Dağların Asenası

By birazdanbiseyler

322K 16.6K 1.3K

Yüzbaşı Asena Yılmaz aylar önce içlerine sızdığı teröristlerin arasındayken esir düşen askerleri kurtarmak iç... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
Karakterler
10
11
12
13
14
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25-
26
27-
28-
29
30

15

7.7K 485 11
By birazdanbiseyler

Merhaba,
iş güç derken o kadar koşturmacalı geçiyor ki günlerim, buraya girip yazmaya vakit bulamaz hale geldim.
Şimdi hafta sonu ev işinden fırsat bulup biraz yazıp yayınlayacağım.
Geçiş bölümü gibi düşünelim kısa gelecek çünkü.
Bir kaç net fikrim var, eğer başımı işten kaldırabilirsem güzel bölümler gelecek.
Lütfen desteklerinizi esirgemeyin.
İyi okumalar 🫶🏻

Havlumu yatağımın üzerine hızla serip aynada kendime baktım. Yanaklarım al al olmuştu. Islak saçlarım yüzüme dökülsede pek kapatamıyordu. Kaçacak yerimde artık kalmamıştı. Kedinin fareyle oynaması gibi bulduğu yerde sıkıştırıyordu beni. Suratsız komutan gitmiş yerini bambaşka birisi almıştı.

Saçlarımı olduğu gibi bırakıp salona ilerledim. Ali falan gelirse tek kurtuluşum olabilirdi. Ama ortaya Ali varken bir şey atarsa o zaman kedi sayısı ikiye çıkardı.

"Bir şey içer misin?" kapıdan seslendiğimde oturduğu yerden başını bana doğru çevirdi.

"Yok, sağ ol." dediğinde mecburen salona girdim. Yanına değilde karşısında ki koltuğa yayılıp oturunca, havalanan kaşlarını gülüşü takip etti.

"Seni niye yollamadılar bizimle?"

"Benim sizden ayrı görevlerim olabiliyor. Ali konuşmuş seninle galiba." dediğimde bir an hatırlamak için duraksadı. Ardından başıyla onayladı.

"Evet, hatırladım. Bir anda yok olabilirsin yani." geldiğinde ki rahat tavrı yoktu. Aslında onun timinde olduğum için olası bir durumda tek haberi olabilecek kişi oydu. Nerde olduğumu bilmesede gittiğimi bilecekti.

"Şu an öyle bir durum yok. Psikolojik açıdan toplanmamı bekliyorlar söylemiştim bunu sana ama tabi belli olmaz." dediğimde kafasında ne döndüğünü anlayamıyordum. Bir şeyler düşündüğü donuk yüzünden belli oluyordu sadece.

"Ne kuruyorsun kafanda, sor da rahatla." gülerek konuştuğumda ben arkama yaslanıp rahat pozisyon alırken o daha kıpır kıpırdı.

"Son görevini düşünüyordum." gülüşüm cümlesiyle tebessüme döndü.Endişesi bana yeni dank etmişti. Öyle bir durum ki kesin bir şey düşünmek imkansız gibi. Hatta gibisi fazla, direkt imkansız bir durum.

"Barış," sırtımı koltuktan ayırıp biraz öne doğru geldim. "Her an her şey olabilir. Aylar önce yolumuz o görevde birleşti ama bir şekilde ayrılabilirde. Ne olur, ne şekilde olur bilemeyiz. Belki aynısı olur, belki daha başka bir durum. Belki bir gün ,belki bir yıl." Belirsizliklerin yoruculuğu konuşurken bile yormuştu. Her cümlemde bi belirsizlik vardı. Her durum belirsizlik doluydu.

"Biliyorum. Bizde ne kesin ki zaten?" 'te' diyerek bi güldüğünde tebessümümü bozmamaya çalıştım. Anı yaşamayı öğrenmemiz gereken bir meslekteydik.Barış'ın bende oluşturduğu duygular bir anda kalbimde bir ağırlığa döndü. İkimizinde canı pamuk ipliğindeydi ama benim gidip dönmeme ihtimalim hatta canlıyken bile dönmeme ihtimalim ona göre çok daha fazlaydı.

