KALBE SAPLANAN OK

By ebrununhikayeleri

16.6M 643K 1.3M

Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi k... More

Giriş
1. Zehirli Yalan.
2. Kesik Nefes.
3. Nelik Acılar.
4. Kurtarıcı.
5. Yüzyıllık Parçalanmış Gözler.
6. Kirli Akıbet.
7. Eylül Ayı Sevilmez.
8. Düşman.
9. Artıyı Götüren Eksi.
10. Adil Olmayan Fidye
11. Beyaz.
12. Gözleri Gözlerine Çevrili.
13. İki Kelime, Dört Yangın, Bir Masum.
14. Azalan Mesafeler
15. İlk Büyük Hamle.
16. Kurşun.
Özel Bölüm- Tren Sahnesi
17. Eğik Eksen.
18. Düş ve Düşes.
19. Örtük Kasvet.
20. Yıkım ( I. Kitap finali. )
21. Unutma Beni Çiçeği.
22. Suya Yazılmış Şiirler.
23. Tutku
24. Kuşanan Kılıçlar.
25. Yalana Bulanmış Sözler.
26. Serter'in Gecesi.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur
27. Yaralar Kabuk Bağlamaz.
28. Günaşırı.
29. Mavi Gözler.
30. Yakıcı Dudaklar.
31. Yüzleşme.
32. Bir İstanbul Beyefendisi.
33. Çınar.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur.
34. Cenazesi Kılınmış Ölü Duygular.
35. Denk Düşmüş Aşklar.
36. Fırtına.
37. Ne fark eder.
Özel bölüm -Nehir& Cesur
38. Bıçak Darbeleri.
KİTAP OLUYORUZZZ.
39. Unutulmuş Bazı Anılar.
40. Hep Beraber.
41. Bir Tren İstasyonu.
42. Onu Hissetmek.
43. Gözler Yalan Söylemez.
44. Onun Dudakları Ve Benim Kalbim.
45. Kayıp.
46. Serter Güçlü.
47. Kırılmış Kalpler.
duyuru
Özel Bölüm / Bekir&Naz
48. Seni Seviyorum.
50. Dostluk.
51. Sıcak göğsü.
52. Güzel Karım.
53. Dudakları İlaç.
KALBE SAPLANAN OK KAPAK
KALBE SAPLANAN OK

49. Bir, iki, üç... Süre bitti.

104K 6.3K 9.8K
By ebrununhikayeleri

Medya: Serter ve Gece.

Merhaba!

Kalbe saplanan ok 14 milyon olmuş, ilginiz için teşekkür ederim. Nice milyonlara.

Haftaya cuma günü yeni bir kurgu yayınlayacağım haberiniz olsunnn sizleri de beklerim.

Polat Korkmaz Akıner geliyor :)

Bir deee WhatsApp'ta kanal açtım ama buraya link atamıyorum çünkü siliyor. Bana mesaj atarsanız link atarım size aşklarım.

Bu arada yorumlarınızı eksik etmeyin olur mu? 7-8 bin yorum gelirse sevinirimmm

Keyifli okumalar.

Bölüme başlamadan önce buraya kalp bırakır mısınız :*)

Yoldaydık.

Serter Güçlü her zamanki gibi kafasına göre iş yapıyordu. Sabahın köründe yola çıkmıştık çünkü Serter Bey beni tek başıma yaşayacağım eve bırakmaya götürüyordu ve ben bunu yeni öğrenmiştim. Dün akşam çalışma odasında, termosun içine koyduğu çorbayı içip uyuduktan sonra sabah böyle bir hareketle karşılaşmak; bir miktar kalbimi yaralamıştı.

 Bu şekilde davranması sinirimi bozmuştu çünkü ben onsuz başka bir evde kalmak istemiyordum. Üstelik bunu en başta isteyen de bendim ama vazgeçmiştim. Evet evet vazgeçmiştim. Nihayetinde biz evliydik, ne gerek vardı ayrı yatmaya.

''Öyle durma,'' dedi pislik Serter.

''Nasıl duruyormuşum?'' Pislik Serter, cevap ver! Ben nasıl duruyormuşum?

Kaşlarını çattı. ''Bilmem.''

''Neyse,'' dedim.

Elimi karnımın üzerine bıraktığımda onun çatılmış kaşları altında yolu izlemeye başladım. Bu hâlime anlam verememiş olsa da dudaklarını birbirine bastırıp yola odaklandı. Arabayı sürmeye devam ettiği sırada arabayı sağa çekti. Hiç durmaması gereken bir yerde arabayı durdurduğunda, neyse ki diğer araçların geçmesi için bir boşluk bırakmıştı.

''Güzelim...'' Yüzüme eğilip elini alnımın üzerine bıraktı. ''Hasta mısın?''

Kafamı yana salladım. ''Hayır değilim.''

''Anladım ben.'' Arkaya baktığında geçen araçları kontrol etti. ''Bir saniye,'' dediğinde arabayı yeniden çalıştırdı. Beş dakika boyunca arabayı sürdüğünde, tenha bir yer buldu ve arabayı oraya park etti. ''Gel bakalım.''

''Serter...''

Konuşmama müsaade etmedi. ''Gelir misin?'' Dizinin üzerini gösterdiğinde elini uzatmıştı ona doğru gelmem için. Elini tuttuğumda, dizinin üzerine oturdum yavaşça yan bir pozisyonda. ''Sevgilim.''

''Efendim.''

''Yüzüme bak bakayım.'' Parmağını çenemin altına yerleştirdiğinde gözlerinin içine baktım. ''Ben sana deli gibi aşığım. İnan bana bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama senin için ölürüm. O kadar çok seviyorum ki seni...Sana duyduğum aşk kalbimin her yerini sarmış.'' Dudaklarını yanağımda hissettim. ''Güzel karım, her şeyim benim.''

''Hemen hissediyorsun.'' Derin derin yutkundum. ''Bir şeye üzüldüğümde, hemen anlıyorsun.''

''Anlıyorum çünkü senden başka hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyorum. Şimdi bana cevap ver. Sorun o evde tek başına yaşayacak olman mı?''

Kafamı salladım. ''Seni özleyeceğim.''

''Kılıç'ın bir mevzusu var.'' Sesi aniden ciddileşmişti. ''Onu hallettikten sonra söz veriyorum yanına geleceğim. Seni yalnız bırakmayı asla istemiyorum. Sırf Sedef böyle bir öneride bulundu diye de seni yalnız bırakmıyorum. Biliyorsun uğraşmam gereken bir örgüt var. O adamlar çok tehlikeli. En azından sen gözden uzak bir yerde dur. Ayrıca bilmediğin birçok şey oldu. Bir de onlara tanıklık edersen üzülürüm ve zaten tek başına kalmayacaksın. Ben geleceğim. Amacım seni izole etmek değil.''

''Peki ne zaman geleceksin?'' diye sordum.

''En kısa sürede.'' Kurumuş dudaklarını ıslattı. ''Sen, beni çok mu seviyorsun Gece?''

''Bu nasıl soru...''

''Bir ay öncesine kadar şüphe duyuyordum sevgin konusunda, yalan söylemeyeceğim ama şu an fark ediyorum. Gece...Gece sen beni gerçekten de seviyorsun.'' Duygulu bir ses tonuyla konuştuğunda gözlerimi kapatıp açtım. ''Bu sefer duygularından eminim. Baksana beni göremeyeceğin için üzülüyorsun.''

''Çünkü seni çok seviyorum.''

''Güzel karım benim.'' Alnımı öptüğünde, o güzel dudakları dudaklarımda durdu. Dudaklarımı öpüp geri çekildi iç çekerek. ''Ölürüm sana.''

''Ben, o evde tek mi kalacağım?''

''Evet ama hayır aslında çünkü ben geleceğim. Söz veriyorum bir süre sonra geleceğim...Hem şu İmge denilen derdi neymiş onu da öğreneceğim. Sonra her şey toparlanacak emin ol tamam mı?'' Dudaklarıma bakarak; ''Evde olsak, bu dudakları kızartana kadar öpmeye devam ederdim,'' dedi.

''Serter...''

''Tamam tamam ya bir şey demedim.'' Belimin üst tarafını okşadı sakince. ''Bana bak bakayım. Her şeyden önce bebeğimizi düşün lütfen. Bebeğimize odaklan tamam mı? Ben her zaman buradayım.''

''Tamam,'' dedim.

Tekrar yerime oturduğumda Serter arabayı çalıştırdı. Yaklaşık yarım saatin sonunda dediği eve geldiğimizde benden önce davranarak kapımı açtı. Kapıyı otomatik düğmeyle kapatıp elini belime koydu. ''Ev çok güzel.''

Ev gerçekten de güzeldi. Sade bir evdi ama Serter ile yaşadığımız eve benzemiyordu. En azından duvarlar siyah geldi.

İçeriye girdiğimizde belimdeki elini çekti, ardından kapalı perdeleri açmak için salona geçti. Onun arkasından ilerlediğimde evin sıcak olması dikkatimden kaçmamıştı. Kapıdaki hareketliliğin sebebi bu olmalıydı. Serter, biz gelmeden hemen önce evi hazırlatmıştı

''Güzelim.'' Elimi tutup beni mutfağa doğru götürdü. ''Bir hafta öncesine kadar burayı Cesur kullanıyordu, o yüzden her şey var burada. Mutfak dolu, sana güzel bir oda da hazırlattım. Ayrıca güvenli bir yer ve...'' Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. ''Evimize çok yakın. Bu hafta şehir dışına çıkmam gerekiyor, döner dönmez yanına yerleşeceğim.''

''Güzelmiş ev,'' diye mırıldandım.

Ama sensiz güzel değil.

''Bu hafta idare et sevgilim, söz veriyorum yanına geleceğim.'' Dudaklarını yanağıma bastırdı. ''Sonra birlikte bir şeyler yaparız...Hatta ben gelene kadar sen film seçmeye başla şimdiden...Bu arada.'' Elimi tutmayı bıraktığında kapıyı işaret etti. ''En güvendiğim korumalar burada olacak ama sen yine de asla ve asla tek başına dışarı çıkma.''

''Neden?'' diye sordum.

''Soruya bak.'' İki parmağıyla burnumun ucunu kıskıvrak yakalayıp sıktı. ''Bazen fazla sinir bozucu oluyorsun sevgilim.''

''Sen çok heyecanlı görünüyorsun Serter ya.'' Kollarımı birbirine sardım.

''Ne gibi?''

''Bilmem.'' Derin derin yutkundum. ''Normalde ayrı kalacağımız için isyan etmen gerekiyordu ama her şeyi düşünmüşsün. Yanlış anlama lütfen ama biraz da olsa üzülmeni beklerdim.''

Çatık kaşlarıyla bana doğru geldiğinde elini kolumun üzerine bıraktı. ''Gece'm, benim eşsiz sevgilim...Aklına kötü şeyler getirme lütfen, sadece senin rahat etmeni istiyorum. Ayrıca nasıl üzülmediğimi düşünürsün? Aklım ve kalbim bir tek sende...Senden başka hiçbir şey düşünemiyorum.''

Kollarımı boynuna doladığımda parmak ucumda yükseldim. ''Seni çok seviyorum.''

''Sadece bu mu?'' diye sordu kulağıma doğru.

''Seni özleyeceğim ama şımarık çocuklar gibi davranmak istemiyorum.'' Sesim hafif kısık çıkmıştı.

Belimi okşamaya başladığında kaşları çatıldı. ''Sen şımarık değilsin ki? Beni özleyeceğin için şımarık olmuyorsun Gece, tam aksine bu beni mutlu bile ediyor. Sevildiğimi ve senin tarafından değer gördüğümü hissediyorum.'' Gözlerime baktı. ''Gece, yapma şunu lütfen. Yüzünü asmandan hoşlanmıyorum çünkü aklım sende kalıyor.''

Salondaki koltuğun üzerine oturduğumda arkamdan geldi. ''Sevgilim,'' dedi.

İki elimle başımı kapattım. ''Bir sorun yok.''

''Var bir sorun.''

''Hayır yok,'' dedim. 

Önümde eğildiğinde ellerini dizlerimin üzerine bıraktı. ''Benim güzel karım, her şeyim sevgilim...Bak, böyle olmaz. Bana hiç yardımcı olmuyorsun. Şu an senin burada olmanın sebebi tamamen Sedef'in verdiği tavsiyeden değil; sen buradasın çünkü buna mecburum sevgilim. Sürekli bir olay oluyor. Sen her seferinde strese giriyorsun. Bu böyle devam etmez, ayrıca ben tehdit alıyorum. Seni nasıl yanımda tutabilirim ki?''

