Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

27.5K 3.5K 3.6K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı

641 87 124
By aleynahirik

''Emre?''

Bize doğru birkaç adım attı. Sarp şemsiyeyi hala bende tutmaya devam ederek arkasını döndü ve Emre'yi daha iyi görmeye çalıştı.

''Ne yapıyorsunuz burada?''

''Biri vardı.'' dedim pat diye. Vücudumdan geçip giden tuhaf bir yakalanma hissi bana yeniden on altı- on yedi yaşlarında gibi hissettirirken ne diyeceğimi bilemedim.

''Ne?'' derken güçlü bir gök gürültüsüyle hepimiz kafamızı kaldırıp göğe baktık.

''Biri var sandık, dışarıdan sesler geldi.'' dedi Sarp daha makul bir açıklamayla. ''Bakmaya çıktık.''

Emre, gözlerini gökyüzünden ayırıp yeniden bize baktığında karanlığa karışmış yüz ifadelerini ayırt etmek git gide zorlaşıyordu. Başka bir şey demesini, sorgulamasını ve hatta dışarı biri olma ihtimaline şaşırmasını beklemişken arkasını döndü.

''Herkes sizi arıyor, eve dönün isterseniz.''

Yürümeye başladığında Sarp ile birbirimize baktık. Birkaç saniyelik bakışmanın hemen arkasından Sarp kafasıyla 'gidelim' işareti yaptı. Yan yana yürümeye başladığımızda Emre çoktan on adım önümüzdeydi. Ona yetişmek için hızlanmalıydım yoksa Sarp ile aynı hızda yürümeye devam mı etmeliydim, kararsızlığı içinde gidip gelirken çoktan evin arkasından çıkmıştık. Ön kapının önünde babamı, kafasını dışarı uzatmak vaziyette görmek ise beklediğim son şeydi.

''Neredesiniz kızım siz?''

Şemsiyesini kapatıp eve giren ilk kişi Emre olmuştu. Şemsiyeyi evin girişine bırakırken, arkasından ben ve en son Sarp girdi.

''Dışarıda biri varmış.'' dedi Emre dümdüz bir sesle. Ses tonu ve vurgulamasıyla, buna hiç ihtimal vermediğini anlatıyordu. Kafamı çevirip ona baktım.

''Gerçekten öyle sandık.'' dedim bizi savunmaya çalışırken.

''Nasıl? Birini mi gördünüz?'' diye sordu babam.

Bir anlığına Sarp'ın bir siluetten bahsedeceğine neredeyse eminken o, bu konuda sessiz kalmayı tercih etti.

''Hayır, sesler duyduk.''

Elinde iki tane kocaman mum ile bütün koridoru aydınlatıp yanımıza gelen annem konuşmaya dahil oldu.

''Sesler mi? Allah korusun.''

Babam şüpheci bir tavırla dış kapıyı kapatmadan hemen önce etrafı kolaçan ederken, ''Bu saatte biri olsa bile dışarıda barınamaz. Eve zaten giremez her yer kilitli.'' dedi.

Kapıyı büyük bir gürültü ile kapatıp kilitlerken annem iç çekti.

''Kâbus gibi bir gece oldu.'' Kafasıyla yukarıyı işaret etti. ''Hadi çıkalım, bu geceyi telafi etmek için yarın akşam şehre gidersiniz olur mu? Biraz eğlenirsiniz.''

Annem iki şamdan ile önde, biz onun arkasında merdivenleri çıkarken Emre ile birkaç kere göz göze geldik.

''Uyumak ister misiniz?''

Babam başka bir alternatifimiz olmadığını çoktan fark etmişti. İlk cevap veren Emre oldu.

''Evet, ben de onu diyecektim. Sanırım bu saatten sonra elektrik gelmez.''

''Muhtemelen sabaha karşı gelir.'' dedi babam dürüstçe.

''Eh hadi, odalara gidelim o zaman. Sabah kahvaltıda görüşürüz.''

Herkes birbirine iyi geceler diledikten sonra Sarp yalnız başına mumlardan birisini alıp çatı katına çıkan merdivenlere yöneldi. Dördümüz yatak odalarının olduğu koridorda yürürken omzumun üstünden Sarp'ı kontrol ettim. Tek elinde mum ile o merdivenleri çıkarken omuzları çöküktü. 

