Efendim, çiçeğim?" diye sordu.

"Boş bir odamız var ya orasını namaz kılmak için kullansak olur mu? Sonuçta orası boş oda." dedim tatlı tatlı. Biraz elimizdeki tatlılık kozları kullanalım.

"Tabii ki olur, güzelim. Bir kaç gün sonra hazırlarız olur mu?" dediğinde hemen başımı salladım. Bende banyoya gidip abdestimi aldım ve namaz kıyafetimi giydim. Ali de pijamasını çıkarıp pantolunu ve tişörtünü giymiş halde beni bekliyordu. Beni beklemesine gülümsemiştim. Sanki çocuğumu 'burada bekle birazdan geleceğim' diye uyarmış ve uzak bir yere gitmiştim. Ali'nin bazı davranışları gerçekten çocuk davranışları gibiydi ama çok tatlı oluyordu. Bizim eşimiz bize hep şirin gözükür. Bizim değil benim eşim, iç ses. Ben senim zaten, salak. Benden de kıskanma eşini. Eşime en çok sarkan sensin. Senden başka kıskanacağım birisi yok. Sen git namazını kıl. Kendinle konuşma. Aferin en azından güzel şeyler söylemeyi öğreniyorsun.

"Geldim." diyerek Ali'nin yanına gitmiştim. Gülümsemiş ve seccadesinin başına geçmişti. Onun biraz arkasında bende seccademin başına geçmiş ve namazımı kılmaya başlamıştım. Namazımızı kıldıktan sonra Ali uyumak istemişti ama ben kahvaltı hazırlayacaktım. Kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da Gökay'ı aramıştım. Babam geçen sefer Gökay sabah namazına uyanmakta zorlanıyor demişti. Bakalım beyefendi uyanmış mıydı?

"Günaydın, Gökay." dediğimde telefonun ardından homurdanma sesleri gelmişti. Bir kaç dakika sonra Gökay uykulu sesiyle konuşmaya başladı.

"Günaydın da kimsiniz?" diye sorduğunda kahkaha atmıştım. Aramayı kim olduğuna bakmadan açmıştı.

"Bilmem, sen bak bakalım kimim." dediğimde bir kaç saniye sonra Gökay kulağımın perdesini koparacak derecede bağırmıştı.

"Abla!!!" Sanki yıllardır konuşmuyormuşuz da şimdi ilk defa konuşuyoruz gibi bağırması garibime gitse de hemde gülümsemiştim. Bu saatte aramam onun için sorun değildi. Aksine aradığım için mutlu olmuştu.

"Bağırma be! Kulağım ağrıdı. Sabah namazını kıldın mı?"

"Günaydın, günüm iyi ki aydı, seninle aydı, günaydın, ablam! Namazımı kıldım çok şükür. Teşekkürler sorduğun için." dediğinde gülmüştüm.

"Abartma, Gökay. Ve Allah kabul etsin." dediğimde teşekkür etmiş ve yataktan kalktığını anladığım sesi duymuştum.

"Seni uyandırğım için özür dilerim ama babam son zamanlar sabah namazına uyanamadığını söylüyordu. O yüzden aradım."

"Hiç sorun değil, abla. Yeter ki her sabah sen ara."

"Teşekkürler, bebeğim. O zaman ben kapatıyorum. Sana hayırlı günler. Kahvaltı hazırlayıp Ali'yi uyandırmam lazım. İşe gideceğiz ikimizde."

"Şu enişte her zaman bizi ayırmak zorunda mı?" diye sorduğunda gülümsedim ve ısınması için koyduğum su makinesini kapattım.

"O benim eşim, Gökay. Onunla birlikte yaşıyorum ve bir çoğu şeyi onunla birlikte yapıyorum. Buna alışsan iyi edersin."

"Tamam, tamam. Hadi git eşinin yanına."

"Görüşürüz, bebeğim. Allah'a emanetsin."

"Sende Allah'a emanetsin, ablam." dediğinde aramayı kapattım ve daha yarım saat belki de kırk dakika önce uykuya dalan Ali'yi uyandırmaya gittim. Odaya geldiğim an yatakta rahat bir şekilde uyumuş Ali'yi gördüm. Gülümseyerek yanına yaklaştım.

"Aşkım, uyan hadi." dedim. Ona her 'aşkım' diye seslendiğimde uykusunda olsun, yemek yesin, televizyon izlesin, birisiyle konuşsun farketmez hep bana bakardı. Bir kaç saniye donup kalır -ki bu hâli çok komik olurdu- sonra bana gülümserdi. Yine uykusundan bir anda uyanmış ve sağ gözünü açarak bana bakmaya başladı. Şirince gülümsedi ve yataktan bir anda kalkıp önüme geldi.

