Müşteri Temsilcisi

By goodbyeathestation

247K 18.3K 10K

Eren: Trendyol kasıyor da WhatsApp'a geçelim mi? 🌑 👾:İnstagram gönderis... More

🧚‍♂️
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
🧚‍♀️
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1 👨‍❤‍💋‍👨 📈
5.2
5.3 👨‍❤‍💋‍👨🌡
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
• sezon finali •

6.5

478 38 73
By goodbyeathestation

AKLIMA VAR YA FİSSSSEK GİBİ SEYLER GELDİ BU BOLUM BİTİNCE mb'YE BOLUM YAZMAYA GİDİCEM

aaaa siz mb'yi bilmiyorsunuz 🤭🤭🤭

efe ve emre'nin hikayesi 😎

ya da emre'nin mi demeliyiz? 😉

🎛

Emre

"Bir teşekkür falan etseydin yavşak!" arkamdan gelen sese geri geri yürüyerek orta parmak çektim. O ise bana karşılık gaza basıp gitmişti. Dün gece bizde toplanmıştık ve baya bir muhabbet etmiştik. Artık onca seneyi geride bırakmaya karar vermiştim.

Beni sevmiyorsa daha fazla onu peşinden koşmamın da bir anlamı yoktu. Zaten yaklaşık bir aydır pek bir irtibat halinde değildik daha doğrusu ben konuşmuyordum. Efe benim bile şaşıracağım hatta beni geç operatörlerin bile şaşıracağı bir şekilde benim ilgileniyordu.

Beni sevmediğini bana kendi söylememiş olsaydı bir ihtimal benden hoşlandığını düşünebilirdim ama hayır. Ben o defteri kapatalı 1 ay oluyordu. Ve dün gece bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Hatta açılma ihtimaline karşı o defteri de onunla ilgili olan her anımı da silmiş ona ait her şeyi yakmıştım.

Eğer o vazgeçeceksem bunu düzgün bir şekilde yapmalıydım. Onunla olan anıları saklamam unutmam için hiçbir fayda sağlamayacaktı çünkü.

Egemen yüzünden geç kalmış halimle koşarak binaya girdim. Kapıdaki korumalar az çok beni tanıdığı için baş selamı vermişlerdi. Onlara karşılık verdikten sonra asansöre doğru ilerledim.

Bir iki dakika kadar en üste katta niye olduğunu bilmediğim asansörü bekledikten sonra gelmesiyle 7. kata çıktım. Asansörden inerken gelen seslerle birlikte kendi bölümümüze doğru ilerledim.

Beklediğim şey çoğu kişinin çalışıyor olmasıydı, toplu bir şekilde kat içindeki dublex katta olan patronumuzun odasını izliyor olmaları değil.

Onlara yan bir şekilde bakarak masama ilerledim. Beni ilk farkeden Efe olmuştu. Bu hallerine alışmıştım. Her sabah istisnasız bir şekilde ben gelince benim yanıma gelerek bana günaydın diyordu. Sonra ise bugün nasıl olduğumu sorarak yerine geçiyordu. Bugünde beni şaşırtmamıştı.

"Günaydın Emre! Neden geç geldin, sana attığım mesajlara da dönmedin. Önemli bir şey mi oldu? Aradım da açmadın ama." diyerek ellerini heyecanla hareket ettirdi. Bense eskiden bu hallerini sabırsızlıkla izlemek yerine sadece bakıyordum. Tıpkı onun bana baktığı gibi.

Onun da söylemesiyle arabadayken şarja taktığım ve hâlâ kapalı olduğu için açmadığım telefonumu cebimden çıkardım. "Üzgünüm, kapalıydı." diyerek bu kez de burada bulunan kendi prizime taktım şarj cihazını.

"Emre, kaskın nerede? Ceketin de yok. Motoru umarım bu halde kullanmamışsındır. Hız da yapmışsındır sen kesin. O kadar da söylüyorum yavaş sür diye." kendi sandalyesini yanıma çekince bunun uzun bir konuşma olacağını anlamıştım. Ama ben şuan nedensiz bir şekilde herkesin neden o tarafa doğru baktığını merak ediyordum.

"Kaşın acımıyor mu Emre? Bu arada yeni dövme yaptırmışsın, rahatsız olmuyor musun?" diye sordu bu kez de. "Rahatsız olacak olsam neden yapayım ki Efe? Ve hayır acımıyor. Uzun bir süredir var ve alıştım." dedim önüme dönerek sistemi başlatırken.

"Sistem açık değil, boşuna konuşma başlatma." tekrar konuşmasıyla başlatamadığım sistemle ona doğru döndüm. "Neden?" gözüm tekrar kapıya doğru kaydı. Ve ben oraya bakma isteğimi engelleyemiyordum. Perdesi açık camdan gördüğüm kadarıyla patron ve üç kişi bir şeyler konuşuyordu.

"Bugün ne oldu biliyor musun Emre?" diye sordu bu kez de. Saat daha 10 buçuktu, ne olmuş olabilirdi ki? "Ne oldu Efe?" diye sordum elimde çevirdiğim kalem ve ona dönmüş sandalyemle. Ona dönünce yüzündeki gülümsemeyi farketmiştim. En başından beri ilgimin üzerinden olmasını seviyordu.

