Mardin'e Tutsak.

By Jutenya_

11.7M 574K 435K

18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve... More

Mardin'e Tutsak 1🕯️
Mardin'e Tutsak 2
Mardin'e tutsak 3
Mardin'e tutsak 4
Mardin'e Tutsak 5
Mardin'e Tutsak 6
Mardin'e Tutsak 7
Mardin'e Tutsak 8
Mardin'e Tutsak 9
Bölüm 10
11. Bölüm
12. Bölüm
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
24. Bölüm (Özel bölüm)
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
Zayda Mirşah
Küçük Zerya
Zerya 19 yaşında
Gelecek bölümden alıntı
37.Bölüm
38.Bölüm
39. Bölüm
40.bölüm
bölüm alıntısı
41. Bölüm
Yeniden Doğmak
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
Benim Özelim 2
Herkes Öldürür Sevdiğini
Alıntı
Bilinmezlik
Büyük karar (alıntı)
Bilinmezlik (Part 1)
Bilinmezlik (Part 2)
Bilinmezlik (Part 3) Büyük Karar
Yoktan Var Olmak (alıntı)
Yoktan Var Olmak
Pişmanlık
Bir Daha Asla (Part 1)
Bir Daha Asla (Part 2)
Bir Daha Asla (Part3)
Yeniden...
Küçük Bir Anlaşılmazlık 1
Küçük Bir Anlaşılmazlık 2
Yoktan Var Oluş
Yeniden Berdel
Yeniden Berdel 2.
Zahter Gibi
Zahr...
Mecburiyetten AŞK'A
Mecburiyetten AŞK'A 2
Açıklama
Canıma And
Elbise
Bilinmeyen Hesaplar
Doğum Günü Etkinliği
Bilinmeyen Sırlar
Bilinmeyen Sırlar Part2
Varis
İlk Defa Babam Gibi (part 2)
İlk Defa Babam Gibi Part 3
küçük bir bedel
Başı buyruk işler

İlk Defa Babam Gibi

71.8K 3.8K 1.5K
By Jutenya_

Evet yine ben çok özlediğinizin farkındayım. Bende sizleri çok özlüyorum ama bu yoğunluk bitinceye kadar idare edin. Çok uzun bir bölümle geldim umarım özleminizi gideririz.

Mardin'e Tutsak 8 milyona gidiyor belki diğer bölümde 8 milyon olmuş olacağız. Başlarken bu kadar büyüyeceğimizi hiç düşünmemiștim gerçekten çok mutlu ve gururluyum. Daha 1 milyonken sizlerin +18 baskısına 10 milyon özel +18 demiştim. Şimdi onun telaşı sardı sdsdsdsds neyse konuyu dağıtalım. Siz jutenya ailemle küçük bir bebeğin büyümesine şahit oluyormușum gibi sizde de öyle mi bilmiyor ama bende durum böyle... Yazmaya başlarken Mardin'e Tutsak klasik bir berdel kitabı değil demiştim. Bence wattpad platformunda hiçbir berdel kitabına benzemiyor. Tabi bunu ben iddia ediyorum ve benim görüşüm.

Neyse çok uzatmayacağım Mardin'e Tutsak ve karekterlerim bana çok şey kattı biliyorum ki sizede öyle oldu. En önemlisi burada acısı ve tatlısıyla kocaman bir aile olduk.

Üniversite sınavına giren tüm genç arkadaşlar, İnci tanesi gibi döktünüz alın terinizin hakkını almanız dileğiyle başarılar.

19K olmamıza çok az kaldı.
Şurayı Jutenya_ tıklayarak Wattpad hesabımı takibe alın ve kocaman aileme katılın.

İnstagram hesabım jutenya82 orada sürekli aktifim merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.

Twitter hesabım Jutenya82

Unutmayın hepiniz benim hayal dünyamın evreninde dünyama değinen yıldız tozlarısınız ve hepinizi çok seviyorum.

Bölüm sınırı 10000 yorum

3000 Vote

Keyifli okumalar.

Sabahın ilk ışıklarıyla Konya'da kaldığı evin kapısı alacaklı gibi çalınıyordu. Gözlerini açıp yatağından kalktığında sabahlığını giyip adımlarını dışarıya yönlendirdi. Kaldığı villanın bahçesine ilerlerken adamların nerede olduğunu merak ediyordu. Onun arkasından Havin koşarak aşağı indi.

Kapıya doğru ilerlerken içeride ki korumalar kapının önündeydi. Elini kaldırıp Havin'in durmasını sağladı ve ilerledi. Bakışlarını etrafında gezdirip meraklı bakışlarla ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Bakışları hepsinin baktığı yere gittiğin de yutkundu.

Kapıdaki adamları yere çömeltip kafasına silah dayatılmıștı. Diğerlerinin silahları korumalardaydı. Dişlerini sıkıp tırnaklarını etine batırdı. Bu kadar ihmalkar nasıl davranırlardı.

Azad'ın adamlarından Selim gözünde ki güneş gözlüğünü çıkarıp adımlarını karșısındaki kadına çevirdi. Genç adam yüzünü buruşturup "Azad Ağam size bir hediye gönderdi."deyip arkasında ki adamlara döndü, işaret verdiğin de adamlar arabanın sürgülü kapısını açıp içindeki tabutu çıkardılar.

Pervin çattığı kaşlarıyla onlara bakıyordu. Azad'ın onun yerini bilmesini daha sindiremeden gelen tabuta bakıyordu. Dört adam taşıdığı tabutu Pervin'in ayaklarının önüne bırakıp kapağını açtı.

Pervin bakışlarını çekmeden tabuta bakıyordu. Selim eğilip kefenlenmiș bedenin başında ki ipi açıp yüzünü ayağa kalktı ve geri çekildi.

Pervin gördüğü yüzle dehşete düşmüş gibiydi. Yüzü bembeyaz oldu. Eli yumruk halini aldığında tırnakları avuç içine batıyordu.

Selim genzini temizleyip "Azad Ağam Cemal beyi kendi elleriyle boğdu ve yıkatırıp kefenletti. Tabutu cevizden. Kefen birinci kalite kullanıldı ve buraya kadar bizzat size teslim etmemizi ve hiçbir masraftan kaçmadı. Yasınızı tutup acınızı yaşadıktan sonra, en yakın zamanda sizinde bu imkanlarından yararlanmanız için elinden geleni yapacak." dedi ve bakışlarını Cemal Kozanoğlu'nun cesedine çevirip ellerini açıp kısa bir dua ettikten sonra Pervin Hanım ve adamlarının şaşkın bakışları arasında yüzüne sürüp "Azad Ağam meftayı size teslim ederken duasını da okumamızı istedi. Ateşi bol olsun."dedi ellerini yüzüne sürüp adamlarına işaret verdi. Arkasını dönüp arabalara ilerlediğinde hepsi silahlarını indirip arabalara koştular.

Pervin ona gönderilen ceset ve not çıldırmasına sebepti. Hareket eden arabalarla beraber Havin annesine doğru ilerledi ve tabutta gördüğü yüzle "baba" diye çığlık atıp yere yığıldı.

Pervin kızına değil arka arkaya giden arabalara bakıyordu. Yanına gelen korumanın belindeki silahı çekip bağırarak "seni de mahfedeyeceğim Azad ölmeyecek ama ölüden farkın kalmayacak" diye bağırıp tetiğe bastı. Kurşunlar hareket eden arabanın kaportasını hedef alırken boş kovanlar önünde ki tabutun içine düşüyordu.

Uzaklaşan arabalarla inler gibi "Allah seni kahretsin Azad" deyip dizlerinin üstüne çöktü.

Bakışları tabutu bulduğunda gördüğü küçük notla elini uzatıp aldı. Titreyen bakışları "sevgilini cehenneme gönderdim en yakın zamanda kocanı da oraya postalacağım. Üzülme seni onlardan ayırmayacağım. En kısa zamanda sende yanlarına gideceksin." yazılıyordu.

Elinde ki kağıdı buruşturup sarsılmaz bir tınıyla "bana Demirhan'ı çağırın." dedi ve bakışlarını tabuta çevirip "Azad babanı öldürdü gel gerekeni yap" demeyi unutmayın.

