Hasbelkader

By zeyyyazar

90K 6.4K 5K

Genç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Di... More

Tanıtım - Hasbelkader
1.bölüm - Ölüm Haberi
2.bölüm - Yıldız Yıldırım
3.bölüm - İş Bulmak
4.bölüm - Sarı Zarf ve 42 Tane Mektup
5.bölüm - İş Görüşmesi
6.bölüm - Üç Ayrı Dünya
7.bölüm - İki Aşık
8.bölüm - İlk Mektup
9.bölüm - Yalçın Ailesi
10.bölüm - İlk Buluşma
11.bölüm - Bozkurt Ve Yalçın Ailesi
12.bölüm - İsteme Günü
13.bölüm - Ömer Yıldırım
14.bölüm - Evlenme Teklifi
15.bölüm - Ceza Meselesi
Alıntı
16.bölüm - İmam Nikahı Ve Resmi Nikah
17.bölüm - "Baba."
18.bölüm - 4 Mayıs
20.bölüm - Vazgeçmemek
Yeni Kurgu - Mahperi
21.bölüm - Gökay
22.bölüm - Çizgi Film
23.bölüm - Meryem Kara
24.bölüm - Hüma Ve Ubeydullah
Kara ailesinin yeni üyesi - Kübra
25.bölüm - "Canım, canımın içi, can parem."
Akkurt Ailesi - Mert
26.bölüm - Mutlu Aile Olmak
27.bölüm - 'Ali Bozkurt'
28.bölüm - "Hoş geldin."
29.bölüm - Çokça Sevgi
30.bölüm - Son
Sonsöz&Açıklama
Albüm 1 📷
ÖNEMLİ!
Yeni Kurgu - Vuslat
Yeni Kurgu - İntikam Aşkı
Yeni Kurgu - Yarım
Soru - Cevap (Part 1)
Duyuru

19.bölüm - İntikam Uğruna

2K 160 138
By zeyyyazar

"Seni dinliyorum, çiçeğim."

"Ama lütfen, hiçbir şey söyleme. Sadece dinle. Kelimelere ihtiyacım yok, sadece anlatmaya ihtiyacım var." dediğimde içten şekilde gülümsedi ve başını salladı.

"Sadece tek bir soru soracağım. Geri kalanını sen kendin anlat." dediğinde bende başımı salladım.

"Ailen neden bu kadar nefret ediyordu bir birinden? Annen ve baban zorla mı evlendi?" diye sordu. Derin bir nefes aldım çünkü anne ve babamın hikayesi belki de en acı hikayeydi.

"Zorla evlendiler ama daha beter şeyler yaşadılar."

"O zaman dinliyorum." Tekrardan derin nefes aldım ama sanki bu bana yetmedi. İçime ağırlık çöktü. Yinede anlatmaya başladım.

"Annem ve babam bir mahallede yaşıyormuş. Ama birbirlerini sevmiyorlarmış. Yani babamın sevdiği başka kız varmış, annemde sevdiği başka çocuk. Sadece dayım ile babamın sevdiği kız aynı kızmış. Dayımda öğrenmiş tabi birbirlerini sevdiklerini, o kıza yakın olmaya çalışmış. Sonuçta sözlü değiller, nişanlı değiller diye düşünmüş. Ama bir gün babam ile o kızı sohbet ederken görünce sinirlenmiş. Babam kızın yanından ayrıldıktan sonra dayım gitmiş yanına. İtiraf etmiş sevgisini, evlenme teklifi etmiş ama reddetmiş kız. Dayımda manyak birisi. Zihinsel sorunu olduğunu düşünüyordum hep ama bana inanan yoktu, neyse. Taciz etmiş kızı. Sırf başkasıyla evlenmesin diye. Kızda gidip ailesine diyememiş ama babama anlatmış herşeyi. Dayımda gelmiş anneme anlatmış. Annemde bir an kendisini o kızın yerinde düşünmüş ve dayımı suçlamış neden yaptın diye ama diyorum ya aklı yerinde değil. Dayımda sinirlenmiş anneme o çocuğu çok düşünüyorsan sen evlen diye. Bir süre geçmiş babam gelmiş dayımla kavga etmiş. Sonra da tehdit etmiş dayımı. 'Eğer o kızla evlenirsen bende kardeşinle evlenirim ama ona öyle hayat yaşatırım ki nefes aldığına bile her dakika pişman olur.' demiş. Dayım dinlememiş tabi. Babamın ne kadar psikopat olduğunu tahmin edememiş." Konuşmaya ara vermiştim. Anlattıkça içime ağırlık çöküyordu sanki. Ali ise kafasını eğmiş yeri izliyordu. Gözleri doluydu. Derin nefes çektim içime tekrardan. Anlatmaya devam ettim.

