Dağların Asenası

De birazdanbiseyler

323K 16.6K 1.3K

Yüzbaşı Asena Yılmaz aylar önce içlerine sızdığı teröristlerin arasındayken esir düşen askerleri kurtarmak iç... Mai multe

1
2
3
4
5
6
7
8
9
Karakterler
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25-
26
27-
28-
29
30

11

11.1K 590 17
De birazdanbiseyler

Merhabalar,
sınav çalışmalarıma başlamadan önce bir kez daha geldim!
Desteklerinizi bekler iyi okumalar dilerim🤍

Sabah olmadan kendimizi bir telefonla kamuflajların içerisinde hazır bir şekilde bulmuştuk.Bir yandan karnımın ağrısı kendini fazlaca belli ederken diğer yandan şansımla ilgili bir kaç şey düşündüm. Bu kadar denk gelmesi şansımla alakalıydı.

Dayımdan gelecek çıkış emrini beklerken en sonunda kendimizi koltuklarda bulmuştuk. Ha geldi ha gelecek derken bu süre fazlasıyla uzamıştı.

"Komutanım ben kafamı toplayamıyorum şu an. Muhatap olmayalım." Can'ın sesini duymamla başımı kaldırdım. Arif'e döndüktü gözleri. O kadar bayık bakıyordu ki bizimle gelip gelmemesi konusunda tereddüt edecek kıvamdaydım.

"Ben toplarım kafanı Telli." Barış'ın sert sesi ikisinin arasına girdiğinde ona kısa bir bakış atıp tekrar Can'a döndüm. Ufak bir yutkunup başını sallamıştı. Arif alttan alttan gülüyordu.

"Çıkartabilirsiniz bile komutanım hiç sorun değil." Saçmalamasına yüzüm istemsizce buruşurken göz göze geldik. 'O kadar mı?' dercesine bakıyordu.

"Görevden mi çıkartsak?" Barış'a yandan bakarak sorduğum soruya karşı bir süre düşünmüş sonra gülmüştü. "Dört işlemi öğrensin dursun biz gelene kadar. İğrenç iğrenç espriler."

"Komutanım sanki sizin espride olmadı ya." Can'ın rahatlığına kaşlarım havalanırken diğerleri gülmeye başlamıştı. Bir tane de 'ruhuna fatiha' lafı duymuştum.

"Helvanı neli istersin kardeşim?" Faruk gülerek lafa girdiğinde diğerlerininde eğlendiği belliydi. Ben aynı ifademi korurken Can boş bulunmuşluğun verdiği pişmanlığı yaşıyordu.

"Asena komutanım?" Telli beyaz teninin kızarmış haliyle karşımda duruyordu.

"Faruk , sen bazı şeyleri bi özet geç. Ben geçersem görev öncesi hoş olmaz kendisi adına." dediğimde gülerek başıyla onaylamıştı. Saygısızlık yapılmadığı sürece görev arkadaşlarımın laflarına asla alınıp gocunmazdım. Sert olmak zorundayım ama merhametimi ve sevgimi arka plana atmadım hiçbir zaman. Alt ve üst ilişkisi her zaman aramızda olsada canımı emanet ettiğim insanların her lafına alınırsam burada delirmekten başka çarem kalmazdı.

"Emredersiniz komutanım. Zevkle anlatacağım tüm anıları. Bir bir böyle hiç atlamadan anlatacağım hem de." Can'a kısa bir bakış attıktan sonra Faruk'u başımla onayladım. Keyifler yerine gelmişti. O sırada çalınan kapıdan içeri bir asker girdiğinde selam verip duruşa geçti.

"Komutanım! Binbaşım, sizi ve Asena Yüzbaşıyı çağırıyor."

Dayımdan aldığımız direktiflerle birlikte tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Asena yuvası olan dağlara kavuşacaktı. Emirler doğrultusunda sınırlar içerisinde bi operasyon düzenleyecektik. Birilerini sağlam getirmek gibi bir problemimiz yoktu. Aksine hepsine cehennemi yaşatmamız için gidiyorduk.