Ayağa kalktığında yerde yatan baygın kızının yanından geçip soğuk bir tınıyla "cesedi kaldırın kokmasın" dedi ve villanın içine ilerledi.

Kararlıydı! Azad'ın eline kendi kanından birinin kanı bulașacaktı... Bu uğurda her şeyi yapacak oyunu kurallarına göre oynayacaktı... Onun oyununda Cemal için yas tutması değil, Cemal'in ölüsünü kullanması gerekiyordu.

Lakin Azad'a karşı yenilmek sindire bileceği bir şey değildi.
&
&
&
Yeni gün,

Yeni umutlar dı (?)

Azad yeni güne yüzünde ki minik ayaklarla uyandı.

Çünkü Așir kafasını annesinin göğsüne ayaklarına da babasının yüzüne uzatmıştı. Oğlunun bu halleri ister istemez yüzünde tebessüme neden oluyordu. Küçük oğlunun ayağını tutup burnunu sürtüğünde Așir bundan rahatsız olduğunu belirtir bir şekilde ayağını çekmeye çalıştı. Lakin Azad'ın onu bırakma gibi bir niyeti yoktu. Parmak uçlarını ayak tabanına sürmeye devam etti ve minik parmakları hafifçe ısırdı. Küçük çocuk kıkırdayarak yüzünü annesinin boynuna gömdü.

Bu hareketle Azad onu ayaklarında tutup "karımın göğüslerine yamuluyorsun ama boynu sadece bana ait" diye söylenip onu kendisine doğru çekti. Küçük çocuk uykulu gözlerle önce babasına sonrada annesine baktı. Küçük kollarından destek alıp yatakta doğrulup uykulu gözlerle etrafına bakındı ve ağzında ki emziği emip babasına baktı.

Kısa bir süre babasıyla bakışıp ağzındaki emziği çıkarıp Azad'ın ağzında tıktı ve tombul totosunu dönüp usta hareketlerle annesinin göğsünü açıp emmeye başladı.

Azad önce ağzındaki emziğe sonra oğlunun emdiği karısının göğsüne baktı.

Bu işte bir terslik vardı.

Küçük bir çocuk gibi o benim diye isyan etmesine az kalmıştı. Oğlunu kendisine çevirip ağzına tıktığı emziği tekrar onun ağzına verdi ve kaşlarını çatıp küçük çocuğu ikna etmeye çalışan bir tınıyla "Bak oğlum ben paylaşımcı bir baba değilim. Lütfen herkes sahip olduğunu alsın benimkinden uzak dur. Zaten ben yokken hep sen yararlandın. Bırakta artık gün yüzü göreyim." diye meramını dile getirdi.

Küçük çocuk baba sus der gibi tekrar ağzında ki emziği onun ağzına tıkıp yarım bıraktığı işe geri döndü. Tabi ki babası istiyor diye annesini emmeyi bırakmayacaktı. Oğlunu tekrar çekiştirecekti ki Zerya'nın uykulu sesiyle" Azad oğlumu rahat bırak" diyen sesini duydu. Yüzünü buruştururak elini karısının saçlarına uzatıp "biz oğlumla takılıyoruz, sen uyu güzelim" dedi ve saçlarını okşadı. Oğlunun ağzına tıktığı emzik komidine koydu. Zerya'nın mavi irisleri tekrar kapandığında oğlunun da sırtını okşayıp uyumasını sağladı. Bakışları sanki eşsiz bir manzara bakar gibi ikisinin üzerindeydi. Parmaklarıyla onun kısa saçlarını kenara verip memletim dediği boynunda kendisi için alan açtı ve dudaklarını oraya bastırdı. Zerya'nın yüzünde oluşan tebesümle rotası bu sefer dudakları oldu. Küçük bir buse kondurup oğlunun da boynunu öpüp geri çekildi. Tabi tenine batan sakallar yüzünden oğlu bundan rahatsız olduğunu belirtir bir şekilde mırıldanarak tepki göstermişti. Pikeyi ikisinin üstüne örtüp yataktan kalktı. Şimdi gidip prensesiyle vakit geçirebilirdi. Malum kızı babasına çekmişti.

Islık çalarak banyoya ilerleyip kişisel ihtiyaçlarını hallettikten sonra giyinme odasına girip giyindi ve yatak odasına geri döndü. Onu Pervin'le çetin bir savaş bekliyordu ve bu savaşa girmeden ailesiyle vakit geçirmek istiyordu. Amaçı sadece Pervin olsaydı şimdiye kadar ölmesi için gerekeni yapardı ama niyeti sadece Pervin değildi ona yardım eden herkes payına düşeni alacaktı.

Yatak odasına girdiğinde bakışları önce yatakta uyuyan uykucu karısı ve oğlunu buldu. Dudakları kenara kıvrıldı.

Kol saatini koluna takarken aynadaki yansımasıyla duraksadı. Zifir karası gözlerine o kadar çok alışmıştı ki sanki onlarla doğmuş gibiydi. Onun hayatında ki tek mavi Hálin mavisi ve onlardan olan mavișleriydi.

Yatak odasından çıktığında adımlarının yönü belliydi. Çocuk odasına girdiğinde kızı uyanmış ve Serap'la didișiyordu. Hatta ikisi kendilerini o kadar kaptırmıştı ki içeri giren Azad'ı fark bile etmemişlerdi.

İkisinin tatlı didișmesine kafasını sallayıp "ikiniz neyi paylaşamıyorsunuz."

Serap isyan ederek Azad'a dönüp "kızın pamuk prenses olup beyaz atlı prensini bulmak istiyor."diye söylendi ve elinde ki kıyafeti yatağa bırakıp baydığı gözleriyle Așmi'nin giymek istediği kostümü gösterdi.

Azad anladığını belirtir bir şekilde kafasını sallayıp " benim kızım bir prenses ama hiçbir zaman beyaz atlı bir prensin onu seçmesini veya gelip almasını bekleyemeyecek. Büyüdüğünde beyaz atlı prenslerin hayali olsada kendi prensini kendi seçecek gerekirse beyaz atına kendi binecek kimsenin atına ihtiyaçı yok onun." dedi ve dolaba ilerleyip kıyafetlere bakınıp
"sen çık ben kızımla ilgilenirim" dedi.

Serap onu sorgulamadan kapıya doğru ilerledi. Evde olduğu süreçte kendi ve ailesinin etrafında kimseyi görmek istemediğini biliyordu. O evde olduğu süreçe toplu olmadıkları zamanlar da etrafta olmamaya dikkat ediyordu. Kapıyı açıp çıkacağı anda Azad'ın "akşama Mardin'e döneceğiz bu aralar güvenliği artır. Hálin'i yanlız bırakma nereye giderse korumalar takipte kalsın. İzlendiğini hisetip kendisini kısıtlamasın. Çocuklara dikkat edin mecbur kalmadıkça dışarıya çıkarmayın." söyledikleri bittiğinde seçtiği kıyafetleri kızına gösterip " önce karnını doyurayım sonrada seni babanın beyaz atlarına bindireyim"dedi.

Serap kısa bir süre ikisini izleyip kafasını olumsuzca sallayıp dışarı çıktı.

Serap'ın çıkmasıyla hayranlıkla kızına baktı. Dudaklarını yanağına bastırıp "seçtiğin kostümü at binerken giyemezsin. Eve döndüğümüzde annen sana onu giydirir ama şimdilik bunları giy" dedi. Așmi'nin babasına olan utangaç bakışları ve kısa bir süre bekleyip kollarını uzatmasıyla Azad onun pijamalarını çıkarıp seçtiği kıyafetleri giydirdi. Eğilip çorap ve ayakkabılarını minik ayaklara giydirdikten sonra saçlarını taradı ve elinden geldiğince bağlamaya çalıştı.

Așmi babasının ilgisiyle mutluydu. Hazırlanması bittiğinde aynadaki görüntüsünden memnun bir şekilde gülümsedi.

Kollarını uzattığın da Azad dolaptan hasırlı bir şapka alıp onu kucağına aldı. Artık gidebilirlerdi.

