MAHPERİ IV +18

By Twilight267

592K 25.5K 16.2K

-Tamamlandı- [+18 cinsellik, hayali varlıklar vardır. ] O gece Tanrı küçük kızın gözyaşlarına kıyamadı, Bir a... More

Tanıtım
I. ~Çehresiz~
II. ~Bileklik~
III.~Hades'in Yasak Meyvesi ~
IV. ~Şeytanın İni~
V. ~Cerberus~
VI.~Ölüm Ensesinde~
VII. ~Güller Ve Dudaklar~
VIII. ~Mührün ilk adımı~
IX.~Efendi Ve Kurbanlar ~
X.~ Sen Acı Verecek Kadar Güzelsin ~
XI .~ Sözler ve Yalanlar~
XII.~Beyaz Güller ~
XIII. ~Kül ~
XIV. ~ Açık Yaralar~
XV.~Tanrı'nın Gölgesi ~
XVI. ~Kanlı Ayna Parçaları ~
XVII~ Kanlı Ayda Çekilen Kartlar~
XIX.~Gece Güneşi Bitkisi ~
XX. ~Gerçek Sahip~
XXI. ~Çaresizlik ~
XXII .~Bıçak Yarası ~
XXIII. ~İlk Tanışma ~
XXIV. ~Bazı Yaralar Kanamaz~
XXV.~ Zincirlerin Kırılması ~
XXVI.~Sır Perdesi~
XXVII. ~Asılı Kalan Ruh~
XXVIII. ~Buzlar Vadisi~
XXIX. ~ Kristal Oklar~
XXX.~Soğuk Dokunuş ~
XXXI.~Ay Işığında Süzülen Bedenler~
XXXII. ~ Kana Bulanan Okyanus ~
-AÇIKLAMA-

XIIX.~Ruhlar Hanı~

12.4K 664 640
By Twilight267

Şarkımız:[Apocalypse; Cigarettes After Sex ]

                                       🍃

~Ares Labrenos ~

Kartların seçiminin üzerinden bir hafta geçti.

Ve o kadın bugün de gelmedi...

                                     ❄

(Şimdiki zaman)

Aklımın içinde dolaşan mavi gözler aklımı karıştırmaya devam ederken sol yanımda inanılmaz bir acı belirdiği için sağ elim otomatik bir şekilde sol yanıma gitti.

Sevgi bu kadar acıtır mıydı? Bunun adı sevgi miydi? Yoksa ruhumun
üzerine çöken vicdan azabı mıydı?
Lina'ya her yaklaştığımda yalanlar gözlerimin önünde bir bir dizilirken kendimden bir kez daha nefret etmeye itiyordu bu beni çünkü bu çok adiceydi.

Ne değişmişti peki? Bu sorunun cevabını biliyordum zaten. Ben hiç yenilmem derken çok büyük bozguna uğramış bir ölümlüye yenilemiştim.

Ve bu en güzel yeniliş olmalıydı.

Kartlardaki kadının gelmesini tam üç yıl beklemiştim gelmeyeceğini bu kartların saçmalıktan ibaret olduğuna inanmayı sürdürecekken güneş batmış ay Ashia'nın dediği gibi tüm geceye hakim olmuştu. Ona ilk başlarda kaba davrandığım için ve güvenilmez bulduğumdan dolayı çok üstüne gitsem de onu zorda olsa yanımda tutmayı başarmıştım.

Onun geldiği vakti net bir şekilde hatırlıyorum. Bana söylediği onca hakaret dolu sözlere aldırış etmiyordum çünkü ona hak veriyordum. Araf dünyadan çok farklı bir yerdi. Kurtulmak için çok uğraşsa da onu hayatta tutmak mecburiyetindeydim. İlk başlarda sadece benim için olsa da artık ikimiz için hayatta kalmak zorundaydı. Aynı benim yok olmamam gibi.

Tanrı onu benim eşim olarak seçmişti. Yavaş yavaş tamamen ruhlarımız ve kalplerimiz birbirine dolanacak ikimiz sonsuza kadar birlikte olacaktık. O yüzden sonunda bana gelmişti.
Kalbimi kontrol etmek zorunda ve Lina'yı Araf 'ta yaşatabilmek için ölümsüz yapmak zorundaydım aksi takdirde o da Diana gibi bir gün ölümü tadacaktı.
Ama tabi önce Buz Taşı'na ulaşmam gerekiyordu. İmkansızlıklardan doğacak bir taşa hem de...

Ve o kadın beni yok etmek için Araf'a ayak basmıştı.

Kalbimin acısı ve sırtımdaki acı birbiri ile karışırken bana inanılmaz bir ızdırap bahşediyordu. Onu her öptüğümde sırtımın acıdığını zannederken aslında acıyan tek şey sırtım değilmiş. Sol tarafım onun için yok oluyordu. Yavaş yavaş kalbim oluşmaya başlıyordu ve bu kahrolası acı beni yok edecekti. Sırtımdaki acıları yok etmek kolaydı lakin oluşacak kalbimin acısı nasıl yok olacaktı hiçbir fikrim yoktu.

Hiç aşık olmayan ben bu gerçekle nasıl yüzleşecektim merak ediyordum. Yıllardan beri atmayan kalbim nasıl bir şeydi? Ritmini ilk duyduğumda nasıl tepki verecektim? Çok mu canım yanacaktı?

Aklımdaki tüm düşüncelerden sıyrıldım çünkü nihayet ayaklarım yere basmıştı.

Melekler bana belli bir yere kadar eşlik ettikten sonra arkamdan kaybolup gökyüzüne geri yükseldiler. Ormanın içinde ilerlemeye devam ederken sık ağaçların arasından geçen siyah silüetler ne yazık ki hızımı kesmeye yetmedi. Misafirlerim vardı.

Zaten her zaman arşa yükselmem için Hayalet Ormanı'ndan geçmem gerekirdi. Aynı şimdi olduğu gibi.

Çığlık sesleri kulaklarımı tırmalamaya devam ederken hızlı hareket etmeleri başımı döndürmekteydi.

Biri sık ağaçların arasından ayrılıp bana saldırmak için hareketlendiğinde çığlık sesleri artık tam kulak hizamdaydı.

Çevik bir hareketle kendi etrafımda bir tur dönüp sis halinde ki yüzü az da olsa seçilen hayalet ile karşı karşıya geldim.

Sararmış dişleri seçilmeyen yüzünde oldukça belirgin bir hâl aldığında o sinsi gülüşü görmemek için kör olmak gerekirdi.

Elimde sıkı bir şekilde kavradığım sopayı yere doğru salladım ve kılıç haline dönmesine izin verdim.

Oldukça kısık olan gözleri elimdeki buz mavisi kılıca kayınca dişlerini gıcırdatmaya keskin sivri tırnaklarını çıkarmaya başlamıştı.

Hayalet Ormanı arşa yükselmek isteyen biri için son çıkış noktasıydı. Buradan geçemeyen biri ne arşa yükselebilirdi ne de buradan sağ çıkabilirdi.

Ölüm Meleği beni her zaman ormanın girişine bırakıp kendi önden giderdi. Çünkü burası bir nevi benim gücümü gösterdiğim bir yerdi.

Hayaletler asla tam anlamıyla yok olmaz ertesi güne yine yeni güne ayaklanırlardı.

Hayalet üzerime doğru koşmaya başlayınca onu tek hamlemde geri savurdum ve yere düşmesine izin verdim.

Ayağa kalkınca keskin tırnaklarını koluma saplayınca ağzımdan büyük bir inilti duyuldu.

Ormanın içinde yer alan tüm hayaletler yere inip çevremi sarınca gözlerim tamamen karardı ve bedenim olduğundan daha soğuk bir hâl alarak kanım yere düşmeden havada dondu.

Gözleri fal taşı gibi açılan hayaleti boynundan tutup tek hamlede yukarı kaldırdım ve karşıdaki ağaca çarpınca bedeni çarpmanın etkisi ile yerle bir oldu.

Diğerleri de öbürü yok olmaya yüz tuttuğu için hep bir üzerime çullanmak için harekete geçince kılıcı yukarı doğru savurdum ve tanrısal boyutuma geçtim.

Artık her biri ayaklarımın altında kalmıştı. Yüksekteydim. En tepede .

Yere aniden indiğim taktirde yer kabuğu sallandı. Elimdeki kılıca avuç içimde büyüttüğüm enerjiyi topladıktan sonra sıra haline gelmiş tüm hayaletlere savurunca her biri diğeri gibi hiçbir şey yapamadan yok olup yarın doğmak için ölüm sessizliği ile karıştılar. Orman tekrar sessizliğine geri büründü

Yaydığım enerji ile ağaçların çoğu buz tutmaya otlar kurumaya başlayınca eski formuma geri döndüm. Tanrısal boyutum bir felaket gibiydi. Herhalde sürekli böyle kalsam Araf tamamen buz tutar yaşam son bulurdu.

Kılıcımı da sopa hâline geri çevirdikten sonra ormandan tamamen çıkıp şatoma gitmek için ilerlemeye devam ettim.

🍃

~Zern Labrenos ~

Aynanın karşısında kendi görüntüme bakmaktaydım. Daha doğrusu artık bana ait olmayan ruh halime bürünmüş şeytana.

Kırmızı gözlerinin içerisindeki nefret gözbebeklerim ile tamamen bütünleşmişti .Artık bana ait olmayan gözlerde yer almaktaydı. Bedenime her zaman olduğumdan daha yabancıydım.

"Ne o abine yaptıklarından pişman mısın Zern?" dedi aynadaki görüntü. Yani şeytan artık görüntümden çıkmış kendi vücuduna bürünmüştü. Ateşler içinde tüm vücudu aynanın içinde yanmaktaydı.

İlk başta olduğu gibi bir köşede sinip ağlayarak içimde yer alan şeytanı çıkarmak için uğraşsam da şimdi artık tamamen pes etmiş intikamıma odaklanmıştım.

"Pişman olmadığımı sana defalarca söyledim. " dediğimde güçlü bir şekilde gülmesi az kalsın aynayı çatlatacaktı.

"İlk başta olduğun zavallı hâlinden gün geçtikçe arındın. İçinde yeşeren intikam ateşi zaman geçtikçe büyümekte. "

Öyleydi. Korkum artık tamamen yok olmuş sadece Diana'ma kavuşacağım günleri hesap etmeye başlamıştım.

"Sevdiğim kadını Ares'i yendikten sonra geri getireceğim o zaman güçlerini bedenimden alacak mısın Ateş Lordu?"

Bu sefer az öncekinden daha şiddetli güldü.

"Anlaşmayı unuttun sanırım. Ruhunu ve bedenini güçlerimi sana paylaşmam için bana sattın " dedi ve ateş gibi kolu bir hışımda aynadan çıktı ve yakama yapıştı.

Beni iyice aynaya doğru çekmeye başlayınca tüm bedenim zangır zangır titremeye başlamış kalbimin ritmi kulaklarıma baskı yapmaya devam etmekteydi.

Ensemden soğuk soğuk akan terler karşısında iyice ayakta durmakta zorlanıyordum.

"Ben olmasam sen bir hiçsin. Bu bedenden ayrıldığım taktirde ruhunu öldürürüm duydun mu beni? Güçlerimi kullanıyorsun ve Yasak Bölgeye hüküm ediyorsan benim sayemde . Buradan dönüş yok!"

Bu yoldan hiçbir şekilde dönüşüm yok demekti. Pişman olsam bile yaptıklarımdan dönüş kapısı benim için çoktan kapanmış olmalıydı. Artık bedenim bana ait değildi.

"Sadece intikamına odaklan Zern. Sen Diana'ya kavuşacaksın, Ares'i yok edeceksin hepsi bu kadar basit. Şimdi benim söylediklerimi tekrar et."

Beni sert bir şekilde yere ittirince dizlerimin üzerine düştüm. Artık bedeni de aynadan dışarıya çıkmıştı. Vücudunun her bir yerini saran köz parçaları alev almak ister gibiydi.

