Mafya Doktor

By GeceyarisiLeydisi

78.4K 3.9K 4.8K

Bu benim ilk kurgumdur. Okumanızı öneririm. İnşallah kitabı beğenirsiniz. ........ Ben Sedef Gaye. Çok ünlü a... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
Karakter Tanıtımı
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
DUYURU
11.Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22. Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
33. Bölüm
34. bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm

32. Bölüm

586 41 46
By GeceyarisiLeydisi

Multi: Poyraz ve Sedef

Uzun bir aradan sonra hepinize merhabalar. Nasılsınııız?

Ben biraz yorgunum haftam o kadar yoğun geçti ki... Her gün misafir her gün hazırlık. Bu yüzden geciktim kusura bakmayın🥺

Bölüm birçok sırra açıklık getiriyor aynı zamanda ortaya başka sırlar geliyor. Ama bu bölüm sanırım fazla acılı oldu🥲❤‍🩹

Bölümümüzü Linenur a ithaf ediyorum🤍🖤

Hepinize iyi okumalar dilerim vote atmayı ve bol bol yorum yazmayı unutmayın. Ha bu arada fikir ve teorilerinizi de yazabilirsiniiiz...

................

"Anne zorlamayın işte! Gitmeniz gerek! Türkiye de kalamazsınız şu an!"

İsyan ederek söylediklerimden sonra annem kaşlarını daha da çatmıştı. Biraz tırsmadım değildi...

Aren bile korkuyor ondan... Korkmakta haklı Pakize!

"Sedef beni sinirlendirme! Biz neden yeniden gidiyormuşuz hemen söyleyin şunu!"
Diye gür sesiyle konuşmasıyla, sesimi ondan aldığımı bir kez daha kanıtlamıştı. İkimizde gür sesliydik...

"Anne sorgulamayı bırak istersen. Sedef ve ben bunu uygun gördük." Diyen Ateş ile başımı onaylı anlamda sallamıştım.

Egemen'in "Biz bu ailede neyiz kardeşim? Bizim bu ailede söz hakkımız yok mu?" Diye sormasıyla ofladım.

"Bilmediğimiz şeylere burnumuzu sokmuyoruz değil mi Egemencim. Bunu Ahu'ya sen öğretmiştin."
Yapmacık gülümsememle bunu söylediğimde Egemen zort olmuş yüzüyle ağzı açık bana bakıyordu.

Kocaman bir kahkaha patlattığımda yanımda oturan Görkem kolumu cimcikleyip "Sussana kızım, azıcık ciddilik." Diye mırıldanmıştı.

Bu sözüne daha çok kahkaha atmak istesemde haklı olduğunu bildiğim için ciddi olmaya çalıştım.
Ve bu sefer ciddi olabilmiştiiim. Vayy ilk...

Çağın'ın omuz silkerek "Abi ben gitmek istemiyorum." Demesiyle herkes "Sus Çağın!" Demişti.

Onca kişi nasıl aynı anda demiştik, aşırı şoktayım şu an...

Çağın hayal kırıklığına uğramış ifadesiyle "Ben konuşmayayım değil mi? Çağın sadece sussun! Ben kimim ki zaten!?" Demesiyle Ateş sırıtmıştı.
"Dış kapının dış mandalısın Çağın. Oldu mu?"

Bir kahkaha daha patlattığımda Çağın, Ateş'e bela okuyordu. Ardından yerinden tripli bir şekilde kalktı ve salondan çıktı.

Arkadan bir de "Hıh küstüm! Konuşmayın lan benle!" Diye bağırmıştı. Bu velet çok deliydi...

Dikizlendiğimi hissettiğimde gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım.

Gözlerim Esila'yı bulduğunda dikkatli bir şekilde beni süzüyordu. Gözgöze geldiğimizde bana göz kırpmıştı.
Ardından Egemen'e döndü ve "Gel hayatım, seninle bavullarımızı toplayalım. Daha Ahu'nun eşyaları var." Dedi.

YA İŞTE HERKES BÖYLE ESİLA YENGEM GİBİ OLSUUN. Canım yengem yaa!

Egemen mal mal Esila'ya bakmış ardından gözlerini kırpıştırarak "Ba- bavullarımı toplayalım?" Demişti.

Esila yengem tek kaşını kaldırdığında Egemen yutkunup "Sen nasıl istersen hayatım." Demiş ve yengemin elinden tutarak odadan çıkartmıştı.

Görkem "Sende ne hanımcısın be abi!" Diye mırıldanmasıyla kahkaha atmıştım.

Görkem saçlarımı tek eliyle karıştırdı ardından "Ben şu velete bakayım. Ne yaşıyor şu an?" Dediğinde ona gülümsedim.

Herkes birer birer odadan ayrılıyordu. Gerçekten Ateş'in dediklerini sorgulamamışlardı.

Annen dışında kimse sorgulamadı zaten.
Ailenin reisi o bir kere hihihi!

Babam ve Toprak birbirine baktı ve aynı anda konuştular.
"Toprak, gel bizde Oğuz'a bakalım."
"Baba, gel bizde Oğuz'a bakalım."

Babam gülerek yavaşça Toprak'ın omzuna yumruk attı ve "Hadi gidelim." dedi.

Onlar şakalaşarak yürürken odada sadece annem, ben ve Odun Ateş kalmıştı.

Neden sadece bizim kaldığımızı anlamamıştım. Annem ve Ateş şu an birbirlerine bakıyorlardı. Bilmediğim şeyler oluyordu.

Annem bana dönüp "Ne olduğunu anlat bakalım." Diye mırıldandığında kaşlarımı çattım. Ne diyim ben şimdi!?

Ben aslında işkenceleriyle ünlü olan mafya Lavinya'yım. Şu an kimliğim ifşalandığı için tehlikedesiniz mi diyeyim?

Veya Topçu öldü sizinde ölüm tehlikeniz var. O yüzden Türkiye sizin için güvenli değil mi diyeyim?

Salağa yatarak "Ne anlatayım?" Dediğimde annem bana side eye bakışı atıp "İpucu var mı onu anlat Lavinya." Demişti.

Ağzımdan "Ha?" Diye bir nida çıktığında ikisi de bu tepkime kıkırdamıştı.

Ne kıkırdıyorsunuz lan! Lavinya dedi lan! Ne oluyor lan?
Sedef calm down...
Ne demek calm down, yok sana biraz quality!

Bir dakika?! Benim kimliğimi bilen sayılı insan var. Daha doğrusu vardı. Artık yok. Bu eski sayılı insanlar ise Aren, Alp, Merve, Asel, Poyraz ve Ateş'ti...

Şimdi ise mafya olan herkes biliyor. Yani burda iki ihtimal kalıyor. Ya Ateş Aren'in ilk zamanlarda yaptığını yapıp anneme söyledi ya da...

Kaşlarımı çatarak Ateş'e döndüğüm sırada annem konuşmaya başlamıştı.
"Boşa Ateş'e bakma. Ben zaten senin Lavinya olduğunu biliyordum ve yaptıklarını." Demesiyle ağzımdan eheh diye bir ses çıkmıştı.

