HERAN

By rhemelicious

1.2M 44.1K 34K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 49

8.4K 460 865
By rhemelicious

Selam! Nasılsın?

Umarım iyisindir.

Her zaman olduğu gibi, zihinlerinize ihtiyacım var.

Lütfen oy verip yorum yapmayı unutma. Sınırın geçmesi için uğraşanlara teşekkür ederim. Gerçek düşüncelerinizi de okumak istiyorum.

Spotify'da rhemelicious kullanıcı adıyla beni bulabilirsiniz.

Ayrıca Twitter'da #HERANwattpad hashtagi ile tweetler atmayı, Instagram ve TikTok hesaplarını takip etmeyi unutma.

Öptüm. Keyifli okumalar. 

Yorumlarda buluşalım mı?



Sınır: 310 oy + 500 yorum


Yine Mi Yol Sena Şener, Cem Adrian  

(Baran'dan)


☾ ☾ ☾ 


Kaygı bozukluğu. 

Bir insanın neden kaygıları bozulur ki? 

Cevabını bilseydim engellemeye çalışırdım. 

Ama ne zaman kaygı bozulmaya başlar, biliyordum. 

Yapacak şeylerin olduğunda sen hala hareketsiz bir şekilde olduğun yerde bekliyorsan. Tıpkı benim şu anda yaptığım gibi. 

Yol ayrımına geldiğin zaman. Tıpkı benim şu anda geldiğim gibi. 

Kontrolcü olduğun için her seçiminin sonucunu net bir şekilde görüp, ona göre karar vermeye çalışıyorsan. Tıpkı benim şu an bu mucizeyi yaşamak istediğim gibi. 

Hayat böyle değil ki, en iyi ben biliyorum. Hiç kimse geleceği göremez. Yaşamak gerekir. Neden geleceği görmek istiyorum? Çünkü canımın yanıp yanmayacağını öğrenmek istiyorum. Ne kadar zorlanacağım öğrenmek istiyorum. Belki ona göre karar verebilirdim. Ama bunu hiç kimse kontrol edemez. Yaşamak gerekir, çünkü hayat toz pembe değildir. Canın yansın, bir şeyler öğren. Mutlu ol, bir şeyler öğren. Üzül, sev, kır, yak, döv... Bir şeyler öğren. 

Kendini tanı.

Kendini tanımazsan, kimseyi tanıyamazsın. Zaten daha kendini tanımıyorken başkalarını tanıyıp ne yapacaksın ki? Sana ne başkasından? Ne diyorsun Beren ya? Sessizce bir nefes daha verdim.

Madam'ın evini böylesine sessiz görmemiştim. Buraya geldiğimden beri rahatsız eden bir sessizlik vardı. Eski köşkümüzde çığlıklar, birilerinin attığı kahkahalar, dayak sesleri eksik olmazdı. Etrafımda insanlar olurdu, eğlenirdik. Zeynep ile hayaller kurardık, Emir ile insanlarla dalga geçerdik, Karakan bize yeni dedikoduları anlatırdı, Pastacı ise akıl verirdi. 

Her gün dolu dolu geçer ve bir şeyleri düşünmek için fırsatımız kalmazdı. 

Ben belki de yalnızlıktan bu yüzden korkuyordum. Düşüncelerimle baş başa kalmak istemiyordum. Çünkü düşüncelerim benim için korkuyordu. Bana hoş olmayan şeyler söylüyor, aklıma kötü kötü fikirleri getiriyordu. Beni korumaya mı çalışıyordu bilmiyorum ama rahatsız ediyordu. 

Diyorum ya, düşünürsem ölürüm. 

Omuzlarımı düşürüp törpüyü tırnaklarımın üzerinde yalandan da olsa gezdirmeye devam ettim. Şimdi geçmişe götürseler seni? Yine teklifi kabul eder miydin? Ederdim. Kendimi buldum, kendimle tanıştım. O zamanlar eğlenceliydi. Tek bir yolum vardı. Baran'ın karanlığının kapıları da senin için açık. Biliyorum. Dolaylı olsa da ondan da bir teklif almıştım. 

Tek bir yolum vardı.

Sindiremiyordum. Duyduklarım... Düşündükçe kanımı donduruyordu. Rahatsız hissediyordum. Son zamanlarda sadece savruluyor gibiydim. Sürekli oradan oraya ittiriliyordum. Birine ihtiyacım vardı, savrulmak istemiyordum. Birine ya da bir şeye tutunmam gerekiyordu. Öyle bir savruluyordum ki, sanki bir kasırganın içindeydim. 

"Ne yapıyorsun burada?" 

Güçlü bir şekilde titremiştim. Gecenin sessizliğini bozduğu için korkmuştum. "Abart," dedi korktuğumu gördüğünde. Karşımdaki ahşap sandalyeye otururken kaşlarını çattı. "Üşümüyor musun öyle?" Sorusuna karşılık üstüme baktım. Bol gelen ince bir kazağıma bakıp omuz silktim. 

"İyi böyle,"

"Ne o? Yeni karakter mi düşünüyorsun yoksa?" İlgisizce gülümsedim. 

"Dönüştüğüm karakterler bana yetiyor. Yeni bir karaktere ihtiyacım yok," dedim omuz silkerek. Perker cebinden sigara paketini açıp içinden bana da bir dal uzattığında onu kırmadım. 

"Mekanda birinin adını konuştuklarını duydum... Neydi adı ya..." Söylenirken dudaklarımın arasında tuttuğum sigaramı yaktı. Sigaradan nefes alırken arkama yaslandım. 

Kendi sigarasını da yaktıktan sonra kaşlarını kaldırdı. "Duygu!" Sonra kaşlarını hafifçe çattı. "Kim o kız ya? Dansçılar ayrı, satış yaptığımız insanlar ayrı sordu." 

"Satış yapan kızlardan biri," dedim kafamı iki yana sallayarak. 

"Nasıl birisi? Adamın biri benden almak istemedi... İlle de Duygu gelsin deyip durdu!" dedi Perker, gerilmiş gibi. 

Ayaklarımı oturduğum yere dayayıp dizlerimi kendime çektim. "Çok yaramazdır. Flörtözdür. Erkekleri çok sever. Erkekler de onu. Kim bilir kaç kişiden evlilik teklifi aldı... Kimlerin hayalini süsledi... Ayrıca konu erkekler olduğunda belli bir tipi yoktur... Belli bir özelliği de yoktur Duygu'nun," Sigaramdan bir nefes daha aldım. Soğumuş sesimle konuşurken Perker beni dikkatle dinliyordu. 

"Erkeklerin parolasını bilir. Karşısındaki kişinin hangi duygusu eksikse, Duygu ona dönüşür." 

"Nerede bu Duygu?" 

Bakışlarımı ona çevirdim. İşaret ve orta parmağımı şakağıma yasladım. "Burada," 

Az önceki meraklı ifadesi yüzünden silinmişti. "Ondan herkes kızın tipini farklı farklı anlatıyordu demek,"

Dilimi damağıma vurup ses çıkarttım. "Karakterlerimin yalnızca bir görüntüsü vardır. Ama Duygu herkese benzeyebilir. Belki birinin onu hiç sevmemiş annesi olur, belki de iş yerindeki patronu, belki unutamadığı eski sevgilisi, hiç elde edemediği o kadın... Herkes olabilir,"

"Karanlığın gördüğü en saçma karakter sen olabilirsin," 

"Hayatta kalamazdım," dedim buruk bir gülümsemeyle. "Hayatta kalsam bile... Burada başardığım hiçbir şeyi yapamazdım." 

"Onların yaptığı her şeyi sen yapıyorsun, biliyorsun değil mi?"

"Kendimi kandırmayı seviyorum diyelim. Hayat benim sahnem. Başrol benim, istediğimi yaparım." dedim, sertçe çıkışarak. "Hayırdır? Duygu'dan mı hoşlanacaktın?" 

Gözlerimi Perker'in üzerinde gezdirdim. Hangi duyguya ihtiyacı olduğu belliydi, şefkat. Örselenmiş bu, hep arkada kalmış... Nedense sürekli gizlenmiş... Göz teması kurmuyor, sanki sakladığı sırlarının açığa vuracağından korkuyor. Karanlığın işleri ona güçlü olduğunu hissettiriyor olmalı. Sanki karanlıkta daha erkek hissediyor. Gurur onun için önemli... Omuzlarını bilerek dik tutuyor... Benim kalemim değil... Ama nedeni başka.

"Görmediğim birinden mi hoşlanacağım?"

"Duygu değil de... Ahmet Mehmet deseler hoşlanırdın belki?"

"Ne diyorsun kızım sen?" dedi hızlıca ayağa kalkarak. Bak doğru bildim, asla şaşmaz. Radarımdan kaçamaz. Omuz silktim. 

"Kendin de kabul etsen iyi olur," dedim o tepemde dikilirken. Bakışlarımı sonunda ona çevirdim. "Oturacaksan otur, yoksa siktir git." 

"Bana bak-"

"Uğraştırma beni." Ona laf yetiştirecek kadar gücüm bile yoktu. Söylediğim için pişman olmuştum bile. 

"Aptal aptal konuşma! Sana adamlığımı mı göstereyim?!"

"Pantolonunu mu indireceksin?" dedim iğrenmiş gibi. "Göstereceğin şeyle adam olunmuyor." 

Çene kaslarını sıkarak sinirli bir tavırla yerine otururken ifadesini biraz daha izledim. Öfkeliydi fakat bir o kadar da şaşırmıştı. 

"Onu istiyorsun herhalde," 

Gözlerimi kısarak yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Bir şey söylerdim ama... O seni daha fazla sinirlendirir." Erkekleri kilit noktasından nasıl vuracağımı biliyordum.

Öfkeleri genelde uzantılarıyla ters orantılıdır. Ne kadar küçükse, öfke krizleri o kadar büyük ve gereksiz olur. Küçük uzantıları, özgüven sorunlarını artırır. Bu da öfkeye sebep olur. Hatta öyleleri çok fazla konuşur. Her lafa atlar, her şeyi bildiğini sanar, sabahtan akşama kadar kendini anlatır, şov yapar. Anlaşılmıyorsun, neyden bahsediyorsun? Bence anlayan anladı. Bu tarz erkeklerin susmak bilmemelerinin sebebi sizi laflarıyla etkilemeye çalışmasıdır. Çünkü pantolonlarını indirdiklerinde sizi etkileyemeyeceğini bilir. Oysa kadınlar küçük şeylerle mutlu olabiliyor. Ben hariç. Ben gözlerime değer veriyorum, önce onu doyurmalı. ÇABUK SUS! Bencede. Aklıma Baran geliyordu çünkü. 

Baran öyle mi... Hemen öfkelenmez. Az konuşur. Aslında öfkeli ya... Senin yüzünden onlar. Aman neyse, Baran sakin biri. Basit biri. Neden? E uzantısının getirdiği bir ağırlık var. Taşıması gereken büyük sorumluluklarının yanında birde kendini taşıyor.... Paçasından erillik akıyor adamın... 

Ha bu arada, kimseden öğrenemeyeceğiniz ve muhtemelen bu çıkarımı tek başınıza yapamayacağınız bir durum daha var... O da küçük uzantıyla büyük adamı oynayanlar. Ki en tehlikelisidir! Derhal kaçmanız gerekir! Peki öylelerini nasıl fark edeceksiniz? 

Zordur. Sohbeti çok iyi takip etmek gerekir. Kurduğu cümlelerin içinden hangi kelimeyi cımbızla çekeceğinizi iyi bilmeniz gerekir. Aksi halde pantolonunu indirene kadar her şey masallardaki gibi olacaktır. Peki onlar neden büyük adamı oynuyorlar? Pantolonunu indirme aşamasına gelene kadar sizi büyülemek için. 

O aşamadan sonra misafir bulduğunu yer mantığıyla devam etmek isteyen kadınlar olacaktır elbette. Peki ben neden kaçın diyorum?

Çünkü onlar dişil enerjisi yüksek adamlardır. Çoğu kadının hayalindeki adam değildir fakat zaman geçtikçe size hayalinizin bu olduğunu kabul ettirir. Bir eril, asla rol yapamaz, basittir, aksiyon alır, sizin için uğraşır, çabasını görürsünüz. Sözleri ve davranışları birbiriyle çelişmez. Size birini hatırlatmış olmalı. Zihnim bana adını haykırıyor da. 

Baran Kamranoğlu bu yüzden kadınların gözdesiydi. Benim o.

Denge. 

İki dişilin enerjisi bir ilişkiyi yıpratacaktır. Denge huysuzlanmaya başladığında genelde kadın eril enerjiye dönüşür. Zaman geçtikçe kadının yakarışlarını dinlemeye başlarız. 'Saçımı süpürge ettim, ona emek verdim...' Karşılarındaki kişi hiçbir şey yapmamıştır. Halbuki emek vermesi, çabalaması gereken erillerdir. Doğanın kanununu bile erkekler bozuyor! Onların yapması gereken tek şey uzantılarına bakmadan dişilerini etkilemek için her şeyi göze almasıdır. Eminim kadınlar doğru adamı bulduğunda uzantılarını dert etmeyecektir-

Küçük bir uzantıdan konuyu nereye getirdim... Bahsettiğim kişilerin küçük şeylerini görene kadar sözlerinden de anlayabilirsiniz. Ben sadece buradan anlatmayı tercih ettim. Derin bir konu. Yoksa sabaha kadar anlatırım. 

Size demiştim. Onları bir kitap gibi okuyabilirim, onlar hakkında yazdığım makaleler var. Benden öğreneceğiniz çok şey var, kalem kağıtla yanıma gelin bir ara.

"Sana diyorum?! Kızım sen salak mısın?!"

"Ne?" dedim, alt dudağımı ısırdığımı yeni fark edebilmiştim. 

"Kiminle nasıl konuşacağını-"

Kahkaham onu susturmuş, derin bir nefes aldırtmıştı. "Bana kiminle nasıl konuşacağımı yıllardır öğretemediler." Keyfim kaçmış gibi kaşlarımı çattım. "Of, hadi git yanımdan." 

"Ne işin var gecenin bu saatinde burada? Madam iki gündür yok,"

Madam bana anlattıklarından sonra evden çıkmış, bir daha da gelmemişti. Benim gitmemi ya da kalmamı bekliyordu. En azından ben öyle düşünüyordum. "Bilmiyorum," 

Susup sigarasını içmeye devam ederken bende unuttuğum sigaramı dudaklarıma yaklaştırdım. "Değişiksin," diye mırıldandığında onu duymazlıktan geldim. Rahatsız olduk, yeter. Baran'ın vücudunu düşleme artık! 

"Onlarca kişi seni sordu... Öyle şeyler söylediler ki... Bir kadın olarak etkilenmemen imkansız. Yok mu aşık olduğun ya da hoşlandığın biri?"

Perker hakkında yaptığım analiz kendini doğrulamıştı. "Senin var mı?" diye sordum, kaşlarımı kaldırarak. Dudaklarını birbirine bastırdı. Onu konuşmak bana daha iyi gelecekti, yaşadığım şeylerden uzaklaşmak istiyordum. Ayrıca Perker'e bile neler yaşadığımı anlatmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Olmadı. Çok beğendiğim olmuştur, onlarla da bir hafta-"

"Erkekleri denedin mi?" 

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Bir daha-"

"Neden korkuyorsun ki? Kendinle barışmadan hiçbir şeyi başaramazsın."

"Yoksa sen, bir tane gay arkadaşım olsun ya, diyen kızlardan mısın?" diye sordu iğrenir gibi. 

Yavaşça güldüm. "Senden çok var demiş Rober Hatemo, benim öyle arkadaşım var... Merak etme, gizlediğini kimse anlamaz. İyi saklıyorsun. Bende senin kimlerden hoşlandığını etrafa söyleyecek değilim, elime geçen bir şey olmaz." İlgisizce omuzlarımı silktiğimde o da kafasını öne eğdi. 

Tam sustuğu için sevinecektim ki, soğumuş sesini duymuştum. 

"Feminen takılanlardan değilim," dedi sonunda itiraf ettiğinde. 

Merakla öne doğru eğildim. "Nasıl tiplerden hoşlanıyorsun?" 

"Zayıf, çelimsiz," dedi çarpık bir gülümsemeyle. Aramızdaki buzlar eriyor gibi hissediyordum. Cevabımı aldığımda arkama yaslandım. 

"Zıt karakteriz, ben tam tersini beğeniyorum." Oturuşunu değiştirip biraz daha yayılmış, sanki söylediği için rahatlamış gibiydi. 

"Üzerime rastgele atlayan gayler bile gay olduğumu bilmiyor... İlk defa sen anladın. Neden itiraf ettiğimi bilmiyorum, sanırım ilk defa başıma geldiği için." 

"Karanlık senin kimliğinle ilgilenmez... İşleri nasıl yaptığına bakar," İsteksizce gülümsedim. "Ayrıca tanıştırayım, yaşadığın şeye Beren'in büyüsü derler,"

Yanına bıraktığı sigara paketinden yeni bir sigara daha çıkardı. "Karanlıkta kimseye güvenmeyeceğimi biliyorum. Yine de bunu kimseye-"

"Dedim ya, bana bir getirisi olsaydı bunu kullanırdım. Bunların karanlıkta bir değeri yok."

"Karakan ile ne kadar yakındınız?"

"Çok," dedim kaşlarımı kaldırarak. 

"Çok mu? Karakan'ı öldürdüğünü söylediler. Ne oldu da-"

"Sevmek ayrı... Değil mi?" Söylediğim onu afallatmış gibiydi. Öyleydi, sevmek ayrıydı. Karanlık önüne çıkan engelleri yok ederdi. Bende ediyordum. 

"Madam sana bir şey yapmadığı için şanslısın,"

"Şanslıyım..." diyerek mırıldandım. "Doğru, şanslıyım..."

"Sen neyi düşünüyordun burada?" Perker'in sıkıldığı için lafı çevirdiğini anlamıştım.

"Madam bir görev verdi... Onu düşünüyordum." 

"Hata ediyorsun," dedi Perker, beni şaşırtmıştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kollarımı göğsümde birleştirdim. "Neden?"

"Görevi çok düşünmeyeceksin. Hemen yapacaksın,"

"Nedenmiş?"

"Endişelenirsin. Endişe edersen... Hata yaparsın. Erteledikçe düşünürsün, hareketsiz kalırsın. Ve sen erteledikçe insanlara da düşünme fırsatı yaratırsın. Ve sonra... İnsanların ne düşündüğünü de düşünmek ve kontrol etmek zorunda kalırsın," 

"Sen nereden duydun bunları?" diye sordum alayla. Çaylak olarak bile görmediğim birinin bana karanlıkta akıl vermeye çalışması neredeyse beni sinirlendirecekti. Alaylı ifademe keyiflenmiş gibi sırıttıktan sonra sigarasından bir nefes aldı. Gözlerini kısarak beni izlemeye devam ederken sinirden gülmemi bastırmaya çalışıyordum. 

"Kargalardan," 

Gözümü kısarak kafamı biraz omzuma yaklaştırmıştım. Söylediği şeyi anlamaya çalışıyordum. "Kuş olmasın o?"

"Karga ne? Kuş değil mi?" 


☾ ☾ ☾ 


"Bu kadın peki?" diye sordu Yıldırım, elindeki fotoğrafı kalabalığa tekrar gösterdi. 

Serpin nefesini tuttu. Kalabalık sessizce bekliyordu. İyi haber, hiç kimseden ses çıkmıyor oluşuydu. "Kimse tanımıyor mu?" Yıldırım yeni sorusunu sorarken sesini biraz daha sertleştirmişti. 

Düşündü Serpin. "Efsun," diyerek cevap verdi. Serpin'de dansçıydı. Karanlığın dansçısını tanımaması düşünülemezdi. Diğerlerinin korkudan ses çıkarmadığını biliyordu. Ama susmakta işlerine gelmeyecekti. 

"Kim bu Efsun?" diye sordu Yıldırım. 

Madam'ın karanlığından kendi karanlıklarına aldığı kişileri mekanın ortasına toplamışlardı. En azından Türkiye'de olan herkesi. "Ayrıca sadece Serpin mi tanıyor?! Burası alışık olduğunuz karanlığa benzemez, bildiklerinizi okusanız iyi olur." 

Mekanın kapısı sertçe açıldığında yankılanan sesten kalabalık korkmuştu. Adım sesleri onlara doğru yaklaşırken Yıldırım'da mekanın girişine doğru dönmüş, kimin geldiğini öğrenmek için bakıyordu. 