Bir kaç tim köylerde ki kaçırılma olaylarıyla ilgilenirken bize de vatanımın dağlarında yuva yapmış şerefsizleri avlamak düşmüştü. Emir komuta yine Barıştaydı. Buna sevinmiştim çünkü ağrılarım kendini çok fazla belli ediyordu. Çıkmadan önce içtiğim ağrı kesici etkisini göstermiş olmalıydı ki şu an da vücudumda herhangi şikayet duyduğum bir noktam yok.

Sallanarak geçtiğimiz yollar uzadıkça uzarken yanımda oturan Barış'ın kenarlara vurmasıyla birlikte araç durdu. Anında atlayarak indiğinde göz ucuyla bana baktı. Umursamadan yere atladığımda arkamdan da yere çarpan postal sesleri geliyordu.

Buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğimiz için dikkatli adımlarla ilerlemeye başladık. Barış gülen yüzünü lojmanda bırakmış ve sert ifadesini yüzüne yerleştirmişti. Verdiği emirlerle birlikte ilerliyorduk. Adımlarını yavaşlattığında yan yana yürümeye başladık. Gözlerim etrafta gezinirken tüm dikkatimi veriyordum.

"İyi misin? İlaç içtiğini gördüm." bana bakmamıştı. Belkide bakmıştı ama ben ona bakmıyordum.

"Karnım ağrıdığı için revirden ilaç aldım bir sorun yok." ne olur ne olmaz diye yanımada bir kaç ilaç almıştım. Benim için tek problem hijyenik bir süreç geçiremeyecek olmam ve olası durumda kamuflajıma hoş olmayacak izlerin çıkmasıydı.

"Neden ağrıyor?"

"Her şeyi soracak mısın Barış? Ağrıyor işte." yine gereksiz çıkışmıştım. Dilimi ısırdığımda biraz geç olmuştu.Kendimi toparlayıp düz bir tonda devam ettim. "Kadınsal durumlar malum."

"Zor olmayacak mı?" bu sefer bende ki bakışlarını hissetmiş ve bende ona yandan bir bakış atmıştım.

"Alışığım." dediğim an adımlarım durdu. "Saat iki yönünde hareketlilik var."

Cümlem bitmeden herkes konumlanacağı en iyi noktaya geçmiş ve büyük bir sessizlik başlamıştı. Barış yine benim yanımdayken diğerleri etrafa dağılmıştı. Barış görüş kazanmaya çalışırken ben hareketliliği takip ediyordum.

"Görüş açısından çıktılar." gözlerimi Barış'a çevirdiğimde onun gözleri etraftaydı.

"Arif , Can-" dedikten sonra bir süre duraksayıp doğruldu. Dağılacağımız yönleri belirttiği an herkes emri onaylayıp harekete geçmişti. Olabildiğince sessiz olmalıydık. En ufak bir seste pusuya düşmemiz an meselesi.

Barış tek elini kaldırıp yumruk yaptığında adımlarımı kestim. Keskin bir şekilde yüzüne bakarken hafifçe etrafıma bakmaya başladım.Herhangi bir hareketlilik yoktu.

"Temiz komutanım." diğer ikisinden de aynı cümle kulağımıza geldiğinde Barış yavaş bir şekilde bana döndü.

"Arkadan dolanalım. Buradan gitmemiz çok tehlikeli." Barış dik bakışlarını bana dikmiş dinliyordu.

"Komutanım bence de arkadan dolanalım. Bizi fark edip pusu kurmaları muhtemel." Faruk'ta bana katıldığında ay ve yıldızların ışığından görebildiğim kadar görüyordum yüzünü.

"Yolumuzu uzatmış oluruz." Barış'a hayretle bakmıştım.

"Hareketlilik gördüm diyorum. On dakika fazla yürürüz en azından sağlam ilerleriz." sesim netti. Ya benim gördüğüme inanmıyordu ya da saçma bir inadı vardı. Gözleri tekrar etrafta gezinmişti.

"Toplanın ilerliyoruz, arkadan."

