Rock With You | Jeongcheol

By chweangie

18.6K 2.3K 1.3K

Aşkını ilan etmek için duygu dolu bir mektup yazan Jeonghan heyecanla cevap beklerken mektubunu bir anda okul... More

birinci bölüm, kırmızı mektup
ikinci bölüm, kardeş paket
üçüncü bölüm, sevgili esasları
dördüncü bölüm, anemon çiçeği
beşinci bölüm, aşk laftan anlamaz
altıncı bölüm, çift oyunu
yedinci bölüm, turnuva fiyaskosu
sekizinci bölüm, yar ben belayım
onuncu bölüm, aşıklar ve ufak ittifaklar
on birinci bölüm, ihanetin bedeli
on ikinci bölüm, hüzünler ve sözler
on üçüncü bölüm, yokluğunda
on dördüncü bölüm, seni özlemek
final bölüm, yeni kırmızı mektup
özel bölüm, cheol'ün aşkı bir
özel bölüm, cheol'ün aşkı iki
özel bölüm, cheol'ün aşkı son

dokuzuncu bölüm, ağladığında

921 133 35
By chweangie

Jeonghan dayak yeme badiresini atlattıktan sonraki gün raporlu olduğu için okula gitmedi. Bir sonraki gün ise kendini iyi hissetmediğini söyleyerek gitmek istemedi.

İki gün odasından çıkmayıp sadece dinlenen Jeonghan için mental olarak tartışılır bir halde olsa da bacağına basabilecek kadar düzelmişti. Fiziken tamamen kendine gelmişti, ruhen ise ilk zamana göre daha toparlanmış gibiydi.

O konuşmanın üzerinden de tam iki gün geçmişti. Seungcheol bir daha ne yazmış ne etmişti. Jeonghan arabadan indiği an tamamen hayatından çıkmıştı sanki. Bu süreçte merakla bekleyen Jihoon'a da bir iki mesajla olayı özetlemişti.

Uzun bir iki günlük tatilden sonra üçüncü gün kalkıp okula gitmek için yola çıktı. Okula varana kadar her sabah ona eşlik eden Vernon veya Dino yoktu. Okula geldiğinde her zaman etrafta konuşan öğrenciler alıştığı normalliği sürdüren tek şeydi. Onun dışında Seungcheol'e dair hiçbir şeye rastlamadı. Hem de tüm gün.

Derslere döndüğünde bir iki öğretmeni ve sınıf arkadaşları geçmiş olsun dilekleriyle öğlene kadar vaktini çaldı. Jeonghan öğlende yemek yiyecek iştahı kendinde bulamadığı için yemekhaneye inmedi. Jihoon onu dürtükledi.

"İstediğin bu değil miydi zaten Jeonghan? Neden bu haldesin?"

Sahi en başından beri istediği buydu ki sonunda başarmıştı. O zaman içindeki bu huzursuzluğun ve mutsuzluğun sebebi neydi kestiremiyordu.

"Bilmiyorum, sanırım tüm bunlar fazlasıyla yorucuydu."

Jihoon arkadaşının sırtını sıvazladı.

"Onunla uğraşmak kolay değildi, dinlenmeyi sonuna kadar hakettin."

Jeonghan teselli eden arkadaşına tatlı bir şekilde gülümsedi.

"Minghao bu akşam yeni açılan bir mekana davet etti. Gidelim mi?"

Uzun süredir dışarı çıkmadığını düşünmek ayrıca kafa dağıtmak için mükemmel bir fırsat olduğunu bilerek kabul etti. O gün dersler bitene kadar başka önemli hiçbir şey olmadı Jeonghan için.

Mekana geldiğinde fazla gürültülü ve kalabalık olduğunu gözünden kaçmadı. Yeni açılan bir mekana göre oldukça tanınmış gibi duruyordu. Jeonghan somurttu.

"Hao böyle yerlerden ne anlıyor ki?"