Baba kız aşağı indiklerinde Serap ve çalışanlar kahvaltıyı hazırlamıșlardı. Kızını kucağından indirmeden sandalyeye geçip sessizce Așmi'yi duyurmaya başladı. Serap onu dikkatlice izliyordu. Kara kutu gibi bir adamdı. Uzun süredir bir birlerini tanımalarına rağmen sadece onun izin verdiği kadar onu tanıyordu. Aralarında bir güven ve mutlak sadakate dayanan arkadaşlıkları vardı. Bunun için elbette ki engelli yollar asılmıştı. Onun için bir abi kardeş gibiydi ama kara kutu olan bir abi... Daldığı düşüncelerden sıyrılıp Azad'ın kızını doyurmasını izliyordu. İyi bir babaydı.

Ve mutlu olmayı hak ediyordu.

Așmi'nin küçük dudaklarını silip getirdiği şapkayı kafasını takıp kucağına aldı. Serap'ın ona uzattığı sulukla artık gidebilirlerdi.

Evden çıktıklarında önce ahırların olduğu yere doğru ilerlediler. Küçük kız atları gördüğü ilk anda ellerini çırpıp çığlık atmıştı.

Azad onu kucağından bindirip kızıyla beraber atlara bakmaya başladı. O kontrol ederken Așmi saman balyalarından kopardığı küçük saban demetiyle atları doyurmaya başladı.

Kızını atın sırtına bindiriși Așmi'nin el çırpıp gülümsemesi yüzünde ki tebessümdü. Hele iki şekeri avucuna bırakıp ata yedirmesi Așmi irileșmiș gözlerle izliyordu.

Babalarından masal dinlememiș çocuklar hiç masal kahramanı hayal etmezlerdi.

Azad kızının masalında kahraman babası olarak yer edinmek isteyendi. Ellerinde bir evlat bir kadın bir anne büyüyecekti bu inkar edemeyeceği kadar endişe ve mutluluk vericiydi.

Kızını bindirdiği atın sırtında çiftlikle gezinmeye başladılar. Așmi babasının güvenli kolları arasında yüzüne vuran hafif rüzgarla gülümsüyordu. Sabahın erken saatleri olduğu için hava serindi. Kısa bir at gezintisinden sonra atı ahıra bırakıp onun elinden tutup ağaçlara doğru ilerlediler.

Bahçenin ortasında olan karadut ağacının altında durduklarını da Așmi kocaman gülümsedi. Kızının yüzünde ki gülümseme milyonlara değerdi. Önce kızı için biraz dut topladı ve yıkayıp yedirtti. Küçük dutun elinde bıraktığı renkle daha keyifli yiyordu. Giydiği bahçıvan kont tulum hasır şapkası ve oldukları yer, kızıyla geçirdiği her saniye çok kıymetliydi. Azad daha sonra ahırda asılı olan halatla kızı için dut ağacının üstüne çıkıp kalın bir dalda onun için salıncak kurdu.

Așmi sallanırken gülüşü eșsiz bir melodiydi. Saçlarının savrulușu minik ayaklarını hareket edișleri, Azad'ın yüzünde izlerken tebessümdü. Salıncak durduğunda Așmi inip hızlıca koşmaya başladı. Bahçenin içinde kahkahaları duyuluyordu. Kızı düşmesinde önünde ki küçük taşları ayağıyla itip güvenli bir alan oluşturmaya çalıştı.

Babasının bu hareketleri ona eşlik etmesi... Așmi kollarını iki yana doğru açtı ve bu sefer ona doğru açtı. Kendisine doğru koşan kızıyla dizlerinin üstüne çöküp kollarını açtı. Așmi'nin ayağı ona yetişemeden küçük bir taşa takıldı ama refleksleri kuvvetli olan Azad kolundan tutup düşmesine izin vermedi.

Küçük kız babasına sarılıp ayrılırken dizinde ki kırmızı lekeyi gördüğünde gözleri dolu dolu endişeyle "baba kan" diye söylendi.

Kızının annesi gibi olan saçlarını okşayıp şefkatli bir tınıyla "karadut lekesi kan değil"diyerek kızısının endişesini gidermeye çalıştı.

Așmi elindeki lekeleri gösterdiğinde Azad'a ellerini açıp ona gösterdi. Kızı ikna olmuştu dizindeki renk kan değil karadut lekesiydi.

Küçük kızının minik ellerini tutup avuç içlerini öperek "korkma baban sağ olduğu süreçe yolunda olan taşlara takılıp dizlerinin kanamasından asla izin vermeyecek. Gerekirse hepsini toplayıp yürümeni sağlayacak gerekirse önünde yürüdüğün yol gerekirse sana kanat olacak ama kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyecek "dedi. Așmi bunu anlamış gibi boynuna sarıldı.

O masallar anlatılıp şımartılan çocuklardan değildi.

Ama kızına her türden mutlu masallar anlatacaktı.

Kucağında ki kızıyla çiftlik evine doğru ilerlerken Așmi șakıyarak ona bir şeyler anlatıyor Azad'a dinliyordu.

Kızının şakıyarak konuşması, mutluluğun tınısı huzurun sesiydi.

Hálin'den önce meyus olan kalbi onun efsunlu edasıyla çarpmaya başlamıştı.

Kızının avuç içlerini öperek evden içeri girdiler. Salona girdiklerinde gördükleri ikiliyle yüzünü buruşturdu. Malum Sis ve Karan salonda otuyorlardı. Tabi Așmi için aynı şeyi söylemek çok zordu. Küçük kız ellerini çarparak "Sis" deyip küçük bir sevinç çığlığı attı.

Sis ayağa kalkıp kollarını küçük kıza uzattı ama Azad'ın kızını vermek gibi bir niyeti yoktu.

Sis yok artık der gibi bakışlarını ona çevirip "yeğenini işlemiş bir amca olarak onunla hasret gidermek istiyorum"diye isyan etti.

Azad'ın kașları çatılırken Karan abisine bakıp kırgın bir tınıyla " küçük hanım sevinç çığlığı atarken benim ismimi telaffuz etmedi şuanda kırgın ve dargınım. Eğer onu Sis'e vermezsen bu eylemini büyük bir keyifle desteklerim."

Sis ona dönüp gözlerini kısıp sinirli bir tınıyla "başlarım lan senin eylemine" dedi.

Azad ikisine kızacağı anda çalınan telefon sesiyle elini cebine koyup telefonunu çıkardı ve "ne var Rojawan" diye cevaplayıp kulağına götürdü. Kısa bir süre karşı dinleyip dudaklarını birbirine bastırdı.

Așmi'ye yere indirip "kızım sen git Serap ablan ellerini yıkasın" dedi ve Sis'e döndü.

Sis yüzünü sıvazlayıp kalktığı koltuğa geri oturdu. Azad ise ona bakıp karşıyı dinleyip genzini temizleyerek tok bir sesle "emin misin?" dedi.

Karan büyük bir dikkatle onları izliyordu.

Azad burun kemerini sıkıp "evet üç gündür kayıptı" dedi ve kısa bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra "işlerim var demişti."diye devam etti.

Sis daha fazla dayanamayıp hızlıca ayağa kalktı ve Azad'ın elinde ki telefonu çekip kulağına götürdü. Karşı tarafta Rojawan hala konuşuyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp " Rojawan kardeşim benim özel hayatım sana ne! "diye gürledi.

Karşıdan aldığı cevapla telefonu kapatıp" hayır sanki onu aldatmışım gibi tribe giriyor. Git karına trip at benimle niye uğraşıyorsun."

Azad'ın bakışlarını onu bulduğunda Karan ne oldu der gibi bakıyordu. Azad, Sis'in karșısına oturup ayak ayak üstüne attı elini sakallarına götürüp " doğru söyle seni o halde bırakıp gitti mi? "dedi.

Karan tek kaşını kaldırıp merakla gelecek cevabı beklemeye başladı.

Sis burun kemerini sıkıp " Rojawan, abi biliyorsun yani yalan söylüyor."diye gereken açıklamayı yaptığını düşündü.

Azad tek kaşını kaldırıp " yani otelin güvenlik kameraları yalan söylüyor "diye munzurca söylendi. Allah'ın sopası yoktu.

Sis gözlerini irice açıp" kahretsin ben onları sildirtmeyi nasıl unuturum."diye isyan edip ayağa kalktı.