Toparlandığımız an önden önden gittiğinde kendimi Arif'in yanına ilerlerken buldum. Kısık gözlerimi çantanın takılı olduğu sırtından çektim.İçimde aşırı bir sinir oluşmaya başlarken gökyüzüne çevirdiğim gözlerimle rahatlamaya çalıştım. Şu an bu duygu bana hata yaptırırdı.

"Bunun ne derdi var?" Arif'e yönelik sorduğum soruyla kısa bir bakış bana atıp önümüzden yürüyen Barış'a baktı.

"Duyuyorum." Barış'ın sesi aramıza girdiğinde görmese de gözlerimi devirdim.

"Duy, n'apayım?" bana dönmemişti. Hepimizin gözleri etrafta dolanıyordu.

"Her zaman ki hali. Bize sabır dilerken kendinizi de dahil etseydiniz keşke Asena komutanım." Arif'in bir o kadar ciddi ve bir o kadar da dalga dolu sesi vardı.

"Arif!" Barış yine dahil olduğunda arkadan kafasına bir şey geçirmemek için kendimi zor tuttum.Çaylak gibi atari gideri eksik olmuyordu maşallah.

Saatler süren yürüyüşte karnımın ağrısı artmaya başlamıştı. İlaç içmekten nefret etsemde başka sığınacak bir çözümüm yoktu. Barış'la neredeyse yan yana yürüyorduk. Gideceğimiz yere ise yarım saatlik bir mesafemiz kalmıştı.

Ağrılarım yürüyüşüme de mani olmaya başladığında oflayarak cebime attığım ilacı tek elimle aradım. Silahı tutan elimi gevşetip altta kalan cebime uzandım. İlaçı bulduğumda psikolojik olarak bile olsa rahatladım.

"Şurada kısa bir mola verelim. Gece uzun olacak." minnet duymuştum o görmese bile. Hepimiz için iyi olacaktı ama benim için daha iyi olduğu aşikardı.

Müsait bir yere geçip sırtımda ki çantayı ayaklarımın ucuna koydum.Çantamın kenarından suyu çıkartıp ilacımı tek hamlede içtiğimde tek dileğim hemen etki etmesiydi. Keşke iğne yapma şansım olsaydı. En azından etkisini hızla belli ediyor ve beni bu çileden kurtarıyordu.

Çantamın yanına , yere çöktüğümde biraz olsun rahatlamıştım. Saatlerdir yürümenin acısı kesinlikle oturunca çıkıyordu. Bacaklarımı öne uzatıp hafif kırmıştım. Diğerleride uygun pozisyonlarda dinlenmeye geçmiş hepsinin yüzünden yorgunlukları anlaşılıyordu.

"Ağrın mı var?" Barış yanıma çökmüş gözlerimin içine bakıyordu. Bu adamın gelgitli hallerini anlayamıyordum.

"İyiyim." dedim sadece. Başka bir şey demeden önüme dönüp kollarımı bacaklarıma sardım.Bende olan bakışlarını hissetsemde bakmadım. O da yanıma oturdu, konuşmadı.

On dakika kadar daha dinlendikten sonra artık devam etmemiz gerekiyordu. Bir yerde fazla durmak sakıncalı bir durumdu. Nereden hedef haline geleceğimizi kestirmekte fazlasıyla güç bir durumdu. Ay ve yıldızın himayesinde yolumuza devam edecek ve onları bayrağımıza taşımaya devam edecektik.

"Çantanı alayım mı?" şaşkınlıkla başımı kaldırdığımda elini çantama doğru uzatan Barış'ı gördüm.Askısından tuttuğum çantayı tek hamlede sırtıma aldığımda silah tutuşumu da düzelttim.

"Gerek yok , sağ ol." çocukların yanına gideceğim sırada kolumdan tutuşuyla ilerleyemedim.

"Asena ağrın varsa zorlama , taşıyabilirim." kaşlarım havalandığında kolumu kendime çektim. Az önce bir kaşık suda boğacakken şimdi endişeyle bakması sinirimi iyice bozuyordu.

"Kendi işimi kendim hallederim. Buyur önden git." sağ elimi öne doğru uzattığımda geçmesini bekledim. Kimsenin dengesiz haliyle uğraşacak değilim. Başını salladıktan sonra yanımdan geçip ilerlemeye başladı.