"Şimdi de kafanda kuran sensin." gülerek konuştuğunda bende gülmüştüm. Karşılıklı olarak bir şeyler düşünüp tartıyorduk sürekli. "Alışık olduğumuz ve bildiğimiz durumlar bunlar Asena."

"Bir an düşününce garip geldi sadece. Ben soğuk bir şeyler içecektim getireyim mi sana da?" İlla bi çıkmam gerekiyordu bu ortamdan. Başıyla onayladığı an beklemeden mutfağa geçtim.

Babam gibi arkamda bir yıkım bırakmak istemiyordum. Annemin umrunda değildim. Arkamdan sadece Ali kalacakken başkasını da buna çekmek istiyor muydum? Bilmiyorum.Ben aslında Ankara da daha rahattım. Alt-üst ilişkisi daha ön plandaydı ve bir tim'e bağlı değildim. Kimseyle bağ kurmuyordum ve sadece göreve odaklıydım. Burada tüm düzenim değişmişti. İnsanlarla bağ kuruyordum.

"Sen yine mi buradasın lan?" Ali'nin yalandan sinirli olduğu sesini duyduğumda elimde ki limonlu sodalarla kapıya çıktım. Ben mutfak kapısından ona bakarken, o salonun kapısından Barış'a bakıyordu.

"Sen her gördüğünde böyle soracaksan işimiz var." Barış onun aksine rahatlığını gayet göz önünde tutuyordu. Ali'nin yanına yürüdüğümde bir elimdekilere baktı bir bana baktı.

"Ne hizmet ediyorsun kızım sende şuna? Defolup gitsin evine." Çocuk gibi mızırdanması , yalandan sinirinin aksine gerçekti. Ve benim bundan çekeceğim vardı.

"Misafir olduğu için ikram ediyorum, hizmet etmiyorum. Git üzerini değiştir hadi. Anneanneme söylerim seni vallahi." yanından içeri geçeceğim sırada elimde ki içeceklerden birisini alıp ağzına dayadı. 'yuh' diye mırıldandığım sırada Barış hem gülüyor hem cık'lıyordu.İlerleyip elimde kalanı Barış'a uzattığımda alıp Ali gibi dudaklarına dayadı.

"İyi ki kız dayıya çekmiyor." Barış'ın cümlesiyle birlikte Ali'nin kapıdan girip sağda ki yastığı fırlatması bir oldu. Ardından paşa paşa gidip koltuğa oturdu. İkiside soğuk soğuk içip ferahlarken olan bana olmuştu. Kendimede hızla gidip getirdiğimde, tekli koltuğa geçtim.

"İçtiysen git kardeşim hadi." Elinde ki şişeyi çevirip çevirip laf atıyordu.

"Sana ne oğlum? Ben Asena'nın misafiriyim.Görmek istemiyorsan defol git odana." Barış rahat rahat yerine yayıldığında gülerek ona bakıyordum. Ali'de ki gözleri bana döndüğünde sol gözünü kırpıp tekrar ona döndü.

"Sayıyla yolluyorlar bana zaten." Ali kendi kendine söylenip sodasından yudum aldı. Yarasın tabi dayıma.

Laf atışmaları bitmezken çalan kapıyla birlikte bi susmuşlardı çok şükür. Ali'ye kaş göz yapıp kapıyı açması için yolladığımda arkasından ikimizde gülüyorduk. "Seni kıskanıyor bu avel değil mi?"

"Normalde böyle huyu pek yok ama, kıskanıyor galiba. Delirdi." cümlemin bitimiyle içeriye bizim tüm tim girmişti.

Barış yerinde doğrulup tepkimi ölçmeye başladı. Gözü bi şortuma bir yüzüme kayıyordu. Ama rahatsız olacağım kısalıkta değildi. Kaldı ki çocuklar selam verip içeri geçiyor bakmaya tenezzül etmiyorlardı.