Kimin geldiğini gördüğünde hepsi kafasını biraz eğmiş, Baran Kamranoğlu öfkeyle Yıldırım'ın yanına doğru yürümeye devam ediyordu. 

"İşler karışacak Serpin. Yakında buralardan ayrılacağım. Cennetinizde son günlerinizin tadını çıkarın. Baran Kamranoğlu'nun tadı oldukça kaçacak gibi gözüküyor." Beren'in sesi Serpin'in zihninde yankılanırken bakışlarını Baran'a doğru kaldırdı. Öfkesi gözlerinden bile okunuyordu Baran'ın. Sinirle soluyor, sanki çatacak bir yer arıyordu. Yumruklarını öyle bir sıkmıştı ki birisi her an yumruğunun tadına bakabilirdi. "Devam edin," dedi Baran, bağırarak. 

Yıldırım tekrar Serpin'e döndü. Cevap bekliyordu. "Şey... Efsun..." Yutkundu Serpin. Hem korkmuş hem de heyecanlanmıştı. Tüm gözlerin üzerinde olduğunu hissediyordu. "Ne yani Serpin? Arkamızda durmayacak mısın? Bizi birine söylediğin anda başına ne gelecek tahmin edebilirsin. Bizi kuyuya düşürenleri yanımıza çektiğimizi unutma." 

"Efsun dansçılardan birisi. Baş dansçı. O sahneye çıktığında diğerleri satışa başlardı. Böylece kimsenin satış yapıldığından haberi olmazdı," dedi Serpin, hızlıca konuşarak. Gerginlikten ağzı kurumuş, dudaklarını hızlıca ıslatmıştı. "Satışın yasak olduğu yerlerde dans ederdi. Ayrıca Madam düşmanlarından gizlenmek için satışları gizli tutardı,"

Sonunda susmuş, dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Serpin'den başka tanıyan kimse yok mu?!"

Baran gözlerini Yıldırım'ın arkasında duran masaya çevirdi. Beren'in fotoğrafını görür görmez dişlerini sıktı. Büyük kağıda bastırılmış fotoğrafı bir hışımla eline aldıktan sonra fotoğrafı kalabalığa gösterdi. "KONUŞUN! KARANLIKTA KİMLER GÖRDÜ?!"

Hızır dudağının bir köşesini yukarı kaldırarak kollarını göğsünde birleştirdi. Baran'ın öfkesinin kendisi dahil herkese zarar vereceğini düşünüyordu. 

Beren'in fotoğrafını gören herkes birbirine bakmamak için zor duruyorlardı. Ve hepsinin aklında aynı şeyler geçiyordu. Herkes ya bir anısını ya da Beren'in onlara söylediği bir şeyi akıllarından geçiriyorlardı. "TANIMIYOR MU KİMSE?!" diye sordu Baran, sesi kulakları rahatsız ediyordu. 

"Hızır... Hızır göstermişti bu kızı," dedi kalabalıktan birisi, güçsüz sesi duyulmuştu. Diğerleri de onu onaylamaya başladığında kalabalıktan bir uğultu yükseliyordu. "Tanımıyoruz," 

"Tanımıyoruz Baran Bey," Kalabalıktan biri daha konuştuğunda Serpin konuşan kişiyi görmeye çalıştı. Dansçılardan biriydi, Beren'i tanıyordu. Rahatlamıştı. Birisinin konuşması her şeyi değiştirebilirdi. 

"TAMAM KESİN!" diye bağırdı Yıldırım, kalabalığı susturmaya çalışarak. Uğultu dindiğinde barda çalışan erkeklerden birisi bir adım öne çıktı. 

Gencin öne çıktığını gördüklerinde diğerlerini yeni bir korku sarmıştı. Serpin çenesinin titremesini engellemeye çalışmak için dişlerini sıkmıştı. "Baran Bey, Madam geri dönmüş... Doğru mu?"

"Doğru," dedi Baran, az önceki sesine göre biraz daha sakin konuşuyordu. Yine de korku veriyordu. Kalabalık korkuyordu elbette. Ama susmak her zaman daha güvenliydi. Öğretilenleri uyguluyorlardı. "O cehennemi tekrar yaşamak istiyorsanız... Böyle devam edin..."

"Diğerlerini bilemem ama... Ben bu kızı görmedim. Ancak," Genç, sesinin titremesini saklamaya çalışarak konuşmaya devam etti. "Madam'ın karanlığında gizli isimler olduğunu biliyorduk. Biz sadece çalışandık."

"Ben gördüm!" dedi kızlardan birisi. "Burada gördüm... Ama emin değilim." 

"Bende gördüm burada, eminim. Hatta konuştum." dedi Serpin'de araya girerek. Onlara öğretilenlerden birini daha uyguluyorlardı. Kafayı karıştır. Karanlıkta öne atılmak her zaman riskliydi. Beren'i görür görmez Madam'ın kurallarını hatırlayarak uygulamaları kaçınılmaz olmuştu. "Adını söylemişti ama hatırlamıyorum..."

"Neden konuştun?!" diye sordu Baran, gördüklerini söyleyenlere şaşırmamıştı. Beren bu mekana gelmişti. 

"Elbisesini beğenmiştim... Sonra o konuşmuştu benimle. Hızır konuşmamamı söylemişti-" Serpin korkuyla ağzından sesli bir nefes alıp susmuş, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Diğerleri de Serpin'in nereye baktığını öğrenmek için bakışlarını mekanın girişine doğru çevirdiler. 

"Selamlar- Oo..." Kendine has sesiyle içeri girerken eskilerden birkaç simayı hemen tanımış, kollarını iki yana açmıştı. "Lan herkes burada mıydı?!" Pastacı yürüyerek Baran'ın yanına ilerlemeye başladı. "Özlediniz mi beni? Aa... Yeşim?! Hani bırakıyordun kız buraları?! Siz var ya siz!" dedi Pastacı alaylı bir gülümsemeyle işaret parmağını kalabalığa sallarken kalabalık gergin bir şekilde birbirlerine bakıyordu. Aslında önce birbirlerine daha sonra da Baran'ın yanına rahatça yürüyen Pastacı'ya bakıyorlardı.

Pastacı'nın rahat tavırları çalışanları şaşırtmamıştı. Çünkü Pastacı biliyordu ki, konuşurlarsa bu hayatlarının hatası olurdu. Hem de son hatası.

"Söyledin mi beni Baran?"

"Baran Bey, Pastacı-" Birisi sinirle konuşmaya başladığında Yıldırım konuşan genci susturdu. 

"Pastacı artık bizim tarafımızdadır." 

Pastacı kalabalığı incelemeye devam ederken Serpin ile göz göze geldiğinde göz kırptı. "Baran Bey! İçeriden birisi buraya gelmişse... Hiçbirimizin can güvenliği yok demektir!"

"Burası benim karanlığım," dedi Baran, sertçe. "Kimseye bir zarar gelmeyecek," 

Pastacı'nın keyfi kaçmış gibi Serpin'e bakmayı sürdürerek kaşlarını geriye itti. "Size zarar verecek olsam... Burada çalışıyor olmazdınız herhalde?" 

Serpin cevap verememiş onun yerine başka bir kadın konuşmuştu. "Bize çok kötü şeyler yaşattılar Baran Bey, en azından mekanlara girmelerine izin vermeyin. Paramızı-"

"Hiçbir şey olmayacak! Neler yaşattıklarını biliyorum. Onların kuralsızlıkları burada yok. Kurallara karşı geldiklerinde başlarına gelecekleri biliyorlar." dedi Baran, elindeki fotoğrafı sinirden titreyen elleriyle yırtıp yere attı. "Gösterilen kişileri buralarda gördüğünüzde, sadece şüphelenseniz bile adamlara haber verin. Toplantı bitmiştir, dağılın." 

Kalabalık Baran'ın çıkmasını beklerken Yıldırım ve adamları da toparlanıyordu. 

"Ne yapıyor bunlar?! Bittik biz Serpin." dedi kızlardan birisi Serpin'e yaklaştığında. Serpin istemsizce kafasını iki yana sallarken dudağını ısırıyordu. Baran bu sırada gözden kaybolmuş, odasına çıkmıştı.

"Bekleyelim. Baran Kamranoğlu ne döndüğünü anlayacaktır. Anlamazsa... Biz konuşuruz."

"Saçmalama. Gebertirler bizi. Baksana kimse konuşmadı... Biz de atlamayalım." Serpin cevap vermek yerine sessizce ofladığında kız konuşmaya devam etti. "Korkuyorum Serpin..." 


☾ ☾ ☾ 


Baran odasına girmiş, arkasından Yıldırım, Pastacı ve Hızır onu takip ederek odaya çıkmışlardı. Kapıya iki kez vurulduğunda hepsi kapıya döndü. "Gel," dedi Baran, tok bir sesle. 

"Abi... Kalabalık dağıldı, akşam gelirler. İstediğin kişileri getirdik, Madam'ın karanlığından çıkıp burada çalışmak isteyen çocuklar geldi." 

"Gelsinler," 

Aziz ne yapacağını bilemeden Yıldırım'a baktığında Yıldırım gözleriyle getirmesini işaret etmişti. Fakat Aziz hala sıkıntıyla içeridekilere bakıyordu. "Derdin ne oğlum?!" Baran'ın ikazıyla irkilen Aziz, bakışlarını hemen Baran'a çevirdi. 

"Abi Beren'i soracaksın ya... Yanlış anlama da... Sormasan mı abi? Kime sorduysak tanımıyor zaten... Şimdi senin aradığını gördüklerinde Beren tanınacak... Başına bir iş gelmesin abi-"

"KİMİ KORUYORSUN LAN SEN?!" Baran eliyle Aziz'i işaret ederek bağırdığında ona doğru hızlı adımlarla ilerliyordu. "Abi ben-"

"KES LAN SESİNİ! ANLAMIYOR MUSUN OĞLUM?! TEKLİFİ KABUL ETTİ! KORUMAYACAKSIN!" Aziz'in yüzüne doğru bağırdığında Aziz kafasını eğmişti. 

"Abi... Sadece ben değil," dedi Aziz, mırıldanarak. "Buradaki herkes biliyor. Bizler Kamranoğlu soyadını taşıyan herkesi korumak zorundayız-"

Baran sinirle Aziz'in boğazından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. "BEN KORUMUYORUM! KORUMAYACAĞIM! ANLAMIYOR MUSUN LAN?! BEN NE EMREDERSEM ONU YAPACAKSINIZ!-"

Yıldırım, korkuyla Hızır'a bakmıştı. Çünkü onları bir tek Hızır ayırabilirdi. "Baran! Bırak çocuğu," dedi Hızır, ayaklanmış onları ayırmaya çalışıyordu. 

Baran dişlerini öyle bir sıkmıştı ki yüzü çenesine uyguladığı kuvvetten dolayı titriyordu. Bir hışımla elini Aziz'in boynundan çektiğinde Aziz elleriyle boynunu sarmalayıp yutkundu. "Ben ne dersem o! Getir şunları!" 

Aziz usulca kafasını sallayıp odadan çıktığında Baran sinirli bakışlarını bu sefer Pastacı'ya çevirdi. "Bana karanlıktan kimi buluyorsan getir!"

"Boşuna uğraşıyorsun," dedi Pastacı, odayı bıçak gibi kesen gerginliğin aksine rahat tavırla konuşuyordu. Sinir bozduğunun farkındaydı, hemen devam etti. "Belli ki bu kız gizleniyor, gizlenmiş. Ben tanımıyorsam... Kimse tanımaz,"

"Senin bu rahat tavırların bile seni öldürebilir," Hızır araya girdiğinde Pastacı ayağa kalktı. 

"Boşa kürek çekme Baran," dedi Pastacı, Hızır'ı umursamayarak. "Bocaladığının farkındayım. Bu sefer karanlığın başına geçmiyorsun. Karanlığı elinde tutmaya çalışıyorsun. İkisi farklı şeyler... Aynı olmayacak. Bu yüzden bu rahat tavırlarımı sana da öneririm." En sonunda Hızır'a döndü. "Neden mi rahatım?" dedi ellerini kaldırarak. Cevabını ise Baran'a bakarak vermişti. "Madam'ın düzenini biliyorum! Karışık olan her şey onu besler... Kaos, şüphe... Bunlar onun ilk oyunlarıdır. Ve Madam senin yerinde olsaydı arkasına yaslanır, izlerdi. Önlemlerini alman yeterli... Dediğim gibi, şov yapmasına izin vereceksin. O şovu dikkatlice izle yeter." 

Pastacı koltuğa bıraktığı ceketine uzandı. "Ben gidiyorum... Sakinleştiğinizde beni çağırırsınız. Şu an kendinizi yoruyorsunuz. Kadın bir sözüyle sizi ayağa kaldırıyor. Bunu bir düşün... Bu hallerinizi görseydi zevkten dört köşe olurdu." dedi gözlerini kısarak. 

Pastacı odadan çıkar çıkmaz Hızır Baran'a baktı. "Konuşuyor ama her şeyi söylemiyor," 

"Ama adam doğru söylüyor abi. Sağlığın bile elden gidiyor. Bu kadın insanın zihnine saldırıyor. Kaç gündür ne uykun var ne de boğazından lokma geçiyor... Allah korusun abi, sen bize de lazımsın."

"Bir şeyim yok," dedi Baran yine itiraz ederek, Pastacı'nın ona söylediklerini düşünüyordu. 

Birkaç dakika sessizliğin ardından kapı çalınmıştı. "Gel," dedi Baran. Aziz içeriye yanında getirdiği iki adamla birlikte girmişti. Baran sıkılmış gibi Yıldırım'a işaret ettiğinde Yıldırım adamların karşısına geçti. 

"Ne iş yapıyorsunuz?" diye sorduğunda ellerini karnının altında birleştiren genç konuştu. İkisi de kafalarını eğmiş, onlardan biriyle göz göze gelmiyorlardı. 

"Eczacı'nın verdiği ilaçları satıyorduk. Bazen pazarlamayı da biz hallediyorduk. Ne iş olursa yapıyorduk abi," Diğer gencin eli sürekli titriyordu. Hızır gencin titrediğini fark etmişti. O da diğerleri gibi bağımlıydı. 

"Kadınları kullanıyordunuz, adı ne zaman pazarlama oldu lan? Hıyar!" diye bağırdı Hızır. 

İkisi de cevap vermemiş Yıldırım sormaya devam etmişti. "Neden bıraktınız karanlığı?" 

"Madam kaybettikten sonra kayıplara karıştı. Hala bulamıyoruz,"

"Bulsalar yanına gidecekler," Hızır sinirle mırıldanarak arkasına yaslandığında Yıldırım yırtılmamış başka bir fotoğraf çıkardı. Beren'in fotoğrafını gösteriyorlardı çünkü başka bir isimle ya da isimsiz tanıyor olabilirlerdi. Üstelik doğru adı vererek onu tanıdıklarını yalan bile olsa onaylayabilirlerdi. Onlardan duyacakları her bilgi önemliydi. Madam'ın karanlığı bilgiyi vermek yerine bilgili gözükür, bilgiyi isteyeni de peşinden koşturmak isterdi. 

"Bu kızı tanıyor musunuz?" 

"Ben tanımıyorum," 

Elleri titreyen genç adam kafasını kaldırıp fotoğraftaki kızın gözlerine baktı. Kafasını iki yana salladığını gördüğünde Hızır sinirlenmişti. "Görmediniz mi?! Adı Beren!" 

Zaten titreyen gencin titremesi Hızır'ın bağırtısıyla artmaya başladığında Hızır öne doğru eğildi. "Yusuf?!" Arkadaşı omzundan tutmak isterken adının Yusuf olduğunu öğrenilen genç, yere yığıldı. Yattığı yerde de titremeye başlamıştı. Sanki kriz geçiriyordu. 

"Adı Beren... Adı Beren... Adı Beren..." Yusuf yerde titremeye devam ederken bir yandan da Hızır'ın sözlerini tekrarlıyordu. Arkadaşı yanına eğildiğinde Baran genci izliyordu.

"Kriz geçiriyor, Aziz götür şunları. Aşağıya kapat!"  dedi Yıldırım. Aziz hemen kafasını sallamış, kapıya dönüp Çakı'ya seslenmişti. 

Çakı içeri girip hala yerde nöbet geçiren gencin kolundan tuttuğu gibi kaldırıp dışarı ilerledi. Aziz yanındaki çocuğu tutacağı sırada yanında ne ara geldiğini bilmediği Baran'ı buluvermişti. 

Çakı, kriz geçiren çocuğu çoktan odadan çıkardığında Baran diğer gencin kolundan tutup duvara doğru sürükledi. Gencin kafasını sertçe duvara çarptığında bağırdı. "NE YAPIYORSUNUZ LAN SİZ?! ŞOV MU BU?! YALAN MI SÖYLÜYORSUNUZ?!"

Gencin yüzünde nereden geldiği belli olmayan kanlar süzülmeye başladığında Baran kolundan tuttuğu genci paçavra gibi fırlattı. Genç, cam sehpanın üzerine düşerken sehpa büyük bir gürültüyle kırılmıştı. "Abi... Abi..."

Baran çocuğun başına dikilip ayağını boğazına bastırdı. "KONUŞ LAN! TANIYIP YALAN MI SÖYLÜYORSUNUZ?! BİZİ Mİ KANDIRACAKSINIZ?! SİK KADAR BEYNİNLE OYUN MU YAPIYORSUN LAN!"

Hızır, Baran'ın öfkesini gördüğünde işlerin büyüyeceğini düşünüp Baran'ı kenara çekmeye çalıştı. O sırada Aziz, gencin yanına hızla ilerledi. Odadan çıkartacaktı. 

Baran'ın formdan düştüğünü bildiklerinden onu daha fazla öfkelendirip yormak istemiyorlardı. 

Baran uğraşmak istemiyormuş gibi Hızır'dan kurtulup pencerenin önüne doğru yürüdü. Derin nefeslerini alırken Aziz, genci odadan çıkarmıştı. 

"Hepsi bağımlı," Yıldırım gergin bir şekilde söylenirken fotoğrafı kaldırıyordu. "Bir şey çıkmayacak abi," 

Birkaç saniye sessizlik sürdü. Odada duyulan tek şey Baran'ın hızlı nefesleriydi.

Bir an duraksayarak gözlerini Hızır'a çevirdi. Onun da fark edip etmediğini düşünüyordu. 

"Ne oldu?" diye sordu Hızır, Baran'ın ona baktığını fark ettiğinde. 

Dişlerini sıktı Baran. Dizlerinde güç kalmadığını düşünerek sandalyesine oturdu. Parmaklarını gergin bir şekilde dudaklarının üzerine götürdü. "Aynı şeyleri yaşıyoruz," dedi, sesinden hala sakinleşmeye çalıştığı belli oluyordu.

Odaya tekrar sessizlik çökmüştü. Baran dudağında gezdirdiği parmaklarını başına götürdü. Ellerini saçlarının arasında gezdirirken arada bir sinirle çekiştiriyordu. "Pastacı haklı, bekleyip göreceğiz." dedi Hızır, sessizliği bozmak ister gibi. 

"Ümit Alphan." Baran'ın kalp atışları hızlanmaya başlamış olsa da devam etti. "Onu Ümit Alphan ile yüzleştirdiğimiz gün o adamda böyle bir kriz geçirmişti. Doktor epilepsi nöbeti olduğunu söyledi... Şimdi bu da onun adını duyduğunda kriz geçiriyor," 

Hızır ağır ağır kafasını salladı. "Bunların hepsi manyak... O adamı tanıyan herkes tiki olduğunu söylüyor. Ne çıkardın ki buradan?" 

"Bunlar bir tesadüf mü? Sen bile ne yaşadığını hatırlamıyorsun," dedi Baran, Hızır'a bakarak. Hızır dudaklarını birbirine bastırdı. Kendine hatırlatmıyordu bunu. Kendine hatırlatmadığı için de ne birisi hatırlatsın ne de birisi hatırlasın istiyordu. "Ne bu? Büyü mü? Nasıl bilmezler-" Baran elini sinirle masaya vurduğunda susmuştu. Onun kelimelerini kullandığı için sinirlenmişti. "Bak ağzımda bile onun söylediği şeyler! Madam oyuna yeni başlamadı... Uzun süredir oynuyor zaten!" dedi Baran, sinirle ayağa kalkmıştı. 

Başı dönmüş olsa da kendini dengede tutmayı başarabilmişti. "Teklifi kabul etmedi, o zaten karanlıktaydı işte!" 

