HİT(Halk İstihbarat Teşkilatı)

By kulkediiiisi_

1.1K 91 30

Camiide ikindi namazını kılıyorsunuz. Tam namazın farzını kılacakken ansızın tanıdığınız aynı zamanda öğrenc... More

1.Bölüm-Bombalar
2.Bölüm-Eterli Bez
3.Bölüm-Bir Hayalin Gerçekleşmesi
4.Bölüm-İtiraf
~Yazar'dan~
5.Bölüm-Gülüşüne Yağmur Damlası Çarpsa Şiir Olur...
6.Bölüm-Bir Fotoğraf Karesi
7.Bölüm-Yüzleşme
8.Bölüm-Kalbin Taşikardi Olması
10.Bölüm- Nida ve Poyraz
~Yazardan~

9.Bölüm- "Seni Çok Seviyorum."

49 6 0
By kulkediiiisi_

Selamün Aleykümm♡♡

İyisinizdir umarım.

Uzun zamandır bölüm atamıyordum çünkü derslerimden dolayı yoğun olup çok önemli bir sınava girdim. Sınav psikolojisiyle bölümü yazmaya geç başladım. Aslında bu bölüm 10.000 kelimelikti fakat içime sinmediği için sildim ve hepsini daha özenli ve olayları biraz değiştirerek tekrar yazdım. Şu an bölüm yaklaşık 6500 kelime cıvarında.

Bu bölümü yazarken hep yüreğim ağzıma geldi. Bölümde olan bir şeyi yazdığım için vicdan azabı çektim. Normalde daha kötüsü olacaktı fakat kıyamadım.

Ayrıca geçenki bölümün sonu çok harikaydı. Sanırım yazdığım en iyi bölümdü.

Destekleriniz için çok teşekkür ederim:)

Allah'a emanet olun,iyi okumalarr:)))

{Yavuz}

-Allahım! Ben kalbime engel olamıyorum, Yavuz'u çok seviyorum.Beni ona onu bana helal daireyi aşmadan kavuştur! Aramızdaki muhabbeti Hz.Aişe ve Hz.Muhammed (s.a.v.) gibi yap Yarabbim! ,dedi Şüheda biz göz gözeyken.

Dünyanın en güzel kahverengi gözlerin derinliklerinde şu duyguları görüyordum: aşk, saf sevgi ,mutluluk, tatlı bir heyecan.

Bende aynı duyguları yaşıyordum. Hatta sadece duygularım değil kalbim de bu işin içine karışarak yerinden fırlamak istiyor gibiydi.

Tam şu an Şüheda'ya sarılıp kokusunu içine çekmek vardı... Ama yapamazdım. Şeytan beni kandırmaya çalışıyordu.

Ne diyeceğimi,ne yapacağımı bilmiyordum.

Şüheda'nın gözünden bir damla yaş aktı. Bu yaş çok şükür ki mutluluktandı ,üzüntüden olsun istemezdim. Hiçbir zaman istemezdim.

Şüheda tam ağzını bir şey söylemek için açmıştı ki:

-Kızımmmm! Bize kahve yapar mısın?,diye salondan bağırdı Meva teyze.

Demek bu gibi anlar sadece dizi veya filmlerde bölünmüyordu.

Şüheda "Offf!" der gibi bir yüz ifadesi yaptı. Bu hareketinden bile onunda benim gibi bu an'ın bölünmesini sevmediği anlaşılıyordu. Bir süre daha benimle göz göze kaldıktan sonra "Geliyorum anne." dedi ve odadan çıktı.

{Şüheda}

Gerçekten böyle an'ların bölünmesinden hoşlanmıyordum. Özellikle benim yaşadığın bir an olursa.

Annemde tam zamanında kahve istemişti. Ama na'apsın ki? Haberi yoktu kadının.

Mutfağa geçtim aklımdaki düşüncelerle beraber. Yavuz beni görünce çok şaşırmıştı. Benim söylediklerimi duyunca şaşkınlığı daha da artmış, mutluluğuyla iç içe geçmişti.

Ben de şu an çok mutluydum. Ve yaptığım kahveye de mutluluğumu katıyordum. Kahveyi yaparken şükrettim. O anıma,bu anıma... Her şey için.

Rabbim bizim kalplerimizi birleştirdiği gibi umarım hayatımızı da birleştirirdi.

En çok da bunu istiyordum: Yavuz'un helalim olmasını.

Yavuz ve bana şekersiz, annemlere şekerli kahve yaptıktan sonra kahvelerle beraber salona geçtim. Gözlerim ilk Yavuz'u aradı. Ve evet, burdaydı. Tekli koltuğa oturmuş elleriyle oynuyordu.

Annemlere ve kendime kahveyi koyduktan sonra Yavuz'un önüne sehpa koyup kahvesini koydum.

Anlık olarak göz göze gelince ikimiz de aynı anda gülümsedik.

Gülümsemesinin sıcaklığı yanaklarımı kızartmaya yetmişti. Ben yerime oturduktan sonra:

-Ellerine sağlık kızım,dedi Züleyha teyze.

-Afiyet olsun,deyip gülümsedim ve kahvemden bir yudum aldım. Asla önceki yaptıklarıma benzemiyordu,daha da güzeldi. Ya da bana öyle gelmişti.

Tam o sırada telefonuma mesaj geldi.
Nida saat kaçta gideceğimizi,Yavuz ve Poyraz'da gelsinler mi ve nerede buluşacağımızı soran bir paragraf yazmıştı.

Yavuz'un bir işi olduğunu zannetmiyordum. Bende müsaittim zaten. Bu yüzden Nida'ya nerede ve ne zaman buluşacağız sorusunu eş geçip Yavuz'un da gelebileceğini yazdım ve "Ama tam emin değilim,gelir herhalde." diye ekledim.

O da "Tamam o zaman 14.00 gibi sana atacağım konumda buluşalım mı?" diye yazmıştı. Ve sonra konumu attı. Konum bir kafeyi gösteriyordu.

Tam o anda Yavuz'un telefonuna da bir mesaj geldi. Yavuz telefonuna gelen mesajı okudu ve bana bakıp gülümseyerek hafifçe başını aşağı yukarı salladı. Sanırım mesaj Poyraz'dandı. Ve benim Yavuz'un geleceğini söylediğimi ayrıca tam emin olmadığımı da eklediğimi öğrenmiş olmalıydı. Muhtemelen Nida Poyraz'a söylemişti. Kafasını aşağı yukarı sallamasının ise "Geleceğim." demek anlamında olduğunu düşünüyordum.

-Ne bu böyle gözlerle ve kafa sallayarak anlaşmalar? ,dedi bir anda Züleyha teyze.

-Özel bir şey konuşacaksanız çıkalım,dedi annem de.

Yavuz:

-Hayır,hayır Meva teyze. Özel bir şey değil. Bizimkiler bir yere davet etmişlerde bizi. Onun hakkındaydı.

Yavuz bunu söyledikten sonra annem ve Züleyha teyze aynı anda birbirlerine bakıp sırıttılar.

-İyi hadi öyle olsun,dedi Züleyha teyze.

🌼

Saat 14.00'a geliyordu. Hemen hazırlanıp çıkmalıydık. Annemle kaldığımız odaya gidip üstümü değiştirdim. Hava yağmurluydu. Altıma bir etek giydim,eteğin üstüne de çok kalın olmayan bir sweat giyip başörtümü de etek renginde taktım. Üşürsem diye bir trençkot giymeli miydim bilmiyordum ama en sonunda giymeye karar verdim. Ve çantamı alıp odadan çıktım. Yavuz benden önce hazırlanmıştı bu yüzden yüksek ihtimal arabadaydı.

Annemlere "Allah'a emanet olun." dedikten sonra ayakkabılarımı giyip ben de arabaya bindim.

Çok şükür annemler sorgulamamıştı.

-Kusura bakma biraz beklettim,dedim Yavuz'a.

-Yok hayır,bekletmedin. Bende yeni binmiştim arabaya.

Bir süre sessizlik oldu. Ne diyeceğimizi ikimizde bilemiyorduk. Biz şimdi sevgili miydik?
Sevgililer ne konuşurdu? Daha önce hiç deneyimlememiştim.

- Yavuz,dedim bir anda.

-Efendim.

- Biz... Annemlere söyleyecek miyiz?

-Neyi?