"Bak şimdi, sabah ben içeri girdim. Üste kata çıkmak için asansöre doğru gittim ve bizim kata geldim. Sanırım biraz erken gelmişim, kimse yoktu. Yani operatörlerden kimse yoktu. Normalde sadece sen olurdun. Ihım, ben içeri girince içeriden sesle geliyordu ama tanıdık değildi, dur sakin endişelenme." korkmuştum ama kişisel bir korku değil Efe ve bunu sana söylemeyeceğim.

"İçeride üç tane çocuk. Yani bence çocuklardı çünkü bizden bir iki yaş küçük duruyorlardı. Ben içeri girince hepsi bana doğru döndü. Kötü çocuklar herhalde, hepsinin kaşında, burnunda, dudağında ve kulaklarında küpeler ve demir halkalar vardı. Hatta birinin dövmeleri vardı. Ben onlara kim olduklarını ve burada ne aradıklarını sordum. O ara onlar konuştular ama dinlemedim. Çünkü hepsi bir ağızdan konuşuyorlardı ve garip tarzları vardı. Daha sonra Çiğdem, Simay,  Oya, Onur, Tuna, Engin, Mert ve Feza geldi. Bu kez onlara açıkladılar kim olduklarını. Ben pek sevemedim onları ama diğerleri sevdi galiba. Üçü öğrenciymiş biliyor musun? Buraya da iş aramaya gelmişler. Bu yüzden Patron'la konuşuyorlar şuan. Halleri çok komikti ama, korumları bile kandırmışlar içeri girerken. Dünde gelmişler biliyor musun? Korumlar içeri almayınca da doktor önlüğü giyip gelmişler, test yapacağız diye bir de ellerinde de kartlar falan. Ama patron hiçbir şey demedi ve bu şekilde kandırılmış olan korumalara da güldü." Efe hiç susmadan bir şeyler anlatıyordu. Bense nedensizce bir an önce sussun diye bekliyordum.

Oflayarak gözümü tekrar kapıya çevirince bu kez aşağı doğru inen dörtlü görüş açıma girdi. En önde patron, arkasında ise Efe'nin dediği gibi üç çocuk (?).

Önümdeki çalışanlar patronu görünce alelacele yerlerine geçerken birbirlerine çarparak yönlerini şaşırmışlardı. Efe ise hâlâ yanımdaydı. "Sende yerine küçük bey." ama Tuna Efe'nin sandalyesini arkadan çekerek yerine ittirmişti onu da. Güzel.

"Merhaba arkadaşlar, hepiniz bu arkadaşların kim olduğunu biraz merak etmişsiniz anlaşılan. Ben değil de onlar tanıtsın kendilerini size." patron önce yerlerine geçen çalışanlara sonra ise benim gibi yerlerinde bekleyenlere döndü, en sonda üçlüye.

"Merhaba sayın iş arkadaşlarımız, bendeniz Deniz. Şu gördüğünüz iki elemanın ele başıyım. Sizinle iyi anlaşmak isterim, yeni yüzler yeni insanlar falan filan." Siyah saçlı ve gördüğüm kadarıyla mavi gözlüydü. Adının hakkını veren gözlere sahipti yani.

O sustuktan sonra bu kez yanındaki turuncu saçlı ve mavi gözlü olan konuşmaya başladı. Diğeri Deniz'in arkasındaydı ve önümdeki kafalar yüzünden görünmüyordu.

"Hepinize günaydın, ben Ayaz. Atiğim, tetiğim, çeviğim. Yemek yemeye bayılırım." diyerek en son göz kırparak geri çekilmişti. Ve ben hâlâ diğer çocuğu göremiyordum. Bir sağa bir sola gideyim derken, yanımdaki Efe tekrar konuştu. Bense onu dinlemek yerine, ayağa kalkarak karşıma çıkan yeşil gözlere bakıyordum.

"Selam, merhaba, güle güle. Şaka şaka şimdilik selam, merhaba. Ben Efes. Nam-ı diğer bütün kötülüklerin anası. Adımın hakkını veririm. Bir bok, pardon patronum, bir halt yeniyorsa mutlaka benim başımın altından çıkıyordur. Saygılar." Onu dinlerken gülümsediğimin bile farkında değilim. Sadece kendini tanıtma biçimi komikti. Başka bir şey yoktu.

"Emre neden beni dinlemiyorsun?" gerileyerek yerime oturunca Efe tişörtümün kenarını çekerek kendisine bakmamı sağlamaya çalışıyordu. "Önemli değilse bekle Efe, patron bir şey diyecek sanırım." o kafasını sallayarak onayladıktan sonra o da benim gibi patrona doğru baktı.

Bu sefer net olarak görüyordum Efes'i, biraz önce önümdeki kafalar ve arkadaşı sayesinde göremesemde şuan en önde o vardı. Sarı saçları vardı, ve biraz önce yeşil dediğimin aksine şuan mavi mavi bakıyordu. Ya da ben yeterince net görüp anlayamıyordum. Yakından bakmalıydım.

"Evet yeni arkadaşlarımız da sizlere kendilerini tanıttığına göre, sıra yapacakları işe gelelim. Kendilerinin belirli bir görevi yok, ayrıca sizin gibi tam gün yerine yarım gün çalışacaklar. Henüz öğrenciler. Bu yüzden bunun için ufak bir tolerans göstermemde bir sakınca yok. Çünkü ben patronum ve öyle istiyorum. Arkadaşlar patron olmak çok güzelmiş. Şimdi ben gidiyorum, önemli bir işim var, sizlerde işinizi aksatmadan sohbetlere başlayabilirsiniz. Herhangi bir yardım isteğinde üç silahşörler sizlere yardım edecektir. İyi çalışmalar."