Ve Baran dile getiremediğini artık söylemişti. Kalp atışları kendini duyduğunda bu sefer düzensizleşmeye başlamıştı. Elini istemsizce gömleğinin düğmelerine götürüp sanki nefesini o düğmeler kesiyormuş gibi açmaya başladı. "Madam sadece bizi böyle kandırıyor... Uzun zamandır onunla."

"Madam'ın kurallara karşı geldiğini Beren'e itiraf ettirebiliriz-"

"Olmaz." dedi Baran, sıklaşan nefeslerinin arasında. "Bizi tehdit edecektir. Onu öldürür... Belki onu da kandırdı. Gerçekleri bilseydi Madam'ın yanında kalmazdı..."

Yıldırım, Baran'a yaklaşmak istediğinde Baran elini kaldırıp onu durdurdu. Hızır gerginlikten daha fazla oturamamış o da ayaklanmıştı. "Beren'e zarar veremez. Evliliği duyuracağız," 

Baran'ın dudakları aralanmış, boş bakarmış gibi bir noktaya kilitlenmişti. "Madde... Eklettirdiği son madde... Evliliği sadece kendisi duyurabilir."

Hızır sıkıntıyla ofladı. "Madam'ın yanında kalabilmek için eklettirdi o maddeyi! Seni öldürecekler Baran! Eğer onun yanındaysa..."

"O Madam'ın yanında kalmak istiyor," Baran istemsizce kafasını iki yana sallamaya başladı. "Bilmiyor... Gerçekleri bilmiyor... Madam'ı ona anlatmak yetmeyecek," 

Yıldırım ve Hızır, Baran için korkmaya başlamışlardı. Kendinden geçmiş gibi konuşuyordu. "Ona... Zaten o sözlerden anlamaz! Madam'ın gerçek yüzünü göstereceğiz... Sözler ona yetmez.... Yaşamadan bilemez..."

"Ne yapacaksın Baran?! Madam insanlara neler yaşatıyor bilmiyor musun?! Her şeyi bile bile yanındaysa?!"

"İmkansız... Madam bu! Herkesin aklıyla oynar! Onun aklıyla oynadı... Onu yolundan döndürmemiz gerekiyor... Böyle bir durumda ona gerçeği göstermemiz gerekiyor, dedesinin vasiyetiydi-" Baran odada volta atmaya başladığında cümlesini yarıda kesti. Odanın duvarları sanki üstüne üstüne geliyordu. "Arabamı hazırlasınlar Yıldırım. Biri beni eve götürsün."  


☾ ☾ ☾ 


"Zeynep'in sorgusu..." diyerek mırıldandı Hızır. "Zaten garipti."

Hızır ve Baran eve gelmişti. Akşama doğru Baran'ın odasına girmişler ve saatlerdir aynı konuyu konuşuyorlardı. Çoktan gece yarısı olmuştu bile. "Ne Beren'i ne de onu karanlıkta hayal edemiyorum. Aslında Beren'i hayal ediyorum, yalan söylemeyeceğim. Sözleri, hareketleri... Silah tutuşu, evde çıkardığı yangınlar... Kız beni vurdu lan! Senin yüzünden Baran, biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum," dedi Baran, donuk bir ifadeyle. Hızır hep söylemiş, Baran hem onu hem kendisini susturmuştu. Çünkü ona kapılmıştı. Beren'e. 

"Zeynep onun piyonu oldu... Belki Pastacı bile yalan söylüyor. İkisinin işini-"

"Hayır. Zeynep'in karanlıkta olmayı hiç istemediği belli. Doktoru da böyle söylüyor. Tedavilerde pişman olduğunu, bir daha yapmayacağını, bir daha oraya gitmeyeceğini sayıklıyormuş. Bunu bilinçsiz yapıyor, doktor bunun yalan olamayacağını söyledi... Öte yandan Ramis... Yakında rengi belli olacak. Onu öldüremem."

"Bu kadar kuralcı olma Baran. Kuralsız biriyle savaşıyorsun." 

"Ben buraya kuralları yıkmadan geldim. Adaletimle geldim. Savunduğum şeyi bir teori üzerine yok sayacak değilim. Böyle Baran Kamranoğlu oldum. Madam'ın beni yenemeyeceğini biliyorum. Bu savaş bittiğinde ne olacak? Karanlığımın karşısına başka biri olarak çıkamam," Oturduğu sandalyede geriye yaslandı. Nasıl oturursa otursun rahat hissedemediğinin farkındaydı. 

"Dedem bile Madam'ı öylece öldüremedi. Karanlığın tüm oklarını kendisine ve ailesine çevirmek istemedi. Madam'ın karanlığı Madam'a tapıyordu çünkü. Benim karanlığım öyle değil. Bu sefer karanlık bana güvenmeyecektir... Sonra benim karanlığımda kendi içinde çatırdamaya başlayacaktır. Düzen bozulacak ve insanlar dağılacak... Başa dönülecek. Tıpkı dedemin karanlığı bırakmasıyla başlayan bu hikaye gibi... Ben karanlığı bırakamam." 

"Beynim yandı amına koyayım!" dedi Hızır, gözlerini kapatarak. Fakat Baran'ın ne söylemeye çalıştığını anlamış ve hak vermişti. 

"Bu... Basit bir şey aslında. Madam'ın elinde hiçbir şey yok."

"Sadece Beren var," 

"Onu kandırdığına eminim. Onun saflığını kullanıyor. Dedemin anlattığı hikayeleri hatırla. Geçmişi bile yalandı kadının. Kolay ve inandırıcı yalanlar söylüyor o, kocası Cengiz'i bile kandırmış... Dedemler ne yaparsa yapsın adamı yolundan çevirememiş... Madam insanları manipüle etmeyi iyi biliyor."

Kᴜʀᴜᴍᴜş çiçᴇᴋʟᴇʀi ꜱᴜʟᴀʏᴀɴ ʙiʀi ᴠᴀʀ ʜʟ

Yıᴋᴀɴᴍış ꜱᴏᴋᴀᴋʟᴀʀᴅᴀ ᴀʏᴀᴋ iᴢʟᴇʀi ᴀʀıʏᴏʀ ʜᴀʟᴀ


Hızır kaşlarını kaldırıp Baran'a doğru eğildi. "Kamuran amca haklıymış diyor musun? Ben diyorum... Anlattığın her şeyi Beren sana yapmadı mı?"

"Ben Cengiz Uygur gibi kör değilim en azından," 

"Kördün Baran. Beren gitmeseydi... Bu evlilik onu çıldırtmasaydı belki de yanında olacaktı. Ve seni tıpkı Madam'ın yaptığı gibi işleyecekti... Bize bile düşüncelerimizi unutturdu Beren... Sana neler yapmıştır kim bilir,"

Biʀ ғiʟᴍiɴ ꜱᴏɴᴜɴᴅᴀ 

Yᴀɴʟış ʙiʀ ᴏʏᴜɴᴅᴀ 

çıᴋᴍᴀᴢ ʙiʀ ꜱᴏᴋᴀᴋᴛᴀ

Baran daha fazla konuşmak istememişti. "Kimsenin haberi olmayacak," dedi kendinden emin bir şekilde. "Herkes nasıl biliyorsa bildiklerini değiştirmeyeceğiz." 

"Nasıl yani?"

"Aileden kimse... Onun uzun zamandır Madam ile birlikte olduğunu bilmeyecek-"

"Baran? Delirdin mi sen?!"

"Doğru olan bu. Yoksa herkes başıma üşüşecek. Dedem Madam'ı öldürmeye kalkacak. Madam o sırada bizi kim ile tehdit edecek biliyorsun." Hızır dudaklarını bir şey söylemek için araladığında Baran sesini yükseltip konuşmasını engelledi. "Evlilik onu koruyacak diyeceksin, öğrendiğinde onu yine de öldürse... Bende Madam'ı bu sayede öldürsem... Elime ne geçecek? Kim kaybedecek bu hikayede?" 

"Mayın tarlasında geziyormuşuz gibi," dedi Hızır, gözlerini kaçırarak. Baran'ın ne halde olduğunu görebiliyordu. Fakat eskisi gibi mantıklı konuşuyor olmasına seviniyordu. "Önce Beren'i yanına mı çekeceksin?"

"Güvende olduğundan emin olmalıyım. Madam'a ancak öyle yaklaşabilirim."

"Ya Beren'in umurunda değilsen? Belki o da Madam'ı koruyacak? Zaten Madam'ın Beren'i yanında tutmasının sebebi bu. Beren sadece onun kalkanı olacak,"

"Bilmiyorum Hızır," 

"Belki de hala kendini kandırıyorsun? Kamuran amca ne derdi? Madam'ın yanındakiler Madam'dan başka kimseyi duymaz... Sende Beren'in yanında kimseyi duymadın. Konuşturmadın bile! Bak... Beren seni duydu mu? Gitti. Onun yanına gitti. Senin neden adamların üstünde durmadığın belli oldu... Biliyordun," 

ꜱᴇꜱiᴍi ᴋiᴍꜱᴇ ᴅᴜʏᴍᴜʏᴏʀ 

ʜiç ᴋiᴍꜱᴇ ᴋᴜʀᴛᴀʀᴀᴍıʏᴏʀ 

ᴜçᴜʀᴜᴍᴜɴ ᴅiʙiɴᴅᴇ


Baran sıkıntıyla nefes aldı. Hızır'ı sessizlik içinde dinliyordu çünkü savunacağı bir şey kalmamıştı. "Sen Cengiz Uygur ya da diğerleri gibi değilsin. Gözlerini Beren gittiğinde açtın ama Beren onun yanına gitti... Her şey için çok geç olabilir Baran, seni duymazsa ve görmezse ne yapacaksın?"

Cevap vermedi, o da bilmiyordu ki. "Üstelik Beren herkese öfkeli. Öfkeyle neler yaptığını biliyoruz... Abisinin kızını kaçırdı... Senin sevgin bile nefrete dönüşebilir."

"Ona olan duygularım o kadar güçlü ki... Nefretim nasıl olur, bilmiyorum." 

"Zeynep'e her şeyi bildiğimizi söyleyelim. Yaşamak için bu sefer anlatacaktır." dedi Hızır, sinirle. 

"Sadece Zeynep değil... Emir'i de getirelim. O soygunu gerçekleştiren üçlü... Emir'de Madam'ın yanında... Evliliğin başladığı günden beri yerinde durmuyordu... Bu yüzdendi demek."

"Madam onları senden saklarken... Seni de onlardan saklamış olmalı... Belki de saklamadı... Beren ve Emir fazlasıyla zeki," 

Baran kafasını memnuniyetsiz bir şekilde sallayarak Hızır'ı onayladı. 

"Kendilerine boşuna demiyorlamış gerçekten..." diye söylendi Hızır.

"Neyi?"

"Cehennemin en popüler ikilisi,"


☾ ☾ ☾ 


"Bizi konuştuklarına eminim!" dedi Zeynep, telaşlı bir şekilde. Pastacı ile birkaç gündür yaptıkları gibi yine bahçede buluşmuşlardı. Beren'in kimliğini öğrenmesi üzerine öfkesini önce Zeynep'ten çıkarmıştı ama patlamayı Beren için hazırlıyordu. 

"Herhalde bizi konuşuyorlar," Pastacı sakin bir sesle konuştuğunda Zeynep dudaklarını birbirine bastırdı. Bir yandan da gecenin karanlığında birini görebilirmiş gibi etrafına bakıyordu. "Baran adımlarını ağır ama sağlam atar. Bu yavaşlığını kullanacağız..."

"Ben açığa çıktım kesin! Beren bize ulaşmıyor bile... Kim bilir neler dönüyor! Keşke o gece Baran hemen gitmek istemeseydi... Belki Beren ile konuşurduk."

"Delilik bu! Delilik!" dedi Pastacı, birden gerilmiş öğrendikleri yine aklına gelmişti. "Biliyordum! Bir şey çıkacağını hep bekliyordum! Ama bunu beklememiştim... Aptalsınız... Böyle mi güvende tutacaktınız?!" Kafasını iki yana sallamaya başladı. "Beren kendini göz göre göre öldürecek!" 

"Evliliği sadece Beren duyurabilir. Tamam artık, her şeyi öğrendin. Onlar da öğrendi işte!"

"Beren'i bulmam lazım,"

"Beren yakında ortaya çıkacaktır. Çok bile durdu. Bu saatten sonra Madam'ın yanında kalacaktır. Başka bir şansı yok. Kimse de onu ikna edemez. Bu işin fazla uzadığını düşünüyor." Nefesini verdi. "Beren'i değil... Artık kendimi düşünüyorum. Seni de... Kamranoğlu bizi öldürürse ne olacak?"

Pastacı kolunu Zeynep'e doğru uzatıp omzunu tuttu. Onu kendine çektikten sonra başının üzerine küçük bir öpücük kondurmuştu. "Seni koruyacağım, korkma." Zeynep aşağı çekilen dudak kenarlarına karşı direnirken yüzünü Pastacı'ya çevirdi. Pastacı onu bekletmeden bu sefer dudaklarına uzandı. 

"Eskisinden de güçlü olacağız. Biz kazanacağız. O değil,"


☾ ☾ ☾ 


Kalabalığı ellerimle iterek ilerlemeye devam ettim. Gözlerimle bir yandan etrafı kesiyordum. Bunları kim doğurdu ya? Bu kadar yakışıklı adamı bir arada görmek içimi kıpır kıpır ediyordu. Beren'e içimden sövmeye devam ediyordum. Çünkü yakışıklıların dolu olduğu yerlerde hep önemli bir görev oluyordu. Ve tahmin edin, Beren kimi seçiyordu... Tabii ki beni, Duygu'yu. 

Kalabalığın arasında kaybolmuş gibi hissederken göz göze geldiğim herkese göz kırpıyordum. Bu arada ben Duygu. Evet, Beren'in favorisi olan. Aslında ben herkesin favorisiyim, Beren'in tüm karakterleriyle anlaşabilen tek kişi var. O da benim. 

Bugün buraya mini çan eteğimle üzerime de askılı bir bluz giyinerek gelmiştim. Saçlarımda en dandik peruğum vardı. Diğer karakterler gibi benim belli bir tarzım yoktur. Sürekli dönüşürüm ve değişirim... En sevdiğim özelliğim de bu zaten. Hepsi beni farklı anlatır. Beni tanımlarken yüzlerce ifade, şekil, tip veya özellikte anlatabilirlerdi beni. Ama dudaklarından tek bir isim dökülür, Duygu.

Çünkü onların hayatları boyunca arayıp bulamadıkları duyguları olurdum. 

Bugün buraya kaşındıran siyah bir perukla gelmiştim. Beren makyajımı yaparken kendini hiç zorlamamıştı. Sanırım beni gecenin ilerleyen saatlerinde dönüştürmeyi düşünüyordu. Saçlarımın üzerine koymuş olduğum gözlüğümü gözüme indirdikten sonra adımlarımı hızlandırdım. Mekanın güçlü ışıkları ara sıra gözüme geldiği için Beren'in taktığı ucuz lensler gözlerimi yakıyordu. Beren beni kesin bırakacak ya! Bunları çöpe atacak, ondan sevmediği ne varsa takmış üstüme! 

Modumun düştüğünü anladığımda kolumda bir güç hissettim. "Dans edelim mi?" diye sordu tanımadığım bir adam. Yüzündeki çarpık gülüşlü ifadesinden bakışlarımı çekip omuzlarından başlayarak onu gözlerimle süzdüm. Beyaz dar gömleği terden ıslandığı için bedenine yapışmış, gömlekten teni gözüküyordu. Gömleğinin düğmelerini açmasına gerek bile yoktu, zaten bir şey giymemiş gibiydi. Fazlasıyla seksiydi. Ay hayır Duygu! Midemi bulandırıyorsun! Hastalık kaparsın bu ayıdan! "Hayır," dedim, dudaklarımı büzüştürerek.

Hızlıca kolumu ondan kurtarıp yürümeye devam ederken dişlerimi sıkıyordum. Bu cevabı ben değil, Beren vermişti. Beren'in en kolay müdahale edebildiği karakteri bendim. En eğlendiği karakteri de bendim. Çünkü ben onun libidosuydum.

Yüzünüzde arsız bir sırıtış mı belirdi? Sanırım benim neye benzediğimi biliyorsunuz... Tabii... Beni açığa ne zaman çıkarıyor biliyorsunuz. Ya böyle saçma görevlerde ya da... 

Elimi göğsümün üzerine götürüp tenimi ovuşturdum. Sıcak bastı da. 

Bu yüzden Beren en kolay bana müdahale ediyordu. Ateşli bir kadındı, bu ödülü herkese vermezdi. Diğerlerini kontrol etmemek onun işine geliyordu. Ama ben onun başına bela açabilirdim. 

Jale gibi duygusuz ve soğuk biri değildim. Ne Efsun gibi ilgi arsızı bir narsist ne de Kayra gibi saf kalpli de değildim. Ben aralarındaki en yaramaz karakterdim. Üç isim saydım ama birkaç karakteri daha var. Belki tanışırsınız. 

Bakışlarımı üst kata çevirdim. Tanıdık bir yüz göremiyordum. Bu iyi miydi bilmiyorum ama sanki birkaç kişiyi görsem fena olmazdı diye düşünüyorum. 

Kafamı eğip mekana bakmaya devam ettim. Gözlerim Perker ile buluştuğunda alt dudağımı dişleyerek satın aldığı locaya doğru yürüdüm. 

Ben ona yaklaştıkça gözlerini kısmış bana bakıyordu. İki basamaklı merdivenin basamaklarını ağır adımlarımla çıktıktan sonra kaşlarını çattı. "Misafirim gelecek, inebilirsin." Gülerek çantamı masaya bıraktım. "Misafirin az sonra gelecek şaşkın, Duygu ben." Oturduğu koltukta gözlerini devirerek hafifçe yana kaydı. 

"Daha güzel bir şey bekliyordum Duygu'yu." dedi yanına oturduğumda. Kollarımı göğsümde birleştirdikten sonra omuzlarımı düşürdüm. "Güzelleştirmedi ki... Benden kurtulacak muhtemelen. Bölüm sonu canavarı gibi ortaya çıkacak!" 

Perker gülmeye başladığında gövdemi ona doğru döndürdüm. "Onu beklerken belki senin üzerinde çalışabiliriz," dedim kollarımı göğsümden ayırırken. 

"Ne?" diye sordu, müzikten birbirimizi duymak için yakınlaşmıştık. Kulüpler ne kadar güzel değil mi... Hiç çabaya girmeden istediğin kişinin boynuna yaklaşabilirsin. Kokusunu içine çekip tadının neye benzeyeceğini tahmin edebilirsin. 

"Belki seni eş cinsellikten vazgeçiririm... Karşı cinse takıntılı birisi yapabilirim seni," Yüzünü ekşittikten sonra omzumu tutup ittirdi. Bu arada tek nefretim, gayler. 

"Pişman etme beni," dedi uyarır bir tonda. Dilimi alt dudağımda gezdirdikten sonra arkamı yaslandım. Bari etraftaki yakışıklılarla gözlerimi seviştireyim...

Herkesi beğenirim, peşimde koşturabilirim, nazlanabilirim... Erkeklere bayılıyorum ya! Onlar yeryüzüne bizleri mutlu etmek ve peşimizde koşturmak için inmiş! Bir kadın neden bir erkeğin peşinden gider ki? Düşünürken bile beynim hata veriyor! Nasıl diye sormak istemiyorum aslında. Sürekli bu soruyu sorarsam yaşarım diye korkuyorum. Halimden memnunum, erkekler benim peşimde koştursun. Sahip oldukları her şeyi önüme yığsınlar, benlikleri dahil!  

Bende boş durmayacağım canım, onlar her şeyi önüme yığıp kendilerini bana teslim ederken onları izleyeceğim. Çünkü benimle birlikte olacaklar. Zaten tüm evren onların olacak. Onlara cenneti yaşatacağım...

Karanlığın içinde yaptıkları ışık oyunlarından dolayı insanları görmekte zorlanıyordum. Sıkılıp etrafı incelemeye başladım. Duvarlarda Beren söyledikten sonra asılan tablolar vardı. DJ kabinin arkasında ortalanmış iki tablo tam karşımdaydı. Elimi istemsizce boynuma götürdüğümü fark ettim. 

