I Love Rock 'N Roll || Sekai

By Wu_GalaxyHun

6.3K 1K 1.4K

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla it... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
17. Bölüm |M|

16. Bölüm

311 49 109
By Wu_GalaxyHun

Hayatım boyunca birçok durumum, hiç beklenmedikti. Mesela lise arkadaşımla bir rock grubu kuracağımızı hiç düşünmezdim. Daha çok bir meslek edinmeye yönelik çalışırdım, derslerim fena sayılmaz hatta yüksek bile denilebilirdi. Belki de iyi getirisi olan bilgisayar mühendisliği veya ona benzer meslekleri düşünürdüm. Ancak bir müzik grubunu, bir vokalist olmayı hiç düşünmezdim. Hayal ettiğim bir şey de değildi ki, ben sadece iyi ve yabancı şarkıcıları durmadan takip eden, onlara fanlık yapan biriyidim.

On beş yaşındayken Eminem'in Relapse albümünü almak için anneme ağlayan, babamın ayağına oturup yalvaran biriydim. Bir yıl sonra Kanye West'in sadece All of the Lights şarkısı sebebiyle albümünü almak için bir daha ağlamıştım. Sadece bu şarkıcıların/rapçilerin ne kadar iyi olduğunu düşünüp onları izlemekten ve dinlemekten keyif alırdım. Sonra bir gün Jongdae'nin hevesine uydum. Farkında olmadan, bugünkü raddeye geleceğimi bilemeden çalıştık ve bütün planlarımın dışına çıkarak bir star oldum.

Otuzuma kadar kariyerimle uğraşırım diyordum. Otuzumdan sonra sarışın, şöyle Miranda Kerr güzelliğinde bir kızla evlenir birkaç çocuk sahibi olurum, diye düşünüyordum. Bu düşüncemde bu doğrultuda gitmedi. Yine hiç hayal etmediğim, hiç beklemediğim bir şey daha başıma geldi ki, bir erkekten hoşlandım.

Hoşlandığım erkekle bir süre, sinirimi zıplatacak kadar kavga ederken, kavga ettikten sonra eve girip kendimi öfkeyle yerken özellikle bu durumu hiç tahmin etmiyordum. Hâlâ daha içimde 'onunla ne kadar tartıştın, küfür bile ettin, sana ne kadar haksız ithamlarda bulundu, bir de şimdi gidip hoşlandığını ona gösteriyor musun?' Diye düşünen bir şeyler vardı. Ama ne yapabilirim, bir kere kapılmıştım.

Her şey onun hasta olduğu gün başladı. Yerde titreyen, fenalık geçiren bedenin göğsümde küçülmesi benim ilk şaşkınlığımdı. Sonra bana yine kızacağını düşündüğümde alenen teşekkür etmesi, bir teşekkür yemeği hazırlaması ve bana iyi, güler yüzlü davranmaya başlamasıyla güzel tarafları gözüme çarpar oldu.

Ne kadar güzel gülüyor...

Güzellikte annesine çekti heralde...

Çocuklarını ne kadar düşünüyor, güçlü ve iyi bir baba...

Beni de dikkat etmem için azarlıyor mu?

Ailemin yanında ne de saygılı

Hadi ama! Boynunu kaşıması da tatlı gelemez.

Minik burnu, dolgun dudakları, kavisli gözleri ve tertemiz teni... Ah bir de çok güzel parmakları var... Bütün bunların birbiriyle uyumu şaka mı?

Daha önce Kore de, onun güzelliğinde biri görmediğime neredeyse emin olacağım...

Şu kışkırtıcı hareketlerinin beni daha çok kendisine çekmesi ne kadar normal?

Bütün bunlar onunla aram iyi olduktan sonra, hemen hemen iki ay kadar sürede her zaman düşündüğüm şeylerdi.