"Dayımlar istemeye gitmiş yinede kızı. Babam da bunu öğrendiğinde delirmiş tabi. Onların düğünü biter bitmez annemi istemeye gelmiş. Dedemlerde vermişler annemi babama. Hiç sorgulamadan. Annem ne kadar yalvarmış 'istemiyorum, sevdiğim var' diye ama dedem tokat atmış anneme. Sevdiğin çocuk gelip seni isteseydi, korkak olmasaydı demiş. Oysa annemin sevdiği çocuk, yani Ömer abi askerdeymiş. Annemin dediklerini kabul etmemişler ve evlenmişler zorla annemle babam. İkiside evlenmek istememiş ama babam sırf intikam yüzünden, annem de kurban olarak gittiği için evlenmişler. Gün yüzü yaşatmamış babam anneme. Annem çıkıp gidememiş, dedemlerin kabul etmeyeceklerini bildiği için. Sabretmiş öylece. Sevdiği çocukta askerden gelmiş ama annemin evlendiğini görmüş. Zorla evlendiğini duyunca vazgeçmemiş annemden. Konuşmaya çalışmış, mektuplar yollamış, iletişim kurmuş bir şekilde. Hala saklı mektupları bizim evde. Babamda bu süreçte yengemin aşk acısını çekiyormuş. Çünkü yengem ve dayım gayette mutlularmış. Hatta yengemin çocuğu olacakmış o sıralar. Babamda bunu duyunca delirmiş tabi. İçmiş ne kadar. Eve gelincede annemi yengem sanmış. Zorla dokunmuş anneme. Sonrada ben olmuşum işte. Ama işin garip kısmı yengem dayım ile mutluyken annemin hamile olduğunu öğrendiğinde çocuğunu düşürmüş. Dayımda üzülmüş ama birşey yapmamış yengeme, çok şükür. Öldürmekte isteyebilirdi. Sonra ikinci çocuk olmuş ama yengem doğum anında çocuk ile beraber vefat etmiş. Dayım zar zor kendine gelmiş ama babam asla kendine gelemedi."

"Her yıl değil her ay ölüm günününde içer. Kendisini kaybeder, saatlerce ağlar mezarının başında. Dayım bile yapmamış o kadar. Bir gün bir yere gidiyorlarmış anaannem, dedem ve dayım. Arabayı kullanan da dayımmış. Kaza geçirmişler. Üçüde vefat etmiş. Ben o zaman 2 yaşındaymışım. Sonra annem hem sevdiği adamın aşk acısını, hem ailesinin yokluğunun acısını çekerek büyütmüş beni tek başına. Babam ise aşk acısını çekerken hemde sigara, alkol, maddeler kullanmaya başlamış. Ama sonra..." Bu kısmı anlatmak daha zordu. Hiç kimseye daha önce anlatamadığım şeylerdi bunlar ama bundan sonrası benim için en acı vereniydi. Yaşamak bile o kadar zorken anlatmanın da bu kadar zor olduğunu tahmin etmemiştim.

"Anlatmak istemiyorsan anlatmayabilirsin." dedi ama hayır anlamında başımı salladım. Anlatacaktım. Ben o anıları yaşamıştım anlatırken mı zorluk çekecektim? Ali bile ağlıyordu. Bende burnumu çektim. Anılarını hatırlamak bazen onları  yaşamaktan daha zordu.

"Ben 4 yaşımdayken erkek kardeşim olmuştu. Ama babam onu asla sevmedi. Tamam beni de sevmedi ama bazen bana bir şeyler alırdı, küçükken bana kızım derdi arada, anneme gün yüzü yaşatmazdı ama bazen severdi beni. Lakin, kardeşime karşı asla öyle olmadı. Asla kendi çocuğu gibi davranmadı. Hep nefret etti ondan, hep başkasının çocuğuymuş gibi baktı ona. Büyüyünce öğrendim ki, gerçekten o çocuk babamın çocuğu değilmiş. Annemin ve Ömer abinin çocuğuymuş. Sonra ne oldu bilmiyorum ama kardeşimin bir anda öldüğünü söylediler. O zaman 10 yaşındaydım. O kadarda bağlı değildim kardeşime çünkü annem onu daha çok severdi, hep annemin yanındaydı. Babam onu hiç sevmezken annem onu çok severdi. Kardeşimle anneme bakarken bazen annemin kardeşimi, babamın beni sevdiğini düşünürdüm. O anlarda gider babama sarılırdım. İtiraz etmezdi, bağırmazdı, o da bana sarılırdı. Babam iyi biri değildi ama bana karşıda sadece sarhoşken kötüydü. Bir gün kardeşimin öldüğünü öğrenince pek üzülmedim. Ama mezarını asla göremedim, yada annemin üzüldüğünü ama annem daha da kötü olmuştu. Babamda daha kötüydü anneme karşı, daha sık sık sarhoş olurdu. Annemi döverdi, ben dayanamaz engel olmaya çalışırdım ama o zamanda beni döverdi. Alışmıştım ama şimdi düşünüyorumda alışmamışım. Sadece önemsemeye çalışmamışım acılarımı. Annem anlattı zaten çoğu şeyi. Kardeşimle olan anılarımı ise kendim gördüm zaten. Babam beni sevdi ama sarhoşken bana karşı kötüydü. Annem beni sevmedi. Asla sevmedi. Babam ise onun çocuğu olduğum için bana karşı iyiydi, annem ise onun çocuğu olduğumu unutmuş gibiydi. Başkasının çocuğu gibi davranıyordu bana.  Bir gün yine annem ve babam kavga ettikleri zaman araya girdim ama beni dövmeye çalıştı babam. Engel oldum. Kriz geçirdim ama kimse umursamadı beni, Ali. O an orada ölebilirdim ama ne babam umursadı beni, ne annem. En son babam su getirdi bana. Babamın da beni sevdiğini düşünmezdim ama bazen beni sevdiğine inanmak istiyordum. Çok üzülmüyorum ama bazende üzülüyorum babamı kaybettiğim için. Çünkü bana bazende olsa sevgi veren kişilerden birisi babamdı. Sadece son zamanlar pek iyi değildi bana karşı. Eve bile gelmiyordu. Onu en azından ölmeden önce bir kez görmek ve helallik almak isterdim. Bana baba olmayan adamdan helallik almak isterdim." dedim ağlamaya devam ederken. Konuşmamı bitirdiğimde daha çok ağlamaya başladım. Ali'nin de benden farkı yoktu.