"Etrafa bak, senin geldiğin gün söylediğin her şeyi yaptırdı Baran abim," Beni yönlendirerek eliyle işaret etmeye başladığında anlatmaya başladı. "Bak, DJ kabinini dediğin yere koyuldu... Bak... Tablo da astırdı Baran abim, hem de özel yapım. Onu da sen söylemiştin... Çok para harcadı." Gösterdiği tabloları gördüğümde elim istemsizce kolyeme gitti.

Uzun duvarları tam ortalayacak şekilde güzel bir şekilde çizilmiş kurt ve aslan kafalarını gördüğümde iki hayvanın kolyemin üzerinde de olduğunu fark ettim. Aziz'in elime bardağı tutuşturmasıyla pipeti yavaşça dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. "Benim tablomu asmamış ama," 

Aptalım. Nefeslerim hızlanmıştı. Elimi kolye bile takmadığım boynumdan çektim. Beren'in zihnimde küfürlerini duydukça kaybolduğumu hissediyordum. Salağım! Açılıştan sonra kaç kere daha geldim buraya! Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Yapamayacağım. Gidemeyiz. "Neye bakıyorsun? Ne oldu?" diye sordu Perker kulağıma eğildiğinde. 

Kafamı iki yana salladığımda yutkundum. "Tablolara," dedim elimle işaret ederek. Ellerimin titrediğini fark ettiğimde elimi yavaşça çıplak bacaklarımın arasına sıkıştırdım. 

"Vay," Gözlerimi Perker'e çevirdiğimde beğendiğini anlamıştım. "Seviyor olmalı," dedi kaşlarını kaldırarak. Alt dudağını aşağı büküp altında hafif bir ışıkla aydınlanmış tabloları izlemeye devam ederken bende onun baktığı yere döndüm. Yapamayacağım, gidelim. 

"Verdiğim şeyleri yerleştirdin mi?" diye sordum, Perker benden yarım saat önce içeriye girmişti. Ona locasına ilerlerken etrafta biraz dolanmasını söylemiştim. Kalabalığın içinde ilerlerken ceketinin iç kısmına sakladığım bilyeye benzer küçük cihazları da bir yandan yere atmasını söylemiştim.

Bende kalabalığın arasında yürürken boş durmamıştım tabii, bende biraz yerlere bir şeyler serpiştirmiş olabilirim. Abartmayı severim. 

"Evet." Perker biraz bekledikten sonra kaşlarını çatıp omzunu silkti. "Onlara neden ihtiyacın var?"

Sorusu beni mutlu etmişti, kafamı dağıtabilirdi. "İçlerinde pembe renkte duman var," dedim kulağına eğilerek. "Dumanlar çıktığında burada kimse görülmeyecek. Dumanlar yükselirken dışarıya çık ve konuştuğumuz yerde beni bekle. Kamran'ın tapusuyla birlikte yanına geleceğim." 

"Buranın tapusunu almak senin için bu kadar kolay mı yani?" diye sordu alayla, o Beren'in başarısızlıkla Madam'ın yanına gideceğini düşünüyordu.

"Evet. Burayı iyi biliyorum." 

"Her yerde adamları var... Zamanlayıcı mı var verdiğin şeylerin içinde? Ne zaman duman çıkacak- Orada ne oluyor? Bir kalabalık var," Perker'i duyar duymaz onun baktığı yere doğru kafamı hızlıca çevirdim.

Göz kapaklarımı istemeden kırpıştırdığımda aralanmış dudaklarım arasından nefesimi almaya başlamıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Boğazımdan yükselen o yumru dışarı çıkmak istiyordu sanki. Bu sefer ben yapamayacağım Beren, kurtul benden. Bu kadar gerginlik benim bedenime fazla! "Baran Kamranoğlu," diye mırıldandı. 

Dişlerimi sıktım. Arkasından Aziz yürüyordu. Beren'i aramak yerine mekanında eğlenmeye mi gelmişler?! NEDEN BURADA?! BENİ ARAMAK YERİNE NEDEN BURADA?! "Plan iptal," 

"İptal falan değil," dedim sesimi yükselterek. Baran'ın yukarı çıkacağını bildiğimden hızlıca çantama uzandım. Bas... Keşke duman için zımbırtı koyacağıma bomba yerleştirseydim! Sinirden titreyen ellerimle çantamın içinden parmak boğumu kadar küçük kumandayı çıkardım. 

Hiç düşünmeden düğmeye bastım. Pembe dumanlar ince bir çizgi halinde kalabalığın ayaklarının etrafında dolaşmaya başlamıştı. Kalabalığı izledim. Mekana ait bir sistem olduğunu düşündükleri için dizlerine henüz yaklaşmamış dumanları seyrederek eğlenceli çığlıklar atarken dans etmeye devam ediyorlardı. Böyle yerlerde insanlara yanlış düşündürmek o kadar kolaydı ki... Bu yüzden bayılıyordum. 

Perker dumanları gördüğünde yavaşça yanımdan kalkmış kapıya doğru yönelmişti. Ellerim titremeye devam ederken kumandayı çantaya attım. Benim ellerim değil, Beren'in elleri titriyor. Benim içim yanmaya başlamıştı bile... Benim kumandamın kimde olduğunu biliyorsunuz. Kapıdan içeri girdiğini görmemle bacaklarımı onun için ayırmamakta zorlanıyordum. Üstelik ne halde olduğunu bile görememiştim. Yan profilini görmüştüm ve yetmişti. Adını duymak bile yeterdi. 

İçim hazır yanmaya başlamışken hatırlamış gibi çantamı tekrar açtım. Cüzdanımı çıkarttıktan sonra içine sakladığım küçük poşeti elime aldım. Diğer eşyaları çantama geri koyup bakışlarımı yine mekana çevirdim.

Dumanlar yükselmeye devam ederken dumanın pembe rengi de gittikçe yoğunlaşıyor, mekanın ortasındaki kalabalık rengin içinde kaybolmaya başlıyordu. Mekandaki tüm çalışanların birbirleriyle telaşla bir şeyler konuştuğunu gördüğümde bende oturduğum yerden yavaşça kalktım. 

Dumanlar localara kadar yayıldığında gözlerimle Baran Kamranoğlu'nu aradım. Görememiştim. Halbuki dikkat çeken bir tipi var, radarım onu hemen bulabilirdi. 

Kafamı eğip ayak ucuma doğru baktığımda dumanlar beni de sarmalamıştı. Mekanın ortasında dans eden kalabalık dumandan rahatsız olmuş gibi kenarlara ilerlerken beklemeye devam ediyordum. Baran nerede? Avucumdan bile küçük poşetten bez parçasını çıkardım. Parmak uçlarımda tutuyordum, elimin benzin kokmasını istemiyordum. 

Bez parçasını kalktığım koltuğa bıraktım.

Hadi Beren, yapacaksın. Yok yok... Yapamayacağım. Dumanın dizlerime tırmanışını izlerken kendimi zorlayarak locanın merdivenlerinden aşağıya inmek için bir adım attım. Dizlerim tutmuyordu. Her an yere yığılabilirdim. Kapı sağda. Sol tarafa doğru baktım. Yukarı çıkan merdivenleri gördüğümde bir adım daha attım. Dumanların içine karıştığımda beklediğim o sesi duydum. Mermi sesi. 

Eğlenen çığlıklar yerini endişeli feryatlara bırakırken derin bir nefes aldım. Müzik sesi mermi sesinden sonra durmuştu. Anlaşılan adamları kendilerinden bağımsız bir eğlence olduğunu çözmüştü. Yaklaşık üç dakika sürmüştü. Eteğimin kenarına sıkıştırdığım çakmağımı yükselen dumanların arasında çıkardıktan sonra çakmağı çaktım. 

Locadan uzaklaşırken hızlıca sönmeyeceğini bildiğim çakmağı koltuğa fırlatmıştım.  Birden parlayan alev yüzümü ısıttığında oradan uzaklaşmaya devam ettim.

Bir mermi sesi daha yükseldi. Adımları hızlandırdım. Dumanların arasında ben insanlara insanlarda bana çarpıyordu. Ne kime çarptığımı biliyordum ne de kimin bana çarptığını. Gitme. 

Yürüdüğüm yolda dümdüz ilerlemeye çalışırken ellerimi gözüme götürdüm. Bir yandan lenslerimi çıkartırken beni geriye iten insanlara karşı direnmeye çalışıyordum. Lenslerimi yere attıktan sonra gözlerimi kırpıştırdım. İnsanların çığlığına yangın alarmının sesi de karışmıştı. Bu karışık sesleri duymayalı uzun zaman olmuştu. 

Lenslerim görüşümü etkilememiş bile, pembe dumandan kimseyi görmüyordum. Görüş mesafem fazlasıyla kısaydı. Yanımdan geçip giden insanların belli bölgelerini görebiliyordum. 

Boğazımı rahatsız eden dumandan kurtulmak için yavaşça öksürürken ayağım bir şeye çarpmıştı. Gözlerimi kısarak etrafıma bakındım. Gitme. Zihnimdeki sese gözlerimi devirdikten sonra önüne geldiğim merdivenleri görüp tamamen hislerime güvenerek yukarı çıkmaya başladım. Bu sefer ellerimi öne doğru uzatmış, elime dokunan her bedeni güçlü bir şekilde ittirerek yukarı çıkmaya devam ediyordum. 

Dön! Yapamayacağım ben... İstemiyorum! Hazır değilim. İnsanları öyle bir itiyordum ki sanki kızdığım zihnimden intikam alıyordum.

Aman, neden insanlardan intikam alıyorum ki? Ne yapacağın belli işte. Bence sen çok konuşma. Aksiyon al, düşünme. Düşünürsen ölürsün, adrenalin damarlarında gezinsin. Adrenalin sana her şeyi unutturur. Hem Baran buralarda, bunu da isteyerek gelmedin mi? İstedim.

Merdivenleri bitirdiğimde yerlere cihaz serpiştirmekte gerçekten abarttığımı anlamıştım. Dumanlar burada bile yoğundu. Beni aramak için uğraşmamış birini görmek istedim. Boş ver. Gidelim. Ezbere bildiğim yolu yürümeye başladığımda duvarlara tutunuyordum. Elimi duvarda süründürürken koridorun başına geldiğimi anlayarak sağa döndüm. Dumanlar henüz bu koridora ulaşmamıştı ama koridor karanlıktı. Elimi sütyenime doğru götürürken az sonra açacağım kapının önünde duraksamıştım. Yine de boşta olan elimle kapı kolunu aşağı indirdim. Tabii ki, kilitliydi.

Sütyenimin içinden maymuncuğumu çıkardım. Maymuncuğu titreyen ellerimle açarken yine hislerimi dinledim. İlk denemem çoktan başarısız geçmiş, modumu düşürmemeye çalışarak başka bir anahtar ucunu denedim. 

Yeni başarısızlığıma oflayarak maymuncuğu anahtar deliğinden çıkarırken ne yaptığımı sorguluyordum. Ben değil, Beren. Zihnim artık sussa iyi olurdu. Zihnimde konuşmak yerine beni dönüştürmeliydi. Bu işlerde kimin daha iyi olduğunu ikimizde biliyorduk. Ayrıca benim zihnim bir yandan da ateşli şeyler düşünüyordu. Baran Kamranoğlu!

Dedim ya, ben herkese kolayca dönüşebilirdim. Zihnim dönmemi söylüyordu. Yola benimle çıktıysa dönmek yoktu. Belki de bugün beni bu yüzden seçmişti. Dönüştürmenin ve müdahale etmenin kolay olacağını bildiği bir karakteri seçmişti. Kontrol edebildiği ama bir o kadar da yaramaz olan karakterini... Yani Duygu'yu. Arayıp bulamadığınız her duyguya dönüşüyorum işte, peruğumu çıkarmaya hazırlanırken derin bir nefes aldım. Diğer elim kapının kolunda bekliyordu. 

Şimdi Baran Kamranoğlu için dönüşecektim. Onun hangi duygusu eksikti ki? Çoğu duygusu yoktu zaten, olmayan tüm duygularını da Beren doldurmuştu. Aslında dönüşmüyordum, Baran Kamranoğlu'nun bana ihtiyacı yoktu. Onun tek eksiği Beren'di. 


Belki de ben değildim. Aramayan adamı görmeyi istemiştim bu gece. Neden bu gece istedim ki, onu burada görünce zaten ilk bunu düşünecektim. Beni aramak yerine eğlenmeye mi geldi yani?! Of Beren, mekan onun. Sen ne zaman Baran'ın, haydi eller havaya diyerek eğlendiğini gördün? Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kısa peruğu çantama sıkıştırırken burnuma yapıştırdığım plastiği de çektim. 

Çantamı kapattıktan sonra bir ayağımı kaldırıp aceleyle ayağımdaki topuklu ayakkabıyı çıkardım. Elime aldığım topuklu ayakkabının ağır topuğunu tüm gücümle kapı koluna vurmaya başladım. Mekandan gelen sesler hala dinmemişti. Burada kimse gözükmüyordu. 

Yakalanacağım diye korkmuşum gibi kendimi heyecanlandırarak gücümü artırmaya çalıştım. Son vuruşum da zorlanmadığımı anladığımda ayakkabımı yere attım. Bir yandan ayakkabımı giyerken kapı kolunu da çekiştiriyordum, açılacağını anlamıştım. Geriye birkaç adım atarak tüm gücümle kapıya doğru koşup kapıyı omzumla ittirdim. Baran gelir mi?

İçeri girdiğimde acıyla yüzümü buruşturup elimi omzuma götürdüm. Kapıyı olduğu kadar kapattığımda odaya baktım. Işıkları açmak istememiştim. Dışarıdan gelen loş ışık biraz olsun odayı aydınlatıyordu. Muhtemelen aşağıda insanları dışarı çıkarmak için kahramanlık mücadelesi veriyordur.

Gözlerimin dolduğunu hissettim. 

Muhtemelen buradan çıktığımda dönmeyeceğim bir yola girecektim. Ne yapacağımı bile bilmiyordum ki... Düşünebildiğim tek şey, beni burada gördüğünde o da beni kendi yolunda istemeyecekti. "Beni rüyalarında görmen bu yüzden demek ki, seni öpmediğim için."

Adımlarım benden bağımsız geriye giderek kapıya yaklaştığını fark ediyordum. Göğsüm daralıyordu. Bu odaya defalarca girmiştim belki de... Ama zihnim bana ilkleri canlandırıyordu. Bu odanın içinde kendimi ve Baran'ı izliyordum. Hep böyle mi olacaktı?  "İsteseydim neyi nasıl sevdiğimi sana gösterirdim." 

Göstermişti. Göstermişti ve bende bundan korkuyordum. Daralan göğsümün üzerine elimi koydum. Gözlerimden akan yaşları şimdi hisseder olmuştum. Diğer elimle hızlıca göz yaşlarımı sildim. Ağlamak istiyordum aslında, bağıra çağıra ağlamak istiyordum. 

"Mekanımı beğendin mi?"

"Beğendim." 

"O halde benim istediğim bir şeyi yapmak zorundasın," 

"Evet."

"Seni öpmek istiyorum,"


Beğendiğim mekanını alacağımı bilemezdim. Söylediğim gibi, elimde bir sihirli değnek olsaydı sadece hiçbir şeyi bilmemek isterdim. Çünkü şu saatten sonra bıraktığım ne varsa... Bıraktıklarımı nasıl bulacağımı kestiremiyordum. Hazır mıydım? 

Gözlerimi sıkıca kapattım. Bu odadan bir an önce çıkıp kimseyi görmediğim o planı uygulamaya geçirmem gerekiyordu. Yanaklarıma dağılan yaşları tekrar sildikten sonra burnumu çektim. Kulağıma uğultulu bir şekilde gelen çığlıklar devam ediyordu, anlaşılan hala içeride birileri vardı. 

Masanın arkasına geçtim. Madam, mekanın tapusunu istediğine göre savaş açıkça başlamış olmalıydı. Çünkü ancak o zaman her mekanın tapusu mekanın içinde olmak zorundaydı. Hatta mekanın içinde değil, sahibinin odasında olması zorunluydu. Mekanın kalesi, kasanın olduğu yerdi. Ve Baran'ın kasasının burada olduğunu biliyordum. Fakat görmemiştim, sadece duymuştum. 

Baran'ın zihnine girmeye çalışıyordum. Baran nereye saklardı kasayı? Diğerleri hep masalarının altında gizlerdi. Bir dolabın içinde. Parayı hepsi çok sevdiğinden kasanın dizlerinin dibinde olmasını isterlerdi. 

Kapıdan bir ses duyduğumda hızlıca eğildiğim yerde doğruldum-

Karşımdaydı. Nefes al.

Derin bir nefes aldım. Ne yapacağım?! 

Öldüm. Öldürecek mi beni?! Elinde silahı var... Umurumda değil. Üstüne mi atlayacağım? Sarılmak- Sen önce kendine gel! 

Beni görür görmez silah tutan eli titremeye başlamıştı. Korkmuyormuş gibi çenemi yukarı kaldırdım. Özlediğim gözlerine bakıyordum. Ne düşünüyordu merak ediyordum. 

Önce yutkundum. Sesimin güçsüz çıkmasını istemiyordum. 

"Özledin mi beni-" 

"KES SESİNİ!" 

Bana kullandığı ses desibeli arkasından gelen çığlıkları bile bastırmıştı. Alnı koşarak gelmiş gibi terlemiş, gözlerinin beyaz kısımları muhtemelen dumanın etkisiyle kızarmıştı. Nefeslerini o kadar hızlı alıyordu ki göğsü hızla inip kalkıyordu. Onu çok kez sinirlendirmeme ve tüm ifadelerini ezbere bilmeme rağmen ilk defa böyle görüyordum.

İçeriye doğru bir adım attı. Onun aksine fazlasıyla rahat gözüktüğümün farkındaydım. Üstelik bana doğrulttuğu silahı nedense görmezden geliyordum. Aslında onu gördüğüm için rahatlamıştım.

"Şeytan doldurur Baran," dedim arsızca. 

Aklımdan o kadar şey geçiyordu ki... Bana hep böyle mi bakacaktı bu adam? Kim bu adam? Hiç tanıdık gelmemişti. Sadece Baran olduğunu biliyordum. Saçları hiç görmediğim kadar uzundu, sakalları birbirine girmişti. Tipsizleşmiş mi? Yok be... 

"Hep merak ettin... Şüphelendin... Bana güvenmedin aslında... Ben senin zihnini susturuyordum..."

"KONUŞMA!" Titreyen elleriyle tekrar bağırdı. Bana sesini yükselttiği her an silahından bir mermi çıkıyordu. Üzgünüm, böyle konuşmak zorundayım. Olan her şey bana olacak, o neden bağırıyor ki? 

"Neyden bahsettiğini anlamıyorum Baran," dedim dudaklarımı büzüştürerek. Kendimi ona hatırlattıktan sonra ifademi ciddileştirdim. "Tanıdık geldi mi?" Cevap bekler gibi gözlerimi kıstım. "Neyden bahsettiğini o kadar iyi anlıyordum ki," 

Baran'ın nefeslerini duymaya başladığımda yutkunduğunu da gördüm. "Şüphelerin doğruydu, ben karanlıktayım." 

Yüzünü ekşitti. Canı yanmıştı sanki. 

Silahın ucunda konuşmak beni korkutmuyordu, Baran'ın tuttuğu silahın ucunda konuştuğum için korkuyordum. "Beni her zaman sen uyutmadın... Aslında seni uyutan bendim. Son gecemizde olduğu gibi. Seni uyandıran da yine ben oldum," 

Derin bir nefes daha alırken Baran'ın silah tuttuğu eli sanki artık gücünü yitiriyordu. Elinin yavaş yavaş indiğini gördüğümde konuşmaya devam ettim. "Karanlıkta kimsenin yüzünü göremezsin," dedim ona hatırlatarak. "Karanlıkta birilerinin benim hakkımda illaki konuşacağını söylerdin... Kimse söylemedi. Söyleyen de ben oldum... Çünkü kimse beni konuşmaz." 

"Tüm oklar Beren'i gösterir... Ama kimse Beren'i konuşmaz." Düzgün konuşuyor olmama şaşırıyordum, bunları hiç prova etmemiştim. Sadece zihnimin bana söylettirdiği şeyleri ona söylüyordum. Aslında onu devamlı geçmişe götürüyordum. "Şu anda ya saçma şeyler söyleyen bir adamım ya da tüm gerçeklerini bilen biriyim. Yakında tekrar tanışacağız. Belki karanlıkta tanışacağız... Sen söylemeyecek bile olsan..." 