Patron uzun konuşmasından sonra odasına giderken, üçlü patron odasının kapısını açıp içeri girer girmez boş masalardan birer sandalye çekerek herkesin ve benim onları görebileceğimiz olan orta kısıma geçtiler.

"Gerici oldu böyle bakışınca. Bakmayın olum öyle." diyerek arkadaşının arkasına doğru hamle yaptı, Ayaz. Efes ve Deniz onun bu haline gülerken bizimkilerden bazıları da konuşmaya başlamıştı.

"Ee şey yapalım o zaman, biz şimdi çalışacağız sizde yanımıza gelerek bize bakabilirsiniz. Ya da merak ettiğiniz bir şey olursa sorarsınız." dedi yumuşak bir sesle Oya. O susunca bu kez Onur konuştu.

"Sizin işiniz tam olarak ne bu arada? Operatör müsünüz?" dedi elleri klavyede gezerken. "Yani bizde tam olarak bilmiyoruz ama öyle sizin gibi adını söyleyebileceğimiz bir iş değil. Nasıl desem teknik servis gibi bir şeyiz. Ama her konuda yani bir intiyacınız olursa biz yardım edeceğiz." dedi Deniz açıklama olarak. Onur onu onayladıktan sonra bu kez de Engin konuştu.

"Detaylı bir tanışmaya ihtiyaç var bunun içinde birkaç saat beklememiz gerek. Siz biraz şirketi gezin isterseniz. Bizim kat 7 numara. Kaybolmadan gelirsiniz." Onu onaylanan üçlü ayaklanarak asansöre ilerledi.

Ve herkes tekrar işine döndü. Sistem açılmıştı ve bugün sipariş alan insan sayısı oldukça fazlaydı. Ve ben ilk kez hiçbir müşteriyi başka opetatöre aktarmadan saat 8 olmuştu.

Buna benim kadar şaşıran operatörler ise biz çıkmaya hazırlanırken bununla ilgili şakalar yapıyorlardı. Bu süre içinde üç silahşörler de gelmişlerdi. Tüm katları gezerek tabi. Bazılarımız son konuşmasını yaparken kalanımız ufak sohbetler ediyordu. Hepimizin işi bitince ise ayaklanmıştık.

Elim alışkanlık olarak masanın boş bıraktığım köşesine kaskımı almak için giderken bugün motorla gelmediğim gelmişti aklıma. Bunun için ufak bir mızmızlanma geçirmiş olabilirdim. Bende ayaklanıp orta kısımdan geçmek için yürümeye başladım, yanımdaki Efe'yle.

"Emre, motorla gelmedin mi? Sabah da söyledim ama cevap vermedim, unuttun sanırım?" dedi başını benim önüme eğip göz göze gelmemizi sağlayarak. Ben daha cevap veremeden hemen sol tarafımızdan gelen sesle bakışlarımı oraya çevirdim.

"Motor mu? Kimin motoru var? Hanginiz Emre?" Efes'ten gelen üst üste sorulara karşılık onun bu heyecanlı haline gülerek beni gösterenler olmuştu. Bense bana dönen bakışlara karşılık veriyordum.

Yeşil, gözleri yeşildi.

"Anlamalıydım aslında..tarzın bir operatör için fazla iyi değil mi? Bu arada kaş piercing'i acıtıyor mu? Bende yaptırmak istiyordum da." bir anda yanıma gelip koluma girerek beni asansöre ilerleten Efes, arkamızdaki Deniz ve Ayaz ve şaşkın bir biçimde bizi izleyen operatör tayfa.

Hepimiz yukarı doğru çıkıyorduk ve akşam operatörleri geliyordu. Ve arkamızdakiler hâlâ şaşkınlardı. Bende şaşkındım çünkü ben kol kola girmekten nefret ederdim. Ama şuna Efes koluma girmişti ve bana sorular soruyordu.

Hepimiz üst kata çıkıp her zaman oturduğumuz yere geçtik. Ben yine terasın duvar kısmına geçerek sırtımı duvara yasladım. Yanıma ise Efe, hayır Efes gelmişti. Arkasından da arkadaşları. Sol tarafıma geçen Efes'e kaşlarını çatarak bakan Efe ise sağıma geçmişti. Yine şaşkın bakışlar..

"Evet, şimdi eğer sizinde vaktiniz varsa uzun bir tanışma gerçekleştirelim istiyoruz." Çiğdem konuştuktan sonra onu onaylamıştık.

"Deniz ben işte." dedi Deniz tekrar. Ona gülmeleri sonucu Çiğdem tekrar konuştu. "Ondan bahsetmemiştim. Mesela sabahki halleriniz ve buraya çalışan olarak gelmenizden bahsediyorum." dedi elindeki soğuk çayı içerken.

"Üniversite öğrencisi misiniz?" dedi çocuklar daha cevap vermeden Tuna.

"Öncelikle maalesef henüz üniversite öğrencisi olamadık. Mantıklı bir açıklaması da var tabi. Biz aslında misler gibi çalıştık sınava yani okul sınavından bahsediyorum. Ama sınav sonuçlarımız eğitim sistemine göre vasatmış? Bak bak ona da ayrı sinirlendim zaten. O şekilde sınıf tekrarı yapmak mecburiyetinde kaldık." Ayaz uzun uzun konuştuktan sonra yanımdaki Efes onun ensesine vurmak için geri çekilmişti ve sırtı şuan omzuma yaslıydı.

