Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

32.3K 4.1K 4.1K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses

746 96 196
By aleynahirik

''Uno!''

Emre'nin galibiyet bağırışı ile İrem'le aynı anda elimizde kalan son kartları bıraktık.

''Niye hep ben kaybediyorum?'' dedi İrem gerçek bir isyanla.

''Hala nasıl oynayacağını öğrenemedin de o yüzden.'' dedi Emre.

İkisi de benim sessiz kalışımı fark edip yüzlerini bana çevirdikleri an dışarıdan gelen araba sesiyle kafamı kaldırdım. Salon ortasındaki masada hızla ayağa kalktım.

''Annenler mi döndü?''

İrem soruyu sorarken bir anda ayaklanmıştı. Büyük pencereden dışarıya bakarken arabanın garajın önünde durduğunu annem ile babamın arabadan indiğini ama şoförün kaldığını gördüm.

''Evet.'' dedim usulca.

İrem hızlı adımlarla salondan çıkmaya hazırlanırken, ''Gidip akşam yemeği için hazırlanayım.'' dedi ve duraksayıp bize baktı. ''Kurduğum cümleye bakar mısınız? Kendimi Nihal Ziyagil gibi hissettim.''

Tamamen doğal bir gülüş çıktı dudaklarım arasından ve dönüp ona baktım. Emre de oturduğu yerden bize katılırken, ''Sana bir Behlül bulalım.'' dedi.

İrem işaret parmağını havaya kaldırdı ve salladı. ''Behlüllerden uzak durmayı öğreneli çok oldu.''

Salondan çıkıp giderken hala gülmeye devam ediyorduk ta ki Emre ile baş başa kaldığımızı fark edene dek. Gülüşüm yavaşça solarken yeniden pencereye döndüm. Emre'nin yerinden kalkışını gördüğüm halde görmezden gelerek dışarıya bakmayı sürdürdüm. Gelip yanımda durduğunda bile ona bakmamaya özen gösteriyordum. Usulca koluma çarptı ve dikkatimi çekmeye çalıştı.

''Konuşmuyor muyuz?''

''Konuşuyoruz.'' dedim.

''Bakmıyorsun?''

Yavaşça yüzümü döndüm ve kahverengi gözlerine baktım.

''Bundan bahsetmiyorum.'' dedi hiç düşünmeden.

Beklemediğim bir hareketle beni kollarımdan tuttu ve kendisine doğru çevirdi. ''Ahsen, seninle aramın kötü olmasından nefret ediyorum.'' dedi gözlerime bakarak.

''Aramızı kötü yapan kişi ben değilim.'' dedim. ''Neden tavır aldığını anlamadım bile.''

Duraksadı ve rahatsız bir tavırla devam etti. ''Çünkü sinirlendim.''

Kaşlarım hafifçe çatıldı. ''Neden?''

''Çünkü rahatsız oldum işte. Ne bileyim gece birlikte çıktınız, bir şeyler konuşuyordunuz, ben gelince yüzünüz değişti. Rahatsız oldum, dürüst olacağın kıskandım .''

Onun için birkaç kelimeyi bir araya getirmek ne kadar da zor olmuştu. Doğru kelimeleri seçmeye, bir yandan gururunu korumaya ama bir yandan da bana kendini ifade etmeye çalışıyordu.

''Kıskandın?''

Ellerini yavaşça kollarımdan aşağı indirdi ve bana doğru bir adım attı. Tüm gün rahatsız edici derecede sessiz kalıp tam da onların döndüğü zaman yapmaya çalıştığı bu konuşma beni oldukça tedirgin ederken yüzüne bakmaya devam ettim.

''Evet çünkü başka birinin daha seninle ilgilenmesini istemiyorum.''

Elini kaldırdı ve kısa buklelerimden birini parmağına doladı. Saçımla oynarken sesi gittikçe kısıldı, bakışları derinleşti.

''Hala fark etmediğini söyleme.'' dedi.

''Fark ettim.'' dedim. ''Fark ettim fark etmesine ama neden ben seninle ilgilenmeyi bırakınca başladığını anlamadım.''

''Belki kovalamayı seviyorumdur?''