"Hiçbir zaman saçma şeyler söyleyen bir adam olmadın, aksine tüm gerçekleri biliyordun." İşte şimdi zorlanmaya başladığımı hissediyordum. "Tanışalım mı?" diye sordum, çenemi biraz daha kaldırmıştım. Aramızda beş adımlık bir mesafe vardı, bu loş ışıkta ifadelerimi görebiliyor muydu emin değildim. Ağlasam ve o bunu görmese kesinlikle ağlardım. Aslında zihnimin perdede oynattığı film eğlenceliydi. En azından şu ana kadar.

"Karıştırdınız sanırım," dedim ona bakarak. Yüzümde en masum gülümsemem vardı. Annem ile göz göze geldiğimde dudaklarını birbirine bastırmış bana bakıyordu. Sinirli gözüküyordu. Babamın yüz ifadesi ise her zamanki gibi sakindi. İçinde fırtınalar kopardığından emindim. "Hiç sanmıyorum," dedi ters ters bakarak.

"İşte, kızım Beren." dedi babam gür çıkan sesiyle. "Kusura bakmayın, daha önce hiç karşılaştınız mı?" diyerek, birden araya girdi Birkan abim. Adam, ters ters bakmaya devam ederken cevap vermişti. "Evet, geldiğimde karşılaştık. Mutfakta." dedi soğuk sesiyle. 

"Bu sefer kim oldun Beren?" dedi Kerim keyifle. Kerim'in eğlendiğini fark edince adam sinirli bakışlarını Kerim'e yöneltti. "Aslında kimse olmadım." dedim, salonda tanımadığım ama yaşlı olduğu için Dinçer dedikleri adamın olduğunu düşündüğüm kişiye doğru ilerlerken.

Elimi sanki bu mesafeden tutabilirmiş gibi ona uzattım. Çokta istekli görünmediğimin farkındaydım. O ise beni dinlemiyor gibi gözüküyordu. Sadece silahını gittikçe indirmeye devam ediyordu. Yüzündeki ifade perişan bir ifadeydi. Mimiklerini bile şu an benim yaptığım gibi tutmuyor olmalıydı. 

"Bu sefer karıştırmadın. Hiçbir karakterimi saklamadım senden, hepsini gördün..."

"Burada çalışıyor musun diye sordu, kafamı salladım. Çalışıyorum da. Evin küçük kızı olarak. Beren," dedim elimi uzatırken. Dinçer Bey'in ailesinden kahkahalar yükselirken bu sefer bizimkiler de gülmüştü. Adamın yüzünde tek bir mimik bile oynamıyordu. Bana ters ters bakarken ayağa kalkıp uzattığım elimi çok az canımı yakacak derecede sıktı. 

"Baran Kamranoğlu." 

"Beren," dedim, yutkundum. Boğazımdaki acı gittikçe artıyordu. O günlere gitmek isterdim bende. Bu ölüm sessizliğini duymaktansa ailemin kahkahalarının kulağımda yankılanmasını isterdim.  

Onu gördüğümde sarılıp sarılmayacağımı düşünmek bende istemiyordum. Öyle bir bakıyordu ki bana... Pişman mıydı? Yazıklar olsun diyordu sanki. Sanki mi? Özlediğim hiçbir şeyi bana göstermeyecek, bir daha yaşatmayacaktı. Bunu neden düşündüğümü bile bilmiyordum. Onun aklından geçenleri mi okuyorum? 

"Sen... Baran Kamranoğlu olmalısın," dedim, sessizlik beni rahatsız ettiği için ben konuşmuştum. "Karanlığın yeni hükümdarı! Güçlü, asil, dokunulmaz-"

"Seni burada bulmak istememiştim. Şimdi her şeyi yıktın, yanımdaydın artık karşımdasın." O konuştuğunda duraksamıştım. Bağırmıyordu ama sesi hala öfkeli çıkabiliyordu. 

"Karanlığımı beğenmedin mi?" 

"Zihnimde farklıydın, masumdun... Şu an kim olduğunu bilmiyorum."

"Ben hep Beren oldum. Yanında hiç olmadım. Karşında olamayacağım kadar da güçlüymüşsün-"

"Tek kelimeni duymak istemiyorum." dedi kaşlarını kaldırarak. 

Derin bir nefes alıp cevabından korktuğum soruyu ona sormaya hazırlandım.

"Beni öldürecek misin Baran Kamranoğlu?"

Sağ gözü kasılır gibi olduğunda dudaklarını birbirine bastırıp yüzündeki tüm kaslarını geriye ittirdi. Elindeki silaha bakmadan beline sıkıştırırken elleri hala titriyordu. "O-... Ona... Ona söyle!" Kelimelerini seçemediğini anladığımda sessizce ona bakmayı sürdürdüm. "Onu öldüreceğim! Kurallara karşı geldi! Seni yanına alamazdı-"

"O almadı ki?" dedim omuzlarımı kaldırarak. "Ben istemiştim."

"O KADIN SENİ KANDIRIYOR! GÖZÜNÜ AÇ! NE ANLATTI SANA?!" 

Sesini yine yükselttiğinde derin bir nefes aldım. "Bilmem gereken her şeyi-"

"YALAN SÖYLÜYOR!" Nefeslerini düzenlemek için bir süre bekledi. "Her şeyi bilseydin... Onun yanında olmazdın-"

"Biliyorum?" 

Bana karşı daha fazla öfkelendiğini görüyordum. Sakin kalmaya çalışıyordu ama pek mümkün değildi. "Ne biliyorsun?! Bir bok bildiğin yok-"

"Daha ne öğreneceğim? Sizin güç budalası olmanızı mı? Beni susturmaya çalıştığınız gibi o kadını da susturmanızı mı? Beni gizlice evlendirdiğinizi mi-"

"Evliliği biliyor mu?" 

Yavaşça güldüm. "Amacınız beni korumak mıydı Baran? Öyle diyordun ya? Yoksa korktuğunuz bir kadına karşı biraz daha güçlü gözükmek miydi? Onu biraz daha mı yalnız bırakmaktı?"

"EVLİLİĞİ BİLİYOR MU?!" 

Beni dinlemeden hala aynı soruları sormasına öfkelenmiştim. Yavaşça topuğumu yere vurdum. "BİLMİYOR! O HİÇBİR ŞEYİ BİLMİYOR! KİM OLDUĞUMU BİLE BİLMİYORDU! YANINA GİRDİĞİMDE KİMLİĞİMİ GİZLEDİM VE HİÇBİR ZAMAN KİM OLDUĞUMU SORMAMIŞTI!"

"Yalan söylüyor," dedi kafasını iki yana sallayarak. 

"EVET YALAN SÖYLEMİŞ! ÇÜNKÜ HEM BENİ HEM DE KENDİNİ KORUMAK İSTEMİŞ! HER ŞEYDEN HABERİM VAR! TEKLİFTEN, ETTİĞİ YEMİNDEN! BU YÜZDEN ONU ÖLDÜREMEZSİN! ONUN YANINDA OLMAK İSTEYEN BENDİM!" 

"Soyadının Kamranoğlu olduğunu biliyor mu?" diye sordu tekrar, sert bir şekilde. Masanın arkasından çekilip ona doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladım. 

"Tek derdin bu mu? Kandırıldın... Hepiniz kandırıldınız... Ama hala soyadımı mı öğrensin istiyorsun?!"

"Cevap ver,"

Ona iyice yaklaştığımda kokusunu almaya çalıştığımı fark etmiştim. Belki de heyecanımdan kokusunu alamıyordum. 

"Bilmiyor!" dedim, onu göğsünden ittirerek. Durduğu yere sanki çakılmış gibi hiç hareket etmemişti. Ben ise sadece ona dokunmak için ittirmiştim. "Soyadımı söyleyeyim, evliliği söyleyeyim de bana olan güveni kalmasın mı istiyorsun?!" 

Onu tekrar göğsünden itmeye hazırlanırken hızlıca kolumu tutup beni kendine çekti. "Ne güveninden bahsediyorsun?! O kadının güvenle işi olmaz! Ona güvenen sensin! O kimseye güvenmez!" 

"Onun yerine sana mı güveneyim? Aileme mi? Sen cevap ver!" dedim, beni kendine yaklaştırmasını fırsat bilmiş gibi kafamı ona doğru kaldırdım. Dudaklarımızın arasında sadece bir nefeslik mesafe vardı. "Bana hiçbir şey söylemediniz. Anlatmadınız. Madam'ın kim olduğunu bile söylemediniz."

"Bunu kendisi istedi! Sana daha iyi yalan söylemek için! Baban hiçbir zaman anlatmadı çünkü onun korkusunu sana bulaştırmak istemedi! Senin içindi her şey! Teklifi kabul edeceğini bile düşünmediler! O kadın bana ve diğerlerine olan öfkesinden senin soyadını duyduğunda sana zarar verecek!" 

"Sende mi düşünmedin?" diye sorduğumda gözlerim istemsizce dudaklarına kaymıştı. Belki de istediğim içindi. 

"Ne önemi var ki? Kim olduğun gerçeğini değiştirmiyor." 

Doğru söylüyordu. 

Daha fazla dayanamayacaktım. Ne?! Öyle değil... 

Kolumu sıkmaya devam ediyordu, canımı da yakıyordu ama umurumda değildi. Serbest olan elimle karnına dokundum. Elimi yumuşacık gömleğinin üzerinde yavaş hareketlerimle yukarıya doğru çıkarmaya başladığımda nefeslerinin gittikçe yavaşladığını fark etmiştim. 

Boynuna doğru yaklaştığımda kolumu sıkan elini serbest bırakmaya başlamıştı. Kolumu ondan kurtardıktan sonra ellerimi boynunda birleştirdim. Bir nevi ona sarılıyordum ama bana hiçbir tepki vermiyordu. 

"Baran'ın aşık olduğu Beren değil miyim?" 

Dişlerini sıktı. Gözlerime nefretle bakıyordu. "Değilsin," dedi sıktığı dişleri arasından. 

"Sen bana aşık değildin ki... Sen karanlığı olmayan bir Beren'e aşıktın. Sana ne zaman karanlığımı göstersem... Bana karşı gücünü kullandın... Baran Kamranoğlu oldun. Ben senin zihnindeki Beren değilim... Daha fazlasıyım. Sen onu hiçbir zaman göremedin. Ama artık göreceksin," Konuşurken nefesim dudaklarına çarpıyordu. 

Topuklu ayakkabılarıma rağmen parmak uçlarımda yükseldiğim için bedenimi ona yasladım. Ona yaslanmak ve yorgunluğumu gidermek istiyordum.

"Kıyametin kopacağını söylüyordun Baran, koparsana şimdi." 

Dudaklarına biraz daha yaklaştım. Hala bana dokunmuyordu. Öpecek gibi bile durmuyordu ama onu öpmek istediğimin farkındaydı. 

Bir elimi boynundan çektim ve onun eline doğru götürdüm. Soğumuş ellerini tuttuğumda hala titriyordu. Bu öfke onu yıpratacaktı. 

Parmaklarımı onun parmaklarıyla kenetlemek için avuçlarımızı birleştirdim. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçireceğim sırada boynunda olan elimin bileğini sertçe tutup beni kendisinden uzaklaştırdı. 

Birkaç adım geriye sendelediğimde işaret parmağını bana doğru kaldırdı. "Sen benim muhattabım değilsin artık, dediğin doğru. Karşımda duramayacağın kadar güçlüyüm!" 

"Korkuyor musun yoksa?" diye sordum, Baran Kamranoğlu kartını kullanarak beni şaşırtmamıştı.

"Sen sadece Madam için çalışıyorsun... Benim adımlarım sizi ezip geçer... Bunu en iyi Madam biliyor. Sen ve senin gibi yüzlerce zihni yıkanmışlar... Hiçbirinizle işim yok. Madam beni hiçbir zaman korkutmadı. Benim tek korkum sendin ama... Ama anladım. Korkacağım bir şey yokmuş." 

İşaret parmağını salladığı elini yumruk yaparak indirdi. "Seni kaybetmekten korkmuştum... Hiç benim olmamışsın ki," 

Alayla güldüm. "İki imzayla olmuyormuş demek ki," 

"Ailen ne halde haberin var mı senin?" diye sordu hiddetlenerek. Beni vuracak bir şeyler arıyordu ama bilmiyordu, zaten paramparçaydım. 

"Ben ne haldeyim haberin var mı?" 

"Bencillik yapma! Hakkın bile yok! Bu kadar insan senin gözünde kötü olduysa sebebi sendin! Yaptıkları doğru veya yanlış! Amaçları aynıydı! O kadın sana neler yaptıracak tahmin bile edemezsin! Hatta yaptırdı bile! Sen... Sen...-"

"Amacı aynıymış! Bu yüzden mi beni hiç aramadın Baran? Nerede olduğumu da merak etmedin mi?! Sen korkağın tekisin! Beni bulamayacak kadar korkaksın!"

"BİLİYORDUM! KARANLIKTA OLDUĞUNU BİLİYORDUM! BULMAK İSTEMEDİM SENİ! BENİ NASIL BIRAKTIĞINI BİLMİYOR MUSUN?! YENİ BİR OYUNU İZLEMEK İSTEMEDİM!"

"BULMAK İSTEMEDİN DE NE OLDU?! BENDEN VAZGEÇTİN! BAK! KARŞINA ÇIKAN BENİM! SENİN HİÇBİR ADIMIN BENİ EZEMEZ! KORKMUYORUM ÇÜNKÜ!" Sinirle ona doğru yaklaşırken ona vurmamak için kendimi zor tutuyordum. 

"NE? NE İSTEDİĞİN? SANA DEDİM! GÜÇ, PARA NE İSTERSEN BENDE FAZLASI VAR DEDİM! BİRİNİN AYAKÇISI MI OLMAKTI İSTEDİĞİN ŞEY?! SANA ONLARI BERABER YÖNETELİM DEDİM! DEMEDİM Mİ LAN?! SÖYLESENE!" İki kolumu sertçe tutup beni sarsmaya başlamıştı. "SANA HER ŞEYİMİ VERMEYE HAZIRDIM BEN! KENDİMİ BİLE!" 

Tüm gücümle kendimi ondan kurtarıp uzaklaştım. "Seni istemiyorum demek ki," 

"Bu kadın zehirleyecek seni... Belki de çoktan zehirledi..." Bakışlarını benimle buluşturdu. "Neler anlattı sana? Geçmişinden bahsetti mi-"

"BAHSETTİ! MERAK ETTİĞİN ŞEY BU MU?!"

"Katil olduğunu da söyledi mi sana?" Bu sefer alayla bakan Baran'dı. Afalladığımı belli etmemek için sormadım. "Kimleri öldürdüğünü... Neden öldürdüğünü... Anlattı mı?"

"Kimi öldürdüğünüzü-"

"Biz kimseyi öldürmedik! Ailemize zarar vermeyiz!"

"Senin ailen değil zaten Baran,"

Kapıya ilerlemek istediğimde bir hışımla karşıma dikildi. "Bunlar yaşanmadan önce... Herkes dedem için çalışıyordu. Deden Cengiz... O da dedemin adamıydı-"

"YETER! Dedeni falan duymak istemiyorum-"

"Duyacaksın! Neyi kabul ettiğini anladığında pişman olacaksın! Kapıma dayanacaksın!" 

Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Merak etme. Geri dönmeyeceğim. Neye evet dediğimi biliyorum! Bugün bu yüzden buradayım-"

"Tapu için mi? Bir kağıt parçası için mi? MURAT SANBERK'İ ÖLDÜREN KADININ İŞLERİNİ Mİ KOLAYLAŞTIRACAKSIN?! ONUN KÖPEKLERİNDEN BİRİ Mİ OLACAKSIN?"

Sinirden titreyen dudaklarını birbirine bastırdığında kaşlarımı çattım. "Öfkeden ne diyeceğini bilmiyorsun bile... Tıpkı Madam gibi beni de yalnız bırakmak istiyorsunuz! Köşeme çekilip sus-"

"GERÇEKLERİ ANLATIYORUM! CENGİZ UYGUR'U, MURAT SANBERK'İ O KADIN ÖLDÜRDÜ! YASEMİN KAMRANOĞLU'NU ÖLDÜRDÜ! SANA ONLARCA İSİM SAYARIM! BU KADIN SENİN AİLENİ ÖLDÜRÜYOR! ANNEN BİLE O KADININ ELİNDEN KAÇTI-"

"SUS ARTIK!" Çığlık atmıştım. Dinlemek istemiyordum. "Seni kandırdığım için böyle yapacağını biliyordum. Ben Madam'ı ilk defa görmedim. Tanıyorum onu! Ne yaptığını nelerle uğraştığını en iyi ben biliyorum! Bir daha dedemin adını ağzına bile alma! Beni buradan vuramazsın." Ona çok yaklaştığımı fark ettiğimde tekrar ittirdim. "Bana bir şey anlatma-"

"ANLATMAYACAĞIM! GÖSTERECEĞİM SANA!" İttirmem onu etkilememişti, bu sefer daha da yanıma sokulmuştu. "SEN HİÇBİR ŞEYİ ANLAMIYORSUN Kİ, APTALSIN! NE BENİ ANLADIN NE SEVGİMİ ANLADIN... HİÇBİR ŞEYİ ANLAMAZSIN SEN!" 

Hızlı nefesleri yüzüme çarptıkça kalp atışlarımı hızlandırıyordu. "Madam'ın karanlığında sana gerçekleri anlatma cesaretinde bulunacak bir kişi bile yok! Madam'ın sağ kolu... Tekin Macar... Deden Murat'ın adamıydı. Madam'a bu cinayetinde yardım eden adam... DEDENİN KATİLLERİYLE İŞ BİRLİĞİ Mİ YAPACAKSIN?!"

Kafamı iki yana salladım. "Sen benim zihnimi karıştıramazsın Baran. Senin baş edemeyeceğin ve anlamayacağın bir karanlığın içindeyim-"

"Evlendiğimizi duyduğunda ne yapacak sanıyorsun? Seni kullanacak. En iyi ihtimalle. Seni piyonu yapacak! Ya da sana güvenmeyecek ve öldürecek!"

Elimi sinirle çenesine götürüp son gücümle sıktım. "Beni öldürmez! Bensiz yapamaz! BU EVLİLİĞİ DE ANCAK BEN DUYURABİLİRİM! SAKIN KARŞIMA BUNUNLA ÇIKMA!"

"Karşındayım lan!" dedi, çenesindeki elimi boşta olan elimle birlikte tutup ellerimi sıkıca göğsünde sıkıştırdı. "HEP KARŞINDA OLACAĞIM! HİÇBİR ŞEY YAPAMAYACAKSINIZ! SANA MADAM'IN BİZE YAŞATTIĞI HER ŞEYİ YAŞATACAĞIM!" 

"SEN ZATEN BENİM İŞLERİME HEP BURNUNU SOKTUN!"

"DEVAM EDECEĞİM! SENİN AKSİNE BEN AİLEMİ VE SEVDİKLERİMİ DÜŞÜNÜYORUM! ONLARI KORUYACAĞIM!" Ellerimi ondan kurtarmak için kendime çeksem de başarılı olamamıştım. Bileklerimi öyle bir sıkıştırmıştı ki ellerimin kan akışını kesmek üzereydi. "Madam'ın ne yapacağını çok iyi biliyorum! Her adımını biliyorum! Eğer şu an Madam karanlığını topluyorsa... Bil ki ben izin verdiğim için. Onun işini herkesin gözünün önünde bitireceğim!" 

"Çünkü kralın tahtı sallanıyor... Kendine çok güvenme. Belki de ben işi bitiririm." dedim onunla alay ederek. Karanlığın kuralıydı, kral tahtına daha sağlam otururdu. 

"Kendinden nefret ettireceksin... Senin gözlerini açabileceğimi düşünmüştüm ama... Bakışların, lafların... Bana artık her şey için çok geç olduğunu düşündürtüyor." Yüzünde benden tiksinir gibi bir ifade yerleştirmişti. Kalp atışlarım yine düzensizleşmeye başlamıştı. Kaybetmekten korkuyorsun. 

"Senin tek bir gülüşüne bile herkesi yakmaya hazırdım." dedi, çenesini sıkarak konuşuyordu. Bir şeyleri bastırdığı belliydi, belki de ağlamak istiyordu. "Keşke ne gülüşünü görseydim ne de hazır hissetseydim."

Keşke beni öldürseydi. 



"Seninle ilk defa burada öpüştüğümüzü hatırlıyor musun?"

Baran'ın kaşları hafifçe çatılırken belli belirsiz gülümsedi. "Hatırlıyorum tabii," dedi gözleri kısılırken. "Nereden aklına geldi şimdi?"