"Peki ya, annen ve sevdiği adam? Annen sevdiği adamın yanına nasıl kaçmadı daha önce? Ömer abi ile nasıl iletişim kuruyordu? Şuan nerede annen? Sevdiği adam ile nasıl buluşuyordu, konuşuyordu? Baban hiç görmedi mi?" diye sorduğunda aklımda beliren anılar ile içim daha da acıdı. Dizlerime sarılarak ağlamaya başladığımda Ali bana sarılmak istedi ama engel oldum. Sarılsaydı daha çok ağlardım.

"Anlatacağım." dedim ve gözyaşlarımı silmeye başladım. Biraz kendime geldikten sonra anlatmaya başladım.

"Annem evden çıktığı an babamın haberi oluyordu. Her yerden tanıdığı vardı ve tüm arkadaşlarına, komşulara, bakkal ve manav çalışanlarına söylemişti anneme dikkat etsinler diye. Hepside babamın sözünü dinlemişti ve annem dışarı çıktığı an babam arıyordu. Kaçmaya çalıştığını görmedim, yada anlamadım ama öyle bir yerdende kaçması zordu. Hem benide götürmek zorundaydı. Annemin benimle uğraşmak isteyeceğini düşünmüyordum. Beni belkide çocuğu olarak sevmiyordu ama annemde merhamet hissi vardı. Yani, sanırım vardı. Yanlız bırakmadı beni. Lakin, kardeşim nasıl dünyaya geldi, babamın nasıl haberi olmadı hala fikrim yok. Kardeşim olduktan sonra zaten postacı abi gelmedi. Bir yıl annem ondan mektup almamış. Ama bir süreden sonra postacı gelmeye başladı mahallemize. Ben daha o zamanlar 5 yaşındaydım ama annem çok sevinmişti. Hala hatırlıyorum. Camdan dışarı bakıyordu bir anda birisini gördü ve gülümsedi, sevindi. Annemi ilk kez gülümserken o zaman görmüştüm. Bende gülümsedim, sevindim hemen annem sevindi diye. Sonra camdan birine el salladı. Kim diye sordum, postacı dedi. Ben daha o zamanlar postacının ne olduğunu bile bilmiyordum ama bilmiş gibi yaptım. Sonra postacı her hafta en az 2 gün, en fazla 4 gün mektup getirmeye başladı bizim eve. Annemin sevdiği adam, annem için postacı olmuştu. Kendi yazdığı mektupları getiriyordu. Binaya girdiğinde zaten postacı diye birisi bir şey diyemezdi, bizim kapıya getirdiğinde ise zaten arasında kendi mektupları ile beraber aidatı getiriyordu. Yani babama bahane oluyordu aidatı getirmiş diye. Yakalanmamışlar böylece. Hep annem açardı kapıyı. Hep gülümserdi ona, sarılırdı. Sevdiği adamda annemin saçlarını okşardı, sımsıkı sarılırdı ama ben yanlarına gidemezdim. Annem çok mutluydu, onun yanına gidersem beni görüp üzülürdü diye gitmek istemezdim. O yüzden hep dış kapımızın biraz ötesinde olan mutfak kapısından izlerdim onların, özellikle annemin mutluluğunu." Gözlerimde canlanan görüntüler ile gülümsedim. Ne kadarda mutlu oluyordum annem sevindi diye. Gözleri gülüyordu ya annemin, sanki o zaman 10 tane çikolota yemiş gibi hissederdim. Bu misale  de gülümsemeden edemedim. Ali bana baktığında kendime geldim. Anlatmaya devam ettim.