Azad elinde ki telefonu ona çevirip "geç kaldın. Görüntülerin Rojawan'ın eline düşmüş"

Sis güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerini izlerken Karan "ohaa otelden üstsüz çıkıyorsun ve galiba birilerini arıyorsun."

Sis'i onaylamaz bakışlar atıp "lan otel odasında soyuldu mu?"

"yok bu çarpılmış" diye söylenerek Azad cevap verdi.

Sis kalktığı yere oturdu ve dalgın bakışlarla olanları düşündü. Samira bıraktığı not ve açık çekle onu bir otel odasında bırakıp gitmişti. Hatırladıklarıyla yüzünü sıvazladı. Çünkü gömleğinide kendisiyle götürmüştü ve günlerdir aramasının sonuçunda ülkesine döndüğünü öğrenmişti.

Bıkkın bir nefes verip ayağa kalktığında Zerya kucağında oğluyla aşağı iniyordu.

Zerya yanlarına geldiğinde Azad hafifçe elini koltuğa vurup yanına oturmasını istedi. Bunu bekliyormuș gibi kucağında ki oğluyla yanına oturdu.

Adamın göğsü birtek yanında ki kadına yuvaydı. Kolunu uzatıp onu kendisine çekti ve dudaklarını saçlarına bastırdı. Eşsiz kokusu ciğerlerine dolarken boğuk bir tınıyla "xèlatè dilemın" (yüreğimin hediyesi) diye fısıladayıp ellerini saçlarına uzattı. Parmakları karısının saçları arasında gezinirken aynı fısıltıyla "Hálin tu bèhnà bihuște mi nè" dedi.

(Hálin sen benim cennet kokulumsun)

Zerya dudaklarını onun göğsüne bastırıp geri çekilmeden ikisinin duyacağı bir tonda "tu Azad'ı mi nè" diye söyledikten sonra onun kolları arasında yer edinecek şekilde sokuldu.

Zerya bakışlarını karșısında ki ikiliye çevirdiğin de oğlu babasına tırmanmaya çalışıyordu. Gözlerini kıstı biri birkaç gündür kayıptı.

Eğlenir bir tınıyla "Sis evin yolunu bulmuşsun" dedi.

Sis'in işlerim vardı.

Azad'ın "otel odalarından eve gelmek zor olmuş" sözleri aynı anda duyuldu.

Genç kadının kafasını kaldırıp Sis'e dikkatli bakmasıyla Sis ayağa kalkıp "benim ilgilenmem gereken işlerim var."dedi.

Azad elini küçük oğlunun saçlarına götürüp " Bak Așir sen eğer bir şey yapmak veya birine benzemek istiyorsan bu ikisi aklına gelmesin. Bu ikisinin çizgi filmlerde bile yasal uyarı gibi fotoğraflarının asıp uzak durun demilmesi gereken kişiler bak "dedi.

Sis evet der gibi kafasını salladı ve ayağa kalktı. Onu ona kahkaha atıp takılan Karan takip etti.

Zerya'nın gözleri Azad'ı bulduğunda adamın hayran bakışlarıyla yutkundu.

" kahvaltı yaptın mı? "

" oğlumla yeni uyandık "

" uykucular"

Kafasını Azad'ın göğsüne koyup "evet çünkü huzur ve güven veren bir adamın kollarında uykuya daldım ve minik bir adamın kollarında uyandım."

Așir bunu anlamış gibi annesine sarıldı.

Genç adam için şükür sebepleriydi. İkisini öpüp "hadi öğlen olmak üzere ve siz yeni uyandınız ." demesiyle oğluyla beraber mutfağa geçti.

Küçük kız ellerinden gitmeyen karadut lekeleriyle suratı asık bir yüz ifadesiyle geri döndü. Kollarını kızına uzatırken süslü kızının neden o halde olduğunu biliyordu. Avuç içlerini koklayarak öpüp" ellerin renklenmiș"diyerek devam etti.

Așmi'nin önce kaşları çatıldı. Daha sonra gülümsedi. Yüzündeki gülümsemeyle " güzel olmuşlar baba "diye șakıdı.

Azad'ın dudakları kenara kıvrıldı. Kızına göz kırpmadan saatlerce bakabilirdi.

Așmi'nin șen şakrak halleri ailece öğlen yemeği yemeleri ve daha sonra kızının isteği doğrultusunda çizgi filim izlemeleri ile devam etti.

Tabi Azad kızının izlediği çizgi filmleri kaşlarını çatıp izlemiş daha sonra kendi kendine söylenerek bitmesini beklemişti. İki küçük çocuk çizgi filim izlerken anne babalarının kucağında uyuya kalmışlardı. O kızını alırken Zerya'da oğlunu kucakladı. Çocukların odasına çıktıklarında ikisinin ayakkabılarını çıkarıp yatağa yatırdılar. Kısa bir süre ikisini izleyip karısının koltuğunun altına alıp aşağı indiler. Mutfağa girdiklerinde Zerya dolaplardan cezve çıkarıp ikisi için kahve yapmaya başladı. Karısındaki değişimler gözle görülmeyecek gibi değildi. Çayı şerbet gibi içen karısı şekeri bırakmıș yemesine içmesine sporuna dikkat eden bir kadın olmuştu.

Kahveyi fincanlara döküp servis yaptığında karșısına oturdu. Kısa bir süre söyleyecekleri hakkında düşünüp "Azad ben çalışmak istiyorum."dedi ve rahat bir nefes aldı. Günlerdir bu isteğini nasıl dile getireceğini düşünüyordu.

Azad arkasına yaslandı gözlerini kısıp bariron bir tınıyla " yarın gel şirkette istediğin mevkide işe bașla" dedi.

Kollarını göğsünün altında çapraz bir şekilde bağlayarak isyan eden bir tınıyla "ben mesleğimi yapmak istiyorum. "

"Șirkette avukat olarak çalışırsın"

"o kadar yıl kocamın şirketin de çalışmak için okumadım. Ceza hukuku yani bireysel çalışmak istiyorum."

"çok şey istiyorsun güzelim ve bazen olmayacak istekler vardır. Üzgünüm buda onlardan biri."

Karısının yaşadığı heyecan ve istek yüzünden belliydi. Lakin en ufak bir boşluk düşmanları için fırsattı.

Gerçi kadında öyle kabulleneyim kocam ne der o diyecek biri değildi. Sesli bir nefes aldıktan sonra kendinden emin bir tınıyla " olmayacak bir şey diye yok. Ben kocasının torpil uygulayıp işe alacağı biri değilim."diyerek itirazlarını sıraladı. Hem mesleğini ilk kocasına karşı icraata döküyordü ve kaybetmek gibi bir niyeti yoktu.

Lakin karșısında ki adam da kurnazdı. Kahvesinden bir yudum alıp " sen staj yaptın mı? "

Dudaklarını büzüp " Bekir bey güvenliği mi bahane edip izin vermedi ama staj yapmış görünüyorum."

Azad bunu zaten biliyordu. Tek kaşını kaldırıp " sen onca yılı baban sana torpil yapsın diye mi okudun?" onu kendi silahıyla vurmuş gibiydi.

Kocasının cevabıyla yüzünü asıp "ikiniz yüzünden isteklerim hep gerçekleșmeyecek"diyerek bir zerdeniște bulundu.

Karısının küçük bir çocuk gibi isyan etmeleri hoşuna gitsede şimdilik güvenliği daha önemliydi.

Masadaki telefonundan saate bakıp" bu konuyu bugün konuşmak istemiyorum."elini kocasına uzattığın da Azad elini tutup ayağa kalktı.

Zerya eğlenir bir şekilde " Ağam çocuklar uyudu sizi kaçırabilir miyim? " dedi ve bırakmadığı elle dışarı doğru ilerledi.

" hatun bu adam emrine emade"

Karısına ayak uydurup oyunu devam ettiriyordu. Bahçeye çıktıklarında Zerya elini kaldırıp parmaklarını hareket ettirerek "Cemil abi arabanın anahtarını alabilir miyim?" dedi ve beklentiyle ona baktı.

Cemil önce ağasına sonrada Zerya'da baktı ve cebinden anahtarı çıkarıp gelin hanımın avucuna bıraktı.

Eline aldığı anahtarı kaldırıp salladı ve keyifli bir tınıyla "Cemil abi siz gelmiyorsunuz" diye şakıdı.