''Haklısın,'' dedim.

''Birazdan evden çıkıp jetime bineceğim. Şu Kılıç'ın olayları var. Sana anlatıp seni üzmek istemiyorum ama onunla uğraşacağım. Erken döndüğümde takdirde seni ararım tamam mı?''

''En geç ne zaman gelirsin?'' diye sordum.

''En az dört gün,'' dedi.

Ve iki gün sonra yılbaşıydı. Yılbaşına onsuz girmek istemiyordum.

Onunla birlikte girmek istiyordum ama o dört gün boyunca olmayacağını söylüyordu. Bu onun elinde değildi biliyordum fakat yine de boşlukta hissediyordum.

Mutfağa geçtiğinde arkasından onu takip ettim. Buzdolabının kapağını açıp içerisinden bir adet mandalina çıkardı. ''Sevgilim.'' Mandalinayı bana uzattığında çatık kaşlarımı fark etti. ''Al ye...Burada çok şey var. Dolabın hepsi dolu. Sabahtan halettim.''

''Teşekkür ederim.'' Mandalinayı almak için elimi uzattığım sırada mandalinayı geri çekti. ''Ne oldu? Bana vermedin mi?''

Tam karşımda durduğunda, sol eliyle belimi yakalayıp beni kendine doğru çekti. ''Kocan sana soyacak çünkü parmaklarının yorulmasını istemiyor.''

''Serter...'' dedim.

''Efendim, benim güzel karım.'' Gözlerinde sevgi vardı. Saf sevgi yatıyordu. 

''Bu evde kalmak istemiyorum, en azından bu hafta birlikte olsak? Haftaya ben artık tek başıma kalsam...'' Duvarlar soğuk gelirdi, üşürdüm.

''Gece, lütfen böyle yapma.''

''Bak.'' Kollarımı boynuna doladım. ''Ben, burada kalacağım diyorum zaten. Ben sadece senin de benimle kalmanı istiyorum. Olmaz mı? Lütfen.''

''Kılıç ile ilgilenmem gerekiyor,'' dedi.

Kardeşi...Bazen fazla bencillik ediyordum. Onun da bir hayatı vardı ve her seferinde ondan sevgi bekleyemezdim. Bazen ilgisini yalnızca bana ayırıyordu. Bu da doğru değildi.

''Tamam, o zaman dört gün sonra gelirsin.''

''Tamamdır...'' Mandalinayı soyduktan sonra bana uzattı. ''Biraz Çınar gelecek, sen şu meyveyi ye. Gelirken pizza alması gerektiğini söyledim. Sana pizza getirecek, akşam da Bekir yemek alır tamam mı?''

Tamam değil.

''Tamam,'' dedim.

Dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerini hafif kısmıştı. ''Seni seviyorum.''

''Ben de...'' Yüzümü buruşturdum.

''Galiba trip atıyoruz?'' Güldü.

Bu benim tanıdığım Serter değildi.

''Yooo, atmam trip falan.'' Geri çekildim. ''Sen istersen git. Ben pizzayı kendim almaya giderim sevgilim.''

''Pekala.'' Yavaşça gömleğinin yakasını düzeltip kapıya doğru yürüdü. ''Ben gideyim, zaten Çınar gelecek. Arada ararım seni...Gerçi bugün pek arayamam, işlerim var. Onları halletmem gerekiyor.''

Olduğum yerde duraksadım. ''Ne?''

Omzunun arkasından kısa bir bakış attı. ''Ne oldu ki sevgilim?''

''Sen Çin'e falan mı gittin? Senin replikanı falan mı yaptılar acaba?'' Bunu içimden söylemek istemiştim ama kendimi tutamamıştım. ''Yani ne bileyim...'' Ne diyordum ben? Trip atacağımı düşünecekti.

Dudaklarından küçük bir kahkaha koptu. ''Güzel karım? Ne oldu anlamadım ben.''

''Bence sen dört günden daha fazla kalabilirsin. Hiç sorun değil.'' Evet sorundu ama bunu sana söylememe gerek yoktu çünkü benim Serter'im beni anlardı ama ben artık senin replika olduğunu düşündüğüm için, hislerimi sana anlatmamaya karar verdim Çinli Serter Güçlü. ''Hiç yani,'' dedim son kez.

''Bir şey mi oldu? Asla anlam veremiyorum sana.'' Duraksadı. ''Tabii ya, ben anladım şu an...Sevgilim neden söylemiyorsun ki?''

Sonunda anlamıştı.

Bileğimden yakaladığında yüzüme eğildi. ''O gün sana tarhana çorbası yapmıştım ama sonra hatırlatmadım içmen için. Sen o yüzden mı kızgınsın?''

Serter...

Serter sus.

''Sana ne oldu böyle? Hangi kütükle arkadaş oldun? Cesur ile fazla takılıyorsun.'' Bileğimi çektim. ''Neyse.''

Gülmeye devam etti pislik Serter. ''Çok tatlısın, bayılıyorum triplerine.''

Aptal adam, bu trip değil; bu bir serzeniş ama sen ne anlarsın Çinli Serter. 

Kocama bir şey olmuştu. Eski Serter olsa gözlerimden anlardı huysuzluğumu ve asla trip diye geçiştirmezdi. Hamile hamile beni üzüyordu, farkında değil miydi? Acaba beynine çip mi takmışlardı? Merdivenlerden mi düşmüştü? Yoksa kafasına saksı mı atmışlardı? Serter böyle davranmazdı. Benim tanıdığım Serter asla böyle yapmazdı.

''Seni çok seviyorum,'' dedim gözlerimin içine bakarken.

''Bir şey demiyorum.''

''Ma cherie impatiente,'' dedi aksanlı bir ses tonuyla.

''Ne dedin?'' diye sordum umursamaz aynı zamanda boş bir ses tonuyla.

''Hiç,'' dediğinde ortadaki harfi uzattı. 

Bir şey söylemedim, sadece susmayı tercih ettiğimde Serter dış kapıyı açtı. ''Şimdi gitmem gerek sevgilim...'' Tam bir şey daha diyecekken Çınar'ın bulunduğu araba içeriye giriş yaptı. Serter ise kafasını Çınar'a çevirdi ve yine dikkatini çekemeden benden uzaklaştı. ''Görüşürüz.''

''Selamlar selamlar.'' Çınar arabadan indiğinde dudakları gülümsüyordu. ''Nasılsınız?''

''İyidir sen?'' diye sordum.

Çınar anahtarı cebine koyduğunda, evin sahibiymiş gibi içeriye girdi. Serter de bir anda kalmak gerektiğine karar vermiş olacak ki tekrar evin içerisine girip kapıyı üzerimize kapattı. Güya gidecekti...Neyse.

''Ben de iyi,'' dedi Çınar. ''Canım kahve çekti. Mutfakta kahve var mı?''

''Yapabilirim?'' diye sordum.

''Kahveyi çok seviyorum ve eğer yaparsan dile benden ne dilersen...'' dedi Çınar şakayla.

Çinli Serter'i al, kocamı getir.

Tek dileğim buydu.

Mutfağa geçtiğimizde Türk kahvesinin paketini buzdolabından çıkardım. Serter her şeyi düşündüğü için kahve alıp mutfağa koymayı da ihmal etmemiş görünüyordu. Genelde de böyle birisiydi. İnce düşünceliydi kocam. Gerçi şu an holde duran ve arkamdan gelmeyen Serter pek kocam gibi görünmüyordu ama olsun...

İki tatlı kaşığı Türk kahvesi, dört tatlı kaşığı şeker koydum. Genelde misafirlerime bol şekerli Türk kahvesi vermeyi ihmal etmiyordum.

''Yardıma ihtiyacın var mı?'' diye sordu birkaç dakika sonra gelen Serter.

Cevap vermedim.

Kahveyi içerisine doldurup cezveyi ocağa bıraktığımda, ocağın kenarını da sildikten sonra yüzümü ona çevirdim ama o sırada, telefonuyla ilgileniyordu. Birisine mesaj atıyordu gülümserken. Dudaklarında bulunan bu gülümsemenin manasını çözemesem de sessizliği tercih kahvenin başında bekledim.

Telefonunu cebine koyup arkadan bana sarıldığında, dudaklarını boynuma bastırmıştı. ''Seni çok özleyeceğim.''

''Ben de,'' dedim iç çekerken.

Kafasını çevirip kapıya baktı. Çınar'ın sesi geliyordu. Muhtemelen birisiyle telefonda konuşuyordu. Adım seslerini dinlediğimde Çınar'ın yavaşça yukarıya çıktığını fark ettim. Serter çatık bir kaşla yüzünü bana çevirdiğinde dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

''Yapm...Yapma,'' dedim elimi göğsüne bırakarak.

''Çınar gelmeden...'' Ocağın altını kapatıp beni kendine doğru çekti. Dudaklarını boynuma bastırdı yeniden. ''Seni çok seviyorum, tahmin edemeyeceğin kadar ve keyifli olduğuma bakma, aslında seni görmeyeceğim diye üzülüyorum...'' Boynumu öptüğünde gözlerimi kapatıp açtım. ''Gece'm...''

''Erken gelemez misin?'' diye sordum.

''Önceliğim Kılıç,'' dedi.

O an anladım.

Serter yalan söylüyordu. Benim tanıdığım Serter ne olursa olsun beni kırmazdı. Yalan söylüyordu işte. Bunu anlamayacağımı düşünüyordu ama anlamıştım çünkü bir anda ruh hâli değişmişti. Asla kendisine yakışmayacak hareketlerde bulunuyordu. Anladığım için içten bir rahatlama hissettim.

Rahatlamıştım.

Dudaklarını hissettiğimde alt dudağımı tutup dişiyle sıktı. ''Seni öpmeden duramıyorum, o kadar iyisin ki...'' Elini göğsümün üzerine bıraktı. ''Şunlara bayılıyorum, her an her yerde öpmek istiyorum.'' Kumaşın altındaki göğsümü ağzının içine alıp sıkmıştı dudağımı sıkar gibi. ''Çok güzelsin.''

Serter belimdeki ellerini çektiği sırada Çınar içeriye girdi, onunla birlikte Bekir de gelmişti. Çınar yavaşça sandalyeyi çekip oturduğunda Bekir ayakta kalmayı tercih etti. Kahveleri hazırlayıp ikisinin önüne bıraktım. Kendime yapmış olduğum kahveyi Bekir'e vermek istemiştim çünkü bunu hak ediyordu. Tüm gün ayaktaydı, bir kahve içmesi gerektiğini düşünüyordum. En azından yorgunluğunu alacağını düşünüyordum.

Serter tekrar elini belime yerleştiğinde kaşları çatılmıştı Bekir'e bakarken. ''Buradasın yine.''

''İşimin başındayım Serter Bey,'' dedi Bekir.

Çınar kahvesinden bir yudum aldı. ''Ne kaçırdım ben?'' diye sordu.

Serter gözlerini kıstı. ''Ne konuşmuştuk Bekir?''

Bekir kafasını kaldırıp doğruca Serter'e bakarak; ''Ben söyleyeceğimi söyledim, sözünüz benim için emirdir fakat...'' Duraksadı. ''Fakat bu sefer sizi dinlemek istemiyorum çünkü olmam gereken yer, sizin yanınız.''

''Baban?''

Bekir derin bir nefes aldı. ''Lütfen Serter Bey...''

''Neyse,'' dediğinde gözlerini bana çevirdi kocam. ''Biz birazdan çıkacağız, senin bir planın var mı?''

Bazen çok saçma soru soruyordu, evde ne gibi bir plan yapabilirdim ki?

''Var,'' dedim heyecanla. ''Salonun duvarı ile mutfağın duvarı arasındaki mesafeyi ölçeceğim. Bugün çok yoğunum maalesef.''

Burnunu kırıştırdı. ''Şakacı karım.'' Belimi sıkıp dudaklarını yanağıma bastırdı. ''Çok tatlı olduğunu biliyorsun değil mi?''

''Evet,'' dedim.

''Mütevazi sevgilim,'' dedi.

''Öyleyimdir...'' Nefesimi dışarıya verdim. ''Neyse, sen gitmiyor musun?''

''Birazdan...'' Kurumuş dudaklarını ıslattı. ''Çınar ve Bekir kahvesini içsin, biz sonra çıkarız.''

Çınar telefonundan birisine mesaj attı. ''Ahenk yazıp duruyor, ona cevap vereyim.'' Ekrandaki klavyeyi kullandığında, Bekir dalgın dalgın yeri izliyordu ve ona yapmış olduğum kahveyi asla içmiyordu. Kahve soğuyacaktı.