Postallarıyla attığı adımları takip ederek arkasından adımladım. Önümden ve arkamdan ilerleyen adamların arasında kaybolmuş gibiydim. Çantanın kabalığıyla birlikte büyük bedenleri daha da genişlemişti. Benimde boyum çok kısa değildi ama bu heriflerin arasında cılız kalıyordum.

Hedefimize vardık.

Açık arazide herkes önceden belirlediğimiz şekilde konumlanmıştı. Bu sefer Barış'tan olabildiğince uzaktaydım.Sürekli endişeyle bakıyor olması beni fazla geriyordu. Kadın olduğum için bana dönen bakışlara alışsamda narin olduğumu düşünüp olası her şeyde bana bakılmasına hala alışamamıştım. Kendi işimi kendim yapabilirdim. Kendi derdime yine kendim derman olabilirdim. Ben birinin elimden tutmasını bekleyecek biri olmadım hiçbir zaman. Ben bir kere düştüm kendim kalktım. Bir kere tökezledim kendim tuttum. Sonra bin kez düştüm bin kez kendim kalktım.

Hepimiz görüş açılarımızda ki hareketlilikleri paylaşırken gözümü ayırmamaya çalıştım. Çoğu hareketlilik benim açımdaydı. En ufak ayrıntı bir çok kötü an'a sebep olabilirdi.

Topluluğun aksine ağaçların arasında bir hareketlilik gözüme çarptığında hızla oraya odaklandım. Fazla hareket vardı.

"Kamp'ın kuzeyinde hareketlilik var. Fark ettiler bizi." dememle silah seslerinin kulağımı doldurması bir oldu. Yaslandığım yere hızla sindiğimde kulaklıktan gelen sesler gülmeme sebep oldu.

"Hasiktir lan yavaş." Fatih'in ani refleksiyle bir kurşun sıkıp tekrar yerime geldim.

"He amına koyayım adam yavaş olup sana kı yaransın?" Can dalgayla konuştuğunda güldüğü çok belliydi.

"Kamptakilerde silahlandı. Direkt bassaydık lan keşke." Can tekrar konuştuğunda hedeflerimi gözüme kestirip işimi halletmeye çalışıyordum. Bir. İki.Üç. Leş sayıları artıyordu. Silah sesleri artıyordu.

Bir kaç adımla yerimi değiştirdiğimde hareketlilikten dolayı hızlanan nefes alışlarım bana iyi geliyordu. Bu riski seviyordum. Bu anın heyecanı benim ruhuma iyi geliyordu. Belki bir adım sonram şehadet olurdu ama ona bile mutlu yürürdüm.

Bir leş daha.

Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda başımı kısa süreli ağaca yasladım.

Bir leş daha.

"Bunlar havale geçirecek artık." Arif'in neşeli sesi kulaklıktan bize ulaştı,bir leş daha.

"O zaman ateş düşürücü geliyor beyler!" son hecesini uzatarak konuşan Faruk ve ardından gelen patlama sesi. Sığındığım ağacın koruyuculuğu aramızda ki mesafe sebebiyle fazla yüksek olmuştu. Bir elimle sağ kulağıma baskı yaptığımda acılı süreç uzamamıştı.

"Düştü mü lan ateşiniz? Orospu çocukları." Can'ın alaylı sesi sonrasında tiksinti dolu bir tona dönmüştü.

"Hareketlilik var mı?" Barış.

"Yok." cevabı bir çok sesten döküldü.Herkes olduğu pozisyonda bir süre daha beklemişti. Hareketliliğin azaldığına emin olduğumuz anda yavaş yavaş yaklaşmaya başladık. Etraflarını çevirdiğimiz noktalardan ayrılmış , birbirimize biraz daha yaklaşmıştık. Faruk konumunu bozmadan olduğu yerde kalırken Barış yine yanımda yer alıyordu. 