Cemil anlamayan bakışlarla "bizim size ne zararımız olur ki?"

Karşısında ki iki metreye yakın boyu ve iri cüsesiyle bu kadar sakin konuşması çok komikti. Genzini temizleyip "Cemil abi sizin zararınız olmaz tabi ama biz sizleri yanımızda istemiyoruz."

"Niye?"

O kadar masum bir tavrı vardı ki Zerya daha fazla dayanamayıp kahkaha attı ve arabaya bindi. Annesi Urfa'lıydı ve bu şehri avcunun içi gibi biliyordu.

Adamlarına kalın deyip ön koltuğa oturduğunda Zerya arabayı çalıştırıp yola koyuldu.

Nereye gidiyoruz veya bizi nereye götürüyorsun demedi. Sadece nereye gideceklerini bekleyecekti. Direksiyon da bakışları kocasını bulduğunda muzip bir tavırla "Ağam sizi nereye kaçırdığımı sormayacak mısınız?"

Bakışları kısa bir süre karısını buldu ve elini dudaklarına götürüp kısa bir süre düşünür gibi yaptı ve bu durumdan memnun olduğunu gösterir bir tavırla "yok ben beni nereye kaçırdığından çok ne yapacağını düşünüyorum."dedi ve bakışlarını yola çevirdi. Çevre yolundan otobana girmișlerdi.

Zerya'nın " edepsiz "demesiyle gür erkeksi bir kahkaha attı.

Genç kadın tek kaşını kaldırıp onu protesto eden bir tınıyla " doyumsuz bir adamsın izin versem her gece sabaha kadar durma gibi bir niyetin yok "dedi.

Azad onu çapkınca süzüp muzip tavırla" oğlumzun gelmediği her gece durmam da sen oğluna dua et "

" annesini kurtarmak için geliyor. "

" annesinin babasına çok gece borçu var tahsil etmem baya uzun ve yorucu geçecek lakin ben alın teri döküp hakkımdan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim."

Kocasının söyleyișleri boğazına kadar kızarmasına sebepti. Alt dudağını ısırıp " bu borç olayında karın olma inisiyatifimi kullanmak istiyorum. Hem karı koca arasında borçmu olurmuş? "diye tatlı bir sitemde bulundu.

" Hálin özellikle karı koca arasında borç olur. Ben sorumluluklarıma bağlı biriyim."

Kafasını olumsuzca sallayıp gülümsedi. Tutulan eliyle yolda olan bakışlarını kocasına çevirdi.

Azad onun deqli parmağını dudaklarına götürüp öptü. Bazen sevgi sözcükleri olmadan içine işleyerek gösterirsin Azad bunu her seferin de farklı farklı gösterebilen biriydi.

Azizim aşk tek kişiyi her seferinde yeniden ve yeniden sevmebilmekti.

Bir saatten daha uzun bir süre sonra Halfeti'ye gelmişlerdi.

Arabadan indiklerinde eli tutulan taraf bu sefer Azad'dı. Genç kadın kocasını yönlendirerek "seni çok seveceğin bir yere getirdim" dedi ve yürümeye devam etti.

Zerya Fırat'ın kenarında olan evin kapısını çalıp kısa bir süre bekledi. Yaşlı bir çift kapıyı açınca gülümseyip önce ikisinin elini öptü ve utangaç bir edayla " dedem bu eşim Azad" deyip kocasını tanıttı.

Yaşlı çiftin memnun bir ifadeyle kafasını sallamasıyla Azad karısı mahçup olmasın diye o da ikisinin elini öpüp geri çekildi.

Azad'ın düşünceli hareketleri inkar etmesede hoşuna gidiyordu.

Genzini temizleyip hal hatır sorduktan son "bugün akşama kadar burada kalacağız dede siz evinize geçebilirsiniz" dedi.

Yaşlı çift memnun bir şekilde onu onaylayıp evden ayrıldılar.

Zerya parmaklarını Azad'ın parmakları arasından geçirip içeri girdi. Onu yönlendirerek "çok seveceğin bir yer olduğunu düşünüyorum."

Bahçeye çıktıklarında geldiği yerin bir evden daha fazlası olduğunu anladı.

Dışarıdan bakıldığında ev sanılan yapının içi bambaşkaydı. Önünde kocaman bir karagül bahçesi vardı. Dışında kocaman duvarlar olan yapının bir kenarı Fırat kıyısıydı.

Bakışları karısını bulduğunda Zerya tuttuğu eli bırakmadan yürüyerek "burası babam için çok özel bir yer benden başka kimse burayı bilmez. Kokumu çok sevdiğini söylüyorsun ya, benim kokum buradaki güllerden üretiliyor ve sadece bana özel."

Bahçenin tam ortasında tek bir gül vardı ve etrafı dikenli tellerle çevirilmiști. Zerya boştaki eliyle onu gösterip " tüm güller bu gülün fidesinden yetiştiriliyor. Babam bu gül fidesinin bahçenin dışına çıkmasına izin vermiyor ve başka bir kara gülün bahçeye girmesi yasak."

Karısının hevesle anlattıklarını bakışlarını kara gülden almadan yutkunmadan dinliyordu.

Onun kendisini cezbeden kokusu ve kara gül... Onun için Hálin yuvası mavi orkidesiydi. Asla bir kara gül onları simgeleyemezdi.

Lakin kokusu eșsizdi.

Bahçede ki karagüllerin kokusu, kokunun sahibi biziz dedirtiyor gibiydiler fakat karısının teninin verdiği ona has bir farkı vardı.

Bakışlarını karısının mavi irislerini bulduğunda mutlulukla pırıldıyordu. Mavi sevmeyen adam maviye aşık olmuştu.

Gözleri kara gülleri bulduğunda bir kez daha ikna oldu.

Maviye siyah yakışıyordu ama sadece Azad'ın siyahı, onun tek rengi maviydi.

Oysa maviye, mavide yakışırdı.

"babam söylemiyor ama bu tek gül anneannemin yetiştirdiği güllerden ben onu özel serasında görmüştüm. Onun için çok kıymetli ve babamın eline nasıl geçti bilmiyorum. Babamla Eslem Sultan birbirinden hiç haz etmiyorlar. Aralarında annem ve biz olmasak yanyana geldiklerinde birbirlerini boğazlarlar."

Azad yüzünü buruşturup" Eslem hanımı çok iyi anlıyorum. İkimizin ortak noktası babana olan duygularımız." diye onu cevapladı.

Zerya bunu biliyordu ve elinden gelen hiçbir şey yoktu. Azad'ı arkasından çekiștirerek " bence Halfet'inin en güzel manzarası burası özellikle gün batımını görmen gerek."

Bahçenin kenarı tam Fırat kıyısındaydı.

Fırat ve bahçe bitiminin kıyısı ufuk çizgisi gibiydi.

Azad'ın bakışları bahçede olan tek ağaçı ve dalında olan salıncağı bulduğunda kaşlarını çattı. Gördükleri annesinin yazdıklarını zihnine kazıyor gibiydi.

Bu adam değil miydi (?) ben aşık olduğum kadınlayım diyen. Madem aşık olduğu kadınlaydı burası niye vardı. Bekir Mirșah ve anlamsız yaptıkları diye içinden geçirdi. Ona göre Bekir için Rima hiç varolmayan veya hiç varolmamıș sayılandı.

Zerya salıncağa bindiğinde Azad arkasında durup onu yavaşça sallamaya başladı.

Zerya ise keyifli bir şekilde "biliyor musun karagül kara sevdayı temsil edermiș. Anneannem kara sevda çeken karagül eker demişti. Babam ise ölüm ve yası temsil eder diyor ama bence karagül kara sevdayı temsil etmeli."

Azad duygusuz bir şekilde "bence ölümü temsil ediyor. Tam da olması gerektiği gibi" diye karısını cevapladı.

Ya da annesi için ölümü temsil etmeliydi. Kara Sevda olmamalıydı. Ona göre onun hayatında olan iki erkekte ne aşkını nede sevdasını hak ediyordu. İkisi de ona sadık kalıp onu sahiplenememiști.

Bir Rima, bir de Azad hepsine fazla gelmişti.

Karısının bindiği salıncakta yıllar önce annesi sallanmıştı. Belki mutluydu ama gelecekten umutlu olmadığı belliydi.