Yaptığım her şeyi biliyorsa gerçekten-
SENCE KONU BU MU APTAL!

LAN BUNLAR BENİM LAVİNYA OLDUĞUMU NEREDEN BİLİYOR!?

Ürkütücü bir ses konuyla "Neler dönüyor hemen anlatın!" Dediğimde Ateş "Sakin o-' diyecekti ki konuşmasına izin vermedim.

"OLAMAM SAKİN FALAN! Bana Lavinya dedi sağır mısın? Annen bunu nerden biliyor Ateş! Artık bilip bilmediğim sakladığınız ne varsa söyleyin! HEM DE ŞU AN!"

Annem tam konuşacakken kapıdan gelen Çağın'nın sesiyle öfke ile harlanan gözlerimi ona çevirdim.

"Gür sesini de annemden almışsın abla-" Gözlerimdi ki siniri görmesiyle ortalıktan yokolmuştu.

Annemin konuşmasıyla ona döndüm. Benden ne saklıyorlardı?

"Bak kızım her şey nasıl açıklanır bilmiyorum. Ama tekte söylemek bence en mantıklısı..."

Bu dediklerinden sonra derin bir nefes almıştı. Allah aşkına neyi tekte anlatacaktı?

"Kızım ben aslında mafyaydım ama bırakmak zorunda kaldım. Fakat yine de masada olan şeyleri orada ki arkadaşlarım sayesinde biliyorum."

Kaşlarımı kaldırıp bir kahkaha attım. Komik ya! Ne kadar komik bir şaka görüyorsunuz değil mi?

Ateş'e döndüğümde ciddiydi. Anneminse zaten kaşları çatıktı. Şaka değildi...

Sümeyye Kaya bir mafya. Yani mafyaydı. Annem bir mafyaydı.
Annemin geçmişte dediği bir söz geldi aklıma. 'Her şey benim suçum. Özür dilerim kızım.'

Acaba neden böyle şey söylemişti. Emin değildim. Ama emin olduğum bir tek şey vardı.

Sümeyye Kaya'nın mafya olması her şeyi açıklıyordu...

Mesela Aren'in Kaya ailesiyle dost olmasını açıklıyordu. Veya annemden korkmasını...

Sümeyye Kaya bazen çok ürkünç oluyor.
Ama kimse benden daha iyi olamaz hihhihi

Çünkü onun bir level üstüsün Sedef.
Olsun ben daha iyiyim canom.

"Özür dilerim kızım. Her şey için çok üzgünüm." Diyen annemle kaşlarımı çattım.

Neden özür dilediğini hala daha anlayamıyordum. Ne yapmıştı da özür dileyip duruyordu.

"Benden neden özür dileyip duruyorsun?" Diye sormamla duraksamıştı.

Derin bir nefes alan Sümeyye Kaya'nın gözleri dolu doluydu. Arkadan Ateş'in sesinin gelmesiyle kaşlarım daha da çatılmıştı.

"Artık her şeyi bilmeli anne. Zor olsa da zamanı geldi."

Ben neyi bilmeliydim? Ortalıkta ne oluyordu anlamıyordum. Ve acilen anlatmaları lazımdı.

"Şunu derhal anlatın." Dememle annem son kez bir nefes almış ve konuşmaya başlamıştı.

"Ben bir mafya ailesinden geliyorum Sedef fakat babanın veya Ateş dışında ki kardeşlerinin bu işlerle ilgisi yok. Ateş kendi isteğiyle benim işlerimi devraldı."

Başımı onaylarcasına salladım. Ateş'in nasıl bu kadar güçlü olduğunu şimdi anlıyordum.

"Sana hamile olduğum zamanları hatırlıyorum, gerçekten güzel ve heyecanlıydı. Mesela Aren ve Asel'i o zamanlar tanımıştım. Asel sürekli çok güçlü olacağından bahsederdi."

Son cümlesinden sonra ikimizde kıkırdamıştık gerçekten de Asel çok güçlü olmuştu.

"Eskiden masada bir düzen vardı. Fakat bu düzen bozulmaya başlamıştı. O zamanlar hepimiz çok güçlüydük kızım ve bazıları bu gücü arttırmak istedi."

Annem ağlamaya başladığında kafam daha da karışmıştı. Konu nereye bağlanacaktı bilmiyordum.

"En güçlü 6 mafyanın içinde ben, Çakır ve Akay'lar vardı. Yani Aren'lerin babası ve Poyraz'ın anne ve babası."

Doğru ya! Eğer Sümmeye Kaya bir mafya ise ve eskiden bizim masada oturuyorsa Akay'ları tanıyor demek.

Kaşlarım çatık bir şekilde annemi dinlerken hıçkırarak "Dördümüz birbirimizin arkasını kollardık. Özellikle masadaki tek kadınlar olarak ben ve Alev çok yakındık. O ve eşi Barlas çok sevilen insanlardı. Ama Aren'in babası sevilen bir adam değildi."

Bunu biliyordum. O adam, ablam ve abime çok kötü şeyler yapmıştı. Onlara iğrenç davranmıştı.

"Diğer iki kişiyse düşmanımızdı. Sen ve Tarık gibi düşün yani. Tek bir fark var. O ikisi bizi bitirmek için her şeyi yaptılar ve başardılar da."
Dediğinde göz yaşları hızlıca yanağından akıyordu.

"Alev ve Barlas'ı öldürdüler. Buda yetmezmiş gibi Aren'in babasını da öldürdüler. Ama bana öyle bişi yaptılar ki ölmek benim için sadece bir kurtuluştu..."

Annemin ağlaması şiddetlenirken Ateş gidip annesine sarıldı. Bense düşüncelerimle boğuşuyordum.

Ne olmuştu? Veya o iki kardeş kimdi? Bu iki kardeş kimi neden öldürdü? Akay'ların katili bu ikisiyse o zaman ablamın ve Pamir'i tehdit eden de mi bu adamlardı? Neyini kaybetmişti de bu kadar ağlıyordu?

"Tamam Ateş sıkma oğlum beni." Diye bir bağırtı gelmesiyle düşüncelerim dağılmıştı.

Annem Ateş'i yanından itmişti ve elini dizime koymuştu. Sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi duruyordu.
Sanki bu şey benim hayatımın en önemli şeyiymiş gibiydi. Belki de gerçekten öyleydi emin değildim...

"Sedef yaptıkları şey he-hepimizin hayatını de-derinden etkiledi. B-bunu yapacaklarını bilmeliydim. Öz- özür dilerim kızım."

Kekeleyerek söykediklerinden sonra sanki boğazımda kocaman bir düğüm oluşmuştu. Ne kadar yutkunsam da geçmeyecek bir düğüm.

"Seni kaçırdıkları ve hayatını mahvettikleri için ö- özür dilerim kızım. B- bu benim suçumdu o- onlara bulaşmamalıydım."