"Mal herif ne uzatıyorsun? Sınıfta kaldık biz evet son sene..canımız okulumuz öğrencileri ve öğretmenleri bizi çok sever. Bu yüzden bizi son sene sınıfta bırakarak özlem gidermek istediler." dedi sesi daha yakınımdan gelen Efes. Kafamı geriye yaslamış bir şekilde onu ve diğerlerini dinliyordum.

Üçü anlattıklarına göre baya yakınlarmış, birbirilerini tanıdıklarından beri yan yanalarmış. Üçlü hemen ortama adapte olarak konuşmaya başlamışlardı. Sürekli sesleri duyuluyordu ve bizlerde onları dinliyorduk.

"Emre, eve nasıl gideceksin? İstersen birlikte dönebiliriz." yan tarafımdan omzuma doğru yaslanan sırtla yutkunup Efe'ye döndüm. "Efe biz ayrı yerlerde oturuyoruz, sana bunu söyledim. Belki sen hâlâ farketmemişsindir ama bu böyle. Ben bir şekilde giderim boşver sen." diyerek bize dönen gözlere baktım. Efes gözlerini bizden çektikten sonra konuşan Deniz'i dinlemeye başladı.

"Yani aslında ailemiz de para gönderiyor ama o para nasıl oluyorda hemen bitiyor bizde anlamıyoruz. O yüzden bu şekilde yarı zamanlı iş arıyoruz." dedikten sorma Efes konuştu.

"Bir de artık ev." dedi ekranını kilitlediği telefonununu ikimizin arasına bırakarak. "Ne demek artık ev?" dedi Ayaz duyamamış gibi. "Manyak adam imza toplamaya başlamıştı ya, birkaç kişi kalmış. Toparlanmaya başlasanız iyi edersiniz diyor yavşak." dedi geldiğinden beri gülen yüzünün aksine şimdi mutsuzdu. Onunla birlikte arkadaşlarının da suratı düşmüştü ve artık konuşma gerçekleşmiyordu. Aklıma bir şey gelmişti ama söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştım.

O sessiz anda pat diye açılan teras kapısıyla bende dahil terastaki herkes oraya doğru dönmüştü. Arkalarında iki koruma ile koşarak benim yanıma gelen dörtlüye karşılık elimi anlıma vurdum.

"Senin arkadaşların mı? Belliydi buradakilerle arkadaş olmadığın." Efes'in sesiyle gözlerim ona kayarken bu kez konuşan Kaan'a baktım.

"Emre yalı kazığı gibi diktin bizi aşağıya seni bekliyoruz, ayrıca şu beylere bir şey söyle bizi aşağı atacaklar galiba." korumalara dönerek sıkıntı olmadığını söylesem de şüpheli bir şekilde artık bana da bakıyorlardı. Daha sabah birbirimize selam verdik be adam.

"Sorun yok gerçekten, benim arkadaşlarım. Zaten birazdan gideceğiz." dedim, ne kadar ikna oldular bilemem tabi. "Yeni yüzler demek.." Egemen Efe'nin olduğu kısıma doğru yürüyor arkasından da Toprak, Doruk ve Kaan geliyordu. Gelenleri gören Efe onlardan hâlâ çekindiğinden midir bilmem onlar yaklaşınca ayaklanıp Simay ve Engin'in yanına gitti. Yanımda oluşan boşluğa gülen sadece bizimkiler değildi.

"Merhaba bu arada, öyle pat diye girdik ama.. Rahatsız etmek istememiştik. Sima olarak tanıyorsunuzdur belki ama Emre'nin oturup bizden bahsedecek biri olmadığı için bizi tanımamanız normal. Doruk ben."

"Doruk Bey, çayınızı nerede içmek istersiniz?" dedi yan taraftan Kaan. Doruk ise yüzünü buruşturarak onun gibi fısıldadı. "Ne alaka şuan?" diğerleri her ne kadar kendi hallerinde takılsada bizimkilere baktıklarını anlayabiliyordum. Hele ki üçlünün. Hiç çekinmeleri yoktu gerçekten.

"İngiltere prensi gibisin de ondan gerizekalı, sen ne zamandan beri bu kadar kibarsın? Ve biz neden içinde böyle biri yattığını bilmiyoruz?" diyerek Doruk'un kolunu cimcikledi. Evet bunu yaptı. Doruk ise daha sonra konuşuruz bunu diyerek, ortama bakarak gülümsedi. Daha sonra Kaan sözü aldı.

İşte tam şuan bir utanma geldi bana, çünkü Kaan ortamdaki yüzlere ve yeni insanlara pek güvenmezdi.

"Merhaba Emre'nin iş arkadaşları ve yeni yüzler. Kaan ben, Doruk'un kocası." dedi gözlerini kısıp herkese gülümseyerek. "Utanmasan evlilik cüzdanını çıkaracaksın gerizekalı!" dedim bende onlara eğilip fısıldarken. "Gerekirse onu da çıkarırım." ona yüzümü buruşturup önüme döndüm. Onlara eğilmemle omzuma yaslı sırt da geriye düşmüştü.

"İnsan bir haber falan verir motorcu çocuk." diyerek sırtını tekrar yasladı. "Egemen ben. Ege diyerek kısaltmazsanız sevinirim. Ki bir daha görüşecek miyiz bilemem ama siz yine de bu bilgiyi bilin." Efe'ye bakarak da söylemişti çünkü eskiden Efe ona Ege diyerek seslenirdi ve o bundan nefret ederdi. Yani yakın olmadıkları hariç kendi ismini kısaltmasını ya da değiştirmesini sevmezdi.

