My fault | Taekook

By Mochiiipjmm

674K 50.7K 41.2K

Taehyung,ilk birlikteliğinde hamile kalır. -Hamileyim _____ Semekook Uketae More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Son

23

14K 1.1K 1.2K
By Mochiiipjmm

HELLOOOOOOO

ONCEKI BOLUMUN RESMI AYNI DIYIP OKUMAYANLAR OLMUS YAPMAYIN

Fikir verin biraz lutfen ya🙁
İns erken biter

22 Haziran

-

-

"Bebeğim, siyah kravatımı gördün mü?"

"Sevgilim senin tüm kravatların siyah."

Gülerek bana baktıktan sonra ceketini koltuğun üzerine bırakıp yanıma geldi. Gülümseyerek dudaklarına öpücük kondurup arkamda sakladığım kravatını çıkardım. Boynundan geçirip bağlarken yüzümde ki stresli gülümseme soluyordu yavaş yavaş.

"Acelen var mı? Bir şey konuşmak istiyorum da..."

"İyi misin? Bir sorun mu var?"

"İyiyim. Acelen var mı?"

Gözlerindeki tedirginliği anında çıkmıştı gün yüzüne. Onunda benim gibi gülümseyen suratı solmuştu. Bu meseleyi evliliğimizin ilk gününden beri,yani 2 haftadır düşünüyordum. Ama Jungkook'u üzerim,yanlış anlaşılırım, kötü görünürüm gibi düşünceler yüzünden konuşmamıştım. Şimdi ise arkasından iş çevirdiğim için çok kızacaktı.

Başını iyi yana salladığında kravatlını bağlamayı bitirip yakalarını düzelttim. Onu koltuğa, kendimi de kucağına yerleştirdikten sonra derin nefes aldım.

"Hayatım beni korkutuyorsun."

Gülümseyip tulumumun göğsündeki cebime koyduğum küçük iki kağıdı avcuna bıraktım. Ne tepki verecek diye stresle beklerken kağıtları açmış, açtığı an kaşları çatılmıştı.

"Ne bunlar?"

"Senin için."

Kağıtları tekrar verecekken ellerini tuttum. Gözlerimin anında dolmasından nefret ediyordum.

"Benim ihtiyacım yok bunlara."

"Jungkook lütfen. Benim için."

"Taehyung bunun biri psikiyatrist diğeri alkol bırakma polikliniği! Ne anlatıyorsun?"

Ellerimi ayırmaya çalışsa da ona izin vermeden omuzlarından tuttum. Beni kendinden ayırmak saniyelerini almazdı,ama yapmıyordu. Kıyamıyordu.

"Çok içiyorsun... Bağımlı olmuşsun inkar etsen de öyle. Psikiyatrist  de... Jungkook o gün elini parçaladın,her bir şey olduğunda kendine zarar mı vereceksin? Üstelik bu yeni değilmiş. Hep öyleymişsin."

"Bağımlı falan değilim!"

"Tamam... Tamam sevgilim bağımlı değilsin. Ama ne olacak bu böyle? Bak."

Kelimelerim sekteye uğramasın,ağlamayayım diye büyük bir uğraş veriyordum. Bir elini tutup avcunu karnıma bastırdım. Bebeğimizin hareketlerini ben çok net hissetmeye başlamıştım ama dışarıdan belli olmuyordu. Ama o babasını hissediyordu.

"Kook ben hamileyim... Bizim çocuğumuz olacak. Sen her sinirlendiğinde kırıp dökecek misin? Ya da kendini alkole, sigaraya mı vereceksin? Nasıl yapacağız böyle?"

Oflayarak geriye yasladı başını. Gözümden akan yaşı silip konuşmaya devam ettim. İkna etmeden bırakmak gibi bir niyetim yoktu.

"Ortadan kaybolduğun gün. Akşam Sejun babanı görmedin mi? Saatlerce kendine gelemedi. Aynı şekilde Jimin de öyle. Bunları mı görmek istiyorsun?"

Burun kemerini sıktığında elimi saçlarına çıkardım. Özenle şekil vermişti, bozulmasından nefret ederdi ama ben yapınca sesini çıkarmazdı. Gülümseyip parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim.

"Bugüne almışsın bir de!"

"Benim randevum var... Oraya gittikten sonra bebeğimizi görürsen sinirin geçer diye düşündüm."

"Bak sen? Şeytan!"