Sen yepyeni bir başlangıç yapıp yeni arkadaşlarınla eğlenirken ben yapayalnız kaldım.

Arkasından baktığımda tıpkı böyle görünüyordu: Yapayalnız.

Kendi odama girerken kafamın içinde şemsiyenin altında söylediği her cümle yankılanıp duruyordu. Vicdanıma yüklediği bu ağır sorumluluğun altında her geçen saniye kendimi daha kötü hissediyor, bir yandan kendimi savunacak bahaneler üretiyordum.

''İyi geceler.''

Kapıyı açıp içeri giriyorken Emre'nin sesiyle durdum. Kendi odasının kapısındaydı fakat henüz içeri girmek için bir hamle yapmamıştı. Sesi her ne kadar soğuk ve ilgisiz gibi çıksa da aslında bana ikinci kez iyi geceler dediğinin farkında değildi.

''Sana da.'' dedim.

Farklı bir şey söylememe beklediği oldukça aşikardı. Buna rağmen birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra elindeki telefon ışığıyla birlikte odasına girip kapıyı kapattı.

Ben içeri girdiğimde ise evde yaşanan onca şeyden habersiz İrem'i, yatağımın bir köşesinde uyumaya devam ederken buldum. Yatağa yaklaşıp nefes alışverişlerini duymaya çalıştığımda oldukça derin uyuyordu. Bir yandan anlayamayacağım kadar kısık seste bir şeyler mırıldandığını duydum. Onu uykusundan etmemeye özen göstererek kıyafetlerimi çıkardım ve yatağa girdim.

#

Ertesi sabah, beni rahatsız edecek kadar sakindi. Annem ve babam sabah beraber işe gitmeyi tercih etmiş, eğer saatlerdir ortada görünmemesinin başka bir sebebi yoksa Sarp da onlara katılmıştır. Emre ise kafamı daha da karıştıracak hareketler sergiliyor ve inanılmaz bir şekilde tavır alıyordu.

Bravo, dedi iç sesim. Erkekler konusunda o kadar kötüsün ki ikisini de elinden kaçırdın. Hem de aynı anda.

''Bütün bunların hepsi dün gece mi oldu?''

İrem'in sesiyle silkelendim. Benim yatağımda oturmuş, en sevdiğim yastıklarımdan birini dizlerine almış tırnaklarına inanılmaz parlak bir yeşil oje sürüyordu.

''Evet.'' dedim. ''Senin de maşallahın var kıpırdamadın bile.''

Gülerken neredeyse ojesini taşırıyordu. ''Dün gece çok kötü oldum, neden bilmiyorum. Ölü gibi uyumuşum.''

Gözleri yalnızca bir anlığına kendi odasıyla aynı yerde olan benim banyoma takıldı fakat hemen sonrasında kaçırdı.

''Daha iyisin ama belli.'' dedim dürüstçe.

Elini kaldırdı ve tırnaklarına üflemeye başladı. ''Evet, daha iyiyim.'' dedi ve ekledi. ''Ben daha iyiyim de seninkinin nesi var?''

Kaşlarım havalandı. ''Benimki?''

''Emre'yi kastediyorum.''

''Benimki değil ki.'' dedim. ''Ama işte dün bizi konuşurken gördükten sonra bir şey oldu, anlamadım.''

''Seninki olmasaydı bebeğim böyle bir şey olmazdı.'' dedi İrem.

Sıkıntıyla sandalyeden kalktım ve pencereye doğru yürüdüm. Alabildiğince uzanan yeşilliğe bakarken sıkıntımın sebebi Emre ve tavrı olmadığını ben de biliyordum. Sıkıntımın sebebi Sarp'la yarım kalan bir konuşma ve sabahına bu evde olmamasıydı.

''Ne yapmayı düşünüyorsun?''

''Hangi konuda?'' diye sordum.

''Şu an hangi konuyu düşünüyorsan.''

Kısa bir süre sessizlik oldu. Bu kısacık sürede gözümün önünden her şey geçip giderken içimdeki sıkıntı kontrolüm dışında büyüdükçe büyüdü.

''Bilmiyorum.''