-Şaka mısın Yavuz? Neyi sence? ,diye sordum .

Bana baktı ve güldü.

Şu an bana gülüyor olması birazcık sinirlerimi bozmuş olabilirdi.

Ona baktım ve kızgın bir surat ifadesi yaptım.

-Tamam tamam kızma. Seni denemek istedim.

-Deneme beni ya! Niye deniyorsun zaten! Hayır ne amacın vardı yani!

Tekrar güldü,bu sefer kahkahayla.

-Yavuz
Asım
Yılmazer!

Tüm kelimeleri tek tek üstüne basarak hecelemiştim.

-Acaba sana aşık olmakta hata mı ettim ben ya!

-Aaa aaa. Oldu mu şimdi? Hayır yani koskoca yakışıklı ben varken başka kime aşık olacaktın?

-Bilmem. Böyle küçükken hayâl ettiğim bir erkek tipi olsa ona aşık olurdum mesela,diyip sırıttım.

Bu sefer kızma sırası Yavuz'daydı.

-Yanii... Ben hayâl ettiğin erkek tipine uymuyor muyum?

Ben kıkırdamaya başlayınca Yavuz daha da kızdı.

-Şüheda gerçekten söyle bana.

Gözlerine baktım. Çok fazla ciddilik vardı. Ben oysaki şaka sanmıştım.

-Sen ciddisin.

-Evet ciddiyim.

-Yavuz... Ben sana şaka yaptım,dedim ve tekrar kıkırdadım. Bu sefer tepki vermemişti. Sonra devam ettim. Bu sefer bende ciddiydim.

-Ben küçükken hiç "ideal erkek tipimi" düşünmedim. Ben sadece âhlâklı , Peygamberimiz(s.a.v) 'in Hz.Aişe'ye baktığı gibi bana bakan , Peygamberimizin Hz.Aişe'ye 'lübbetülayn' dediği gibi bana da aynı şekilde hitap eden , birlikte cennete gitmemize vesile olan , helal daireyi aşmadan birbirimizi sevebileceğimiz, şimdiki zamandaki sevgililer gibi "vıcık vıcık" değil de beni her halimle ve Allah için seven , dürüstlüğü ve saygısı konusunda kesinlikle kendisinden emin olduğum , onun imanına bakıp kendi imanımı sorguladığım bir erkek,eş istemiştim. Yani benim için dış değil,iç güzelliği önemliydi.

Yavuz ben bunları söylerken dikkatlice beni dinliyordu. Arada başıyla onaylayarak başını aşağı ve yukarı sallıyordu. Ben söyleyeceklerimi söyledikten sonra hafifçe gülümsedi ve daha da sonraları gülümsemesi iyice büyüdü.

-Sana aşık olduğum için çok şanslıyım,dedi en sonunda.

-Bende çok şanslıyım.

-Daha demin öyle demiyordun ama ? Ne oldu şimdi? ,dedi ve pişkin pişkin sırıttı.

-Yanii... Kararım değişti. Hee birde tabii bunlar haricinde yakışıklı olduğunu da ekleyeyim de kırılma bana.

-Yok canımmm... Ne kırılması,dedi sanki daha deminki dediklerini hatırlamıyormuş gibi.

-Hı hı , öyledir,dedim çok kısık bir sesle. Duyduğundan emindim fakat sadece gülümseyip geçti.

Bir süre sonra Nida'nın attığı kafenin konumuna varmıştık. Yol boyunca şakalaşıp gülmüştük. Çok güzel geçmişti yolculuk.

Bu kafe biraz yüksek bir yerdeydi ve manzarasının harika olduğunu tahmin ediyordum fakat biz yağmur yağdığı için manzaraya bakmadan direk kafenin içine girdik.

İçeriye girdiğimizde burasının aslında çok büyük bir yer olmadığını fakat çok tatlı ve şirin olduğunu fark ettim. Duvarları fıstık yeşiline boyanmıştı. Sandalye ve koltukların rengi ise fıstık yeşiline yakışacak tonda bir kahverengiydi. Duvarda tarihi bir saat vardı. Ayrıca kahverengi ve yeşil tonlarında birkaç tane de tablo vardı ve her yer göz alıcı nitelikteydi.

Biraz etrafı inceledikten sonra Nida ve Poyraz'ın oturmuş olduğu masayı gördük ve bizde yanlarına geçtik.

Masa 4 kişilikti. Nida ve Poyraz karşı karşıya oturmuşlardı. Bende Nida'nın yanına geçip oturdum.

-Hoş geldiniz,dedi Nida.

-Hoş bulduk. Ne güzel bir yermiş burası,dedim.

-Evet. Bence de çok güzel. En sevdiğim mekanlardan, diye karşılık verdi Nida ve devam etti " Nasılsınız?"

-İyiyiz çok şükür. Siz?

-Bizde iyiyiz.

O sırada bir garson gelip siparişlerimizi aldı. Ben bir cappucino sipariş etmiştim.

Bir süre havadan sudan konuştuktan sonra Yavuz başka bir konuya geçerek:

- Bugün de hava yağmurlu,dedi.

- En sevdiğim,dedim bende.

-Bilmez olur muyuz canım. Çok şükür o günden sonra ikimizde hasta olmadık.

-Seninde bağışıklığın güçlüymüş. Ben seni hastalanır zannetmiştim.

- Sen hasta olmayacaksın da ben mi hasta olacağım? Allah Allah,dedi fakat benim sinirli bakışlarımı gördükten sonra jetonu düştü ve "Yani genelde kadınlar daha çabuk hastalanır ya. O yüzden dedim. Tabii Allah korusun Lübbetülayn'ım." ,diye ekledi.

Lübbetülayn kelimesine özel vurgu yapmıştı.

-Ne var bun- Bir dakika... Ne dedin?...

Yavuz ben bunu deyince gülümsedi.

Bir anda istediğim şekilde hitap edince kalp atışlarım hızlanmış,yanaklarım kızarmıştı.

"Lübbetülayn" çok güzel bir kelimeydi.
Sonuçta Peygamberimiz ( s.a.v)' de Hz. Aişe için kullanmıştı bu kelimeyi. Ayrıca ben küçüklüğümden beri sevdiğim adamın bana bu şekilde hitap etmesini istiyordum. Ve Yavuz bana artık bu şekilde hitap ediyordu.

Birkaç saniye göz göze kaldık. O kadar mutlu ve huzurluyum ki gözlerimden okunuyor olmalıydı.

-Bir dakikaaaa... Lübbetülayn Peygamberimiz(s.a.v)'in Hz.Aişe'ye söylediği "gözbebeğim" manasına gelen bir kelime. Siz yoksa... Düşündüğüm şey mi? ,dedi Nida.

Daha demin tamamen bulunduğum ortamdan sıyrılmıştım. Her şeyi unutmuş,sadece Yavuz'un sözlerine ve gözlerine odaklanmıştım. Ve hâla daha kendimi Yavuz'un gözlerine bakmaktan alamıyordum.

Poyraz boğazını temizleyip:

-Birbirlerinin gözlerinin içlerine bakıp sana bir cevap "veremediklerine" göre evet sevdiceğim,dedi.

Poyraz bunu dedikten sonra Yavuz ve ben ona döndük.

-Heh sonunda gerçek dünyaya döndünüzzz.

-Öyle gerçekten di'mi Şüheda?,dedi Nida.

Yavuz'a bakıp kafa salladım.

-Oooooo. Hayırlı olsun kardeşim,dedi Poyraz ve Yavuz'un omzuna vurup elini koydu.

-Ben ne zamandır bu anı bekliyorum biliyor musun Şüheda,dedi Nida.

-Ne zamandır?,diye sordum.

-En başından beri. Yavuz'un senin fotoğrafını ilk gördüğünde anlamıştım.

-Abart istersen sevdiceğim. Bana Yavuz Kur'an kursundan Ecmel'i almaya gittiğinde demiştin,dedi Poyraz.

-Yani tamam ama en başından belliydi sonuçta. Umarım Rabbim sizin gönlünüzü birleştirdiği gibi birbirinize helal olmanızı da nasip eder.

-Amin,dedim fısıltıyla. Yavuz'da dudağını "Amin." anlamında oynatmıştı.

-Eee siz ne zaman birbirinize helal olacaksınız?,diye sordum bu sefer işleri onlara çevirip.