"Bana hep böyle seslen bende istediğin her şeyi hemen yapayım." dediğinde güldüm.

"Hanımcı olmuşsunuz, Ali Bey." dediğimde etkileyici bir bakış attı ve yarım ağız gülümsedi.

"Ben doğduğumdan beri hanımcıyım ama bir tek kendi hanımıma hanımcıyım. Malûm babama çekmişim." diyerek sol gözünü kırptı.

"Aferin, güzel laflar söylüyorsun. Sabahımı aydınlattın." diyerek ayaklarımı kaldırdım ve sol yanağına öpücük kondurup tekrar kendi boyuma döndüm.

"İşte benimde sabahım aydınlandı." diyerek gülümsedi. Şirince gülümsediği zaman küçük bir çocuğu sever gibi sevesim geliyordu Ali'yi. Seni tutan yok.

"Hadi elini yüzünü yıka mutfağa gel. Kahvaltı hazır." dediğimde hemen başıyla beni onayladı ve odadan çıkıp odamızdan bir kaç oda ötede olan banyoya adımladı. Aslında Ali bu kadar erken gitmiyordu ama ben şirket açıldıktan yarım saat sonra gitmek zorundaydım. Mutfakta çalıştığım için erken gidiyordum ama bugün ekstra erken gitmeliydim. Çünkü Fatıma teyzenin işi vardı. Bu yüzden ilk ben gidip yavaş yavaş kahvaltıyı hazırlamak zorundaydım. Şirkette çalışan bazı kadınlar tek başına yaşıyordu ve bazen kahvaltı etmeden evden çıkıyorlardı, gelip şirkette kahvaltılarını edip işe öyle başlıyorlardı.

"Omlet mi yaptın yoksa menemen mi?" diye sormuştu Ali.

"Bugün omlet yaptım." diyerek tavayı ocaktan alıp masanın ortasına koydum. Geri dönüp tezgaha geçeceğim sırada Ali'nin ince bel bardaklarımıza çay döktüğünü gördüm. Bu haraketine gülümsedim.

"Evde çoğu zaman kahvaltıyı annemle babam hazırlardı. Birlikte menemen yapar, sonra da birlikte masayı topluyorlardı. Evlenince babam gibi eşime yardım etmek isterdim. Çünkü annem babam ona yardım ettiğinde çok mutlu olurdu. Bende eşimin öyle mutlu olmasını isterdim." diyerek bana döndü ve gülümsememe karşılık olarak şirince bugünün saymayı unuttuğum bilmem kaçıncı gülümsemesini sundu. Bardakları tabaklarımızın baş ucuna koydu ve bana taraf dönüp elini belime koyarak beni kendisine doğru çekti.

"Senin mutlu olmanı, gülümsemeni istiyorum. Ve hep seni en çok gülümseten kişi olmak istiyorum. Son nefesime kadar."

"Beni zaten çok mutlu ediyorsun, Ali. Her şey için Allah razı olsun. En güzel kocaya sahibim." dediğimde söylediğim cümleyi sevmiş olacak ki çok nadir yaptığı haraketi yaparak sol kaşımın üzerinden öptü. Genelde benim yaptığım haraketleri ve ya dediğim sözleri sevince sol kaşımın üzerinden öperdi. Anlamı neydi bilmiyordum ama sorduğumda sadece bize özel olan bir şey olduğunu söylerdi.

"Bende en güzel eşe sahibim." dediğinde saçlarını karıştırdım. Onu bazen küçük erkek çocuğu gibi sevesim geliyordu. Bu zamanlarda ya saçlarını karıştırıyordum, ya da yüzünü seviyormuş gibi ellerimle eziyordum. Benim sevgimi gösterme şeklim biraz farklıydı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra kıyafetlerimizi giymek için odamıza gelmiştik. Daha doğrusu ben gelmiştim. Ali diğer odaların birinde takım elbisesini giymeye gitmişti, bende sade bir elbise giymiş ve tesettürümü takmıştım.