"1 ay böyle geçti. Babam aşk acısı çekerken, annem aşkı ile mutluydu. 5 yaşımdayken annem çok kötü hastalanmıştı. İlk defa öyle hastalandığına şahit olmuştum. Komşular yemek getiriyordu, annem yatağından dahi zorla çıkıyordu. Kardeşime o zamanlar ben bakıyordum. Kendi kendime iyi de olsa, kötü de olsa yemek yapmayı öğrenmiştim küçükken. Yemek derken de atıştırmalık olarak. O gün annem hasta olduğu için mecbur postacıya kapıyı ben açmak zorundaydım. İlk kez o zaman yüzünü görmüştüm. Mektupları elime verdi, aidatı kapının yanındaki sehpanın üzerine koydu. Gözü dolu şekilde izledi beni birkaç saniye. "Onun kızı mısın?" diye sordu bana. Annemden bahsettiğini anlamıştım hemen, 'evet' anlamında başımı sallamıştım. Elimdeki mektupları anneme vermem gerektiğini, benimde karşı komşumuza gelmemi istedi. Mektupları anneme verdim ve annemden izin aldım komşuya gidebilir miyim diye. İzin verdi ama tencereyi komşuya götürmemi istedi. O zaman anlamamıştım ama sonradan anladım ki aslında sadece birisi sorarsa neden oraya gittim diye, tencereyi vermek için olduğunu söyleyecekti annem. Neyse. Gittim karşı komşuya ama karşı komşumuzuda çok severdim. Arada görürdüm ama çok severdim. Anneme hastalandığında yemek yapardı, ben hastalandığımda yanıma gelip dua okurdu iyileşeyim diye. Gittim komşuya öptüm, sımsıkı sarıldım teyzeye. Sonra postacının yanına gittim." Bundan sonra anlatacaklarım canımı yakıyordu. Hatırlamak, anlatmak, o konuda konuşmak canımı yakıyordu ama hemde ilk kez birisine yaşadıklarımı anlatmak istiyordum. Bu birisi Ali olduğu için miydi bilmiyordum ama anlatmak istiyordum herşeyi. Gözlerim doldu, yüreğime ağırlık çöktü, eski anılarım gözümün önünden geçti. Biraz zaman tanıdım kendime. Bir tık daha iyi hissettikten sonra anlatmaya devam ettim.

"Öptü benim yanaklarımı, alnımı, ellerimi, parmak uçlarımı, kollarımı, saçlarımı. Saçlarımı okşadı tıpkı annemin saçlarını okşar gibi. Gözlerimden öptü, kirpiklerimi öptü. Bana şeker verdi. Sarıldı bir süre bana. Sanki bende dinlenmiş, huzur bulmuş gibi hissettim. Tabi o zamanlar bu hissin ismini bilmiyordum ama şimdi düşününce kesinlikle bende dinlenmiş diyebilirdim. Sonra saçlarımı taradı, saçlarımı ördü ağlayarak. Konuşmadı benimle bir süre ama sonra 'Kızım.' dedi bana. Annem, babam bile bana o kadar içten şekilde kızım dememişti. 'Çocuğum, güzel kızım, yavrum benim. Nasıl da annene benziyorsun, güzel çocuğum. Güzel yavrum.' diyerek ağlamaya başladı, bir yandanda yüzümü, saçlarımı seviyordu. Şaşırmıştım. Çünkü babam anneme benziyorsun diye kızardı bana hep, sonradan anladım ki, o hep yengeme benzeyen kızı olmasını istemiş. Anneme benzediğim için hep kızmış bana. Ama babam bile olmayan, annemin sevdiği adam sırf anneme benziyorum diye bana öyle güzel sözler söyledi, sırf annemin kızıyım diye kendi kızı gibi sevdi. Benim annem bile beni kendi kızı gibi sevmemişti." Burnumu çektim. Tavana bakmaya başladım.