Jihoon kıkırdayıp eliyle içermiş gibi bir hareket yaptı.

"Kafayı buluyor."

Jeonghan dudaklarını büzdü. Diğerleri kadar alkole düşkün olmadığı için kendisini tebrik etti. İyi bir aile çocuğu olacal tüm özellikler kendisinde var gibiydi.

İçeri girdiklerinde Minghao'yu ve oturduğu masayı bulmak zor olmadı. Kendine ayırttığı masaya geldiklerinde Jeonghan dikkatle sandalyeleri saydı.

"Dört kişilik yer ayırtmışsın."

Minghao yaramaz bir çocuk gibi gülümsedi.

"Seungkwan da geliyor."

Uzun zamandır laf dalaşına girmediği Kwan ile tüm geceyi dip dibe geçirmek çok da isteyeceği bir durum değildi açıkçası. Huzursuzluk çıkarmamak adına arkadaşına sadece oflayıp sandalyesine oturdu. Çok geçmeden Seungkwan geldi.

"Geçmiş olsun Jeonghan!!"

Tüm cadılıklarına rağmen özünde iyi olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı. Laflarıyla eziyor, dövüyor olabilirdi ancak bu sadece sözlerindeydi. Onun mizacı buydu.

"Şimdi daha iyi misin?"

Jeonghan yapmacıktan gülümsedi.

"Evet, Kwan çok iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum."

Cümlesinin altında yatan imayı rahatça anlamış ve umursamamıştı. İkisi de birbirine atışarak dost kalmayı becerebiliyordu. Kısa sürtüşmeli bir sohbetin ardından Jeonghan gözüne takılan tanıdık yüzle sohbete ilgisini kaybetti.

Aynı ortamda bulun Jun onu uzaktan fark etmiş, el sallıyordu. Jeonghan selam vermek için elini kaldırıyordu ki yanındaki Seungcheol'ü gördü. Göz göze geldiler. Heyecanla havaya kaldırdığı elini yavaşça indirdi.

Seungcheol göz göze geldiklerinde fazla takılı kalmadan dikkatini başka bir yöne vermişti. Sanki bir yabancıyı görmüş ve dönmüş gibiydi. Jeonghan o an selam vermesi gerektiğini unutup önüne döndü.

"Onun burada olduğunu bilmiyordum."

Minghao kendini suçlu hissettiği için açıklama yapmaya çalışıyordu ki Seungkwan devraldı.

"Arkadaş çevreniz birbirine yakın, denk gelmeniz çok normal."

Normaldi. Şu an masalarında oturan Seungkwan bile onun en yakın arkadaşıyla sevgiliydi. Onu gördüğü için şaşırmamalıydı. Jihoon yavaşça eğilip kulağına fısıldadı.

"Gitmek ister misin?"

Jihoon'a yalvarır gibi baktığında onun gözlerini kırparak onayladığını anladı. Sadece beş dakika sonra arkadaşı suratını ekşitti.

"Benim midem bi kötü oldu sanki."

Masadaki diğer ikili ne olduğunu anlamaya çalışır gibi onunla ilgilenmeye başladı. Jeonghan da bozuntuya vermemeye çalıştı.

"Hastaneye gidelim istersen."

Bu yalan tamamen ortamdan kurtulmak istedikleri için kurdukları bir dümendi.

"Yok, sen beni eve bırak sadece yeter."

Jeonghan çok üzülmüş gibi arkadaşının koluna girdi.

"Kusura bakma Hao, başka akşam telafi ederiz olur mu?"

Minghao durumu hiç yadırgamadığı için Jihoon ile birlikte mekandan sakince ayrıldılar. Mekan kapısından çıktıktan sonra birbirlerine bakarak gülmemek için zor tuttular kendilerini.

"Jeonghan."

