Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.2K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm On | En Uzun Gece

627 78 139
By aleynahirik

*Medya: Sarp + bir beste bıraktım. İleriki sahnelerde açabilirsiniz. 🥰

Hepinize iyi okumalar!

Sırtım kütüphanedeki kitaplara yaslıyken dizlerimi kendime çekmiştim. Gizli odasından elindeki küçücük bir plastik su şişesiyle çıkan Sarp, yanıma gelirken sessiz bir iç çekti. Suyu bana uzatırken hemen yanıma oturmuş, neredeyse benimle aynı pozisyonu almıştı. Ona hiç bakmadan su şişesini aldım ve kapağını açtım. Birkaç yudum su içtikten sonra elimin tersiyle kuruladım göz yaşlarımı.

Tanıdık bir hareketle, az önce konuşulmuş her şeye rağmen elini sırtıma koydu ve ''Ağlama.'' dedi.

Başımı dikleştirdim.

''İyiyim.''

İyi olmadığımı o kadar iyi biliyordu ki devam etti. ''Neyden bahsettiklerini bile bilmiyoruz.''

''Her neyden bahsediyorlarsa elime yüzüme bulaştırma ve aileye rezil olma ihtimalim olduğunu biliyoruz.''

''Hiçbir şeyi eline yüzüne bulaştırmayacaksın.''

''Söyledikleri kelimelerin ne anlama geldiğini bile anlamadım!'' derken sesim anne babamın ortadan kayboluşunun verdiği rahatlıkla yükselmişti. ''Nasıl bana sürekli böyle beceriksiz hissettirmeyi başarıyorlar?''

Boğazımdan yukarıya çıkan tuhaf bir hisle yüzümü buruşturdum. Başım çatlıyor, bir yandan garip bir mide bulantısıyla baş etmeye çalışıyordum. Gözümün önünden geçip giden birkaç geçmiş sahneyle kendimi daha da kötü hissettim.

''Beceriksiz falan değilsin, Ahsen. Sadece senden beklentileri o kadar yüksek ki daha fazlasını görmek istiyorlar ama sen daha fazlası olmak zorunda değilsin.''

Kafamı iki yana salladım. ''Beni daha fazla üzmemek için böyle söylüyorsun, benden en ufak bir beklentileri bile yok. Bunu en iyi sen biliyorsun.''

Sarp bunca zaman ailemle ilgili söylediğim tüm o sevimli sözlerinden ardından duyduğu bu sözler karşısında anlamsızca suratıma baktı. İlk defa o anda yüzümü ona çevirdim.

''Sana çok tuhaf bir şey itiraf edeyim mi?''

Yalnızca başını salladı.

''Ben... Pek çok şeyi hatırlamadığımı fark ediyorum.''

''Nasıl yani?'' derken gerçekten anlamamış gibi duruyordu.

Gözlerim kasvet dolu odada gezinirken, ''Bu evden gittiğim günden beri içimde öyle bir özlem vardı ki. Her şeyini özlediğimi düşünürdüm, aklımda her şeyiyle en güzel anılar kalmış gibiydi.''

Kafasını iyice geriye doğru yasladı ve ''Ne değişti?'' diye sordu.

Etrafta dolanan gözlerim Sarp'ta karar kıldığında konuşmaya devam ettim. ''Eve döndükten sonra sanki bir hipnozdan yavaş yavaş kurtuluyormuşçasına her şeyi hatırlamaya başladım.''

Buna en az benim kadar şaşırmasını, bunun nedenini sorgulamasını beklemiştim ama o bu durumu oldukça sakin ve kabul edilebilir karşıladı.

''Sanırım beynimiz hatırlamak istemediklerimizi o kadar derine itiyor ki yaşanmamış varsayıyoruz.''

Kısa bir sessizlik anı yaşandı. Bu kısacık süre boyunca aklımdan her şey ama her şey geçti. O geceden, evden gittiğim güne, Sarp'la hatırladığım son telefon konuşmamızdan, döndüğüm güne kadar her şey.

Evdeki tek sesin ikimizin nefes alışverişi oluşu olduğunu fark ettiğimde kafamı kapıya çevirdim. ''Ben aşağı iniyorum.''

Aniden kafasını kaldırdı ve ayağa kalkan bana bakarken, ''Uyumaya mı?'' diye sordu.

''Hayır.''

''Nereye?''