Bir şekilde aramızda pozitif bir etkileşim olmuştu. Baştaki hırçınlıktan ve buram buram negatiflikten nasıl bu kadar iyi bir etkileşime dönmüştü hayret vericiydi ama şimdi ondan deli gibi hoşlanıyordum. Bir de şu erkeğin... sağlam bir duruşu vardı. Kendine güvenen, gözünü budaktan sakınmayan, korumacı bir aile babası olması da beni ona çekmişti. Şu son zamanlar bunu düşünüyordum. Çünkü o ailesine karşı bu kadar korumacı ve korumacı olduğu için dışarıya karşı katıydı ki, duruşunun sağlamlığına hayran kalmıştım. Ben asla bu kadar ciddi kalamazdım. Her zaman özendiğim bir tiplemeydi doğrusu.

Bütün bunların dışında sahip olduğu şu iki şey de şaşırtıcı, güzel ve çok yönlüydü: hem güzel ve sevimli hem de erkeksi ve ciddi. Resmen her şey bir arada tam paketti. Bu adamla bu işi döndürürüm ben.

Yine çitlere yaslanmış bedenimin zihnimde, bu şeyler dönüyordu. Hayatım her zaman beklenmedik şeylerle dönüyordu. Hayatımın beklenmedik adamına laf anlatmaya çalışıyordum şimdi de. Annesi, büyük ablası ve bana hayran olan iki yeğeni bugün ona ziyarete gelecekmiş ama evinde yemek yokmuş, evi tam temiz bile değilmiş. Bende gayet makûl bir teklif yaptım:

"Bana gelin Jongin, neden uzatıyorsun? Dört çeşit yemek var, ev pırıl pırıl!"

"Evet baba, buraya gel." Ah, bir de çocuklar da benim tarafımdaydı. Aferin size, biraz daha zaman sonra benim de olacak çocuklarım.

"Sehun! Dalga mı geçiyorsun? Hangi sıfatla ailemi sana getireyim ki? Ne kadar saçma. Hiç tanımadıkları bir adamın evine misafirliğe gelmelerinin bir açıklaması, bir mantığı yok. Sadece beni görmeye gelecekler. İki gün kalıp gidecekler ve... sen biraz evinde kalacaksın duydun mu beni?" Çitlere yasladığım bedenimle, çitlere yasladığı bedeninden bir parmak ortaya çıkmış ve tehdit vari tavırlar, sözlerle birlikte burnumu dürtüyordu.

"Oyun bozucusun Jongin? Beni, en sevdiğin komşun!.." gözlerimi büyüttüm mânidar konuşmama "...olarak tanıtacaksın ve ben onlara kendimi fazla değil, sadece beş dakikada sevdiririm. Çok basit, onlara diyeceksin ki 'işteydim yiyecek bir şeyimiz olmayınca Sehun bizi çağırdı' zaten yeğeninin buraya atlayacağına eminim. Beni çoktan ailene de tanıtmıştır. Bir star onları ağırlayacak işte!" Ellerimi iki yana açıp kendimi abartarak yukarılara baktım.

"Evet baba, oyun bozucusun!" Rox... Geçen gün gölete düşüp öpüşmemizi bozduğunu saymazsak sana bayılıyorum çocuk.

"Gelmeyeceğiz Sehun... Senin ağzının sıkı kalacağı konusunda güvenmiyorum tamam mı?"

Demek sıkıntın bu, seni yakışıklı bratz kızı.

"Çocuklar bir dakika kulaklarınızı kapatabilir misiniz? Yetişkin cümlesi kuracağım da." Ayaklarımın dibinde babalarını göremeyen çocuklara söylediğim gibi kulaklarını işaret parmaklarıyla anında tıkadılar. Jongin onların daha bir şey bilmelerini istemiyordu. Alıştırarak söyleyecekmiş.

Jongin'e dönüp sesimi kıstım.
"O zaman ben sizin evinize gelirim ve  birilerinin bizi görüp görmeyeceğini önemsemeden seni öperim."

Hoşuna gitmedi değil, dudağının bir kenarı kıvrıldı ve bir süre beğenir bakışlarını bende tuttu ama bozuntuya vermeden başını çitlerden aşağıya indirdi.

"Çocuklarım, buraya gelin hadi." Kendilerine seslenen babalarını fark eden çocuklar kulaklarını anca açmışlardı.

"Ama baba!" İki ağızdan aynı cümle.