Barış önden yavaş adımlarla ilerlediğinde yine adımlarını takip ediyordum. Leşlerin etrafta ki dağılmışlıklarına yüzümü buruşturarak baktığımda Can'la göz göze gelmiştim ve benden pek farkı yoktu. Tepkisine bir an boş bulunup güldüğümde arkasında ki hareketliliği görmem gülüşümü soldurmamıştı. Hızla elimde ki silahı kaldırıp herife sıktığımda haneme bir leş daha yazılmıştı.

İki parmağımı alnıma koyup selam verdiğimde göz kırpıp önüme döndüm. Yüzünde ki gülüşü görmüştüm.

"Beni mi korudunuz az önce komutanım siz?" sesi kulağımı doldurduğunda Barış anlık arkasına dönüp bana bakmış ve önüne dönüp ilerlemeye devam etmişti.

"Hayır sadece koleksiyonuma birini ekledim."  bir kaç gülüş sesi geldi.

"Telli'yi de ben ekleyeyim mi komutanım?" Faruk'un eğlenen sesi beni güldürmeye devam etti.

"Telli bende Kuyruk. Kendine başkasını bul." benim cevabım Can'ın hoşuna gitmiş olacak ki bir anda yanımda bedeni belirmiş ve bana değişik bir şekilde bakmaya başladı. Gözleri ışıldar gibi.

"Siz baya baya beni benimsediniz." heyecanlanmıştı. Şaşkınlıkla yüzüne bakıp gülerek önüme döndüm.

Sağ kalanlarda artık leş bölümüne geçtiğinde Barış'ın gözleriyle karşılaştım.Elinde ki bilgisayarı bana doğru salladığında burada böyle bişey bulmayı beklemediğim için anlam veremedim. Dışarıdan biri gelmişti buraya belli ki.

"Arif şuna bi hızlı bak. Ne halt olduğunu anlayalım." Arif hızlı bir şekilde yanımdan geçip bilgisayarı aldığında bizden biraz uzaklaşması endişeli bakışlarımı ondan çekemiyor olmama sebep olmuştu. Bilgisayarı yavaş bir şekilde kontrol ederek açtığında sessizce bir nefes aldım.

"Dışarıdan biri gelmiş. Bilgisayar buraya ait değildir. Muhtemelen yine bir suikast planlıyorlardı. Yaptıkları baskınlar yetmemiş bunlara." Barış'a fısıldamıştım. Yaptıkları baskınlarda bir çok kişiyi öldürüp gitmişlerdi ve daha nicesini planlamışlardı. Masum insanları öldürdükçe keyifleniyorlardı.

"Ecel onlara daha önce geldi." yandan kısa bir gülüş sergilediğinde yüzümde oluşan tebessüm ona bir cevap olmuş olmalı ki gözlerini benden ayırdı.

"Bu bilgisayar bizimle gelse iyi olur komutanım. Pek hasar almamış içeride. Dönünce daha iyi bakarım."

Ortalığın temizlendiğinden emin olduktan sonra sessiz bir şekilde bulunduğumuz konumdan uzaklaşmaya başladık. Sesli gelişimizin üzerine fazlasıyla dikkatli ve sessiz ilerlememiz gerekiyordu. Çocukların neşesi yerine gelirken mırıldandıkları şarkılara sessizce eşlik ediyordum.

"Komutanım." Can'ın sesi duyulduğunda güldüm. Yüksek enerjisi herkese iyi geliyordu.

"Ne var?" Barış ters ters cevap verdi.

"Siz değil , Asena komutanıma seslendim. Asena komutanım?" ciddi kalamayışı sesine yansıyordu. Arkamda olduğu için her hareketimi görebiliyordu. Başımı iki yana salladım gülerken.

"Söyle."

"Beni seviyorsunuz değil mi?" dediğinde gülüşme bir of sesi eklendi. Bizzat benim tarafımdan.

"O kadar pişmanım ki. Yanlış kararlar vermeyi bırakmam gerekiyor Telli." ciddi olmadığım bariz belliydi. Bizimkiler gülüyordu.

"Bende sizi çok seviyorum komutanım eksik olmayın." alınmamış aksine mutlu oluyordu.

"Zevzek herif."