Nida afalladı ve sadece bana bakmakla yetindi. Poyraz ise eminliğinden ödün vermeyip ve Nida'ya bakıp "En kısa zamanda Allah izin verirse." dedi.

Nida şaşkın yüzünü Poyraz'a çevirdi. Onun da yanakları kızarıyordu utanınca ,aynı benim gibiydi.

-Ciddi misin?,diye sordu Poyraz'a.

-Sence? ,diye cevapladı Poyraz. Nereden baksan zaten ciddi olduğu anlaşılıyordu.

O sırada garson gelip siparişlerimizi verdikten sonra "Afiyet olsun." dedi ve yanımızdan ayrıldı.

Cappucinomdan birkaç yudum aldım. Tadı çok güzeldi.

Poyraz ve Yavuz fark etmeden Nida'nın koluna hafifçe vurdum ve fısıltıyla "Evlilik teklifi aldın mı?" diye sordum.

Başını aşağı yukarı "Evet." anlamında salladı.

"Niye bana söylemiyorsun ya?" ,deyip cappucinomu içtim.

Kulağıma eğildi ve " Çünkü dün aldım. Taviikide evleneceğimizi biliyordum da Poyraz böyle 'en kısa zamanda' deyince şok oldum."

"Dün mü aldın?!"

"Evettt."

"Hayırlı ol-

-Toplum içinde kulaktan kulağa konuşulmaz,dedi Poyraz gülerek.

Bir süre daha konuştuktan sonra Yavuz'un telefonu çaldı. Yavuz telefonu kulağına götürürken görmüştüm Mete Başkan arıyordu.

-Buyurun başkanım. Evet...Hep birlikteyiz. Şimdi mi? Ta-tamam başkanım... Emredersiniz hemen geliyoruz,deyip telefonu kapattı. Masadaki herkes Yavuz'un bir şey demesini bekliyordu.

-Mete Başkan acilen karargâha gelmemizi söyledi. Orada anlatacakmış.

Yavuz bunu söyleyince herkes bir anda ayaklandı ve arabaya bindik.

🌺

-Hoş geldiniz,dedi Mete Başkan ve toplantı masasının baş köşesine oturdu.

-Hoş bulduk başkanım.

-Sizi buraya çağırdım çünkü MİT'ten bir haber geldi. Bir takas işlemi olacakmış İsrail devletiyle. Onların bizde bizim ise onlarda bir adamımız var. Fakat MİT'teki tüm gruplar başka,büyük bir operasyon için hazırlanıyorlar yani bu işi bize devrettiler. Bizim yapmamız gereken şey ise onların adamını vermeyip kendi adamımızı almak.

-Ne zaman olucak takas?,diye sordum.

-2 saat sonra. Size atacağım konumda.

-Anlaşıldı başkanım,dedik ve Mete Başkan odadan çıktı.

Onların adamı şu an sorgu odasındaydı. Kendi adamımızı alıp bu adamı vermemekti amacımız. Demek ki elimizdeki adam İsrail devleti için önemli birisiydi.

Mete Başkan bizi bir anda karargâha çağırdığı için üstümdeki jileyle gelmiştim. Hemen karargâhta olan eşyalarımdan üstümü değiştirdim. Yanıma silah aldıktan ve herkes hazır olduktan sonra adamı da alıp takasın olucağı konuma doğru yola çıktık.

Yavuz ve Poyraz öne binmişti. Arabayı Poyraz kullanıyordu. Ben ,Nida ve ortamızdaki adamla arkadaydık.

Adamın elleri bağlıydı. Yüzü ,gözü yara bere içindeydi. Ve elinde olsa bizi bir kaşık suda boğacak gibiydi.

-Bana hiçbir şey yapamayacaksınız! Tüm müslümanlar ve Türkler ölecek, biz de kendi devletimizi kuracağız. Bunun önüne asla geçemeyeceksiniz!

-O kadar emin olma,dedim çok ciddi bir sesle.

-Eminim çünkü bunu yapacağız. İsrail çok küçük bir ülke değil mi sizin için? Ama biz dünyayı yöneteceğiz. Tüm insanlar sadece bize boyun eğecek!

-Sizin amacınız herkesin size boyun eğmesi di'mi?,diye sordu Nida.

-Evet.

-İşte burda yanılıyorsunuz. Biz sadece Allah'a boyun eğeriz. Bir türk müslümanın bir kere bile size boyun eğdiğini gördün mü? Söyle bana gördün mü!? ,diye bağırdım.

Adam hiçbir cevap vermedi.

-"Dünya barışı,dünya barışı" diyorsunuz da Dünya'nın sonunu getirmek için can atıyorsunuz. Tüm insanları zehirlemek istiyorsunuz,yakıp yok etmek istiyorsunuz,masumların canına kast ediyorsunuz. Söyle bana ,bugüne kadar başarabildiniz mi? Neden cevap vermiyorsun? Çünkü cevabı belli zaten di'mi? Cevabı HAYIR! Bugüne kadar hiçbir şeyi başaramadınız. Başarsanız bile sadece öyle olduğunu zannettiniz. Fakat her şeyin altından biz çıktık. Karşınızda hep bizi gördünüz. Bugünden sonra da bu hep böyle gidecek. Nereye bakarsanız bakın bir müslüman,bir direniş,bir İslamiyet inancı... Hep bunları göreceksiniz ve görmeye de devam edeceksiniz! Durmayacaksınız da bunu hepimiz kendi adımızdan daha iyi biliyoruz. Bugün Kudüs'e zulüm yarın başka bir yere... Ama yine de BAŞARAMAYACAKSINIZ! HİÇBİR ŞEHİDİN KANI YERDE KALMAYACAK! ,dedim ve adamı boynundan bayılttım.

🌼

Takasın olacağı konuma gelmiştik. Burası il dışı,ıssız bir yerdi. Ve çok uzaktı şehir merkezine.

Takas saatine son 10 dakika kalmıştı. Adam daha uyanmamıştı fakat birazdan uyanırdı. Şu an sadece biz vardık,İsrail daha gelmemişti.

Arabadan inip beklemeye başladık.

-Operatör duyuyorsunuz değil mi?,diye sordu Poyraz kulaklıktan.

-Evet.

Buluşma saati çoktan geçmişti ve hâla gelmemişlerdi.

-Bir şeyler planlamış olabilirler mi? diye sordum.

-Kesin planlamışlardır. İsrail bu,dedi Nida.

Daha sonra karşıdan bir arabanın geldiğini fark ettik. Arabadan 6 kişi indi. Hepsi yanlarında silahlarla gelmişlerdi. İki araba arasında çok bir uzaklık yoktu birbirimizi duyabiliyorduk.

-Önce siz,dedi 6 kişi arasından en öne çıkan bir adam.

Oldu canım başka isteğiniz?

-Kabul etmiyoruz aynı anda,dedi Yavuz.

Israr etmediler ve bizim adamımız olduğunu bildiğimiz adamın ellerini çözdüler. Çok bitkin görünüyordu. Çok fazla şiddet görmüştü. Acaba ne zamandır onların elindeydi?

O sırada Nida da arabadan bizim onlara vereceğimiz adamı çıkardı ve bağlı ellerini söktü. Adam çoktan uyanmıştı.

"3-2-1" dedi Yavuz ve iki adamda karşı taraflara doğru yürümeye başladılar. İki adamda yolun ortasına gelince anlık olarak göz göze geldiler ve birbirlerine düşmanca baktılar.

Sonra bizim adamımız bizim yanımıza geldi.

Bizim verdiğimiz adam ise onların yanına.

Bir araba sesi daha duydum.

Ve arkamızdan bir silah sesi...

Silah sesi arkamızdaki arabadan gelmişti.

Silah sesini duymamla beraber saniyesinde sol omzumda büyük ,keskin bir acı hissettim.

İster istemez hafif bir çığlık attım.

-ŞÜHEDA!,diye bağırdı Yavuz.

Hemen arabanın yanına geçtim ve çatışma başladı.

Herkes bir yere dağılmıştı. Önümüzde araba arkamızda araba... Bizi köşeye sıkıştırmışlardı.

Kurşun çok şükür ki sağ tarafıma denk gelmemişti. En azından silah tutabiliyordum.

Yavuz ,Nida ,Poyraz ve bizim adamımız arabanın diğer tarafına geçtiler.