Birden başıma darbe almış gibi hissettim. Ne diyordu Sümeyye Kaya? Yanlış anlamıştım sanırım.

Be- ben kaçırılmış mıydım?

Hayır hayır. Bu doğru değil ben her şeyi bir intikam uğruna yaşamış olamazdım.

Bir intikam uğruna hayatım mahvolmuş olamazdı. Ben bunları yaşamak zorunda değildim.
Hızlıca ayağa kalktım ve "S-Sen ne diyorsun?" Diye bağırdım. Yalandı hepsi!

Yanaklarımdan süzülen yaşları hissettim. Sanki tenimi yakıp kavuruyordu. Aynı o gün ki gibi hissediyordum.

Güzeller güzeli annemin ölüşü, ilk katil oluşum, canavarın yaptıkları...

Hepsi gözümün önünden geçiyordu. Belki ben de Ateş gibi olabilirdim. Belki brn asla bunları yaşamayabilirdim. Sadece bir intikamın oyunu olmayabilirdim...

"NE DEDİĞİNİ KULAĞIN DUYUYOR MU SENİN!?" Elimi saçlarıma geçirdim ve sertçe çektim.

Ruhum acıyordu, geçmişim birer birer gözümün önüne geliyordu.
Neden?

Neden bunları yaşamak zorundaydım?
Neden bunları yaşamak zorunda bırakılmıştım?

Annemin bana sarıldığını ve Ateş'in bana söylediği şeyleri duyuyordum ama anlamıyordum.

Anlama yetkim tamamen kapanmış gibiydi. Ben her şeyi bir intikam, bir hiç uğruna yaşamıştım.

Ellerimi kaldırıp yanımda ki iki kişiyi kendimden uzaklaştırdım.
"B-ben bunları yaşamak zorunda değildim."

Gözlerimden akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyordu. Küçük adımlarla geri geriye yürümeye başladım.

"Ben de Ateş gibi mafya olabilirdim. Ben de normal bir hayat yaşayabilirdim. Ben bunları yaşamak zorunda değildim. Sizin suçunuz..."

Bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Belki de anlamak istemiyordum.

Sümmeye hanım birden "Sedef dinle beni..." dediğinde sinirle "NEYİ DİNLEYİM YA NEYİ?!" diye bağırdım.

"Sizin intikam oyununuz yüzünden benim hayatım mahvoldu neyi dinliyim?! Sırf bir intikam oyunu için yaşadıklarımı biliyor musun sen? Kaç gün sebepsiz yere dövüldüğümü? Kaç gün aç ve susuz küçücük karanlık bir odaya hapisedildiğimi? Sadece ayak seslerinden bile korktuğum kişi belki bir umut beni bulamaz diye dolaba saklanıp beni bulduğun da beni eşşek sudan gelinceye kadar dövdüğünü biliyor musun sen?! Veya kaç gün soğuktan ateşlenip havale geçirdiğimi? Peki ya bütün bunları yaşarken kaç yaşında olduğumu? Ama tabi sen bunları bilmiyorsun. Neden söyleyyim mi sana? Çünkü ben bütün bunları yaşarken sen keyifle evinde kocanla ve çocuklarınla vakit geçiriyordun. Çünkü ben bunları yaşarken sen beni bir an olsun merak etmeyip benim yerimi doldurmak için yeni çocuklar yaptın!!! Peki sana soruyorum Sümmeye Kaya seni dinleyebilmiş miyim?"

Sümmeye hanım ağlarken aynı anda başını sağ sola sallıyordu.
"Bunca yıl senin yüzünden ailesiz kaldım. Bundan sonra da kalırım."

Onlar bana doğru geldikçe ben daha çok geriye gidiyordum. Ellerimle gözlerimi ovaladım.

Görüşüm biraz düzelmişti. Arkamı döndüm ve koşarak dışarı çıktım. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.

Arkamdan ismimi bağırıyorlardı ama umrumda bile değildi. Tek yol kaçmaktı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaktı.

Hızlıca motoruma atladım ve anahtarı kontağa geçirdim. Motoru son gaz sürdüğümde Kaya ailenin evinden ayrılmıştım.

Geçmişimde ki acılara ağıt yakmaktı veya acımı başkalarının canını acıtarak dindirmekti tek yol.

Hep böyle olmuştu. Her acımın sonu böyle oluyordu. İnsanlar çok can yakıyordu.

Göz yaşlarım yüzümü sırılsıklam yaparken saçlarım rüzgarda havalanıyordu.

Sokak aynı o gün ki gibi bomboştu. Acımı yine kimse duymuyordu. Acımı kimse duymak istemiyordu.

Nereye gitçeğimi bilmeden motoru son gaz sürüyordum. Ana caddeye doğru yaklaştığımda hızımı yavaşlattım.

Birisine zarar vermek istemezdim. Benim gibi kimsenin canı yanmamalıydı.

Rüzgar yüzümü okşarken daha da ağlamaya başlamıştım. Geçmişte ki Sedef'tim şu an...

Sanki o acılar bir anda omzuma yüklenmişti. Artık kaldıramıyordum. Bedenim ve ruhum acıya doymuştu.
Ben daha ne kadar şey yaşayabilirdim ki? Ben daha ne kadar fazla acı çekebilirdim? Bu kadarı yetmemiş miydi onlar için? Bu kadarı fazla değil miydi?

Ana caddenin gürültüsü ve insanların mutluluğu beni rahatsız ediyordu. Acilen buradab gitmeliydim yoksa birine çarpacaktım.

Bir arabayı sollayarak ara caddeye girdim. Arkamdan korna çalmıştı. Belki de küfretmişti ama umrumda bile değildi.

Ara cadde de ilerlerken arka cebimden gelen titreşimle drift atarak motoru durdurdum.

Umarım önemli bir şey için aramışlardır yoksa patlayacaktım. Telefonu elime aldığımda Alp'in aradığını görmüştüm. Sinirle aramayı reddedecekken durdum. Benim hayatımı mahveden insan o değildi. Benim hayatımı mahveden insanlardan hıncımı almalıydım. Benim hayatımı güzelleştirenden değil. Onun bir suçu yoktu. Onu değil başkalarını kırmalıydım. Göz yaşlarımı sildim ve derin bir nefes aldım.

Boğazımı temizledim ve telefonu açtım. "Ne var Alp?" Diye mırıldanmamla kulağımı bir hıçkırık sesi doldurmuştu.

"A- abla..." Alp'in hıçkıra hıçkıra ağlaması kulaklarımı dolduruyordu. Birkaç çığlık sesi duyduğumda gözlerim korkuyla açılmıştı.

"Alp niye ağlıyorsun bana cevap ver! ALP NE OLUYOR ORADA?" Bağırarak söylediklerimden sonra sinirle motoru çalıştırdım.

"Ab- abla lütfen gel." Diye mırıldanan Alp ile boğazımda daha çok düğümler oluşuyordu.