''Kahveni içsene,'' dedim işaret parmağımla beyaz fincanı göstererek.

''Gece Hanım,'' dedi yüksek bir ses tonuyla. ''Çok üzgünüm söyleyecektim ama kırmak istemedim. Mide ilacı aldım, mide ilacı aldıktan sonra kafein tüketemiyorum.''

''Naz olsa içerdin ama,'' dedi bir anda Çınar.

Bekir elini ensesine götürdüğünde yanaklarına kadar kızardığını fark ettim.

Garip garip baktım Çınar'a.

''Öyle değil mi? Naz olsa o kahveyi içerdin. Tabii karşındaki Naz değil o yüzden içmiyorsun...'' Kahvesini dudaklarına götürdüğünde, Çınar'ın nereden bildiğini düşünmeye çalıştım.

Serter sandalyeyi çektiğinde oturmam için kaşıyla sandalyeyi işaret etti. ''Hamilesin sen, çok fazla ayakta kalıyorsun,'' dedi hafif kızarak.

Sandalyeye oturduğumda elalarımı Çınar'a çevirdim. ''Naz ne alaka?''

''Tamam konuyu kapatın...'' Araya girdi Serter. ''Çınar sen de sus.''

''Abim de biliyor o zaman?'' Çınar'ın dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Gerçi bilmeyen yok ama ben anlamıştım,'' dedi iç çekerek. ''Neyse olur sizden. Sen biraz beyefendi bir tipsin, Naz da gördüğüm kadarıyla pembe giyinen cici bir kız. Tamam tamam sizden oldu. Ben kızı verdim gitti. Çikolatayı al gel akşama iste benden.''

''İçtin mi?'' Hayretle sordum.

Kahveyi dudaklarına götürdü. ''İçiyorum.''

''Onu sormadım,'' dedim kollarımı birbirine sararken.

Bekir'den hâlâ ses çıkmıyordu. Zavallı çocuk, Çınar'ın bu patavatsızlığı karşısında herhangi bir söz bulamıyordu. Öylece sessizleşmişti. Bekir asla böyle şeylere gelemeyen birisiydi. Onu tanıdığım kadarıyla nerede nasıl davranacağını bilen birisiydi. O yüzden Çınar'ın konuşması karşısında kızarmıştı istemsiz bir şekilde.

''Yenge,'' dedi Çınar. ''Yüzüne silah doğrulttuğumdan beri bana kahve yapıyorsun.''

''Serter'in kardeşisin o yüzden,'' dedim.

''Biz kardeş değiliz,'' dedi Çınar.

Serter bizi dinlemiyordu sanki. Telefonuna odaklanmıştı.

''Sendeki inat kimsede yok...'' Bacak bacak üstüne attım. ''Bu arada yaptığın şeyi asla unuttuğum söylenemez. Yüzüme silah doğrulttuğun için sana karşı içimde bitmeyen bir öfke var, haberin olsun.''

''İz beni hemen affetmişti,'' dedi.

''Ona da mı silah doğrulttun?'' Gözlerim kocaman açıldı.

''Yok, ona daha beter şeyler yaptım. Ben zaten ilk baş düşman olurum, sonradan dost olurum...'' Kafasını yukarıya kaldırdı. ''Sen genelde neyi tercih ediyorsun? Gerçi sizden gördüğüm kadarıyla çok sakin bir ilişkiniz var.''

''Çınar Bey,'' dedi Bekir.

''Efendim Bekirciğim...Alt tarafı bir şey sordum, hemen sinirli sinirli bakıyorsun. Gerilmene gerek yok, biz bizeyiz. Varsa bir şey söyle, yengemiz nihayetinde. Koruruz kollarız,'' dedi keko Çınar.

''Naz Hanım sadece benim için Naz Hanım,'' dedi net bir ses tonuyla Bekir.

Naz bunları duysaydı üzülürdü.

''O zaman yok bir şey?'' diye sordu Çınar.

''Şu anlık,'' dedi Bekir.

Sinemada film izler gibi onların konuşmasını izliyor ve dinliyordum. 

''Şu anlık? O zaman ilerisi için var?'' Çınar'ın kafası karışmış gibi görünüyordu. ''Ben de yerinde olsam kaçırmazdım o kızı.''

''Ahenk duymasın.'' Serter telefondan kafasını kaldırdığında, üst üste gelen mesaj bildirimlerinden sonra yeniden dikkatini telefonuna verdi. Beş dakika geçmeden telefonu kapatıp cebine koyacakken bileğini tutup telefonunu elinden aldım. ''Al oku,'' dedi meraklı gözlerime bakarak.

Üstteki bildirimlere baktığımda haber bildirimi olduğunu gördüm. En son mesajlaştığı sohbet yeri de yabancı numaralara aitti ve hepsinin profilinde erkek vardı.

''Belki manav yazdı sana, o yüzden bakmak istedim.''

Gülümsedi. ''Çok tatlısın.'' Dudaklarıma eğildiğinde aniden duraksadı. ''Neyse.'' Sanırım son anda öpmekten vazgeçmişti çünkü insanların gözü önünde öpmek istemiyordu.

''Öpüşün koklaşın, aile yok nasılsa burada,'' dedi aksi bir ses tonuyla Çınar.

Serter gözlerini devirdi. ''Ya sabır.''

''Gerçekten sabır...'' Çınar bana bakınca kaşlarımı çattım. ''Kafamı şişirdin.''

''Aşk olsun yenge. Yüzüne silah doğrulttuğumdan beri bu düşmanlığın beni zaten yaralıyor. Bari böyle yapma,'' dedi Çınar.

''Bak demek ki yüzüme doğrulttuğun silahı unutmamışım,'' dedim kısık bir ses tonuyla.

''Artık barış imzalamanın zamanı geldi,'' dedi Çınar.

''Yok ben seninle barış falan imzalamam, ayrıca geçmişi hemen unutamam. Kusura bakma benim hafızam jilet gibidir, her şeyi hatırlarım.''

Serter homurdandı. ''İşine geleni hatırlıyor.''

''Yok artık Serter, gerçekten nasıl böyle söylersin?'' Ağzımdan bir cık sesi çıktı. ''Neyse, Çınar seni sevmedim babanı da sevmiyordum zaten.''

''Ulan benim orospu çocuğu olan babamı kim sever zaten?'' diye sordu Çınar.

''Tamam karımın yanında küfür etme,'' dedi Serter.

''Hanımcı amına koyayım,'' dedi Çınar.

Tam bir şey söyleyecekken Serter elini sırtımın üzerine bıraktı. ''Güzel karım, hadi sen artık odana geç. Yavaş yavaş evi gezmeye başla, biz de çıkalım. Nasılsa dört gün sonra geleceğim, o ara konuşuruz.''

Ayağa kalktığım sırada Çınar mutfaktan çıktı, Bekir de onu takip etti. Onlar gittikten sonra mutfağın kapısını üstümüze kapattım ve elimi kapının üzerine bıraktım. ''Beni özle tamam mı? Nihayetinde karınım, özlemelisin fikrimce.''

Serter umursamaz görünüyordu. ''Tamam,'' dedi oflayarak.

''Neyin var?'' diye sordum.

Telefonu çalınca sol elimde tutmuş olduğum telefonunu alıp ekrana baktı. ''Yıldırım arıyor. Şu Kılıç'ın olaylarını çözmeye çalışacağım.''

''Serter,'' dedim nefesimi dışarıya verirken.

''Bir saniye sevgilim,'' dediğinde telefonu açtı. ''Ne var Yıldırım?'' Sesi o kadar sert çıkmıştı ki tenim ürpermişti. ''Geleceğim, biraz sabırlı ol. Bekleyebilirsin sanırım, zaten işin bu senin,'' dedi ve sert konuşmaya devam etti. ''Tamam...'' Kaşları çatıldığında telefonu kapatıp; ''Gece,'' dedi.

''Neyse sen git.''

Kapıyı açtığımda benden önce mutfaktan çıkmıştı. Beni de karnımdaki bebem ile bir başıma bırakmıştı. Arkasından ilerlediğimde Serter kabanının önünü ilikledi. Saçlarına da dokunup düzelttiğinde aynadan kendisine baktı. 

''Yıldırım aradı,'' dediğinde dikkatini Bekir'e vermişti. Kapının önünde duran Bekir ise onu dinlemeye başlamıştı. ''Rauf Güçlü asla ve asla şikayet etmeyecek. Şimdi onun yanına bir gideyim, bakalım şikayet etmeden de bu dosya kapanacak mı? Polislerin gözü önünde vurulma olayı olmasaydı bu kadar büyümezdi bu iş.''

Ne konuştuklarını pek anlayamıyordum.

Saçını düzelttiğinde yüzünü bana çevirmişti. ''Sen de dikkat et kendine güzel karım.'' 

''Dört gün sonra görüşürüz.''

Gülümsedi. ''Biraz uzayabilir ama olsun. Ben sana haber veririm.''

''Cesur ile de çok takılma,'' dedim odun Cesur ile yan yana geldiği için değiştiğini düşündüğüm kocama.

''Anlamadım?''

''Hiç,'' dedim salak Serter'e. ''Hiç yani, hiç ama hiç.''

''Şakacı karım,'' dediğinde onu kendimden mahrum bırakıp Serter'in saçlarını yolmamak için kurduğum planları düşünmeye başladım.

''Bir bakmışsın her şeyler olmuş hiç, her olmuş hiç kimse...'' Sesim imalı çıkıyordu. Cümlelerim de zaten anlatım bozukluğunun zirvesinde yaşıyorlardı. Tabii bu Serter denen  odun Çinli adamın ne kadar umurundaydı bilemiyordum.

''Gerçekten anlamıyorum,'' dedi.

ABV.

''Hiçbir şey olmadı, hiçbir şey anlamana da gerek yok.''

Önümde eğildiğinde karnımı öptü. ''Görüşürüz babacığım, seni çok seviyorum ve her zaman burada olacağım mı bebeğim.''

Sen git de seni çocuğuma kötüleyeyim.

''Tamam babası,'' dedim.

Dudaklarını dudaklarıma bastırıp küçük bir öpücük aldığında Bekir'in varlığını unutmuşçasına elini kalçamın üzerine bırakıp sağ kalçamın olduğu tarafı avuçladı. ''Çok tatlısın, bayılıyorum bu masum hallerine.''

Ah Serter ah, sen şu an elimde bıçak olmadığına dua et bence. Bak o zaman masum muyum değil miyim anlarsın pislik. Ne diyordum ben? İyice kendimi kaybetmiştim. 

''Masumum ben,'' dedim gözlerimi kısarken.

''Seni seviyorum,'' dediğinde hafif iç çekti.

''Ben de.''

''Görüşürüz sevgilim...'' dedi ve yavaşça evden çıktı.

Bana sürpriz yaptığını biliyordum ama yine de sinirlenmiştim çünkü sırf sürpriz yapmak için soğuk davranması sinirimi bozuyordu. Ayrıca beni salak görüyordu ama ben anlamıştım ki...Gayet de belli etmişti kendini.

Elimi karnımın üzerine bıraktım. ''Anneciğim, senin bu baban dengesiz amcanla çok takılmaya başladı bu aralar. Sürprizi bile kaba.''

Bebeğim tekme atmadı tabii ki de.

''Atma tekmeyi, sen bilirsin.'' Gözlerimi devirdim. ''Bir an önce doğ tamam mı? Seninle birlikte babana trip atarız. Hem böyle tek başıma trip atmak artık işimi zorlaştırıyor haberin olsun.''

Salona geçmeden önce evi turladım ama pek bir şey bulamadım, daha doğrusu hiçbir şey ilgimi çekmemişti. Klasik Serter'in arkadaşının eviydi. Duvarlar gri, eşyalar siyah, perdeler koyu, halılar koyu...Asla ve asla sevmeyeceğim evlere benziyordu ama yine de can sıkıntımı alamamıştı. 

Kendime üç çeşit yemek pişirmiştim. Bavulumu boşaltmış, dolabımı düzenlemiştim. Saçlarıma bakım yapmıştım, yüzüme maske sürmüştüm. Bir şeyler içip durmuştum ve havanın kararmasını izlemiştim saatlerce.

Zamanın geçmemesinden nefret ediyordum. Günlüğümü de getirmediğim için yazacak bir şeyler bulamamıştım. Sanırım sıkılmaya başladığımı hissediyordum, sıkılmaktan bile nefret ediyordum. Yavaşça telefonumu elime aldım koltuğun üzerine oturup dizlerimi karnıma doğru çektiğim sırada.