"Hatırlayıp hatırlamadığını merak ettim." Baran'ın bakışları Beren'in dudaklarına kaydığında Beren ellerini Baran'ın ensesinde dolaştırmaya başlamıştı.

"Senin hiçbir şeyin benim aklımdan çıkmaz ki güzelim. Sen yokken zihnimde sesini bile duyuyorum. O gülüşlerin... Hep yankılanıyor,"

Belki de gittiğinde Baran'ın onu unutacağından korkuyordu. Beren bazen herkesi kendisi gibi düşünüyordu. Unutmak onun için kolaydı, zihnini parçalara bölüp odağını hızlıca değiştirebiliyordu.

Ona cevap vermek yerine dudaklarını yine Baran'ın dudaklarıyla buluşturdu. O gün onu öptükten sonra bu dudaklara bağımlı olacağını nereden bilebilirdi ki?

"İyi ki öptürmüşüm kendimi," dedi Beren, dudaklarını ondan ayırırken. "Gerçi sen öpmüyordun az kalsın! Sonra seni sinirlendirmiştim... Tuzağıma düşürdüm aslında seni," Beren şımarık şımarık konuşmaya devam ederken işaret parmağıyla Baran'ın dudaklarını geziyordu.

"İyi ki düşmüşüm o tuzağa," 


"Bu bakışları onun karanlığında da gördüm... Bana inanmayacağını biliyorum. Madam'ı yaşatacağım sana... Gerçek yüzünü gördüğünde umarım çok geç olmaz," Bileklerimi öyle bir sıkıyordu ki ellerim hissizleşmeye başlamıştı. Sen onu tanıyıp sadece hiçbir şey bilmemeyi dilemiştin. O ise seni tanımamış olmayı istiyor. Hızlı. 

İyi ki ile başlayan cümleler ne kadar da hızlı keşke olmuştu. 

"Hiçbir isteği gerçek olmayacak... Bu savaşta yapacağı hamleleri o kadar iyi biliyorum ki... Çırpınışlarınızı izleyeceğim. Ben Madam gibi gücümü hileyle, oyunlarla kazanmadım. Yine kurallara uyacağım. Tekrar kazanacağım-"

"Karanlığın başında kimin olması gerektiğini iyi biliyorum. Ve ona göre oynayacağım. Gücünü bu kadar çok önemsiyorsan... O koltuğuna sağlam otur!" dedim, dişlerimin arasından. 

"Bu öfken bile onu andırıyor! Bana anlatılan her şeyi dinlemeliymişim! Beni kullanacağını, zihnimi yıkayacağını bile söylemişlerdi! Ne beyninin içine, ne de kalbinin içine girmesine izin verme demişlerdi! Yöntemlerin bile onun yöntemlerine benziyor. OYUNUNU ÇOK İYİ OYNADIN! TEBRİK EDERİM! AMA UYANDIM!" 

Söyledikleri hem benim düşündüklerimi hem de Madam'ın söylediklerini doğruluyordu. "Aptal deden mi söyledi bunu sana?! Aşağılık kanımı beğenmediğini bende duydum... Beni neden sevmediğini yeni anlıyorum," Ellerimi hala sıktığını yeni fark etmiş gibi birden bıraktı. Beklemediğim için ellerim bacaklarıma çarpmıştı. Yumruklarımı sinirle sıktım. "EVLENDİRMESEYDİ O ZAMAN! LANETLENMİŞ KANIMA SOYADINI VERMESEYDİ!"

"Anlamıyor musun sen? DÜŞÜN LAN DÜŞÜN! GÖR GERÇEKLERİ!" Baran yine yüzüme doğru bağırmaya başladığında birkaç adım geri çekildim. O üzerime yürüdükçe geri adım atmaya devam ediyordu. "BU VASİYETTİ! NE SEN DOĞMUŞTUN NE DE BEN! SENİ KORUMAK İÇİN... DEDEN ÖLECEĞİNİ BİLDİĞİ İÇİN BUNU VASİYET ETTİ! O BİLE GÜVENMEDİ SANA... HEM SANA HEM DE MADAM'A... AMA AİLEMİN SANA DOĞRU YOLU GÖSTERMESİNİ İSTEMİŞ!" 

Yüzümü buruşturdum. "Bu aptal hikayelerini dinlemeyeceğim. Karanlıkta çok yalan dinledim ama-"

"GERÇEKLERİ GÖRDÜĞÜNDE BENİ BULAMAZSAN NE OLACAK?! ORADA BAŞINA GELECEK EN UFAK ŞEYDE BİLE YANINDA KİMSEYİ BULAMAYACAKSIN SEN! KONUŞSANA?! SANA ORADA BENİ ANLATTILAR MI?! MADAM'DAN ÇOK BENDEN KORKTUKLARINI ANLATTILAR MI?! ONLAR SADECE ALAMAYACAKLARI PARALARIN PEŞİNDE! KARŞINDA BENİ GÖRDÜĞÜNDE SENİN ARKANDA KİMSE OLMAYACAK-"

Bana fazla yaklaştığını düşünüp onu göğsünden ittirdim. Sesi yüzüme tokat gibi çarparken içimdeki sıkıntı büyüyordu. Anlattıklarının gerçek olmayacağını biliyordum. Ama şu anki hislerimi anlatıyordu. "İHTİYACIM MI VAR? HA?! ARKAMDA BİRİNİN DURMASINA İHTİYACIM MI VAR BARAN? SENDEN Mİ KORKACAĞIM?!"

"O karanlıkta kimseye güvenmeyeceğini biliyorsun. Madam'a mı güveniyorsun? Bu kuralı koyan kendisiydi," dedi soğuk bir sesle. "Bana hiç mi güvenmedin?"

Sessiz kaldım. Tekrar üzerime yürümeye başlamıştı. "Sana hangi vaatlerde bulundu? Nasıl kandırdı seni?"

"Beni sözlerle mi kandırdığını düşünüyorsun?" dedim gözlerimi kısarak. "Hiçbir vaatte bulunmadı. Ben onun yanında olmak istedim-"

"BENİM YANIMDA NEDEN DEĞİLSİN?!" Yüzüme eğilerek bağırdığında gözlerimi kırpıştırdım. "BENİMLE NEDEN OLMADIN?! NEDEN BENİM YANIMDA OLMAK İSTEMEDİN?!"

Nefesleri hızlanmaya başlamış, gözlerimin içine bakıyordu. Canının yandığını görebiliyordum. Gözleri bile benimle konuşuyordu ama öfkesinden beni bile görmüyordu.

Elini kaldırmasıyla ensemde parmaklarını ensemde hissetmem bir olmuştu. Parmakları ensemi sertçe kavradığında yüzümü kendisine çekti. 

Nefeslerini düzene bile sokamamışken dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Gözlerimiz hala birbirine kenetliydi. Öpmemek için direniyordu sanki, fark ettiğimde kafamı yavaşça oynattım. 

Alt dudağım onun dudaklarında küçücük bir yere değmişti. Değdiği yerin yandığını hissediyordum. "Dayanamazsın," diye fısıldadım dudaklarının üzerine, sanki ben dayanabilirmişim gibi. 

Nefesi ağırlaşmıştı. Gözlerini dudaklarıma çevirdiğinde onu bekledim. "Dayanmak isteyen kim," Homurdanması beni heyecanlandırmıştı. Hiç beklemeden dudaklarımızı buluşturdu. 

Sanki bu anı bekliyormuşum- Sanki mi? Bu anı bekliyordum. 

Farklı öpüyordu. Öfkeliydi, kinliydi... Korkuyordu. Dudaklarında bulduğum şefkati bu sefer bulamamıştım. Dudaklarıma fazlasıyla sert davranıyordu. 

Gözlerimi çoktan kapatmıştım. O dudaklarımı boğazından yükselen hırıltılarıyla öpmeye devam ederken kollarımı boynunda birleştirdim. Ellerimin hissizliği çoktan uçup gitmişti. Dudakları kanımdaki akışı düzene sokmuştu bile.

Başlarda öfkesine karşılık veremesem de kendime geldiğimde bende onu öpmeye başladım. Üstelik benim dudaklarım da ona öfkeliydi. 

Dudağı dişlerime değdikçe belli belirsiz ısırıyordum onu. Canını biraz daha yakmak istiyordum. Ne gözlerinde gördüğüm perişanlığı ne de beni vurmaya çalıştığı sözleri... Hiçbirinden tatmin olmamıştım. Arsız! 

Boşta olan elini bel boşluğuma yerleştirip dudaklarıyla yeterince baskı uygulamıyormuş gibi beni sertçe kendisine bastırmaya başlamıştı. Nefes almama bile izin vermiyordu ama halimden memnundum. 

Elimi karışık saçlarının arasında gezdirmeye devam ederken bir bacağımı istemsizce kaldırıp onun bacağına doladım. Boynumdaki elini çekip havaya kaldırdığım çıplak bacağımı tek hamlede sıkıca kavramıştı. Boynumdaki güçten daha güçlü bir baskı uyguluyordu bacağıma. 

Bu seferde belimdeki elini gevşetip dizlerinin üzerinde hafifçe eğildi. Belimdeki elini diğer bacağıma götürüp beni bir hışımla kucağına almıştı. 

Dudaklarımızı ayırırken gözlerimi açıp ona baktığımda çoktan bana bakıyor olduğunu gördüm. Nefeslerimiz birbirine çarparken bacaklarımı onun beline sarmaladım. Ona sıkıca tutunduğumda elleri eteğimin altından kalçamı kavramıştı. "Söylesene," diye fısıldadım, dudaklarımı burnuna yaklaştırdıktan sonra hafifçe dişlerimi batırdım. 

"Özledin mi beni?" 

Cevap vermek yerine sertçe nefes alıp beni kucağında taşımaya devam ederken hızlı bir şekilde ilerledi. Sırtım duvarla buluştuğunda dudaklarımdan acılı bir inleme yükselmişti. 

Dudaklarımı kapatmama bile zaman tanımadan tekrar dudaklarıma yapıştı. Biliyordum işte, zihnini tekrar susturup kendini tutabilirdi ama bedenlerimiz mıknatıs gibi birbirini çekiyordu. 

Kalçamı kavrayan ellerini bacaklarıma doğru kaydırırken beni duvarla arasına sıkıştırmıştı. Çıplak etimi öyle bir sıkıyordu ki parmakları kemiğime dayanmıştı. 

Onun şehvetli ama bir o kadar da hiddetli öpüşüne karşılık verirken canımı yaktığı için alt dudağını dişlerimin arasına kıstırıp onu ısırdım. 

Dişlerimi batırıyordum. Sesini bile çıkarmıyordu. 

Onu ısıran ben olmama rağmen canımın daha da yandığını hissettim. Dişlerimi serbest bırakırken dudaklarını benden uzaklaştırdı. "Canımı yakamazsın artık," dedi dudaklarıma bakarken. Sesi bağırmaktan yorulmuş gibiydi. 

Kafasını iki yana sallamaya başladı. "Buraya tapuyu almak için geldin... Seni buraya çağırdığım o ana da... İlk defa öpüştüğümüz bu odaya da... Lanet olsun."

Bakışlarını gözlerime çevirdi. "Tapuyu sana ben vereceğim... Burayı artık ister miyim sanıyorsun?" Dudaklarıma yaklaşmaya başladığında beni öpeceğini düşünsem de dudaklarını boynuma götürdü. Kafamı biraz eğerek ona boynumda dolaşması için izin vermiştim. 

"Beni nasıl bir yola soktuğunu biliyor musun," Yüzünü boynuma götürüp derin bir nefes aldı. "Sana son kez söylüyorum... Yapma bunu... Yanımda ol. Hiçbir şey sormayacağım... Onun yanına geçme... Kaçıp gitme benden...-" Sözlerini ikinci nefesini alırken kesmiş gibiydi. Kokumu içine çektiğini biliyordum. 

"Oraya emek verdim! Orada olmak istiyorum. Emeklerimin karşılığını görmek istiyorum-" Beni biraz daha sıkıştırmış, bir elini bacağımdan çekip sertçe çenemi kavradığında susmak zorunda kalmıştım. 

"Derdin ne?! Para mı?! Güç mü?! Amacın bu mu?!" Boynumdan öfkeyle uzaklaşmış, kaşlarını çatarak konuşmaya başlamıştı. Sesi gittikçe sertleşirken bacaklarımın arasındaki sertliğin hala orada olması bile beni şaşırtıyordu. Konuşuyordu ama umurumda bile değildi ki. Kararımı vermiştim ben. Ve kimse beni yolumdan çeviremezdi. O konuştukça kararımın daha da arkasında durduğumu hissediyordum. Sabaha kadar konuşabilirdik... Ya da sevişiriz. Daha iyisi, sevişe sevişe konuşsun. Doğru söylemişsin Gülşen.

"Sen benimle amacına ulaşırsın," 

"Sen-" Boynuma tekrar eğildiğinde afallayarak sustum. Etimi dişlerinin arasında hissetmemle keskin bir acı beynime saplanmıştı. Aslında susmamıştım, attığım çığlık beni susturmuştu. Hoşuna gitmeyecek şeyler söyleyeceğimi hissetmişti sanki.

"Tapuyla birlikte buradan çıktığın anda... Anılarımızı öldüreceğini bil. Diğerlerinin görüp korktuğu Baran'ı göreceksin karşında. Bildiğin Baran'ı da öldüreceksin." Isırdığı yere bu sefer sertçe dudaklarını bastırdı.

"Anıları tekrar yazarız," dedim, saçlarından çekiştirip yüzünü yüzüme yaklaştırdım. "Başka anılar yazarız," Dudaklarına tekrar yaklaşacağım sırada yüzünü uzaklaştırdı. 

"O anılarda sevmeyeceğim seni," 

Belini saran bacaklarımı serbest bırakmak istediğimde benden biraz daha uzaklaştı. "Seni bu yoldan vazgeçirdiğimde..." Derin bir nefes aldı. "Her şey için çok geç olabilir."

"Sana, beni anlattıklarında... Güvenmemen gerektiğini eminim söylemişlerdir." dedim dişlerimi sıkarak. 

"BANA NELER SÖYLEDİLER!" Birden bağırdığında ifademi bozmamak için zorlandığımı hissetmeye başlamıştım. Biraz bekledikten sonra işaret parmağını kafasına götürdü. "NE SÖYLEDİLERSE BURAYA SÖYLEDİLER!" Parmağıyla kafasına sertçe dokunurken elini birden kalbine götürdü. Bakışlarım da parmağını takip ediyordu. 

"BURAYA KİMSE SÖZ GEÇİREMEDİ!" 

Kaşlarını çattı. Dudaklarında dişlerimin belli belirsiz oluşan izini görebiliyordum. Birbirine bastırdı dudaklarını. Artık kendini daha fazla konuşturmak istemiyor gibiydi.

Bana sırtını döndükten sonra masasına ilerledi. Hızlı hareketlerini takip etmek zorlaşıyordu. 

Kilit seslerini duyduğumda dikkatimi ona verdim. Duvarın içine gömülmüş kasanın kapısı ardına kadar açılmıştı. "Al! Efendine götür bunları! Her şeyi al!" Kasanın yanından uzaklaştı. 

"Bana anlatılanların doğru olduğunu bilmek... Kalbimin sesini bana duyuran sen olmuştun. Ben... Ben sadece sana düşmüştüm... Bu aptal kalbimin sesini kesmeliymişim. Keseceğim de... O zaman sen bana düşeceksin!" 

İfadesiz suratımla yanından ilerleyerek benim için açtığı kasaya doğru yürüdüm. "Bana düştüysen alevlerimin arasındasındır... Alevlerin içinden çıkmak zordur..." Kasaya gitmekten vazgeçip ona döndüm. İşaret parmağımla onu işaret etmeye başladığımda ayaklarım beni istemsizce ona yaklaştırıyordu. "O alevlerin arasına seni ben aldım. Bunu neden yaptığımı sanıyorsun?" 

"Zihnimle oynadın. Biliyordum... Zihnimle oynadığını bile bile-" Baran lafını yarıda kesip kapıya ilerledi. "Şu an o kadar yabancısın ki... Öldürdüğün anılardaki sen... Kimdin bilmiyordum. Belki de hep şimdiki gibi görünüyordun. Ben körmüşüm-"  Kapıyı açmak için kapı koluna yeltendiğinde lafını bölüp bağırdım. "Belki de gözünü açması gereken kişi sendin-"

Beni duymazlıktan gelerek kapıyı açmış, sesimi dışarıdan gelen kargaşanın sesi bastırmıştı. Bedenim neden titriyordu bilmiyordum. Sinirden olmalıydı. Kafamın arkasından başlayan uyuşukluk hissi, yüzüme ulaşmaya başlıyordu. 

Dudaklarımı sinirle birbirine bastırıp kasaya ilerledim. Dudak çevrem bile uyuşmuştu. Sinirlerimi bile hissedemiyordum. 

Kasada gördüğüm evrakları alırken gözüm düzenli bir şekilde bantlanmış paraların üzerindeydi. Hızlıca masanın üzerine bıraktığım çantamı alıp içinden böyle zamanlar için koyduğum poşeti çıkardım. Paraları poşete doldurup kenarına tapuyu sıkıştırdıktan sonra kasanın kapısını sertçe kapattım. 

Uzun bir aradan sonra yine görevimi başarılı bir şekilde tamamlamıştım. 

En azından Madam beni bekliyordu. İki cümle güzel bir şey duyabilirdim, birinin aksine beni aşağılayıp durmazdı. 


Baran bir yandan Beren'in boynunu öpücüklere boğmaya başladığında Beren kollarıyla boynuna sarıldı.

Kurallarını bozmuştu ama artık umurunda değildi, yine başlayabilirdi. Gerekirse yine bozardı. Bu his, hissedebildiği onlarca duygunun arasında en tarifsiz ve en güzel olanıydı. Daha heyecanlı olduğu kesindi. Baran Kamranoğlu, karanlıkta peşine düşeceği en iyi şey olacaktı.

"Daha çok eğleneceğiz değil mi Baran?" dedi, seksten sonra aklına hemen karanlığı getirmesi modunu düşürür gibi olmuştu.

"Çok... Çok eğleneceğiz güzelim,"


Odadan çıktım. Arkama bile bakmamıştım. Koridorda gezinen pembe dumanlar etkisini yitirmeye başlamıştı. 

"BEREN?!" 

Baran'ın odasının yanındaki kapıdan açılan kapıdan dışarıya çıkmayı planlarken duyduğum sesle birlikte arkama döndüm. Kullanacağım kapı, dışarıya açılan kestirme yoldu. Üstelik bunu bana öğreten Baran'dı. Onun mekanlarında boş boş gezmemiştim. Aslında elimi kolumu sallayarak buradan çıkacağımı biliyordum. Ama etik olan bu kapıyı kullanmam olurdu, boşuna mı öğrendim? 

Elindeki yangın tüpüyle bana bakan bir çift göz görmüştüm. Zaten sadece gözleri görünüyordu. Üstünü başını pembe toz kaplanmıştı. Dumanların içinde vakit geçirdiğinizde siz de boyadan nasibinizi alıyordunuz. "Sen... Sen... Doğru muydu yani?!" 

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne duyduğuna bağlı Aziz," 

Dolu gözleri elimdeki para dolu torbaya çevrilmişti. Nefesleri hızlanmış, göğsü hızla yukarı kalkıp iniyordu. "Sen bunu... Baran abime nasıl yaparsın?!" diye sordu, dehşete düşmüş sesiyle. 

"AZİZ! YÜRÜ!" 

Görüş alanıma Baran girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim. Ona baktığımı anlamış gibi bakışları önce gözlerimi daha sonra tıpkı Aziz gibi çantama çevirmişti. "Herkes olması gereken yerde." dedi Baran, tiksinir bir ifadeyle. 

Alayla gülümsedim. Aklımdan şovumu yapıp yapmamak geçiyordu. "Kesinlikle. Sonunda anladın." Elimi bluzumun içine soktuğumda içine yanıcı sıvı doldurduğum küçük mataramı bulmuştum. Hiç beklemeden hızlı bir hareketle mataranın kapağını açtım. 

"Yakalayım abi! Kaçmasın-" Aziz bana doğru bir hamle yaptığında mataramdaki sıvıyı birkaç adım önüme döktüm. Baran, Aziz'in kolunu tuttuğunda çoktan çakmağımı çıkarmıştım. 

"Karanlıkta çok eğleneceğiz Baran,"

Aramızda yükselen alevlerin ardında Baran Kamranoğlu'nu izledim. 