Yüzü bir anda gülmeye başladığında kıkırdadım. Benimle birlikte kalkıp kalktığı yere beni yatırıp gıdıklamaya başladı. Yarınlar yokmuşçasına gülerken nefes alamadan konuşmaya çalışıyordum.

"Neler neler düşünmüş bebeğe bak!"

"J-jungkook! Dur."

Elleri dursa da kendi durmadı. Ağırlığını vermeden üzerime uzanıp boynuma gömüldü. Öpücüklerini sıralarken ellerimi sırtına yerleştirdim.

Çalan telefon sesiyle başını kaldırmak zorunda kaldı. Üzerimden kalkıp telefonun yanına giderken nefes almaya çalışıyordum. Elim kalbimde düzene sokmaya çalışsam da gülümsemem durmuyordu.

"Efendim güzelim?"

'Güzelim' kelimesini duyar duymaz kaşlarım çatıldı ve doğruldum. Kalkıp pıtı pıtı yanına adımlayıp telefondaki sesi duymaya çalıştım. Kime güzelim diyordu o?

Benim boyuna yetişme çabalarıma karşın telefonu kulağından çekip hoparlöre almıştı. Bu hareketine dudaklarımı ısırıp konuşmasını dinledim.

"Bugün ki ihaleyi geç saate almak istediler. Sen şirkette olmayacağın için yarına erteledim. Bilginiz olsun efendim."

"Teşekkürler efendim!"

Gülerek veda ettikten sonra kapattı telefonu. Cebine yerleştirip ceketini aldı. Onunla birlikte kapıya kadar ilerlediğimde kapıyı açıp durdu, ellerini belime sarıp alnımdan öptü.

"Kendine dikkat ediyorsun. En ufak bir şeyde arıyorsun. Anlaştık mı?"

"Anlaştık. Senin randevun öğleden sonra. Unutma,beni al oradan gideceğiz."

"Emredersiniz."

Dudağına öpücük kondurup arabasına binmesini izledim. Korna çalıp bahçeden çıktığında kapıyı kapatmadan eşyalarımı alıp çıktım ben de. Jungkook'u birazcık kandırıyor gibi olacaktım ama pastaneye gitmeliydim. Evde çok sıkılıyordum. Fakat orada rahat durmadığım için Jungkook kendi olmadan gitmeme pek sıcak bakmıyordu.

Kimin umurunda?

Pastane evimize çok olmasa da uzaktı. Arabayla gitsem iyi olurdu ama yürümek istiyordum, hava çok güzeldi.

....

"ÇİÇEĞİM GELMİŞ!"

İçerideki müşterilere rağmen beni görür görmez çığlık atan 'babama' güldüm. Heyecanla kolları arasına girip sarıldım sıkıca.

"Tek mi geldin?"

Çantamı bırakıp ceketimi asarken onayladım. Buraya o kadar alışmıştım ki Sejun babam ismimin yazılı olduğu bir önlük yaptırmıştı. Önlüğü gördüğüm ilk gün pastanede Jungkook'la beraberdik ve hediye kutusunu açtığımda 'Chef Jth' yazısını saatlerce ağlamama neden olmuştu.

Yapmaya bayıldığım görevimi yerime getirmek için cam silme suyunu ve bezi alıp cam dolapların üzerine sıktım. İçeride fazla kişi yoktu,zaten genel olarak sakin bir yerdi burası. Çok müşterisi olurdu ama herkes aldıklarını yakındaki sahilde yemeyi tercih ederdi.

"Jungkook'u psikiyatriste gitmek için ikna ettim."

"Ne! Nasıl yaptın?"

Fırından çıkardığı keklerin üzerini süslerken durdu. Onun aksine ben yaptığım işe ara vermeden konuşmaya devam ettim.

"Bebeğimizi kullandım ama azıcık! Çok zorluydu ama ikna oldu sonunda. Bugün gideceğiz."

"Senden sonra hayatını baştan inşa etti."

Gülümsemekle yetindim. Jungkook'un ailesindeki herkes ben hayatına girdikten sonra çok değiştiğini ya da değişmeye çalıştığını söylüyordu. Bu da haliyle egomu yükseltiyordu.

"Hastaneye gittikten sonra benim randevum var. Bebeği görünce kafası dağılır diye düşündüm."

"Bence onu almak için şirkete gittiğinde ekstra mutlu olacaktır. Oradan gidersiniz."

"Sorun olmaz mı ki? Daha önce hiç gitmedim."

"Neden olsun hayatım? Emin ol seni görünce çok sevinir."