Odanın kapısını açtım ve önce merdivenlerin başından aşağıya doğru bir bakış yolladım. Merdiven başlarındaki birkaç abajurun aydınlatması dışında tabii ki her yer karanlıktı ve şu anlık kimse görünmüyordu. Annem ve babam bir on beş dakika daha tartıştıktan sonra önce giriş kattaki salona uğramış ardından kendi odalarına geri dönmüştü.

''Ahsen, nereye diye sordum.''

Sarp'ın sesi tam arkamdan gelince hafifçe irkildim ama bunu belli etmeden devam ettim.

''Söyledikleri kelimelerin ne anlama geldiğine bakacağım.'' dedim kısık sesle. ''Sana iyi geceler.''

Kapıdan çıkıp merdivenleri ağır ağır inmeye başladığımda ev derin bir uykudaydı. Saat muhtemelen ikiyi geçiyordu ve yağmur şiddetinden hiçbir şey eksiltmemişti. Henüz merdivenleri yeni inmişken Sarp'ın daha hızlı adımlarla arkadan bana yetiştiğini gördüm. Arkamı dönüp ona baktığımda, ''Ne?'' dedi. ''Beni de uyandırdın.''

Aramızdaki hiçbir şeyi tam olarak çözememiş ve açıklığa kavuşturamamış olmanın verdiği sıkıntıyla buna herhangi bir yorum yapmaktan kaçındım ve yalnızca ''Telefonumu odadan alıp geliyorum.'' dedim.

Yatak odalarının olduğu koridora döndükten ve birkaç adım attıktan sonra giriş kattaki salondan yükselen piyanonun sesi ile ayaklarım yere sabitlendi. Aynı anda Sarp'ın da bıraktığım yerde öylece kaldığını görebiliyordum. Piyano tuşlarından yükselen ses isteksiz bir öğrenciyken hissettiğim nefret duygusundan çok farklı şeyler hissettirmişti bana. Bunların en başında mide bulandırıcı bir korku geliyordu. Yavaşça Sarp'a döndüm. Kaşları hafifçe çatılmıştı ve merdivenin başına doğru yürüyordu. Kafasını eğdi ve merdiven başlığından buzlu camla çevrili salon kapısını görmeye çalıştı. İkimiz de bu ana denk tek kelime dahi etmemiş, edememiştik. Sarp bir eli merdiven korkuluklarındayken bana döndü.

''Kimse yok.''

''Ne demek kimse yok?''

Sesim öyle kısık çıkmıştı ki kendimi zor duyuyordum. Korkuyla geri dönmek ve Sarp'ın yanına gitmek arasında gidip geldim. Ta ki Sarp'ın merdivenlerden aşağı inmek için bir adım attığını görene dek.

''Nereye?!''

Koşarcasına arkasından ona yetiştim. Sarp temkinli adımlarla basamakları inerken tam arkasında, bir yandan üzerindeki gri tişörtü tutarken bir yandan kafamı eğerek ben de görmeye çalışıyordum. Oysa ki Sarp haklıydı. Salon kapkaranlıktı ve kimse yok gibi görünüyordu. Bunun düşüncesiyle kollarımdaki her bir tüyün diken diken olduğunu, göğsümden yükselen titreme ile hissettim. Her bir basamağı inip salonun kapısına geldiğimizde yüreğim adeta ağzımda atıyordu. Sarp'ın tişörtünü sıktım.

''Gerçekten kimse yok.'' dedim titrek bir sesle. ''O zaman kim piyano çalıyor?''

Sarp'ın eli salon kapısının kulpuna giderken onu geri çektim.

''Girmeyelim.''

Sarp'ın sesi ve benim hamlemle melodiler sertleşti, hızlandı ve adeta daha öfkeli bir hale büründü. Yerimde irkilirken kapının yanına iyice sindim. Sarp ilk defa o anda bana döndü ve yüzündeki gerçek ifadeleri görmemi sağladı. Benim yüzüm korku ve endişeyle alev alev yanarken onun yüzündeki en büyük ifade şaşkınlıktı.

''Ne çaldığını anladın mı?'' diye sorarken sesi de bu ifadesini destekliyordu. Ve bana bu soruyu sorana dek takıldığım tek noktanın kimsenin olmadığı bir salondan yükselen piyano sesi olduğunu fark ettim, çalınan parçanın ne olduğunu anlamaya çalışma veya buna kulak kabartmak gibi bir amacım olmamıştı. Tüm bu korkuya rağmen kulağımı kapıya doğru yaklaştırdım ve parçayı anlamaya çalıştım. Anlamam yalnızca dört saniyemi almıştı. Gözlerim iri iri açıldı.