Alevler onu gizleyene kadar. 


☾ ☾ ☾ 


Baran oturduğu yerde ayaklarını uzatmış, Hızır ise yanında dikiliyordu. Tüm dikkatleriyle monitörü izliyorlardı. 

Saat gece üçe geliyordu fakat kimse uyumamıştı. 

"Ne yapıyor ki? Yüzünü kameraya göstermiyor... Bir şey söylediği de yok... Anlamadım," dedi Hızır, sıkıntıyla. Monitörde oynayan kaydı kaçıncı izleyişleriydi bilmiyordu. 

Baran yorum yapmadan klavyeye basıp kaydı tekrar oynattı. 

Beren kameraya sırtını dönerek sormuştu. "Çocuğun var mı?"

"Yok," dedi Ümit, Beren'e bakıyordu.

"Acaba babamın senin yaşındayken kaç çocuğu..." Ümit bağırarak oturduğu sandalyede güçlü bir şekilde titremeye başlamıştı. 


"Aynı tepki. Krize girerek titremeye başlıyorlar... Bağırarak... Sanki canları yanıyor." dedi Baran, sonunda o da konuşmuştu. 

"Ümit Alphan... Arkadaşları, çalıştığı insanlar bile tikinin olduğunu söylüyordu. Herkes biliyor... Ama bunu tetikleyen ne onu bulamıyorlarmış. Bu bir tesadüf mü yoksa başka bir şey mi?"

"Düzgün insan yok ki amına koyayım," dedi Baran sinirle ekranı kapatarak. "Madam bu adamın peşindeydi. Madam'dan kaçmayı başaran tek insan... Madam'a çalışıyor olmasına rağmen ondan gizli mal getirip satıyordu. Biz başa geçince tarafımızı tuttu. Madam'ı kızdırmış olmalı." 

"Madam'ın intikamını Beren mi alıyor yani?" Baran oturduğu yerden bakışlarını Hızır'a doğru kaldırıp ters bir şekilde baktı. 

"Demek ki..." 

Hızır dudaklarını birbirine bastırdı. "Araştıracağım. Gerekirse Ümit'i tekrar çağırırız."

"Madam ilaçlarla oynuyor... Baksana yanındakilere bile alıştırıp öğretmiş..." diye söylendi Baran, güçsüz bir sesle. "Sen o gece yolun ortasında ne yapıyordun bilmiyorsun, ne gördün, eve geldiğinde bana söylediğin şeyleri bile unuttun. Koca bir boşluk diyorsun... Ben...Yanımda olduğunu bilerek uyuyorum. Kaçacağını, gideceğini düşünerek uyuyorum. Hayatımın en derin uykusuydu. İkimize de ne verdiği bilinmiyor."

Hızır tekrar sıkıntıyla ofladı. Dudaklarını aralayıp bir şey söyleyeceği sırada kapı çalınmıştı. "Gel," dedi Baran, tok bir sesle. 

Kapının ardından Yıldırım gözüktüğünde Hızır toparlandı. "Abi... Emir ve Zeynep. İkisi de burada." 

Baran oturduğu yerden toparlanacağı sırada Hızır elini onun omzuna koydu. "Sen dinlen. Sorgularını izlersin buradan." 

"Ben soracağım-"

"Baran... Seni bu halde mi görsünler istiyorsun? Otur, serumun bitmedi daha. Doktorun dediklerini duymadın mı?!" 

Beren'in gidişiyle öğrenilen gerçekler Baran'ı sadece zihinsel değil fiziksel olarakta etkilemişti. Neredeyse altı günde bağışıklık sistemi doktorlarının söylemiyle ciddi derecede güçsüzleşiyordu. 

Gücünden hiçbir zaman şüphe etmemişti. Fakat bu sefer duyguları onu zorluyordu. Her şeye rağmen güçlü olmaya çalışıyordu. Fiziksel ve zihinsel olarak kendini zorluyorken bağışıklık sistemini de güçlü tutması gerektiğini bilememişti. Bir şeyleri insanlara karşı içinde bastırmaya çalışırken bu sefer bedeninin içindeki düzeni bozmuştu. 

Doktorları ona eski düzenini tekrar uygulaması gerektiğini söylüyordu. Verdikleri takviyelerle iyileşme sürecini hızlandıracaklarını, aksi halde bedeninin herhangi bir hastalığa ya da darbeye karşı savunmasız kalacağını Baran'a hatırlatıyorlardı. Bilmiyorlardı ki Baran bile eski düzeninin ne olduğunu unutmuştu. Sadece Beren'i hatırlıyordu. 

"Şunları çıkarın, kalkarım ben." dedi Baran, gözlerini açık tutmaya çalışırken. Elinin üzerindeki damarından aldığı serumu ve burnundan aldığı oksijenden bahsediyordu. 

"Gerek yok, ben halledeceğim." 

Baran bacağını kaldırmaya çalıştı. Yorgunluğunu fark ettiğinde kapattığı monitörün ekranını açtı. Bu bile ona zarar veriyordu, gücünden bahsedilen bir adamdı fakat ayağa kalkacak hali bile yoktu. 

Hızır onu daha fazla konuşturmamak için dışarı çıktığında Yıldırım'da onu takip ederek odanın kapısını kapattı. Koridorda sessizce ilerlemeye devam ediyorlardı. 

"Ne olacak Baran abinin hali?" diye sordu Yıldırım, eve geldiklerinden kimse ağzını açamamıştı. Mekanda olay çıktığını öğrenir öğrenmez mekana gitmişlerdi. Baran'ın hali onları fazlasıyla korkutmuş, hemen doktoruna yetiştirmişlerdi.

Mekanda çıkan yangın ve nereden çıktığını bilmedikleri pembe dumanlar neyse ki kimseyi öldürmemişti. Sadece geçici birkaç hasarı vardı. 

Ama bazılarını yıkmayı başarabilmişti. 

Baran'ın bedeni bile ancak Beren'i gördükten sonra pes edebilmişti. Belki de her şeyden emin olup tükenmek istiyordu. Belki de onu son kez göreceğini düşünüyordu.

"Gözünüz onun üzerinde olsun... Yiyip içmesi lazım... Sadece alkol alıp ardı ardına sigara içiyor. Keşke görmeseydi bugün Beren'i. Görmeden öğrenseydik... Bu Beren bana bunu bile dedirtiyor ya! Of!" dedi Hızır, elini saçlarının arasından geçirip. 

"Sen biliyorsun Baran abinin inatçı olduğunu!"

"Beren olmadığı için inat ediyor,"

"Beren bir daha gelmeyecek abi, en iyi Baran abinin bilmesi lazım."

"Onu yolundan çevirebileceğini düşünüyor... Beren ile ne konuştular, tapuyu nasıl aldı... Ne oldu... Hiçbir şey anlatmıyor!"

"Buradalar, seni bekliyorlar." dedi Yıldırım, ilerlemeye devam ederken Hızır'a kapıyı gösterdi. 


Dağınık bir ofis masasının önüne yerleştirilmiş deri koltuklarda gergin bir şekilde masaya bakıyorlardı. Emir'in hiçbir şeyden haberi yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. İkisi de sessizce odaya kimin gireceğini beklerken Emir oturduğu yerde bacaklarını araladı. 

Emir'den gelen sesle Zeynep bacaklarını ona çevirdi. "Koltuktan şey oldu ya... Deri koltuk ya... Bak," Emir bacaklarını kapayıp tekrar açtığında aynı sesi duyurdu. Ses tekrar çıktığı için içten içe sevinmişti. "Duydun mu? Osurmadım yani," dedi arkasına yaslanırken. 

Zeynep sıkıntıyla kollarını birleştirdi. "Geri zekalı," İzlendiklerinden ve odada onları dinleyen bir şeylerin olacağını ikisi de bildiği için hiçbir şekilde iletişim kurmamışlar, tenezzül bile etmemişlerdi. 

Kapı hızlıca açıldığında ikisi de koltukta öne doğru eğilip arkalarında kalan kapıya dönmüşlerdi. Hızır onlara bile bakmadan hızlı adımlarıyla masanın arkasına doğru yürüyordu. "Beren'in kabul ettiği teklif... Konuşulmaya devam ediyor," dedi Hızır, soğuk bir sesle. Yıldırım'da içeri girmiş kapıyı kapatarak orada beklemeye başlamıştı. 

İkisininde Beren'in aldığı tapudan haberi yoktu. Diğerlerine söylenildiği gibi Emir ve Zeynep'e de  durumdan haberleri yokmuş gibi duyurmuşlardı. 

Olaylar Madam'ın ağzından nasıl çıktıysa öyle biliniyordu. Beren'in uzun zamandır karanlıkta olduğunu bilenler sadece Hızır, Yıldırım, Aziz ve Çakı idi. Diğerlerine söylenmemek üzere karar alınmıştı. Baran dışarıdan gelen tüm müdahaleleri önlemek isterken, Madam'ın onu tehdit edecek bir kozu olduğunu düşünsün istemiyordu. 

"Anlaşılan sizi hiç etkilememiş," Hızır kaşlarını kaldırdı. "Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor." Zeynep içinden dua etmeye başlamıştı, ne döndüğünü biliyordu. Tek isteği Emir'in ona ayak uydurmasıydı. 

"Beren'e gerçekleri anlatsaydınız böyle olmazdı... Belki kız anneanne hasreti çekiyordu?! Ondan dolayı-" 

Zeynep, Emir'i duyduğunda dişlerini birbirine bastırmıştı. Hızır'ın masaya vurmasıyla Emir susmuştu. "Beren'in uzun zamandır karanlıkta olduğunu biliyoruz!" İşaret parmağını Emir'e kaldırdı. "Seninde." 

"Neyden bahsettiğini-"

"KES! Doğruları anlatmaya başlayın."

Emir kaçmanın mümkün olup olmadığını anlamak için bakışlarını kapıya çevirdi. Kapıya bakmak isterken gördüğü manzara karşısında sadece yutkunabildi. 

Yıldırım belindeki silahı çıkarır çıkarmaz şarjörü çekmiş, silahının sesi odada yankılanmıştı. "Beren kendisini anlattı... Sıra sizde. Sende güzel yalancıymışsın Zeynep-"

"Ne olur kimseye söylemeyin! Lütfen-"

"Anlatacağım," dedi Zeynep, araya girerek. Emir'i konuşturmak istememişti. "Madam ile tanışmamız... Lisede yurt dışına gönderilmemizle başladı. O sıralar eğlenmek için gittiğimiz çoğu mekan bizi almazdı. Beren sahte kimlik çıkarttı. Mekanlara girip eğlenmeye başladık. Bir şey yapmıyorduk... Sonra... Bir gün Madam'a ait olduğunu sonradan öğrendiğimiz mekana girdik. Orası bize diğer gittiğimiz yerlerden farklı gelmiş, daha eğlendiğimizi hissetmiştik... Sürekli oraya gitmeye hatta çalışanlarla arkadaşlık kurmaya başladık... Zaten her şey orada başladı."

Zeynep kurumuş dudaklarını ıslattı. Fazlasıyla gergindi. Hissettiği korku sesinden duyuluyordu. "Samimi oldukça bize karanlığı anlatmaya başladılar. Yaptıkları işten... Düzenlerinden-"

"Yani sen takıntılı olduğun çocuk yüzünden karanlığa başlamadın?"

Zeynep kafasını iki yana salladı. "Eczacı'yı karanlığa girdiğimden sonra tanıdım." Parmaklarıyla oynamaya başladığında konuşmaya devam etti. "Mekanda uyuşturucu satıyorlardı... Satışlarda o kadar eğleniyorlardı ki... Beren'de onların arasında olmak istedi,"

Hızır kaşlarını çatmıştı. Onların eğlenmediğini bilirdi. Fakat duydukları onu şaşırtmamıştı çünkü eğlenir gibi gözükürlerdi, insanların gözlerini boyayarak aralarına alırlardı. 

"Bir kere eğlenmek için o da satış yapıp yapamayacağını sordu. Çünkü insanlarla uğraşacaktı... Kabul etmeyeceklerini düşündü ama kabul ettiler, Beren o gece sabaha kadar sattı." 

"Sen ne yaptın?"

"Hiçbir şey yapamadım. Bana izin vermemişlerdi... Başlarda. Daha sonra bende satışa başladım," 

"Nasıl? Beren'i alıp seni neden daha sonra aldılar?"

Zeynep omuz silkti. "Beni almalarında ısrar eden kişi Beren olmuştu. Yalnız kalmamak için." Hızır cevap vermediğinde Zeynep anlatmaya devam etti. Madam'ın planı basit bir şekilde anlaşılıyordu. "Sonra... Beren satışları artırdı. Bu sırada çalışanlar Madam'ı anlatıyordu. Ondan bahsediyordu... Tanışmak istedi Beren. O kısım biraz zor oldu-"

"Neden?"

"İstemedi Madam. Karanlıkta satışçılar pek fazla göze girmezler. Fakat Beren onunla tanışmak için satışları daha da artırdı. Madam'ın satışlarla üç mekandan kazandığı parayı o sadece bir mekandan kazanmaya başladı... Bunu duyan herkes olduğumuz mekana geldi. Bahsettiklerim Madam'ın yakınında tuttuğu kişiler. Satışları nasıl yaptığını görmek için geliyorlardı."

"Nasıl satıyordu? Ve o isimler kimlerdi?"

Zeynep derin bir nefes aldı. "Aklımda kalan tek isim Karakan." dedi soğuk bir sesle. "Satışları herkes gibi yapıyordu. Sadece pratik ve hızlıydı." 

"Aklında kalan tek ismin Karakan olması... Öldüğü için mi ya da öldürüldüğü?" diye sordu Hızır, kaşlarını kaldırarak. 

Zeynep bakışlarını ondan kaçırıp devam etti. "Daha sonra Madam ile tanıştık. Karanlığın tepesini görmek hoşumuza gitmişti. Oradaki savaş, yapılan oyunlar Beren'i ikna etmişti bile... Karanlığa attığımız adımın hikayesi böyle. Sonra Madam görevler vermeye başladı."

"Ne görevleri verdi? Hangi pis işlerini yaptınız?"

"Büyük iş adamlarını dolandırırdı Beren," dedi Zeynep, utanarak konuşuyordu. Sanki yaptıkları şeyi sesli söylemek ona neler yaptıklarını hatırlatmıştı. "Kumarhane soygunları... Tapuları genelde o alırdı."

"Madam neden en büyük işlerini size veriyordu?"

Zeynep çekinir gibi Emir'e baktı. "Emir, ben ve Beren... Karanlığın küçükleri bizdik. Bizden kimse şüphelenmezdi çünkü bir grup genç eğleniyordu. Bazen Karakan bize katılırdı."

"Size sadece yaşınız küçük olduğu için mi güvendi yani?"

"Hayır," dedi Zeynep hızlıca. "Beren karanlıkta terör estirirdi. Madam'a kısa sürede büyük paralar kazandırdı. Madam'a kendini fazlasıyla sevdirdi. Aralarında farklı bir bağ var... Beren ona karşı fazlasıyla korumacı. Kendinden bile çok seviyor olabilir." 


Baran onları dinlemeye devam ederken Zeynep'in son söyledikleri ona derin bir nefes aldırmış, içi daha fazla sıkıldığını hissetmişti. Burnundaki oksijen borusunu sertçe çekip koltuğun kenarındaki sigara paketine uzandı. 


"Beren kim olduğunu her zaman gizlemişti... Ailesi tanınıyordu ama Çetin amca onun yüzünü medyaya hiçbir zaman göstermediği için şanslıydı. Tehlikeli şeyler yaptığımızı biliyordu. Ailesini bu yüzden gizledi. Soyadını kimse bilmiyor. Sahte bir kimlikle dolaşıyordu. Hatta çoğu ismini bile bilmez." 

"Ailesini böyle mi koruyordu?" dedi Hızır, hiddetle. "Sen?! Baki Candaşlar'ın oğlu olduğunu bilmemesi imkansızdı!" Emir, medyada tanınan bir yüzdü. 

"Biliyorlardı zaten," dedi Emir, pişkin bir görüntüsü vardı. "Madam beni medya gücüm için yanına aldı. Haberlerde ifşa olursak kaldırırım diye... Ama hiç gerek kalmadı," 

"Sen ne zaman girdin?" 

"Onlar karanlığa girdiğinde ben İzmir'de yaşıyordum. Babam beni Londra'ya göndermişti. Oraya gittiğimde Beren ve Zeynep çoktan karanlıktalardı. Bir süre sonra bende onlarla olmak istedim." 

"Madam seni öylece aldı yani?"

"Beren ailesini gizliyordu. Benimle yeni tanıştığını söylemişti... Aramızda bir bağ olduğunu bilmelerini istemedi. Madam beni almak istememişti. Ona kendimi kanıtladım, sonra bende içerdeydim."

Hızır yavaşça kafasını iki yana salladı. "Madam, babanı hiç sevmez Emir. Sana zarar vermediyse... Bil ki Beren'i korumak zorunda olduğu içindir." 

Madam beni seviyordu, diye geçirdi içinden Emir. Hızır'ın sözlerine cevap vermek yerine kafasını eğmişti. "Biz nereden bilelim ailemizi bildiğini? O da bir şey söylememişti... Zaten karanlık kimlikle ilgilenmez-"

"Madam bu kuralı geçmişi yüzünden koydu! Utandığı ailesinden kendisini koparmak içindi! Buna önem vermedi çünkü kimsenin kendi geçmişiyle uğraşmasını da istemiyordu. Sizi yıllarca kullandığı yetmiyormuş gibi birde olmayan beyinlerinizi yıkamış!" Hızır sesli bir şekilde ofladıktan sonra Zeynep'e çevirdi bakışlarını. "Madam'ın Beren'e verdiği görevleri anlat." 

"Bahsettiğim işleri genelde Beren planlıyordu. Ekibini kendisi seçerdi. Genelde üçümüz olurduk. Emir arabayı kullanırdı. Ben etrafı izlerdim, Beren ise planı uygulardı... Bazıları karanlıkta kimsenin alamadığı parayı Beren'in getirdiğini söylerdi."

"Tapuları nasıl alıyordu? Çatışmaya mı giriyordunuz yani? Nasıl-"

"Çatışma mı?" dedi Zeynep, yüzünü ekşiterek. "Beren silah kullanmayı sevmez. Önlem amaçlı yanında bulundurur." 

Hızır sinirle dudaklarını birbirine bastırdı. "Belli," dedi söylenerek. "Nasıl alıyordu tapuları?" Zihninde canlandıramamıştı, iri cüsseli adamlarla karşı karşıya kaldığında ne yaptığını merak etmişti. 

"Kendi yöntemleri-" Hızır elini tekrar masaya vurduğunda Zeynep gözlerini kırpıştırarak irkilmişti. Vermek üzere olduğu kaçamak cevaptan hoşlanmamıştı Hızır. 

"Beni uğraştırmayın."

Zeynep dudak kenarlarını memnuniyetsiz bir şekilde kıvırdığında Emir'e soran gözlerle bakıyordu. Kararını verdiğinde Hızır'a döndü. "Peri tozu." dedi, doğruyu söyleyerek. Zaten ikisi de yalan söyleyemezlerdi. 

"Peri tozu ne?" 

Zeynep omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, Beren öyle derdi. Adamların içkilerine karıştırdığı bir tür ilaç-"

"Sizin bu ilaçlarla alıp veremediğiniz ne lan?!"

"Öyle deme Hızır abi-" Emir araya girdiğinde Hızır'ın sert bakışı onu susturmuştu. 

"Peri tozu... İnsanları kısa süreliğine felç bırakıyor." dedi Zeynep, bundan daha fazla etkisi olsa da onlara bu bilginin yeteceğini düşündü. "Eczacı hazırlardı... İlacın kanlarına ne zaman gireceğini bilirdi. Böylece harekete geçtiğinde ona saldıramazlardı." 

Bir süre sessiz kaldı Zeynep. Sonra yine devam etti. "Böyleydi işte... Beren karanlıkta yükseldikçe yükseldi,"

"Madam kaybolduğunda hepiniz ayrıldınız mı? Ya da hiç bırakmamış mıydınız?"

"Bırakmıştık," dedi Emir, heyecanla. Sanki bu sözü onları suçsuz gösterebilirmiş gibi. "Valla bırakmıştık," 

"Neden?"