Annesini anlatacak tek çiçek bahçedeki kara güldü.

Kara gül.

Bèxtırèș Rima (kara bantlı Rima)

İkisinin güzelliği belki benzersizdi fakat ikisi de bahtsızdı.

Kara gülün kaderi sadece Halfeti'yeydi çünkü başka yerde büyüyemezdi. Şehrin dışına çıkarıldığında ya rengi değişiyor yada gül vermiyordu.

Annesi gibi...

Belki annesi yıllar önce bunu bilmiş gibi o kara gülü ekmişti.

Yıllar önce, şimdi salıncakta sallanan karısı gibi mutluydu.

Salıncağı durdurup kollarını onun ince beline sarıp kendisine hapseder gibi sarıldı ve dudaklarını boynuna bastırdı. Onun yuvası memleketi her şeyi kollarındaki kadındı.

Annesi gibi genç yaşta solmasına izin vermek gibi bir niyeti yoktu.

Zerya gözlerini yumup anın tadını çıkardı. Ömrü boyunca olduğu kollar ona yuva ev olacaktı. Sığındığı aşk limanıydı.

Salıncaktan indiğinde eden hafif meltem yüzüne vurup kısa saçlarının uçuşmasına neden oluyordu. Kollarını sevdiği adamın boynuna sarıp kafasını boynuna gömdü.

Kara güllerin kokusu bile onun kokusunu bastıramıyordu. Aklına gelen fikirle dudakları kenara kıvrıldı. Cebinden telefonunu çıkarıp istediklerini yazıp Selim'e gönderdi.

Ağaçın dibine oturdu ve karısının elinden tutup kucağına çekti. Kadın olduğu yerde keyifliydi. Azad onu sırtı dönük bir şekil de bacak arasına alıp kısa saçlarını kenara verdi ve dudaklarını boynuna bastırıp efsunlu bir tınıyla "çok güzelsin haddinden bile çok" dedi.

Zerya gözlerini kapatıp sırtını onun göğsüne yaslayıp boynunda ona daha çok yer açmak ister gibi yana eğdi. Zaten kocası bunu bekliyor gibiydi.

Güzeldin haddinden çok güzel... Eskiden bu cümleyi duymaktan nefret ederdi ama şimdi kocasının gözünde bu kadar güzel olduğunu bilmek gururunu okşuyordu.

Azad dudaklarıyla yol alarak etli dudaklarını yanağına bastırarak kulağına "bu adam sana o kadar aşık ki bazen yüz binlerce kelimi bir araya getirip aşk dolu dizelerle fısıltı halinde kulağına haykırmak istiyor."

Ona göre Aşk kolları arasında ki kadındı.

Yanağını kocasının yanağına değdirip yerin ve kolların verdiği huzurun tadını çıkarmaya başladı.

Azad'ın parmakları saçları arasında hareket ederken mayıșıyordu. Kocasının etli dudakları boynunu bulduğunda dudakları kenara kıvrıldı.

"Uyuma" fısıltı halinde duyduğu sesle gözlerini aheste bir şekilde açtı.

"hala boyun fetişi olduğunu düşünüyorum."

Mavi irisler kara hareleri bulduğunda alayvari barındıran bir tınıyla "ve temas bağımlısı" dedi.

Etli kalın dudaklar kadının tenini mesken edinilen boğuk bir tonda "benim Hálin fetișim var" dedi ve çenesini öptü.

Geri çekilip kısa bir süre gözlerine bakıp burun ucunu öpüp "ve Hálin temasım var."

Kulak memesini ısırıp geri çekildiğinde Zerya kahkaha atmamak için kendisini zor tutuyordu.

Aradan geçen kısa bir süre sonra duyduğu seslerle gözlerini açıp etrafına bakındı. Azad'ın elinden tutmasıyla beraber ayağa kalktı.

Nehrin üzerinde gördükleriyle kaşlarını çattı. Azad'ın kıyıya doğru ilerlemesiyle o da onu takip etti. Küçük tahta iskeleden yürüdüklerinde Zerya şaşkındı. Küçük bir tekne iki tane jetski Selim ve Cemil'in jetskilere binip onlara doğru sürmesiyle Zerya'nın merakı büyüdü.

Tahta iskelenin önünde durduklarında Selim ve Cemil jetskilerle yaklaşıp durdular. Cemil iskeleye atlayıp ciddi bir tavırla "istediğin her şeyi hazırladık abi" dedi ve kenara çekildi.

Azad anladığını belirtir bir şekilde kafasını sallayıp jetskiye bindiğinde elini karısına uzattı.

Zerya şaşkın olsada elini tutup arkasına geçip oturdu. Azad'ın jetskiyi çalıştırmasıyla sımsıkı sarıldı. Jetskinin hızıyla yüzüne gelen su damlaları gülümsemesine neden oluyordu.

Su severdi. Su saflık ve temizlikti.

Tekneye vardıkların Fırat'ın tam ortasına gelmișlerdi. Zerya adamların bir şeylerle uğraştıklarını gördü lakin ne yaptıklarını anlayamadı. Tekneye çıktıktan kısa bir süre sonra Cemil ve Selim'e gelmiştiler.

Selim, Azad'ın yanına doğru ilerlediğin de Azad rahat konuşmak için Zerya'dan biraz uzaklaştı ve Selim'in söyleyeceklerini bekledi.

Cemil manidar bir şekilde Zerya'da baktı ve yarı alaylı bir tınıyla "hanımım kusura bakma ağam nereye biz oraya" dedi.

"O benim kocam."

"benim de ağam"

"bu senin ağanın benim kocam olduğu gerçeğini değiştirmiyor."

"evet aynı zamanda kocanızın Ağam olduğunu gerçeğini değiştirmediği gibi değil mi?"

Biraz daha devam ederlerse Cemil iri cüsseli bedeniyle ayaklarını yere vura vura o benim Ağam diyecek gibiydi.

Ayni durum Zerya için de geçerliyi. Yüzünü asıp kollarını göğsünün altında birleştirdi ve arkasını ona döndü.

Azad kısa süre atışan ikiliye bakıp kafasını olumsuzca sallayıp Selim'e döndü.

Selim hiç beklemeden "paketi teslim ettim" dedi.

"sorun çıktı mı?"

"Pervin sinir krizi geçirdi ama göz yaşı dökmedi."

"Pervin birilerinin arkasından ağlayıp yas tutacak biri değil." Azad zaten göz yaşı dökmesini beklemiyordu.

"sakin durmayacak"

"Selim bu sefer tek bir hata hepinizin ipini çekerim. Dostum arkadaşım demem kendi elimle canınızı alırım. Tek bir kaybı bırak üçünün tırnağı kırılırsa suç Pervin'in değil sizin. Serap sen Sis dikkatli olacaksınız. Bunu benim için değil kendi canınızın sağlığı için yapacaksınız."

Selim sadece yutkuna bildi.

Konuyu değiştirmek için " Mirhan dönmüş."

"benim Mirhan'la bir sorunum yok ama Hálin'i tutabildiğim kadar onlardan uzak tutacağım. Karım hala herkesi kendisi gibi saf temiz sanıyor. İki kardeşte benim haklı olduğumu görecek. Özellikle Mirhan bu sefer zor toparlanır." sesi acımasız bir tonda net ve keskindi.

Selim gelişmeleri anlatıp geri çekildiğinde Azad'ın bakışları sahibini arar gibi karısını buldu. Dudakları serseriye bir tavırla kenara kıvrıldı. Cemil'e birbirlerine trip atıyor gibiydiler.

Adımları kalbinin ait olduğunu bulduğunda elini karısının omzuna atıp kendisine çekti. Dudaklarını saçlarına bastırıp bakışlarını Fırat nehrinin durgun yemyeşil sularına çevirdi.

Onu anlatacak bir yer olsaydı bu Fırat Nehri olurdu. Durgun ve sakin yapısına rağmen deli akan içine hapsettiğini bırakmayan.

Zerya genzini temizleyip "Azad, Cemil abiye doğruları anlatır mısın?"

Kaşlarını çatıp ne olduğunu anlamaya çalışan bir tavırla ikisine baktığında Cemil genzini temizleyip "ben Hálin hanıma sizin patronumuz ve ağamız olduğunuzu anlatmaya çalıșıyordum."