Ömer'den art arda aramalar vardı. 

En son numarasına engel attım. Daha fazla dayanamadım çünkü Ömer ile yüzleşmek istemiyordum artık. Her seferinde birbirini bulan, günün sonunda birbirini bırakan iki insandık biz. Düşüncelerimiz, düşüncelerimizin yarattığı acıya bulanmış sözler; dar sokakları hatırlatıyordu bana.

Ben neredeyse her gün yeni bir şey öğrenmiştim. İmge'yi duyduktan sonra bir süre kendime gelememiştim. O an ne yapacağımı bilememiştim bile. İmge karşıma geçip bir bir tüm gerçekleri söylediğinde yaşadığım hayal kırıklığı anlatamazdım bile. Hayatım boyunca en çok kırıldığım anlardan birisiydi. Şükran iki çocuk yapmıştı ve iki çocuğu da ayrı zamanlara, ayrı yerlere verilmişti.

İmge yurtta büyümüş, ben ise başkasına evlatlık verilmiştim. İmge'nin de gözünde suçlu olmam cabası...Sanırım annem benim sınavımdı.

Ne onun sevgisini ne de nefretini istemiştim oysa. Ben sanırım sadece kendimi istemiştim. Her çocuk ailesine kırılırdı fakat zaman bazen o kadar çabuk geçerdi ki bu kırgınlıkların hiçbir anlamı kalmazdı. Bazen yakardın bir ormanı, dumanı yüzünden denizi göremezdin ama aslında manzaran yanında olurdu. Bir çift el, beline sarılmış eller, karnında büyüyen bir bebek...Onlar denizimi kapatmıştı ama ben o kötülüğün içinde gerçek ailemi bulmuştum.

Serter'imi ve bebeğimi.

Hayat bazen dik yokuştu. Asıl manzara aslında alçaktaydı fakat biz insanlar yukarıya odaklandığımız için alçaktaki manzarayı kaçırıyorduk.

Neyse ki ben erken fark etmiştim.

Ne Şükran'ı istiyordum ne de Eylül'ü. Tüm kırgınlıklarım kapanmıştı. Artık kırgın hissetmiyordum. Mesela eski Gece olsa; Eylül'ü merak ederdi. Öfkeli olmasına rağmen Eylül onu aramadığı için endişe duyardı fakat şimdiki Gece öyle düşünmüyordu. En büyük değişim kalbimde değil zihnimde başlamıştı ve ben hatıralarımı zihnim sayesinde silmiştim.

Ömer'e karşı da kırgın hissetmiyordum. O masum olan taraftı. Akıl sağlığını yitiren bir insandan, iyi eylemler beklemek yersizdi. Sadece kırılmıştım başta, nihayetinde gençtim, çocuktum. Bir ayda büyümüştüm ben. Yirmi üç yaşın olgunluğunu bir gecede hissetmiştim. Ömer'e de öfkem kalmamıştı.

Hatta belki...

Elimi karnımın üzerine bıraktım. ''Belki, deden seni çok sevecek,'' dedim karnıma doğru fısıldayarak.

Ömer'in, torununu sevmesini isterdim. Açıkçası onları yan yana görmeyi de istiyordum. İleride ona dede olduğunu söylemek istiyordum. Her şey tamamen bittiğinde, Ömer'i ve bebeğimi parkta görmek istiyordum. Ona baba demeyecektim ama kızım ona dede diyecekti.

Derin düşüncelerimi bölen kapı sesinden sonra ayağa kalktığımda elimi de karnımın üzerine bırakıp kapıyı açmaya gittim. Kapıyı yavaşça açtığımda Bekir'i gördüm. 

''Merhaba Gece Hanım.''

''Nasılsın Bekir?'' diye sordum. 

Onunda Serter ile gittiğini düşünmüştüm.

''İyiyim efendim...Ben kontrol için geldim. Yalnız olmadığınızı bilin, bahçedeyim haberiniz olsun.''

''Yemek yedi...''

Tam sorumu soracakken arkadan bir araç bahçeye giriş yaptı. Pembe renkteki arabadan inen Naz ile birlikte dudaklarımı bastırdım. Pembe bir etek, pembe bir bluz, pembe bir çanta ve pembe şapkasıyla Naz'ın eski stiline geri döndüğünü fark ettim. Çantasını diğer eline aldığında Bekir ile göz göze geldim. Hâlâ Naz'ı fark etmiş görünmüyordu.

''Selam...'' dedi Naz elini havaya kaldırdığında.

Bekir'in yüzüne baktığımda gözlerindeki o durgunluğun aniden gittiğini gördüm. O durgunluğun yerini aydınlık aldığında arkasına baktı. Naz ile kısa bir süre bakışma yaşadıkları sırada ikisinin arasında bulunan elektriklenmeyi birkaç metreden bile duyabiliyor, aynı zamanda görebiliyordum.

Özellikle Bekir çok farklı bakıyordu.

Hem bugün iyi de görünüyordu. Özenli giymiş gibiydi.

''Selam...'' dediğimde Naz gözlerini çevirdi ve bana baktı.

Nihayet ikisi beni fark etmişti.

''Nasılsın?'' diye sorduğunda Bekir kenara çekildi ve Naz'ın geçmesi için sol tarafa geçerek ona yer verdi. 

''İyiyim de beklemiyordum seni. Daha doğrusu benim burada olduğumu nereden biliyorsun ki?''

Bekir'e baktığımda çatık bir kaşla Naz'ın üzerini süzdüğünü gördüm. Kaşları çatılmıştı ama neden çatılmıştı bilmiyordum. Naz'ın üzerini süzdükten sonra yüzünde rahatsız olduğunu gösteren bir ifade oluşmuştu. En sonunda gözlerini başka yöne çevirdi. Ona bakmamak için her yere bakmaya başlamıştı.

''İçeriye geçelim konuşalım,'' dedi Naz. Sesinde tatlı bir telaş vardı.

''Serter mi söyledi?'' diye sordum.

''Evet, yalnız kalma diye beni aradı. Ben de zaten seninle buluşmayı planlıyordum.'' İçeriye girer girmez kabanını üzerinden çıkardı, Bekir ise bir arkasında durmuştu. Gözleri yere bakıyordu. Dikkatini başka bir yere vermeye çalışıyordu.

Dış kapıyı kapatacakken Bekir'in omzu değdi. Dalgın gözlerini çekip kapıyı benden önce davranarak kapattı, ardından holün tam ortasında durdu. 

''Güzel bir yemek yaptım, isterseniz birlikte yemek yiyebiliriz.'' Kafamı Bekir'e çevirdim. ''Sen aç mısın?''

Bekir'in hâlâ kaşları çatıktı.

Naz da telaşlı görünüyordu.

Bu iki benden ne gizliyordu?

''Bekir?'' Elimi omzunun üzerine bıraktım onu dürtmek için. ''İyi misin? Sanki burada değilsin gibi.'' Kaşlarını yeniden çattı. ''Aç mısın? Gerçi soru mu bu? Güzel bir yemek hazırladım. Hadi gelin bir şeyler yiyelim, zaten bebeğim sürekli acıkıp duruyor. Onun karnını doyurmalıyım.''

Yemek yemiştim ama onlarla tekrar yiyecektim. 

''Gece Hanım,'' dedi Bekir.

''Yemek yiyeceksin...''

''Ama...'' dediğinde daha fazla dayanamamış olacak ki pes etti. ''Tamam, o zaman yemek yiyelim birlikte.''

Mutfağın kapısını açtım. ''Hazır domates çorbası, hazır peynirli makarna ve hazır su yaptım. Siz merak etmeyin asla aç kalmayacaksınız.'' İç çekerek mutfağa geçtim. ''Çok yoruldum ama domates enfes oldu. Sanki alıp tarladan domates çorbası yaptım. Yani o kadar iyi.''

''Yorulmuşsunuzdur,'' dedi Bekir mutfağa geçtiğinde.

Naz arkasından baktığında sakince tuzluğu ve baharatların bulunduğu tabağı masaya yerleştirdi. ''Serter beni aradığında yalnız kalmamanı söylediğinde sorgulamadan geldim. Adresini attı. Açıkçası aynı evde olduğunu düşünüyordum.'' Elini sırtımın üzerine bıraktı. ''İyisin değil mi Gece?''

''Evet evet bir problem yok.''

Yine yalan söylüyordum fakat bu elimde değildi. Arkadaşlarıma tamamen her şeyi anlatamazdım. Aslında geçen hafta birçok şeyi öğrenmişlerdi ama yine de anlatmak istemiyordum. Unutmak istediğim her şeyi tekrar gün yüzüne çıkarmak istemiyordum. 

''Her zaman yanındayım,'' dedi Naz.

Naz en iyi dostumdu, ona güveniyordum. 

Derin bir nefes aldım. ''Bak, hamileyim beni hiç duygusallaştırma. Hadi gelin emek verdiğim yemekleri yiyin lütfen.''

Bekir yemeklere baktığında yüzünü buruşturmuştu. Bunu gizliden gizliye yapmıştı ama ben görmüştüm. Sonra ona kızmayı planlıyordum, nihayetinde bu yemeği ben yapmıştım. Beğenmesi gerekiyordu. Benim yaptığım beğenmek zorundalardı. Serter olsaydı tuzlu çorbamı bile içerdi, ben emindim.

''Hadi geçin sofraya,'' dedim onları zorla davet ettiğim halde.

Naz sandalyesini çekip oturduğunda, Bekir Naz'ın yanında bulunan sandalyeye oturdu o koca bedeniyle sandalyenin her yerini kaplayacak şekilde. Özellikle oraya oturması dikkatimden kaçmamıştı. Boş yer olmasına rağmen oraya oturmuştu.

Bekir'e ne olmuştu?

''Ay aşırı yoruldum,'' dedim ekmek sepetinden ekmek çıkardığımda. ''Afiyet olsun.''

''Peynirli makarna harika görünüyor,'' dediğinde Naz'a karşı sevimli sevimli sırıttım. En yakın arkadaşım beni asla bozmazdı herkesin içinde.

''Ellerime sağlık,'' dedim.

Tabaklara çorbayı doldurup önlerine bıraktığımda, peynirli makarnayı da ayrı tabağa koymuştum. Çatallarını da temizleyip hazırladıktan sonra ikisinin yanına oturdum. Biraz yorgun hissettiğim ayaklarımı öne uzattığımda Bekir henüz yemeğine dokunmamıştı, o sırada onu fark etmiştim.

''Yesene Bekir,'' dedim.

Bekir boğazını temizledi. ''Gece Hanım, ben oruçluyum.''

Gözlerimi kıstım. ''Kışın ne orucu? Ramazan da yok.''

''Kazalarımı tutuyorum,'' dedi.

Naz araya girdi. ''Bekir, sen imanlı mısın?''

Kaşlarımı çattım. ''Gerçekten oruç mu tutuyorsun?'' Buna asla inanmıyordum çünkü yemeğimi yememek için Allah'ı karıştırıyordu resmen.

''Ben Müslümanım,'' dedi Bekir.

''Sanki biz Budist'iz,'' dedim ona bakmaya devam ederek.

Bekir peçeteyle ellerini sildiğinde tabağını hafif öne itti. ''Kusura bakmayın yiyemeyeceğim.''

''Tamam sorun değil...'' Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. ''Hem sorum etmene gerek yok, bak iftar yemeğin çıktı. Ben şimdi bunları akşam yeniden ısıtırım, sen de iftarını burada açarsın,'' dedim.

Bekir hiçbir tepki göstermedi ama sanırım bu önerme çok da hoşuna gitmemişti. Muhtemelen yemeğimi pek beğenmemişti, problem yoktu. Benim Serter'im benim yemeklerimi her zaman yerdi. Geri kalanını dört gün sonra gelecek olan Serter'e yedirmeyi düşünüyordum. 

''Ben kahve yapacağım, ister misiniz?'' diye sordu.

Naz ayağa kalktığında sandalyesini arkaya itip mutfak çekmecesine eğildi. ''Ben kahve yaparım.''

''Yemeğini yemedin? Yoksa sen de mi oruçlusun Kışın ortasında?'' Sesim hafif imalı çıkmıştı. Hazır paketli yemeklerimi onlara zorla pazarlıyormuşum gibi hissediyordum. 

''Yok yok, ben görsel açıdan doydum,'' dedi Naz.

''Ben yapabilirim kahveyi,'' diye bir öneride bulundu Bekir.