"Babamda zaten ya mezarlıkta oluyordu, ya da işte. Eve arada uğrardı o zamanda içkili olurdu. O yüzden annem rahat bir şekilde konuşuyordu postacı ile. Bir gün anneme, 'Neden o benim babam değil? Benim babam olsun.' demiştim. Annem gülümsemişti. Bana ilk kez o zaman gülümsemişti. 7 yaşımda. Hala hatırlıyorum. Yanıma eğilmişti tıpkı o adam gibi. 'Seni kendi çocuğuymuş gibi seven birisi senin ailendir, ebeveynindir.' demişti. 'Benim babam var o zaman, çünkü o bana kendi kızıymışım gibi davranıyor. Beni kendi babamdan çok seviyor.' dedim ama 'Benim annem yok sanırım. Çünkü beni kendi çocuğuymuş gibi seven bir kadın yok.' diyemedim anneme. Kırılır diye diyemedim ama şimdi düşünüyorumda annem benim kırılmamı bile önemsememiş. Ama ben onun üzülmesini istemezdim. Kırılmasın diye hep uğraşırdım. Neyse. Annemi kız çocuğuymuş gibi sevdi, beni ise kendi kızıymışım gibi. Kendi yavrusu gibi sevdi beni. Annemin kızıyım diye beni çok sevdi o adam ama annem kendi kızını asla sevemedi. Babamda biraz sevdi. Ama inanıyorum ya ben, en çok beni Ömer abi sevdi.  Sonra 8 yaşımda postacı abi son kez geldi. Sarıldı bana sımsıkı, ağladı ne kadar, saçlarımı ördü açtı tekrar ördü defalarca. Öptü beni bir sürü, özelliklede bileklerimden öptü, gözlerimden ve parmak uçlarımdan öptü bir sürü. 'Yavrum, güzel kızım, güzel çocuğum, babacığım, benim birtanem. Güzelliğimin yavrusu, güzelime benzer güzel kızım. Şimdi ben gideceğim. Bir süre olmayacağım. Yurt dışına gitmem gerek para toplamak için, sende annen ve kardeşin ile beraber beni bekle olur mu? Ben geleceğim, sizi buradan kurtacağım ama bunu üçümüzden başka kimse bilmeyecek, tamam mı yavrum?' dedi. Başımı salladım hemen. Sarıldı son kez, saçımı son kez ördü, öptü saçlarımdan o zaman. Sonrada bileklerimden öptü, ağladı bileklerimi öperken. Anneme sarıldı, saçlarını öptü, okşadı, 'Güzelim, benim güzel kadınım. Saçlarını kesme olur mu? Kızıma da, oğluma da iyi bak. Özelliklede kendine iyi bak. Seni seviyorum, seni çok seviyorum, sana ait herşeyi çok seviyorum. Beni bekleyeceksin biliyorum, sadece dayan, sabret. Kurtacağım sizi buradan. Çocuklarımıda, senide kurtacağım. Güzel kadınım, birtanem. Güzelim.' dedi anneme. Annemi ilk kez öyle görüyordum. Gözlerinde hüzün vardı ama gülümsüyordu, kafasını salladı sadece. Sarıldı sımsıkı. 'Bekleyeceğim. Herşey için teşekkür ederim, canım. Bende seni çok seviyorum, çok fazla.' dedi kısık sesle. Anneme karşıda ilk kez öyle güzel cümleler kuran birisiydi benim için postacı, annem içinde öyleydi. Sonra gitti. 8 yaşımdan sonra görmedim onu. Sesini duymadım. Annem bile konuşamadı sanırım onunla. Şimdi annem İtalya'da postacı abinin, yani Ömer abinin yanındadır.  Sadece çok özledim Ömer abiyi. Ölmeden önce görmek isterdim. Çok özledim çünkü, o kadar özledim ki, bazen ona olan özlemimden içimin kavrulacağını düşünürdüm. Yüreğim burkulurdu. Beni 21 yıllık hayatımda  babam gibi gördüğüm adam sevdi. Belkide annemde sevmiştir ama sanmıyorum. Sevseydi öyle yapmazdı diyebileceğim çok şey varsa eğer kalbimde, sevmemiştir. Öyle işte, Ali. Ailemin hikayesi ve benim aile olmayan iki kişiyle olan hikayem. Benim ailem, postacı abiydi. O benim babamdı, annemdi, oyun arkadaşımdı. Benim her şeyimdi ama her şeyimi görmeyeli  13 yıl oluyor. Çok özledim ama yapacak bir şeyim yok. İsmini bile yeni öğrendim. Annem hep ona 'canım, kalbim, postacı' derdi. İsmiyle seslenmezdi, bende ismini sormadım hiç. Hep postacı dedim, bazen baba demek istedim ama kendi babamı üzerim diye korktum. Oysa babam, kendi kızını üzmekten asla korkmamıştı." dedim gülümseyerek. Baba gibi hissettiren postacı abiyi özlemiştim. Benim kendi babamı değil, gerçek babamı özlemiştim. Ben küçük kız olmayı, bir çocuk gibi sevilmeyi özlemiştim. Kafamı Ali'ye çevirdim. Öylece halıyı izliyordu. Ağlamıyordu, bir şey demiyordu, tepki bile göstermiyordu. Öylesine yeri izliyordu. Bende birisinden böyle bir hikaye duysam vereceğim tepki bu olurdu sanırım.

"Zor olmuştur. Postacı abi için anneni başkasıyla görmek, başkasından çocuğunun olması, yinede vazgeçmemek zor olmuştur. Ama sevgisi ve güveni o kadar fazlaymış ki annene karşı, asla vazgeçmemiş. Babanda çok güzel sevmiş ayrıca yengeni. Onunda aşk acısı kötüdür. Sevdiğin kadının başkasıyla evlenmesi, onunla mutlu olması ve isteyerek çocuk yapması, çocuğunun düşmesi ve ikinci çocukta sevdiğini kaybetmek, baban için daha zor olmuştur. Çünkü annen vazgeçmedi sevdiği adamdan ama yengen sevdiği adamdan vazgeçmiş. İyi mi yapmış, kötü mü yapmış bilmiyorum. Belki durumlar, kişiler farklıydı, onuda bilmiyorum ama her ikisi çok zor. Annemin yaşadıklarıda, postacı abininde, babanın da. Sadece baban biraz daha sorunlu birisiymiş. Çocukluğun ise büyük birisinin yaşamı gibi geçmiş. Çocukluk bile denilmez. Onlar da haram ile yaşamışlar sevgilerini. Ama sevmişler gerçekten." dediğinde kafamı salladım.

"Ben bir tek postacı ile çocuk oluyordum. Benimle oynardı, çizgi film izlerdi." dediğimde gülümsedik ikimizde. "Postacı abinin yüreği çok güzelmiş. Baksana seni nasıl sevmiş." dediğinde gülümsemiştim. Beni bir tek o sevdi öyle, diyemedim. Ağır bir yüktü ama o ağır yükle beni sevmiş, benimle ilgilenmiş, beni çocuk yapmıştı. Çocuk gibi hissettirmiş, kızı  gibi sevmişti beni, küçük kız çocuğu gibi hissettirmişti. Onu nasıl özlemezdim ki? Nasıl sevmezdim? Benim her şeyimdi.

"Peki ya Yalçın ailesi? Onlarla aranda olan bağ ne zaman oluştu?" diye sorduğunda gülümsedim. Onlar benim ailemdi.