"Geliyorum ablacım sakin ol. Şimdi bana nerede olduğunuzu söyle!"

Kontağı çalıştırırken aynı zamanda Alp'i sakinleştirmeye çalışıyordum.
Bir çığlık sesi ve Alp'in mırltılarıyla daha hızlı sürmeye başladım. Büyük ihtimal evde olmalılardı.

"Merve lütfen kendine gel. MERVE HAYIR!"

Gözlerim kocaman açılırken gaz pedalına daha çok bastım.
Bir bağırtı sesi geldiğinde yüreğim sanki ağzımda atıyordu. Merve'ye ne oluyordu?

Daha dün çok iyiydi. Bir günde neler değişebilirdi en fazla?

Belki de bu soruyu sormamalıydım bende bir saat önce aynı haldeydim. Eve yaklaştığımda dudaklarımı kemiriyordum.

"Alp evde misiniz!? Alp nokur bir şey söyle!" Diye bağırmamla kulağımı birkaç gürültü sesi doldurmuştu.

"Sedefim lütfen hızlı ol. Sizin evinizdeyiz, hızlı ol sevgilim."
Kulağımı Poyraz'ın sesi doldurduğunda daha da korkmaya başlamıştım.

Birkaç saniye sonra telefon kapandığında "Hayır hayır hayır." Diye mırıldanmaya başladım. Arama neden kapanmıştı!?

Gözlerim tarihe kaydığında boğazımda kocaman bir yumru oluşmuştu.

Saat 00.30'du, tarih belliydi. Bugün Merve ile tanıştığımız gündü. Bugün yıllar önce Merve'yi kurtardığım gündü.

Göz yaşlarım yeniden akmaya başladığında motoru son hız kenara çektim ve resmen uçarcasına indim.
Koşarak eve doğru ilerlerken bir şey olmaması için dualar ediyordum.

Ben bunu nasıl unuturdum?

Nefes nefese kapıyı tıklatmaya başladım. Anahtar yanımda yoktu! Kahretsin evden çok gürültü geliyordu.

"BEN SENİN DEĞİLİM!" Bir bağırtı duyduğumda gözlerimde ki yaşlar daha hızlı akmaya başlamıştı.

Her yıl bu anı yaşıyordu. Aşamıyordu, belki de hiç aşamayacaktı. Ama ben yanında olacaktım...

Kapıya vurmaya devam ediyordum. Eğer kırabilseydim kırardım ama demir kapıydı.

Bağırarak "AÇIN ŞU KAPIYI!" Dememle kapı açılmıştı. Hiçbir şeyi umursamadan kendimi içeri attım.

Koşarak çığlık sesleri gelen yere gittiğimde Merve'yi yine bitik halde gördüm. Yine çok kötüydü...

Yine her yıl ki gibiydi ve yine elimden hiçbir şey gelmiyordu. Fakat tek farklı olan şey kalbine dayadığı bıçaktı.

Bir adım ileri gittiğimde "YAKLAŞMA!" Diye bağırmıştı.

Ellerimi yukarıya kaldırdım ve sakinleştirici ses tonuyla konuşmaya başladım.

"Sakin ol Merve. Bak ben Sedef'im, ablanım ben senin." Diye mırıldanmamla Merve başını hayır anlamında sallamıştı.

Korkuyla etrafa göz gezdirdiğimde Alp hıçkıra hıçkıra ağlayarak uzaktan Merve'yi izliyordu. Yaklaşamıyordu, çünkü elinde bıçak vardı.

Poyraz'ın nefesini ensemde hissediyordum ama şu an ona odaklanamazdım. Yavaşça bir adım daha ileri gittim.

Merve bir şeyler mırıldanıyordu ama anlayamıyordum. Her şey bir anda üstüste geliyordu.

Tek elinde duran bıçağı göğsüne dayamıştı diğer elindeyse bir telefon vardı.

Yavaşça iki adım daha ileri gittiğimde gözlerini bana çevirmişti. Gözlerinin akı kanlanmıştı ve içinde geçen duyguları hissedebiliyordum.

Bir adım daha ilerlediğimde "YAKLAŞMA!" Diye bağırmış ve bıçağı bana doğrultmuştu.

Poyraz "Sedef!" Diye bağırdığında Merve irkilerek bıçağı yine kalbine dayamıştı.

Bir yandan gözlerinin kırpıştırırken aynı zamanda korkudan tirtir titriyordu.

Sinirle başımı biraz arkaya döndürdüm ve "Ya sessiz olun ya da çıkın şu lanet odadan." Diye tısladım.

Poyraz gözlerinde ki korkuyla kafasını sallamış Alp ise sessizce ağlamaya başlamıştı.

Merve'ye yeniden döndüğümde kendi hallerim aklıma gelmişti. İkimizde bunları yaşamak zorunda değildik...

"Tamam Merve bak burdayım. Ben yanındayım. Hadi ver onu bana." dediğimde sakin adımlarla ona yaklaşmaya devam ediyordum.

Merve başını iki yana salladığında "Yeniden bunun yaşanmasına izin vermeyeceğim..." diye mırıldandı.

Bıçağı göğüsüne batırmaya başladığında aynı anda "Bir daha öyle bir şey yaşayacağıma ölürüm daha iyi." diye sayıklıyordu.

Bir şey söyleyeceğim sırada arkadan "Merve" diye bir bağırtı geldi. Benim bütün odağım hala Merve'deyken Merve'nin bütün odağı arkamda olan ve az önce bağıran Alp'e kaymıştı.

Alp'i görmüyordum ama titreyen sesinden ağlamaya devam ettiğini anlayabiliyordum.

"M-merve lütfen kendine zarar verme..."

Merve'nin yüz ifadesi yavaş yavaş değişirken bıçağı tuttuğu eli gevşemişti. Bu da bana bir fırsat vermişti. Bıçağı sağından alamazdım çünkü Merve'nin şu an tuttuğu yer tam orası.

Eğer elim eline değerse Alp'in düzelltiği işi bozardım. O yüzden bıçağın sivri kenarından tutmalıydım. Ama şu an değil. Merve'nin dikkatinin tamamen dağılması lazım. Alp şu an ne yapıyorsa bu Merve'ye iyi geliyordu.

"Merve ben seni çok seviyorum... Bu hayatta en çok değer verdiğim kişisin. Benim ailemsin... Merve lütfen kendine zarar verme..."

Merve'nin gözleri dolmaya başladığında kafasını iki yana salladı.
"Alp ben bu yükle yaşayamıyorum. Ben yapamıyorum. Çok zorlanıyorum Alp... Her şeyi geride bıraktım zannediyordum ama bırakamamışım. Alp ben yapamıyorum..." dediğinde aynı anda gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

"Tek başına değilsin Merve'm... Bak ben burdayım. Yanındayım. Ablam burda, Poyraz burda... Hepimiz yanındayız. Bırak o bıçağı. Lütfen. Benim için, bizim için..."