Naz kafasını yana salladığında cezvenin içini önce suyun altında yıkadı. ''Yok gerek yok, ben kendim yıkarım. Hem bulaşık yıkamayı seviyorum.''

Yalancı Naz.

''Lütfen,'' dedi ardından gözlerinin içine baktı. ''Ben yıkarım.''

''Ben yıkarım Bekir,'' dedi Naz.

''Ben yıkarım,'' dedi bir kez daha Bekir.

Sinsi sinsi onları izledim.

''Neden sen yıkıyorsun ki? Benim beş dakikamı bile almaz, ayrıca alt tarafı bir bulaşık bu kadar abartma. Sadece yıkayacağım merak etme, lütfen sen otur yerine. Üçümüzü de güzel bir Türk kahvesi yapacağım,'' dedi Naz.

''Yorulmayın lütfen,'' dedi Bekir.

Gözlerimi kıstım.

''Elime yapışmaz, sadece cezveyi yıkıyorum,'' dedi  Naz.

Bekir, neden Naz'a; Hanım demiyordu?

Kafamda hafif bir soru işareti oluştu.

''Biliyorum ama şu an kahveyi ben istediğim için size karşı kendimi mahcup hissediyorum. Lütfen ben yıkayayım Naz Hanım,'' dedi Bekir.

Hemen nazarım değsin, hiç durmasın.

Naz inatlaşmaya devam etti. ''Otur yerine Bekir,'' dedi sert bir ses tonuyla.

Bekir, sanki sevgilisinin sözünü dinlermiş gibi sandalyesini çekip oturdu. Ben ise ikisini şok bir vaziyette izlemiştim. İkisinin arasında tam olarak ne olmuştu bilmiyordum ama ikisi de asla iyi görünmüyordu. Bir şey olmuştu. Belki de kavga etmişlerdi. Naz gerektiğinde asabi bir kız olabiliyordu, tırnağını çıkarabiliyordu. Muhtemelen öyle bir durum yaşanmıştı. 

Başka ne olabilirdi ki?

''Orta şekerli mi?'' diye sordu Naz.

''Evet,'' dedi Bekir.

Naz kahveyi yapmaya başladığında telefonumu elime alıp son mesajlarımı kontrol ettim. Serter'in iki dakika önce mesaj attığını görünce yüzümde büyük bir gülümseme oluştu hemen. Tam zamanında mesaj atmıştı. Üstelik onu şimdiden çok özlemiştim ve mesajını görür görmez mutlu olmuştum.

İstanbul Beyefendisi: N'aber?

Gece: İyidir, senden?

Hemen mesajımı gördüğünde şaşırmıştım. Sanırım sohbetimdeydi.

İstanbul Beyefendisi: Özlem duyuyorum biraz, o yüzden iyi değilim. 

Gece: Dört gün sonra birlikte, şu özlemi çıkartırız.

İstanbul Beyefendisi: Yemek yedin mi? Yediysen ne yedin?

Gece: Domates çorbası ve peynirli makarna.

İstanbul Beyefendisi: Afiyet olsun sevgilime.

Gece: Ama hazır.

İstanbul Beyefendisi: Gece!!!!!

Gece: Ne oldu ya?

İstanbul Beyefendisi: Paketli gıda neden tüketiyorsun ki? Sen hamilesin sevgilim? Yaptığın şeye bak.

Gece: Üşendim çünkü.

İstanbul Beyefendisi: Bekir'i gönderttim, o sana yemek almadı mı? Lütfen biraz dikkatli ol. Lütfen...

Gece: Tamam bir daha yapmam.

İstanbul Beyefendisi: Neyse, seni seviyorum.

Gece: Ben de seniiii seviyorum.

İstanbul Beyefendisi: Bana fotoğrafını atar mısın?

Gece: Bekir ve Naz var. Hem ışık çok kötü, karanlık çıkacağım. Yani karanlıktan çıkacağım, pardon aydınlığa...Aman sen anladın işte.

İstanbul Beyefendisi: O zaman elini at.

Gece: Neden?

İstanbul Beyefendisi: Tırnakların çok güzel çünkü.

Gece: Ahahaha Serter.

İstanbul Beyefendisi: Gözünü at.

Gece: Nope.

İstanbul Beyefendisi: Evin penceresini at bari.

Gece: Olmazzzzz.

İstanbul Beyefendisi: Of Gece of.

Gece: Of Serter oç.

İstanbul Beyefendisi: Ne...

Gece: Yazım yanlışı yaptım, yanlış anlama annene küfür etmedim.

İstanbul Beyefendisi: Çok tatlısın.

Gece: S.g.

İstanbul Beyefendisi: Ve biraz terbiyesiz.

Gece: İnsan karısına terbiyesiz der mi?

İstanbul Beyefendisi: Demez mi?

Gece: Der mi?

İstanbul Beyefendisi: Bebeğimiz ne yapıyor?

Gece: Hemen lafı değiştir...Bu arada bebeğimiz çok iyi, az önce top oynamaya gitti. Birazdan gelir.

İstanbul Beyefendisi: Saçmalama saatimiz gelmiş.

Gece: Evet, ne olmuş ki?

İstanbul Beyefendisi: Çok tatlısın.

Gece: Sen de acı.

İstanbul Beyefendisi: Biraz romantik olur musun?

Gece: Roma döneminden kalmış antik eserlere ne denir? Romantik.

İstanbul Beyefendisi: Başladık yine.

Gece: xöşskfkdkslsn

İstanbul Beyefendisi: Görüşürüz sevgilim. Öptümm. :) Hem de dudaklarından.

Gece: Dört gün sonra öpersin.

İstanbul Beyefendisi: Sadece dudaklarını değil, aynı zamanda vücudunun her yerini öpeceğim. Vücudunda öpülmedik yer bırakmayacağım.

Gece: Mesela neresi?

İstanbul Beyefendisi: Göğüslerin...Onları seviyorum biliyorsun.

Gece: Fotoğraf atabilirim.

İstanbul Beyefendisi: Gece...Yapma sevgilim yapma, şu an aşırı özlüyorum seni. Birkaç saat olmasına rağmen seni yatağımda istiyorum.

Gece: Fotoğraf?

İstanbul Beyefendisi: Atsana.

Gece: Tamam.

Ayağa kalktığımda telefonu diğer elime aldım. ''Ben bir yukarıya çıkacağım.'' İkisi de beni izliyordu. ''Şey yapacağım...Kitap okuyup geleceğim...'' dedim saçma bir cümle kurduğumu sonradan fark ederek. ''Siz takılın burada.''

Naz kahveleri doldurmaya başladığında dudaklarını araladı. ''Kitap mı?''

''Evet, çok önemli bir kitap.''

İstanbul Beyefendisi: Güzelim çok zamanım yok, hemen atar mısın?

''Ne kitabı?'' diye sordu Naz.

''Savaş tarihi ya çok önemli değil, hadi görüşürüz.''

İkisinin bir şey demesini beklemeden yukarıya çıktığımda direkt yatağına geçip üzerimdeki bluzdan kurtuldum. Bluzu çıkartıp yatağın üzerine bıraktığımda elim sutyenimi buldu. Hamilelikten ötürü göğüslerim hafif büyümüştü. O yüzden dolgun kısmı çıkarmak için sutyenimi yukarıya çektim.

İstanbul Beyefendisi: Görüntülü arayayım mı?

Gece: Sadece fotoğraf atacağım.

İstanbul Beyefendisi: Keşke sabah seni öpseydim...Yani her yerini.

Gece: Kendin kaçırdın.

İstanbul Beyefendisi: Araya mesafe girince bir şeyler daha çok itiyor beni sana...Dayanamıyorum, neden böyle oluyor bilmiyorum.

Gece: Fark ettim.

İstanbul Beyefendisi: Göğsünün tamamını at, sutyen fotoğrafı istemiyorum.

Gece: Yok artık.

İstanbul Beyefendisi: Bayılıyorum sana.

Gece: Serter...Yapma zaten ayrıyız.

İstanbul Beyefendisi: Seni kullanmışım gibi geliyor. Öyle hissetme tamam mı? Sevgim her şeyden daha önce geliyor.

Gece: Biz evliyiz, beni arzulayabilirsin. Fotoğraf*

İlk birkaç dakika mesaj gelmedi. Hatta uzun bir süre mesaj gelmedi. Yirmi dakika boyunca onu beklediğimde neden mesaj atmadığını aslında anlamıştım ama anlamazlıktan gelmiştim. Birkaç dakikanın ardından onun sohbetine girdiğimde Serter'in sohbetimde aktif olduğunu fark ettim.

Gece: Nasıl?

Gece: Neredesin?

Gece: Öldün mü?

Gece: Ne oldu ki? Beğenmedin mi? Gerçi daha geçen gün gördün ama beğenmediysen söyleyebilirsin.

İstanbul Beyefendisi: Çok güzelsin.

Gece: :D

İstanbul Beyefendisi: Neden güldün?

Gece: Yarım saat boyunca yazmadın.

İstanbul Beyefendisi: Daldım.

Gece: Kesin. :D 

İstanbul Beyefendisi: Uzaktayken böyle nude fotoğraflar çok hoşuma gitti.

Gece: Böyle davran işte, açık ol bana. Şimdi aşağıya iniyorum. Seni seviyorum.

İstanbul Beyefendisi: Ben de seniii seviyorum. :)

Gece: Öptüm.

İstanbul Beyefendisi: Ben de ;)

Telefonumu kapatıp aşağıya indiğimde Serter ile yaşadığım o küçük mesajlardan sonra yüzümde büyük bir gülümseme ile mutfağa ilerledim. Mutfağa geçtiğim sırada Naz ve Bekir'in ayakta durduğunu fark ettim. Naz, Bekir'e bakıyordu. Bekir ise heyecanlı görünüyordu. 

Bekir elinde tutmuş olduğu telefonu masanın üzerine bıraktı. ''Konuşmalıyız artık,'' dedi kısık bir ses tonuyla.

Naz ise kafasını kaldırıp Bekir'e baktı. ''Evet.''

''Ne zaman konuşabiliriz? Yani...'' Derin bir nefes aldı. ''Yarın akşam...Sizi alsam bir yere gitsek olur mu?''

Naz hafif güldü, daha doğrusu kıkırdadı. ''Kokoreç yemeye mi?''

Bekir elini ensesine götürdü. ''Ben...''

''Şaka yapıyorum.'' Elini havaya savurdu. ''O zaman biz bir kafede buluşuruz, uzun uzun konuşuruz tamam mıdır?''

Kaşlarımı çattım. Aralarında tam olarak ne oluyordu bilmiyordum ama iyi şeylerin dönmediği kesindi. Yavaşça bir adım geriye yürüdüğümde ikisi beni fark etti. Naz kafasını çevirip bana baktığında, Bekir hemen duruşunu düzeltip ellerini önüne getirdi. 

''Siz konuşun konuşun,'' dedim.

''Gece Hanım.''

Bekir'in konuşmasına müsaade etmedim. ''Ben zaten uyumaya gidiyorum. Siz sohbete devam edin.''

Naz panikle; ''Ben de eve gidecektim,'' dedi.

''Ben sizi bırakırım,'' dedi Bekir.

Bu ikisine ne olmuştu bilmiyordum ama güzel şeyler olduğuna emindim. Ayrıca yakıştıklarını da düşünüyordum ve sanırım Bekir yavaş yavaş Naz'a adım atmaya başlıyordu. 

Naz kabanını dolaptan alıp giydiğinde, Bekir ceketinin önünü ilikledi hemen. Dış kapıyı ikisine açtığımda özellikle Bekir'in davranışlarını anlamaya çalışıyordum. Naz'a karşı bakışlarındaki o değişim gözle görülür derecede büyüktü. Nihayet bir şeyler değişmişti. Bu iyi bir şeydi.

''Görüşürüz,'' dedi Naz yanağımı öperken.

Ona sarıldığımda, Bekir arabaya doğru ilerleyip motoru çalıştırmıştı.

''Görüşürüz.''

Böylece bir gün daha bitmişti.

&&

Sabah saatlerinde hastaneye gitmişti. Kontrole gittikten sonra bebeğimin durumunu öğrenmiştim. Bebeğin sağlıklı olduğunu söylemişti. Hatta cinsiyetinin ne olduğunu de gördüğünü söyleyen doktorum bana bir zarf vermişti. Serter olmadan bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek istemediğim için zarfı Serter ile açmaya karar vermiştim.

İki gün geçmişti.

Koca iki gün.

Ve bugün 31 Aralık 2022'ydi.