Çantamın içine telefonumu, şarj aletimi, cüzdanımı falan koyarken Ali odaya gelmişti. Elindeki kravat ile gülümseyerek bana bakıyordu. Evlendiğimizden beri işe gittiği her gün kravatını ben bağlıyordum. Annesinin ve babasının yaklaşık 30 yıldır yaptığı bir aktivite olduğunu ve aynısının bizim içinde olmasını istediğini söylüyordu. Bu yüzden kravatını ben bağlıyordum. Babam sayesinde kravat takmayı öğrenmiştim. Ölen babam sayesinde.

"Bunu yapmayı çok seviyorum."

"Bende yapmanı ve seni kravatımı bağlarken izlemeyi seviyorum. Küçük ama tatlısın."

"Küçük değilim ben, Ali! Sadece biraz boyum kısaysa ne yapabilirim?" dediğimde alay eder gibi gülümsedi ama hiçbir şey demedi. Kravatını alıp boynuna geçirdim ve bağlamaya başladım. Kravatını bağladıktan sonra beni baştan aşağı süzerek konuşmaya başlamıştı. Kıskançlık krizi geliyordu anlaşılan...

"Çok güzel olmuşsun, çiçeğim. Ama Allah razı olsun dedem şirketin ilk katını kadınlar için, ikinci katını erkekler için ayarlamış. Yoksa bu güzel halini şirketteki gözüne dikkat etmeyen erkekler görseydi katil olurdum."

"Abartıyorsun, Ali." diyerek çantamı aldım ve odadan çıktım. Kapının önüne gelip ayakkabı dolabından spor ayakkabımı çıkarıp giymeye başladım. Ali bu sırada arabanın anahtarını alıyordu.

"Eşim güzel olunca abartmak normal oluyor, çiçeğim."

"Geç kalacağız hadi gidelim." diyerek iltifatından kaçmaya çalıştım.

"Tabii kaç hemen." diyerek evden çıktığında gözlerimi devirmemek için zor durdum. Kaçtığımı farkediyorsan bari söyleme be adam! Onun ardından ben çıkmış ve kapıyı kitlemiştim. Yaşadığımız apartmanın dördüncü katındaydı evimiz ve bu yüzden inerken merdiveni kullanıyorduk. İnmek kolay oluyordu ama o merdivenleri çıkmak, hele ki yorgunken çıkmak bir zülüm gibiydi. O yüzden merdivenleri çıkmak yerine asansör kullanıyorduk. Ali elimi tutarak merdivenden indiğinde gülümsedim. Dışarıya çıktığımız an elimden tutuyor ve gideceğimiz yere varana kadar elimi bırakmıyordu.

Arabaya binip şirkete gittiğimizde yolda ona Fatıma teyze ile yaptığımız yemeklerin tarifini anlatıyordum. Neden anlatıyordum bende bilmiyordum ama Ali gerçekten merak ediyormuş gibi beni dinliyor, anlattıklarımdan yediği yemekler hakkında yorum bile yapıyordu. Onun bu davranışı beni daha da mutlu ediyordu. Beni mutlu etmek istediğini hep söylüyordu ama farkında mıydı bilmiyordum, o beni her dakika mutlu ediyordu. Onunla birlikte aile mutluluğunu kazanmıştım. Aile hissini gerçekten yaşıyordum. O benim ailem olmuştu. Tek bir kişi benim ailem olmuştu. Ve bu kişinin Ali olması beni daha da mutlu ediyordu. Gerçekten onu çok fazla seviyordum. İnşAllah son nefesime kadar çok sevecektim.

🤍

Herkese merhabalar! Nasılsınız?

Önemli!; Süt babası namehrem mi yoksa mehrem mi diye araştırdık bir okurumla. Buradan ona teşekkür ediyorum. Ömer Meryem'in üvey babası ve süt babası olmadığı için, ona hayli ile namehrem oluyor. Yıldız ve Ömer evlenmediği için, hiçbir nikâhları olmadığı için bir birlerine eş olmuyorlar. Bu yüzden Ömer abi Meryem'e namehrem oluyor. Süt babası ise namehrem mi, mehrem mi o konuda ortak bir fikre varamadık. Ama Meryem ve Ömer abi bir birine namehrem. Bu konuda doğru yazmışım. Sadece yine bir okurum bu konuda soru sorarsa ve ya merak ederse diye açıklamak istedim.