Merve kafasını iki yana sallamaya devam ederken ben yavaş yavaş elimi bıçağın sivri tarafına doğru götürdüm. Merve'nin bütün dikkati Alp'teyken o bıçağı hemen almalıydım.

Merve "Alp ben..." dedi ama devamını getiremeden beni gördü. Ne yapmaya çalıştığımı gördü. Parmak uçlarım bıçağın sivri ucuna dokunur dokunmaz Merve gevşettiği ellerini daha da sıktı ve bıçağı bana doğru savurdu.

Alp'in "Abla!" ve Poyraz'ın "Sedef!" diye bağırtıları odayı doldururken biri beni omuzlarımdan geriye doğru çekti. Sırtım Poyraz'ın sıcak göğüsüne yaslandığında kolumu kendime çektim. Kolumda oluşan ince sızı bana hiçbir acı vermezken koluma baktım.

Bakar bakmaz da gözlerim şokla açıldı. Kolumda büyük bir yara oluşmuştu. Yaramdan sızan kırmızı sıvı yere akarken ben hiçbir şey hissetmiyordum. Poyraz endişe ve korkuyla kolumu tuttu ve yarama bakmaya başladı. Poyraz bana bir şeyler anlatıyordu ama ben ona bakmıyordum. Merve'ye bakıyordum.

Merve kafasını iki yana sallıyordu ve "Hayır, hayır, hayır..." diye sayıklıyordu.

Kolumu Poyraz'dan çekmek istediğimde Poyraz kolumu bırakmamıştı.

Sinirle Poyraz'a baktığımda "Sedef kanaman var. Kan kaybından bayılacaksın. Yaran çok büy-" diye sıralayacakken kolumu sertçe çektim.

İnce tişörtümden hızlıca bir parça koparttım. Koluma sıkıca saracakken Poyraz elimden almış ve o parçayla kolumu sımsıkı sarmıştı.

"Umrumda değil! Merve bu haldeyken kendimi düşünemem!"dediğimde odayı Alp'in bağırtısı doldurmuştu.

"Merve!!!"

Hepimizin bakışları korkuyla Merve'ye dönerken Merve kanlı bıçağı kalbine dayamıştı.

Merve "Se- sedef iyi misin?" dediğinde başımı salladım hızlıca.

"Merve bırak onu!"

Merve kafasını iki yana sallarken aynı anda "Benim suçum, benim suçum..." diye mırıldanıyordu. Bıçağı daha sıkı kavradığında Alp'in bağırtısı bütün odayı doldurmuştu.

Hepimizin bakışları Alp'e döndüğünde gözlerimiz korkuyla açılmıştı. Alp'in elinde bir bıçak vardı. Aynı Merve gibi kalbine dayamıştı. Merve'ye baktığımda korkuyla Alp'e bakıyordu.
"A-alp ne yapıyorsun?"

"Eğer yaparsan ben de yaparım Merve! Çok ciddiyim."

Merve korkuyla Alp'e bakarken "Alp yapma bırak şunu" demişti ama Alp kafasını iki yana sallamıştı.

"O bıçağı saplarsan ben de saplarım. Sen tek başına değilsin. Anla şunu! Ben her zaman yanındayım. Eğer o bıçağı kalbine saplarsan benim kalbime saplamış olacaksın. Yaparım biliyorsun."

Merve korkuyla Alp'e bakmaya devam ederken "Alp ben yaşamaya devam edemem... Ben çok zorlanıyorum. Anla beni sevgilim. Taşıyamıyorum. Çok zor. İnan bana çok denedim ama çok zor." dedi.

"Alp bırak şu bıçağı..." dediğinde Alp sinirle "Benim bu bıçağı bırakmam için önce senin o bıçağı bırakman gerekiyor. Yaşamımız senin elinde. Ben sensiz hiçbir yere gitmeyeceğim! Sen de bensiz bir yere gidemezsin! Yaşamam da ölmem de senin elinde. Ya şimdi o bıçağı saplarsın kalbine daha sonra ben de saplarım ve birlikte ölürüz. Ya da bırakırsın o bıçağı ve hayatımıza birlikte devam ederiz. Ya birlikte öleceğiz ya birlikte yaşayacağız. Sen seç... " diye bağırdı.

Alp'i hepimiz çok iyi tanıyorduk. Bu söylediklerini yapacağını da çok iyi biliyorduk.

Başım dönmeye başlıyordu. Kanların akışını ne kadar azaltsakta hala fazlaydı. Poyraz'ın kolumdan tutup bana destek vermesi ile gözlerimi Merve'ye çevirdim. Çıldırmış gibiydi.
Gibi ne ya?! Direk çıldırmıştı.

"Alp saçmalama!"

"Saçmalamıyorum Merve! Sana seni sonsuza kadar yalnız bırakmayacağıma dair söz verdim. Ve ben sözlerimi sonuna kadar tutarım vunu çok iyi biliyorsun."

"Alp benim için hayatından vazgeçemezsin!"

"Buna sen karar veremezsin!" diyen Alp bıçağı daha sıkı tutmaya başladı.

O bıçaklarını evin her yerine sokmasaydın böyle olmazdı Sedef!

"Alp sakın bir delilik yapma ve şu bıçağı bırak!" Diye bağırmamla Alp kafasını sağa sola salmıştı.

"Merve bırakırsa ben de bırakırım."

"Alp ben bu bıçağı bırakmayacağım bunu sen de çok iyi biliyorsun." daha sonra sinirle Poyraz'a döndü ve "Sen onun kardeşi değil misin?! Onun böyle bir şey yapmasına izin mi veriyorsun?! Al şu bıçağı elinden!" diye bağırdı.

Poyraz dona kalmış bir şekilde bir Merve'ye bir Alp'e bakarken Alp'in hayal kırıklığı dolu sesi bütün odayı doldurdu.

"Cidden mi ya?! Cidden senin için bu kadar mı değerliyim? Benim canımı boş ver. Sen kendi canından vazgeçip beni burda tek başıma bırakabiliyor musun cidden?! Ben ömrümü sana adamışken sen kendini öldürebiliyor musun? Hiç mi beni düşünmüyorsun ya?! Beni, bizi, gelecekteki çocukkarımızı... Hiç mi onları düşünmüyorsun? Merve ben seninle birlikte kuracağımız hayat için yaşıyorum. Sen ölürsen yaşamaya devam etmem için geriye bir sebep kalır mı sanıyorsun? Merve sen benim nefes alma nedenimsin. Sen benim yaşamımsın. Sensiz bir hayat düşünemiyorum bile. Şu ana kadar kendimi çekip öldürmediysem bu senin içindi. Ama sen beni hiç düşünmeden kendini öldürebiliyor musun?"

Alp ağlarken bunları diyordu. Merve'nin ağlamaya başlamasıyla hepimiz ona döndük.

"Alp seni çok seviyorum. Ama beni anla lütfen senin için yaşarım ama devamını getiremiyorum. Her şey çok üstüme geliyor. Çok bunaldım. Yaşamak istemiyorum artık. Lütfen beni affet sevgilim. Olur mu?"