Yürüyüş mesafemiz bitmezken yeterince uzaklaştığımızı düşündüğümüz bir yerde mola verdik. Burası biraz daha güvenli bölge olduğu için içim rahattı. Yol boyu Can bana laf atmaya çalışmış ben tersledikçe zevk almıştı. Faruk yeri geldikçe benden uzak tutmak için eski anılarımızı öne sürmüş ve bir güzel anlatmaktan da çekinmemişti. İşin kötüsü o anlattıkça Can'ın 'komutanım' deyişleri artıyordu.

Elimde ki konserveyi biraz yedikten sonra iştahsızlığım yine kendini göstermişti.Gidene kadar beni ayakta tutacak besini almıştım. Ve kesinlikle bundan fazlasını içim almayacak gibiydi.

Barış'ın Arif ile olan konuşması bittikten sonra bir süre gözleri beni bulmuş daha sonra da yanıma doğru gelmeye başlamıştı. Bir , iki , üç derken toplam yirmi adımda yanıma varmış ve yere oturmuştu. Kollarımızın birbirine değdiği mesafede olmak bana dün gece ki yakınlığımızı anımsatırken yalandan bir öksürüp düşüncelerimi dağıttım.

"Bugün beni de kurtardın." dediğinde düz bakışlarla ona döndüğümde yine çok yakındık. Gözleri dağılan saçlarıma değdiğinde elini kaldırıp geri indirdiğini görsemde tepki vermemeye çalıştım. Saçlarımı çekecekti. Yüzüme gelen saçları uzaklaştırmak istedi.

"Yapmışımdır." gözleri bir yerde durmuyordu. Başını hafif bir şekilde salladığında saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Eğer ilk pozisyonlarımızda o adamı görüp indirmeseydin muhtemelen onun kurşunu beni bulacaktı. Gerçi ben Telli kadar abartmadım." dediğinde güldü.

"Farkında değildim." farkındaydım. "Hem birbirimize canımızı emanet ediyoruz normal bir şey bu. Telli fazla abartıyor. Dillendirilmemesini tercih ederim." O an o herifin hedefinde Barış olduğunu anlamış ve korkuyla ateşlemiştim. Telaş yapmıştım. Sekebilirdi yerini bulmayabilirdi. Çünkü çok panik yapmıştım.

"Övülmeyi sevmiyorsun." dediğinde tespit edası vardı.

"Severim aslında ama pohpohlanmayı sevmem. Birbirimizi korumakta bizim görevlerimiz arasında sonuçta. Ekstra bir şey de yapmıyorum. Nefes sayınızı çoğaltan ben değilim. Çok istiyorsanız Allah'a şükredin." omuzlarım inip kalktığında yüzünde ki tebessüm silinmeden önüne dönmüş ve ileriye bakmaya başlamıştı.

"Fazla oyalandık gitsek iyi olur." yerimden kalktığımda üstten bakan ben olmuştum. Dudaklarını yalayarak güldüğünde bir şeylerin rayından çıkmamasının gerektiğini düşündüm. Ama aksini yaptım. Kalkarken tutması için elimi uzattığımda beklemeden tuttu. Hızla çektiğimde aynı şekilde o da hızla ayaklandı. Ellerimiz ayrılmadan önce karşı karşıya geldiğimizde konumumuzu unutmayan kişiler olarak çantalarıma yönelip oluşan atmosferden ayrılmıştık.

Bölüm Sonu.

Continuă lectura

O să-ți placă și

Yıkım De nis

Ficțiune adolescenți

455K 28.5K 21
Klişelerden uzak gerçek aile, abi ve asker kurgusudur. :) Bu yıkım hepsinden büyüktü, yerle bir olan şehirlerin yanında ben de yıkılmıştım. O enkazda...
314K 13K 36
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...
3.6K 413 12
jungkook: olm bok bogazlinin biri odevimi yemis amk hanginiz yapti amciklar jimin: hangi hoca verdi odevi jungkook: ismi seydi herhalde kim taeyang j...
192K 4.7K 11
Yediği dayağı umursamadan gülümsedi genç kız yüzünün her tarafı kan olmuştu. Bu her tarafı kan olmuş yüzdeki gülümsemeyi karşısındaki görmüş müydü?Sa...