"Son soygun. Sana anlattığım büyük ihale yalandı Hızır abi," Emir ne söylediğini sonradan fark edip duraksadı. Utanmış gibi Hızır'a baktıktan sonra devam etti. "O kumarhanede enselediler bizi. Sizin sorup durduğunuz soygun doğruydu... Beren ondan önce formdan düştü nedense. Başarısız oluyordu... Eli boş Madam'ın yanına gidiyorduk. Madam o zamanlar çok öfkeliydi... Birde biz başarısız oldukça bize de öfkeleniyordu. Sonra o kayıplara karıştı... Kumarhane soygununda başarısızlığı Beren'i de artık korkutmuştu. Barkın eniştem kurtardı. Oradaki polislerden kaçamamıştı... Neyse ki soygun olduğu polisler tarafından anlaşılmadı. Barkın eniştem kurtarınca, Beren dozu artırdığını anladı. Madam'ı da bulamayınca bizde karanlıktan ayrılma kararı aldık ama... Karanlık peşini asla bırakmıyor işte," dedi Emir, sonunda omuzlarını düşürüp. 

"Madam kayıplara karıştı... Baran tahtını sallıyordu çünkü,"

Emir yavaşça kafasını salladı. "Baran abinin hep mafya olduğunu düşünürdüm... Madam'ın yerine geçtiğini bilmiyordum."

"Mafyacılığı Madam oynuyordu. Madam'ın artırdığı suç oranları Baran sayesinde düşmeye başladı... Karanlığın başına geldiğinde o insanları düzeltmek için uğraştı. Onları adaleti, güveni, haklarını öğretti. Kendi hayatına bak Zeynep. Memnun muydun? Yaşadıklarını yaşayan milyonlarca insan vardı. Psikopatlarla doluydu karanlık. Çoğu ölmeyi seçti. Onlar Madam'a kör bir şekilde bağlılardı. Baran'ı hiçbiri istememişti. Ruhlarını satmışlar sanki Madam'a... Kötülükten başka bir şey düşünmüyorlardı... Baran karanlığı aldığından beri uyuşturucu ticaretini azaltmak için hala elinden geleni yapıyor." İkisi de Hızır'ı dikkatle dinliyordu. 

"Hakları yenmiş insanlarda vardı. Paralarını bile alınamayan, başlarına türlü türlü iş getirilmiş, hayatları ellerinden alınmış bir sürü kişi... Kadını vardı erkeği de..." Duraksadı Hızır. "Ben niye bunları anlatıyorum ki? Bunları diğerlerine yaşatan sizdiniz... Ve Beren." 

"Hırsızlık yapıp, uyuşturucu satmak mıydı eğlence anlayışınız? Derdiniz bu muydu?" İkisi de sesini çıkarmadı. Bir nevi onaylıyorlardı. "Baran'ı ne zaman tanıdı Beren." 

Emir bir süre düşündü. "Sanırım... İzmir'de. Baran abi ona söylemişti... Beren'in yanıma gelip anlattığını hatırlıyor gibiyim. Zaten İzmir'den o yüzden gitti. Madam geri dönmüştü." 

"Madem ayrılmıştınız... Beren neden peşinden gitti?" 

"Beren karanlığı seviyor Hızır," dedi Zeynep araya girerek. "Biz orası için uygun değildik ama Beren orası için yaratılmış gibiydi... Madam'ın sevgisini kazanmak zordur, Beren bunu kazanmıştı. Sanırım bırakmak istemedi..."

"Dönmememiz gerektiğini Beren'e söyledim, yemin ederim! Ama dinlemedi! Ben birde evliliği biliyordum! Baran abinin kim olduğunu öğrendim, evliliği biliyordum... Kafam sikiliyordu yani-"

"Madem her şeyi biliyordun... Neden söylemedin Beren'e gerçekleri?"

Omuzlarını düşürdü Emir. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Çetin amca Beren'i göndermekle tehdit etti... Beren'in işine gelirdi, Madam'ı bulurdu... Aslında şu an olacakları ben hep biliyordum." Emir konuşurken aydınlanma yaşamıştı. Kafasını istemsizce sallamaya başlamıştı. "Orada olursa... Bu evliliği öğrenirse... Madam onu istemez diye düşündüm... Madam'ın orayı ne kadar sevdiğini hepimiz biliyorduk. Baran abiyi destekleyecek hali yoktu. Birde Beren'in onunla evli olduğunu öğrenseydi... Bir şey olur diye korktum. Bu yüzden söylemedim. Ama Baran abiye söylemesi için ısrar ettim. Beren kendisi öğrenseydi belki Madam'dan uzak dururdu." 

"Uzak dururdu ne lan?! Uzak dururdu ne?! Siz ne halt yediğinizin farkında mısınız?! Lan ülkenin en zengin adamlarının çocuklarısınız! Buna ihtiyacınız mı vardı?! O paraya ihtiyacınız mı vardı lan?! Madam'dan uzak dururdu diyor ya..." Hızır hiddetle söylenerek masanın arkasında küçük adımlarıyla voltalar atmaya başladı. "Madam size para bile koklatmamıştır! Nasıl harcayabildiniz o paraları?! Kim bilir kimin hakkını yediniz?! Hırsızlık lan! Düpedüz hırsızlık yapmışsınız! Gasp etmişsiniz! Zarar vermişsiniz! Yasal olmayan şeyleri ne kadar da rahat anlatıyorsunuz! Yaşınız kaç lan sizin?!"

Yıldırım, Hızır'ın bir an önce sakinleşmesini umuyordu. Sorgunun böyle geçiyor olması çok profesyonel değildi ama karşılarında düşmanları olmadığını biliyordu Hızır. Onun ve diğerlerinin gözünde kandırılmış, damarlarında deli bir kan akan iki genç vardı. Beren? 

"Beren..." diye lafa girdi Zeynep. Ağlamaya başlamıştı. Düşüncelerini Hızır'ın söylemesi ağır gelmiş sanki tetiklenmişti. Yutkunup nefesini düzeltti. "Beren o paraları Madam'a veriyordu. Hiçbirimiz harcamadık." 

Hızır sinirle ellerini birbirine vurup alkış tutmaya başladı. Sinir krizi geçiriyordu. Karşısında iki küçük çocuğa yaramazlık yaptığı için kızıyordu, en azından Hızır bunu hissediyordu. 

"Pardon ya! Çok masumsunuz! SİZ KİME KÖPEKLİK ETTİĞİNİZİ BİLİYOR MUSUNUZ?!"

Hızır birkaç dakika boyunca Madam'ı ve geçmişi anlattı. Anlattıkça öfkeleniyordu. Anlattıkça korkuyordu. Anlattıkça geçmişi yaşıyordu sanki. Halbuki anlattığı geçmişi sadece dinlemiş, hiç tanık olmamıştı.  

Emir'in ifadesi ciddileşirken Zeynep ağlamaya devam ediyordu. Hızır hikayenin sonuna yaklaşırken sesini biraz daha yükseltti. "BU KADIN DEFNE SANBERK'İN ANNESİ OLABİLİR... AMA BU KADIN... KOCASINI ÖLDÜRDÜ. BENİM AİLEMİ ÖLDÜRDÜ! YASEMİN KAMRANOĞLU'NU ÖLDÜRDÜ..." Hızır'ın da sinirden gözleri dolmuştu. "BEREN'İN DEDESİNİ... MURAT SANBERK'İ O ÖLDÜRDÜ!" 

Zeynep ağladığı sırada birden duraksamıştı. Endişeli gözlerle Emir'e baktığında onun ifadesinin de kendisinden bir farkı yoktu. Ten rengi bile gittikçe kızarıyordu. "BEREN'İ SEVDİĞİNİ Mİ DÜŞÜNDÜNÜZ?! ZARARSIZ OLDUĞUNU NASIL DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ?! BU KADAR KÖTÜ İŞİ YAPAN BİRİSİ NASIL MASUM OLABİLİR?! ONUN HAKKINDA NASIL BÖYLE RAHAT KONUŞUYORSUNUZ SİZ?!" 

Hızır ağzından tükürükler saçarak bağırmaya devam etti. "İLK HAMLESİNİ OYNADI BİLE! TEKLİFİ YENİ KABUL ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR! KURALLARA KARŞI GELDİĞİNİ BİLE BEREN'E KABUL ETTİRMİŞ OLMALI... BEREN'İN ONU SAVUNMAYACAĞINI MI DÜŞÜNÜYORSUNUZ?! KİM BİLİR NASIL BİR GEÇMİŞ UYDURDU KENDİNE!" 

Emir gergin bir şekilde elini saçlarının arasından geçirdi. İkisi de ne söyleyeceğini, ne tepki vereceklerini bilmiyorlardı. 

"Beren teklifi nasıl kabul etti biliyor musunuz?" Hızır sanki cevap verebilirlermiş gibi bekledi. Ses çıkmadığında onlara gerçeği anlatmaya başladı. "Hastaneye gelmiş..." Emir nefesini tutmuştu. "Barkın ve Ezgi'nin bebeğini hastaneden kaçırıp Madam'a teslim etmiş,"

Oturduğu yerden hızlıca kalktı Emir. "Ben... Ben gidiyorum! Ben bulurum yeğenimi! Getiririm. BUNU ŞİMDİ Mİ SÖYLÜYORSUN HIZIR ABİ?!" Zeynep, Emir'in yerinden kalkmasıyla irkilmişti. Emir ise hiç beklemeden kapıya ilerlemeye başladı. 

"MADAM, BEBEĞİ GETİRDİ!"

"Ne-"

"MADAM ŞOVUNU YAPTI İŞTE! BEREN'İ KURMUŞ BİLE! ONA BEBEĞİ KAÇIRMASINI SÖYLEDİ! DAHA SONRA BARKIN'A KENDİSİ TESLİM ETTİ."

Emir kafasını iki yana sallamaya başladı. "Yapmaz ki... Beren ne olursa olsun... Bebeğe dokunmaz. Hele abisinin üzüleceğini bilir, hiç yapmaz... Yanlış biliyorsunuz Hızır abi!"

"Kimsenin haberi olmayacak. Bebeğin kaçırıldığını bile yalnızca Beren'in abileri, babası ve Kamuran amca biliyor. Diğerlerine bir şey söylenmeyecek." dedi Hızır, sert bir dille. 

"Bunu Beren yapmamıştır. Adım gibi eminim." 

"Sana kayıtları mı gösterelim?! Kayıtlarda bir kız var. Boyu ve kilosu Beren ile uyuşuyor ama görüntüsü benzemiyor. Ya birinin kılığına girdi ya da Madam birini ayarladı... Önemli olan... Madam'ın bunu nasıl servis ettiğini görüyor musunuz? O kadın hep böyle oynar," 

"Beren... Madam ondan başkasına vermez bu görevi... Bilmiyordur... Yeğenini kaçırdığını bilmiyordur. Ne olursa olsun yapmaz bunu... Abisine öfkeli ama bu kadarını yapmaz-" Emir bir yandan düşünüp bir yandan da kendi kendine konuşur gibi mırıldanıyordu. 

"Bize bildiğiniz her şeyi söylemeniz önemli," dedi Hızır, Emir onu duyduğunda bir hışımla Hızır'a döndü. 

"Söylesek ne olacak?! Konuşmayan sizsiniz! Böyle bir şey saklanır mı?! Madam... Madam en son Baran Kamranoğlu hakkında öyle nefret dolu konuştu ki! Baran abiyi canlı istemiyor! Onun hiçbir adımını tahmin edemezsiniz siz! Beren'in evli olduğunu duyduğunda ne yapacak sanıyorsunuz?!" 

Hızır gözlerini alayla kıstı. "Arkadaşınız faslasıyla akıllı. Bir madde ekletti. Evliliği yalnızca o duyurabilir." 

"Ya ortaya çıkarsa?! Beren öfkeden düşünmez ki! Canını yakacak! Onu vazgeçirsek-"

"Baran vazgeçirecektir. En azından şu anki amacı bu!"

Emir kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorsunuz... Beren karanlığa ait olduğunu düşünüyor... Madam'ı asla bırakmayacak."

"Belli. Baran'ın elinden Kamran'ın tapusunu aldı bile. Savaş başladı."

"OHA!" dedi Emir, sesi titremişti. "BAK HEM YEĞENİNİ KAÇIRIYOR HEM DE TAPUYU ALMIŞ! UMURUNDA DEĞİLSİNİZ! GÖZÜ KAPANINCA HER ŞEYİ YAPAR! BEREN'İN SINIRI YOKTUR!"

"Bunlar daha iyi günler..." dedi Zeynep, soğuk bir sesle. Karanlıkta yaşadıklarını zihninde canlandırdığında sesi istemeden donuklaşmıştı. "Beren hayatı cehenneme çevirecek."

"Beren nerede meşhur biliyorsunuz Hızır abi."



☾ ☾ ☾ 

"Dışarı çık... Eski günlerdeki gibi tüm kadınlarla eğlen, takıl... Hislerinde yanıldığını anlayacaksın. Kadınların varlığı bile tehlikeli diyordum size... Beren? Çok daha fazlası. Eğlenceli biri olabilir ama bakışları, konuşması bile çok şey anlatıyor. Hele yaptıklarını bir düşün! Bu iki oldu Baran. Senin adını bilmediği gibi ikinci kez kapına silahla geldi. Zeynep'in söylediklerinden sonra da Beren'in elindeki küçük silahla millete kafa tutması olacak iş değil zaten. Ne olacağını görmek için sabırsızlanıyorum. Başımıza ne gelecekse sen kendine gelmiş olursun umarım. Yoksa çok zorlanırsın."

Baran sonunda derin bir nefes alıp ayağa kalktı. İştahı zaten yoktu, kahvaltı etmek istemiyordu. "Her şey açığa çıktığında benim duygularımın bir önemi olmayacak zaten. Merak etme, zorlanacak bile olsam yapmam gerekeni gözümü kırpmadan yaparım. Bunu herkes gibi sende iyi biliyorsun."


Hızır sorguyu bitirdiğinde Baran monitörü kapattı. Çokta uzak olmayan geçmişten türlü anılarını zihninde canlandırırken en sonunda Hızır ile konuşmasını hatırlamıştı. Kapı çaldığında gelenin Hızır olmadığını biliyordu. "Gel,"

"Baran abi, doktoru çağırmıştın." dedi Zişan, onun da herkes gibi dehşet içinde kendine baktığını görebiliyordu. Baran ne halde olduğunun farkındaydı. Hisleri bile yeterliydi ama aynada gördüğü yansımasının bile farklı olduğunu biliyordu. 

Geçmişte büyük konuştuğunu anlayalı çok olmuştu. Duygularını görmezden gelemiyordu, o kadar önemli ve büyüktü ki... Duygularına kör olmaktansa içine düştüğü çukurda yaşayıp kör kalmak ona daha cazip geliyordu. 

Fakat ona cazip gelen bu teklif bile onu fazlasıyla korkutuyordu. Her zaman laflarının arkasında duran bir adam olmuştu. Şimdi olamıyordu. Geçmişte hatırladığı cümlesinden biraz daha geriye gittiğinde başkalarının yaşadıklarını hatırlamıştı. 


ᴋᴀʏʙᴏʟᴅᴜᴍ, ᴋiᴍꜱᴇ ʙiʟᴍiʏᴏʀ 

uᴢᴀɴıᴘ ʏᴇᴛişᴇᴍiʏᴏʀ 

ᴅüşᴛüɢ̆üᴍ çᴜᴋᴜʀᴅᴀ


Bu bir döngüydü belki de. 

Bu döngüyü bozup kırması gerekiyordu. 

Zaten bu yola bunun için çıkmıştı. 

Kör kalırsa yolunu göremeyecekti. 

Yolunu göremezse kendisiyle birlikte herkesi tehlikeye sokacaktı. 

"Beni çağırmışsınız Baran Bey," dedi doktor içeri girerken. Gözleriyle Baran'ın serumunu kontrol ettiğinde hala bitmemiş olduğunu gördü. Baran güçsüz bir şekilde elini işaret edip yanına gelmesini işaret etti. Doktor hızlı adımlarla onun yanına yaklaştı. "Onlar... İlaçlar kullanıyor. Bizim de kullanmamız gerek," 

Doktorun şaşkınlığını ifadesiyle gizleyememişti. "Efendim," dedi iki büklüm bir şekilde. "Yanlış anlamayın. Kullandıkları ilaçlar bir çeşit uyuşturucu. Üstelik nasıl hazırlandığı henüz bulamadık. Madam'ın bu ilaçları çalışanları daha kolay manipüle etmek için kullandığını biliyoruz. Sizin böyle bir şeye-"

"Çalışanlarım için istemiyorum," dedi kaşlarını yukarı kaldırarak. "Benim için bir ilaç hazırlayacaksın," 

Doktor kaşlarını çatmıştı. "Baran Bey... Bağışıklığınız bu haldeyken-"

"İstediğim şey mümkün mü bilmiyorum. Fakat mümkün değilse... Bir şekilde mümkün olacak. Nasıl yapacağınız beni alakadar etmiyor," 

Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını hafifçe öne eğdi doktor. "İsteğiniz nedir Baran Bey?"

"Hissizleşmek... Eskisi gibi olmak... Tüm duygularımdan arınmak... Tekrar soğuk bir adama dönüşmek istiyorum. Eskisi gibi. Hatta eskisinden daha soğuk ve sert. Düşünmek istemiyorum."

Doktor usulca kafasını sallamaya başladığında Baran konuşmaya devam etti. "Kalbimin sesini susturmak istiyorum." 

"Elimden geleni yapacağım," diyerek mırıldandı doktor.

"Kimsenin haberi olmayacak."

"Anlaşıldı Baran Bey," 

"Baran?" Hızır kapıyı açtığında doktor istemsizce bir adım geri attı. "Hayırdır?"

"Bir şey yok," dedi Baran, daha sonra doktora döndü. "Sen çıkabilirsin doktor."

Doktor kafasını eğip kapıya doğru ilerlerken çıkmak üzere olduğunda Baran açıklama yapmıştı. "Şunları kontrol etmeye gelmiş." 

"İzledin mi?"

"İzledim," dedi Baran, soğuk bir sesle. "Emir ve Zeynep bizimle olacak... Onlara zarar veremezsiniz. Emir zaten ailemizden... Onların kandırıldığı belli. Madam onlara yüzünü göstermemiş olmalı. Ya da herkese nasıl davrandığını gördüler... Onlara çevirdiği yüzünü iyi görmüşlerdir. İkisini de ayırın. Zeynep burada kalmaya devam edecek. Emir'i evden uzaklaştırın. Daha sonra bize yardım edecekler..."

Hızır sıkıntıyla nefes aldı. "Baran... Hala Beren'in de kandırılmış olduğunu söylüyorsun. Hadi bu ikisi korkmuş, bir bok başaramamış, çıkmak istemişler. Beren? Hem hala orada hem de teklifi kabul etmiş! Madam'ın hikayesine inanmış! Böyle olmadı mı zaten? Yıllardır ona inananlar vazgeçmedi Baran! Cengiz Uygur gibi kaç insan var... Madam'ın katlettiği kaç kişi var?! Bir düşün."

Baran gözlerini Hızır'dan kaçırdığında Hızır koltuğa yavaşça oturuyordu."Zor olacağını tahmin etmiştim ama bunu tahmin edememişim..." diye mırıldandı Hızır. "Ne yapacaksın?" 


"Madam bir bebek kaçırıyorsa... Bende bir bebek kaçırırım,"


ʏiɴᴇ ᴍi ʏᴏʟ? 

ʏiɴᴇ ᴍi ꜱᴏɴ?


☾ ☾ ☾ 


Ara sıra aynı şeyleri tekrar ediyor gibi görülebilir. Emir ve Zeynep'in konuşmaları gerekliydi, itiraf ettiklerini okumanız gerekiyordu. Hem de zihinleri tazeledik.

Baran? Sanırım başa dönüyor. Ama olabilecek en güzel şekilde. 

Herkes bebeklerine sahip çıksın! 

Her an her şey olabilir. 


Yeni bölüm biraz geç gelecek, biraz bana da tatil. Sonra tam gaz devam!


Kemerlerinizi kontrol etmeyi unutmayınız. 

Görüşürüz! 

Öptüm.

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 89.6K 44
Dosyayı inceleme işlemime devam ederken "Daha önce bu şirketle çalışmadık," dedim. Başımı dosyadan kaldırmadan David'e baktım. "Benim hakkımda herhan...
15.2M 401K 143
Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâlâ üzerinde taşıyan... Bir de kadın düşü...
86.8K 4K 26
Gölge serisinin 2.kitabıdır.
Haz By 🍀

Romance

165K 1.8K 15
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...