"Toprak." Toprak ismini söyler söylemez yan taraftan Deniz yana kayarak Toprak'a  döndü. "Deniz bende, birlikte çamur olabiliriz istersen?" demesiyle Efes onun ağzını kapatmıştı. Aslında biraz da geri çekseler hiç fena olmaz. "Kaç Deniz, okyanuslara karış." dedi Kaan da önlem alması için. "Gerek yok. Kaan'ın dediği gibi okyanuslara karış sen." diyerek göz devirmişti. Deniz ise, gülümsedi ve ben bu gülümsemeyi asla açıklayamazdım.

"Biz gidelim. Sizde beni almaya geldiniz sanırım?" dedim ayaklanırken. Benden hemen sonra Doruk, "Sen yaya bir birey olduğun için gönlümüz kaldırımlarda sürünmene el vermedi." demişti, hemen arkasından ise Kaan, "Hadi size gidelim de Toprak bize yemek yapsın." bense bu cümlede neden özne olduğumu anlamış değildim. Bizimkiler ayaklanırken, Efe çattığı kaşlarını düzelterek yanıma doğru geldi. Tabi bu kez ona doğru bakan dört tane sinirli bakışlar ve çatık kaşlar vardı.

"Yarın görüşürüz Emre, mesaj atacağım sana." Egemen ona histerik bir şekilde gülerken, Kaan onun ağzını taklit ederek ilerlemişti. Doruk onunla giderken Toprak benim yanıma gelerek kolumu çekerek yanına çekti. "Gitmemiz gerek, dediğin gibi mesaj atarsın. Cevap alır mısın bilemem tabi." Dedi Toprak beni çekiştirirken. Bense söyleyeceğim şeyi unutmak üzereydim.

"Dur bi'." diyerek onu durdurunca ilerlemiş olan Kaan, Doruk ve Egemen de durmuştu.

"Eğer ev arıyorsanız oturduğum binada karşı dairem boş." diyerek gülümsedim. "Fazla uzak değilse bizde gelelim mi? Çünkü ev sahibi bizi cidden hiç sevmiyor ve şuan bile eşyalarımızı çıkarttırmak için bir nakliyeci tutmuştur." ben bizimkilere baktım.

"İki arabayla gelmiştik aslında, sizde gelebilirsiniz." demişti Egemen ön taraftan. "Aynen zaten bizde Emre'lere gideceğiz. Bizim arabaya da geçersiniz." şaşıracağım bir şekilde hepsi onlara iyi davranmıştı. Ve ben bunun sebebinin Efe'ye inat olduğunu anlamıştım.

Ya da sadece yaptıkları şeyleri bu gibi şeylerle telafi edeceklerini düşünüyorlardı. Onlar mırın kırın etmeye devam ederlerken, "Gelin hadi." diyerek üçlüde gözümü gezdirerek Efes'e baktım.  O da tekrar gülümseyerek onayladı beni. Ve sırayla ayarlanarak geldiler.

"Yarın görüşürüz operatör takımı." Ayaz ayağa kalkıp reverans vererek ikilinin omuzlarından iterek yürümelerini sağladı.

"Bak böyle böyle cennet garanti." Kaan ise başka alemlerdeydi. Ona gülen tek kişi de ne yazık ki Doruk'tu. Gerçekten birbirlerini bulmuşlardı.

Hepimiz konuşmadan sekiz kişilik asansörlerden birine girdik. "Arabayla geldiğinize göre uzak herhalde. Bu arada iki araba falan konvoy mu yapsak acaba?" Deniz gülerek konuşunca Kaan birden ona doğru döndü. "Ulan var ya aynısını söyledim! Kabul etmediler ama." dedi en son surat asarak. "Salak mısınız iki arabayla ne konvoyu yapacağız?" dedi Toprak önce Kaan'a sonra Deniz'e bakarken. Salak demiş olmasına sinirlenir diye beklemiştim ama o bu kelimeye hiç tepki vermemişti. "Neden olmasın, birden fazla sonuçta. Bence denenir." demişti Kaan ise can yoldaşı olmuş bir şekilde ona katılmıştı. "Deniz istiyorsa eğlencelidir yapalım hadi." demişti Efes de. Utanmasam bende kabul edecektim, ne alaka bilmiyordum bile.

"Eee arabalara nasıl dağılıyoruz?" Diyerek önümdeki park edilmiş arabalara bakarken.

"Biz Doruk'la bizim arabaya geçiyoruz iki kişiyi yollarsınız." diyerek ilerlemişlerdi dedikleri gibi. "Kaan eğlenceli bir tipe benziyor ben oraya gidiyorum. Bu arkadaş da benimle geliyor." Deniz Toprak'ın kolundan tutup kendisiyle beraber arkadaki arabaya yerleşti. Kalanımız ise Egemen'in arabasına.

"Öne ben geçeceğim!" normal şartlarda benim geçeceğim yer için yanımdaki Efes ve Ayaz kavga ederek arabaya doğru koştular. Egemen şoför koltuğuna geçerken, yarışı kazanan Efes ön koltuğa ben ve Ayaz ise arka koltuğa geçmiştik.