Gözlerine bakmak bile milyon günah işlemeye vesile olabilirdi. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Derin bir şekilde zorlukla yutkundum. Bana baştan beri yaptığı gibi aklıma tek bir görüntü sızdırdı.

Güzel kadınım...

Ölürken Ölüm Yiyenler'in vücudunu parçalarken gözlerindeki çaresizlik ve abimin bana onu kurtarmak isterken ki hareketlenen bedenimi durduruşu...

Ellerine bulaşan kanının kadınıma ait oluşu o kadar ağırdı ki kalbim her an bu acı karşısında durabilirdi.

Söz vermişti. Abim bana söz vermişti. Onu lanetten kurtaracağına onu iyleştireceğine dair söz vermişti. Ve o hiç sözünden dönmez daima sözünü tutan biri iken neden onu kendi elleri ile gözlerimin önünde Ölüm Yiyenler'e vermişti.

Onun kız kardeşi gibi değil miydi Diana?

Neden yapmıştı. Koskoca bir buçuk yıldan beri bunu düşünmekten kafayı yemek üzereydim.

Çığlıklar da görüntüler ile aklımdan tek tek silindi ve sadece aklımda şeytanın sesi dolanamaya başladı bu sefer de.

'Tekrar et. Ares'i yok edeceğim. Son varis yok olunca Efendi ben olacağım. Ve o zaman Ateş Lordu da hak ettiği özgürlüğe geri kavuşacak bu Cehennem'den tamamen kurutulacak. '

Her gün aynı şeyi söylediğim için artık her kelimesini ezbere biliyordum.

"Ares'i yok edeceğim. Son Varis yok olunca Efendi ben olacağım. Ve o zaman Ateş Lordu hakkettiği özgürlüğe geri kavuşacak bu Cehennem'den tamamen kurtulacak. "

Dizlerimin titremesi son buldu ve alttan bir şekilde bakışlarım son kez aynada kesişti ve geri ayaklandım. Bedenimde kontrol tekrar şeytana geçmişti. Gözbebeklerimin rengi içimde olduğunun en büyük kanıtıydı.

Koyu kırmızı...

Kapı üç kere tıklatıldı ve içeriye şeytanın bana Kara Büyü yaptırmak için talimat vermek için görevlendirildiği çocuğu içeriye asıl bedenine bürünerek girdi ve önümde eğildi.

"Efendim ."

"Gelmişsin."

"Efendim Ares Araf'a geri geldi ve size önemli bilgiler vermeye geldim. "

"Otur şöyle. " Efendim dediği kişi bazen ben miydim yoksa ruhumu bir intikam uğruna sattığım şeytan mı artık ayırt edemez durumdaydım.

"Emredersiniz " ikimiz karışıklık bir şekilde oturmuş onun bana getirmiş olduğu bilgilere kulak asmıştım.

"Gusion , Drew ve karısını Araf'a getirdi. Onlara ve diğerlerine bir şeyler anlatırken ben de kulak misafiri oldum konuya."

"Devam et."

"Efendim. Bu kadın Ares Labrenos'un kalbini attıracak kadın sanırım. "

"Nerden anladın bunu?" Dedim hayretle.

"Kızın ilk gün geldiğinde beri yanından ayırmadığı defterlerin içinde ne olduğunu bir bir anlattı Gusion diğerlerine."

Kaşlarım çatıldı ister istemez.

"Neymiş defterlerin içinde olan."

"Siz ve diğerleri. "

"Ben ve diğerleri mi? Lafı dolandırma da düzgün anlat."

"Bu kadın farklı bir boyutta farklı bir zamanda sizi çizmiş. Ve onun isteği üzerine siz ve üç kutsal bölge yaratılmış. O kadın sizin diğer boyuttaki bir nevi sahibiniz. "

Elimde duran yeni yakmış olduğum izmarit yer ile aşina oldu. Ne demek bir çizimden ibaretim? Her şeyin başlangıcı bu kadın mıydı? Ayağa kalktım ve sinir stresten tırnaklarımı yemeye başladım.

Nasıl olabilirdi? O kadın yüzünden benim Diana'm bir fani olarak burada yaratılmıştı öyle mi? En başından beri onun başının altından çıkmıştı yani bunlar.

O kadar acının sebebi bir kağıt parçasına çizilen bir resimden mi ibretti? Arkama döndüm ve sol gözümden akan yaşı sağ elimle sildim.

Derin bir şekilde nefes aldım. Ve arkamda sırtımı izleyen adamıma geri döndüm.

'Güçlü olmalısın Zern. Her ikimizde istediğimizi alana kadar durmayacağız '

Zihnimin içinden bana seslenen şeytana kulak astım. Bir buçuk yıldan beri her gün o acı günü düşünerek kendimi Ares'i yok etmeye Diana'yı geri getirmeye odaklamış, vücudumun içindeki şeytanla yaşamaya, alışmaya çalışmıştım. Değecek miydi peki bu kadar çabalamama...
Değmeliydi.

"Büyü ne alemde?" Dedim duyduğum şeyleri yavaş yavaş sindirmeye çalışırken.

O büyü işe yaramalıydı. O zaman o Lina denen kadına benim kadınımı ne hakla ölümlü biri olarak çizdiğinin hesabını soracaktım.

Belki de tekrar onu çizerek şeytanın bana paylaşmış olduğu güçlerle onu tekrar buraya geri getirebilirdim.

Bir umut...

Her şey koca bir yalandan ibretti. Ben bir çizimdim isterse o ölümlü hepimizi yok edebilirdi. Bu kadar kolay değildi. Çünkü burası dünya değildi.

Burada benim sözüm geçerdi. Yani sözümüz, içimde bulunan şeyle birlikteydik .

Bu kadın eğer doğru kadınsa kartların sahibi , yıllar önce Ares'in kaderini şekillendirecek kadın bu olmalıydı. Ares'in kalbinin sahibi.

Abimin zayıf noktasını nihayet bulmuştum.

Bulmuştuk...

"Büyü hazır. Sadece aktifleşmesi gerek."

"Bu büyü tek şansımız duydun mu beni? Eğer ki işe yaramazsa hesabını sana keserim." Başını eğdi. İşe yaramalıydı. Zamanım daralıyordu çünkü.

"Şimdi yalnız bırak beni. " dediğimde başını kaldırmadan geri geri giderek kapıdan çıkıp gitmişti.

Büyü hazırdı. Lina'yı dediğim gibi senden alacağım abicim . Buna mecburum. Bazen bazı şeyler amaç uğruna kurban edilmeliydi.

Bu kişi o faniden başkası değildi...

~Lina Zerklus ~

"Yaa sen çok güzelsin , hayatımda Diana öldükten sonra senin kadar güzel bir ölümlü kadın görmemiştiimmmm!!" diye etrafımda bir saatten beri yeni tanıştığım Dakota dolanmaktaydı. Ares'i ziyarete gelmişlerdi hep bir.

Drew vücudunu saran siyah bir tişört giymiş ve böylece kollarının her yerini kaplayan dövmeleri gözler önüne serilmişti. Aynı  şekilde boynunun tamamen her yeri dövme ile kaplıydı.

"Teşekkür ederim Dakota o senin güzelliğin."

"Ayy beni boşver kız otur şöyle. " diyerek diğerlerini aldırmadan beni koltuğa yanına çekti.

Sarı saçlarını sol omuzunun üzerine alarak benimkilere nazaran daha açık bir tondaki mavi gözlerini gözlerime dikti.

"Aşkım, güzel karım Lina'yı artık biraz rahat bıraksan mı? Bak onu yoruyorsun geldiğimizden beri." Diyerek konuşmamızın arasına girmişti nihayet Drew.

"Sana noluyor Drew kızın moralini düzeltmeye çalıyorum burada. Yalnızlık çekmesin diye uğraşıyorum susar mısın kocacağım?"

Gusion tüm olanları en başından beri herkese anlatmış olmalıydı annemi benim öldürdüğümü bile...

Her birinin bakışları geldiklerinden beri bende toplanmıştı. Ne Robert'in , ne Lemort'un ne de Miya'nın ağızından tek bir kelime çıkmamıştı. Her biri suspus olmuş bir şekilde sadece ben ve Dakota'nın arasında geçen diyaloğa odaklanmıştı.

"Sen seçilmiş bir kadın olmalısın yoksa nasıl başka boyuttan Ares gibi birinin yaratılmasına vesile olabilirsin ki?" dedi Dakota iyice tüm dikkatini bana vererek.

"Bilmiyorum benn yani ..." çok huzursuz hissediyordum şu anda bu kadar göz benim üzerimde iken.

Bir anda Lemort sessizliğini bozdu ve ayaklandı.

"Ananı avradını satayım biz bir çizimdik öyle mi? Beynim sikildi amına resmen hâlen rüya gibi geliyor inanasım da gelmiyor. "

"Al benden de o kadar. " dedi Robert bu sefer.

"Merak etmeyin alışırsınız kardeşim. Ben de ilk başlarda kendi resmimi tuvalin üzerinde gördüğümde ağlamıştım. Zamanla alıştım çünkü Lina güvenlidir biri."

"Öyle mi dersin ?" Dedi Miya bu sefer bana bakmadan Gusion'a soru yöneltirken.

"Ne demek istiyorsun Miya? İlk geldiğimden beri beni tanımadan önyargılarına beni eleştirmen, Ares'i tehilkeye atacağımı düşünmen, onu Zern gibi Yasak Bölge'ye göndereceğimi ima etmenden bıktım artık."dedim uzun bir süreden beri içimde büyüyen acı ile.

Histerik bir şekilde gülümsedi.

"Bıktıysan neden ait olduğun dünyana geri dönmüyorsun? Senin gibi bir ölümlünün burada bulunmaması gerek. "

"Ölümlü olmamdan nefret ediyorsun çünkü en sevdiğin arkadaşında sırf bu yüzden öldü. " Artık cidden sinir tepeme toplanmıştı.

Ayağa kalktı ben böyle söyleyince bir hışımla.

"Ağzını bir daha ölümle alakalı açma. Sen onu ölümlü olarak çizmeseydin Ares onu öldürmek zorunda kalmaz , şu anda Zern şeytan tarafından ele geçirilmez yanımızda olurdu."

Tüm her şeyi benim üzerime yıkmıştı.

"Benim ile alakası ne ben mi ölümlü olmasını istedim?Sadece yalnızlığımdan kurtulmak için çizdim sizi ben. Çünkü benim hiç arkadaşım yoktu Miya. Annem dışında beni anlayan kimse yoktu. Şu anda daha yalnızım çünkü annem bile ben sizi dilediğim için öldü. Artık kimsem yok. "

Yumrular bir bir boğazıma dizilmişti.

Zar zor yutkundum ve koltuğa bıraktım kendimi. Ellerim ayaklarım titremeye başlamıştı. Bana destek olmak adına Dakota sıkıca sarıldı bana.

Oysa ki daha yeni tanışmıştık.

"İleri gidiyorsun Miya." Diye konuya dahil olmuştu Gusion.

Miya sözlerim üzerine öylece birkaç dakika boşluğa takılı kaldı ve kanepenin üzerinde duran çantasını alıp hızla kapıya yöneldi.

"Ne ara alaştınız grubumuza yeni birinin gelmesini. Ares'de Zern gibi günahkar bir bedene dönüşür Yasak Bölge 'de haps olursa sizi asla affetmem. Çok çabuk unuttunuz Diana'yı . Ama kusura bakmayın ben sizin kadar alttan alamıyorum maalesef. " diyerek ona seslenen Gusion'ı geride bırakarak kapıyı çarpıp çıkıp gitti. Kulaklarıma dolan kapının çarpma sesiyle yüzümü buruşturdum.

Sinir dolu sözlerinin arasında koca bir kırgınlık ve üzüntü gizliydi.

"Kusura bakma Lina. Diana onun tek anlaştığı, kardeşi gibi gördüğü biriydi. Lütfen Miya'ya aldırış etme. Diana'yı unuttuğumuzu sanıyor ama biz de en az onun kadar özlüyoruz onu. " dedi Lemort oldukça sıcak kanlılıkla.