Gülmeleri daha başlamadan yarım kalmıştı. Dönüp arkasına baktığında Joshua'nın ona seslenmiş olma ihtimaliyle şaşırdı. Onunla mektup olayından önce bir iki dostane sohbetleri olmuştu ancak hiç böyle adıyla seslenecek kadar bir samimiyet kurmalarına sebep olacak bir şey değildi.

"Birkaç dakika konuşabilir miyiz?"

Jihoon ortamda fazlalık olmak istemez gibi bir adım geri gitti.

"Ben, geçiyorum eve."

Bir şey olursa ara der gibi bakan gözlerine karşı Jeonghan sadece başıyla onayladı. Ne konuşmak istediğini bilmediği halde Joshua ile birlikte sakince yürüdü. Mekanın bir iki sokak arkasında bir parka gelmişlerdi. Kenarda duran banka oturdular.

"Seungcheol son zamanlarda çok iyi gözükmüyor."

Konunun buraya gelmesi çok normaldi. Joshua onunla başka ne konuşabilirdi ki zaten. Jeonghan için şaşırtıcı olan şey Joshua ile karşı karşıya geldiğinde Seungcheol'ün yanında hissettiği gibi bir heyecan hissetmemesiydi.

"Ben..."

Ne diyeceğini bilemedi. Sadece Cheol değil kendisi de son zamanlarda iyi gözükmüyordu.

"Lafı uzatmayacağım. Başıma bir şey gelir korkusuyla Seungcheol'ün abim olduğunu saklayabilirdim ancak yapmadım. Çünkü başıma bir şey gelmeyeceğini biliyordum."

Jeonghan konusu açıldığında bile kasvete boğulduğu Seungcheol'ün iyi olmamasına takılı kaldı. Kendisi yüzünden birilerinin üzülmesine alışık değildi.

"Abim kötü biri değil Jeonghan. Onun kötülüğü sadece kendisine. Başına gelenlerden sebep yeterince kendini suçluyor."

Seungcheol'ün hiçbir zaman kendisie kötülük edeceğini düşünmemişti zaten.

"Olanlar için onu suçlama olur mu? Onun gözünde basit bir sevgili oyunu değilsin."

Derin bir nefes aldı Jeonghan. Nasıl anlatsaydı tüm bu olanları ona?

"Seni, sandığından daha fazla önemsiyor."

Hiçbir zaman şüphesi olmadığı tek şeydi belki de bu. Seungcheol her zaman onu önemsemişti. Hiçbir zaman ilgisini geride tutmamıştı. Son olaylar dışında.

"Seungcheol her zaman böyle miydi?"

Merak ettiği her şeyi sorabileceği en iyi fırsat olduğunu biliyordu. Onun hakkında en doğru bilgiyi kardeşinden alabilirdi.

"Nasıl?"

Her zaman bu kadar tehlikeli miydi? Hep etrafı kanla kavgayla mı kaplıydı?

"Hep böyle tehlikeli miydi?"

Joshua teselli eder gibi bir gülümsemeyle baktı ona. Bundan hoşnut olmadığını daha yeni anlamıştı.

"Evet, onu bildim bileli."

Ne olduğunu anladığı an teselli etmeye bir son vermişti Joshua. Onun da omuzlarına kasvet çökmüştü.

"Bunu değiştiremezsin."

Jeonghan ona ciddi bir şekilde baktı. Yanlış anlaşılmak istemiyordu.

"Hiçbir zaman onu değiştirme düşüncesinde olmadım."

En başından beri bunun yanlış olduğunun farkına ancak varmıştı Jeonghan. Kazara bir mektubun doğurduğu bu iş başlı başına bir trajedi olmalıydı. Hiçbir önemi olmamalıydı.

"Joshua!"

Kendisini ifade etme fırsatı vardı ancak Seungcheol'ün bağıran sesi yüzünden tamamen içine gömdü. Seungcheol parkım girişinde ikisine bakıyordu. Jeonghan o an yanlış anlayacağından korktu.