Şaşırtıcı dürüstlüğü karşısında kaşlarımı havaya kaldırdım ve hissettiklerimi gizleme gereği duymadım. Gülüşü büyüdü, büyüdükçe daha keyifli bir hal aldı.

''İyi akşamlar.''

Kapıdan yükselen ses ile o kadar hızlı geri çekildim ki Emre'nin eli henüz havadayken ben yüzümü kapıya dönmüş ve sesin sahibiyle karşı karşıya kalmıştım. Sarp elini havaya kaldırdı ve çok iyi bildiğim zoraki gülümsemesiyle selam verdi. Yüzünün gerildiğini, dişlerini birbirine bastırdığını gördüm.

''İyi akşamlar, dönmüşsünüz.'' dedi Emre gayet normal bir sesle. Yüzünün kapıya dönüp tam yanımda durarak ona ne göstermeye çalıştığını düşünürken Sarp da en az onun kadar normal bir tavır takınmak için çabalıyordu.

''Evet, biraz erken döndük.''

''Gitmeyecektin diye hatırlıyorum?''

Sarp'ın gözleri beni buldu. Yıllardır yanımda duran bu çocuğun her hareketinde ne demeye çalıştığını o kadar iyi ezberlemiştim ki onu bir kitap gibi okuyabilirdim. Bana bakarken kızgın ve kırgındı. Hatta bir o kadar hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

''Kalmam için bir sebep yoktu.''

Dudaklarım aralanırken yüzüne bakakaldım. Kalbimin orta yerine bırakıp geri çekildiği vicdan azabını elleriyle daha da derine gömüyordu. Artık sözlerini bana karşı bir bıçak gibi kullanmasını kabul edemezken yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum.

''Belki yarın kalıp bizi bir yerlere götürürsün? Bugün biraz sıkıldık.''

Hafifçe koluma çarptı ve benden bir onay bekledi. Sarp her ne kadar bozulduysa da yüz ifadesini korudu.

''Bakarız.''

Salon kapısından ayrılırken konuşmaya devam etti. ''Yemek birazdan yukarıya gelir, isterseniz oturun.''

Emre kafasını sallarken Sarp arkasını döndü ve çatı katına çıkan merdivenlere yöneldi. Hala olduğum yerde durduğumu Emre bana dönüp yüzüme kaşlarını çatarak baktığından anladım.

''Ahsen?''

''Ben bir İrem'e bakayım.''

Tek bir kelime daha etmeden çıktım salondan. Merdivenlerde annem ile babamın seslerini duyduğum halde hiç durmadan odama uzanan koridora girdim. Odamın kapısını açıp içeri girdiğimde yalnız olmayı bekliyordum ama kendi odasından iyice uzaklaşan İrem benim odamdan, benim masamdaydı. Elindeki tarakla bana bakakalırken kendimi daha fazla tutamayıp bıraktım göz yaşlarımı.

''Ay, ne oldu?''

Yatağıma oturmadan önce sıkıntıyla iç çekip göz yaşlarımı silmeye ve ağlamanın köşesinden dönmeye çalıştım fakat çok geçti.

''Ahsen, ne oldu? Söylesene.''

Masanın önündeki tabureden kalktığı gibi yanıma geldi. Omzuma dokunurken sesi iyice alçalmış ve yumuşamıştı. Bir elini bana sardı ve kendine çekti.

''Bebeğim ne oldu ya? Emre mi bir şey dedi?''

Islanmış dudaklarım arasından tek bir kelime dahi çıkmadan kafamı olumsuz anlamda salladım.

''Annen ya da baban?''

Bir kez daha kafamı salladım ve İrem birkaç saniye duraksadı.

''Sarp mı?''

Sessizliğim içinde derin bir iç çektim ve göz yaşlarımı tutma gereği duymadan ağlamaya başladım. İçime bıraktığı bu hisle öyle baş edemiyordum ki geçmişime olan özlemim bu ev ve çocukluğumdan ibaret olmadığını, özlediğim tek şeyin o olduğunu düşünmeden edemiyordum. Kafamın içinde bir yerlerde aynı anları yeniden yaşayabileceğimize dair güçlü bir inanç vardı. Ve o inanç dün geceden beri git gide zayıflıyor ve bir mum gibi eriyordu. İrem kolumu sıvazlarken daha fazla soru sormadı. Yalnızca başını başıma yasladı ve sesini kısık tutmaya çalışarak konuştu.