Alp kafasını hayır anlamında sallayıp "Olmaz. Merve eğer şu an kendini öldürürsen seni asla affetmeyeceğim. Duydun mu? Asla!" dedi.

"Alp yapma böyle..." diyen Merve ile Alp gülmeye başladı. Daha sonra burnunu çekip "Eee Merve Sancak? Seni bekliyorum. Ne yapacaksın? Seçimin ne olacak? Çünkü ben bu şekilde beklemekten yoruldum da. Bir karar ver güzelim. Bitirelim mi devam mı edelim?" dedi.

Merve şu an ani hareketlerden korktuğu için yapmıyordum ama artık zamanı gelmişti.

Bu kafayla doğru düzgün düşenemiyordu. Ve ben Merve'nin kafası iyi değil diye bugün burada iki can veremezdim.

Nefesimi tuttum ve gözlerimi kıstım. Merve'ye zarar vermeden o bıçağı elinden alacaktım.

Merve gözlerini kapattığında aynı anda kafasını sallıyordu. Bıçağı daha sıkı tuttuğunda Alp çaresizlikle güldü ve "Demek seçimin bu. Öyle olsun güzelim. Ben kararına da sözüme de sadığım. Senin istediğin olsun. Seni çok seviyorum güzelim. Sana aşığım..." diyip bıçağı daha sıkı kavradı.

Ben şokla açılan gözlerimle Alp'e bakarken Alp gözlerini kapattı. Bıçağı kendisine bastırmaya başladığında Merve "Alp dur!" diye bağırdı. Daha sonra Merve elindeki bıçağı yere attı.

Ben ve Poyraz şokla Merve'ye bakarken Merve "Özür dilerim sevgilim... Özür dilerim... Sana bunu yaptırdığım için kendimden iğreniyorum..." dedi ve yavaşça diz çöktü.

Alp şokla yerdeki bıçağa bakarken elindeki bıçağı yere attı. Merve ellerini kulaklarına basıtırıp sallanmaya başladığında Alp onun yanına adımlamak üzereydi ama onu durdurdum. Poyraz ve Alp'i geride bırakırken Merve'ye doğru adımladım. Bir şeyler mırıldanıyordu.

"Ba- baba böyle ölmek zorunda değildin. A- anne bunları çe- çekmek zorunda değildin. Be- ben böyle olmak zorunda değildim."

Alp'in ve Poyraz'ın anın şokuyla öyle kalakaldıklarını görüyordum. Bu yüzden harekete geçtim ve ben de diz çöktüm.

"Merve..." Diye sessizce mırıldandığımda dopdolu olan gözlerini bana çevirmişti.

"Yapamıyorum Sedef. Susmuyor o sesler..." Demesiyle onu kendime çektim.

Merve ani hareketimden korkarak yumruklarını bana geçirdiğinde onu bırakmadım.

Merve yumruk yaptığı ellerini isyan edercesine göğsüme vurarken hiçbir şey hissetmiyordum.

Ruhumda ki sızı bedenimi hissizleştirmişti. Ben de böyleydim, susmuyorlardı...

Geçmişin izleri bir gölge gibi her zaman bizi takip ediyordu. Asla bizi bırakmaycaktı.

Bu hayatta ölene kadar bizi bırakmaycak tek şey acı olabilirdi...

Düşünüyorumda kimse en baştan beri yanımda değildi. Sonradan gelenlerde her zaman yanımda olmayacaktı.
Her zaman benimle olacak tek şey acıydı. Ve hayatta ki en kötü kavram da bu olabilirdi.

Her mutluluk peşinde bir acıyı getiriyordu. Ölene kadar acı ve keder peşimi bırakmayacaktı ama mutlulukta hep yanımda olacaktı.

Ben acılarımı hiçbir zaman unutmamıştım. Ben acılarımla ayakta kalmayı öğrenmiştim.

Kendinizi acıları unutmak için zorlarsanız, mutlu olduğunuz zamanları da unutmaya zorlarsınız. Bu yüzden hiçbir zaman unutmayı denemedim...

Tüm her şeyimle ayaktaydım. O yüzden güçlüydüm...

Geçmişimde ki her şey en ince ayrıntısına kadar aklımdaydı, nasıl unutabilirdim ki zaten?

Her gün dayak yiyişim, günlerce aç ve susuz bırakılışlarım, katil olmam, neredeyse-

Kolumdan gelen acıyla düşüncelerim hızla dağılmış ve beynim alarm vermeye başlamıştı.

Koluma baktığımda Merve'nin tam kesilen kısma tırnaklarını geçirdiğini farkettim.

Acıdan inleme isteğimi bastırmaya çalışıyordum. Boğazımda kocaman bir yumru oluşuyor ve acı tüm bedenimi ele geçiriyordu.

Derin nefesler alırken Poyraz "Sedef..." dedi ve bize doğru adımladı. Ama onu hemen durdum.

Merve'nin saçlarını okşarken Merve hala tırnaklarını koluma geçiriyordu.
Zar zor "Tamam geçti..." dediğimde Merve hala kucağımda çırpınıyordu.

"Yanındayım Merve. Her zaman yanında olacağım. Seni asla bırakmayacağım. Söz veriyorum."

Merve'nin hışınla koluma tırnaklarını daha sert batırması ile kısık sesle inledim. Merve kısık sesle inlemem ile sanki kendisine gelmişti. Birden kan içerisindeki tırnaklarına ve kolumda kş yarama baktı.

Korkuyla koluma bakarken "S-sedef?" diye mırıldandı.

Hemen yaramı gözünün önünden çektim. Biraz daha bakarsa yine kontrolunu kaybedebilirdi.

"Şşşş tamam geçti..." dediğimde Merve "S-sedef b-ben ö-özür dilerim. B-ben..." dedi ama başka bir şey demesine izin vermeden onu kendime çektim ve sımsıkı sarıldım.

"Tamam Merve'm geçti..." Merve omzumda ağlarken ben saçlarını okşuyordum. Merve biraz sakinleşince Merve'nin yüzünü omzumdan çektim.

Merve'nin alnına bir öpücük kondurduğumda bana daha da sıkı sarılmaya başlamıştı.

Gözlerini bana çevirdi ve "Sen atlattın ama ben anlatamıyorum Sedef. Ben asla senin kadar güçlü olamayacağım..." Dedikten sonra kapanmaya yüz tutan göz kapaklarını kapattı.

Burnumun sızladığını hissettim. Merve yanılıyordu...

Onun atlatamadığı gibi ben de bu durumu atlatamamıştım. Sadece bunu dışarıya yansıtmıyordum...

Ben düşüncelerimle boğuşurken kaç dakika boyunca burada öylece oturmuştuk bilmiyordum.

Merve'ye baktığımda hala aynı durumda yatıyordu. Büyük ihtimalle yorgunluktan uyuya kalmıştı.
Bugün gerçekten çok kötü ve üzücü geçmişti. Şu birkaç saatte neler yaşadığımı artık kavrayamıyordum.