"bende ona senin benim kocam olduğunun doğrusunu anlatıyordum."

Benim kocam doğrusu, hayatta olmak istediği tek mevki onun kocası ve çocuklarının babası olmaktı. Karısının ağzından bu hitap şeklini duymak nedensiz bir şekilde kalbini tekletiyordu. Parmaklarıyla onun rüzgarın savurduğu saçlarını kenara verip boğuk bir tınıyla "Hálin ben her şeyden önce sadece senin kocanım."

Zerya ben demiştim bakışları atarken Cemil susuyordu. Kafasını Azad'ın omzuna koyduğun da mistik kokusu Fırat nehrinin ferah kokusuyla ciğerlerini dolduruyordu. Dudaklarını karısının kulağına yaklaştırıp ikisinin duyacağı bir tonda efsunlu boğuk bir fısıltıyla "Hálin ben sana aitim, sen de bana..." dedi. Dudakları kalbinden geçenlere biat edeni söyler gibiydi.

Zerya'nın mavi irisleri üstünde oldukları Fırat'ı yeşil berrak suyuna inat parıldıyordu.

Selim'in "abi istediklerin hazır" demesiyle büyülü anlardan sıyrılıp Selim'e döndü. Memnun bir ifadeyle kafasını salladığında elinden tutup onu yönlendirdi. Zerya gördükleriyle "yok artık" dese de Azad onun şaşkınlığını göz ardı edip pantolon paçasını katladı. Elleri gömleğinin düğmelerine gittiğinde Rojawan'ın babat çorapları gibi bir durumla anılmamak için vazgeçti. Malum arkadaşı hala kunde diye anılıyordu.

Hazırlanıp suyun üstünde yükseldiğinde elini Zerya'ya uzattı.

Zerya bu sporu ilk defa yapmasada konu Fırat olunca tedirgindi. Malum deniz ayrı Fırat ayrı bir şeydi.

Flyboard, deniz motosikleti veya jetski gibi deniz araçlarına bağlanan özel bir mekanizma ile çalışıyordu. Deniz araçlarından sağlanan basınçlı su sayesinde havalanan flyboard, suyun içinde ve üzerinde akrobatik hareketler yapmaya olanak sağlıyordu ve Azad bundan keyif alan biriydi. Fırat üzerinde ilk deneyimiydi. Güneşin batışı Halfeti'de izlemek bir başkaydı. Önce turunculașan gökyüzü daha sonra yemyeşil sulara batıyor izlenimi veren güneş.

Elini tutup tekneden Flyboard, Azad'ın kolları arasına girdiğinde tedirgindi. O da bunun farkında o tedirginliği yok edecekti.

Kara irislere bakıp "senin şalvar giyip. Mardin'de aşiret toplantılarında hüküm vermen gerekiyordu. Ya da ne bileyim atına binip pamuk tarlarında ürün kontörülü falan. Ne bu ya hem Fıratta olurmuymuș" dedi ve mızmızlana küçük çocuklar gibi "Flyboard falan yani olmuyor. Sen ağasın ağa! özüne dön "diye isyan etti.

Azad'ın gür erkeksi kahkahası kulaklaklarında yankılanırken dudaklarını büzdü. Kendince haksız sayılmazdı.

Ayaklarıyla yön verdiğin de Zerya kollarını sımsıkı ona sardı. Malum Fırat, deniz gibi değildi. Yeri gelince deli akardı fakat unuttuğu Azad çok iyi bir yüzücüydü. Ayaklarıyla yön verirken kollarında sevdiği kadın vardı. Geçen sefer Dubai'ye bunu yaparken Zerya isteksiz ve zorla ona ayak uydurmuştu. Şimdi ise kendi istediğiyle ona ayak uyduruyordu. Mutluluk neydi.

Konu Azad'ın mutluluğu ise onun için kolları arasında ki kadındı.

Suyun üzerinde hareket ederken kollarını uzatıp karısını kucağına aldı. Halfeti'de Fırat'ın yemyeşil suları güneş yeni yeni batarken muazzam olan manzarada kollarının arasında ki kadının dudaklarını öpmeye başladı.

Kolları arasında ki kadının babası, yalancı aşkını annesine burada itiraf etmişti. Onun için buranın bir anlamı olamazdı. Oradaki siyah güller annesine aitti lakin olması gereken yer burası değildi. Kollarında ki karısını döndürürken kahkaha atıyordu. Annesinin ayakları da burada nehirle buluştuğunda kahkaha atmıştı. Annesinin sevdiği adam belki ona sahip çıkmamıștı lakin kendisi sevindiği kadın için gerekirse dünyayı karşısına alacak gerekirse kendi nefesinden ona nefes verecekti.

Zerya ona aşkla karşılık verirken mutluydu.

Aşkını ilk defa itiraf ederken Fırat nehrinin üzerindeydiler ve suya düşmeden önce seni seviyorum demişti. Şimdi de onların aşkına şahitlik eden nehirdeydiler. Dudaklarını dudaklarına bastırıp fısıldayarak "seni seviyorum" dedi ve suya battı.
*
*
*
Akşam eve döndüklerinde yorgun olsalarda çocuklarla vakit geçirip uyumușlardı.

Mardin'e dönmeyi planlayan Azad. Köyde çıkan toprak kavgası yüzünden bunu askıya aldı. Oradaki diğer aşiretlerin çağrısı üzerine araya girip orta yolu bulmaya çalışacaktı. Yatak odasından çıkıp aşağı indiğinde Sis ve Karan karşılıklı oturmuş atışıyor
Serap ve Zerya kahvaltı hazırlıyordu. Azad evde olduğu saatlerde çalışanların evin içinde olmasını istemediği için bu görev ikisine düşüyordu. Bakışları Sis ve Karan'ı bulduğunda konunun ne olduğunu anlamak zor değildi. Sis bir otel odasında Samira tarafından terk edilmişti ve hepsinin diline düşmüştü. Bakir kalbi ve fahişe bedeni çok kırgındı. Arkadaşını tanıyor ve onun neler hissettiğini tahmin ettiği için sessizce onları dinliyordu. Lakin Rojawan bu olayı hepsine sansür bir şekilde yaydığı için uzun süre konuşulmaya devam edecekler gibiydi.

Kahvaltı masasına geçtiklerin de Zerya genzini temizleyip "otel odasında en yakın arkadaşım tarafından terk edilmiş abim ve diğerleri kahvaltı ben hazırladım hepinize afiyet olsun " dedi ve dudaklarını bir birine bastırıp önüne döndü.

Sis kaşlarını çatıp "sende mi Brütüs" diye isyan etti.

Zerya utanmış bir şekilde kafasını eğdiğinde Azad konuyu dağıtmak için "Hálin güzelim Cımhat mèrxaba için Eslem hanımın çiftliğin de toplanacaklar istersen sende gel hem kadınlar tarafında gerginlik olmamasını sağlar olayların asıl nedenlerini öğreniriz hemde orada onlara yardımcı olursun."dedi ve karısından gelecek cevabı beklemeye başladı.

(Cımhat aşiret toplantısı)

(mèrxaba, barış yani sulh demek)

Zerya kafasını olumlu anlamda salladığında ailesiyle beraber kahvaltı ettiler. Çocukları doyurup onlarla beraber vakit geçirdikten sonra hazırlanıp onları bekleyen arabalara bindiler.

Azad siyah yelekli takım bir elbise Zerya ise uzun boydan siyah bir elbise saçlarına beyaz bir çefye örtmüştü.

Çıkan toprak kavgasında çıkan çatışmada aynı aşiretten onbir kişi ölmüştü.

Azad karısının elini tutup dudaklarına götürdü. Onun nerede nasıl giyeceğini bilen halleri çok hoşuna gidiyordu. Giyimine hiçbir zaman müdahale etmek gibi bir niyeti yoktu lakin onun böyle ince düşünmesi onu memnun bırakıyor ve karısına olan hayranlığı çoğalıyordu.

Yeni evlendiklerinde yaşı genç daha küçük olsada bu durum aynı şekildeydi.