''Belki de artık arana mesafe koymalısın.'' dedi. ''Yani, kendini geri çekmelisin demek istiyorum. Sonuçta artık çocuk değilsiniz, belki de kendi yollarınıza gitmeniz gerekiyordur.''

Sözlerinin bana iyi gelmesini beklerken canımı daha fazla yakışıyla yüzümü buruşturdum.

''Yemeğe bekliyorlar, sen git.''

Yavaşça geri çekildim ve ellerimle yüzümü kuruladım.

''Sen?''

''Bir elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.''

''Hayır, seni beklerim.''

Oldukça ısrarlıydı ve hala bir yandan elimi tutmaya devam ediyordu. ''Bak seni üzmek için söylemedim yanlış anlamadın, değil mi? Sadece beklentilerini düşürmen için diyorum. Böyle daha mutlu olursun.''

Kafamı salladım ve inanmakta zorlandığım bir şeyi kabul ettim. ''Biliyorum.''

#

Sarp'ın çok yorgun olduğu gerekçesiyle katılmadığı akşam yemeği yalnızca benim için değil herkes için sessiz geçmişti. Bunun sebebinin ne olduğunu kestiremeyecek kadar dalgındım.

Yatağımda sırt üstü yatmış çatık kaşlarımla tavanı seyrederken yanımdaki İrem mışıl mışıl uyuyordu. Göz ucuyla onu kontrol ettikten sonra ani bir kararla kalktım yataktan. Parmak uçlarımla ilerleyip yatak ucumdaki komodinin üzerinden aldım müzik kutusunu. Elimde sıkı sıkı tutarken sessizce çıktım odadan ve koridor boyu neredeyse nefes almadan yürüdüm. Çatı katına çıkan merdivenlerin başına geldiğimde birkaç saniye duraksadım fakat bu bana engel olmadı. Uzun zamandır çıkmadığım basamakları çıkarken midemin düğümlendiğini hissedebiliyordum. Çatı katının diğerlerine göre daha kısa olan kapısını açıp kafamı içeri uzattım. Sarp'a söylediğim her şeyin arkasındaydım, burada doğru düzgün bir oda yoktu. Hiçbir zaman olmamıştı. Burası, küçükken yasaklı bölge, gençken ise yasakların yapılabildiği bir mabetti. Bir duvar boydan boya kitaplarla kaplı eski, koyu renkte ahşap bir kütüphaneyken, yarım daire şeklinde pencerelerin olduğu yerin önünde üzeri dolu bir çalışma masası, kapıya doğru gelindikçe yan yana birkaç kısa dolaptan oluşuyordu. Ve her şey bu kadardı.

Halıyla kaplı zemine ilk adımımı attığımda kapıyı aralık bıraktım. Yaptığım bu tuhaf refleks kendimi bu eve biraz daha yabancılaştırdı. Sen bu evden korkmazsın ki. Burası senin yuvan.

Çatısı basık odanın ortasına doğru yürürken etrafıma daha dikkatli bakındım. Sarp yer yarılıp yerin dibine girmediyse ya bana yalan söylemişti ya da bu gece burada değildi. Tam arkamı döneceğim esnada kütüphaneyle kaplı duvarın yanındaki boydan boya ahşapla kaplanmış duvardan gelen tıkırtılarla duraksadım. Karanlığın içerisinde tam olarak hiçbir şey seçememenin gerginliği ile birkaç adım geri gittim. Gözümle görmesem anlam veremeyeceğim bir şekilde duvardan bir kapı açıldı ve içeriden bir kafa uzandı. Birbirimizi gördüğümüz an ikimiz de sıçradık.

''Ahsen? Sen misin?''

Sarp'ın bu durumun tuhaf karşılayan sesini duyana kalbimin gümbürtüsüyle kulaklarım neredeyse sağır oluyordu. Elimi göğsüme bastırdım ve burnumdan nefes almaya devam ettim. ''Sarp?''

''Benim.'' dedi ve açılan kapının içinden çıktı.

