barbekü sos (bxb)

By ktnosh

530K 42.4K 17.5K

kurye: lahmacuncudan sipariş veriyosun sayın amına koyduğum barbekü sos yok diye trendyol yemekten 1 puan ver... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
Final

24

14.3K 1K 214
By ktnosh

Y/N: AMAN ALLAHIM BAYILICAM GALİBA KİTAP BXB'DE 1 NUMARA TEK GÜNDE DE +4K OKUNDU 13K ŞU AN?? TEŞEKKÜR EDERİM OKUDUĞUNUZ İÇİN SIKILIYOR MUSUNUZ BEĞENMEDİĞİNİZ NOKTALAR VAR MI HER TÜRLÜ ELEŞTİRİYE AÇIĞIM YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. İYİ Kİ VARSINIZ ÇOK SEVİYORUM SİZİ

Gürbüz boku yediğini hissediyordu.

Doğduğundan beri şanslı sayılabilecek bir hayatta büyümüştü Gürbüz ve sanılanın aksine bu günlere kendi tırnaklarıyla kazıyarak gelmişti. Varlıklı bir ailede yetişmiş olmasına rağmen ailesi onun önüne hiçbir zaman istediklerini sermemişti. Her zaman savaşmak zorunda kalmıştı esmer. Ortalamanın altı bir mahallede oturmuş, devlet lisesinde kıçından ter akıtarak derece öğrencisi olup Boğaziçi'ni kazanmış, şimdi bile harçlığını çıkarmak için babasının yanında diğer kuryelerle aynı şartlar ve aynı miktarlar altında çalışmaya tamam demişti. Şımarmaya, övünmeye asla vakti olmamış, çoğunlukla kendini eğitmeye çalışmıştı. Çoğu insan onun ailesinin durumu yüzünden hiç zorluk yaşamadığını düşünürdü ve Gürbüz bunun aksini söylemeye bile tenezzül etmezdi. Her zeferinde hamd olsun der, sessizliğini korurdu.

Evet yüksek gelirli bir ailede ortalama bir şekilde büyümüştü, çektiği zorlukları da olmuştu ancak 24 yıllık yaşantısında hiç bu kadar zorlandığını hatırlamıyordu. Paranın çözebileceği bir durumda olsaydı eğer paraya başvuracak kadar kapana sıkışmıştı, ağızından bırak şükür dolu kelimelerin, şikayetlenme kelimelerinin bile çıkmadığı bir andaydı.

Karavanın arkasında Atilla ile yan yana yolculuk yapıyordu.

Aslında yolculuk başta herkesin karavanın ön kısmında takılmasıyla başlamıştı. Murat karavanı sürüyor, Osman yan koltukta yandex haritayla yolu tarif ediyor, Ufuk, Atilla ve Gürbüz de şarkı söyleyerek ön koltuktaki ikilinin aklını karıştırıp onları çileden çıkarıyorlardı. O kadar eğlenceli ve huzurlu bir yolculuktu ki bu Gürbüz'e göre, çoğu zaman gülerken duraksıyor, iç çekip güneş gibi parlayan Atilla'yı sessizce izliyordu. Yolculuğun başında her zamanki gibi çok çekingen olsa da Gürbüz ve Osman'ın yardımlarıyla anında açılıvermişti. Artık sessiz sessiz konuşmuyor, mahçupça oturmuyordu. Hatta öyle ki gülerken eliyle ağızını bile kapatmamıştı ve Gürbüz onun gereksi yere utandığı yamuk dişini sıkıca öpmek istemişti.