Omzumun üstünden ona baktığımda beni dikkatle süzüyordu. ''Ne konuştunuz da bu ruh haline büründün?''

Ona her şeyi anlatıp anlatmamak konusunda gidip gelirken bu konudaki merakını görebiliyordum.

''Siz sevgili miydiniz?'' dedi doğrudan. ''Anlatsana.''

Arkamı pencereye dönerken iç geçirdim. ''Resmi olarak bunu ne o ne ben söylüyordum ama...''

''Ama öyleydiniz?''

''Sanırım.''

''Sanırım ne kızım? El ele tutuşuyor muydunuz öpüştünüz mü birbirinize ne diyordunuz mesela?''

İrem'in suratına o kadar uzun süre baktım ki tek kelime etmeden zaten cevabını aldı. Kafasını salladı ve, ''Tamam, anladım. O zaman öyleydiniz. Kanada'ya gelince mi ayrıldınız?'' dedi.

''Hayır.'' dedim.

Gözleri irileşti. ''Ayrılmadınız mı?''

''Resmi olarak sevgili olmadığımız için resmi olarak bir ayrılık konuşması da olmadı, İrem. Sadece... Konuşmayı kestik. Yani, ben kestim sanırım.''

İki büklüm duruyorken doğruldu ve bana tuhaf bir yüz ifadesiyle baktı. ''Ama bu adilik.''

Gözlerim kocam açıldı. ''Böyle pat diye söylenir mi? Kendimi daha kötü hissettim sağ ol cidden.''

''Ay kusura bakma ama ne bileyim.''

Öyle bir ofladım ki neredeyse odamın duvarlarının genişleyip yeniden daraldığını gözlerimle gördüm.

''İrem muhteşem moral veriyorsun, teşekkürler. Sen iğrenç yeşil ojelerini kurut ben biraz hava alayım.''

Büyük bir ihanete uğramışçasına araladı dudaklarını. ''Sana yazıklar olsun.''

Odamdan çıkarken arkamdan dizlerindeki yastığı fırlattığını gördüm. Son dakika kapıyı açarak bu yastık hamlesinden kurtuldum.

''Hava alırken dikkat et seninki yürüyüşe çıktı!''

Kapıyı arkamdan kapatıp koridor boyu ilerledim. Merdivenlerden inerken İrem'e söylediğim gibi amacım hava almaya çıkmaktan çok farklıydı. Girişe geldiğimden doğruca hafızamdan silmek istediğim anılarla boyanmış alt kata baktım. Birkaç tereddütlü adımdan sonra merdivenleri zihnimi kendi hayal gücümle yarattığım sahnelerden arındırmaya çalışarak indim. Alt kata sıkıştırılmış, diğer odaların gösterişli kapılarının yanı sıra çok daha eski ve özensiz kahverengi kapıyı gördüğümde bu yaşıma dek hiçbir zaman hissetmediğim bir şey hissettim: Sınıf ayrımı.

Güçlükle yutkunurken küçüklüğüme ait sahneler gözümün önünden geçip gitti. Bu odanın kapısına gelip Sarp'ı yukarıya çağırdığım anlar hissettiğim bu duygudan çok uzaktı. Burası evin sıradan bir odasıydı ve ben bu odadan arkadaşımı alıyordum. Şu an ise, bu oda evin alt katına itilmiş, karanlık ve aşağılayıcıydı.

Elim kapının kulpuna giderken mideme dolan tüm bu huzursuz hisler kendi hayatımı sorgulamama sebep oldu. Kilitli olduğunu tahmin ettiğim kapı tekte açılınca ben bile şaşırdım. İçeriye ilk adımımı attım. Bir çift kişilik bir tek kişilik yatak, eski bir gardırop, iki tane komodinle eşyalar tam da hatırladığım gibiydi. Odanın içine hâkim olan o terk edilmiş koku buram buram burnuma doldu. Minicik bir pencereden içeriye cılız bir gün ışığı düşüyordu. Odanın içine doğru yürürken sadece güzel anıları hatırlayan beynim, bana ihanet etti ve belki de hatırlamak istemediğim için zihnimin en derinlerine ittiğim, unutmuş gibi göründüğüm pek çok anıyı gün yüzüne çıkarmaya başladı.