Hızlı adımlarla çalışma masasına yürüdüm ve masanın üzerindeki lambayı açtım. Karanlık odaya loş bir ışık düştüğünde açılan kapının arkasındaki dağınık yatağı zar zor seçebildim.

''Burada mı kalıyorsun?''

Yaşadığımız bu tuhaf an neredeyse aramızda geçen son konuşmayı ve gerginliği unutturacaktı.

''Evet.'' derken çok normal bir durummuş gibi bunu kanıksamıştı.

''İyiymiş.'' dedim sadece.

Birkaç kelimeden sonra neyse ki iki tarafta hiçbir şeyi unutmadığını kanıtlamıştı. Kafasıyla kucağımda tuttuğum müzik kutusunu gösterdi. Önce ona sonra müzik kutusuna baktım. Bir an önce elimden çıkarmak istercesine ona doğru yürüdüm ve uzattım.

''Al.''

''Ne bu şimdi?''

''Geri almanı istiyorum.'' dedim.

Kaşlarını çattı ve dağılmış saçlarını eliyle düzeldi. ''Verdiğim şeyi geri almam.''

Alaycı bir tavırla güldüm. ''Ne haysiyetli bir davranış.''

Yüz ifadesi git gide değişirken arkasını döndü ve gizli odasına girmek istedi ama ona izin vermedim.

''Alır mısın şunu, Sarp?''

Bir anda geri döndü. ''Niye bana ait her şeyi elinden çıkarmaya çalışıyorsun?''

''Sen niye bana ait her şeyi elinin tersiyle itip atıyorsun?''

Sessizliğin içinde yükselen sesimi alçaltmamı ister gibi eliyle sakinleşmemi işaret etti ve kendisi de daha kısık bir sesle devam etti.

''Sanki bunu istesem de yapabilecekmişim gibi konuşuyorsun.''

Gözlerine bakmaya devam ederken İrem'in söylediği hiçbir şeyi yapmak istemediğimi bir kez daha anladım. İçten içe kaç yıl geçerse geçsin, kiminle tanışırsam tanışayım, ben sadece onunla olmak istiyordum. Yanlış dahi olsa onunla olmak istiyordum ve bunun hissettirdiği esarete çoktan yenik düşmüştüm.

''Benimle oynuyorsun.'' derken işaret parmağımı havaya kaldırdım. ''Her zaman oyun oynamaya bayılırdın zaten.''

''Bu sefer oynayan taraf ben değilim.'' dedi. Kafasıyla aşağıyı işaret ederek devam etti. ''Sensin.''

Gözlerim irileşti. ''Ben mi?''

''Niye onunla geldin buraya?''

''Gizleyecek bir şeyim olsa gelmezdim!'' dedim.

Elimdeki müzik kutusunu atıp kıracak cesaretim yoktu bu nedenle sertçe çalışma masasının üzerine bıraktım. ''Doğru söylüyorsun, sen değişmişsin. Eski Sarp olsaydı bana inanırdı.''

''Gördüklerine rağmen mi?''

Ağzımı açmama fırsat vermeden devam etti. ''Ahsen, ben seni bir başkasıyla görmeye tahammül edemem. Anlıyor musun?''

Tüm öfkeme rağmen durdum ve yüzüne bakmaya devam ettim. Gözlerinde gördüğüm şey kızgınlık değil, kırgınlıktı.

''Bu yüzden yaz boyu şehirde olacağım, babana söyledim bile.''

Dudaklarım aralandı. ''Ne?''

''Evet. O veya... Siz gidince belki geri dönebilirim.''

Benim de bu yaz sonu onlarla birlikte gideceğimi düşünüyordu, geldiğim günden beri bu eve döndüğüme inanmıyordu. İnandığı şey benim bir gün yeniden çekip gideceğimdi. Yüzüne uzun uzun bakarken yutkundum.

''Kalbimi kırıyorsun.''

''Sen de benim.''

Kafamı aşağı yukarı sallarken, ''O zaman ne yapacağız?'' dedim trajikomik bir şekilde.

Omuz silkerken ne yüzü ne bakışları o kadar da gamsız görünmüyordu. ''Bilmem. Belki sen bir seçim yaparsın.'' dedi. ''Ya da ben.''