Yol uzundu tabii. Sabahın erken saatlerinde yola çıkmalarının sonucu Ufuk sızıp kalmış, Osmanla Murat ise sessizliğe bürünmüştü. Hâlâ içinde enerji hisseden grubun en küçük ikilisi ise burda sessiz sessiz dikilmenin manasız olduğunu düşünmüş olsa gereklerdi ki karavanın arkasındaki küçük çekyata yan yana oturmuşlardı. Başta gerçekleşen ufak laf sokmalı şakalaşmalar kendini temaslı şakalara bırakmıştı ve en sonunda Gürbüz kendini diz dize, hatta kıç kıça bir şekilde Atilla'nın yakınında oturken bulmuştu. Sarışının güzel ve hafif kokusu ciğerlerine doluyor, ardından karnına hücum edip tatlı tatlı gıdıklanmalar bırakıyordu. Gürbüz o kadar garip ve heyecanlı hissediyordu ki kendini sürekli konuşurken buluyordu ve bu Atilla'nın inanılmaz hoşuna gitmişti. İkilinin gözleri birbirlerinin gözleri hariç her yerde dolaşıyordu ve şiddetli sağanak yağış seslerini bastırdığı için birbirlerine daha da yaklaşarak konuşmalarına neden oluyordu. Gürbüz'ün gözleri ilk defa o zaman Atilla'nın kalın ve çizilmiş gibi biçimli olan dudaklarına takıldı.

Atilla fırlama bir çocuktu. Gürbüz'ün siyaha yakın gözlerinin dudaklarının üstünde olmasından gerekenden daha uzun süredir dolandığını fark etmişti elbet ve bununla taşağını geçmekten geri de kalmamıştı. Gürbüz hemen dudağındaki yarayı öne sürmüş, ardından sağ elini nazikçe çenesine koyup baş parmağını yarasının yeni geçtiği alt dudağında nazikçe gezdirmişti.

"Geçmiş."

"Öpücüklerin iyi geldi heralde." Atilla'nın yanaklarına kan otururken, üstelik utançtan bacaklarını birbirine iyice yapıştırırken yine de hain beyni bunu söylemekten kendisini alıkoyamamıştı. Gürbüz gözünde o kadar yakışıklıydı ki, onu her an, her yerde üstünde istiyordu. Bu hem fesatçaydı hem de değildi, açıklayabileceği bir şey hiç değildi ama ona yakın olabildiği kadar yakın olmak istiyordu işte. Gürbüz onu kolları arasında sıkıştırsın, içine soksun istiyordu resmen. Çaktırmadan yüzünü yakışıklı esmerin yüzüne yaklaştırdı.

"Öpücüklerim sihirlidir evet." Gürbüz hızlanan kalbini derin bir nefesle yoluna koymaya çalışırken sarışının kokusunu içine çekmesiyle daha da boku yemişti. Yaptığı salaklıkla alt dudağını dişleri arasında sıkıştırdı ve bingo, artık koyu mavi gözler de kendi dudakları üzerindeydi.

"Çok da sihirli değilmişler Gürbüz usta, sizi bozmak gibi olmasın ama," yutkunurken suratını biraz daha esmerin ısınmaya başlayan suratına yaklaştırmış ve koca, sulu ve güzel gözlerini karşındaki gencin koyu gözleriyle kavuşturmuştu. "İyileşemeyen noktaları da var iç kısımlarda."

Gürbüz o sırada nerdeymiş, kimleymiş, kimmiş, neymiş, gram fikri yoktu. Sarışının dediklerini duymamıştı bile. Mavinin en güzel tonundaki gözler girdap gibi ruhunu bedeninden çekiyordu sanki ve Gürbüz buna bir dur dahi diyemiyordu. Çaresizce başını aşağı yukarı hareket ettirdi ve sertçe yutkundu, gerçekten Atilla'nın çok tehlikeli birisi olduğunu düşünüyordu.

"İyileşmeyen noktalar için, 3 tane daha öpücük alabilir miyim?"