"Lütfen, itiraz istemiyorum bebeklerim. Hem baba sizi çok özledi, yanıma gelin de biraz seveyim sizi." Hemen omzumun yanından aşağı sarkmış başıyla beni görmediği için dudaklarımı hafifçe büzdüm. Beğenmedim... Ben de istiyorum.

İki çocuk da oflayarak tamam dedi ve babalarının yanlarına gitmek için çit kapısına doğru yola koyuldular. Benim yanımda gerçekten eğleniyorlardı. Bugün onlara arkada, artmış olan tahtalardan uyduruk bir parkur yapmıştım ve ben bile onlarla oynamıştım. Diğer taraftaki yaşlı komşumuzun gözlüklerini takarak bizi penceresinden gülerek izlemesine neden olmuştuk.

"Beni de sevsene." Dedim kısıkça, çocuklar onun yanına gidene kadar biraz sırnaşabilirim. Jongin de gülen yüzünü bana çevirdi.

"Nasıl seveyim seni?"

"Bilmem, ikizlerini nasıl seviyorsun?" Sorumla birlikte aklına bir şey gelmiş gibi güldü.

"Mıncıklıyorum onları."

"Beni de mıncıkla." Çitlerin üzerine koyduğum ellerimin ütüne çenemi dayadım, gülümsüyordum. Jongin de ellerini çitlerde, iki yanıma dayayarak başını, baş hizama eğdi, şimdi karşı karşıyaydık.

"Sen bebeklerimi mi kıskandın?" Gülüyordu.

"Kıskanmak demeyelim de, beni hiç sevmiyorsun. Resmen zorla kendimi sevdiriyorum, yaptığın çok kötü bir şey Jongin. Beni kötü hissettiriyorsun." Dudaklarını, yalandan üzülmüş gibi büzdü. Hâlbuki ben ciddiyim.

"Ne diyeceğimi bilemedim Sehun... ama kötü hissetmeni istemem."

Çocuklar babalarının yanına gelmeden eve geçerken mutlu oldum. Konuşmak için bir süre daha...

"Hm... Madem ailenle evime gelmiyorsun, o zaman gece bir vakit bana kaçacaksın tamam mı?"

"Ne?" Bir gözünü kısıp ağzını açmıştı. Yine absürt bir şey dediğimi düşünüyor heralde.

"Duydun işte, saat on ile on iki arasında seni bekleyeceğim. Kapıyı kilitlemeyeceğim, aileni bir şekilde ek yanıma gel. Yoksa ben gelirim, herkes uyurken koynuna girerim ve sabah bizi sarmaş dolaş görmelerini sağlarım." Bence, ben tehdit işini de iyi yapıyorum.

"Ne?... Yapamazsın..." Şaşkınlığı boyut atlamıştı.

"Öyle bir yaparım ki..." bir süre ciddiyetimi ölçtü galiba. Sonra düz ifademden ciddi olduğumu anlamış olacak ki "Seni pis, göbekli herif!" Dedi kısıkça bağırarak.

"Ne?!" Bu sefer bu tepkiyi veren bendim. Hemen bugün çıplak olmayı tercih ettiğim vücuduma dönüp baktım. Tamam, geç kalkmaktan, abur cubur yemekten ve spor yapmamaktan kaslarım erimiş, yerine biraz göbek yağı yapmış olabilirdim. Ama böyle denir mi hiç?!

Hafif büyümüş göbeğimi tutup sıktım. Sonra keyiflenmiş surata dönüp baktım. "Göbekli adam sevmez misin?" Sorumda çok ciddiydim. O ise gülerken rolleri değişmiş gibiydik.

"Dürüst olmam lazım ki, kaslarını ilk gördüğümde kulağıma kadar yanmıştım."
Hadi be... Beklemediğim itiraf karşısında rahtaladım.

"Jongin, bana aşıksın ama o kadar gıcıksın ki, beni peşinden koşturup kendini tatmin ediyorsun değil mi?" Sorum kesinlikle oyuncuvariydi ama bu güzel babanın kaşları hemen çatıldı.