"Sorun yok onun da kanayan bir yarası var. Ama inanın arkadaşınız ölmesi ile benim alakam yok. Böyle bir şey olmasını istemezdim. Üzgünüm. "

"Sana hepimiz inanıyoruz Lina. Ares bile sana güvenip evine, yanına almışsa bize fazla laf düşmez. " dedi bu sefer Drew.

Böyle derken hepimizin bakışları kapıdan içeri giren Ares'e odaklandı. Drew güler bir yüzle ayaklandı ve koşarak Ares'e sarıldı. Ares kollarını açtı ve ona sıkıca sarıldı. Ayrıldıktan sonra ondan oldukça kısa olan Dakota'ya sarılmak için eğildi ve onu da kucakladı.

Ares cidden çok farklı biriydi. İlk başlarda bana kaba davranmasından eser kalmamıştı. Çünkü o şu anda böyle olduğu gibiydi. Oldukça kibar ve nezaket sahibi biri...

"Evime hoş geldiniz. Ne kadar özlemişim sizi."

"Hayırsız bu kadar özlediysen ne çıkıp gelmiyorsun çocukları da alıp ?"dedi Drew yalancı bir sitemle. Ares boştaki eli ile gülerek ensesini kaşıdı.

"Olum o kadar yoğunum ki gezmeye vaktim bile yok inan."

"Biliyoruz senin yoğunluğunu biz." diyerek bakışlarını benim olduğum yere işaret edince Ares'in gözleri benim gözlerimle kesişti. Sanki uzun bir süredir hasret gibiydim ona .

O kadar güzel bakıyordu ki ne kadar uzakta olursa olsun gözlerinin yeşillerinin arasından parlayan sayısız yıldızı seçebiliyordum. Sadece bana parlayan o güzel yıldızlar...

Dudaklarının yukarı doğru kıvrılması ile kalbimin ritmi değişmeye başladı.

"Gusion bize her şeyden bahsetti. O yüzden artık sır yok Aresçiğim. " diyerek onu kolundan tutup yanıma oturttu Dakota.

"Tanrım oldunuz siz oldunuz " dedi Dakota bu sefer gururlu bir anne edası ile.

Gülümseyerek ikimiz de aynı anda birbirimize baktık.

"Sırtındaki yaralardan dolayı bizi davet etmişsin Ares. Eşim sana yardım etmek için tüm işini bırakıp geldi kardeşim. Umarım ikimizde yardımcı olabiliriz. "

"Geldiğiniz için teşekkür ederim Drew."

"Rahatsız olmayacaksan sırtını açar mısın? Ares ne kadar ileri gitmiş yaraların ona bacağım. " diyince Dakota ,Ares onaylar şekilde başını salladı ve üzerindeki kıyafetini çıkardı sırtını döndü.
Yaraları her geçen gün daha da kötüleşirken yaraların etrafı oldukça kızarmıştı.

"Şu anda aşırı soğuksun peki bu ateş parçaları ne zaman seni yakmaya başlıyor?" Diyince Dakota, Ares'in bakışları yandan benimle kesişti.

İkimiz de bu sorunun ne demek olduğunu çok iyi biliyorduk.

Boğazıma takılan yumru ile zorlukla yutkundum.. Ares üzerini geri giydi ve onlara döndü. Herkes Ares'in ağzından dökülecek kelimelere odaklanmıştı.

"Lina'ya yaklaşınca " bir anda pat diye söyleyince omuzuna vurdum. Hepsi ima ile gülmeye başlayınca Drew iyice derine inmek ister gibiydi.

"Nasıl bir yaklaşım?"

"Öpünce işte gavat ne soruyorsun?"

"Vay anam babam be " diyince Gusion ve Robert evin içinde sevinç nidaları ile haykırmaya başlamıştı.

"Ares noldu koçum kalbin atacak sanki "diyince Robert sevinçle Gusion ile havada çak işareti yaptı.

"Bir kuş gibi pır pır " Gusion fol yok yumurta yokken erken dalga geçmeye başlamıştı.

"Nasıl kardeşim?" dedi. Robert sanki duymamış gibi.

"Pır pır " diyerek evin içinde kuş gibi kollarını açmış ikimizin etrafında dönmeye başlayınca gülmeden edemedim.

"Başım döndü Gusion tüne artık amına koduğumun" dedi Ares tatlı bir kızgınlıkla.

"Hemen " dedi ve geri yerine oturdu.

"Dalgayı kesin de durum ciddi. Eğer Lina'ya yaklaşınca bu ateşler yanmaya başlıyorsa ondan uzak durman gerekecek ki bu halinize bakınca pek olumlu gözükmüyor. " Dakota olaya dahil olmuştu ama kendi dediğine kendi bile onay vermemişti.

"Dakota sen en iyi şifacısın gelen cesetlerden iyleştirmediğin kimse yok. Bir çaresini bul inan geceleri acıdan uyuyamıyorum. "

"Aslında sana iyi gelecek çok iyi bir merhem yapabilirim Ares."

"Herkes elinden geleni yapacak. Ne gerekiyorsa birliğiz. " dedi Lemort sessizliğini bozarak. Onların böyle birlik olmasını seviyordum.

İçeri aniden giren Miya ile bakışlarım kısa bir an ona değdi. Sonunda sinirini atmış ve geri gelmişti. Gusion'un yanına oturdu ve kimse Miya ile alakalı bir konu açmadı.

"Ne gerekli peki merhem için?"

"Ares gerekli olan tüm malzemeler bende var lakin tek eksik olan şey Gece Güneşi Bitkisi "

"Gece Güneşi Bitkisi mi o ne?" Dedim.

"Ender bulunan bir bitki sadece ay ışığında büyüyor ve açıyor söylentilere göre dağların eteğinde yetiştir. "

"Yani onu gece koparacağız."

"Aynen öyle Linacığım."

"İşimiz zor gece karanlıkta onu bulmak ama hep birlikte üstesinden gelebiliriz. Ares için yaparız bunu" dedi Miya normal bir ses tonu ile. Birlikte diyince beni o birliğin içine sokmuş muydu emin değildim.
Bana her şekilde kızgındı.

"İşte benim hatunum ağzından bal damlıyor bal." Diyerek Gusion ona sıkıca sarıldı.

Aralarındaki uyumu seviyordum.
Ne kadar Miya benden haz etmese de.
"Bu gece aramaya çıkacak mıyız?" Dedim.

"Bugün olmaz." Dedi Ares net bir sesle sorumu cevaplarken.

"Neden?" Drew'in bakışları Ares 'te toplanmıştı.

"Olum daha yeni geldiniz. Hemen size iş mi yaptırayım ? Bugün Ruhlar Hanı'ndan yer ayırttım. Lina'yı Cesetler Bölgesi'ne götürdükten sonra akşam oraya gideceğiz. "

Tanrı'dan benim için izin almıştı. Gülümsedim. Annemi göreceğim için heyecanlanmıştım. Seni çok özledim annem.

"Umarım anneni görünce biraz olsun iyi hissedersin. " diyince Miya herkesin bakışları şaşkınlıkla onda toplandı. Kimse ondan böyle bir cümle kurmasını beklemiyordu.

"Teşekkür ederim. " şaşkındım.

"Niye öyle bakıyorsunuz. Taş kalpli biri değilim herhalde ben de, tamam arada onunla anlaşmasam da ben de bir kadınım hemcinslerimin üzülmesini sevmiyorum. "
Gülümsedim. O da çok belli etmese de dudaklarının kenarlarını yukarı kıvırdı.

"Tamam öyleyse biz üzerimizi değişip Cesetler Bölgesi'ne gideceğiz siz de ben gelesiye hazırlanın yemek yedikten sonra gideriz."

"Tamam gidin bakalım siz . İkiniz yani beraber işte" dedi Robert hınzır hınzır gülünce.

Ares ona aldırmadan ikimizi bir koltuktan kaldırdı ve yukarı kata çıkmak için adımladık.

Onun odasına gelmiştik. Ona soracağım birkaç şey olduğu için arkasına takılmıştım.

Kapıdan girer girmez ona döndüm ve sıkıca sarıldım. Soğuk vücuduna hasret olan sıcak bedenim titremeye başlamıştı bir anda. Elleri sırtımda birleşti ve yüzünü saçlarımın arasına daldırdı.

"Teşekkür ederim benim için Tanrı'dan izin aldığın için. " uzun bir süre sadece saçlarımı kokladı ve benden uzaklaşıp gözlerime hasretle baktı. Yine net bir şekilde yıldızları seçebiliyordum. Bana ne zaman güzel bir şekilde bakarsa o zaman sadece benim gördüğüm yıldızlar beliriyordu yeşil harelerinde.

"Teşekkür edecek bir durum yok senin için yapamayacağım şey yok sen yeter ki kendini suçlayıp üzülme." O benim hayatıma giren en büyük şans olmalıydı kesinlikle.

"İbretlik adamsın valla Ares."

"Hımm öyle mi dersin?"

"Öyle tabi " kalbimi attırmak için uğraşıyorum demişti. Öyle yapıyordu. İlk başlarda fazla anlaşamasak da zamanla birbirimizi yavaş yavaş tanımamızla ve aramızdaki sır perdeleri kalkınca iyi anlaşmaya nihayet başlamıştık.

"Öyleyse bir ödülü hak ettim."

"Ödül?" Dedim anlamazdan gelerek.

"Seni... Yeni dudaklarını, öpücüğünü hak ettim Lina"

"Fıstığım dersen öperim seni" diyince bunu hiç beklemiyor olacaktı ki güçlü bir kahkaha yayıldı odaya.

"Bizim çocukların sana söylediği iltifat hoşuna gitmiş bakıyorum fıstığım..." eridim ayol bittim şu anda.Mest oldum sana be adam. Acaba duymuş muydu bunları?

"Aklımdan geçenleri okumadın mı?"

"Okudum elbette, Ares'e karşı koymak çok zor onu öpesim var dedin"

"Yalancı öyle demedim ki"

"Biliyorum sadece şakaydı. Ruhu yok etmemin cezası karşılığında Tanrı zihnini okuma gücünü aldı benden." Hele şükür be.

"İyi olmuş artık utanmama gerek kalmadı. "

"Tabi utanacak ne gibi hayallerin varsa benimle, öpüşmek dışında. " diyince yarım ağız gülmekteydi. Kenarda yatağın ucunda duran yastığı aldım ve kafasına çarptım.

"Seninle ne gibi düşüncem olacakmış benim?"

"Orasını sen bileceksin artık. " dedi halen beni kızdırmak için gülmeye devam ederken. Tabi ben de bu arada ona yavaşta olsa vurmayı sürdürürken beni bir anda kolumdan tutup kırmızı çarşafların üzerine fırlatıp üzerime çıktı. Ağırlığını vermese de dev cüssesinin altında ezilmekteydim.

"Ares öküz gibisin kalk üzerimden aşağıda arkadaşların var."

"Bir şey yapmıyoruz ki yavrum. Hem odama gelemezler merak etme."

Hah gelseler ne diyecekti çok merak ediyordum açıkçası.
Ellerimi göğsünün üzerine koydum ve ittirmeye başladım. Lakin bildiğiniz gibi onu ittirmek imkansızdı.

Yanağıma eğildi ve nazikçe öpüp üzerimden kalktı. Yatakta yan dönerek onun dolaba gidişini izledim. Üzerindeki kıyafetini çıkarınca belirgin sırt kasları gözler önüne serildi. Dolabından çıkardığı beyaz şifon gömleği üzerine geçirirken bir yandan da beni izlemekteydi omuzunun üzerinden.

Önüne döndü ve gömleğin düğmelerini hoyratça geçirirken bir anda gülümsemeye başladı.

"Manzara güzel herhalde" diyince girdiğim dalgınlıktan çıktım ve kendimi toparladım yatakta oturur vaziyete geçtim.

Kendimi fazla kaptırmış olmalıydım. Öksürerek konuyu başka yöne çekmeyi çalışsam da o bunu yiyecek bir adam değildi.

"'Dalmışım öyle ne alakası var?" utanmıştım.