Şu an ne kadar güzel gözüktüğünü görebilseydi, kendinden inanılmaz korkardı Atilla diye içinden geçirdi Gürbüz. Güzelliği elindeki en büyük silahıydı, tek bakışıyla kitlelere çok büyük şeyler yaptırabilirdi. Sarı, kısalmış saçları karışık bir şekilde birkaç telini güzel beyaz cilde bırakmış, biçimli sarı kaşları ve upuzun kumral kirpikleri birbirine kavuşmuş, düz ve sivri burnu, kalkık koyu gül pembesi dudakları birbirni tamamlar bir şekilde yüzünde yerini bulmuştu. Suratında birkaç ben ve silik birkaç çil gördü esmer. Şayet sarışın güneşe çıkabilseydi, bu benlerin daha belirgin olacağından emindi. Parmakları bilinçsizce kadife yanaklarda tura çıkarken çok zavallı bir adamdı, zapzavallı bir adamdı Gürbüz. Parmaklarının gezdiği tenin anbean kızardığını ve ısındığını gözlemlerken konuşamadığı için kendine gülmek istedi. Kavradığı yanak sayesinde sarışını mümkünmüş gibi kendisine daha da yakınlaştırırken kendisinin de kafası sağa eğilmiş, gözleri içi geçiyormuşçasına kepenkleri indirmişti. Boynunda ve saçında hissettiği sıkı ve titrek ellerle daha da öpüşme moduna girerken dudaklarını ufakça karşısındaki dudaklara dokundurmuştu. Sıcak nefesler karışıp birbirlerinin suratlarında soluklanırken ani bir frenle ve duydukları acı dolu inlemeyle apar topar birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardı.

"YAVAŞ OROSPU ÇOCUĞU O NASIL FREN YATAKTAN MUTFAĞA UÇTUM SÜLALENİ SİKEYİM SENİN YA."

***

Gürbüz için tehlike hâlâ geçmiş sayılmazdı. İkisi de Ufuk'un hazin uçma sonundan sonra yan yana oturmamış, başka yerlerde telefonlarıyla oynuyormuş gibi yapıp delice hızlanan kalplerini sakinleştirmeye çalışmışlardı. Hatta öyle ki Atilla Ufuk'un kafasını lastiğe sürtmek bile istemişti öpüşme girişimleri bölündüğü için. Yine de renk vermemeye çalıştı. 1 gece kalacaklardı, 24 saat uzun bir zaman dilimiydi ve Gürbüz'ün üstüne gitmek için çok fazla vakti olacağını biliyordu.

Esmer'in kokusu, karizmatik gülümsemesi, yumuşak dudakları, keskin ama yoğun bakışları aklına geldikçe ne suratındaki kırmızılık geçiyordu, ne de delice hızlanan kalbi biraz olsun dinginleşiyordu. Oflayıp portatif tuvalete girdi ve suratını deponun soğuk suyuyla sadece bir kez yıkadı. En azından karavandan inene kadar Gürbüz'ün G'sini bile aklına getirmeyi kendine yasaklamıştı.

Bu yasak neyse ki uzun sürmedi. Yaklaşık yarım saat sonra Murat en güzel noktayı bulmuş, gür sesiyle sevinçle çığırmış, gölün kenarına büyük karavanı yanaştırmıştı. Enayiler diye düşündü Murat kendi kendine ve sırıttı. Tek bir insan dahi yoktu bu doğa güzelliğinde ve sadece kendilerinin olması çok hoşuna gitmişti. Grubun babası edasıyla gururlu bir şekilde ayaklandı ve vücudunu gerip her yerini çatırdattı. Osman ona kireçlenmişsin şakaları yaparak çıkış kapısından çıkmıştı. Ardından Ufuk, Gürbüz ve Atilla'da çıktığında yağmurun hâlâ devam ettiğini gördüler.

Burası gerçekten... Nasıl anlatılır bilmiyordu Atilla ama muazzam heralde hissettiklerine az çok kılıf olan bir kelimeydi. Evet muazzam bir yerdi. Sık sık ağaçların olduğu, güzel küçük bir göletin bulunduğu, şaşırtıcı bir şekilde oldukça bakımlı duran bir araziydi ve Murat'ın kendi kendine böbürlenmesine hak verir olmuştu. Parlayan gözlerle etrafı izlerken Gürbüz yağmurluğunun kapüşonunu kafasına geçirip, yanağını sıkmıştı ve hastalanma diye mırıldanmıştı. Kalbi yine götünde atarken sadece başını salladı.