Sarp'ın eski yatağına oturduğumda yeniden on dört yaşımdaydım.

Ve yeniden güneşli görünen karanlık bir mayıs ayındaydım.


15 Mayıs 2014

Giriş katındaki büyük salonun en köşesine gösterişlerine uygun şekilde yerleştirilmiş piyanonun başındaydı genç kız. Uzun parmakları, piyanonun üzerinde öyle isteksiz duruyordu ki düşük omuzlarını görmeye gerek yoktu.

''Ne oldu Allah aşkına, Ahsen?''

Annesi tepesinde dikilmiş onu büyük bir özenle kollarını göğsünde birleştirmişti. Tek kaşı havadaydı ve genç kızın bu bakışın altında her saniye biraz daha eziliyordu.

''Ben çalmak istemiyorum.'' dedi bir anda.

''Niyeymiş o?''

Omuz silkti. ''İstemiyorum işte.''

''Öyle bir seçeneğin yok, canım benim.''

Kızın çektiği ellerini tuttu ve tuşların üzerine geri koydu. ''Başla.''

Kız elini yeniden çekti. ''Çalmayacağım.''

''Ahsen! Delirteceksin beni bir gün! Ne demek çalmak istemiyorum? Niye onca para verip tuttuk o hocayı madem üç gün sonra vazgeçecektin?''

Annesi öyle yüksek sesle konuşuyordu sesi, büyük salonda yankılanıp ona geri dönüyordu. Kız kulaklarını kapatma isteğini bastırıp yüzünü buruşturdu.

''Ayran gönüllüsün sen.'' dedi annesi dişleri arasından. ''Tek bir şeyde yetenekli olup devam etmeni istiyorum, çok mu şey istiyorum ya? Niye böylesin sen?''

Annesine büyük bir kırgınlıkla bakan gözleri dolarken üç gün değildi, dedi içinden. Aylardır bunun için uğraşıyorum ama yapamıyorum işte!

Salonun kapısı sakince tıklatıldı ikisi de kafasını çevirdi. Kapı açıldı ve genç çocuk kafasını uzattı. Ahsen, hızla başını çevirip dolmuş gözlerindeki yaşları koluna kuruladı.

''Gel, Sarp. Bir şey mi oldu?''

''Yok olmadı da... Ahsen'le bisiklet sürmeye çıkabilir miyiz? İzin verirseniz yani.''

Yıllardır bu evde yaşayan çocuk, kendi anne babasının etrafta olmadığı zamanlarda bu insanlarla nasıl konuşacağını hala bilmiyordu. Sesi, ona yakışmayacak kadar çekingendi ve sıkıntı doluydu.

''Önce bir yanıma gelsene.''

Annesinin sesiyle kafasını kaldırdı. Neden onu çağırmıştı ki şimdi?

''Niye?''

''Gel sen.''

Sarp içeri girdi ve ağır adımlarla piyanonun yanı başına geldi. Annesi geri çekildi ve Sarp'ın piyano taburesine oturması için bekledi. Sarp önce tabureye sonra Ahsen'e baktı. Kızın kızarmış dolu gözlerinde kilitlendi bir süre.

''Ben oturmayayım.''

Annesi, çocuğu omzundan tuttu ve tabureye doğru neredeyse itti. ''Otur otur. Ahsen'in piyano hocası dedi ki Sarp gayet yetenekli. Belli mi olur belki sen kendini geliştirirsin.''

Ahsen'in yanına itilmiş Sarp, kafasını kaldırdı ve kıza baktı. Kız al al olmuş yanaklarıyla hiç ondan tarafa bakmıyordu. Kafası öne eğilmiş, piyanonun onun için işkenceden farksız olan tuşlarını izliyordu. Çocuk çok gençti ama aptal değildi. Kızın yüzüne baktığında duyduğu aşağılanmış hissi, utancı görebiliyordu. O da çok iyi çalabildiğinin farkındaydı fakat parmaklarını o tuşlara hiç uzatmadı.

''Ben çalmak istemiyorum, efendim.''

''Neden?''

''Bilmem, pek sevmedim galiba.''

Asiye Hanım, elini omzuna koydu ve çocuğa eğildi. ''Yine de yarınki derse sen gel. Tamam mı?''