Yılbaşına sadece birkaç saat kalmıştı. Herkes bu gece sevdikleriyle ya da aileleriyle birlikte yılbaşını kutlayacaktı. Dolu dolu geçirecekleri geceler yaşayacaklardı. Ben ise evde yalnızdım. Daha doğrusu bir plan düşünmüştüm. Serter'i arayıp buraya davet etmeyi düşünüyordum.

İki gün boyunca beni yalnızca bir kez arayan Serter'in meşgul olduğunu bildiğim halde onu çağırmayı düşünüyordum.

Bebeğimizin cinsiyetini öğrenmesini istiyordum.

Mutfakta yemek yemeye başladığım sırada telefonum çaldı. Ekranda kocaman bir İstanbul Beyefendisi ismi görünce kocamın aradığını anladım. Bu saatte aramasını beklemiyordum, daha doğrusu birkaç gün daha aramaz diye düşünüyordum.

''Selam,'' dedim telefonu açarken.

Arabadaydı sanırım. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. O kusursuz siyah saçlarını geriye atmıştı ve büyük alnı ortaya çıkmıştı. Bazen saçları alnına düştüğünde sinir oluyordum çünkü ben saçlarını arkaya attığındaki hâlini daha çok beğeniyordum. 

Dudakları kuru görünüyordu. Telefonu kaliteli olduğu için yüzünün her bir santimini net görebiliyordum. Sol camdan yansıyan güneş tam olarak yüzüne değiyordu, her şeyi ortaya çıkıyordu. Siyah kravatını açmış, gömleğinin ilk bir iki düğmesi açık bir şekilde bana bakan Serter Güçlü; kusursuz görünüyordu.

''Nasılsın? Ne yapıyorsun?''

Telefonun arkasına ekmek sepetini bırakıp telefonu dik tuttuktan sonra, kesme tahtasının üzerinde bulunan yarısı kesilmiş bir diş sarımsağı gösterdim. Mesajı anlamış olacak ki, ağzından bir ha sesi çıktı ve yavaşça beni izlemeye başladı.

''Ne yemek yapıyorsun?'' diye sordu.

''Bonfile...'' Kurumuş dudaklarımı yaladım. ''Önce marine edeceğim, o yüzden sarımsakları ezmeye çalışıyorum. Marine ettikten...'' Ocağın üzerinde bulunan makarnanın suyu koluma hafif değince hemen ocağın altını kapattım. ''Bir saniye sevgilim,'' dediğimde Serter'in güldüğünü fark ettim. ''Gülme, ben asla beceriksiz birisi değilim. Sen mavi gözlü olduğun için nazar değdirdin.''

''Ne yani mavi gözlüler nazar mı değdiriyor?'' diye sordu keyifli bir ses tonuyla.

''Evet, siz adam bile öldürürsünüz.'' 

''Yok adam öldürmeyiz.'' Göz kırptı. ''Kalbini öldürmeyi her şeye tercih ederim.''

''Keko Serter,'' dedim gözlerimi devirirken.

Penne makarnaları suyun içine atıp ocağın altını tekrar açtığımda, tüm odağımı yeniden sarımsağa verdim. Sarımsakları bıçağın altında ezdiğimde, içine domates de koymayı düşünerek domatesi küçük küçük doğradım. Sadece minik bir domates ile sos hazırlayıp, bonfilenin yanına makarna koymayı planlıyordum.

''Naz geçen gün buradaydı...'' diye mırıldandım.

''Biliyorum.''

''Onları konuşurken gördüm..'' Domatesleri dilimleyip tavanın içine attım. ''Sanırım buluşacaklardı ama çok fazla samimi görünüyorlardı. Acaba sevgililer mi? Gerçi olabilir değil mi? Sadece Bekir'e çok şaşırdım.''

''Dedikodu mu yapacağız?'' diye sordu.

''Evet,'' dedim.

''Güzelim, ben telefonu kapatacağım...''

''Neden?'' diye sordum kızgın ama aynı zamanda tatlı bir ses tonuyla.

''Çünkü seninle konuşmak için seni aradım, boş ver diğer insanları...'' Duraksadı. ''Bana kendinden bahset, ne yapıyorsun, nasılsın onu anlat? Mesela bebeğimiz nasıl? Ağrın var mı? Bir şeyler aşeriyor musun?''

''Sen ne zaman yanıma geleceksin?'' Sesim biraz endişeli çıkmıştı, zira Serter'e ihtiyacım vardı. Ona bir şey olmasından korkuyordum.

''Belirsiz,'' dedi.

''Anladım...'' Yüzümü buruşturdum. ''Zaten anladım ben hep.''

''E bir şeyler içtin mi? Kendine bir kahve yapsaydın sevgilim,'' dediğinde gözlerini kısarak beni izlediğini gördüm. 

Omuz silktim. ''Yok içmeyeceğim.''

Domatesler tavada yumuşamaya başladığında, içine çok az krema koydum. Krema ile birlikte eklediğim karabiberden sonra yeniden dikkatimi Serter'e verdim. ''Sen yemek yedin mi? Aç bırakma kendini.''

Nereye gittiğini, ne yaptığını veya hangi olayın nasıl olduğunu sormuyordum çünkü onu bunaltmak istemiyordum. Üstelik Serter bazı konularda haklıydı. Hamile olduğum için stres beni etkileyebilirdi. O yüzden olabildiğince kaçmayı düşünüyordum beni karanlığa itecek her olaydan. Artık eğlenmek istiyordum. Gülmeyi seviyordum, gülmek için kendime birkaç aktivite bulmayı düşünüyordum.

''Birazdan.''

''Ne birazdan? Bence şimdi ye...'' İç çektiğimde ocağın altını en düşük ateşe verdim. ''Yorgun olmalısın.''

''Omzuna ihtiyacım var. Omzuna kafamı yaslayıp uyumak istiyorum çünkü başka türlü yorgunluğumun gitmeyeceğini biliyorum.'' O da benim gibi iç çekti. ''Nasıl oluyor bilmiyorum fakat, sen tüm yorgunluğumu alıyorsun. Gerçek anlamda ışığın beni aydınlatıyor sevgilim.''

''Serter...'' Derin derin yutkundum. ''Buraya geldiğinde, kafanı dizime yaslayıp saatlerce uyuyabilirsin.''

''Sana aşığım ya,'' dedi.

Ne çok ya diyordu.

''Ben de sana.'' Güldüm. ''Bu arada harika yemek yapıyorum.''

''Bir yerini yakma sevgilim,'' dediğinde kolunu kaldırıp saatine baktı. ''Şimdi kapatmam gerekiyor. Canının çektiği bir şey varsa Bekir'e söyleyeyim alsın tamam mı? Hem ben yokum, bari bir şeyler çekiyorsa canını yersin.''

O yoktu...

''Ne zaman geleceksin?''

''Şu an İstanbul'dayım,'' dedi.

''Gelsene o zaman? En azından bu gece gel,'' dedim çünkü bu gece yılbaşıydı.

''Güzel karım, duruma göre bakacağım. Söz veremem ama gelmeye çalışacağım. Gelemesem de haber veririm.''

Serter sürpriz yapıyor olabilir miydi? Artık her ihtimali düşünmeye başlamıştım. Dört gün kalacağını söyleyen Serter, iki gün sonra İstanbul'a gelmişti. Bir şeyler oluyordu ama tam olarak ne oluyordu bilmiyordum. 

''Tamam haber bekliyorum senden,'' dedim.

''Görüşürüz.''

Telefonu kapattığımda yemeğimi yapmaya devam ettim. Eti marine etmek için hazırladığım sosun içine koyduğumda, aniden kararımı değiştirip eti kızgın tavanın içine attım. Sırf şık dursun diye marine etmeyi planlamıştım ama etin yumuşayacağını düşünmüyordum açıkçası. Böyle şeyler zaten bana saçma geliyordu. 

Etin pişmesini beklediğimde makarnam da aynı anda pişmişti. İçi hafif kanlı olacak şekilde eti parça parça ayırdım. Serter az pişmiş seviyordu. Sanırım Serter vampirdi. Ben asla az pişmiş sevmezdim. O yüzden bana kalan eti ben pişirmeye başladım. On dakikanın sonunda eti çıkarıp aynı tavaya koydu. Üzerini de bir kapakla kapattım.

Yanına şık bir salata da yapmıştım. Bol peynirli, bol avokadolu...

Yukarıya çıkmadan önce salonda bir masa hazırladım. Tabakları masanın üzerine bıraktığımda, marketten almış olduğum mumu da masanın üzerine bırakıp odama geçtim. Odama geçer geçmez bavulumda bulunan siyah bir elbiseyi giymeye başladım. Sabah duş almıştım, aslında yeniden alabilirdim ama üşeniyordum. 

Telefonum tekrar çaldığında makyajımı yapmaya başlamıştım bile.

Serter arıyordu.

''Güzel karım,'' dediğinde onu bizim evde gördüm.

Evimize gelmişti.

''Efendim,'' dedim.

Yüzüme güneş kremini sürdüğüm sırada dudaklarında bulunan o gülümsemeyi fark ettim. ''Neden aradın? Yarım saat önce arabadaydın, eve mi geldin?'' 

''Evet, Çam'a bakmaya geldim...Oğlumuz biraz yaramazlık yapmış. Evde bulunan tüm saksıları dağıtmış. Sanırım bir oyuncak aramış, onu da bulamayınca saksıları dağıtmaya karar vermiş.''

Yaramaz Çam.

''Benim yerime onu öpsene, hem çok özledim,'' dediğimde hafif iç çektim. ''Onu buraya getiremeyiz değil mi?''

''Bilmem,'' dedi koltuğa otururken. ''Evin biraz temizliğe ihtiyacı var. Bugün temizlik şirketini aradım, birkaç çalışan gelip evi temizleyecek. Ben de o sırada eşyaları kontrol edeceğim. Açıkçası biraz evimizin yeni düzene ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.''

''Anladım,'' dediğimde dudaklarıma dudak yağı sürdüm. 

''Sen nereye hazırlanıyorsun?'' Gözlerinde merak vardı.

''Bir yere gitmiyorum, makyaj yapıyorum.''

''Hım...'' Gülümsedi. ''Bugün önemli bir gün mü ki? Yani neden makyaj yapıyorsun. Hem sen doğal güzelsin sevgilim.''

''Evet Kurban bayramı, o yüzden hazırlanıyorum...'' 

Bu adam beni sinir ediyordu, gerçekten odun mu oluyordu asla anlam veremiyordum. Birkaç gün içinde büyük bir değişim yaşayarak farklı bir kimliğe bürünmüştü. Asla anlayamıyordum, asla kafamda oturtamıyordum mantığını.

''Kurban bayramı mı?'' Güldü. ''Gece, bazen çok komik oluyorsun sevgilim.''

Gece anandır.

''Evet komik birisiyim.''

Ha ha ha çok komiğim.

''Sahi nereye hazırlanıyorsun? Biriyle mi buluşacaksın? Ben gavat bir adam değilim, lütfen erkeklerle buluşma,'' dedi.

Gavatsın gavat.

''Gittikçe Türkleşiyorsun sevgilim,'' dedim alaylı bir ses tonuyla. 

''Nasıl yani?'' diye sordu saf saf.

''Mağarada mı yaşıyorsun? İstersem erkeklerle buluşurum, çok boş yapıyorsun şu an.'' Gözlerimi devirdim.

''Gece yaaa.'' Gülmeye devam etti.

Gece babandır.

''Ayrıca evde oturacağım, yani ev için hazırlanıyorum.'' Farkında olmadan sinirden rimeli dudağıma sürdüğümü fark ettim. Islak bir mendil bulamadığım için kenarda bulunan kuru peçeteyi alıp dudağımı sildim. ''Yani insanlar...'' dediğimde bana bakıyordu. Ayrıca keyifli görünüyordu. ''İnsanlar ev için de hazırlanabilir Serter Güçlü.''

''Evdeyken ne giyeceksin?''

''Neden soruyorsun?'' Kaşlarımı çattım.

''Merak ettim güzel karım,'' dediğinde korumalardan birisi Serter'e su uzattı. Serter suyu aldıktan sonra; ''Yıldırım gelirse haber verin,'' dedi.

''Yıldırım ne alaka?'' diye sordum.

''Önemsiz.'' Suyundan bir yudum aldığında bardağı diğer elinde tutmaya devam etti. ''E anlat bir şeyler?''

''Bir uygulama buldum.'' Tepsini ölçmek için kameradan ona baktım. 

''E nasıl bir uygulamaymış bu?'' diye sordu.