Sümeyye Kaya'nın söylediği şeyler, Merve ile yaşadığımız anlar... Hepsi üzerime gelmiş ve beni ruhsal olarak aşırı kötüleştirmişti.

Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde Poyraz'ın ve Alp'in sessizce bir yere çöküp bizi izlediğini gördüm.

Yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Bu yüzden çaresizce ve üzgün gözlerle bizi seyrediyorlardı.

Derin bir of çekerek Merve'yi rahatsız etmeden ayağa kalktım. Kollarımı ona dolayarak yerden kaldırdım.

Çok kez birbirimize bunu yapardık. Birbirimizin göğsünde uyur sonrasında yatağa yatırırdık. Bu bizim acı bir rutinimiz olmuştu...

Bir anda bedenimi saran acıyla inledim. Koluma döndüğümde gözlerim şokla açılmıştı.

Kolumu tamamen unutmuştum ve acısı şu an gün yüzüne çıkıyordu. Poyraz'ın yerinden kalktığını gördüm.
Bir anda gözlerim karardığında sendeledim. Şu ana kadar çok kan kaybetmiş olmalıydım...

"Poyraz..." Gözlerim kendi isteğimin dışında kapandığında ve bedenimin kontrolünü kaybettiğini farkettim.

Bilincim tamamen kapanırken birisinin beni tuttuğunu ve bağırdığını hissettim...

............

Kolumdaki sızı ile bilincim açılmaya başladığında gözlerim hala kapalıydı.

Elimin üstündeki soğuk el ile göz kapaklarımı yavaşça aralamaya başladım. Etrafta ışık olmadığı için çok rahat bir şekilde göz kapaklarımı açabildim.

Bir süre etraftaki hiçbir şeyi seçemesemde daha sonra yavaş yavaş seçebildim. Odamdaydım. Gece olmuştu ve heryer karanlıktı. Odadaki tek ışık kaynağı odamın penceresinden içeriye sızan ay ışığıydı.

Hala sızlayan koluma baktığımda sargı yapılmıştı. Gözlerimi birkaç kez kırptığımda elimin üstünde duran elini gördüm.

Bakışlarım yatağımın yanında duran sandalyede uyuyan Poyraz’ı bulduğunda dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Ay ışığı sayesinde yüzünü görebiliyordum.

Göz kapakları içeriye çökmüştü. Saçları herzamanki gibi dağınıktı. Sandalyede çok rahatsız bir pozisyonda uyuyordu. Üstünde mavi bir tişört vardı. Altında ise siyah bir eşofman. Elimi çok sıkı tutuyordu.

Onu izlerken...
LAN?!
Merve nerde?!

Hızla yerimden kalkarken Poyraz benim hareketlenmem ile endişe içerisinde uyanmıştı.

Korkuyla bana baktığında "Sedef iyi misin?" dedi ve yerinde kalkıp beni kontrol etmeye başladı.

"Bir yerin mi acıyor? Ne oldu? Kolun mu kanıyor?" diye peş peşe sorularını sıralarken ben hızla "Merve? Poyraz, Merve nerde?" dedim.

Ben yataktan kalkmaya çalıştığımda yanlışlıkla kolumun üstüne baskı uyguladım ve derin bir acı hissettim. Yüzümün buruşması ile Poyraz daha çok endişelendi ve beni omuzlarımdan tutup durdurdu.

"Sedef sakin ol! Merve iyi. Sen bayıldıktan sonra Alp onu kendi odasındaki yatağına yatırdı. Bütün gece başından ayrılmadı. Şu an sadece kendini düşünmelisin. Yaran acıyor mu?"

Poyraz’ın kolunu tuttum ve "Poyraz Merve'yi görmem lazım. Beni ona götür lütfen." dedim. Poyraz derin bir iç çektikten sonra başını ağır ağır salladı.

Ben kalktığımda Poyraz belimden tutuyordu ve bana yardımcı oluyordu. Aslında buna gerek yoktu ama Poyraz’ın içinin rahat olması için bana yardım etmesine izin veriyordum.

Birlikte Alp'in odasına doğru adımladığımızda Poyraz kapıyı açtı. İçeriye tam gireceğim sırada gördüğüm manzara ile dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı.

Alp ve Merve yatakta birbirlerine sarılmış uyuyorlardı. Alp'in bir kolu Merve'nin elindeyken Merve kafasını Alp'in göğüsüne yaslamıştı. O kadar tatlılardı ki.

Huzurla derin bir nefes aldığımda Poyraz kısık bir sesle "Hadi artık dinlenmen lazım." dedi ve kapıyı kapattı.

Dinlenmen lazım dediği kişinin Lavinya olduğunun farkına var Poyrazaşkım...
Sus Pakize!Sevgilim endişelenmiş benim için.

Poyraz'ın elini belime koyarak beni odama yönlendirmesiyle kafamı olumsuz anlamda salladım. Daha ne kadar yatacaktık?

"Hadi Sedef yatıp dinlenmen lazım." Diyen Poyraz ile kaşlarımı çattım. Alt tarafı küçük bir kesikti.

"Poyraz alt tarafı küçük bir kesik!" Diye isyan edercesine konuşmamla Poyraz kaşlarını çatmıştı.

"Evet kaç saattir kanayan ve üstüne tırnak izleriyle dolu olan küçük(!) bir kesik."

Gözlerimi devirdim ve "Bu hiçbir şey farkındasın değil mi?" Dedim.

Sinirle "Sus Sedef! Daha kötü ne olabilir?" Diyen Poyraz'a göz devirdim.

"En fazla ölürüm Poyraz ne olabilir ki yani?" Diye mırıldanmamla Poyraz hemen beni kendisine çekip sarıldı ve "Allah korusun öyle şeyler deme bir daha." dedi.

Ona göz devirip balkona doğru ilerlemeye başladım. Aşırı derecede bunaltı gelmişti.

Poyraz'ın oflayarak arkamdan geldiğini duydum. Benim inatçılığıma karşı koyamayacağını o da iyi biliyordu.

Evimde en sevdiğim yer balkon olabilirdi. Her anımı burada geçirmek istiyordum.

Çünkü direk ağaçlık bir alana bakıyordu. Aynı zamanda buradan yıldızları ve ayı daha iyi seyredebiliyordum.

Balkonda küçük yuvarlak bir masamız ve iki tane de sallanan sandalyelerimiz bulunuyordu.
Alp ile yerlere de birkaç puf yastık koymuştuk ki misafirlerimiz oturabilsin.

Başımı yukarı kaldırdım ve elimi led ışıklarımın düğmesini uzattım. Işıkları açtığımda çok güzel bir ortam oluşmuştu.

Sallanan sandalyeleri es geçip bir pufa oturduğumda Poyraz da tam yanımda yerini almıştı.

Sırtımı arkamda ki duvara yasladım ve gözlerimi aya çevirdim. Dolunay vardı bugün...