"Utanınca çok tatlı oluyorsun " diyince elimde olmadan daha fazla utandım ve sersemce güldüm.
"Pantolonumu çıkaracağım hâlâ orada kalmayı sürdürecek misin ölümlü? " bir anda böyle söyleyince parmaklarının düğmesine gittiğini gördüğümden gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yüreğim bu heyecan dalgası ile her an durabilirdi.

"Hayır hayır dur sakın, ben gidiyorum yani odama, sen rahat giyin rahatsız olma diye" Sözcükler ağzıma iyice dolanırken kendimi daha fazla rezil etmeden yataktan sarkıttım bacaklarımı. Ares'e bakmadan kapıya doğru yöneldim ve  hazırlanmak için odamın yolunu tuttum.

Annemi görecektim çok heyecanlıydım. Elimi kalbimin üzerine koydum ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Her şeyi ona borçluydum. İyi ki vardı. İyi ki başka boyutta nefes almıştı.

Odama geldiğimde yatağın üzerinde kendi yatağıymış gibi benimsediği yatakta boylu boyunca uzanmış yavru kedim yatmaktaydı.

Bu kadar tatlı olmak zorunda mıydı?

Eğilip onu okşadım ve başının üzerine öpücük kondurdum.

Dolabın karşısında geçip ne giyeceğimi göz atmaya başladım. Elime gelen günlük elbiseyi üzerime geçirip saçlarımı düzeltmek için aynanın karşısına vardım.

Siyah saçlarıma alışmak baya zaman alacağa benziyordu. Ama Ares boyamıştı çirkin olsa bile bu saçla kalırdım.

Gülümsedim ve saçlarımın kenarlarına inci toka taktım.

Yanda duran düz taban siyah spor ayakkabıları da ayağıma geçirerek aşağıya inmek için kapının dışına attım kendimi.

Ares merdivenlerin başında beni bekliyordu. Tabi salonda meraklı gözlere diğerleri de ikimizi izlemekteydi. Hafiften utanmıştım. Ares kimseyi umursamadan elimi tuttu.

Çocuklar tepki vermeden kendini zor tutarken Gusion daha fazla dayanamadı ve şakımaya başladı.

"Bu günleri de mi görecektim Tanrım. Gururluyum. Tanrı bozmasın. Efendimiz ve onun fıstığı. "

"Gusion" dedim gülerken.

"Efendim kraliçem yani Ares'in kraliçesi söyle. "

"Lütfen dalga geçme. " elini alnına götürerek selam işareti yaptı bir asker edasıyla.

"Emredersiniz." Dedi ve yerine oturdu.

"Çocuklar siz takılın , etrafı gezin bahçe büyük zaten. Biz işimiz bitince geleceğiz sonra yemek yeriz geçeriz mekana."

"Tamam kardeşim. " diyerek onay verdi Drew.

İkimiz bir dış kapının önüne çıkınca Ares'in atı kapının önünde hazırlanmış beklemekteydi. Aklıma gelen şeyle Ares'e döndüm.

"Ares bana verdiğin güle bakalım mı?"

"Olur ." Dedi ve gitmeden önce seraya doğru ilerledik. Ares benden daha önce vardığı için hemen kapıyı araladı ve benim içeri geçmemi bekledi. İçeri girdiğimde koca serada kelebekler bir anda havalandı ve uçuşmaya başladılar sürü hâlinde rengarenk.

Ares hemen arkamdaydı.

Siyah kelebek beni unutmamış ve omuzumda yerini almıştı. Çok güzeldi.

"Seni sevdi."

"Gerçekten sevdi Ares." Güllerin olduğu yere yaklaştım. Ares'in bana kurumuş olarak verdiği gülün bir dalı yavaş yavaş yeşermeye başlamıştı. Oluyordu ona inanmıştım. Tekrar yeşeriyordu. Tanrıya şükürler olsun.

"Sana demiştim ona inan diye. İmkânsız diye bir şey yoktur. "

"Haklısın. " kenarda duran suyu dibine döktüm ve atın yanına gitmek için seradan ikimiz bir çıktık. Ares serayı kilitledi ve büyük adımlara hemen atın yanına vardı. Önünde atın bakıcısı Ares'in geldiğini gördüğü için başını eğdi.

"Hasta falan değil dimi Lily? " atın ismi bu olmalıydı.

"Lily oldukça sağlıklı efendim."

"Güzel. " Ares adamdan atın iplerini aldı ve üzerine çıktı . At sahibini tanımıştı. Yelesini okşayıp başının üzerine öpücük kondururken at gözlerini kapamıştı. Sahibine aşık bir hayvandı.

Yerde yeşeren papatyayı koparıp yelesinin arasına taktım. Çok temiz bir attı. Bembeyazdı kar gibi. Buzdan bir sahibi vardı neticede. Ares bana yukarıdan bakarak elini uzattı.

"Gel Lina." Ona elimi uzattım. Nazikçe tuttu elimi ve beni yukarı çekti.

Beni önüne alırken bir eli çoktan belimde yerini almıştı. Sırtımı her zaman olduğu gibi güvenle onun çelik gibi bedenine yasladım. Atı yavaş hareketlerle şatonun önünden uzaklaştırmaya başladı.

Heyecanım sanırım annemi göresiye kadar geçemeyecekti.

At biraz sonra hızlandı ve ormanın etrafından geçerek Ares'in evinden oldukça uzaklaştı çünkü olduğumuz yere şimdiye kadar hiç gelmemiştim.

Etrafta yeşeren onlarca mor sümbüller biz geçtikçe kokusu burnuma dolmaya devam ediyordu.

Uzun sık kiraz ağaçlarına benzeyen meyve ağaçlarının yerlere dökülen pembe çiçekleri atın hızı ile gökyüzüne dağılıyordu. Ve rüzgarın esintisi ile ikimizin üzerine düşüyordu. Ve bu manzara inanın aşırı eşsizdi. Ares atı bir anda durdurdu ve ağacın ona doğru sarkan dalından birkaç meyveyi kopardı.

Atı artık yavaş bir şekilde sürerken elindeki meyvelerden birini ağzımın içine itti.

Tadı aşırı güzeldi. Kirazdan çok farklıydı ve aşırı tatlıydı.

"Çok güzelmiş. "

"Öyledir." Diyerek tekrar elini belime yerleştirdi ve gitmemiz gereken yöne doğru atı hareketlendirdi. Çiçek kokularının eşliğinde rüzgarın ikimizi birden kuşatmasına izin verdik.

Uzun bir yolculuktan sonra Ares atı durdurdu. Attan önce kendi indi ve beni de bir çocuk gibi kucaklayarak yere indirdiğinde ona odaklanmıştım. Çünkü düzlük kır gibi bir alana gelmiştik. Burada bir bölge kapısına benzeyen bir şey de yoktu açıkçası.

"Ares neden durduk geldik mi?"

"Buradan gerisini atla gidemeyiz o yüzden yürüyelim hem biraz hava alırız. "

"Tamam madem." Ares atı bir ağacın yanına bağladı. At halinden memnun olmuşa benziyordu çünkü burası aşırı yeşillikti.

Elini her zaman olduğu gibi benimkinin etrafına sardı ve yerden koparmış olduğu papatyayı saçıma taktı. Ben de yerden almış olduğum çiçeği kulağının ardına taktım.

Gülümsedi...
Gülümsedim...

"Kardeşini özlüyor musun Ares?" Dediğimde bir an duraksadı. Sanırım sormamam gereken bir soru sormuştum.

"Konuşmak istemezsen sorun değil sadece sohbet olsun diye sordum. "

"Lina sakin ol. Sorun yok bana ne istersen sorabilirsin. Her daim cevaplarım ." Böyle söyleyince içim rahatlamıştı. Yoksa yanlış bir şey sorduğumu onu kırdığımı düşünecektim.

"Öyleyse cevapla sorumu."

"Özlemez olur muyum. Benden çok sonra yaratıldı o onun küçüklüğünü bile hâlen net bir şekilde hatırlıyorum. "

"Diana'nın ölümünden sonra sana düşman oldu. Hiç o günden sonra geri dönmedi mi?"

"Belki de dönmek istedi Lina. Bunu ben bile bilemem ama istese bile artık dönemez. "

"Dönmesi için çabaladın mı?"dediğimde elimi biraz daha sıktı ama canım yanmadı. Hâlâ nazik bir tutuştu.

"Çok çabaladım Lina. Onu döndürmek için Yasak Bölge 'nin kapısının önünde günlerce onu bekledim ve o gelmedi." Böyle söyleyince kısa bir anlığına sesi titredi.

Yutkundu. Kafamı yana çevirdim ve onun kasılmış sert çehresine odaklandım. Mermer gibi olan tenine güneşin ışığı vurması ile eşsiz bir ışıltı yayıyordu. O çok güzel bir adamdı. Hiçbir yazarın yazamayacağı , hiçbir şairin şiirinde satırların arasına sokamayacağı bir güzelliğe sahip bir adamdı...

"Onu özlüyorum ama bu her geçen gün biraz daha azalıyor özlemim çünkü ona bağlılığım her geçen gün yok oluyor. Onu kurtarmak için çok uğraştım. Yasak Bölge'ye ancak Tanrı'ya ihanet edenler girebilir ben oraya giremem . Onun için girdim. Bedeli ağır oldu. Güçlerim kötü ruhların yaydığı enerjiden dolayı emilmeye başladığından dolayı hastalandım. "

Kardeşini kurtarmak için yasağı bile çiğnemişti.

"Güçlerimi geri kazanasıya kadar yataktan çıkmadım ve cidden ilk defa o kadar kötü hastalandım. "

"Onun için çok uğraşmışsın Ares ama onun sana olan kini o kadar büyük olmalı ki senin ona yaptığın iyilikleri görmeyecek kadar kör olmuş durumda."

"Sadece bana karşı kin güden kişi kardeşim değil Lina. Bunların arkasında olan kişi şeytan. Kardeşimin tüm ruhunu emerek daha da güç kazanmaya başladı. Onu Buzlar Vadisi'nde içindeki şeytandan kurtarmak için çok uğraştım ama kardeşim ruhunu ve bedenini ona sattığı için elimden hiçbir şey gelmedi. Ve kötü olan şey ise..."

Cümlenin devamını getirmedi. Bakışlarım tekrar onda topladı.

"Kötü olan şey ne Ares, lütfen cümlenin devamını getir. "

"Kardeşimi bir buçuk yıldan beri ilk defa Karanlık Ormanda oyun oynadığımız gün gördüm ve göz bebekleri sen görmesen de yavaş yavaş kırmızıya çalmaya başlamış. "

"Yani"

"Kardeşim artık kardeşim değil Lina. Şeytan onun ruhunu öldürüyor. Bedeni tamamen şeytanın kuklası olmuş durumda."

"Onun öylece yok olmasına izin mi vereceksin Ares bir şey yapamaz mısın?"

"Şeytan onun bedenini zorla ele geçirmedi Lina kendi istediği ile gitti. Sırf bana olan kızgınlığı ve güttüğü kinden dolayı şeytan ile güçleri karşısında anlaşmaya yaptı şimdi de bedelini ödüyor olmalı. "

"Ne diyeceğimi bilmiyorum." Ne denirdi bu durumda cidden bilmiyordum. Şeytan kardeşini öldürüyordu, ruhunu yok ediyordu.

"Bir şey deme Lina. Zern en başından beri Tanrı'dan af dileyip benden ve ondan yardım isteyebilirdi ama yapmadı seçim onun sonuçlarına katlanmak zorunda."

Cidden hâlen şaşkınlığımı koruyamıyordum. İstese Ares Buzlar Vadisi'nde Zern'i yok edip bu oyuna son verebilirdi ama ona kıyamamıştı. Halen bir umut abisinden yardım isteyip geri dönmesini beklemişti. Ama Ares'in isteğine karşılık Zern ne yapmıştı Ares'e kapanmayacak yaralar bırakmıştı sırtında.

"Peki şeytanın bundan çıkarı ne kardeşini neden kullanıyor?"