"Bacağın kısa kanka ondan koşamıyorsun." Egemen arabayı çalıştırırken, Efes Ayaz'a teselli veriyordu. "Senin sikinden uzun benim bacağım, konuşma sen." Aynadan göz göze geldiğim Egemen'le gözlerimiz büyümüştü. Ama Egemen benden önce teması keserek kahkaha atmıştı.

"Gülme kaza yapacaksın şimdi." demişti Ayaz önde oturan Egemen'e doğru. Ben kapalı olan telefonumu asansörde açmıştım ve baya bildirim gelmişti. Tüm gün neden açmamıştım bilmiyordum.

"Bildirim sesini duymak zorunda mıyız kardeşim biz senin?"

"Elin direksiyondayken hâlâ bana mı laf yetiştiriyorsun Ege?" dedim sesi daha da açarak. "Hani Ege demiyorduk?" Efes önden Egemen'in uyarısını söylerken, Egemen omuz silkmişti. "O ve diğerleri söyleyebilir." o ikisi Ege ve Egemen konusunu tartışırken ben Efe'den gelen aramalara ve mesajlara üstten bakıyordum.

"505 demek, kim o?" demişti yanımdaki Ayaz da. "Boşver." diyerek rehbere girerek adını değiştirdim, ismi tamamen aklımdan çıkmıştı. "Operatör çocuk olan Efe mi o?" ona sadece kafa salladım.

"Yani yakınız bence, bende Ege diyebilirim yani." hâlâ Egemen'i ikna etmeye çalışan Efes bizi duymamıştı aynı şekilde Egemen de. Bu sırada telefonum çalmıştı.

"Ne var Kaan?" diyerek açmıştım telefonu. Hadi ama sadece arkamızdaki arabadalardı. "Baştan söyleyeyim yemek falan yapmam. Kocana söyle dursun bir yerde bir şeyler alın."

"Telefonu hoparlöre al, Deniz kankim ne konuştuğunuzu merak ediyor."

Ona göz devirdikten sonra telefonu hoparlöre aldım.

"Konuşun hadi." dedim orataya aldığım telefonla, Efes ise hâlâ Egemen'i ikna etmeye çalışıyordu.

"Bak best friend olduk bile, arabanın ön koltuğundayım. Kankiyiz artık."

"Konu ne lan, ne vızıldıyor yine o fıçı bira?" yanındaki sesler ve müzik eşliğinde sesini duyuruyordu Deniz.

"Takmış artık bizde yakınız ve Egemen'e Ege diyeceğim diye." bizden önce onu Ayaz yanıtlamıştı. "Haklı biz Deniz'le çok iyi anlaştık. Ben artık kanki ilan ediyorum sizi, Deniz sizinde kendi kafasında olduğunuzu söyledi. Bu gruba bir tane komik insan az geliyordu zaten." Olaya çabucak adapte olan Kaan ise bu olaya dünden razıydı.

"Yeni tanıştık farkındaysanız, hatta tanışmadık sadece isimlerimizi biliyoruz."

"Ya sende bi' sus ya, kankiyiz merak etme ama seninle değil." Deniz Toprak'a cevap verdikten sonra Kaan kahkaha atmıştı.

"Ne oluyor lan orada?!" diye bağıran ise Efes'ti. "Anlatıcam ben sana sonra." teselli veren ise Deniz. Efes'in "Şimdi anlat." demesiyle ile kalan yolda ikisi hatta üçü yanlarında biz olmamıza rağmen bizi eleştirmişti. Deniz Efes'e Kaan'a yakın hissettiğini söylemişti. Ki bunun için ikisininde yağmuru sevmeleri de bir etkendi.

İkisi yağmurun altında sevgilileriyle dolaşma hayali kurmuşlardı, Doruk ise zaten bunu gerçekleştirdiklerini söylemişti. Daha sonra Deniz Toprak'a dönmüş olacak ki, birkaç saniyelik bir sessizlik sonrası Toprak ben yağmurdan nefret ederim, aklına öyle bir hayali getirme demişti. Deniz'de yani sevgili olabiliriz ama yağmurda yürüyemeyiz demiş ve neyse alıştırırım sana da diyerek kendi kendine plan yapmıştı. Biz yağmurdan nefret ettiğini hatta yağmurlu havada dışarı bile çıkmadığını söylemiştik ama Deniz siz o işi bana bırakın ve hızlanın yarım saattir yoldayız demişti. Egemen de gaza basmıştı.

Efes ise camı açarak kafasını sarkıtmıştı. Bu hali nedensizce aklıma Efe'yi getirmişti. Efe arabadayken camların açık olmasından ve hızdan nefret ederdi.

"Şoför Bey ne kadar yolumuz kaldı?"  demişti yanımdaki Ayaz. "Markete uğrayacağız, onun dışında 5-10 dakikalık bir yol kalmış oluyor." bu sırada ben ev sahibini arayarak evi satın alacak daha doğrusu kiralamak isteyen birileri olduğunu haber vermiştim. O ise biraz önce birilerinin geldiğini ve bu yüzden evde olduğunu söylemişti. İyi haber beğenmedikleri için evi almıyorlardı.

Egemen marketin önünde durunca, ben arabadan çıkarak marketten hazır paket ürünlerden ve birkaç şişe içecek almıştım. Kasaya gidene kadar da arkamda olan Efes'i ve elinde duran birkaç abur cuburu farketmemiştim.