Yaklaşık bir haftadan sonra yeni bölümü yazabildim şükür. Geçen hafta müsait değildim çünkü okul alışverişi, Hasbelkader'in tanıtım videosu ve bir gün dinlenme günü yapayım derken geçen hafta hiçbir hikayeme bölüm yazamadım. Ama bölümleri yazmaya full devam ediyorum. İnşAllah Eylül'de daha sık şekilde bölüm atmak istiyorum ama ikinci kez okul alışverişe çıkacağız. Bu yüzden yine bu hafta ya da gelecek hafta hangi bölüm bilmiyorum ama biraz geç gelebilir bölüm. Şimdiden söylemek istiyorum. Okul başlayana kadar Hasbelkader'i bitirmeyi düşünüyorum ama onlardan kopmakta zor geliyor bana... Sonuçta ilk İslami kurgum ve ilk kez böyle ciddi şekilde hikaye yazıyorum, okurlarım oluyor. Bu yüzden çok özel Hasbelkader ve bitirmek çok zor. O yüzden biraz geç yazıyorum desem yalan olmaz... Ama en azından Ekim ayına kadar bitirmeyi düşünüyorum çünkü okulum Eylül'ün 15'de açılıyor ve ben dersler yoğunlaştıktan, yani Ekim'den sonra sıklıkla bölüm atamayacağım. Şimdiden anlayışınız için teşekkürler. ❤️

Bu arada Hasbelkader'in tanıtım videosunu izlemek isterseniz duyurular kısmından bakabilirsiniz.

Onları bu şekilde mutlu yazmak beni de çok mutlu ediyor. Gelecek bölüm inşAllah Abdullah ve Zehra'nın da mutlu olduğu sahneleri okuyacağız. Onları da kavuşturmak için sabırsızlanıyorum. Ayrıca Mustafa'nın ve Elif'in çocuk hayali beni benden aldı... İsimleri özenle seçtim, umarım beğenirsiniz. Mustafa'yı baba olarak, Elif'i anne olarak yazmayı istiyorum. Hemen o bölümleri yazmak istiyorum, hemen! Birde romantik Ali Beyimiz var tabii... Evlendikten sonra tıpatıp babasına benzedi Ali. Ama daha bunlar fragmandı. Daha düşünceli, daha romantik Ali sahnelerini okuyacağız inşAllah. Bu sahnelere keşke editler yapılsa. Hep yazarlardan görüp bende hayalini kurardım. Eğer gelecekte bu sahnelere ve ya gelecek bölümlerde olacak romantik sahnelere edit yapanlar varsa şimdiden teşekkürler. 🤍

Bölüm nasıldı?

Mustafa ve Elif çiftimizin ilk kızı mı yoksa oğlu mu olacak sizce?

Mustafa'nın söylediği isimleri beğendiniz mi?

Mustafa ve Elif ebeveyn olduktan sonra görmek istediğiniz sahneler var mı? Varsa buraya yazabilirsiniz.

Elif'in kıskançlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha fazla kıskançlık sahnesi istiyor musunuz? (Başka çiftlerimiz içinde kıskançlık sahnesi görmek istiyorsanız yazabilirsiniz.)

Gökay ve Meryem'in kardeşliği hakkında ne düşünüyorsunuz? (Gökay çok tatlı 😍)

Ali'nin babasına benzeme durumu sizce güzel mi? Ali Kara taraftarı mı yoksa Ahmet Kara taraftarı mısınız?

Ali ve Meryem'in sahnelerini beğendiniz mi?

Sorularıma cevap vermeyi unutmayın, lütfen. Düşünceleriniz her zaman benim için çok önemli. Yorumlarınızı ve oylarınızı hikayemden eksik etmeyin. Hikayemin sizin desteğinize ihtiyacı var, unutmayın. Tüm destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum. Sizleri çok ama çok fazla seviyorum, kendinize çok iyi bakın. Gelecek bölümde görüşmek üzere! ❤️🩹

Allah'a emanetsiniz!❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 115 31
Bir psikolog'un vatana sevdası, sevdalısı. biraz gerçek, biraz hayal. şehidi gerçek, mutluluğu hayal.. vatan size daima minnettar. komando olmak yüre...
58.2K 3.7K 33
Mısra Hatıl, bu benim! Hislerimi şiirlere nakşedip, adımında olduğu gibi mısralarında ağlayan biriyim ben. Ailesinin biricik oyuncağı bir bez bebeğim...
105K 9.1K 23
...Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi... Kehf 13 🌸🌸🌸🌸 "Kardeşime söz verdiğin yüzüğü almadan olmaz. " derken hala gülüyordu. Ellerimi...
1.9K 282 10
Mahperi serisinin ikinci kitabıdır. Evleniyordum. Daha on sekiz yaşımı kutlayalı üç gün olmuştu ama ben doğum günümden üç gün sonra sevmediğim biris...