"Alâkası bile yok! Evet, seni seviyorum ama peşimden koş..." Birden yavaşladı, sonra durdu, çünkü ikimizde söylediği şeye takılmıştık. O ne hissetti de durdu bilmiyorum ama benim hareketlerim, kalbim çarpıp başımı döndürdüğü için durdu. Çitlere tutunan ellerim kuş kadar hafiflemiş neredeyse düşecektim. Neyseki yere sağlam bastım.

"Peşimden koşmanı... neden isteyim?"

"Yarından tezi yok, spora başlayacağım?" Söylemem gereken ve aklımdan geçen cümle bu değildi ama söyledim. Çünkü onun isteklerini önemser hâle gelmişim...

"Ya... öyle mi? Sadece takılmıştım." Az önceki özgüvenli sesi yerini kısık bir tona bırakmışken yanakları kızarıyordu.

"Salona gideceğim, sende gelmek ister misin?"

"Hafta sonları olabilir..." Hâlâ tonu sakin, gözleri çitlere tutunduğu ellerindeydi. "Neyse ben gideyim."

Bana söz bırakmadan, arkasını dönüp gitti evine. Bir süre arkasından bakındım ama dikilmekten yorulduğum için bende evime girdim.

Umarım sözler araya karışmamıştır, şaka yaptığımı düşünmemiştir ve ona söylediğim saat de buraya gelirdi. Çünkü saatler geçmek bilmezken bekliyordum.

Ne yapacaktım, bilmiyorum. Zaman geçtikçe Jongin'in bana söyledikleri aklıma takılıyor ve gitmek bilmiyordu. Kariyerim hakkında söylediklerini ilk başta saçma buluyordum, kimse benim ne istediğime karışamaz çünkü. Ama şimdilerde içimi bir korku kaplamıştı. Ben hislerini içinde yaşayan biri değildim ve piyasa onunla olan ilişkimi öğrenirse çok nefret toplar mıydım? O zaman ağzımı tutacağım. Ancak gizli gizli yaşamak ne kadar zevk verir ki bir insana? Bütün bunlara rağmen önüme aldığım, örnek aldığım arkadaşlarım Chanyeol ve Baekhyun vardı.

Chanyeol çok sevilen biriydi, vokal olsa bu kadar sevilir miydi bilmiyorum. Sadece Chanyeol'ün çağırıldığı şovlar bile oluyordu. Ona rağmen Baekhyun'la birlikte olmaktan ilk andan beri korkmamıştı. Benimde korkmamın yersiz olduğunu düşünmem, tamamen Chanyeol ile alâkalıydı.

Akşam on'a bir saat daha olduğu için arkadaşımı arayayım dedim. Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı, Jongin bana yüz vermedikçe bu ilişkiden şüpheleniyor ve huzursuz hissediyordum. Kendimi alçaltıyormuşum gibi geliyordu.

Arkadaşımın adına basıp telefonu kulağıma dayadığımda birkaç çalıştan sonra açtı.

"Dostum! Aklına geldik mi sonunda?" Bu adamın her zaman mutlu olması şaka mı? O kadar poszitifti ki, hayattaki negatifleri göremediğine inanıyordum ve bu ses tonu bütün inancımı kaybetmeme neden olmuştu. Adam, Pollyanna'nın yan çarı değil; Pollyanna, Chanyeol'ün yan çarıydı. Elenor Porter Pollyanna'yı yazarken aslında Chanyeol'ü referans almış.

"Başlama şimdi aklıma gelmesinden, gelmemesinden. Bir şey soracağım sana, çok tepki vermeyeceksin ama."

Yine gülüyor... Tanrım...

Chanyeol, çizgifilmlere şarkı yap dostum.

"Tamam, dinliyorum."

"Açık açık söyleyeceğim ama kimseye söylemeyeceksin. Bak, bir erkekle birlikte olmak istiyorum, çok hoşlanıyorum ama bir yandan da korkmaya başladım. Sen ne-..." Sözlerimi bitirmeme müsade edilmemişti. iyi ki çok tepki verme demişim.