"Yanına gitsem iyi olacak."

Joshua tempolu adımlarla abisinin yanına gitti. Sadece birkaç saniye birbirlerine bir şey dediler. Joshua geldiği yoldan mekana geri dönerken Seungcheol dönüp ona bakmıştı. Jeonghan da ona bakıyordu.

Nasıl başlamış, nasıl devam etmiş ve ne hâle gelmişlerdi? Bundan bile anlamalıydı Seungcheol'ün hayatında yer edinmemesi gerektiğini. Ona istemeden ümit vermişti belki de.

Jeonghan adım adım onun yanı başına gitti. Ona bakmak bile boğazındaki damarın boynunu acıtırcasına acımasına sebep olacak kadar heyecanlanıyordu. Yine de soğuk duruşundan ödün vermemeye çalışıyordu.

"Mektubumu geri ver."

Mektubu gerçekten geri istiyordu. Her şeyin nasıl başladıysa öyle bitsin istiyordu. Seungcheol ellerini cebine soktu.

"Yanımda değil, bir ara getiririm."

Sesi de yüzü de o kadar normaldi. Herhangi biriyle konuşur gibi bir ifadesi vardı. Onun için normal biriydi. Basit biriydi.

"Tamam."

Uzatmanın anlamı yoktu. Birbirleri için bir şey ifade etmediklerinden birbirlerine söyleyebilecekleri bir şey de kalmamıştı.

"Hoşça kal."

Seungcheol'ün vedasına karşı öylece izledi. Parktan çıkıp gidişini izlediğinde Jeonghan o an için sadece oturabileceği bir yer aradı. Girişin yanında duran banka oturup gözyaşının yere damlayışını izledi.

"Hay lanet..."

Neden ağladığına dair bir fikri yoktu. Kafasını eğmiş bir şekilde bankta oturuyordu. Dışarıdan gören biri için sıradan bir görüntüydü ancak Jeonghan içinde bir yerlerde tamamen kahroluyordu.

Doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmasına rağmen neden bu kadar üzgündü?

Elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başladığında bunun kaçıncı sefer olduğunu dahi bilmiyordu. Sadece Seungcheol'e dair herhangi bir şeyi düşünmek bile kendisini bu hâle sokuyordu.

Parkta yalnız başına olmanın rahatlığıyla sesinin çıkmasını dert etmiyordu. Bu saatte kimsenin çevrede olmamasın rahatlığı vardı içinde. Ya da kimse olmadığını sanıyordu.

"Kahretsin."

Başucunda çıkan sese ümitle kaldırdı kafasını. Gelen Seungcheol değildi. Tanımadığı biri başucunda dikiliyordu.

"Seungcheol haklıymış."

Hiç tanımadığı birinin ağzından onun adını duymayı da beklemiyordu. Karşısında ki uzun boylu sarışın çocuk alayla yarım sırıttı.

"Ağladığında gerçekten güzel oluyormuşsun."

Jeonghan sulu gözlerle ona iltlat eden sıfata baktı. Kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Daha önce denk gelip gelmediklerine bile emin değilken karşısındaki kişi onu gayet tanıyor gibiydi. Bundan korkmalı mıydı emin değildi.

Continue Reading

You'll Also Like

24.6K 1.8K 21
Dengesiz kitabının ikincisi. İlk kitabı okumadıysanız önce onu okumanızı tavsiye ederim. Jimin komadan uyandıktan sonra her şey daha mı güzel olacak...
102K 6.3K 16
JKook: 15 dakika önce saydıracaktım neredeyse şimdi içimi döküyorum ne kadar dengesizim. Bilinmeyen:Ben seni her halinle sevdim şu an hiçbir şey değ...
4K 564 32
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda. -Son Bakış, Sezen Aksu. <3 //
298K 19.8K 43
j.jjkk: bencilsin * to; valanche