Derin bir nefes aldı saniyeler önce yaktığı siyah izmaritten.

" Beni yok edip Tanrı 'ya büyük bir ders vermek istiyor. Tüm düzeni altüst edip Yasak Bölge'den tamamen çıkacak böylece ait olduğu Cehennem'e dönme gereği duymayacak. Kendine kötü ruhların ona hizmet edeceği bir yer kuracak. "

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım şimdi. Ares'e iyice sokuldum. Ares'in yok oluşu bir son demekti. Düzenin sonu demekti. Koluna iyice sarıldım düşüncesi bile aşırı ürpermişti beni.

"Seni yok edemez dimi Ares?" Endişelenmiştim. Ona bir şey olsun istemiyordum çünkü.

"Endişelenme Linam beni yok edemez ben daha güçlüyüm. Lakin eğer şeytan bana tekrar savaş açarsa bu sefer ben onu kardeşimin bedeninden ayırmak zorunda kalacağım. "

"Peki kardeşine ne olacak?"

"Kardeşim artık savaş başlayasıya kadar çoktan şeytan tarafından yok edilmiş olacak. Bedenden şeytanı çıkardığımda işe yaramayan bedeni kalacak."

Anlıyordum. Yok edeceği kişi asla kardeşi olmayacaktı çünkü zaman geçtikçe kardeşi zaten kendini yok ediyordu.

"Senin birini yok etmen yasak değil miydi?"

"Normalde öyle ama benim mahremime zarar verir ve savaş esnasında orada bulunan herkes yok olacağını bilerek orada olur. Savaşta günah diye bir şey yoktur ."

Tanrı zaten Ares'e izin verecekti.

"Zern'in kurduğu ordu sizden sayıca üstün mü?"

"Üstün onlarca kötü ruhu bana karşı eğitiyor . Ama sayıca üstün olması bir şey değiştiremeyecek. Bu sefer eğer öyle bir savaş olursa kimseye acımayacağım. " sesi oldukça tok ve netti. Aklımdaki birçok cevapsız soruya nihayet yanıt bulmuştum.

"Şayet gerçekten öyle bir savaş olacak olursa bu Zern ile benim savaşım olamayacak. " ve devam etti.  Sesi o kadar keskin çıkmıştı ki hiçbir acıma kırıntısı yoktu.

"Bu ben ve şeytanın savaşı olacak..." nefesimi tuttum. Ve olacak olan felaketin büyüklüğü karşısında derin bir şekilde yutkundum .

Uzun bir yürüyüşün ardında kırdan oldukça uzaklaştık ve gökyüzünün maviden kırmızıya çalınmış bir yere geldik. Ortamdan yayılan güçlü enerjiden dolayı düşmemek için iyice Ares'e sokuldum.

Beni kolunun altına alarak ilerlemeye devam ettik. Ares'in güçlü kokusu karşısında etrafımı saran güçlü enerji bir nebze hafiflemişti. Heyecanım tüm bedenimi sararken derin derin nefesler almaya başladım.

Büyükçe bir kapının önünde iki muhafız Ares'in geldiğini gördüğünde hemen selam verdiler.

"Umarım her şey yolundadır " dedi Ares net bir sesle.

"Her şey yolunda Efendim. Şeref verdiniz lütfen içeri buyurun." Ares başını salladı ve açılan kapıdan ikimizi bir diğer tarafa geçirdi.

Keskin gün ışığının etkisiyle gözlerimi kapayıp açtım ve ilerlemeye devam ettim. Her yer yeşilliklerle kaplanmış mis gibi çiçek tarlaları sıra sıra dizilmiştiler. Her bir kişi için evler yan yana bir düzen şeklinde inşa edilmişti. Burası cesetlerin huzurlara yaşadığı bir şehirdi.

Cesetler Şehri...

Köyü andıran bu yer oldukça huzurlu görünmekteydi. Buradaki herkes bir şey ile meşguldü. Herkesin şen kahkahaları etrafı süslerlerken belki de dünyada yaşadıkları onlarca acıyı burada nihayet bir nebze unutabilirlerdi. Her biri ellerindeki yasemin çiçeğine gözü gibi bakmaktaydı . Ellerindeki çiçekler bir anlama onların Cennete girme biletiydi. İçlerinden oldukça yaşlı bir adam Ares'in yanına gelerek selam verdi. Kolundaki derin yanık izi ne kadar Dakota tarafından tedavi edilse de hâlen izi net bir şekilde seçilmekteydi . Önceki hayatında nasıl acı çekerek ölmüştü kim bilir. En azından Tanrı'ları kullarının acılarını unutmaları için burayı yaratmıştı.

"Sam mutlu görünüyorsun."

"Sizi gördüm daha mutlu oldum Efendim." Ares de gülümsedi bir yandan. Etrafta birlikte oynayan çocuklardan biri koşarak Ares'in yanına geldi. Tatlı bir kız çocuğuydu. Aynı diğer adamın teninde iz bırakan bir yarası olduğu gibi bu küçük çocuğun boynunda da hafiften belli olan dikiş izleri vardı. Herkes yaralıydı. Ama burada nihayet herkes mutluluğa ulaşmış durumdaydılar.

"Efendim geldiniz. "

"Sana geleceğimi söylemiştim Lara"

Ares'e doğru kollarını uzattı ve Ares onu tek hamlesinde kollarına aldı. Çocuk Ares'in kollarında iyice küçücük kalmıştı.

"Bu kadın kim Efendim? Bize yeni arkadaş mı getirdin?" Çocuk oldukça meraklı bir şekilde hem konuşuyor hem de iyice küçücük kollarını Ares'e doluyordu. Küçücük bedeni o kadar darbe almış olmalıydı ki ruhunu düşünemiyordum bile. Hem de bu yaşta. Taş çatlasa altı yaşlarındaydı. Ne kadar da acı bir durumdu.

Ben de derdim var sanıyordum. Dünya üzerinde onlarca acı çekmiş ufacık bedenler vardı ki...

"Hayır. O arkadaşın değil Lara."

"Öyleyse o senin karın. " diyince az kalsın kendi tükürüğümde boğulacaktım.

"Öyle de denebilir. " dedi Ares ,ikinci bir şok dalgası karşısında öksürmeye başladım.

"Çok güzelmiş. Tam sana göre biri Arescim" Ares yanağına sulu bir öpücük bıraktı küçük kızın.

"Hımm sen öyle diyorsan, şimdi sen koş arkadaşlarına oyna ben de Sam amcanla biraz sohbet edeyim olur mu güzelim?"

"Olur tabi. " diyerek Ares'in yanağına küçük dudağını yasladı ve onu öpüp arkadaşlarının yanına koştu tekrar.

Ares benim halimden oldukça memnundu.

"Küçük bıcıra bak sen hemen beni senin karın yaptı iyi mi?" Diyince Ares yarım ağız gülmekteydi.

"Beğenemedin sanırım. " Maksadı benim ile alay etmekti resmen.

"Ben neden senin karın oluyor muşum hem?"

"Neden acaba ben mi senin karın olayım Lina?"

"Onu mu demek istedim ben? Sen benim kocam ol."

"Zamanı gelince o da olur .Şimdi biz annene odaklanalım." Hah daha önce kalbinin benim için atması gerek Ares bey desem de içimden duymadığı için mutluydum.
İyiki zihnimi okuyamıyordu. Tanrı Ares'e caza vermiş olsa da benim için bir ödüldü açıkçası. Kocam olacakmış kalbin atsın önce senin bi sonra gerisini düşünürüz .
Onunla böyle uğraşmak güzeldi. Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan şey ise Ares'in konuşmasıydı.

"Sam bize şimdi rehber olacaksın. Buradaki en yaşlı üye sensin." Diyince Ares ,Sam amca bundan oldukça memnun olmuştu. Gülümseyerek Ares'e karşılık verdi.

"Elbette olurum Efendim."

"Lina annen nasıl biri tarif et Sam'in burada tanımadığı kimse yok. "

Onaylar şekilde başımı salladım.

"Uzun siyah saçlı benim gibi mavi gözlü. Esmer tenli. İsmi Yasmin sırtında büyükçe bir doğum lekesi var."

"Bir düşüneyim. " dedi ve kaşlarını çatarak hafızasını yoklamaya başladı. Kırışık yüzü nihayet eski hâline geri döndü.

"Hah hatırladım üçüncü bölgedeki yedi numaralı evde yaşıyor. Evinin önünde büyükçe bir bahçesi var her gün orada beyaz gülleri ile uğraşıyor. Buraya geleli çok olmadı. Pek kimseyle arkadaş değil Efendim."

Kesinlikle oydu. Benim gibi beyaz güllere ilgi duyan bir kadın olmuştu hep. Tam anlamıyla annemin kızıydım.

"Tamam bizi evin olduğu yere götür. " Adam onaylar şekilde başını salladı ve önden ilerlemeye başladı. Etrafta herkes biri ile vakit öldürmekte bu yeşilliğin tadını çıkarmaktaydı.

Herkes Ares'in geldiğini gördüğü için ayağa kalkıp selam veriyor bazıları onun arkasından dualar ediyor. Bazı genç kızlar ise ona aşık olduğunu dile getirmekteydi. Ares ise bu olanlara gülümseyerek tepki vermekteydi. İltifat duymaya alışık biriydi nasılsa.

Cidden Ares'e herkes çok bağlıydı ve bu açıkçası çok güzeldi. Onu seviyor ve saygı duyuyordular.

Adamın arkasından hızla ahşap evlerin önünden geçip bir an önce bu şehirde anneme ulaşmak istiyordum. Derken adamın dediği evin önüne geldik. Dediği gibi evin önünde büyükçe bir bahçe vardı ve sadece beyaz gül vardı koca bahçede.

Bir kadın bembeyaz elbisesinin içinde elindeki budama makası ile güllerin dallarını budamaktaydı. Bu kesinlikle annemdi. Herkes ne ile mutlu oluyorsa Tanrı bu imkanlara onlara sunmuştu.

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Karşımdaydı ama oldukça gençti. Otuzlu yaşlarda siyah saçlarını yandan örmüş sol omuzunun üzerine almıştı. Şu anda fark etmiştim ne kadar da anneme benziyordum.

Benim güzel annem...

Ares bana destek olmak adına elimi tuttu ve eve doğru ilerledi. Sam amca buradan sonrasını bize veda ederek geldiği yollardan geri giderek diğerlerinin yanına döndü.

Ares pembe çiçeklerin sarmış olduğu kapıyı iki kere tıklattı. Annem kapıyı açtı ve gözleri direkt olarak Ares'te toplandı. Benim olduğum tarafa kısa bir anlığına baksa da bakışlarını hemen çekmişti.

"Hoş geldiniz Efendim. Lütfen içeri buyurun" tam da tahmin ettiğim gibi beni tanımamış sadece Ares'i tanımıştı.

Buna da şükürdü. Ares içeri geçti. Tabi ben de arkasından.

Annem mutluydu ölürken ki acı dolu yüz ifadesi sonunda yüzünden silinmişti. Beni hatırlamasa da olurdu ama onun burada mutlu olduğunu görmek bile güzeldi.

"Gülleriniz ne kadar da güzel. " dedi Ares güllere doğru yönelirken.

"Teşekkür ederim Efendim. İsterseniz yanınızdaki hanımefendiye kopartıp verebilirsiniz."

"Teşekkür ederim. " Ares güllerden birini koparıp bana uzattı. Mutlulukla aldım. Benim için o kadar anlamlıydı ki. Ares'in duyabileceği tonda ona seslendim.

"Teşekkür ederim. " gülümsedi.

"Umarım keyfiniz yerindedir." dedi Ares bakışlarını benden çekip anneme yönelirken .

"Yerinde Efendim. Sizi gördüm daha da iyi oldum. " annem de diğerleri gibi elinde sıkı sıkı yasemin çiçeğini tutmaktaydı.

"Belli bir süreden sonra ait olduğunuz Cennet'e gideceksiniz."