"Koy hadi onları da." dedikten sonra ufak cüzdanımdan kredi kartımı çıkardım. "Zengin bir bey, efendim Emre bunları da mı sen ödeyeceksin? Tamam Emre ısrar etme ödeyebilirsin." diyerek kasadan geçen ürünleri poşetlemeye başlamıştı.

Bense onun bu haline gülümsedikten sonra ürünlerin ücretini ödedikten sonra poşetlere uzandım. "Pişt, yok öyle hepsini taşımak. Kaslarının hali ortada ama bırak ben alayım biraz." diyerek 2 poşeti alarak marketten çıkmıştı. Bende peşinden.

"Hep böyle sessiz misin ya sen? Yoksa bizi mi sevmedin?" arabaya yaklaşmıştık. Efes bana soru sormamış olsaydı şuan içeri girmiş olacaktık.

"Sizden nefret etmiyorum, çabuk alışan biri değilim sadece. Sizlik bir sorun yok yani, zamanla alışırım herhalde." diyerek omuz silktim. "Yani bu görüşmeye devam edeceğimiz anlamına mı geliyor? Hep havalı ve büyük arkadaşlarım olsun istemiştim. Siz o boşluğu komple doldurdunuz eyvallah." diyerek arabaya girmişti. "Ne demek, eyvallah benden." demiştim bende arkasından içeri girip.

Bu sırada Ayaz telefonla konuşuyordu. "Baba hepsi Efes'in suçu, biz merdivende her bu çocuğa seslenişimizde ayyaş muamelesi yapıyorlar. Puştun adı da kendi gibi anormal yemin ediyorum." dedikten sonra babası bir şeyler demişti. Efes ise Ayaz'ın kafasına vurmuştu arkadan. Evet biz markete gidince, Ayaz öne geçmiş..

"Baba biz kontrollü insanlarız ayıp ediyorsun şuan." ben olayı anlamamıştım ama telefon hoparlöründen hâlâ diğerlerinin sesi geliyordu.

"Vallahi de billahi de hepsi Deniz'in suçu, kurulu makine gibi eve atıyor insanları."

"Detay verme orospu çocuğu." hoparlörden konuşan Deniz'e karşılık Efes telefonumu koltuktan alarak konuşmayı sonlandırdı. Benim ona olan bakışlarımı görünce ise, "Çok konuşuyor ne yapayım?" diyerek omuz silkmişti. Bense evin sokağından giren arabanın camından yaklaştığımız binaya bakıyordum.

"İnin hadi." diyerek bizi arabadan kovdu Egemen, daha sonra arabayı park etmek için garaja gitti, arkasından da Doruk.

Ben, Efes, Toprak, Deniz, Kaan ve Ayaz ise onları bekliyorduk. Ayaz ise babasının azarından kurtulamamıştı ama neyse ki sorunsuz bir şekilde telefonu kapatmıştı.

Egemen ve Doruk da gelince hepimiz binaya girerek asansöre ilerledik. Kaan ve Deniz ise merdivenlere giderek en hızlı kim gidecek yarışı yapıyorlardı. Biz Deniz'in ve Efes'in dışında konulmuyorduk.

Bizim kata gelince ise kapının önünde nefes nefese bekleyen ikili ve onları izleyen ev sahibiyle karşılaşmıştık. Daha sonra ikisi nefeslenmiş olacak ki aynı anda konuştular.

"İlk ben geldim!"

"İlk ben geldim!"

"Ben sizden önce de buradaydım. Eğer bir ödül varsa benim almam gerekiyor." ev sahibimiz Koray Amca konuşunca üçlü buna alışık olmadığı için garip garip bakmış bizler ise alışık olduğumuz tavıra gülümsemiştik.

"Siz misiniz ev arayan üçlü?" dedi elindeki anahtarla evi gösterdi. Ayaz kafasını sallayarak onaylayınca ise üçü birlikte içeri geçti. "Bende gidiyorum." Kaan Doruk'un kolundan tutup kendisiyle birlikte içeri sürükledi.

"Kaan bir şeyden de eksik kal ya, lütfen." diyerek Egemen de arkasından gitti. "Ben hiç gidemem çok istiyorsan sen git." dedi Toprak, bunu söylemesinin sebebi hâlâ aynı yere bakıyor oluşum da olabilirdi. Onu reddettim. "Gel bize gidelim şunları yerleştirip sigara içeriz." dedim elimdeki poşetlerle. Toprak da Efes'in bıraktığı poşetleri alırken peşimden geliyordu. Anahtarla içeri girerek kapıyı ardımdan kapattım.

"Sen sigarayı bırakmamış mıydın?" bırakmadığımı ve malum sebeplerden eskisine göre daha az içtiğimi biliyordu. Amacı benim ağzımdan duymaktı, bunu bilecek kadar onu tanımıştım.

"Efe sevmiyordu kardeşim, bende onun yanına giderken içmek istemediğim için bırakmış mı sayıldım?" dedim elimdeki poşetleri yerleştirirken.

"Sen harbiden bitirdin mi bu çocuğu?" dedi inanamayarak bakarken. Aynı zamanda poşettekileri yerleştiriyordu benimle birlikte. "Dün milyon kere sordunuz ya, bende milyon kere evet dedim ya. Ne diye hâlâ soruyorsunuz ki?" dedim elimdeki hazır yemek paketlerini tezgaha bırakmıştım. Birazdan yiyecektik zaten.