''İnsanlarla insanların tanıştığı bir uygulama. Genelde arkadaşlık yapmak için uyulamaya üye oluyorsun ve sonra yeni insanlarla tanışıyorsun.''

''Sen de mi indirdin o uygulamayı?'' Sesinde rahatsız olduğunu dile getirdiği bir ton vardı. Sanırım ilk anda hemen rahatsız olmuştu gavat diyarlarının başkanı ama aslında mağarada yaşayan Serter Güçlü.

''Evet.''

''Aferin iyi halt yedin,'' dediğinde bardağı sehpanın üzerine bırakıp kaşlarını çattı.

''Neden öyle diyorsun ki?'' Gülmemek için zor tuttum kendimi.

''Sen evlisin evli! Ne demek uygulama indirip başkalarıyla tanışacaksın? Çok saçma davranıyorsun Gece.''

Omuz silktim. ''İnsanlar birileriyle tanışamaz mı? Çok saçma şeyler düşünüyorsun bence bana göre. Hem insanlar birileriyle tanışabilir, nihayetinde evliyiz diye birbirimizi sınırlandıramayız.''

''Gece, saçma sapan konuşma. Gerçekten şu an şakanın hiç sırası değil.''

''Bir erkek bir kadınla arkadaş olamaz mı?''

''Aptal bir uygulamada tabii ki olamaz. O uygulamayı indiren erkeklerin amacının arkadaşlık olduğunu mu düşünüyorsun?'' Ayağa kalktı. 

Sanırım kızmıştı ama problem yoktu. Onu bilerek kızdırmak istiyordum. Hem şu hareketi hoşuma gitmişti.

Serter normalde kibar birisiydi. Tabii sadece bana karşı kibardı fakat bazen öfkelendiğinde seksi görünüyordu. Öfkeli olduğu sırada kalbimdeki o sesler yeniden ortaya çıkıyordu. Bu hâlini fazlasıyla seviyordum. Aslında, ben onun her hâlini seviyordum.

''Ya sorun etme, zaten görüntülü konuşacağız. Eğer sapık çıkarsa hemen engel atarım. Sen hiç merak etme, karına biraz güven.''

''Yazıklar olsun,'' dedi.

''Ne?'' 

''Yazıklar olsun tamam mı?'' Telefonu üzerime kapattı.

Serter üstüme telefonu kapatmıştı.

Telefondan numarasını bulduğumda, onu aramaya başladım ama aramalarıma cevap vermemeyi tercih ederek öfkesini yansıtmayı seçmişti. Yeniden onu aradığımda üstten bir mesaj geldiğini gördüm. 

İstanbul Beyefendisi: Umarım yaptığın şey basit bir şakadır, eğer olur da şaka değilse ciddi anlamda sana karşı duyduğum güveni yerle bir edeceksin. Sakın bana mağara adam edebiyatları da yapma. Aynısını ben yapsam, muhtemelen benden ayrılırdın bile. Şakam yok, o uygulamayı sil. 

Gece: Üzgünüm.

İstanbul Beyefendisi: Şakaysa komik değil.

Gece: Şaka değil.

Telefonumda onun adını gördüğümde telefonu ilk birkaç saniye açmadım. İkinci kez aradığında telefonu açtım. Kaşları çatık, omuzları dik, gözlerinde de saf bir öfke vardı. Bana olan bakışlarında bile iyi şeyler hissetmiyordum.

''Amacın ne senin?'' Sesinde sertlik vardı.

Biraz daha öfkelenmeye devam ederse eğer, gülmeye başlayacaktım. 

''Güzel bir kahve içmek istiyorum. Tüm amacım bu,'' dedim.

''O uygulamayı telefonundan sil. Eğer silmeyeceksen beni sil tamam mı? Zaten gergindim, seni arayıp kendime gelmeyi amaçlıyordum ama gerginliğimi iki kart arttırdın. Bir de şaka diyorum, şaka yapsan hemen söylerdin dayanamazdın bile. O yüzden sana yazıklar olsun Gece.''

''Haklısın,'' dedim.

''Uygulamayı telefonundan sil,'' dedi.

''Silmeyeceğim ki...'' İç çektim. ''Silemem.''

''Bak kaç gündür aptal aptal işlerle uğraşıyorum. Kılıç gözümün önünde babamı vurdu. Rauf Güçlü hastanede, muhtemelen ölecek. Beyninde ciddi hasar oluşmuş. Polis şu an Kılıç'ı arıyor, polisi tehdit ettim. Bunlar da yetmezmiş gibi Rauf Güçlü polise Kılıç aleyhine ifade verdi. Her şey üst üste geldi. Hiçbir şey iyi gitmiyor. Bari sen böyle yapma. Senin şu hareketlerinden...''

''Sıkıldın mı?'' diye sordum.

''Sadece birkaç gün ayrı kalıyoruz, birkaç gün bile dayanamıyorsun. Hemen oyunlar oynuyorsun.''

''Ben, sinirini çıkardığın arkadaşların ya da korumaların değilim.'' Yatağın üzerine oturdum. ''Bir daha benimle konuşurken cümlelerini iyi seçersen sevinirim.''

''Sen benim karımsın, madem karım olduğunu biliyorsun, niye ona göre davranmıyorsun? Yaptığın şey mantıklı mı?''

''Değil,'' dedim.

''Hepinize yetişmekten yoruldum ya...Neyse şu an ağır cümleler kurmaya devam etmek istemiyorum. Gerçekten öfkeliyim, sabahtan beri sinirliyim. Hatta arabadayken seni aramadan hemen önce Yıldırım ile telefonda tartıştım. Bana iyi gelirsin diye seni aramak istedim ama sen de değişik davranıyorsun.''

''Tamam,'' dedim.

''Böyle yapma...'' Duraksadı. ''Seni seviyorum ama lütfen artık bana acı.''

''Sadece şaka yapmak istemiştim.'' 

''Böyle şaka mı olur? Ayrıca senin şakaların beş saniye bile sürmüyor...Neyse şimdi kapatmam gerekiyor. Sonra konuşuruz tamam mı?''

Kafamı salladım.

''Seni seviyorum,'' dedi.

''Ben de...'' Kafamı başka yöne çevirdim.

Telefonu kapattığında aşağıda bulunan kapının sesinin geldiğini fark ettim. Makyajımı yarıda bırakıp aşağıya indiğimde kapıyı açtım. Bekir'i karşımda gördüğümde onun da en az benim kadar moralinin bozuk olduğunu fark etmiştim, sanırım ona da bir şeyler olmuştu.

''Gelsene,'' dedim.

''Gece Hanım,'' dediğinde üzerinde bulunan kabanı çıkarıp dolaba astı. ''Telefonunuzu bana getirir misiniz?''

Telefonum sağ elimdeydi. ''Ne oldu ki?'' Sağ elimde bulunan telefonu ona uzattığımda derin bir iç çektim. ''Ben de Serter ile konuşuyordum, biraz tartıştık. Daha doğrusu büyük bir tartışma yaşadık, hiç iyi görünmüyordu. Ben de iyice onu öfkelendirdim. Galiba çok sinirli bana.''

''Serter Bey...'' Telefonu elimden aldı. ''İyi değil bugün.''

''Evet değil,'' dedim.

''Telefonunuza bakmam gerekiyor, mesajlarınızı siliyor musunuz normalde?'' Bekir'de bugün bir telaş vardı.

Kafamı yana salladım. ''Genelde tüm mesajlarımı tutarım ama birkaç ay önce telefon değiştirdim. O yüzden sadece yeni mesajlar var.''

''Hadi ya.'' Elini ensesine götürdü. ''Peki o telefonunuz nerede?''

''Hatırlamıyorum ki,'' dedim.

Telefonu yeniden verdi bana. ''Tamam Gece Hanım.''

''Bekir,'' dediğimde kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. ''Problem ne? Serter'in haberi var mı?''

''Gibi gibi ama telefonunuza baktığımdan haberi yok.'' Elini yine ensesine götürdü. ''Neyse, ben gideyim.''

''Tamam,'' dedim.

Bekir gittikten sonra odama geçtim. Makyajıma kaldığım yerden devam ettiğim sırada Serter'i boş yere öfkelendirdiğimi anladım. Tam olarak on dakika önce makyaja bulunan hevesim bile kaçıp gitmişti. Bunca yükün altında Serter'e yanlış bir davranışta bulunmuştum. Onu üzmüştüm. O da beni üzmüştü.

Makyajım bittiğinde Serter'den bir mesaj geldiğini gördüm. Ne ara atmıştı bilmiyordum ama mesajını hemen açmıştım dayanamayarak.

İstanbul Beyefendisi: Emre Nalbantoğlu-Hanımefendi.

İstanbul Beyefendisi: Seni çok seviyorum.

Gece: Ben de seniii çooook seviyorum.

İstanbul Beyefendisi: Ölürüm sanna ama şu an sinirşiyim. Görüşürüvz.

Sinirli olduğu belliydi. Bir sürü yazım yanlışı yapmıştı.

Omuzlarımdaki ağırlık geçtiği için büyük bir rahatlama duyarak telefonu kapattım. Üzerimi değiştirdiğimde saçlarıma güzel kokular sürmeyi de unutmamıştım. Yavaşça havanın kararmasını bekledim. Serter'in gelip gelmeyeceğini bilmiyordum ama yine de bir şansımı denemek istedim.

Saat akşamın on biriydi.

Bir saat kalmıştı.

Tam Serter'i arayacakken kapım çaldı. Kapıyı açtığımda kimseyi göremedim. Basamaklardan aşağıya indiğimde, kalçasını arabaya yaslamış hafif oturur vaziyette duran Serter'i gördüm. Siyah takım bir elbisesini giymiş bir şekilde karşımda duran Serter Güçlü yakışıklı görünüyordu. Hatta çok fazla yakışıklı görünüyordu.

''Gelsene,'' dedi elini uzatırken.

Belimden tutup beni kendine doğru çektiğinde dudaklarını boynuma bastırdı. ''Geleceğini hiç düşünmemiştim.''

''Yeni yıla karımla girmeden olmazdı...'' Boynumu öpmeye devam ettiğinde, belimdeki elini çekti. ''Benim yalancı ve aynı zamanda sinirimi bozan karım. Çok güzel görünüyorsun.'' Yüzüme bakarak güldü hafif. ''Gerçi sen her zaman güzelsin, hiçbir şey senden güzel olamaz anlıyor musun?''

''Bağır bağır sonra güzel karım de.''

''Onu sonra konuşacağız.'' Arka kapıyı işaret etti. ''Git bak, sana hediyem var.''

''Ne aldın ki?'' diye sordum heyecanla.

''Bak işte,'' dedi gülerek.

Arka kapıyı açtığımda iki tane pembe ve mavi büyük ayıcık gördüm. Mavi ayıcığın üzerinde de bir sürü kutu vardı. Hepsi hediye paketine sarılmıştı. ''Serter, bunlar ne? Ya çok tatlılar şu ayılar...''

Arkamdan belime sarılıp kutuları aldığında gülmeye devam etti. ''Gel hediyelerini açalım, hem hava da soğuk. Üşüme güzel karım.''

Korumalar ayıcıkları aldığında Serter ile birlikte içeriye geçtik. Salona doğru yürüdüğümüzde Serter kutuları korumalara verdi. Yavaşça masayı gördüğünde ise yüzündeki gülümseme daha da arttı.

''Bizim için hazırladım,'' dedim.

''Sevgilim sevgilim sevgilim, benim küçük yaramaz sevgilim.'' Dudaklarını dudaklarıma hissetmiştim. Kısa bir öpücükten sonra geri çekilen Serter Güçlü mutlu görünüyordu. Yüzünde büyük bir mutluluk vardı. 

''Biraz yapıyorum doğrudur,'' dedim.

Masaya baktığında iştahla dudaklarını yaladı. ''Sabah sadece peynirli çörek yedim, başka bir şey yemedim. Sen harika bir şeysin...'' Masaya yaklaştı. ''Her şey var, her şeyi düşünmüşsün.''

''Hiçbiri hazır değil.''

''Güzel karım benim.'' Sandalyemi çektiğinde, hediye kutularını masanın üzerine bıraktı korumalar. Onlar salondan çıktıktan sonra arkamızdan kapıyı kapattılar. ''Aç bakalım hediyelerini, beğenecek misin merak ediyorum?''

''Heyecanlandım şu an,'' dediğimde sesim çocuk gibi çıkmıştı.