''O ne demek?'' diye sordum.

Her saniye nasıl olurdu da daha kötü hissedebiliyordum? Her saniye nasıl onu biraz daha kaybedebilirdim?

''Bence... Eğer birlikte olamayacaksak bu ev ikimizi aynı anda ağırlayamaz.''

Gözlerinde parlayan yaşları belli etmemek için girdiği çabaya rağmen her şeyiyle kalbini apaçık ortaya koyuyordu.

''Yani?'' diyerek ısrar ettim.

''Sanırım benim gitme vaktim geldi.'' dedi bir anda.

Kalbime onu pencerede gördüğüm ilk gün sapladığı bıçağı şimdi çekip çıkarmıştı. Titreyen çenemi gizlemek için dişlerimi sıktım. Kirpiklerime kadar gelen gözyaşlarımı sıktım ve dudaklarımı zar zor aralayıp ona en başından söylemem gereken şeyi söyledim.

''Ben senin için geri dönmüştüm.''

Bunu bunca zaman bilmiyormuş gibi gözleri açıldı ve şaşkınlıkla bakakaldı suratıma.

''Ben senin beni beklediğin düşüncesiyle orada barınamadım, Sarp.''

Gözleri benden kayıp masanın üzerindeki müzik kutusuna takıldı. Bir süre kutuya bakarken ona doğru çekingen bir adım attım.

''Ben dönmüşken şimdi sen gitmek mi istiyorsun?''

Hala gözleri bende değilken konuştu. ''Ben seni beş yıldır bekliyorum.''

Kafasını kaldırıp bana baktığında yüzü yara bere içindeydi. ''Gerekirse on beş yıl daha beklerdim ama sen başkasıyla döndün.''

Kafamı iki yana sallarken bu akşamki o küçük sahneyi kendi içerisinde ne kadar şekillendirip büyüttüğünü gördüm. Ve bunu gördükçe Emre'yi bir kaşık suda boğma isteğim kuvvetlendi.

''Ben ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum! Eğer hissediyor olsaydım yanımda gelmesine izin vermezdim!''

Sesim kendimden emindi ama artık yüksek ve saygısız bir bağırıştan çıkmıştı. Kısık sesle, yalnızca birbirimizi anlamaya çalışıyorduk.

Bana ne söyleyeceğini merakla beklerken aralık kapıdan içeriye sızan gürültüler ile kafamızı aynı anda çevirdik. Sesler bir tartışmanın arka planına benziyordu. Kapıya doğru birkaç adım attım ve bu seslerin anne babama ait olduğu şüphesiyle, ''Ne oluyor?'' diye fısıldadım. Arkamda kalan Sarp sessizdi. Kapıya kadar gelip aralıktan aşağı doğru baktım ve kulak kabarttım. Annem ve babam hararetli bir konuşma ile salona doğru yürüyordu. Bir yandan annem etrafı kolaçan ederken herkesin uyanık olduğundan emin olmak ister gibiydi. Omzumun üstünden hala aynı yerde duran Sarp'a döndüm. Bu gece bu konuşmanın sonlanmayacağını bilircesine, ''Hadi odana dön.'' dedi. ''Sizinkiler yanlış anlamasın.''

Kaşlarımı çattım. ''Hayır, o geceki gibi yarım bırakıp gitmeyeceğiz. Daha fazla soru işaretleri ile boğuşmak istemiyorum.''

Sesim o kadar kısıktı ki Sarp bile beni zor duyuyor olmalıydı. Bu nedenle kapıya doğru gelmeye başladı ve o da sesini alçalttı.

''Soru işareti falan yok.''

''Var.'' dedim kararla. ''Gitmek istiyorsun, Sarp.''

Alt kattaki sesler yükseldikçe bizim seslerim alçalıyordu. Benim inatçılığım karşısında iç çekti ve aralık kapıyı biraz daha kapatmak istedi.

''Ahsen, sonra konuşuruz.'' dedi.

''Şimdi odadan çıkarsam annemler yanlış anlamayacak mı sence? Asıl böyle yanlış anlarlar. Beni kovmaya meraklısın ama şu an çıkamam.''