Ardından her şey çok hızlı gelişti. Karavanın arkasını açtılar ve tente kurup oraya kamp sandalyelerini, masayı koydular. 3 kişi karavanda, 2 kişi de gece tentenin altına kurulacak çadırda yatacaktı, plan kurulmuştu. Hemen tentenin altına kurdukları mangalla gelirken getirdikleri etleri pişirdiler ve alkolle keyif çatmaya başladılar. Atilla ile Gürbüz birbirlerini ilk defa alkol alırken görüyorlardı, bunun bahanesinin arkasına sığınarak sanki birbirlerini hiç izlemiyorlarmış gibi, "gözlemliyorum" lafı altında daha fazla kesişiyorlardı. Osman alkol aldıkça daha da komik bir insana dönüşüyordu. Tombul yanakları pembeleşiyor, yanında kim varsa ona sırnaşıp, "Selamın aleyküm aleyküm selam, abicim öpeceğim." diye milleti darlıyordu. Ufuk ise birden ilginç sırlarını ortaya dökmeye başlıyor, çoğu zaman Osman'ın haliyle dalga geçiyordu. Murat ise çirkin sesiyle şarkı söylemeye çalışıp herkesin yüzünü buruşturmasına sebep olsa da ardından kahkaha attıracak şekilde detone oluyordu. Atilla dişlerini sıktı. Gürbüz kesin yanında o olduğu için az alkol almıştı. Ağır başlı bir şekilde oturmuş olanlara gülüyor, arada ona eğilerek eğlenip eğlenmediğini soruyordu. Alkolün Atilla'yı cinsel olarak etkilenmeye daha açık bir hâle getirdiğini görseydi ya da bilseydi eğer, ıslak soğuk dudaklarıyla önce Atilla'nın kulağını ıslatıp ardından da sıcak nefesiyle kurutmazdı heralde.

Atilla öyle bir hale gelmişti ki, gerçekten kendinden utanıyordu. Bokunu çıkaran üçlü kendi çalıp kendi oynarken Atilla'nın düşünebildiği tek şey yanındaki allahsız, insafsız ve ahlaksız yakışıklıydı. Kendisi de derin ve erkeksi bir sese sahipti ancak Gürbüz ne zaman onunla daha alçaktan ve kibar bir ses tonuyla konuşsa bağırarak inleyesi geliyordu. Gözlerini sıkıca yumdu ve elini kalbine bastırarak soluklandı. Düşündüğünün aksine Gürbüz yalandan hoşlandığı birisi değildi. Geçici hiç değildi. Bu çocuğa olan hislerinin derinliği, hatta dakikalar geçtikçe daha da derinleşmesi gözünü inanılmaz korkutmuştu. Yarınları düşünen birisi değildi Atilla. Yanında endişeyle ona dönmüş yakışıklıya bakarken yarın ne olacağını düşünmedi. Anın tadını çıkarmaya baktı.

Alkolü fazla kaçırmış üçlü ormanın derinliklerine işemeye giderken ne Gürbüz ne de Atilla karavanda tuvalet var ya deme ihtiyacı hissetmişti. Atilla dizini Gürbüz'ün dizine dayamış, çaresizce esmerin kazağına tutunmuştu. Hislerini gizleyemediği, duygu dolu koyu mavi gözleriyle esmerin de ondan farkı olmayan gözlerine gözlerini kenetlemiş, içinden geçirdiklerini ona aktarmak istemişti.

Öp beni. Öp beni. Öp beni. Gürbüz, lütfen öp beni.

Gürbüz taraflarında ise işler sıkıntıydı. Yanındaki çocuk biblo bebek güzelliğinde öylesine kendisine bakıyordu ki, Gürbüz'ün bayılası geliyordu. Tablolardaki meleklere benziyordu. Evet erkeklerden de etkilendiğini lisede fark etmişti ancak bu ünlüler üzerinde olduğu için şimdiye kadar ne yakınındaki erkek birine karşı böyle hisler beslemişti, ne de tecrübesi vardı. Bu onu korkutması gerekirken karşısındaki çocuğun ondan daha da tecrübesiz olması bunların hepsini yıkıp geçiyordu. Beraber öğreniriz düşüncesi onu daha da heyecanlandırıyordu. Hem daha tecrübesizdi, hem de kendisinden daha cesaretliydi bu genç. Bakışlarının derinliği ile istediklerini resmen Gürbüz'e aktarabilmişti.