İlk kutuyu açtığımda içinden bir adet küçük bir kutu daha çıktı. O kutuyu açtığımda kutunun içinde bulunan kolyeyi elime aldım. ''Serter,'' dediğimde kolyedeki anlamı yüzünden düşüp bayılmak üzereydim.

Kalbe saplanmış bir ok vardı. Kolyenin ucu buydu.

''Beğendin mi?'' Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. ''Bunu yaptırmak için çok uğraştım çünkü içindeki o kalp çok önemli bir taş. Tıpkı senin gibi eşsiz,'' dedi.

''Çok güzel.'' Sevinçten gözlerim doldu. ''Seni hatırlatıyor.''

''Evet çünkü benim kalbime saplandın ok gibi,'' dedi.

Burnumu çektim. ''Ağlıyorum.''

''Saçmalama güzel karım, hadi bak diğer hediyelere...'' İkinci kutunun paketini o açtı. Kutuyu açtığında bir anahtar gördüm. 

''Bu...''

Sözümü kesti. ''İspanya'daki evimizin anahtarı. Ev yeni, oraya gittiğimizde tüm dekorasyonuyla sen uğraşacaksın. Her şeyi istediğin gibi yapacaksın. Bu arada salonu pembeye boyasan bile kabulüm. Her şey istediğin gibi olsun yeter bana.''

''Çok güzel...''

''Üçüncü kutuyu da aç sevgilim.'' Dudaklarını omzuma bastırdı. ''Yeni yıla senin gibi güzel, ruhu güzel, aynı zamanda şakacı bir kadınla girmek istiyorum...2022 yılına sensiz girmiştim, 2023 yılına birlikte giriyoruz ve seneye 2024 yılına da birlikte gireceğiz. Seni çok seviyorum ama sakın sanma şu uygulamayı unuttuğumu. Onu konuşacağız.''

''Hiçbir şeyi unutmuyorsun değil mi?''

''Unutmam,'' dedi.

Üçüncü kutuyu açtığımda bir anahtar daha gördüm ama araba anahtarıydı. ''Bu...''

''İspanya'daki araban.''

''Yaa Serter,'' dedim kollarımı boynuna dolayarak.

Belimi sardı. ''Araban, evin hazır sevgilim. Birlikte oraya gittiğimizde tüm eksiklerimizi tamamlamak istiyorum. Hem seni mutlu edecek her şeyi yapmak istiyorum. Birlikte her şeyi yapalım tamam mı?''

''Serter...''

Diğer kutuları da kendisi açtığında içindeki hediyelere baktım. Bebeğimizle ilgili bir şeyler aldığını gördüğümde gözlerim doldu. İki çift krem renginde patik, zıbın, birkaç parça kıyafet almıştı. En sondaki kutudan ise küçük zincirli nazar boncuklu bileklik çıkmıştı. Onu bebeğimize takmak istiyordu sanırım. 

Ağlamak üzereydim.

''Serter...'' dedim yeniden.

Bana sarıldığında tüm kokusunu hissettim. ''Birazdan yeni yıla gidiyoruz, neredeyse çok az kaldı.'' Kolunu kaldırıp saate baktı. ''Bu yılın en güzel hediyesin sen. Senden daha güzel bir hediye tanımıyorum,'' dedi.

''Biliyor musun sana çok aşığım,'' dedim.

Gözümden akan yaşı sildi. ''Ağlama, yoksa kızarım...'' Masanın üzerindeki zarfı gördüğünde kaşlarını çattı. ''O ne sevgilim?''

''Aç istersen.''

Zarfı açtığında gözlerini kıstı. Pembe bir kağıt çıktığında havaya kaldırdı. ''Bu ne ki sevgilim?''

Galiba şu an bayılabilirdim, asıl şu an bayılmalıydım çünkü bebeğimizin cinsiyetini öğrenmiştim Serter ile birlikte. Doktorumun koyduğu pembe zarfın ne anlama geldiğini anlamıştım. Bana iki renkten birisini koyacağını söylemişti. Pembe çıkarsa kız, mavi çıkarsa erkek olacağını söylemişti bu sabah. 

''Anlamadım hiçbir şey,'' dedi zarfı elinde tutarken.

Gözlerinin içine baktım. ''Bir kızımız olacak Serter,'' dedim ardından sağ gözümden akan yaşı sildim. ''Bebeğimiz kızmış.''

Bunu söyler söylemez Serter kısa bir duraksama yaşadı. Mavi gözlerinde hafif bir dalgalanma hissettim. Yüzünde herhangi bir tepki oluşmadı, sadece gözlerindeki dalgalanma ortaya çıktı. Yüzüme eğildi. Kağıda garip garip baktı, sonra kağıda yeniden baktı, hatta bir daha baktı. İnanamıyormuş gibi bakıyordu.

Şaşkındı.

''Kız babası olacaksın,'' dedim.

''Bir saniye...'' Derin derin yutkundu. ''Kız babası mı? Nasıl yani? Bizim bebeğimiz kız mı olacak?''

''Çok sağlıklı bir bebekmiş...''

''Gece,'' dedi. ''Bu gerçek mi?''

''Evet, minik kızına merhaba de.'' Elini tutup karnımın üzerine bıraktım.

Serter ağlamaya başladı.

Gözlerinden düşen damlalara baktığımda Serter beni bir anda kucağına aldı. Masayı dağıtmayı göze alarak beni döndürmeye başladığında kahkaha attım. Onun gözlerinden akan yaşın mutluluğuyla birlikte ruhumdaki gevşemeyi aylar yıllar sonra ilk kez hissettim.

''Kızımız...Bizim kızımız,'' dedi.

''Küçük minik bir kızımız olacak, belki bana benzeyecek...''

''Ela gözleri olan...Ah Gece ah.'' Beni indirdiğinde gözlerini sildi. ''Bana bunun doğru olduğunu söyle, lütfen şaka yapma tamam mı? Gerçekten de bir kızımız mı olacak? Bunun beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin edemezsin.''

''Seninle çok kavga edecek, belki sana trip atacak benim gibi...Huysuz ela gözlü ya da mavi gözlü...Hiç bilmiyorum ama kız babası oluyorsun.''

''Olsun kavga etsin, trip atsın.'' Dudaklarını alnıma bastırdı. ''Bebeğimiz sağlıklı olsun yeter ama çok mutlu oldum. Bana bugün dünyanın en güzel haberini verdin.'' 

''Ben de şimdi seninle birlikte öğrendim, zaten şaşırmadım kız bekliyordum.'' Karnıma dokundum kafamı yere eğdiğim sırada. ''Sana benzesin istiyorum. Her şeyiyle sana benzesin Serter, hem senin gibi kibar hem de senin gibi sevdiği insanlara değer versin istiyorum.''

''Her şeyim benim,'' dedi dudaklarını yanağıma bastırırken.

''Bir isim de düşünmeliyiz,'' dedim.

''Onu sonra düşünürüz...'' Önümde eğildiğinde dudaklarını bu sefer de karnıma bastırdı. ''Benim minik kızım, babaya merhaba de. Baban senin için ölür biliyor musun? Sen doğduğunda seni kucağımdan asla indirmeyeceğim, her an her zaman yanında olacağım. Seni o kadar çok seveceğim ki bir gün sevgimden bıkacaksın. Yeryüzünde hiçbir baba kızını bu kadar sevemeyecek benden sonra. Sen benim her şeyimsin, her zaman da her şeyim olacaksın. Benim minik ama güzel bebeğim, güzel kızım.'' Sol gözünden akan yaşı sildi. ''Annen ve ben her zaman buradayız. Parmağın kırılsa dünyayı yakarım kızım, söz veriyorum sana söz dünyayı yakacağım parmağın kırılırsa.''

''Onu şimdiden şımartıyorsun,'' dedim. 

''Benim kızım çünkü benim kızım, her zaman da şımaracak.'' Ayağa kalktı iç çekerken. ''Seni seviyorum.'' Masanın üzerinde bulunan kolyeyi eline aldı. Saçlarımı yana attıktan sonra boynuma kolyeyi taktı. ''Benim güzel kızımın güzel annesi, seni çok seviyorum.''

''Ben seni çok seviyorum.''

Tam bir şey söyleyecekken kapı çaldı. Serter son kez yanağımı öpüp; ''Şu kapıya bakıp geliyorum,'' dedi.

Onunla birlikte koridora geçtiğimizde Serter dış kapıyı açtı. Dış kapıyı açtığında Bekir'i karşımızda bulduk. Dağınık ıslak saçları, dağınık bir yüzük, dik tuttuğu omuzlarıyla Bekir kötü görünüyordu. Onu ilk kez bu kadar kötü görmüştüm. Yüzünde daha önce görmediğim bir ifade vardı. Hüzün denilen duygu gözlerin yerleşmişti. Saçları da dağılmıştı. Öğlen iyi gözüken yüzü, şu an derin uçurumlardan atlamış gibi görünüyordu. 

''Serter Bey,'' dedi.

Serter elini belime koyduğunda gergin görünen Bekir'e bakarak; ''Karımla baş başa kalacağımı söylemiştim,'' dedi.

''Biliyorum ama,'' dedi Bekir duraksadı ardından. 

''Tamam bir saniye.'' Yüzünü bana çevirdi Serter. ''Ben Bekir ile konuşup geliyorum, sen yemeğe geç sevgilim tamam mı?''

''Ne oluyor ki?'' Merakla sordum.

Kaşlarım çatıldı.

Son anda fark etmiştim, arabada birisi vardı. Bekir'in bindiği araca baktığımda şoför koltuğunda oturan Naz dikkatimi çekmişti. Kafası öne eğil bir şekilde arabada oturan Naz'ı gördüğümde panik duyarak ona ilerlemeye çalıştım ama Bekir önüme geçip engel oldu. ''Naz iyi mi? Ne oluyor?''

''Gece Hanım lütfen, içeriye geçer misiniz lütfen?''

Serter elini kolumun üzerine bıraktığında, sert olmayacak bir şekilde beni geri çekti. ''Bir saniye sevgilim,'' dedi.

Bekir gözlerini bana çevirdi. ''Ne diyeceğimi bilmiyorum. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Sözlerim, hayal kırıklığımı yansıtır mı bilmiyorum ama...'' Kelimeleri toparlamaya çalışıyordu, konuşamıyordu bile. Sanki bir şeyler, herhangi onun sözlerinin çıkmasına engel oluyordu. 

''Bekir, konuş.'' Serter'in sesi oldukça sert çıkmıştı.

''Size karşı gelmiştim, sizinle aynı düşüncede olmadığımı söylemiştim ama tam da tahmin ettiğiniz gibi çıktı,'' dedi Bekir.

''Evet?'' Serter'in sol eli yumruk oldu.

Bekir derin bir nefes aldı. ''Naz Hanım'ın, Eylül Yalçın ile bağlantısı çıktı,'' dediğinde Naz'ın adını kullanırken ki ses tonunda bulunan titreme dikkatimden kaçmamıştı.

| Selamlar, bölüm nasıldı?|

| Son sahne hakkında ne düşünüyorsunuz?|

| Son sahneyi tahmin eden var mıydı?|

| Bu arada şaşıracağınız bazı kısımlar da olacak. Lütfen hemen ön yargı oluşmasın içinizde tamam mı?|

| Bekir...|

| Serter ile Gece'nin bebeği kız olacak...|

| Bu arada yeni kurgu yazmaya başladım. Haftaya cuma giriş bölümü, cumartesi ise birinci bölümü yayımlayacağım. Heyecanlı mısınız?|

| Polat Korkmaz Akıner geliyor |

| Sizi seviyorum, haftaya görüşmek üzere. Hepinizi öpüyorum.|

|İnstagram: Ebrununhikayeleri|

| Ve lütfen yıldıza basın olur mu? Yorum da atarsanız sevinirim.|

Continue Reading

You'll Also Like

617K 7.6K 31
The bad boy's life changes when he suddenly becomes the teacher's baby...
47.8K 2.2K 36
ᴅɪᴠᴇʀɢᴇɴᴛ; ᴛᴇɴᴅɪɴɢ ᴛᴏ ʙᴇ ᴅɪꜰꜰᴇʀᴇɴᴛ ᴏʀ ᴅᴇᴠᴇʟᴏᴘ ɪɴ ᴅɪꜰꜰᴇʀᴇɴᴛ ᴅɪʀᴇᴄᴛɪᴏɴꜱ.
1.4K 169 34
In a valley, dark forces and unnatural forces lay deep within the land, buried deep for centuries. The inhabits finally decide to start digging to un...
895K 20.5K 48
Luciana Roman was blamed for her mother's death at the age of four by her family. She was called a murderer until she was shipped onto a plane for Ne...