"5 yaşımdayken Elif ile tanışmıştım. Onun da ailevi sorunları vardı, gelir benimle oynardı. İkimizin de arkadaşı yoktu, bir birimizle arkadaş olmuştuk. Sonra Murat abiyi tanıdım, biraz büyüdüğüm de ortaokulda okuduğum zamanlarda da Kadriye teyze'yi tanıdım. Onlar benim için hep aile oldular. Beni kendi kızları gibi gördüler. Zehra ile de lise de tanıştık, o günden sonra üçlü arkadaş olduk. Benim namaz kılmama yardım eden, tesettür takmama yardım eden insanlar onlardı. Beni kendi ailelerinden gördüler. Bende onları ailem olarak gördüm." dediğimde Ali gülümsedi ve kolunu açarak ona sarılmamı işaret etti. İtiraz etmedim. Ona sarıldığım da iyi hissediyordum. Aileme sarılıyordum. Hayat arkadaşıma.

"Bundan sonra ailen benim. Biz bir aileyiz, çiçeğim." diyerek tesettürümden öpmüştü. Gülümsedim sadece. Bir kaç dakika sessiz kaldık. Sessizliği bozan Ali'nin sesiydi.

"Peki neden boşanmadılar annen ve baban? Ve bu mektuplar neyin nesi?" diye sorduğunda derin nefes aldım. Ondan ayrılıp anlatmaya çalışıyordum ki, izin vermedi. Bende ona sarılarak anlatmaya başladım.

"Babam dayımdan intikam almayı aklına koymuştu. İki tarafında onayından sonra boşanabilirlerdi. Ama babam istemedi, hiçbir zaman buna izin vermedi. Mektuplarda annemin Ömer abi sayesinde bana sakladığı hatıralar. Ama her zarfın içinde iki tane mektup var. Biri annemin bana yazdığı, biri Ömer abinin. Anneminkiler sarı olanlar, Ömer abininkiler beyaz olanlar. Annem benim iyi hissetmemi istemez. O yüzden kendi mektuplarını kalbim daha da yaralı olsun diye bıraktı. Ama haberi yok ki, ben en çok Ömer abinin mektuplarını okurken üzülüyorum. Çünkü sevgi hissini tattıktan sonra sevgisizlik zordur. Ömer abiye olan özlemimden mektuplarını okurken ağlarım. Bu sefer ki mektupları seninle okumak istiyorum. Benimle mektupları okur musun?" diye sorduğumda başını salladığını hissettim. Başımı omzundan kaldırdım ve 3.zarfı elime aldım.

"Ben okuyacağım." dedi Ali ve elimden zarfı aldı. Mektupları içinden çıkardı. İlk annemin mektupunu, sarı mektupu eline aldı ve okumaya başladı.

"Anılarıma ve anılarına hoş geldin, çocuk. Bugün sana bir gerçekten bahsetmek için yazıyorum. Odamda bir çekmece var, o çekmeceye mektupları koyuyorum. Ama artık çekmecenin ismi küçük dolap. Çünkü ona bu ismi sen koydun. Daha 3 yaşında, yeni konuşmayı öğrenen bir çocuk olarak bu ismi sen koydun. O çekmeceye girmeye çalıştın. Bedenin küçüktü. İlk bölüme sığabilirdin. Kendi ellerimle seni o çekmeceye koydum. Yaşamanı, gözümün önünde nefes almanı, mutlu olmanı istemiyordum, çocuk. Ölürsün diye düşündüm ama ölmedin. Orada bile kendine gülecek bir sebep buldun. Küçük dolap dedin, ben ise küçük mezar. O senin için küçük dolap olarak hep kalacak, ama benim için küçük mezar. Orası bir mezar. Sen ölmesen bile bu mektupları okuduktan sonra ruhunun, kalbinin öleceği ve bu çekmecede kalacağı bir mezar. Küçük mezar, küçük dolap."

Yaşamayı haketmedin, çocuk. Annen yaşamanı asla istemedi.

Ağlıyordum. Dayanamadım, dayanamıyordum. Bir insan kendi kızından bu kadar mı nefret ederdi? Kendi canından, kanından değil miydim? Daha 3 yaşında benim ölmemi isteyecek kadar ona ne yapmış olabilirdim ki? Küçük dolap bile diyemeyeceğim artık. O çekmece annemden bana kalan bir hatıra sanıyordum ama annemden bana kalan bir mezarmış.

"Ağlama, kağıdı yırtmamak ve anneni bulup seni böyle üzdüğü için ona saldırmamak için zor duruyorum. Ağlama. Yapma, onun için ağlama. O kadın yüzünden ağlama." diyerek gözyaşlarımı silmeye başladı Ali. Sımsıkı sarıldım ona. Gözyaşlarımı silen kişiler benim için hep özeldi, hep özel olacaktı. Çünkü benim kim gözyaşımı siliyorsa o kişi benim için güvenli alandı.

"Ömer abinin mektuplarını oku. İyi hissedeceğim." dediğimde hemen diğer mektupu eline aldı ve okumaya başladı.