Sol omzumu tutarak bulunduğum yerde arabanın ön kapısını ve arka kapısını açtım. Ve iki kapının arasına girdim.

Elimden geldiğince bende hedef alıyordum. Ama omzum çok acıyordu.

Yavuz,Nida,Poyraz da arabanın diğer kapılarını açmışlardı. Yavuz çok korkmuş bir şekilde yanıma geldi.

-Şüheda!

-İyiyim , bir şeyim yok.

-Bunu söylerken yüzünün acıdan buruştuğunu fark etmedin sanırım.

Gerçekten fark etmemiştim ama şu an acımı umursayacak ve fark edebilecek bir durumda da değildim.

-Yok bir şeyim. İyiyim ben. Endişelenme.

-İyi değilsin Şüheda farkındayım.

Yavuz gerçekten çok korkmuştu. Endişeli ve öfkeli bakıyordu. Göğsü sürekli inip kalkıyordu.

-Yavuz'um. Yapma. Bak şu an ne ben acımı düşenecek durumdayım ne sen beni düşünecek durumdasın. Hain herifler her yandan saldırıyor. Burda sadece bu şekilde duramayız tamam mı? Beni boşver şimdilik. Sadece şimdilik beni boşver. Bak ben hâla silah tutabiliyorum,kendimi korurum, dedim ve elimdeki silahı gösterdim. "Tamam mı? Ama şuan ekibin bize ihtiyacı var. Çok kalabalıklar. Lütfen. Benim için beni düşünme ne olur!" dedim Yavuz'a bakmaya devam ederken. Gözlerine hüzün düştü ve biraz daha yumuşadı.

Silah tutan elim ıslanana kadar ağladığımı fark etmemiştim. Acıdan mıydı ,bulunduğumuz durumdan mıydı bilmiyordum ama şu an hıçkırarak ağlamak istiyordum.

Yavuz tam ağzını açacaktı ki elimle sus işareti yaptım. "Ağlama." diyecekti bunu biliyordum.

Gözlerimle ona güven vermeye çalışırken kafasını salladı ve arkasını dönüp çatışmaya başladı.

Bende tam tersi yönde döndüm ve çatışmaya başladım.

Ruhumuz sırt sırtaydı, gerçekte ise aramızda biraz mesafe vardı.

Şimdiye kadar attığım hedeflerin %80'i tutmuştu. Omzumda bir kurşun olmasına rağmen bu kadar iyi atmam beni şaşırtmıştı. Demek ki Allah yardım ediyordu.

-Operatör! Köşeye sıkıştık. 1 yaralımız var!,dedi Yavuz.

-Destek ekip gönderiyoruz!,dedi Oflaz.

-Yetişemeyiz. Destek ekip olmaz! Planı devreye sokun! ,dedim.

Bu planı sadece çok zor durumda olduğumuzda kullanacaktık ve şu an gerçekten çok zor durumdaydık.

Nida elindeki kırmızı düğmeye bastı ve basmasıyla benim karşımdaki araba havaya uçtu.

Bizim elimizde olan fakat takasla onlara vermek zorunda olduğumuz adamın ayakkabısının tabanına nano teknolojik bomba koymuştuk. Bu bombayı patlatmak en son istediğimiz şeydi çünkü o adamın bizde olması bizim daha yararımıza olacaktı. Ne olur ne olmaz diye koymuştuk bombayı ve eğer bu bombayı koymasaydık belki de yaşayamayacaktık.

Böylece bir taraf tamamen halledilmişti sıra bizim arkamızdan gelen ve beni vuran taraftaydı.

Bu sefer herkes oraya ateş ediyordu.

Bir süre sonra tam biz "Bitti." derken arkalarından üç araba daha geldi.

Kurşunun olduğu yerin çevresi ve kıyafetim ful kan olmuştu. Kan kaybettiğim için başım dönmeye başlamıştı fakat dayanacaktım,dayanmalıydım.

Tekrar tekrar ateş ettim. Çok çok kalabalıklardı. Sadece iki araba da değillerdi tam tamına yeni gelenlerle beraber 4 arabalardı. Bitmek bilmiyorlardı.

-Operatör,çok kalabalıklar! Böyle olmuyor! Bize hava desteği lazım!,dedi Yavuz.

Ara ara bana dönüp bakıyordu bende "İyiyim." dercesine gözümü kırpıp başımı sallıyordum.

-Anlaşıldı Barlas. Bir siha bulunduğunuz bölgeye gönderiliyor,dedi Emir.

Artık arabanın yanından çıkıp hepsi birlikte üstümüze doğru yürüyorlardı.

Hepsi üstümüze doğru yürüyüp ateş etmeye devam ettikleri için bulunduğumuz yerden kafamızı kaldıramıyorduk.

Çok nadir atış yapabiliyordum ki zaten onlarda artık tutmuyordu çünkü omzum çok sızlıyordu.

Pislik,şerefsiz İsrail.

Tek amaçları müslümanları bitirmek.

Aramızda baya mesafe vardı, siha atış yapsa bize etki etmezdi ama onlar bize doğru yaklaştıkça sihanın onları vurma olasılığı azalıyordu çünkü öyle olursa bizi de etkileyebilirdi. Bu yüzden hepsini tek tek vurmaktan başka çaremiz yoktu. Daha fazla ateş etmeye başladım. Öndeki sıra halledilmişti.

🌺

Ateş etmeye hâla devam ediyorduk. Bu çatışma hayatımda girdiğim en uzun çatışmaydı.

Başım daha çok dönüyordu, kalbim olduğundan daha fazla hızlı atıyordu ve uyumak istiyordum, kendimi çok halsiz hissetmeye başlamıştım.

Sol tarafım yok gibiydi. Hiç ama hiç hareket ettiremiyordum.

Bir şey yok Şüheda! Senden daha kötü halde olup sabredenler var dayan!

Zaten dayanmaktan başka çarem de yoktu.

Son güçlerimle zar zor ateş etmeye devam ediyordum.

Yavuzla göz göze geldik. Muhtemelen çok kötü göründüğüm için:

-Dayan Şüheda'm. Ne olur biraz daha sabret!,dedi yalvaran bakışlarla.

Tam o sırada havadan bir uçak sesi geldi. Bu sihaydı. Sihayı görmemle beraber karşı taraftaki 4 arabanın da gözlerimizin önünde havaya uçması aynı anda olmuştu.

Sonunda bu dünyadan birkaç araba İsrail birlikleri daha silinmişti.

Çok şükür Yarabbim,çok şükür!

Yavuz'a baktım ve silik bir şekilde gülümsedim.

-Bu haldeyken bile gülümsüyorsun ya Şüheda'm.

Beni güldürmeye çalışıyordu fakat kendisi gülmemişti.

-Gülersen gülerim,dedim. Bir yandan da sol omzumu tutuyordum.

-Şüheda. İyi misin? ,diyerek yanıma geldi Nida. Yarama baktı.

-Çok kan kaybetmişsin. Hemen hastaneye yetişmeliyiz,dedi ve arabaya binmemde yardım etti. Fakat Yavuz benim yanıma bineceğini söylediği için ön koltuğa oturdu. Arabayı Poyraz sürüyordu. Bizim karşı taraftan takas edilen adamımızı ise başka bir araba alacaktı çünkü anladığım kadarıyla Yavuz çok acele etmemiz gerektiği için başkana haber vermiş onu başka bir arabanın almasını rica etmişti. Zaten bizden hemen sonra da onu almaya gelmişlerdi.

Bir yere oturduğum için mutluydum. Fakat uyku hissi çok bastırıyordu.

Poyraz arabayı son sürat sürmeye başladı.

Göz kapaklarım kapanmak istiyordu ve etrafı bulanık görmeye başlamıştım.

-Bana bak Şüheda'm. Uyumayacaksın. Uyuyamazsın. Beni bırakamazsın.

-Seni bırakmayacağım,dedim. Sesim çok çıkmamıştı beni duyabilmiş miydi bilmiyordum.

-Sen beni bırakmazsın ki. Biliyorum ben zaten,dedi küçük çocuk gibi.

-Ben de bildiğini biliyorum. Ama öl-

Ama ölürsem mecburen bırakmak zorunda kalırım diyecektim ki Yavuz izin vermedi.

Ayrıca eliyle kanamayı durdurmak için yarama baskı yapıyordu. Bir yandan da:

-Öyle bir şey şimdi olmayacağı için o cümlenin devamını getirme.