"Burası o kadar güzel bir yerdi ki önceki hayatımdaki acılarımın hepsini unuttum. Kim bilir Cennet ne kadar güzeldir. " sadece Ares ve annemin arasındaki diyoloğa kulak asmıştım.

"Emin olun buradan kat ve kat daha güzel. "

"Peki bu güzel bayanı ilk defa burada gördüğüme eminim sizin için önemli biridir Efendim?"

Ares kısa bir anlığına bana baktı ve tekrar anneme döndü.

"Evet benim için özel biri. "

"Ne kadar güzel."

"Peki ben görevimin başına döneyim sıkıntınız olursa buradaki yetkililere bildirmeniz yeterli olacaktır. " dedi Ares.

"Sizden tek istediğim sağlığınıza dikkat etmeniz. Siz en kıymetli varissiniz. "

"Ederim. Tekrar iyi günler gül için teşekkür ederim."

"Sağlıcakla kalın Efendim. " diyerek evden ayrılmadan önce doya doya ona baktım ve onun mutlu olduğunu gördüğüm için rahat bir nefes aldım.

"Şimdi kendini daha iyi hissediyor musun Lina?"

"Evet teşekkür ederim Ares. Hepsi senin sayende şükürler olsun ki annemi Cennet'e gitmeden önce gördüm. "

Elimi tuttu ve geldiğimiz yollardan tekrar Cesetler Bölgesi'nin kapısına ulaştık.

Annem beni hatırlamamış olmasına rağmen burada huzurlu bir hayat sürdüğü için çok mutluydum. Beni hatırlamayacağını bilerek buraya geldiğim için çok da üzülmemiştim.

Her şey Ares'in sayesindeydi. Onu sevdiğim için hiç pişman değildim. O kesinlikle benim için doğru adamdı.

Artık zihnimi okuyamadığı için de rahat rahat onun hakkında düşüncelerimi dile getirebilirdim. Bu benim açımdan cidden iyi olmuştu.

Ares atın olduğu bölgeye gitmek yerine başka yöne saptığında hızla ona yetiştim ve kolunu tutarak onu durdurdum.

"Ares nereye gidiyoruz eve döndüğümüzü zannediyordum."

"Sana ilginç bir şey göstereceğim sonra eve döneceğiz. "

Kaşlarımı çattım ve onu takip etmeye başladım. Ne gösterecekti merak ediyordum.

Sık ağaçların olduğu bölgeden ayrıldı ve daha küçük çalılıkların olduğu bir bölgeye doğru ilerlemeye devam etti. Zerre fikrim yoktu gittiği yöne doğru. Güneş yavaş yavaş alçalmaya devam ederken yaydığı kızıllık ağaçların arasından bana ulaşmaya devam etti. Nihayet Ares durdu ve beni kolumdan tutup yanına çekti.

Gördüğüm tek şey ise koca bir göldü. Garip garip durdum ve Ares'e bakamaya başladım.

Ares ise tek kaşını havalandırmış tepkisiz bir şekilde beni izlemekteydi.

"Ne oldu?"

"Göl göstermeye mi getirdin beni buraya Ares? Akşam Ruhlar Hanı'na gideceğimizi sanıyordum."

"Öyle zaten "

"Gelmiş ayyy!" Diye bir ses yükseldi bir yerden. Garip bir şekilde etrafta biri var mı diye etrafı kolaçan ettim. Görünürde kimse yoktu ama aniden gelen ses nereden gelmişti peki? Sık ağaçların arasından mı geldiğinde kulak kesilirken oradan gelmediğine emin oldum.

"Efendi gelmişşşş!!" Yine etrafa bakındım ve yine bir şey göremedim. Aynı tonda bir kaç ses yükseldi etraftan. Koşar adım Ares'in koluna yapıştım. Ares ise beni kolunun altına aldı.

"Ares burada biri var." Dedim telaşla fakat Ares'in tepki vermemesi ayrı bir garibime gitmişti. Ares söylediğim cümleye hiçbir tepki vermemişti.

"Sudan çıkın su perileri." Diye göle seslenen Ares'e karşılık bir kaç periye benzer şeyler suyun yüzüne çıktı. Kadına benzese de biraz gariplerdi. Sudan olan saçları üçünün de örülmüş örgülerin arasına birkaç toz pembe nilüfer sıkıştırılmıştı.

"Efendimiz gelmiş."dedi ortadaki iyice gölün kenarına yaklaşırken.

"Seni hazır buraya getirmişken onlarla tanıştırayım dedim." Dedi Ares bana dönerek.

"Selam. Biz bu gölün bekçileriyiz. "En baştaki de diğerinin yanına gelmişti. Sudan bedenlerinin yarısı hâlen suyun içinde olmasına rağmen boyları uzundu. Gülümsedim. Ve göle doğru ilerledim. Yaydıkları tatlı enerji keyfimi yerine getirmişti.

Şirindiler ve ayrıca aşırı güzeller. Her birinin göz rengi yeşil tondaydı.

"Sen ne kadar güzel bir kadınsın. Tam Efendiye layık. " dedi arada duran . Diğerleri de bundan keyif almış olmalıydılar ki kıkır kıkır güldüler.

"Peki su perileri sizin göreviniz nedir?" Dedim merakla. Artık üçü de gölün kıyısında yan yana dizilmiştiler.

"Biz duyguları ve hayalleri şekillendiririz. Biz gölün sahibi olsak da aslında arzu perisiyiz." Kaşlarımı çattım ve ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Ve sonuç olarak hiç bir bok anlamamıştım. Ares yere oturmuş benim su perileri ile sohbetimi izlemekteydi. Yeni yakmış olduğu sigaranın dumanını bana doğru üflerken ben tekrar su perilerine odakladım.

"Açıkçası pek bir şey anlamadım. " dedim dürüstçe. Çünkü anlamamıştım. Nasıl bir arzudan bahsediyorlardı ki?

"Sana göstermemize izin ver. Bana elini uzak. Sana ne arzuladığını göstereyim. " uzatıp uzatmamakta kararsız kalırken merakım da bir yandan ağır basmaktaydı.

Ben bile ne arzuladığımı bilmiyordum. Peki görmeye emin miydim? Ya kötü duygularımın esiri olursam? Bir yandan da böyle söyleyince iyice gerilmiştim .
Elimi tereddüt ederek ortada duran periye uzatınca diğer ikisi de elini bileğime dolayıp ani bir hareketle üçü birden geri gittiler ve hızlıca tüm bedenimi göle çektiler.

Ağzımdan tiz bir ses yükseldiğinde Ares'in gözlerini bulanık suyun içinde zorla seçiyordum. Hiçbir şey yapamadan öylece benim batışımı izlemekteydi. Tüm yüzüm tamamen suyun derinliklerine doğru gömülürken Ares'in gölgesi üzerime doğru şahlandı ve belli bir süreden sonra Ares tamamen görüş açımdan çıktı.

Ve görüntü tamamen bulanıklaştı.

Periler beni iyice derine çekerken bir zaman sonra boğazımdaki acı son buldu. Gözlerim kapandı. Bedenimin yandığını hissediyorum kasıklarımda dolan tatlı sızı iyice bedenimi kuşatmıştı.

Periler artık yoktu ve ben de suda değil ipek yumuşaklığında bir yataktaydım. Çıplak bedenimin üzerinde asılı kalan saten çarşafların arasında uzanmaktaydım. Kapının açılması ile içeri saçları ıslak ve belinden her an düşecek gibi sarılı olan havluyla Ares girdi.

Kalbim teklemeye başlayınca vücudumun sıcaklığı iyice artmaya başladı. Ares'in gözleri arzu dolu bir tonla bedenimde dolaştı.

Aklım iyice bulanıklaşmıştı daha dakikalar önce gölün başındaydım. Ne ara bu hâlde, yataktayım?

Arzum Ares'ti...

Ellerimin titrediğini hissettim . Üzerinden akan damlalar vücudu boyunca aşağı doğru kaymaya başlamıştı.
Bir derin yutkunuş daha...

Ares yatağa doğru yaklaştı ve üzerime doğru eğildi. Dudaklarıma her zamankinden daha sert bir öpücük kondururken bendenim iyice onun bedeni altında ezilmeye başladı.

Islak ve soğuk dudakları benim sıcak dudaklarıma her değişinde içimdeki kıvılcımı biraz daha alevlendirmekteydi .
Biraz daha devam ederse bu kıvılcım büyük bir Cehenneme dönüşecek her ikimiz de yanacaktık.

Aniden gözlerimi açtım ve gölün kenarında uzanmaktaydım. Periler de bana son kez bakıp gölün içinde kayboldu. Geri dönmüştüm. Az önce gördüğüm şey de neydi öyle? Hâlen kasıklarımdaki sızı devam etmekteydi. Onu arzuluyordum. Tanrım bu çok garipti.

Ares başımın üzerine eğilmiş meraklı gözlere beni seyretmekteydi.

"Peki öğrenebildin mi arzunu?"

Ona kesinlikle söylemeyecektim. Aşırı utanç vericiydi. Böyle bir arzum olduğunu bilmiyordum bile.

"Söyleyemem. " dedim tam itiraz edecekken ensesinden tutup onu kendime çektim. Dudaklarımı onunkine bastırdığımda geri çekilmedi aksine iyice yüzümü avuçlarının içine aldı ve öpüşüme karşılık verdi. Parmaklarım hoyratça saçlarının arasında dolanırken üzerime doğru şahlandı ve dillerimizin birbirine dolanmasana izin verdi. Soğuk nefesi tüm ciğerlerimi etkisi altına alırken yanından yavaşça sıyrıldım ve konuyu tekrar açmaması için ayaklandım. Ondan kaçma şeklim kesinlikle buydu.

Yerde oturur pozisyona geçerken gülümsemekteydi.

"Ciddi ciddi söylemeyeceksin yani?"

"Şüphen mi var ? Hadi yemek için bizi bekliyorlardır. "

"Lina ne gördün söyle seni buraya aklını okuyamadığım için getirdim . "

"İyi işte benim özelim ben de kalsın. " diyerek onu geride bıraktım ve atın olduğu yöne doğru ilerledim.  Dudaklarım hâlen onun soğukluğunu korumaktaydı.  Serseme dönmüştüm iyice hem öpücük ile hem de gördüklerim ile...

🍃

Nihayet şatoya gelmiş hazır bir şekilde sofraya yerleşmiş diğerleri bizim teşrif etmemizi bekliyorlarmış.

Ares ile içeri girdiğimizde Gusion her zaman olduğu gibi o hınzır gülüşü ile karşıladı bizi.

Masada çoktan tüm kadehler doldurulmuş yemekler hazırlanmış herkes yerli yerinde oturmakta bizim yemeğe katılıp bir an önce başlamayı bekliyorlardı.

Önden ilerleyerek her zaman oturduğum yere değil Ares'in karşısına gelecek şekilde yerleştim.  Ares ses çıkartmayarak kendi yerine yerleşti ve çatalını kadehine vurdu konuşma yapmak için.

"Öncelikle güzel ailem hep birlikte bu masada buluştuğumuz için Tanrı'ya şükranlarımı  sunuyorum. "

Herkes pür dikkat kesilmiş ona odaklanmıştık.

"Bugün artık açıklamakta  geç kalsam bile sizi bir arada bulduğum için şimdi dile getireceğim. Artık Lina aileden. Ona ben güvendim ve evime aldım.  Yani sizden ona saygı duymanızı istiyorum. Nasıl bana Efendiniz olduğum için saygı duyuyorsanız ona da saygı duyacaksınız. "

Herkes zaten bunda hemfikir olmuşa benziyordu. Beni aileden olarak kabul etmişe benziyorlardı Miya dahil olmak üzere.

Gülümsedim.  Artık benim de bir ailem vardı.

Ares konuşmasını sürdürmek için devam etti.

"Şayet ben Araf'ın Efendisiyim Lina da benim Efendim..."  Söylediği cümle ile kalbim atmayı bıraktı.  Herkesin gözleri üzerimde toplanırken karnıma  inanılmaz bir kramp girdi. Böyle bir cümle kurmasını beklemiyordum cidden. Derin bir şekilde yutkunurken Dokata gülünç bir yüzle bana kalp yapıyordu.