''Ay Işığı Sonatı!''

Kafasını şaşkınlıkla salladı. ''Evet!''

Dudaklarım hayretle aralanırken. ''Çalmayı en sevdiğin şey.'' dedim usulca.

Sarp birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra yavaşça kapıya doğru döndü. Bir kez daha elini kapı kulpuna götürdü ama bu sefer daha kararlıydı. Bir saniye bile beklemeden hızla açtı kapıyı ve ardına kadar itti. İtilen kapının duvara çarpıp bize doğru geri dönmesiyle parça sonlandı.

Ev yeniden derin bir ölüm sessizliğine bürünmüştü.

İkimiz de hızlı ve düzensiz nefesler alıp verirken Sarp salona doğru birkaç adım attı ve içeriye girdi. Hızlıca elektrik düğmesine basıp geniş salonu aydınlattı. Ben de onun arkasından salona girerken gözlerim hemen köşedeki en güzel yerinde duran beyaz piyanoya kaydı. Birbirimize başka hiçbir şey demeden piyanoya doğru yürümeye başladık. Sarp'ın her bir adımı oldukça öfkeliydi. Piyanonun başına gelip de taburenin oturulmuşçasına yamuk bir şekilde durduğunu görünce bana baktı. Kalbim tişörtümün altından çıkacakmış gibiydi. Derin bir iç çekerek gözlerimi ovuşturdum. Ben bir süredir girmediğim salona bakarken Sarp usulca tabureye oturdu.

Neredeyse dakikalarca konuşmadık.

Ben sıkıntıyla salonda volta atarken Sarp öylece oturmaya devam etti. Aramızdaki bu sessizlik anlaşmasını ise o bozdu.

''Madem itiraflar gecesi oluyor, ben de sana bir şey itiraf edeyim mi?''

Gözleri boşluğa dalmış, taburede öne doğru eğilmiş ve ellerini birleştirmişti. Bir o yana bir bu yana yürümeyi bırakıp ona döndüm.

''Et.''

''Hani elektriklerin gittiği gece var ya.''

''Evet?''

''Mutfaktayken bana demiştin ki o dönemler zaten ilaç kullanıyorduk. Hatırladın mı?''

Elbette hatırlamıştım, hatta ben bunu dedikten sonra Sarp'ın bana uzun sayılabilecek bir süre baktığını ve benim bunun anlamını anlayamadığımı da hatırlamıştım. Bu nedenle başımı aşağı yukarı salladım.

''İşte ben o ilaçları hiç içmedim.''

Kaşlarım havaya kalkarken Sarp buruk ve kendiyle gurur duyan bir gülümseme takındı.

''Bana neden söylemedin?'' dedim hiç düşünmeden. Hala üzerime yüklenen şaşkınlıkla salonun orta yerinde kalakalmıştım.

''Çünkü söyleseydim sen de içmeyecektin ve annen hemen anlayacaktı.'' dedi. ''Ona yalan söyleyemiyorsun.''

''Doğru.'' dedim usulca. Gözlerime bakar ve her şeyi anlardı. Eğer anlamadığını düşünüyorsam da muhtemelen yanılıyordum, annem sadece rol yapıyordu.

''Bu yüzden gördüğüm ve yaşadığım her şeyden eminim.'' dedi Sarp.

Kendimi tüm bunların ortasında tam bir salak gibi hissederken gözlerim boşluğa dalıp gitti. Benim doğru düzgün hiçbir şeyi hatırlayamama nedenim aldığım ilaçlar mıydı yoksa Sarp'ın dediği gibi zihnim bana bir oyun oynuyor ve travmalarımın üzerini mi örtüyordu?

''Sarp.'' dedim gözlerimi boşluktan ayırmaya çalışırken. Kuvvetli bir gök gürültüsü koptu bulutların arasından ve salonun geniş pencereleri şimşeklerin yanılsamasıyla aydınlandı.

''Bana 'bunu mutlaka hatırlarsın' dediğin bir anımızı söyler misin?''

Kaşları hafifçe yukarı kalktı.

''Kötü bir anı mı?''

''Evet, iyiler hep aklımda.''