"Aman Tanrım! Whoa! Ne?! Sen kadın düşkünüsün oğlum! Ciddi misin?"

"Sehuuuun!!" Ve arkadan bağıran Jongdae...

Elimi kaldırıp, avucumu alnıma çaktım. Nereden aradım ben bunları...

"Jongdae! Duydun mu?!" Bir de utanmadan deli gibi gülüyor.

"Sehun aptalı! Ne erkeği oğlum?!"

Ben... Bunlardan güç alacağımı nasıl düşünebilmiştim ki?

"Lanet olsun, size bir konu açan da kabahat."

"Neye kızacağımı bilemedim! Hem önce bana söylemiyorsun hem de bir erkekten mi hoşlanıyorsun?! Biz seninle kız avına çıkardık Sehun, inanamıyorum!" Adamın boğazını yırtarak söylediğine bak.

"Bağırırken umarım ağzın yırtılır Jongdae!" Onun kadar olmasa da bağırmıştım.

"Tuvalet terliği Sehun!"

"Ornitorenk bakışlı Sehun, daha güzel." Yixing de yanlarındaymış... Güzel, sadece bir arkadaşıma mevzuyu açayım derken hepsi beni duydu.

"Biliyor musunuz, neden bu grubun lideri benim anlıyorum. Sizde ki beyinin toplamı bir tane ben bile etmiyor." Aptala anlatır gibi yavaş yavaş, sakin sakin anlatmıştım.

"Ama ben kötü bir şey demedim Sehun, kalbimi kırıyorsun." Chanyeol konuştuğunda gülüyordu, hiç de kırılmış gibi değildi.

"Her neyse kapatıyorum. Hafta sonu da sizinle gelmiyorum tamam mı? Çalışmaları üçünüz yürütürsünüz." Utanınca, haklı bir şekilde kaçan Sehun'du bu.

"Bekle bekle... Dostum, eğer birinden hoşlanıyorsan hoşlanıyorsundur. Düşünsene, bunun başka bir açıklaması var mı? Hoşlanmak, bu kadar kolay bir şey mi? Korkuyorsun diye hemen bırakacağın bir duygu mu? O adam sana nasıl hissettiriyor? Güzel mi? O zaman doğru yoldasın. Hiçbir şeyden korkma tamam mı? Kimsenin tepkisinden de korkma. Bizim gibi medyaya bir şey yansıtmazsın ve belki ileride bir gün herkese söyleyebiliriz. Ne olursa olsun, diğerlerini bilmem ama ben senin arkanda olacağım dostum. Hâlâ senin bir erkekten hoşlanmış olmana şaşkınım ama bunu uzatmayacağım, seni destekliyorum Sehun. Mutlu ol."

İşte dost dediğin...

Benim bir tanecik Pollyanna'm.

"Sağ ol dostum..."

Telefonlarımızı kapatırken, gerçekten rahatlamıştım. Şimdilik tek kalan şey Jongin'den gerçek bir karşılıktı. Yoksa inancımı kaybedebilirdim. Bana gelmezse gitmeyecektim, kendimi fazla eziyordum. Duygularımın karşılıklı olduğunu biliyorum ama benim gösterdiğim özen ve ilgi, karşı taraftan gelmediği için değersiz hissediyorum.

Bekledim, saat on oldu, heyecanla bekledim. Dakikalar geçmek bilmezken sözde yarın spora başlayacaktım ama bir kutu dondurma bitirdim. Sonra saat on bir olurken, aslında onu tam olarak beklediğim saat aralığı buydu.

Pencerelerde kaldım, mesaj atayım diye düşündüm ama hayır, daha fazla düşmeyeceğimi hattırlattım kendime.

Saat on ikiyi geçerken pes ettim. Hem üzgün hem de çok sinirliydim.

Bugün beni sevdiğini söylemişti ama bu saatten sonra inanmıyorum. Birkaç dakikalığına ailesine ufak bir yalan uydurup gelemez miydi? Ya da direkt doğruyu, yan komşusunun onu çağırdığını, bakıp geleceğini de mi söyleyemezdi?

Çok kırılmıştım. Beni bu kadar kırmasıysa yeterli, bundan sonrasını kendisi bilir.