Ne kadar süredir baktığımı bilmediğim aydan sonunda gözlerimi alabildim ve Poyraz'a döndüm.

Başını duvara yaslamış beni seyrediyordu. Gözlerinin içinden bir sürü duygu geçiyordu ve yüz ifadesinden kafasının karışık olduğu belliydi.

Dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecekmiş gibi bana baktı. Ardından sımsıkı kapatıp ofladı.

"Söyle sevgilim..." Diye mırıldanmamla karasızlıkla bana bakmıştı.

"Sedef bugün neler oldu? Soracak zamanım olmadı ama senin sesin önceden de hiç iyi gelmiyordu."

Poyraz'ın sözleri sanki kalbimde ki sızıyı yeniden ortaya çıkarmıştı. Derin bir nefes alarak yıldızlara baktım.

"Kaya ailesini gönderecektik biliyorsun." dediğimde Poyraz kafasını sallamıştı.

"Sümmeye Kaya biraz diretsede sonradan kabul ettirip Kaya ailesini gönderebildik ama..." diyip durdum. Devam ettirmedim.

Poyraz kaşlarını çatıp "Ama?" dediğinde dolan gözlerimden yaşlar gelmrye başladı. Sonra gülmeye başladım.

"Biliyor musun Poyraz Sümmeye Kaya benim Lavinya olduğumu en başından beri biliyormuş." dediğimde Poyraz şaşkınlıkla "Ne?" dedi.

Sinirle güldüğümde "Sümmeye Kaya kimmiş biliyor musun?" diye sordum.

Poyraz kafasını iki yana sallayınca "Eskiden masada oturan çok saygı değer, güçlü ve masada bulunan 2 kadından biri olan mafya..." dedim.

Poyraz şaşa kalırken ben devam ettim. "Eskiden masada çok güçlü 6 mafya varmış. Biri abimin ve ablamın babası Çakır, diğeri senin annen ve baban Alev ve Barlas Akay, diğer iki kişi adlarını bile bilmediğim iki kardeş ve an-" dedim ve durdum.

Daha sonra yutkunup "Sümmeye Kaya'ymış..." dedim.

Poyraz kocaman açılmış gözleri ile bana bakarken ben devam ettim. "Biliyor musun Poyraz ben hastanede karıştırılmamışım. Ben kaçırılmışım..."

Gözlerimden akan yaşları elimin tersi ile sildim ve "Sümmeye Kaya ve o iki kardeş arasında kopan meseleden dolayı intikam amaçlı kaçırılmışım..." dedim ve güldüm.

Gülmemi kahkahalarım takip ederken "Bütün o boktan hayatımı sırf bir intikam içinmiş..." dedim.

"Sırf bir intikam oyunu için benim hayatımı mahvetmişler. Aaa ama çok önemli bir meseleleri vardır(!)Mesela çok sevgili (!) annem Sümmeye Kaya bu iki kardeşin deposunu patlatmış olabilir onlarda benim hayatımı mahvetmiş olabilir. Ya da Sümmeye Kaya isimlerini karalamıştır onlar da benim hayatımı mahvetmiş olabilir. Yani her şey mümkün değil mi? Bütün masa üyelerinin hayatını cehenneme çevirmiş bu iki kardeş biliyor musun? Abimin ve ablamın babasını öldürmüşler. Senin annen ve babanı öldüren onlarmış mesela. Sonra düşünmüşler taşınmışlar. Aceba biz bu kadına nasıl bir ceza verebiliriz diye. Sonra demişler ki boş ver öldürmeyelim bunu. Bunun çocuğu var onun hayatının içinden geçelim."
Kahkahalarım artarken gözlerimden yaşlar süzülüyordu.

Poyraz dona kalmış bir şekilde bana bakarken ben kahkaha atmayı kestim ve sinirle "Peki çok sevgili annem ne yapmış biliyor musun? Ben kaçırdıktan sonra hayatına kaldığı yerden devam etmiş. Umrunda bile olmamış. 'Nasıl olsa bunun ikizi vardı ben onu büyütürüm' demiş. Daha sonra zaten yerimi doldurması için boş durmamışlar başka bir çocuk yapmışlar. Şu 26 yıl boyunca kimse ne beni sordu ne de aradı. Umurlarında bile olmamışım. Zaten niye olayım ki? Benim ne değerim var ki?! Kızları öldü mü kaldı mı umurlarında olmamış. Şimdi de geçmiş karşıma benden özür diliyor." dedim.

Daha sonra sinirle "ULAN ÖZÜR DİLEDİN DE NE OLDU?! BENİM BU BOK GİBİ HAYATIM DÜZELDİ Mİ LAN ?!" diye bağırdığımda Poyraz hemen beni kendisine çekti ve sımsıkı sarıldı.

Ben ağlamaya devam ederken Poyraz bana sımsıkı sarılmıştı ve saçlarımı okşuyordu.

"Bana mutluluğumu geri verin... Bana oyunlarımı geri verin... Bana sevdiklerimi geri verin... Bana gerçek annemi geri verin... Bana çocukluğumu geri verin..." diye mırıldandığımda Poyraz saçlarıma öpücükler konduruyordu.

"Ben bunları haketmedim Poyraz... Ben bir intikam için hayatımı verdim... Bunları yaşamayı ben seçmedim..." dediğimde Poyraz "Şşş... Geçti sevgilim... Ben burdayım..." diyordu.

Bir süre boyunca ben ve Poyraz birbirimize sarılmış bir şekilde durduk. Ben ağlarken Poyraz saçlarımı okşuyordu ve beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Ağlamalarım hıçkırıklara dönüşünce Poyraz alnıma bir öpücük bıraktı.

Yanağımdaki yaşları silerken "İyi ki varsın..." diye mırıldandım.

"İyi ki hayatımdasın..." Poyraz buruk bir şekilde gülümsediğinde yanaklarıma öpücükler bıraktı.

"Her zaman yanında olacağım Sedef'im... Söz veriyorum..."

Gülümsediğimde kafamı Poyraz’ın göğüsüne yasladım. Bir süre boyunca ikimizde yıldızları izledik.

Poyraz saçlarımı okşarken yavaş yavaş mayışmıştım. Göz kapaklarım kapanırken "Seni çok seviyorum Poyraz Akay..." diye mırıldandım ve kendimi uykuya teslim ettim.

................

Eee bölüm nasıl geçti? Sırlarımız hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sümeyye Kaya veya şu iki kardeş?

Peki Sedef'in geçmişi part 2'ye hazır mısınıız?

hill_su25 Av ve zeynepezgo_ Motor kazası adlı kitabı da okuyabilirsiniiz.

Hepinize iyi günler dilerim sizleri çok seviyoruuum🖤

Continue Reading

You'll Also Like

215K 18.5K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
19.2K 959 21
Askerlik; rütbe ve elbise değildir , ruhtur...
426K 22.8K 70
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
114K 11.7K 39
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...