Sarp tek kelime etmemişken annesi doğruldu ve kendi kızına üstten bir bakış yolladı.

''Demek ki bazen şeylerin şans veya parayla ilgisi yokmuş.''

Kızın gözleri irileşirken yanaklarından çıkan alevler tüm yüzünü kapladı. Sarp, kendisinin yerleştirildiği konumdan duyduğu rahatsızlıkla kaşlarını çattı. Asiye Hanım, tek bir kelime daha etmeden arkasını dönüp salonun kapısını açtı ve bir hışımla çıktı dışarı. Kapıyı arkasından öyle sert kapatmıştı ki ikisi de yerinde sıçradı. Kapı kapandığı gibi kız, sıktığı dişleri arasından bir hıçkırık kaçırdı. Kafasını iyice önüne eğerken kapattığı gözlerinden arka arkaya yaşlar sıcak yanaklarından akmaya başladı.

Sarp, elini kaldırdı ve sırtına koydu. Ona doğru eğilirken, ''Ağlama.'' dedi. ''Çalmak zorunda değilsin.''

Ahsen kafasını iki yana salladı. Çalmak zorundaydı. Bir şey yapmak zorundaydı, bir şeyi gerçekten başarmak zorundaydı.

Çocuk elini kızın sırtında gezdirmeye ve sıvazlamaya başladı. ''Okuldan çıkmadan bir şey aldım.''

Kız burnunu çekti ve kafasını kaldırdı. Çocuk pantolonunun cebinden iki tane gofretin yalnızca ucunu gösterdi. Kızın gözleri büyürken yanaklarındaki yaşları sildi.

''Annem görmesin.'' dedi direkt. ''Yüzümde sivilce çıkarsa çirkin görünürmüşüm.''

Çocuk alaycı bir tavırla büzdü dudaklarını. ''Sivilce de çıksa güzel görünürsün sen.''

Kız hafifçe tebessüm etti.

''Hadi, bisikletleri alıp biraz uzaklaşalım.''

Piyano taburesinden aynı anda kalkarken hissettiği utanç duygusu hala yerli yerindeydi. Salonun kapısından çıkıp neredeyse koşar adımlarla ayrıldılar evden. Çeşmenin yanından geçip garajın kapısında onları bekleyen bisikletlere yürürken kolları birbirine değecek kadar yakınlardı.

''Çöpü nereye atacağız? Ormana atamayız.'' dedi kız.

''Ben cebimde geri getiririm evde atarız.''

''Ama çöpte paketleri görürse?''

İki paket gofret çöpü, büyük bir maceraydı onlar için. Bu kapalı evde yaptıkları her gizli şey gibi.

''O zaman peçeteye sararız, bir de çöpün en dibine yerleştiririz.''

Kız yüzünü buruşturdu ve kusacakmış gibi bir ses çıkardı. ''Iyy, ben çöpe dokunmam.''

Çocuk gözlerini devirirken, ''Tamam anladık, prenses.'' dedi. ''Onu da ben yaparım. Bütün pis işleri ben yapıyorum zaten.''

Bisikletlerine binerken kızın gülümsemesi daha gerçek daha doğaldı. Pedal çevirmeye başlayıp uzaklaştıklarında kalbinin biraz olsun nefes aldığını hissetti. O an, yirmi üç yaşındaki haliyle düşünebilseydi eğer bu eve dair biriktirdiği her güzel anının sebebinin yanındaki çocuk olduğunu anlayacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

69.8K 6.4K 100
Daha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞ...
33.4K 5.7K 79
Bazıları kim olduğumu gerçekten bildiğini düşünüyor olabilir. Ancak ben gerçekte tek bir şeydim. Bir canavar! Neredeyse dayanılması imkânsız eğilimle...
13.1K 1.1K 3
*TAMAMLANDI* 2016 yılında yayınladığım ilk kitaplardan biridir hatıra amaçlı burada bulunuyor o zamandan beri bilerek hiç düzenlenmedi ilk amatörlüğü...
388K 22K 66
Milattan önce 726 yılında kehanet gerçekleşti. Şimdi sıra kefaretin. Ön Asya'da başlayıp, Mezopotamya'ya uzanan ve hiç var olmamış topraklarda nihay...