Uykunun tutmayacağını bildiğim için kulaklarımı alarak yukarı kattaki, ön cepheye bakan balkona çıktım. Buraya uzun zamandır, sıcak nedeniyle çıkmıyordum. En son çıktığımda çocukların bana babaları için bağırdıklarını duymuş ve koşa koşa inmiştim aşağıya.

Bir süre hiçbir şeyle ilgilenmeden, kulaklıklarımı kulağıma takarak balkondaki koltukta oturdum. Gözüm telefona gittiğinde saate bakmadan yapamadım, on iki buçuğa geliyordu ve kırgınlığıma iyi gelen hüzünlü listeyle birlikte balkonun korkuluklarına ilerledim. Ellerimi ahşap yapıya dayayıp etrafı seyretmeye devam ettim öylesine. Evimin olduğu yer güzel mahaldi. Bol yeşillik, bol ağacın arasında ilk gördüğümde istediğim sıcaklığın bu olduğunu düşünmüştüm ama burası bana bütün olumsuzluğunu göstermişti.

Başımı umutsuzca, derince bir nefes vererek eğdiğimde karnıma yaklaşan elleri gördüm. Dolayısıyla bana yaklaşan büyük bir şeyin olduğunu da hissettiğim için rahat duruşum bozulmuştu. Anında dikelip arkamı döndüm.

"Jongin!" Aynı zamanda kulaklıkları kulağımdan çıkarırken sesimi istemeden yükseltmiştim. Geleceğini hiç düşünmüyordum.

"Şşş, dışarıda sessiz ol." Benim aksime sessiz tonuyla söyledi bana. Boyu boyuma olan bu adam, ellerini kısa süreli sardığı belimden çekerken gülümsüyordu.

"Beklemiyordun heralde?" Fısıltılı değildi ama hâlâ sessizdi.

"Hayır, gelmeyeceğine emindim... Ben gelirim diye korktuğun için mi geldin, yoksa istediğin için mi?" Bu benim için önemli bir nokta.

"Yarı yarıya... İkiside diyelim." Elleri, iki yanımdan korkuluklara yaslı, tutunuyordu. Biraz bekledim tebessüm eden yüzünü ölçtüm. "Gelmeseydin gelmeyecektim." Dedim açık açık. Şaşırmıştı, tek kaşını kaldırdı hemen.

"Ben, dediğini yaparsın diye düşünmüştüm. Sen... öyle birisin çünkü." Benim hakkımda düşündüklerini hâlâ şaşkın olan suratıyla dile getirdiğinde omuz silktim. "Ben sana çok geldim, diye düşündüm. Gelmeseydin hiçbir zaman gelmeyecektim, çünkü gerçekten kırıcısın..."

"Özür dilerim." Dedi sakince ve yine bir tebessüm takındı suratına.

"Her zaman özür dilemek yerine güzel davranabilirsin Jongin."

"Haklısın, bundan sonra güzel davranacağım." Dikkat etmek değildi, resmen yapacağından bahsetmişti. Beklemediğim bu güzel cümleyle birlikte ellerini tereddütle yaklaştırdı bedenime. Sonra iyice dibime girip kollarını sıkıca bağladı bedenimde. Yine beklenmedik bir hareketti.

"Belki göbekli bir adam değil ama... göbekli Sehun severim." Daha cümlesine noktasını koymadan, gülüşü gözleri kısılana dek büyümüş inci kolye gibi dizili güzel dişleri meydana çıkmıştı.

"Bu ne demek?" Bense şaşkınlıktan gözlerimi kısıp bakıyordum ona.

"Her kelimemi başka şeylere yoran Sehun nerede? Tekrar teklif etsene."

"Ne? Neyi? Neyi teklif edeyim?" Bir insanın şaşırması, tamamiyle bir durumun beklenilmedik olmasıyla alâkalıydı ve salladığım bacağım durmuş, hareketlerimle dona kalırken sormuştum.