Robert ve Lemort kıs kıs gülerken Miya ise tek bir kelime etmemiş olaya tepkisiz kalmıştı.

"Teşekkür ederim Ares beni ailenden gördüğün için " dedim cesaretle.

"Artık yemeğe başlaya bilir miyiz?" Gusion tam yerinde dahil olmuştu.

"Herkese afiyet olsun." Diyerek Ares diğerlerine bakmadan sanki bana söylemiş gibi gözlerini gözlerimden çekmiyordu.

Bakışlarının altında yatan tek bir mesaj vardı. Arzun ne ise öğreneceğim.

Kendi kendime mırıldandım. "Kusura bakma ama avcunu yalarsın. "
Sonra uzun bir süre sonra nihayet yemeğine odaklandı ve bakışmamız yarıda  kesildi.

"Bugün içkiler senden Ares. " diyerek ortama hakim olan sessizliği bozdu Drew.

"Dediğin gibi olsun sen iste . Kimse sarhoş olup bana zorluk çıkarmayın da gerisi önemli değil. " diyerek önceden kendini  ifade etti

" Az çok kimin bize zorluk çıkaracağını biliyoruz zaten " dedi ikisi bir aynı anda Robert ve Lemort . Herkesin bakışları ben dahil olmak üzere Dakota ve Miya'da toplandı.

Miya direkt olarak kendini savunmaya geçti.

"Ne alakası var hiç de bile . Ne zaman size sarhoş olup zorluk çıkardık biz?" Ares gülerek cevap verdi.

"Her zaman." Miya'nın kaşları hayretle havalandı.

"Aynen kesin öyledir.  " diyerek Dakota da kendini savunmuştu.

"Onu bunu boşverin bugün benim günüm.  Ruh kadınları ile randevu ayarladım kendime." Diyerek yarım ağız gülüyordu. Robert cidden çapkın biriydi.

"Kadınlar? Biri neyine yetmiyor lan?" Diyerek ona tepki göstermişti Drew.

"Sana ne kardeşim ben senin gibi evli değilim ya o yüzden kafa rahat bugün Lemort ve biz eve gelmiyoruz haberiniz olsun"

"Ben ne alaka amına koyayım. " dedi Lemort yemeğini yemeyi bırakarak.

"Senin benden aşağı kalan yanın mı var? Senin adına da konuşuyor kardeşin işte. " Buradaki sayısız ruh Araf'ta kalmayı tercih etmiş düzenlerini çoktan kurmuştular .

Cidden bunlar ikisi kardeş olsa bu kadar aynı olurlardı.

"Ne bok yerseniz yiyin ama kadınlar sizin onları üzdüğünüz için bana gelmesinler hiç " dedi Ares.

"Tamam kardeşim yemiyoruz ruh kadınlarını az eğleneceğiz tek taraflı değil sonuçta. "

Dakota olaya sessiz kalırken ben ise aralarında geçen konuşmadan iyice soyutlanarak tabağındaki yemeğe odaklamamış kimse ile muhatap olmuyordum. Nihayet herkes tabağındaki yemeği bitirmiş gitmek için ayaklanmıştı . Uzun bir gece olacağa benziyordu.  Umarım sarhoş olmam ve kimseye zorluk çıkarmazdım. Geceyi mahvetmek istemezdim.

"Hadi bakalım herkes at arabalarına yerleşsin gece bizi bekliyor. " dedi Ares . Herkes dediği gibi at arabalarına yerleşirken ben de Ares'in yanına geçtim.  At arabası yavaş yavaş hareket ederken loş ortama sızan amber  kokusu beni kuşatırken Ares'in elini hafif açılmış olan bacağıma elini koyması  ile irkildim bir an. Gözleri benimkilere değişince ona bakmamak için yüzümü küçük cama benzeyen açıklığa çevirdim.  Ve tabi Ares buna izin vermedi. İyice bana sokulurken ortamın sıcaklığı karşısında erimeye başladım.

"Hâlâ arzunun ne olduğunu bana söylemeyecek misin?"

"Sırası mı Ares  şimdi bunun? Önemli bir şey değil zaten."  Diyerek ondan biraz daha uzaklaştım . Onu geçiştirdiğimi anlamış olacak ki yüzümü tutup kendine çevirdi.

Gözlerini olabildiğine kıstı.  Yeşil hareleri  kartalın gözleri kadar keskindi.

"Önemli değil ve sen benden kaçıyorsun " onu kandırmak mümkün değildi.

"Sence Lina ben aptal bir adama mı benziyorum?" Derin bir şekilde yutkundum çünkü dudakları her an dudaklarıma değecek kadar yakındı.  Soğuk nefesi dudaklarımın üzerinde asılı kalırken onun çekimi altına çoktan girmiştim.  Bana neler yapıyordu böyle ona karşı koymak cidden zordu.

Eli bacağımı iyice sıkarken soğuk teninin altında ezilmeye başladım.  Karnımdaki  onlarca kelebek can çekişmeye başlamıştı.
Onu burada delice öpmek istiyordum. Arzum içimde körüklenmeye devam ederken ona bir cevap vermem gerektiğini hatırladım.

"Senin nasıl bir adam olduğunu biliyorum Ares."

"Öyle mi dersin?" Bakışları dudaklarımda takılı kaldı.  Emindim ki o da benim gibi beni öpmek istiyordu. Dudakları ağır bir çekimle iyice yaklaşmışken gözlerimi sımsıkı yumdum.
Eli bacağım boyunca ilerlerken diğer elimle onu durdurdum. Bu tüm oyunumu bozacak bir hareketti.

"Beni kışkırtma Ares."dedim hafif kısık bakışlarımın altından.  Tam onu öpecekken boynumu sıkmadan tuttu ve üzerime doğru şahlandı ve bacağımdaki eli ışık hızıyla belimde yerini buldu.

"Asıl sen beni kışkırtma ölümlü. " benden daha fazla ima dolu bir dille söylemişti sanki.

Onu öpmeme izin vermedi ve arzumu yarıda kesti. Kursağımda kalmıştı resmen dudakları.

Üzerimden kenara geri çekildi.

"Beni öpeceğini düşünmüştüm. " dedim yandan çehresini izlerken.

"Arzunu bana söyleyene kadar uzak kalabilirim senden."

"Keyfin bilir. " diyerek umursamaz bir tavır takınırken boğazımda oluşan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştım.

Kendimi toparlayarak bakışlarımı tekrar dışarıya çevirdim. 

Sık ağaçların olduğu bölgeden geçerken bizimle birlikte ilerleyen ateş böcekleri etrafı aydınlatmaktaydı.

Gülümsedim.
Uzun bir yoldan sonra nihayet at arabası ilerlemeyi kesti.  Önce Ares indi ve beni de elimden tutarak arabadan indirirken diğeri de çoktan yanımızda yerini almıştı.  Dakota Drew'in yanından ayrılarak yanıma geldi tabi bir kolundan tuttuğu Miya ile.

"Hadi kızlar bugün bütün biralar bizim erkeklere bırakmak yok."

"Dediğin gibi olsun" dedi Miya da ilk kez bana bakıp gülümserken.
Bu hoşuma gitmişti işte .

Büyük ahşaptan yapılan mekandan yayılan turuncu ışık her yeri aydınlatmaktaydı .
Camdan gördüğüm kadarıyla içerisi tıklım tıklım doluydu.

"Hanımlar önden " dedi soylu bir erkek edasıyla Robert. Drew dövmeli kollarını birbirine bağlamış uzun uzun mekana göz attı.

"E hadi ne bekliyoruz içeri geçelim " dedi bu sefer de Lemort.  Herkes peş peşe handan içeri girdik. İlk ben girdiğim için handaki herkesin gözleri ellerindeki içki bardaklarından çekildi ve bende toplandı.  Ortamın yaydığı enerjiden rahatsız olurken  Ares'in hemen arkamdaki soğuk nefesi ensemi yalayıp geçti.

Herkes Ares'i görmesi ile bir anda ayağa kalktı.  Az önceki yüz ifadeleri tamamen yok  olmuştu. Hanın sahibi oluğunu düşündüğüm adam biraların dizili olduğu tezgahtan ayrılıp başını eğerek yanımıza geldi.

Uzun bıyıklarının altından gülümsedi ve elini koca göbeğinin üzerine koydu.

"Hoş geldiniz Efendim. Ben de sizi bekliyordum. Ruhlar Hanı'na şeref verdiniz Araf'ın Varisi. Lütfen şu yönden" diyerek elini büyükçe bir masaya uzattı.

"Şeref duydum. " herkes rahat bir konuma geçerken biz de masamıza doğru yöneldik.

Ortamda inanılmaz bir enerji hakim sürmekteydi.

Masaya oturduğumuz andan itibaren hemen bizimle ilgilenmeye başladılar.  Ares ismi oldukça değişik bir içki spariş ederken Robert ise yan masadaki kadınlara yazmaktaydı .

Cidden bu gece rahat durmayacaktı.

Ares ile az önceki yakınlaşmamız aklıma gelince istemsiz bir şekilde dudaklarımı ısırdım . Gölde gördüğüm görüntüler de aklımda dolanamaya devam ederken kasıklarımda  dolanan ince sızı kendini yine belli etmeye başlamıştı.
Göğüsüm inip kalkarken önüme ne zaman konulduğunu görmediğim  sarı sıvının yarısını mideme gönderince geride bıraktığı keskin acı ile yutkundum.

"Yavaş gece daha uzun." Dedi Miya yanımda yavaş bir şekilde içgisini yudumlarken.

Onaylar biçimde ona gülümseyip daha sakin bir şekilde yudumlar alırken Ares'in karşımda  oturduğunu tamamen unutmuştum.  Gözlerini ıslak ve aralanmış dudaklarımdan çekmezken ondan bakışlarımı kaçırdım ve sahneye benzeyen pistte dans eden kırmızı elbiseli kadına çevirdim. Kadın yanındaki orkestranın çaldığı  slow müzik eşliğinde salınmaktaydı.

Ellerindeki biraları kadın için kaldıran onlarca adam kadından gözlerini alamıyorlardı. Tabi bunlardan biri de Robert 'ti.  Dirseğini yanımdaki sandalyeye yaslamış elini çenesinin altına koymuş bir elinde içkisini tutmaktaydı. 

"Neden gidip onunla tanışmıyorsun?" Dedim.  Bakışlarını benden çekti ve bana bakamdan konuşmaya başladı.

"Doğru zamanı kolluyorum ." Ses tonu oldukça rahattı.

" Ne zamanıymış bakalım bu ?" Drew ensesine yavaşça vururken Robert 'in bakışları kadından tamamen koptu ve Drew'e döndü.

"Olum sen karınla  ilgilensene senin boyunu aşar bunlar aslanım."

"Aman aşsın zaten kendi karımdan başkasına bakmam." Diyerek Dokata'ya bir bardak doldurdu.  Ben de bardağım boşaldığı için dolduracakken Ares benden önce davrandı ve içki şişesini aldı. İçkiyi yavaş hareketlerle bardağıma boşaltmaya koyuldu.  Bakışları yine az önceki gibi aynı ifade ile kaplıydı. 

Anlaşılan öğrenene kadar rahat durmayacaktı.  Ama ona bunu söyleyemezdim.  Neyse ki aklımı okuyamadığı için ben rahatken o ise oldukça kudurmaktaydı .

Onunla göz temasından kaçmaya devam ettim. Ve ortama çok naif bir müzik salınırken elimden Lemort tutup beni dansa kaldırdı. Gülümseyerek ayağa kalktım.

"Ares'in seni dansa kaldırılacağı yok zaten , en iyisi bu güzellikle ben dans edeyim. "

"Öyle yapalım madem" ikimiz yüksek platforma çıkarken masadaki herkesin gözleri bizdeydi.Lemort Ares'den biraz daha kısaydı.  Siyah dağınık saçları önüne gelmiş siyah gözleri benim mavi gözlerimle buluştu.