Elimdeki bezi bırakıp tezgaha yaslandım. Dudağımı ısırırken yapmalı mıydım diye düşünüyordum. Daha önce gitmemiştim, çalışanlar bana nasıl davranırdı? Hem nasıl insanlar vardı? Nasıl giyiniyorlardı?

"Gitmeliyim değil mi?"

"Tabii ki, hem Dae hakkında bilgi verirsin bana."

Gülüp askıya astığım hırkamı ve çantamı aldım. Dışarı kaçmadan önce süslenen keklerden alıp kaçtım hızlıca.

"Kook bana kızıyor sonra! Yeme şunları!"

Bir şeyler mırıldanıp omuz silktim. Çantamı omuzuma asıp yakınlardaki taksi durağına yürümeye başladım yavaş yavaş. Bugün fazla yoruyordum kendimi, Jungkook büyük azarlayacaktı.

....

Kocaman şirkete girerken çok tedirgindim. İçeri girdiğimde fazla resmi giyinmiş insanlarla dudaklarımı ısırdım. Herkes takım elbise ya da havalı elbiseler giymişlerdi. Ben ise bebek mavisi tulumum ve sarı ayakkabılarımla gelmiştim.

İçeri girer girmez bir sürü kişinin gözlerini üzerimde hissettim. Tedirginlikle bulduğum ilk insanın yanına yürüdüm.

"Şey... Merhaba."

"Buyurun?"

Gözleri üzerimi süzdü iyice. Ona da farklı gelmiş olacak ki garip bakıyordu biraz.

"Jeon Jungkook'un odası nerede acaba?"

"Üzgünüm,her gelen Bay Jeon'la görüşemiyor, randevunuz var mı?"

"Eşiyim ben."

Gözleri anında büyüdü. Şaşkınlıkla ağzı açıldığında gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Kız ayağa kalkıp önümde eğildi. Oturduğu yerden çıkacağı sırada durdurdum.

"Ben çok özür dilerim. Bilmiyordum."

"Hayır hayır sorun değil. Nerede olduğunu söylemen yeterli."

"27. Katta. Haber vermemi ister misiniz?"

"Hayır sürpriz yapacağım teşekkür ederim."

Gülümseyerek el sallayıp asansöre yöneldim. Çok tatlı birine benziyordu. Yüzü bembeyaz ve şirin duruyordu.

Cam asansör yukarı çıkarken gözlerimi etrafta gezdiriyordum. Her katta çalışan yüzlerce kişi vardı. İçerisi de çok havalıydı,lüks duruyordu.

Asansörden inip şirket planının olduğu kağıda göz gezdirdim. Jungkook'un odasının olduğu yöne ilerlerken bazılarının rahatsız edici,bazılarının özentili bakışlarına mağruz kalıyordum. Beni tanıyanlar da eğilip selam veriyorlardı.

Tekrar plan kağıdı gördüğümde durup yeniden baktım. Dakikalardır yürüyordum ama o kadar karışıktı ki bulamıyordum bir türlü.

"Bir şey mi arıyorsunuz?"

İrkilip arkamı döndüm. Neredeyse yok gibi görünen eteği ve elinde kahvesiyle itici bakışlı biri vardı. Dudakları bilmiş gibi kırılmıştı.

"Jeon Jungkook'un odasını arıyorum."

"Seninle görüşeceğini sanmıyorum."

"Benimle?"

Onun bakışları baştan aşağı vücudumu süzdüğünde başımı eğip üzerime baktım. Çok güzeldim?

"Her onu görmek isteyeni alamıyoruz. Reklamcı falan mısın sen? Böyle gelebiliyorsun buraya."

Giyinişim çok güzeldi ama resmi olmadığı için bu saçma şeyi çekiyordum şuan. O itici bakışlarını alıp bir yerlerine sokmak istiyordum.

"İsmin neydi senin?"

"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum."

"Aman Tanrım! Bay Jeon!"

Asla tanımadığım ama koşarak yanıma gelen adama baktım. Ceketinin düğmelerini ilikleyip eğilerek selam vermişti.

"Hoş geldiniz,bir şeyler ister misiniz?"

Kızın bakışları anbean değişirken gülümsedim başımı omzuma eğerek. Soy ismimi duyduktan sonra yüzü bir hayli düşmüştü.

"Ben Soobin. Ne isterseniz yaparım."

"Bu arkadaşın ismi ne Soobin?"

"Choi Ji Su."

Gözlerinin doluşuna ve yutkunuşuna şahit oldum. Üzülmek yerine gülümsemem büyüdüğünde başımı salladım.

"Memnun oldum Ji Su."