Sarp'ın en azından bir dakika kadar düşünmesini ve sonrasında cevap vermesini beklerken hiç düşünmeden konuştu. Sanki bu anı onun zihninde hiç kaybolmamış, hep hafızasının en üst raflarında, elini attığı ilk an gelecekmiş gibi bekliyordu.

''Yaşlı kadın ve yedi çocuğu hatırlıyor musun?''

''Ne?'' dedim anlamsızca ve Sarp'ın kendinden emin yüz ifadesinin değişmesini, oturduğu yerde doğrulmasını seyrettim.

''Yaşlı kadını ve yedi çocuğu hatırlamıyor musun?'' derken ses tonu buna inanamadığını gösterir nitelikteydi.

''Yaşlı kadın ve yedi çocuğu kim?''

Sarp neredeyse ayağa kalkacaktı, dudakları aralandı ve bu ifadesiyle bana hayatımdaki çok önemli bir parçayı silip atmışım gibi hissettirerek panikletti.

''Onlar kim?'' dedim neredeyse bağırarak. Hafızanızın birkaç parçasından bihaber olmanın verdiği çaresizlikle neredeyse boğulacaktım.

Yaşlı kadın ve yedi çocuğu.*

28 Aralık 2012

''Alın bakalım, adaçaylarınız.''

Asiye Hanım, elinde tuttuğu iki fincanı koridorun en sonundaki, şimdilik misafir odası olarak kullanılan, içerisinde yalnızca iki kanepe ve seksen iki ekran bir televizyonun olduğu; evin en sıradan, en gösterişsiz odasına getirdi. Televizyonun iki yanında duran kanepelerden birinde kendi kızı, diğerinde artık onlarla beraber olmak zorunda olan Sarp duruyordu. İkisi de ekrandaki bir çizgi filme kitlenmişlerdi.

Çocuk hiç gözünü ayırmadan konuştu.

''Ben hasta değilim.''

Asiye Hanım önce kızına uzattı bardağı ve çocuğa cevap verdi.

''Ahsen hasta olmak üzere.'' dedi. ''O olursa sen de olursun, olmadan önlemimizi alalım.''

Kız hiç inkâr etmeden aldı bardağı ve kadın çocuğa döndü. Çocuk, isteksiz bakışlarla baktı bardağı fakat diretmedi.

''Bunun içinde tarçın mı var, anne? Ben tarçın sevmiyorum.''

Asiye Hanım, uzun sarı saçlarını sıkıca topladığı kızına baktığında gözlerini büyüttü.

''Ahsen! İtiraz yok, içiyorsunuz.''

İkisi de sessizleşirken, kadın geri geri kapıya gitmeye başlamıştı bile.

''Şimdi, çaylarınızı bitirin, çizgi filminizi izleyin, bugün Cuma olduğu için biraz geç yatmanıza izin verebilirim amaa bu odadan çıkmak yok.''

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde çocuk baktı önce ve sorguladı. ''Niye?''

''Misafirlerimiz var, ayak altında dolanmayın. Anlaştık mı? Bir şey isterseniz seslenin, gelmeyin.''

İki çocuk uzun sayılabilecek bir süre kadının yüzüne baktıktan sonra kafalarını salladı. Kadın küçük odanın kapısını çekti ve çıktı. Odada yalnız kalan iki çocuk birbirine bile bakmadan döndüler ekrana. Gözleri çizgi filme öyle sabitlenmişti ki neredeyse nefes almıyorlardı. Ellerinde tuttukları çaydan aldıkları isteksiz yudumlar, daha sonraları zoraki de olsa bütün bardağı bitirene dek devam etmişti. Ta ki saatler geçip ikisi de oturur pozisyondaki kanepeye iyice gömülene ve gözleri küçülene dek.

Çizgi filmin biten jenerik müziği ekranda dönmeye başladığında kız da konuştu.

''Bir bölüm daha olacak mı?''

''Bilmem.''

İkisi de ekrana bakmaya, kapanan göz kapaklarını tutmaya çalıştılar. Ekranın altında çıkan yazıları gördüklerinde biraz sonra başlayacak olanın bekledikleri program olmadığını gördüler.

''Scooby- Doo başlayacak. ''

Ahsen kafasının altındaki yastığı aldığı gibi fırladı arkadaşının yanına. Çocuk gülerken yastığını hemen onun yanına koydu ve kanepeye uzandı.

''Scooby-Doo'nun nesinden korkuyorsun?''

Uykulu sesleri gittikçe derinleşirken konuşmaya çalışıyorlardı.