"Kızım, yavrum, güzel çocuğum. Bu mektupu okuyorsan, gülümse. Senin gülümsemene babanın ihtiyacı var. Gökay bana çok gülümsüyor ama senin gülümsediğini az görüyordum. Bir gün eğer seni annenle bırakmak zorunda kalırsam, kardeşini yanımda götürürsem bana kızma. Babana kızma, darılma. Bir baba olarak kızının babasına küsmesine dayanamam. Bana küsmene, darılmana dayanamam. Sadece, güzel yavrum, kardeşin bir gün yanına gelecek. Nasıl, ne zaman, kiminle bilmiyorum. Ama bir gün geleceğiz. Yakında kardeşini almayı düşünüyorum yanınızdan. Orada yaşayamıyor. Belki de sen de yaşayamıyorsundur ama seni oradan koparamam. Arkadaşlarını çok seviyorsun. İki çocuk var, Elif ve Murat. Senin oyun arkadaşların. Ben olmadığım da onlarla büyüyeceksin. Seni onlardan koparamam. Ama söz veriyorum, küçüğüm, kardeşin ile beraber bir gün size kovuşacağız. Kardeşin öldü deseler inanma. O yaşıyor, sadece sizin yanınızda ölü olarak anılıyor. Kardeşin ölmedi, sadece yanına gelmenin vakti değil. Benim güzel çocuğum, siz iki kardeşi bir birinizden ayırmayacağım. Herkes gittiğinde bile bir birinize karşı ev, aile olacaksınız. Sadece biraz daha beklemen lazım, güzel kızım. Baban seni çok seviyor. Baban seni hep çok sevecek. Sen benim canım kızımsın. Canımın kızısın. Seni nasıl sevmem, yavrum benim. Sadece bekle. Kardeşini seninle bir gün buluşturacağım."

Seni gökyüzü kadar değil, senin o minicik olan ama içinde büyük bir evreni taşıdığın kalbin kadar seven, baban.

"Seni çok seviyor." dedi Ali. Başımla onu onayladım. Yanımda olsa da, olmasa da bana karşı olan sevgisini hep hissettiğim tek kişiydi. O yanımda olmasa bile bana olan sevgisini hep hissederdim, hep hissettirirdi. Çünkü beni seviyordu. Beni bir baba olarak seviyordu, kendi kızı gibi seviyordu, sevdiğinin yavrusu olarak seviyordu. Kendi annemin, babamın yapmadığını o yapıyordu.

"Kardeşin gelmiş olabilir mi?" diye sorduğunda Ömer abinin dediklerini sanki yeni kavramış gibiydim.

"Gökhan!" dedim bir anda. Başımı Ali'nin omzundan kaldırdım ve ondan ayrıldım. Mektubu alıp tekrar ve tekrar okuduğum da aklımda beliren tek kişi Gökhan'dı.

"Gökhan ne alaka?"

"O benim kardeşim gibi hissettiriyordu. Ona her baktığım da sanki tanıdık biri gibi hissediyordum. Babasını asla görmedim ama hep babasından bahsederdi. Annesini hatırlamadığını söylerdi. Ali, kardeşim o olabilir! Gökhan, Gökay olabilir!" dediğimde sevinçten ağlıyordum. Kardeşimi, Ömer abiyi görebilecek miydim? Bunun düşüncesi bile beni öyle heyecanlandırıyordu ki, heyecandan ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Ama o zaman neden ismini Gökhan diye söylemiş? Neden karşına kardeşin olarak çıkmamış?" diye sorduğunda biraz düşündüm. Haklıydı. Ama aklıma gelenle hemen Ali'ye döndüm.

"Çünkü mektupları okumadığımı annem sayesinde biliyordu. Annem ne zaman kaçarsa o zaman mektupları ben okuyacaktım. Bu yüzden benim karşıma kardeşim olarak değil, başka birisi olarak çıktı. Ali, lütfen kısa sürede o kafeye yeniden gidelim. Gökhan'ı görmem lazım. Onunla konuşmam lazım. Belki de benim konuşmamı bekliyorlardır." dediğimde Ali biraz düşündü. Bir kaç dakika sonra bana döndü ve başını salladı.

"Olur, gideriz. Ama iş yüzünden bir kaç gün müsait olmayacağım. Gelecek hafta gideriz. O zamana kadar da diğer mektupları okuruz. Eğer gerçekten kardeşinin Gökhan olduğunu düşünürsek kafeye gideriz, konuşursun." dediğinde hemen onu onaylamıştım. Heyecandan ona sımsıkı sarılmıştım. Ali de gülümsemiş ve kollarını belime dolayarak bana sarıldı.

"Teşekkür ederim, Ali. Teşekkür ederim. Allah senden razı olsun. Çok teşekkür ederim, beni çok mutlu ettin. Çok rahatladım, Ali'm." dedim ağzımdan çıkan kelimelere dikkat etmeden. Aniden Ali kollarını belimden çekip bana baktığında dediklerimin farkına varmıştım.

"Ne dedin sen?"

"Teşekkür ettim."

"Ondan sonra ne dedin?"

"Ali'm dedim. Diyemez miyim? Eşimsin artık." dediğimde şirince gülümsedi. Bu adam her böyle gülümsediğinde bana bir şeyler oluyor.

"Diyebilirsin, çiçeğim. Ne kadar istiyorsan de. Sonuçta eşimsin." demiş ve yanaklarımdan öpmüştü.