Küçücük bir kurşun bile bana ölümü hatırlattıysa durumu benden daha kötü olanlar kim bilir nasıllardı?

Birazcık gözümü kapattım çünkü göz kapaklarım gerçekten kapanmak için çok zorluyorlardı.

-Şüheda.

-Uyumuyorum,dedim gözümü kapatmaya devam ederek.

-Korkuyorum,dedi Yavuz.

-Korkma. Alt tarafı bir kurşun. Bir şeyim yok.

-Ama çok kan kaybettin. Yüzündeki tüm kanlar çekilmiş gibi.

-Bir şey olmaz.

-Ya kana ihtiyacın olursa?,dedi Yavuz.

İşte o zaman biraz sıkıntı olabilirdi çünkü benim kan grubum en zor bulunan kan grubuydu. AB negatif.

-Umarım olmaz.

Her şeyi gözüm kapalı söylüyordum. Zaten Yavuz beni bir saniye bile bırakmıyordu. Bu yüzden uyumuyordum.

-Kan grubun ne senin?,diye sordu.

Kan grubumu söylersem daha çok endişe edebilirdi. Bu yüzden bunu söylemeyi eş geçip:

-Seni korkuttuğum için özür dilerim.

-Beni korkutmaya da devam ediyorsun Lübbetülayn'ım. Ama takdir Allah'tan.

-Bir şey olmayacak merak etme.

-Ya olursa? O zaman ne olacak? Ya kan bulamazsak?

Hiçbir cevap vermedim. Yavuz ben cevap vermeyince telaşlandı.

-Şüheda!

-Uyanığım. Ne kadar kaldı?

-40 dakika. İl dışındaydık bu yüzden uzak,dedi Poyraz.

-Bize en yakın köyde yok muydu hastane?,diye sordu Yavuz Poyraz'a.

-Adamlar öyle bir takas yeri seçmişler ki en yakın köy bile şehir merkezine daha uzak.

-Her şey planlıydı. Birisinin vurulacağını önceden planlamışlar. Ve hastaneye yetişemememiz için ellerinden geleni yapmışlar,dedi Nida.

O zamana kadar dayanabileceğim konusunda kendime güvenmiyordum.

Azcık uyusam ne olurdu ki?

Bir şeyler konuşmaya devam ettiler ama algılamakta zorlanıyordum.

Sorun kurşunda değildi,aşırı fazla kan kaybetmemdi.

İçimden dua okuyarak bilincimi açık tutmaya çalışıyordum.

-Şüheda!

Yavuz seslenince başımı aşağı yukarı salladım uyumadığımı anlasın diye ama konuşmaya hiç mecalim yoktu.

-Daha hızlı sür Poyraz hadi!

-Elimden geldiğince hızlıyım Yavuz. Sakin ol bir şey olmayacak! Şüheda bu. Senden benden daha dayanıklıdır vallahi.

Bunu duyunca çok hafif gülümsemeden edemedim.

-Abart,dedim kısık bir sesle. Sadece Yavuz duymuştu.

Anlık olarak gülümsediğini hissettim.

-Son 20 dakika,dedi Poyraz. Sadece bunu duymuştum.

Bana yıllar gibi gelmişti o 20 dakika.

Kalbim çok çarpıntı yapmaya başlamıştı ve artık dayanamıyordum.

Son dediğim şey "Seni çok seviyorum." oldu.

Bilincim kapanırken en son hatırladığım şey Yavuz'un "Hayır!" demesiydi.

😔

{Yavuz}

-Seni çok seviyorum,dedi Şüheda son gücünle.

-Hayır!

Şüheda'nın başı benim omzuma düştü.

-Şüheda'm! Hayır lütfen! Lütfen ,bırakma beni!

Ama artık çok geçti. Yüzü sapsarıydı. Aslına bakarsan bu kadar dayanması bile bir mucizeydi.

-Poyraz! Daha hızlı sür! ,dedi Nida.

Poyraz başını olumlu anlamda aşağı yukarı sallarken ani fren yapmak zorunda kaldı.

-Yolu kapatmışlar! Daha uzun yoldan gitmemiz gerek!

-ALLAH KAHRETSİN! ,diye bağırdım. Poyraz hemen geri geri gitti ve diğer sapaktan döndük.

Harika! Şimdi yarım saat daha yolumuz vardı.

-Ne olur benim için dayan Lübbetülayn'ım ,diye fısıldadım Şüheda'nın kulağına.

İster istemez gözümden bir damla yaş aktı.

Sevdiğim kadın şu an yanımdaydı ve hayati tehlikesi vardı. Bizim de ayrıca DAHA YARIM SAAT YOLUMUZ DA VARDI!

-Kardeşim,elimden geleni yapıyorum. Sakin ol!

-NASIL SAKİN OLAYIM SENCE POYRAZ? NASIL?! ŞU AN ŞÜHEDA'NIN HAYATİ TEHLİKESİ VAR VE BİZ HÂLA YOLDAYIZ!

-Anlıyorum,biliyorum.

-Nerden bileceksin ki?

-Yavuz! Sinirini Poyraz'dan çıkartma. O da biliyor! Ve sen bunun farkındasın! ,dedi Nida kızarak.

Duraksadım.

Nida vurulduğunda Poyraz'da böyle bir şey yaşamıştı. Fakat ben sinirden bunu unutmuştum.

-Özür dilerim. Ben sinirle-

-Biliyorum Yavuz. Biliyorum. Açıklama yapmana gerek yok. Hatırlarsan o gün bende sana patlamıştım.

İl sınırındaydık. Poyraz tüm arabaları sollayıp geçiyordu.

Hastaneye son 10 dakika.

O 10 dakika resmen benim ömrüme bedeldi.

Biraz sonra hastaneye gelmiştik. Sedye falan bekleyemezdim. Şüheda'yı kucağıma aldım ve hastanenin içinde koşmaya başladım.

Poyraz ve Nida arkamdan geliyorlardı. Doktorlara bilgi vermişlerdi.

Ameliyathanenin önüne geldim.

-Ameliyathaneye giremezsiniz beyefendi,dedi bir hemşire.

Tam bağıracaktım ki hemşirenin kadın olduğunu fark ettim. İki nefes alıp:

-Yanında durmak istiyorum. Size hiç bir zararım olmaz. Lütfen izin verin gireyim.

Ses tonum sandığımdan da alçak ve rica eder gibi çıkmıştı.

-Olmaz beyefendi. Giremezsiniz. Biz zaten size bilgi vereceğiz,dedi.

Kimliğimi gösterdim. Kadın istihbaratçı olduğumu gördü fakat:

-Maalesef. İstihbaratçı olsanız da içeri alamayız sizi. İnanın izin verseler benden önce bile girebilirsiniz derdim ama yapamam.

-Bari ameliyathane yatağına bırakayım,dedim.

Hemşire başını sallar sallamaz ameliyathaneye girdim ve Şüheda'yı yatağa yatırdım.

-İyi olacaksın Lübbetülayn'ım. Sen benim tanıdığım en dayanıklı kadınsın. Allah'a emanet ol,dedim ve ameliyathaneden çıktım.

Benim çıkmam ile beraber bir doktorun "Çok kan kaybetmiş!" diye bağırarak içeri girmesi bir oldu.

"Ne olur Şüheda'ya bir şey olmasın Allah'ım! Ne olur bizi birbirimize kavuştur! "

Amin,deyip ellerimi yüzüme sürdüm.

Sonra telefonum çaldı. Annem arıyordu. Meşgule attım fakat tekrar aramaya başladı. Hemen açıp bir şeyler geveleyip katmaya karar verdim.

-Alo.

-Alo oğlum.

Arayan annem değil Meva teyzeydi.

Ben şimdi ne diyecektim Meva teyzeye?

-Meva teyze. Bir şey mi oldu?,diye sordum sesimi sakinleştirmeye çalışarak.

-Oğlum kusura bakma rahatsız ettim. Şüheda'ya ulaşamıyorum ,deyince yüreğim ağzıma geldi. "Bende telefon numaran olmayınca annenden aradım. Bir şey mi oldu ona? Niye telefonlarımı açmıyor? Zaten içimde kötü bir his var siz gittiğinizden beri geçmek bilmiyor."

Anne yüreğiydi işte ,hissediyordu.

Ne desem bilemiyordum ama yalan söyleyemezdim.