"Bay Jeon şuan toplantıda ama bitmek üzeredir hemen çağırıp geleceğim. Siz buraya oturabilirsiniz, içecek bir şeyler göndereceğim."

Telaşlı telaşlı konuşup cevap beklemeden koştu yanımdan. Şirinliğine gülüp camlara yaklaştım. Bu kadar yüksekten aşağısı nasıl görünüyordu merak ediyordum.

"Ben çok özür dilerim, öyle görünce -"

"Başımı ağrıttın sus artık."

Ellerimi karnıma sarıp ayaklarım altında olan şehri seyrediyordum. Şirketin yeri mükemmeldi. Neresine giderseniz gidin denizi görünüyordu ve aşırı güzeldi.

Soobin'in bana gönderdiği limonatayı yudumlarken oflayıp duruyordum. Beş dakika geçmişti ama sıkılmıştım yine de. Sıkılmama destek olan şeylerden biri de kızın başımda bekleyip özür dileyip durmasıydı.

"Hayatım? Ne güzel sürpriz bu böyle."

Arkama dönüp kravatını gevşeterek bana doğru yürüyen eşime baktım. Bebeğimin izin verdiğince koşarak yanına ulaşıp boynuna atladım. Güvenli elleri direkt belimi buldu.

"Çok mutlu ettin beni."

Boynumdan öpüp kulağıma fısıldadı. Gülümseyip ayrıldım boynundan.  Dudaklarım onun dudaklarıyla kutsanırken şirketin ortasında olduğumuz için dudaklarımı ısırdım.

"Babamızın nerede çalıştığını görelim dedik."

"Nasılmış peki?"

Belimdeki bir elini çekip elimdeki limonatayı aldı. Birkaç yudum alıp yürümeye başladı beni bırakmadan.

"Çok kötü."

"Sebep?"

"Çalışanların ucube gözüyle baktı bana resmen."

"Kim?! Soobin mi?"

Aniden bana dönüp kaşlarını çattı. Ellerim göğsünü buldu,okşadım nazikçe. Zaten çok yorgun gözüküyordu.

"Ji Su mu neymiş. Her seni görmek isteyeni almıyormuşsunuz ve böyle benimle görüşeceğini sanmıyormuş."

Dudaklarımı büzüp üzerime baktım. Kasılan yüzünden birazcık sinirlendiğini anlamıştım.

"Soobin nasıldı?"

"Dünyanın en tatlı insanlarından! Söylememiştim ama çilekli limonata göndermiş, inanabiliyor musun? Bayılırım ben."

Hımlayıp yürümeye devam etti. Bambaşka bir yere girdiğimizde merakla etrafı inceledim. Anladığım kadarıyla çok önemli kişilerin odaları buradaydı,Dae babam da dahil. Onun odasının biraz ilerisinde, onlardan farklı olarak geniş bir alanda da tek bir oda vardı. Odanın yanında gördüğüm yere bakarken gülüp adımlarımı hızlandırdım.

"Kimler varmış burada!"

Jimin, telefonundan başını kaldırır kaldırmaz beni gördüğünde şaşkınlıkla ağzını açtı. Sıkıca sarılıp yanaklarımı öpmesine izin verdim.

"Bay Jeon,iş hayatına mı atıldınız?"

"Eş hayatına atıldım. Kocamı görmeye geldim."

Birkaç dakika Jimin'le sohbet ettikten sonra odasından eşyalarını alan Jungkook yanımıza gelmişti. Jimin'e veda ettikten sonra yürümeye başladık tekrar.

Asistanların olduğu yere geldiğimizde Jungkook durdu. Ji Su korkuyla bana baktığında el salladım. Şikayet ettiğim için pişman falan değildim. Haspam.

"Soobin."

"Buyurun efendim."

Ayağa kalktığında Jungkook ona dönüp parmağıyla onu gösterdi.

"Terfi aldın."

Soobin ne olduğunu anlamamış gibi öylece dururken parmağı Ji Su üzerinde durdu bu sefer.

"Ji Su."

"E-efendim?"

"Kovuldun."

-

MERHABAAAA

SAAT COK GEC AMA YAPACAK BISI YOK SONRA UNUTURUM BEN

SONRAKI BOLUM BEBISIN CINSIYETI!

İYİ BAYRAMLAAAAARRRR

Yakin zamanda gorusmek dilegiyle ✋🏻

Continue Reading

You'll Also Like

277K 22.2K 15
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
389K 31.8K 26
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
795K 65K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
146K 13.2K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...