"Ne yapıyorsun?!" diye sorduğumda yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Eşimi seviyorum." dediğinde yanaklarımın kızardığını hissettim. Gülümsedim hemen. Bizde ona onu sevdiğimizi söyleyelim. Bizi bugün çok iyi hissettirdi, ilk kez birisine geçmişimizi anlattık. Bence bu cümleyi duymayı haketti. Bence de iç ses.

"Bende eşimi seviyorum." dedim. Ali bir kaç saniye şok olmuş şekilde gözlerime baktı. Sonra ise içten şekilde gülümsedi ve bana tekrar sarıldı. Allah'ın bana verdiği en güzel hayat armağanı Ali olmalıydı. Hayırlı bir eş, hayırlı bir hayata bedeldi. Ali benim en güzel şükür sebebimdi.

🤍

Herkese merhabalar! Nasılsınız?

Evet yine bir günde iki bölüm attım... Aslında 18.bölüm kısa olduğu için, hemen 19.bölümü atmak istedim. Biraz yoruldum ama değdi. 💞

Bölüm beni bitirdi. O kadar ağladım ki, gerçekten gözlerimde gözyaşı kalmayacak artık. Meryem'in geçmişi çok karışık bir konuydu. Aslında daha Hasbelkader hikayem olmadan önce, hatta Hasbelkader hikayesi aklıma düşmeden bir kaç ay önce yazmıştım bu geçmiş sahnesini. Ama hangi karaktere, hangi hikayeme yazacağımı bilmiyordum. Meryem'e kısmetmiş. 🩹

Gerçekten Meryem'in geçmişini her okuduğum da kendimle gurur duyuyorum. Bu kadar saplantılı, karışık bir konuyu ben nasıl yazmışım? Cidden çok zor ama çok güzel bir sahne oldu. ❤️🩹

Artık Meryem'in de geçmişini öğrendik. Geçmişi hakkında pek bir şey demeyeceğim. Konuşsam susamam çünkü... Sadece Ömer abiyi çok seviyorum. 🥺❤️🩹

Ali ve Meryem'in sahnelerini yazmaya çok alıştım. Çok hoşuma gidiyor onların sahnelerini yazmak. Mustafa biraz utangaç ama Ali öyle değil, sevdiğine karşı rahat ve istediğini anında yapan bir karakter. O yüzden aşırı hoşuma gidiyor Ali ve Meryem'in sahnelerini yazmak. Ama tabiki de Mustafa'm başka. 🩹

Gökay karakterini çok merak ediyorum. Onu yazmak için sabırsızlanıyorum. Çok özel, çok güzel bir karakter benim için. Gökay karakterini çok seviyorum, sizde çok seveceksiniz. 🤍🩹

Sadece beni yaralayan karakterlerden biri Kenan amca. Aslında çok güzel seven karakter ama intikam uğruna bir çoğu kişinin hayatını mahvetti. Ama yine de Kenan amcayı seviyorum. En azından Meryem'e karşı bazen sevgi göstermiş... 🩹

Ali'nin hem Yıldız Yıldırım'ı, hem Ömer Yıldırım'ı, hem de Kenan Öztürk'ü anlaması beni çok yaralıyor. Her tarafdan bakmaya ve herkesi anlamaya çalışıyor. Benim güzel kalpli çocuğum. ❤️🩹

Gelecek bölüm çok güzel sahneler ile geleceğim. Yarın yeni bölüm inşAllah gelecek. Sadece pazar günü bölüm gelmeyebilir. Son zamanlar biraz kötü hissediyorum, bir gün yanlız kalmaya ve kafamın dinlenmesine ihtiyacım var. Beni anlayacağınızı umuyorum. 🤍🩹

Bölüm nasıldı?

Meryem'in geçmişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kenan amca ve Yıldız hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ömer abi ve Gökay hakkında düşünceleriniz neler?

Sizce Gökhan, Gökay olabilir mi?

Sorularıma cevap vermeyi unutmayın, lütfen. Düşünceleriniz her zaman benim için çok önemli. Yorumlarınızı ve oylarınızı hikayemden eksik etmeyin. Hikayemin sizin desteğinize ihtiyacı var, unutmayın. Tüm destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum. Sizleri çok ama çok fazla seviyorum, kendinize çok iyi bakın. Gelecek bölümde görüşmek üzere! ❤️🩹

Allah'a emanetsiniz!❤️




Continue Reading

You'll Also Like

96.9K 3.2K 21
Diğer hastalarımı kontrol edip abim yanına aşağı indim. Beraber çardağa oturup çayımızı yudumluyorduk. " Gördün mü?" " Evet" " Konuştun mu?" dediğ...
58.1K 3.7K 33
Mısra Hatıl, bu benim! Hislerimi şiirlere nakşedip, adımında olduğu gibi mısralarında ağlayan biriyim ben. Ailesinin biricik oyuncağı bir bez bebeğim...
3.1K 284 20
"Umudunun kırıldığı yerde sakat kalmaya mecbursun." Anladığımı belirten harekette başımı salladım. Her günüm bir önceki günden berbat geliyordu gözüm...
leylâ By 📚

Spiritual

27.1K 2.5K 45
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...