"Hmm, senin için hangi pozisyonda olmam gerekiyorsa, senin için ne olmam gerekiyorsa onun teklifini yapmalısın." Aslında söylediğini anladım ama kısa bir süre sindirmem lazımdı. Bir süre daha bakıştıktan sonra yavaşça dudağımın kenarı kıvrılırken bende kollarımı kolları altından geçirip sırtında bağladım.

"Altımda inler misin Jongin?" Güler yüz kazanmış ben, güler yüzlü Jongin'in yüzünü düşürmüştüm.

"Biliyor musun, aptalsın..." Kollarını anında belimden çekip koluma bir tane vurdu. Ardından iki parmağı arasına alıp sıktı. "Ciddi olsana biraz-..."

"Ah! Tamam tamam." Bana vuran ellerini tutup ellerim içine aldım gülerek. Sonra mânidar bir tebessüm takındım ifademe.
"Sanırım kastettiğin şu ki; sevgilim olur musun Jongin?"

"Eğer seni çok bekletmeseydim yapacağımı bilirdim ama... sevgilin olurum Sehun."

Ne? O gerçekten kabul etti yani, öyle mi? Kalbim, çok düzensizleştin... Dizlerimin bağı çözülmek üzere.

"Gerçekten mi?" Yüzümdeki tebessüm silinmeye dururken bu teklifi etmekten bahsetse de yine de benim için sanki çok zor olan bir şeyi başarmışım hissiyatı veriyordu. Ya da başardığıma gerçekten emin olmak istiyordum.

"Gerçekten bebeğim."

Bebeğim?

"Evlenir misin benimle?" Bir de uçak modu şansımı deneyim dedim. Bundan pek umutlu değildim ama tam olarak niyetini anlamak derdindeydim sanırım ve bana "evlenirim bir tanem" dedi.

"Siktir..."

Neler oluyordu böyle? Beni ne hâle getirdiğinin farkında mı? Umarım en ufak bir oyun, kelime oyunu bile dönmüyordur. Çünkü öyle rahatladım ki, şu an yere bir sakız gibi düşer ve yapışabilirim. Uzun süre de oradan kalkamam. Tâ ki, bu duyduklarımın gerçekliğine inanana dek.

"Sen ciddi misin? Neler diyorsun böyle? Birden ne değiştirdi ki fikrini?" Sorularıma karşı omuz silkti. Sonra parmaklarını ensesine götürüp bahçede bir yerlere bakarken kaşıdı.

"Senin, beni ne kadar istediğini görebiliyordum. Kendime sorduğumda, ben de seni istiyordum..." Elini indirip yüzünü bana döndü. "Senin eğlencenden mahrum kalamam, iki yıldır hayatıma giren en renkli kişilik oldun, senin yanında sürekli güler oldum. O kadar bunalmıştım ki belli bir döngü içerisinde dönmekten, senin kapın bana beyaz ışık gibi geldi..." Son dediğine kendi de umutsuzca güldü. "Bugün düşündüm, ya seni kaybedersem diye? Ki, iyiki düşünmüşüm. Baksana, gelmesem yanıma gelmeyeceğinden bahsediyorsun... Seni kaybetmek istemiyorum Sehun. Seni kaybetmekten bir an da öyle korktum ki... şey..." Tekrar elini ensesine götürüp tek gözünü kısarak kaşıdı. Az öncekine kıyasla şimdi bana bakıyor ve aynı zamanda gülümsüyordu da. "... biraz annemin ve ablamın ağzını aradım diyelim. Yani sana kalmadı, rahat olabilirsin."

Söylemeyi bırak, bu düşünce bile onu ne kadar germiş? Ailesinden bu kadar mı çekiniyordu yani?

"Olumlu bir yanıt mı verdiler sana?"

"Sayılır... Koskoca, çocukları olan bir adam olduğum hâlde, hâlâ erkeklere ilgi duyuyorsam bu değiştirilebilecek bir şey değilmiş. Gerçekten benim olduğum kişi buymuş... Annem üzülmüş ama başka ne diyebilirmiş ki?" Tam olarak onay almadığı için, annesinin hâlâ pek hoşuna giden bir durum olmadığı için hâlâ gergindi. O yüzden, onun gerginliğini anlamış gibi başımı salladım. Ardından bedenini kendime çekip sımsıkı sarıldım. Hemen sarılışıma karşılık verdi, sımsıkı doladı kollarını gövdeme. Boyu, başını omzuma koyabilecek kadar kısa olmadığı için alınlarımızı yasladık birbirine.