Arabalar arka arkaya Eslem Hozanoğlu'nun çiftliğinden giriş yaparken onları arkadan gelen diğer aşiretler takip etti. Çiftliğin bahçesinde onlarca araba arka arkaya park etmişlerdi. Acı hala tazeydi ve diğer aşiretler olası bir kan davası başlamasın diye aracı olmaya çalışacaklardı.

Saruhanlıların ve Mardin'in en büyük ağası olduğu için cımhatta liderlik yapmalarını istemişlerdi.

Arabalarının durmasıyla inmeden önce Zerya'nın yüzünü elleri arasına alıp etli dudaklarını alnına bastırıp geri çekildi. İkisi aynı anda kapıları açıp arabadan indiler. Yan yana yürüyüp merdivenlere doğru ilerlediklerinde tüm gözler onların üstündeydi.

Onların geldiğini duyan Eslem Hanım ikisini kapıda karşıladı. Bekir'i damat olarak kabul edemeyen Eslem Hanım Azad'ı ilk andan itirabaren damat olarak benimsemişti. Eslem Hanımı evlenmeden önce tanırdı. Aralarında ki muhabbet akrabalık değil iş ortaklığıydı. Annesinin tarafından kimseyle görüşmek istemediği için onlarla aynı ortamda bulunmamakta çalışıyordu. Eslem Hanımla da eski dostu Zeyn Malik yüzünden iletişim de kalmıştı.

Nezaketen uzaktan bir araya gelen iki yabancı gibi hal hatır sorduktan sonra karısını ona teslim ederek arka bahçede erkekler için hazırlanmış yere geçti.

Yaşlı kadın onunla sohbet etmek istesede Azad arada ki mesafeyi koruyup muhatap olmamayı seçmiști.

Zerya teyzesine sımsıkı sarıldı. Bahçeye giren arka arkaya arabalarla teyzesinden uzaklaşıp gelenlerin kim olduğuna bakıp gülümsedi. Arabalardan inenler Rasim Hozanoğlu ve oğullarıydı. Amed kollarını açtığında Zerya gülümseyerek ona sarıldı. En son Ferzan abisinin düğününde görüşmüșlerdi ve baya uzun zaman olmuştu.

"hayırsız, kocayı gördün bizi unuttun."

Zerya yüzünü asıp yarı alaylı bir tınıyla "haklısın Amed abi zaten sen hergün gelip soruyorsun hatta en son geldiğinde ayakkabılarını bizde unutmuştun hatırlatta bir daha geldiğinde sana vereyim."

Amed lafın altında kalmayıp sitemlerini saydıran küçük kuzeniyle gür sesli bir kahkaha atıp "sen bana lafmı soktun cadı."

"huyum kurusun lafın altında kalacağıma taşın altında kalırım."

Amed eğlenir bir tonda "kızım sen büyüdün çoluk çocuğa karıştın ne bu ergen tavırlar" diye onu azarladı.

Zerya tek kaşını kaldırıp "keşke bende senin için aynı şeyleri söyleyebilseydim ama sen evde kaldın hatta kartta kaçtın. Dayımlar yakında turșunu kuracak, senin gibileri çoluk çocuğu bırak torun torbaya karıştı ama sen de değişen bir şey yok"dedi ve ona kısa bir süre dikkatli bir şekilde bakıp "pardon kırlașmıș saçların ve kaz ayakların çıkmış. Onları göz ardı etmem haksızlık" diye konuşmasına devam etti.

Amed'in eli istemsiz bir şekilde saçlarına gitti, kaşlarını çatıp" Zerya bir nefes al verde içinde ki Bejna sultan dışarı çıksın."

"işine gelmeyince Bejna sultan. Kız kardeşim haksız değil torunun mürvetini görmek onun hakkı"Eslem hanım konuşmasıyla araya girip tatlı isyanını dile getirdi.

Rasim bey oğlu ve yeğeninden sonra teyzesinin araya girmesini keyifle izliyordu.

Amed teslim oldum der gibi ellerini havaya kaldırıp " tamam Eslem sultan sen kardeşinin tarafını tutacağım diye yeğenini harca... Madem torunlarının mürvetini görmek istiyor, Azad ve Zerya'yı götürün görsün. Mürvetlerine ermiş iki torunun yanında onların çocuklarını da görür"deyip aradan sıyrılmak istedi.

Dördü beraber gülerken Azad'ın "ben kimsenin torunu değilim, Bejna Hanım mürvetimi görmesini isteyeceğim en son kişi bile olamaz"diyen bariton sesi ortalığı ölüm sessizliğene boğdu.

Zerya'yı kolundan tutup kendisine çektiğinde üçünün bakışları onun üzerindeydi. Onları hiç takmadan dudaklarını Zerya'nın saçlarına bastırıp "Hálin güzelim telefonunu evde unutmuşsun ve Așmi huysuzlanmıș." dedi ve elinde olan kendi telefonunu ona uzatıp "Ben konuştum istersen ara sende konuş eğer huysuzluğu devam ederse Cemil'e söyle seni çiftliğe bıraksın." diye konuşmasını devam etti. Orada ki üç kişinin varlığını görmezden geliyor ve muhatap almayıp sadece karısıyla konuşuyordu.

Zerya ona karşı biraz mahçup bir edayla "tamam" deyip telefonu aldığında Rasim bey boğazını temizleyip " geçmişi geçmişte bırakılım ve aramızda ki küslüğe son verelim"dedi ve elini uzatıp ilk adımı atmak isteyen oldu.

Azad önce ona sonra uzattığı ele baktı. Dudakları kenara kıvrıldı. Karşında ki adamın hadsiz cesareti gerçekten saçmalıktı. Alayvari bir tınıyla "aramızda küslük olması için birbirimizi tanımamız gerekiyor ve ben hayatımda sizler gibi insanları görmek istemiyorum"dedi ve tekrar karısına dönüp " akrabalarınla görüşmene karışmıyorum lakin lütfen onları bizden uzak tut"dedi ve arkasını dönüp indiği merdivenleri çıkmaya başladı. Attığı birkaç adım da Rasim bey sesini yükseltip " yadem hasta ve seni görmek istiyor. Eğer kabul edersen yarın akşam seni ve aileni konağımda ağırlamayı çok isterim."

Azad'ın adımları durdu eli parmaklarını kırmak ister bir şekilde yumruk oldu. Ateş saçan bakışlarıyla arkasını dönüp öfkeyle tükürür gibi "sen ne hakla konuşup beni evine çağırmaya cüret edersin. Kimsin ki bana emrivaki yapmaya çalışıyorsun"diye gürledi. Buraya kan davası çıkmamasın diye ortaya yolu bulmaya gelmişti lakin biraz daha kalırsa katil olup iki aşiret arasında kan davası başlatacaktı.

Amed ve kardeşi babasına yapılan saygısızlık karşısında sessiz kalmak istemiyorlardı. Amed öfkeyle bir adım ileri çıktığın da Rasim bey elini kaldırıp onu durdu. Yeşil gözlerini kısıp "kabul etmesen de ben senin dayınım inkar edemeyeceğin bir kan bağımız var."

"ben inkar etmiyorum sizinle hiçbir kan bağım yok eğer varsa da bileklerimi kesip damarlarımda ki bütün kanı toprağa boşaltmaya hazırım. Zira değersiz kanınız benim bedenim dolaşacak kadar asil değil" diye yarı alaylı bir tınıyla konuştu.

Amed öfkeyle "sen ne diyorsun" dediğinde Rasim bey oğluna tekrar engel oldu.

Azad hepsine karşı öfkeliydi. Karısı üzülmesin diye akrabaları ile görüşmesine karışmıyordu lakin bu şekilde devam ederse belli bir kesimi görmek istemediğini ve onunda görüşmemesini isteyecekti.

Rasim beyin yeşil gözleri Azad'ın kara irislerinde kesiștiğinde hatırladığı detaylar kaşlarını çattı.

Onun yeğeni mavi gözlüydü.

Bol bol yorum yap

Yıldıza bas ve yorum yapmayı unutma diğer bölüm Cuma günü gelecek.

Continue Reading

You'll Also Like

153K 15.8K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
206K 7.7K 75
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
234K 21K 27
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...
2.7K 132 5
This is a story about one day in the lives of the Yamanlar and Fekeli, basically about one of the many ways we would have wanted our beautiful couple...