''Seni. Kovmuyorum.'' dedi üstüne basa basa.

Bizim sessiz sinema tadındaki tartışmamızı bölen şey annemin yükselen sesi olmuştu.

''Hala ortada bir şey yok, Ferit!''

Sarp da ben de aynı anda kapıya kulak kabarttık. Bu hareketimiz öyle tanıdık ki neredeyse yaşadığımız anı unutup gülümseyecektim.

''Hayatım, anlıyorum. Tamam ama ne yapabiliriz?''

''Bir şey yapmak zorundayız. Kaç yaşına geldi, nasıl hala bir şey olmaz? Şimdiye kadar çoktan bir değişiklik olmalıydı. Yirmi üç yaşında, yirmi üç!''

Yüzüm değişirken bir kez daha kaşlarımı çattım. ''B-benden mi bahsediyor?'' diye fısıldadım. Hala aramızdaki kırgınlığı bana hissettiren Sarp omuz silkti. ''Bilmiyorum.''

Babam tekrar konuşmaya girdi.

''Belki bizim gibi değildir.''

''Ne demek bizim gibi değildir, Ferit? Kafayı mı yedin? Duymamış olayım. Bu bizim mirasımız.''

Sarp usulca olduğu yere çöktü ve aralık kapıdan dışarıyı görmeye çalışırken oldukça dikkatli ve sessizdi. Göğsümün içindeki kalbim gümbür gümbür atarken ailemin tam olarak neyden bahsettiğini bilmememin ve asıl konunun ben olmanın verdiği huzursuzlukla yanıp tutuşmaya başladım. Öyle ki neredeyse nefes alamayacak kadar sıkılıp daralıyordum.

''O anlamda demedim.'' dedi babam büyük bir sabırla. ''Belki... Bir Eklektik değildir. Ayrıca daha yeni yirmi üç olmayacak mı bu kız? Yarın ayın yirmi yedisi değil mi? Tamam işte asıl ortaya çıkmasının tam zamanı.''

Sarp'ın omzuna neredeyse hızla vurdum ve sadece dudaklarımı oynatarak nasıl bağırılabilirse bağırdım. ''Neyden bahsediyorlar?''

Sarp çaresizce ellerini iki yana açtı.

Annemin sıkıntısı ve öfkesi merdivenleri aşıp bana kadar ulaşırken kapının arkasında kalakaldım.

''Ferit.'' dedi annem. ''Ahsen ailemizin yüz karası olarak anılırsa ben onların karşısına çıkamam. Zaten mimliyiz.''

Kıpkırmızı olmuş yüzümle öyle dururken Sarp, utandığımı hissedip benimle göz teması kurmaktan kaçındı.

''Öyle bir durumda bunu kimseye söylemeyiz, Ahsen'i yurt dışına geri göndeririz.''

Babamın çoktan hazırladığı plan karşısında mideme bir yumruk yemişçesine sarsıldım.

''Oh ne güzel düşünmüşsün her şeyi ya(!) Onlara ne diyeceğiz?'' dedi annem alaycı tavrını sürdürerek.

Babam birkaç saniye duraksadıktan sonra devam etti.

''O zaman onlara... Ahsen'in bir Solitary olduğunu söyleriz.''

***
Selam! Yıllık izinde olunca günler bana kaldı biraz daha erken yayınladım. ❤️ Kullanılan kelimelerin yabancı geldiğini tahmin edebiliyorum ama siz de Ahsen'le birlikte öğreneceksiniz merak etmeyin. 😚 Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim, haftaya görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

8M 511K 121
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
2.6M 83.3K 106
Bu ateş ikimizi de yakacak. Yüküm zarif bedenine kat ve kat ağır gelirken hafifleyeceksin. Altımda ezilen güzelliğinle birlikte kirleneceksin, tene d...
10.2K 1.2K 12
boşanmış olan iki ebeveyn ve ortada bırakılan bir çocuk •omegaverse+minific •texting+düzyazı
1K 76 4
" Seni yanındayken bile özleyen bir adamın sevgisini sorgulama gül goncası. Sensiz bir güne dayanamayan beni , sensizliğe mahkum ettiler. " Sesinde...