-Ben seni sonra arayayim olur mu Meva teyze?

-Bir şey oldu di'mi? Kesin yavruma bir şey oldu! ,dedi titrek bir sesle.

-Meva tey-

-Hangi hastanedesiniz? Geleyim bende. Yavruma ruhen destek çıkarım,dedi ve ağlamaya başladı.

-Meva teyze burası size uzak. Ben seni tüm gelişmelerden haber edeceğim tamam mı?

-Olmaz oğlum. Ben burdayken yavrum ameliyathanede. Benim yüreğim nasıl dayanır buna?

-Meva teyzeciğim... Anlıyorum ama buraya gelirsen daha kötü olursun. Şüheda'nın senin iyi olduğunu hissetmeye ihtiyacı var. Sadece sabret ve dua et tamam mı? Anne duası çok makbuldür zaten. Ben onun yanındayım. Her şeyden seni de haberdar edeceğim bak söz veriyorum. Ama n'olur yapma-

Daha bir şeyler diyecektim de boğazımın düğümlendiğini hissettim bu yüzden devam edemedim.

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

Ya Şüheda iyi olamazsa?

-Oğlum... Bak sen de iyi değilsin. Yanına geleyim. En azından birbirimize destek oluruz olur mu?,dedi Meva teyze.

Poyraz halimi görünce yanıma geldi ve telefonu istedi. Zaten ben daha fazla konuşamayacaktım. Telefonu ona verip yere çöktüm.

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Oraya çöktükten sonra hiç kimseyle muhatap olmadım. Dua edip ağladım sadece. Sonra ameliyathaneden bir doktor çıktı. Hızlıca doğrulup doktorun yanına gittim.

-Acil AB negatif kana ihtiyacımız var!

AB negatif mi?

Türkiyede sadece %0.5 oranında bulunan kan grubu gidip Şüheda'yı mı bulmuştu?

Bedenimdeki tüm kanın çekildiğini hissettim.

Doktorlar ortalıkta dolaşıp AB negatif kan grubuna sahip bir kişiyi bulmaya çalışıyorlardı.

Keşke benim kan grubum AB negatif olsaydı. Bir an bile düşünmeden verirdim.

Nida yanıma geldi ve :

-AB negatif mi? Nasıl bulacağız o kan grubunu şimdi?

-Bilmiyorum.

-Yavuz. Hiç iyi görünmüyorsun. Böyle giderse şurda düşüp bayı-

-Umrumda da değil.

-Bir şeyler yemelisin.

-Yemeyeceğim Nida,dedim ciddi ve kararlı bir sesle. Nida kararlı olduğumu anladı ve sustu. " Poyraz nerde?"

-Şurda telefonla konuşuyordu.

Nida bunu dedikten sonra Poyraz yanımıza geldi. "Meva teyzeyi ikna ettim zorda olsa. Gelmeyecek."

-Meva teyzenin kan grubu ne?,diye sordu Nida.

-Şüheda'nınkiyle farklı. Kan arandığını söyledim ona. Kadıncağız bir ağlıyor bir ağlıyor. Sadece babasının kan grubuyla aynı Şüheda'nın kan grubu,dedi.

Maalesef babası yaşamıyordu.

Tam o sırada belediye hapörlörlerinden acilen AB negatif kana ihtiyaç duyulduğu söylendi.

-Babası-

-Şehit olmuş,dedim.

Hastane de de aynı duyuru yapıldı.

Ya kan bulamazsak?

Hiç AB negatif kana sahip birini tanımıyordum. Ne yapacaktık?

Yaklaşık yarım saattir kan aranıyordu. Bulup bulmadığımızı sormak için bir doktorun yanına gittim.

-Doktor Bey kan bulamadık mı?

-Maalesef daha bulamadık ama bir an önce bulmalıyız. Hastanın kan kaybı %33'den fazla. Şu an nabzı çok düşük ve eğer yakın zamanda kan bulamazsak-

Gerisini getirmesine gerek yoktu. Düşünmek bile istemiyordum. Bir an önce kan bulmalıydık.

Poyraz ve Nida arkamdan koştururken ben hastanenin dışına çıkıp ordaki insanlara sordum. Hiç birinin kan grubu da AB negatif değildi.

Allah'ım sen bize yardım et!

-Beyefendi,dedi bir adam. Sanırım bana demişti.

-Şey ben kan vermeye geldim de. Sizin de ortalıkta kan aradığınızı görünce... Sanırım hastanın yakınısınız. Nereye vereceğim?

-Çok çok teşekkür ederim. Beni takip edin.

Çok şükür Allah'ım!

Adamı hızlıca kan nakil odasına götürdüm. Kan vermek için hiçbir sıkıntısı yoktu. Adamdan çok fazla kan aldılar ve vişne suyu verdiler. Adam vişne suyunu içerken:

-Allah sizden razı olsun. Çok sevaba girdiniz. Çok teşekkür ederim hem kendi adıma hem de hastanın adına.

-Sizden de Allah razı olsun. Ne demek.

-İsminiz neydi?,diye sordum.

-İsmimi söylemeyi pek tercih etmiyorum. Yardımın gizlisi makbüldür.

Gülümsedim.

-Ben gideyim artık. Allah'a emanet olun. Rabbim şifa versin,dedi ve gitti.

Gerçekten bu adam olmasaydı ne yapacağımızı bilmiyordum.

İki - üç saat sonra kan nakil edilmiş,ameliyat bitmişti. Şüheda'nın durumu gittikçe iyi olmaya başlamıştı. Hemen Meva teyzeye haber verdim. Kadının içi azda olsa rahatlamıştı. Nida da o sırada Meva bizim eve gitmiş Şüheda'ya kıyafet alıp getirmişti.

Şu an yoğun bakımdaydı. Kimseyi içeri almıyorlardı fakat ben ortalığı yıkıp hastanenin baş hekimine kadar gittim. Sonra zar zorda olsa izin almayı başardım. Ve şu an Şüheda'nın kaldığı yoğum bakım odasının kapısının önündeydim.

Onu o halde görünce dayanabilir miydim bilmiyordum. Ama bir an önce onu görmek istiyordum. Bu yüzden kapıyı açıp içeri girdim.

Şüheda başında siyah bir tülbent,üstünde çok kalın olmayan bir uzun kollu ve pijamayla yatakta yatıyordu. Yüzü bembeyaz kesilmişti. Sol omzu sargı beziyle sarılmıştı. Sağ kolunda da serum vardı.

Bu haliyle bile çok güzeldi.

Sağ tarafına bir sandalye çekip oturdum ve onu izlemeye başladım. Bayılmadan önce son sözü "Seni çok seviyorum." olmuştu. Uyandığında bende ona ilk olarak "Seni çok seviyorum." diyecektim.

Daha biz sabah birbirimizi sevdiğimizi söylemiştik. Daha bu sabahtı ve şu an sevdiğim kadın bir hastane yatağında yatıyordu.

Gerçekten iki insan birbirlerini seviyorsa bir an önce birbirlerine söylemeliydiler. Hiç bir şey geçe kalmamalıydı.

-Şüheda'm. Çok korktum. Gerçekten çok korktum. Bir an beni bırakacaksın zannettim. Beni arkanda bıracaksın ve cennete uçacaksın zannettim , gözümden akan yaş Şüheda'nın serumlu eline düştü.

" Eğer öyle bir şey olsaydı Allah'a her gün benim de canımı alması için dua ederdim biliyor musun? İstisnasız her gün. Ben bu bembeyaz kesilmiş yüzünü daha gülerken görmek istiyorum. Sadece sen gülsen ben gülmesem bile olurdu. Ama gerçi sen gülerken bende otomatikman gülüyorum. Belki beni duyuyorsun veya hissediyorsundur bu yüzden kötü şeyler dememeye özen göstereceğim. Ama yapamıyorum ,tekrar yaş aktı Şüheda'nın eline. Şimdiye kadar çok az ağlamıştım. Ve şimdiye kadar en çok ağladığım gün bugün olmuştu.