Kalan poşetleri mutfak masasının üzerine bıraktığımda Toprak poşetlere göz atarak cebinden sigara paketini çıkardı. Arka arkaya mutfağın balkonuna girerken de, "O poşetleri niye yerleştirmedik?" demişti. Bende kısaca, "Efes'lerin." demiştim.

Balkondaki koltukta otururken uzattığı sigarayı ve çakmağı alarak sigaranın ilk dumanını içime çekmiştim.

Efe'yleyken yanımda bile taşımazdım.

"Efe'yi unutma konusunda ciddisin.." demişti laf arasında. Konunun sürekli ona gitmesini bende istemiyordum ama sürekli bir şekilde adı geçiyordu. "Evet, hatta neden bilmiyorum ama sanki kendimi Efe'yi sevmeye programlı robotlar gibi hissettim. Ya da onu koruyacak koruması. Yıllarca yanındaydım, neyi sever neyi sevmez biliyorum, onun bilmediği şeyleri bile biliyorum. Ama şuna hiçbiri bir işime yaramayacak. Toprak neden şuan zorunluluk gibi hissediyorum ki? Neden Efe'yi o şekilde bırakmam gerektiğini ve yanına gidip veda etmem gerektiğini düşünüyorum?" sigarayı söndüreli çok oluyordu. Toprak ise ikinciyi bile yarılamıştı.

"Bunu sana söylemiştim. Bana göre sen Efe'yi hiç sevmedin." haklıydı, sürekli söylüyordu. Ona göre Efe'yi alışkanlık haline getirmiştim. Bir insan nasıl sabah uyanıp kahvaltı yapmak istiyorsa bende Efe'yi o şekilde sevmiştim.

"Ama.." demiş ve susmuştum. Ne diyeceğimi ya da ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bir şey demek zorundaymışım gibi hissetmiştim sadece. Toprak'sa bunu hissetmiş gibi, "Bir şey demek zorunda değilsin, kendini ikna etmeye çalışma. Bu senin için de zor biliyorum. Onca yıl kendini bir kişiye adadın ve bir gün ondan uzaklaştığını farkettin. Daha sonra ona olan sevginin veya ilginin azaldığını. Bir süre sonra ise ona sadece baktın. Görmedin. Tıpkı onun sana yaptığı gibi, göz ucuyla bakıp yanından geçip gittin. Her ne söylersen söyle, bana göre sen annenin sana ilk kez Efe'yi getirip, ona abilik yap Emre, o senin kardeşin dediği zamanki abisin sen. Daha fazlası değil. Bunu söylediğim için bana kızabilirsin bir şey diyemem." demiş ve üçüncü bir sigarayı yakmadan paketi masaya bırakmıştı.

"Sürekli aynı şeyleri söyledin, seninle bu konu yüzünden çok kez tartıştık. Ve ben şimdi gerçekten onun sadece abisi olduğumu hissediyorum. Bu çok saçma.. Bu değildi benim hissettiğim. Ben aşıktım ona? Öyleydim. Neden şimdi aynı hissetmiyorum ki?" dedim ellerim saçlarımın arasındayken.

"Gerçek aşkla olan düşüncelerin hâlâ duruyor mu? Ya da ilk görüşte aşk? Ya da iki aşık ruhun birbirini hissetmesi? Bakma öyle bunlar senin düşüncelerin. Lisede bu konu için makale yazıp ödül almış insansın sen." demişti. Evet yazmış ve ödül kazanmıştım. Yine evet hâlâ düşüncelerimin arkasındayım.

"Etrafına bak, hayatına aldığın insanlara bak. Ya da bekle, aşkın Efe değilse mutlaka biri. Sen bekle o sana gelecek. Ya da gelmiştir, bilemeyiz."

"Gitarcı çocuk yeni komşuna merhaba de!"

"Sende benimle çamur olmaya hazır ol Toprak efendi."

tam anlatamadım dusuncelwrimi bu yuzden mutsuzum. neyse ki kitap bitince duzenleyecegim. 💪

EVET BOLUMU NASİL BULDUNUZ? BAYA UZUN OLDU YA 4300 KELİME KADAR, YAZDIĞIM EN UZUN BOLUM BU GALİBA  🤙🤙🤙

sizlere mantıksız gelebilir, sonucta dile kolay kac yıl yani. bir anda bitmesini mantıksız bulmus olabilirsiniz. haklisiniz bi sey diyemem ama boyle olmasi gerekiyor.

emre efe'yi kardesi olarak görüyor artık, istese de istemese de. yine soyluyorum EMRE'NİN ASKININ BU KADAR KOLAY BİTMESİNİ MANTIKSIZ BULANLAR OLABİLİR ama bu gerekliydi.

cokta sey yapmamak gerek.

son olarak, beklettigim icin uzgunum. 💙

Continue Reading

You'll Also Like

4.5M 235K 66
0544*******: perde açık kalmış (10.00) 0544*******: ve sen yemek yiyorsun (10.01) 0544*******: mükemmel bir görüntü slşajslskd (10.01) ilk yazdığım k...
Derin By Betül

Short Story

882K 41.3K 41
Kafamı ellerimin arasına alıp kendimi öne doğru eğmiş az önce yaşananları algılamaya çalışıyordum. Bu olamazdı, hayır hayır hayır yine sokakta bir y...
37K 4.3K 23
Eşcinsel bir kurgudur.
7.3M 210K 21
"O seksi ellerindeki bagetleri davullara vururken benim kalbim ne kadar hızlı atıyor, biliyor musun?" Dünyaca ünlü bir müzik grubunun bateristi olan...