Gözlerimiz kapalı bir süre birbirimizin nefeslenmesini dinledik.

İşte bu... İşte bu benim istediğim şey. Ona dokunmak ne güzeldi böyle. İncecik, beyaz tişört giydirmiş sırtını hafif hafif, rahatça okşamak ne kadar güzel ve özel. Doyumu yok...

"Gerçekten benimle misin Jongin?" Fısıldadım, bu romantik havanın bir an olsun bozulmasını istemiyorum.

"Gerçekten seninleyim sevgilim."

"Ah, senin sevgilim demeni sağlayan dillerini öperim bebeğim." Kendimi tutamayıp coşkun bir sevgi seliyle, derinden gelen sesim ve samimiyetimle konuştuğumda alnıma dayadığı alnını geri çekti. Baktı gözlerime düşük gözleriyle.

"Öp beni Sehun. Yeterince beklettim seni, sevgilin olduğumu bile bile öp beni." Sonra kollarını boynuma çıkarıp doladı. Ona sardığım kollarımı sıkılaştırdığımda birbirimize daha da sokulduk. Bu kadar yakınlığın ardından dudaklarında birleşmesi kaçınılmazdı elbette. Önce ikimizde bir hamle yapıp küçük bir öpücük kondurduk birbirimizin dudaklarına. Sonra, ilk defa öpüşmeyi tatmış ergen çocuklar gibi güldük. Tekrar ciddileşmeye vakit kalmadan belinde ve sırtında olan ellerimi yanaklarına çıkararak bir coşkuyla yan tarafa doğru bedenini eğerken öpmeye koyuldum. Az daha düşüyorduk ama son anda kendini toplayan esmer adamım sımsıkı tutundu bana. Tatlı tatlı, onun her şeyini dudaklarında hissetmek istiyorcasına öpüşüme karşılık verdi bir süre. Ancak pozisyonumuz rahatsız edici ve seyre müsayit olduğu için kısılmış gözleriyle gülerek ayrıldı benden.

Hâlâ Romeo ve Juliet gibiydik, kollarımın arasından aşağı doğru sarkıyordu.

"Sehun, içeri mi geçsek." Kalkmaya yeltenmeden başını yan çevirip evini kontrol etti. Ailesinin görmesinden çekiniyor sanırım.

"Yatağımda mı devam edeceğiz?" Bir şekilde onun yanında rahat ve bel altı şakaları yapmak için müsait hissediyordum. Ben gülerken o da gülüp yanağıma hafifçe vurdu. "Sadece bunun için mi benimle birlikte olmak istiyorsun yoksa?"

"Sadece bunun için değil ama olsa da fena olmaz bence." Bedenini doğrultmadan önce söyleyip göz kırptım. Sonra balkonun ortasında tekrar birbirimize iyice sokulup sarıldık.

"Sehun... Bugün, çocuklarımı güvenle evde bırakabildiğim için sabaha kadar... seninle kalmayı planlamıştım... Müsait misin?"

Bu nasıl bir teklif öyle? Bayılmamı istiyor heralde.

"Bebeğim... Senin için her zaman müsaitim!"

"O zaman odana gidebiliriz."

"Yarın ölüm haberim çıkacak biliyorsun değil mi?"

Sessiz bir kahkaha attı.
"Çok mu heyecanlandın?"

"Öleceğim diyorum Jongin."

"Bende çok heyecanlıyım Sehun."

Continue Reading

You'll Also Like

230K 22K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
34.3K 3.8K 21
"MİNHO EZ BENİ"
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
95.6K 10.3K 42
"O manşet atarken kafama isabet ettirdiğin topunu sikeyim Hwang Hyunjin!" {Texting & Düz yazı} 🏅#1 - straykids 🏅#1 - bxb 🏅#1 - felix 🏅#1 - leefel...