Salon erkek dolduğunda memnuniyetsiz bakışlarım hepsinin üzerinde gezindi. "Buraya bir süre daha kadın gelmezse ağlayacağım. Bıktım ben erkek görmekten şuna bak."

"Komutanım o kadar haklısınız ki. İnanın bende sıkıldım bu testesteronlulardan. Arkadaşınız falan yok mu, buraya alsak?" Telli yine kendini belli ettiğinde kısılan gözlerim ona döndü. Bu çocuk kafa da olsa bazen çok konuşuyordu.

"Olsa sizinle şurada mı otururum sence? Sabah akşam maşallah." dedim.

"Az önce öyle demiyordun ne oldu?" Ali'nin cümlesiyle soda saçma bir şekilde boğazıma kaçtığında bir kaç dakika öksürerek kendime gelmeye çalıştım. Barış gülerek bir kaç kere sırtıma vurduğunda tepki dahi veremedim.

"Valla Asena komutanımın şurada oturuyor olması büyük bir olay. Bizimkilere anlatsam havam olur öyle düşünün." Faruk lafa girdiğinde halinden memnun olduğu her zaman ki gibi belliydi. Yanımdayken bir kere memnuniyetsiz göremiyordum herifi.

"Yabaniliği burada devam edemedi." Ali yine lafa girdiğinde Barış'a attığı için yere düşen yastığı bizzat tam isabet bir şekilde kafasına attım. Hem kıskanıp hem aramızı mı yapmaya çalışıyordu bu anlamıyordum.

"Siz şimdi cidden dayı yeğensiniz." Arif sessizliğini bu cümleyle bozduğunda herkes düz ifadeyle ona bakmaya başladı. Can alkışlayarak cevap vermeye çalışıyordu.

"Maalesef." Barış yüzünü buruşturduğunda Ali'nin ifadesi paha biçilemezdi. Biraz bilerek abartıyor olsada cidden kıskanıyordu galiba.

"Ağzına sıçarım senin bi git lan artık. Asabımı bozuyor kaç gündür." Ali hariç herkes gülerken, ben dudaklarımı birbirine bastırıyordum. "Hepiniz çıkın gidin evinize. Evleride uzak değil ki biri karşıda biri yukarıda."

"Misafirperverlikte kalmamış be binbaşım." Telli cık'layarak konuştuğunda kalkmak yerine daha çok yayılmıştı. Ali cinnet geçirecek gibi bakıyordu. Hepsini ne kadar sevdiğini önceden bildiğim için bu halleri fazla komik geliyordu.

Bizimkiler laf atışması devam ederken büyük bir zevkle izliyordum. Ben varım diye bazen kendilerini sansürlüyor olsalarda fazlasıyla rahatlardı. Uzun zaman sonra aile kavramını hissetmeye başladım an olmuştu. Samimiyet, sevgi, saygı , güven. Temel olarak olması gereken ve fazlası buradaydı.

Muhabbetleri koyulaşırken Ali çalan telefonuyla birlikte bizim yanımızdan ayrıldı. Barış'ın gözleri her laf arasında sürekli bana kaysada bu saniyelik sürüyordu.

"Kebap yemeye mi gitsek?"  Arif'in sorusuyla bi sessizlik oldu.

"Bu saatte mi?" bi anda sorduğum soruyla hepsinin gözleri bana döndü. Bunlara saat fark etmezdi tabii ki.

"Kebabın saati olmaz komutanım." Fatih kınar gibi konuştuğunda diğerleri gülüyordu. "Ali komutanım kebabın saati olur mu?"

Ali'nin geldiğini fark etmemiştim. Gülerek başımı arkaya çevirdiğimde sert yüzü bir şeylerin ters gittiğinin habercisiydi. Benimde yüzüm ciddileşirken gözleri beni bir anlık bulup tekrar diğerlerine döndü.

"Gençler sizin gidin yiyin kebabınızı. Bizim Asenayla askeriyeye geçmemiz lazım." Bana asla bakmıyordu.