"Elin bile bembeyaz. Eminim ki buz gibidir de. Tutmadım bilmiyorum sadece tahmin ediyorum ama bu elleri tutmak için canımı bile veririm. Ki bir gün bu ellerini tutacağım. Sadece tutmakla kalmayacak sana sarılacağım ,saçlarından,gözlerinden,alnından öpeceğim, sümbül kokusunu daha yoğun alacağım. Şu an kalp atışlarını dinliyorum ya her kalbinin atış sesinde benim hayatım var. Her kalp atışın bana hayat veriyor güzelim. Kalbin her attığında ben yeniden doğuyor gibiyim. Belki bu sözlerimi duymadın,hatırlamayacaksın ama ben hiç unutmayacağım."

"Özellikle de
Her kalp atışın bana hayat veriyor güzelim,
Kalbin her attığında ben yeniden doğuyor gibiyim , sözlerini hiç unutmayacağım ve bir gün sen uyurken ben ise senin kalp atışlarını dinlerken bu sözü söyleyeceğim söz veriyorum sana Şüheda'm. "

🥺

-Oğlum. Şüheda nasıl? ,diyerek yanıma geldi Meva teyze şiş ve kırmızı gözleriyle.

Anlaşılan Poyraz Meva teyzeyi çok kısa bir süreliğine ikna edebilmişti. Yüksek ihtimal benim Şüheda'nın yanından çıkmamı beklemişti.

-İyi Meva teyzeciğim. Sana demiştim ya. Senin kızın çok güçlü. Bugün aşırı fazla kan kaybettiği halde bilincini hiç yitirmedi,dayandı. Daha da iyi olacak Allah'ın izniyle.

-Kızımı görmek istiyorum ben! Bana kızımı verin ne olursunuz!

-Meva teyzeciğim... Yapma böyle. Uyandığında görürsün tamam mı? Şu an dinlenmesi gerek.

Meva teyzeyi zar zor bir yere otturdum. Bende yanına oturdum.

-İyi olacak di'mi? ,diye sordu tekrardan.

-Evet Allah'ın izniyle olacak.

Meva teyze bir anda bana sarıldı. Hiç garipsememiştim. Aynı anneme sarılıyor gibi hissetmiştim hatta.

Burnunu çekince ağladığını fark ettim.

-Allah senden razı olsun oğlum. Sen hep kızımın yanındaydın. Onu bir an bile yanlız bırakmadın. Bana yolda gelirken senin nasıl üzüldüğünü,sürekli ameliyathane kapısının önünde durduğunu, önüne gelen herkese nasıl kan sorduğunu, göz yaşı döktüğünü... Her şeyi anlattılar. Sende ameliyathane kapısının önünde az beklemedin oğlum. Rabbime şükürler olsun, kızımın karşısına onu gerçekten çok seven birisini çıkardı. Benim yüreğim senin sayende biraz hafifledi. Çünkü seninde en az benim kadar üzüldüğünü biliyordum. Hep kızımın yanında olacağını da biliyorum.

Meva teyze bunları söyleyip sarıldıktan sonra geri çekilince benim de göz yaşı döktüğümü gördü.

-Dağ gibi adamı salya sümük ağlattın ya Meva teyze. Vallahi helal olsun,dedi Poyraz bizim yanımıza gelirken.

-Hakikaten Meva teyze... Tüm göz yaşlarımı bugün boşaltmış gibi hissediyorum,dedim gülmeye çalışarak. Amacım Meva teyzeyi güldürmekti. Ama sonra vazgeçtim. Şüheda orda yatarken ben nasıl gülebilirdim?

-Oğlum,dedi annem. Onun geldiğini şimdi fark etmiştim.

Birbirimize sarıldıktan sonra:

-Sen yeni mi geldin anne?,diye sordum.

-Hayır oğlum. Meva'yla ikinizi sarılırken ve ağlarken gördüğümde bozmak istemedim. Şüheda nasıl?

-İyi. Daha da iyi olacak.

-Meva ben sana demedim mi bu kız ne yapar ne eder iyileşir,o çok güçlü diye. Boşuna o kadar ağladın,üzüldün.

-Ana yüreği işte,dedi Meva teyze.

Biz takas yerine geç gitmiştik. Birde orada çatıştığımızı sonra arabayla geri geldiğimizi,Şüheda'nın ameliyat olduğunu da sayarsak saat epey geç olmuş olmalıydı.

-Meva teyze hadi siz eve gidin geç oldu saat,dedim.

-Olmaz oğlum. Ben nasıl gideyim kızım bu haldeyken? Ayrıca sen git asıl. Uzun süredir hastanedesin sende yoruldun , yıprandın zaten.

-Ben burdan bir adım bile atmam,dedim.

Meva teyze kararlı bakışlarımı görünce:

-Ama oğlu-

Annem konuşmaya başlayınca sözünü kestim.

-Gitmeyeceğim dedim anne. Burdan bir adım bile ayrılmam. Sabaha kadar burdayım. Kararım kesin. Poyraz hadi siz gidin Nida'yla. Annemleri de götürürsünüz.

-Ben de gitmiyorum,dedi Meva teyze.

-Meva sabah yine geliriz. Hadi eve gidelim bak dinlenmen lazım,dedi annem.

Annem bir şeyler daha geveledikten sonra nihayet Meva teyze ikna olmuştu. Ve hepsi beraber gittiler.

Şüheda'yı yoğun bakımdan çıkarıp normal bir odaya almışlardı.

Bende Şüheda'nın yanına girdim. Koltuğa oturdum. Kur'an okuyacaktım. Abdestim vardı. Telefondan uygulamayı açıp okumaya başladım. İlk başta sessiz okuyordum fakat birazcık sesli okursam Şüheda'ya iyi gelip şifa olabilirdi. Bu yüzden sesli bir şekilde okumaya devam ettim.

1-2 saat okuduktan sonra Şüheda'ya baktım. Elimi alnına dayayıp ateşine baktım. Zaten olacağını zannetmiyordum ama bakmakta fayda vardı.

"Allah'a emanet ol,iyi geceler Lübbetülayn'ım."

Sonra bende koltukta uyudum.

💫

-Yavuz dikkat et!

Biraz uzaktan beni hedef alan bir adamı vurdum. Bitmek bilmeyip gittikçe daha da çoğalıyorlardı.

Bir silah sesi daha geldi.

Fakat HAYIR!

Bu silah sesi Şüheda'nın yattığı odadan gelmişti.

Hemen oraya koştum. Kapıyı açtığımda bir adam yatakta Şüheda'nın üstüne çıkmış onu yastıkla boğmaya çalışıyordu. Bu tabloyu görünce tüm kanımın çekildiğini hissettim.

-Şüheda!

Adamı tuttuğum gibi yere indirip yüzüne tokatlar savurmaya başladım. O da bana karşılık verecekken onu tam kalbinden ve karnından vurdum. Daha sonra ise adam çok direnemeden ölmüştü.

-Şüheda'm. Bir şeyin var mı? ŞÜHEDA!,diye bağırdım. Bana bakıyordu ama cevap vermemişti.

Daha sonra gözlerim kalbini tutan ellerine kaydı. Elini çektiğimde kalbinden vurulmuş olduğunu gördüm. Kurşun çok derine inmişti. Hemen nabzına baktım, çok yavaş atıyordu.

-ŞÜHEDA'M BENİ BIRAKAMAZSIN! BENİ BIRAKMAYACAKSIN! LÜTFEN! LÜTFEN BANA BUNU YAPMA! ,dedim gözlerinin içine bakarak.

Zorlukla konuşarak "Ö-Özür di-le- dilerim. Se-ni ço-k sevi-yo-r-um. Eşhe-dü en ilahe il-lallah ve eş-hedü enn- enne Muhamm-eden abdûhü ve Resul-ühü." dedi ve başı yana düştü. Aynı anda kalbini tutan eli de aşağı düştü.

Tüm gücümle ağlarken "HAYIR!" ,diye bağırdım. "ŞÜHEDA! ÖLEMEZSİN LÜBBETÜLAYN'IM! NE OLUR YAŞA NE OLUR!" ,dedim ve nabzına baktım.

Atmıyordu.

Benim tüm hayatımı bu cümleye sığdırmışlardı.

ŞÜHEDA'NIN NABZI ATMIYORDU!

Bir hışımla nefes nefese uyandım. Her yerim ter içinde kalmıştı ve aynı kâbusumdaki gibi gerçekten ağlamıştım. Elimle yüzümü kapatıp kendime biraz süre verdim. Sakin olmam gerekiyordu. Hepsi bir kâbus Yavuz. Kâbus sadece.

-Yavuz.