''Canavarlar var.'' dedi kız.

''Sonunda hepsi insan çıkıyor.''

''Sonuna gelene kadaar...''

Neredeyse uyumak üzere olduklarını ikisi de biliyordu ama yine de yerlerinden kalkmadılar, itaat ettiler ve o odadan asla çıkmadılar.

Odanın kapısı yavaşça açılana dek ikisi de hiç konuşmuyordu. Kapı açılıp bir kuş kadar hafif adımlar odanın ortasına gelip iki çocuğun görüş alanına girdiğinde ise çocuklar uykularından uyandı.

Yaşlı, üstü başı pis bir kadındı bu. Çıplak kirli ayaklarıyla kanepeye yürürken kambur duruyordu. Kapalı dudakları arasından ikisinin de anlayamadığı bir şeyler mırıldanıyordu. O andan itibaren öyle bir şey oldu ki çocuklar ne bağırabildi ne de kıpırdayabildi.

Korkmuş kız, yalnızca yanındaki arkadaşının tişörtünün ucuna yapışabildi. Avcunun içindeki kumaş parçasını sıkı sıkı tutarken burnunda hızlı hızlı nefesler alıp veriyordu.

Yaşlı kadın, onlardan tarafa bakmıyordu. Kafası öne eğik usul usul sallanırken zavallı iki çocuğun yanından kızlı erkekli tam yedi çocuk aynı ağır adımlarla geçerken çocuk kanepeye sallayacak kadar titremeye başladı. Bacaklarının titremesini durduramıyordu, iki yana düşmüş kolları kaskatı kesilmişti. Kız nefesi kesilecekmiş gibi nefesler alıp vermeye devam ederken açık kalan gözlerinin kenarından birkaç damla yaş düşüp gitti. Yedi çocuğun, yaşlı kadının ayak dibine bir bir dizilişini izlediler. Çocuk zar zor yutkunurken tepelerinde cılız bir şekilde yanan ampul birkaç defa yanıp sönmeye, televizyon ekranındaki görüntüler bozulmaya başladı. Arkadaşının tişörtünü yırtmasına ramak kalan kız, her an idrarını bırakacağını hissetti. Bu utanç verici hisle ayaklarını birbirinin üstüne attı ve huzursuzca kıpırdanmaya başladı, tam bu esnada mühürlenmiş dudakları arasından bir hıçkırık kaçıp gitti. Bu sesi duyan çocuk korkuyla irkildi ama hiçbir şey yapamadı.

Yaşlı kadın, korkudan tir tir titreyen iki çocuktan habersiz gibiydi. Pis avuçları içinde iyice ufalayıp durduğu külleri önce önünde oturan çocukların kafalarından aşağı dökmeye başladı. Ardından kalan son külleri de kendi kafasından dökerken iki çocuk birbirlerinden habersiz, aynı anda yumdular gözlerini. Çocuk, bilinçsizce sıktığı avuçları arasında bir ıslaklık hissetti. Cesaretlerini toplayıp gözlerini açmayı başarabildiklerinde bunun tırnaklarının teninden akıttığı kan damlaları olduğunu göreceklerdi.

***

*Yaşlı Kadın ve Yedi Çocuk, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde anlattığı bir öykü. Uzun ve detaylı haline internetten ulaşabilirsiniz.

Haftaya görüşmek üzere! Bu gece burada bitmedi. 😏

Continue Reading

You'll Also Like

161K 21.7K 40
Kadim Çağların Şarkısı İkinci Kitap Biri Lanetli... Diğeri Kutsal... Acımasız bir kral, ülkesini korumak için neleri göz alabilir? Bronz teni ve mav...
583K 25.2K 50
Ülkenin tüm kötülerinin hapsedildiği yer İflah Olmazlar'da bir kadının şehrin efendisine açtığı savaşın çıkmazı burası. Yandığı intikam ateşi ile şeh...
Kusurlu By Gaye

Teen Fiction

6M 351K 63
Beklenmedik, trajik bir kaza... Kazadan sonra ruhunu teslim etmiş genç bir kız... Yitirilmiş umutlar... Toprak altına gömülmüş hayaller... Ve ansızın...
675K 64.2K 57
"Unutma fırtınam," Dedi kolumdan tutup beni kendine çekerken. Dengemi kaybedip yere düşmemek için onun omuzlarına tutundum. Denizhan, elini belime ya...