"Hayırdır?" Barış'ın tok sesi bir kaç dakika öncesine göre fazla ciddiydi. Ali'de olan gözlerim Barış'a çevrildiğinde , kahvelerinin bana dönmesi uzun sürmemişti.

Hiçbir duygu geçişini anlayamıyordum. O kadar sertti ki, benimde okumama izin vermiyordu. Benim aklımdan konuştuklarımız geçerken onunda aklından farklı bir şey geçtiğini düşünmüyordum.

"Hayır hayır." Ali konuştuğunda herkes çoktan ayaklanmıştı.

"Ben hazırlanayım." hepsine baş selamı verip odama doğru ilerledim. Fazla tevafuk oluşu canımı sıkmıştı biraz sanırım.

Odama geçip hızla kamuflajımı üzerime geçirdiğimde hafif nemli olan saçlarımı hızlı bir şekilde ördüm. Şu an toplamaya çalışsam düzgün ve nizami bir şekilde yapacak bir vaktim yoktu. Örgü de bir nevi benim kurtarıcım olmuştu.

Silahımı yerine yerleştirdikten sonra odamdan çıktığımda herkes gitmişti. O an çokta güleç olmayan yüzüm iyice düştüğünde , Barış'ın sert bakışları gözümün önüne geliyordu.

Etrafta ki içecek şişelerini hızla çöpe attığımda Ali'de kapının önünde belirmişti. "Çıkalım mı güzelim?"

"Çıkalım." İkimizde hızla postallarımızı giydiğimizde vakit kaybetmeden büyük bir sessizlikle lojmanın merdivenlerini indik. Dik duruşu gururlandırsada, konuşmayışı az çok bir kaç tahminde bulunmamı sağlıyordu.

Binanın demir kapısını Ali önden açıp geçmemi beklediğinde tüm samimiyetimle gülümsedim. Dillendirmesede endişelerini görüyordum. Göz kırptığında hemen geçip yanıma geldi. 5 dakikada geldiğim yol sanki saatler sürüyor gibiydi. Adımların arkası kesilmiyordu.

"Benim en değerlimsin, biliyorsun değil mi?" sorusuyla birlikte ona döndüm. İleriye bakıyordu.

"Biliyorum, sende benim için öylesin." Bana bakmasada gülümsedim. "Ali bir sorun mu var?"

"İçeri geçince öğreneceğiz." kapıdan girdiğimiz anda rütbelerimiz vardı. Bir adım arkasından ilerlediğim sırada Ali'nin odasının karşısında duvara yaslı bir şekilde duran Barış'ı gördüm. Düşen yüzüm aksi bir hal almaya başladığında Ali omzunun üzerinden bana kısa bir bakış atıp odasına girdi.

Barış'ın karşısına geçtiğimde az önce ki sert yüzünden eser yok gibiydi. "Napıyorsun burda?"

"Görev mi?" aynı anda farklı sorular sormuştuk.Gözlerine bakakalmıştım.

"Bilmiyorum. İçeri geçince öğreneceğim." duruşumu bozmadan net bir şekilde söylemiştim ama içten içe kıvranıyordum.

"Burada bekliyorum."

"Barış gerek yok geç eve. Haberin olur zaten." dediğimde dik duruşuyla tam karşımdaydı.İtiraz kabul etmeden beni kapıya doğru ilerletti ve içeri yolladı. Kaç saat sürerse sürsün orada bekleyecekti.

Bölüm Sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

312K 12.9K 36
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...
1.7K 165 15
Hayatını yaşayamayan bir kızın abisiyle aynı askeriyede görev alan bir yüzbaşının, kanatsız bir kıza uçmayı öğretmesiyle onu hayata döndüren bir kahr...
20.9K 514 22
Bir doktorun bir askere olan sevdasının anlatılmaya değer hali (İstihbaratçı bir doktor.)
1K 162 17
Tik tak tik tak! Saat ilerliyor, küçük bir beden mezar altında. Tik tak tik tak! Renkler değişiyor, küçük bir beden ruhsuzluk içinde. Tik tak tik tak...