Şüheda'nın sesi miydi bu? Yoksa ben halisülasyon falan mı görüp,duyuyordum?

Ellerimi yüzümden çektim. Şüheda gerçekten uyanmıştı. Bunu fark etmemle beraber yerimden fırlayıp yanına gittim.

-İyi misin? Bir yerin ağrıyor mu? Su getiriyim mi? Rahat edemiyorsan yastığını da düzeltebilirim. Ama dur önce ben sana bir su vereyi-

-Yavuz.

Şüheda bana tekrar seslenince çok telaşlandığımı fark ettim. Hâla kâbusumun etkisinden çıkamamıştım. İki nefes alıp sakince "İyi misin?" ,diye sordum.

Gülümsedi. Bir anda doğrulmaya kalkışınca hızlıca sol omzunu tuttu ve "Ahh!" dedi. Aynı zamanda da dişlerini sıktı.

-Yavaş,sakin. Daha doğrulamazsın,dedim ve sırt üstü yatırdım.

-İyiyim. Merak etme,dedi yumuşak sesiyle.

Sürekli aklıma kâbusum geliyordu. Yerime oturdum ve nazikçe Şüheda'nın serumlu olan elini alıp gözümü kapatıp nabzına baktım.

Atıyordu.

Nabzı atıyordu.

Ve ben bunu hissediyordum.

Derin nefes alıp verdim.

Atıyor Yavuz! Bak atıyor! Çık artık şu kâbusun etkisinden! Şüheda yaşıyor ve çok şükür daha iyi.

-Sen şu ana benden daha kötü görünüyorsun. Yavuz'um. Kâbus gördün di'mi?

Gözlerimi açıp kahverengilerine uzun uzun baktım. Bir yandan da sürekli nefes alıp veriyordum. Şu an daha iyiydim.

-Evet. Bu hayatımda gördüğüm en kötü kâbustu.

- Nabzıma baktığına göre ölüyor-

Ne soracağını anladığımda tamamlamasına izin vermeden:

-Evet. O dediğin şey gerçekleşiyordu. Çok gerçekçiydi Şüheda. Ben bu zamana kadar hiç bu kadar gerçekçi bir rüya görmedim. Ve... Etkisinden de uzun süre çıkamam. Kâbusumda da son sözün kelime-i şehadetten hemen önce 'Seni çok seviyorum.' du. Artık bu üç kelime bana hep kötü şeyleri hatırlatacak.

-Hayır hatırlatmayacak. Çünkü o sözü çok mutlu olduğumuz anlar da da kullanıp kötülerini aklımızdan sileceğiz.

-Umarım,dedim ve sonradan güneşin yavaş yavaş doğduğunu gördüm. Saat sabah 6 civarı olmalıydı.

-Ben kantinden bir şeyler alayım.

-Aç değilim ben.

-Olmaz Şüheda. Kurşun yedin,üstüne üstlük kanının %33'ten fazlasını kaybettin. Ve hâla aç değilim mi diyorsun?

-Kan nakline gerek oldu mu yani?,diye sordu şaşkın bir ses tonuyla.

-Mübarek Türkiye'de sadece %0.5 oranında bulunan kan grubu sana gelmiş. Kan bulmaya çalışırken anam ağladı.

Güldü.

-Kim verdi peki?

-Tanımadığımız bir adam. Allah razı olsun ondan. İsmini de söylemedi. "Yardımın gizli yapılanı mabüldür." dedi ve gitti sonra.

-Allah razı olsun hakikaten. Keşke bende teşekkür edebilseydim.

-Ben senin adına da teşekkür ettim.

-Ama yeterli olmaz ki. Umarım bende bir gün yüz yüze edebilirim.

-İnşaAllah. Neyse ben hemen gidip yiyecek bir şeyler alayım.

-Yavuz ben gerçekten hiç ama hiç aç değili-

Şüheda benim vazgeçmeyeceğimi anlamış ki sustu.

{Şüheda}

Yavuz ben cümlemi tamamlayamadan bana öyle bir baktı ki hiç vazgeçmeyeceğini anladım. Bu yüzden cümleme devam etmeme gerek kalmadı.

-Allah'a emanet ol,deyip gülümsedim.
Tam çıkıyordu ki bir şey unutmuş gibi geri döndü.

-Silahları bırakmayı unutmuşum,dedi ve silahları yanımdaki komodine koydu sonra bana bakıp gülümsedi ve "Sende Allah'a emanet ol Lübbetülayn'ım." deyip odadan çıktı.

Komodindeki silahlardan biri benimdi. Silahımı görünce yaşananlar tekrar aklıma geldi.

Annemin haberi olmuş olmalıydı. Kim bilir ne kadar üzülmüştü kadıncağız.

Yatmaktan çok sıkılmıştım. Kalkmak istiyordum. Omzumu tuta tuta en sonunda birazcık doğrulmayı başarmıştım. Hemen elimden geldiğince başörtümü düzelttim. Tam o sırada odaya kahverengi saçlı ,orta yaşlarda bir adam girdi.

-Beyefendi kimsiniz?,diye sordum. Cevap vermeyip kapıyı kapattı.

-Beyefendi kimsiniz dedim. Ne cüretle odama giriyorsunuz?

Yine cevap vermedi. Bu sefer arkasını döndü ve kapıya bir şeyler yaptı.

Hayır olamaz.

Kapıyı kilitlemişti. Anahtarı da cebine soktu.

-Şimdi niyetiniz anlaşıldı,deyip komodindeki silahlardan birini aldım. Adam önüne dönmeden hemen önce diğerini de yastığımın altına koydum.

Bu adam hastaneye nasıl girmişti?

Uyanık olmasaydım işim baya zor olurdu.

Adamın da elinde bir silah vardı. Bana doğrulttuğu gibi ben de ona doğrulttum.

-Silahını bırak!,diye bağırdı.

Bırakmadım.

-Tekrar söylüyorum silahını bırak! Yaralısın. Bana karşılık veremezsin.

Sen öyle san.

-O SİLAHI BIRAK DEDİM!,diye daha fazla bağırdı.

Bağırması işime geliyordu. Dışardan kapıyı açmaya çalışan doktorların sesi geliyordu. Adamın bağırmasını duymuş olmalıydılar.

Anlaşılan bu adam tekti.

Bir anda koşarak bana yaklaşıp üstüme atlayıp beni yatağa yatırınca şok oldum.

-Ahh! ,diye bağırdım. Adam üstüme çıkmış sol omzuma baskı yapıyordu.

Silahı da karnıma doğrultmuştu. Benim silahım o anda uçmuş olmalıydı çünkü elim boştu. Adamın yüzüne bakınca bir şey fark ettim. Bu adam Martin'in adamlarından birisiydi.

Demek ki Martin İsrail ile işbirliği yapıyordu.

-TAKAS ANINDA SEN BENİM KARDEŞİMİ VE TÜM EKİBİMİZİ ÖLDÜRDÜN! ŞİMDİ DE SEN ÖLECEKSİN!

Bunu dedikten sonra omzuma daha fazla baskı yapmaya başladı. Hırsla dişlerimi sıktım ve adamın yüzüne tokatlar savurmaya başladım fakat hepsi boşunaydı.

-İMDAAAT!,diye bağırdım elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Yüksek ihtimal omzumdaki dikişler açılmış olmalıydı çünkü sol tarafım ve adamın omzuna baskı yapan eli ful kan olmuştu.

Ayrıca başörtüm aşırı bozulmuştu.Umarım saçım gözükmezdi.

Elimle yastığımın altındaki silahı almaya çalışırken adamın karnına ayağımla bir tekme vurdum. Adam anlık olarak durunca hızlıca yastığımın altındaki silahı aldım fakat adamın karnıma tuttuğu silahın tetiğini çekiceğini anlayınca elimdeki silahı bırakıp onun silahını ona döndürmeye çalıştım. Biraz sonra en azından karnımdan biraz çekebilmiştim.

Eğer sol kolumu hareket ettirebilseydim yastığımın altındaki silahı alıp adamı vurabilirdim ama hareket ettiremiyordum.
Birde zaten adam sürekli baskı yaptığı için çok fazla canım acıyordu.

Şu an ikimizde ölüm kalım savaşı veriyorduk.

Adamı engelleyememiştim ve adam silahın tetiğine basmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

956K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
6.8M 453K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

143K 7.3K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
1.9M 135K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...