Gürbüz yoğun bakışmalarını bölüp hızlıca etrafa bakındı. Üçlünün sesi gelmiyordu bile. Yalnız olduklarından emin olduktan sonra daha fazla ikisine de acı çektirmeyerek dudaklarını hoyratça sarışının dudaklarıyla birleştirdi.

Bu onda kaldığı gece kondurduğu ufak buselerden çok uzak bir öpücüktü. Sarışının kendi gibi sarı tuborgunun tadını da, birkaç saat önce yedikleri soslu mangalın tadını da gayet güzel alabilmişti. Bu ikisini de o kadar iğrendirmiyordu ki ikisi de bundan çok korktu. Atilla tecrübesizce içgüdülerine uyarak dudaklarını yiyen adama ayak uydurmaya çalışırken sanki tutunmazsa düşüp kayacakmış gibi hızlıca gürbüzün kısa siyah saçlarına tutunmuştu. Gürbüz kendisinden daha kısa olsa da yine de heybetli sarışının üstüne daha çok abanırken, Atilla belinin kavranması yüzünden kendini geriye doğru yatırmak zorunda kalmıştı. Yanmıyordu, ateşin ta kendisiydi. Her şeyi, delice vücuduna kan pompalamaya çalışan kalbinin gürültüsünü bile unutmuş bir şekilde esmere, Gürbüz'üne odaklanmıştı. Tek bildiği Gürbüz'dü. Biri adın ne dese bile Gürbüz diyebilirdi o an, inanılmaz bir şekilde Gürbüz'e karışmak, Gürbüz'ün olmak istiyordu. Ağzından ağlamaklı bir inleme kaçtı.

Öpüşme daha da hararetlenecekken ilerden gelen üç sarhoş arkadaşın sesinin duyulmasıyla Gürbüz geri çekilmek zorunda kalmıştı. İkisinin de ağzı yüzü öpüşmekten kıpkırmızı olmuştu. Atilla elinden şekeri alınmış çocuk gibi hayal kırıklığı ve arsızlıkla ona bakarken Gürbüz sertçe dudağını dişledi. İnanılmaz sabrı zorlanıyordu. Bu çocuk onu bugün gerçekten öldürebilirdi.

Biraz sakinleşmek amacıyla üçlü daha onlara yaklaşmamışken uzanıp sarışının kızarık dudaklarına dudaklarını bastırdı ve biraz yürüyeceğim diye onu bilgilendirdi. Atilla afallamış, ardından yutkunarak başını sallamıştı. Gürbüz küçük gölün etrafını gezerek beynini boşaltmaya çalışıp, aşağıdaki arkadaşın uykuya dalmasını beklerken ilerde yanan birkaç ışık gördü. Bir süre uzaklara bakıp ne olduğunu anlamaya çalışsa da çok önemsemeyip sakinleştiğinden emin olduğu an arkadaşlarının yanına döndü.

Bu akşam Allah'a ve onun vereceği sabıra inanılmaz ihtiyacı olacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

10.1K 1K 25
Düşünür gibi büzdü ince dudaklarını. "Ben şu an sadece seni görüyorum." Gülümsedim az önceki alaylı halini taklit ederek. "Aşktan mı kör oldu gözün?"...
Atlantis • bxb By ✍

General Fiction

670K 58.4K 43
Tunahan, okul birincisi Anıl'dan nefret ediyordu ya da duygularını kendi içinde biraz yanlış yorumlamıştı.
563K 47K 65
beş çocuğun tuhaf günlük grup konuşmaları küfür içerir / boy x boy
557K 8.1K 20
° Age play kurgusudur ° BxBxg ° smut yok Kağıda damlayan siyah mürekkeplerden bir kader oluşmuştu küçük kıza. İsterse bu izleri bir leke olarak görür...