Elini belime yerleştirdi.  Ben de elimi geniş omuzunun üzerine bıraktım.

"Lina Ares ile aran nasıl? "

"Neyi merak ediyorsun Lemort?" Müzik o kadar hoştu ki Lemort'a ayak uydururken zorlanmıyordum .

"Kalbi atacak mı?"

"Bunu ben bilemem. " dedim dürüst bir edayla.

"Doğru kadın sensin.  Ares'in  yıllardan beri atmayan kalbinin sahibi sen olduğun gibi. " dedi.
"Zaman gösterecek artık doğru kişi olup olmadığımı. " derken Ares'e herhangi bir masandan kaldırdığı bir kadın ile yanımızda yerini aldı.

Ares kadına bakmak yerine yandan benim ile bakışmaktaydı. Lemort'a seslenerek eşleri değiştirme teklifinde bulundu.
Lemort beni Ares'in kollarına bırakırken diğer kadınla kendine randevu ayarlamak peşindeydi.

"Bak yine benim kollarımdasın ölümlü"dedi. Kimseye aldırış etmeden iyice kulağımın dibine yaklaşırken.

"Desene ait olduğum yerdeyim. " dedim ona inat iyice ona sokulurken. Ensesine kimsenin görmediğini bir anda silik bir öpücük kondurdum. Eli iyice belimdeki yerini sıklaştırırken gözlerini kısa bir anlığına yüzümde dolandırdı.

"Tehlikeli sularda yüzüyorsun.  " dedi bu sefer de.

"Yüzmeyi biliyorum sıkıntı yok." Göğsümü onun mermer gibi olan vücuduna yasladım.

Derin bir şekilde yutkundu. Aynı şekilde ben de.
"Benden ne zamana kadar kaçacaksın söyle ve kurtul."  Soğuk  nefesi yine dudaklarımın üzerindeydi. İçkinin etkisi ile vücudum biraz daha yanmaya başlayınca ayakta durmakta yavaş yavaş zorluk çektiğim için düşmemek adına iyice ona tutundum.

Bunu anlamış olacaktı ki o da bana destek olmak adına yavaş hareketlerle salınmaktaydı. 

"Merak edilecek bir şey değil. " dedim.  Bana hâlen inanmamakta diretmekteydi. Çünkü artık aklımı okuyamadığı için onun hakkında ne düşündüğümü öğrenemiyordu.

"Peki tamam " İkimiz bir müziğin son bulması ile yerlerimize geri oturduk. Diğer masalardaki kişiler uzun uzun benimle göz temasına geçsede bir zaman sonra tekrar içkilerini yudumlamaya devam ettiler. Robert dediği gibi kadını  tavlamış onunla başka  bir masaya oturmuşlar derin bir sohbete dahil olmuştu.  Aynı şekilde az önce Ares'in dansa kaldırıldığı kadın da oldukça Lemort ile ilgilenmekteydi.

Önümdeki yarısı kadar dolu olan bardaktan birkaç yudum daha aldım. 
Drew masadaki herkese döndü.

"Yarın öyleyse Gece Güneşi Bitkisi'ni aramaya çıkacağız hepimiz."  Ares bardağını tek dikişte içti ve bir daha doldurdu.

"Öyle yapacağız büyük ihtimal. İşimiz biraz zor ama denemekte fayda var."

"Grup halinde ararsak daha kolay olur. " dedi Miya bu sefer Gusion'ın omuzuna başını yatırırken.  Uykusu gelmişe benziyordu. Sesindeki tını sayesinde onun yavaş yavaş sarhoş olduğunu da anlamam uzun sürmedi.

Aynı şekilde Dakota konudan tamamen soyutlanmış Drew'in saçları ile oynamaktaydı.

"Drew" dedi bu sefer yanağına öpücük kondururken.

"Efendim güzel karım söyle "

"Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum miniğim " diyerek başının üzerine birkaç öpücük kondurdu.

O da Miya gibi sarhoş olmuş kafasını masanın üzerine koydu ve uyuklamaya başladı. Ben ise hâlâ etkilenmemiş Ares'ten tamamen uzak bir konuma odaklanmış içkimi içerken lavaboya gitmem gerektiğini anladım. Ayaklandım. 

"Lavaboya gidip geleceğim. "

"Şu taraftan gideceksin "dedi işaret parmağını sol köşedeki koridora benzeyen açıklığı gösterirken.  Dediği tarafa yöneldim ve ilerlemeyi sürdürdüm.  Sarı ışıklarla aydınlanan loş ortama geldiğimde lavaboda kimse yoktu işimi halledip ellerimi yıkarken gözüme takılan az önceki Robert'in konuştuğu kadın da ellerini yıkamaktaydı.

"Selam." Dedim aynada gözlerimizi kesişirken. 
Kavruk tenini süsleyen iri yeşil gözleri  Ares'inkine nazaran daha açıktı.

"Selam. Ölümlüsün değil mi?" Dedi ellerini kurularken.

"Nereden anladın?"

"Seni ilk kez burada görüyorum ve bizim gibi dikkat ettiğime göre bir yaraya sahip değilsin. "

"Evet insanım ben ,ruh değilim. "

Gülümsedi ve sessiz bir şekilde bana veda ederek önden gitmeyi tercih etti.

Aynada son kez kendime bakarak geldiğim yollardan geçerek masaya döndüm. Kızlar resmen tamamen sarhoş olmuşlar ve ciddi ciddi uyuyorlardı. Şişenin dibinde kalan son bardaklık içkiyi yudumlamaya devam ettim. Ares diğer masadan birileri ile konuşmaktaydı.  Lemort ve Robert  çoktan ortalıktan kaybolmuştular.

"Drew eve gidelim artık " Drew şu anda içtiği içkinin iki katı kadar içse bile sarsılacak bir tipe benzemiyordu.

"Sarhoş oldun bak yine."
"Sarhoş değilim ben." Diyerek karşı çıktı hemen.

"Tamam tamam değilsin. Hadi gidelim madem. Kalk Gusion. " Gusion geldiğimizden beri fazla kimseyle takılmamış anın keyfini çıkarmaktaydı.

"Tamam.Hadi kalk Miya eve dönüyoruz. " Miya aynı bir kum çuvalı gibi Gusion'ın üzerine yıkılınca Gusion onu tepesi aşağı omuzundan sarkıttı.

Onlar ayaklanınca Ares de herkese iyi geceler dileyip handan ayrılmak için at arabasına yöneldi.  Başım dönmeye başladığı için sarsak adımlarla onu takip etmeyi sürdürdüm.  Evet ben de diğerleri gibi sarhoş olmuştum.  Ares'in yardımı ile yerime yerleştim ve biraz midemin bulantısı geçmesi için  gözlerimi yumdum ve soğuk rüzgarın etkisine bıraktım kendimi.

(Ares Labrenos )

Sarhoş olmuştu.  Faytonun açık olan camından süzülen ay ışığı yüzüne  dağılırken  başı kucağıma düşmesi ile onu iyice kucağıma çekerek kenara koyduğum ceketi üşümemesi için üzerine örttüm.  Şatoya gelesiye kadar biraz uyusa iyi olacaktı.  Yarın sabah kalktığı zaman keskin bir baş ağrısı  karşılayacaktı onu.

Elini elimin üzerine koydu ama pek bilinçli  değildi.  Elini sıkıca tuttum. Sık kirpiklerinin gölgesi belirgin elmacık kemiklerini süslerken koyu renk dudakları kadrajıma girdi.

Bakalım arzusunu söylemekte daha ne kadar diretecekti . Artık aklını okuyamadığım için rahat rahat hakkımda düşündüklerini artık öğrenemiyordum.

Yüzüne gelen bir kaç saç tutamını kulağının ardına taktım.  Saçları artık kızıl değil benim boyadığım siyaha bürünmüştü.  O her haliyle güzeldi.  Siyah ,kızıl fark etmezdi. Çünkü o Lina'ydı. O kartlardaki seçilmiş kadın, üç yıl beklediğime değmiş olan kadındı .

Asla sıradan bir kadın olamayacak kadar özledi. Benim için hep öylede  kalacaktı. Kalmalıydı...

O Tanrı'nın günahıma karşılık bana vermiş olduğu en güzel cezaydı. 

En güzel günahtı kesinlikle işlediğim.  Kaderim onunla birlikte tekrar şekillenirken bu olanlar karşısında ben bile şaşkındım.

Sırtımdaki acı yine kendini belli ederken dişlerimi sıkmadan edemedim.  Biraz daha katlanmam gerekiyordu bu acıya yarına kadar katlanabilirdim sanırım.

Peki sol tarafımdaki acı nasıl geçecekti? Kesinlikle bir merhem yaparak üzerini kapatabileceğim bir acı değildi.  Tüm kartlar gerçek olurken son kart henüz gerçek olmamıştı. 

Ona aşık olmamın bedeli kendi varlığım mıydı?
Ona aşık olmamın bedeli oluşacak kalbim miydi?
Ona aşık olmamın bedeli kaburgalarımdan vazgeçmek miydi?
Ona aşık olmamın bedeli benim yok oluşum muydu?

Aklımı kurcalayan onlarca soru vardı ki ...

Kimseye sormaz net bir şekilde kesin bir cevap da alamazdım.  Yaşamadan ne olacağını göremezdim.  O yüzden olacak olanlardan kaçamazdım.  Hiç şimdiye kadar korkak bir adam olmamıştım.  Olmazdım.

Lina elimi bıraktı ve birkaç bir şey mırıldanarak kollarını belime doladı. 

Ona kulak versem de sözcükler anlaşılamayacak kadar karmaşıktı.  İçkinin kokusu ile kendi kokusu karışmış ama bu rahatsız edici değildi kesinlikle.

Bir elimi belli belirsiz bir şekilde yanağına koydum ve okşadım. Soğukluğum karşısında kıpırdandı. Elimi rahatsız olur diye ışık hızıyla çektim.

At arabası yavaş yavaş şatonun olduğu yola saparken uykum geldiği için esnedim. Boynum ağrımıştı uzun bir süredir böyle kaldığım için. 

Araba nihayet yaklaşık yarım saatlik yoldan sonra nihayet durmuştu.

"Lina geldik hadi kalk ." Umursamadı.  Daha da sıkı sıkıya sarıldı.  Kollarını belimden çözdüm.

"Lina  evde uyu artık kalk "

"Tamam ya uyutmadın." Diyerek sarsak adımlarla arabadan indi. Araba şatonun önünden uzaklaşırken Lina kollarıma yığıldı . Zil zurna sarhoş olmuştu ve ayakta duramayacak kadar uykuluydu.

"Sarhoş olmuşsun."
"Sarhoş değilim ben yalan söyleme. " kendini savunması da yerindeydi.

"Tamam tamam değilsin. "

"Kendim yürüyebilirim ben bırak beni " diyerek kendini kollarımdan kurtardı ve bıraktığım hâlde yere yığılması bir oldu.

Yere çöktüm önünde. 

"Baya yürüyebiliyorsun Lina cidden."

"Dalga geçme Ares." Kolundan tutarak nazikçe ayaklarının üzerine diktim onu.

Tam tekrar yıkılacakken onu kucaklayarak sırtıma attım. 

Ağzından güçlü bir şekilde kahkaha  koptu.

"Ares kalçan ne kadar da güzel. " Ciddi olmazdı.

"Eskiden bunları en azından zihninden düşünürken şimdi artık açık bir şekilde dile getiriyorsun.  Terbiyesiz kadın. " dedim ve kalçasına küçük bir şaplak attığımda yalancı bir feryat kopmuştu ağzından.

"Ahh acıdı."

"Hoşuna gittiğini biliyorum Lina."

"Bir kere daha vur öyleyse. " dedi heyecanla.

"Sana içmek yaramıyor.  Arsız bir kadın oldun iyice başıma. "

"Napıyım dengemi iyice şaşırttın. " Arada benim hakkımda düşüncelerini dile getirmesi için içki içirmek gerekiyordu sanırım. 

Nihayet şatonun içine girdim. Ağır değildi kesinlikle . Onu taşırken zorlanmıyordum. Merdivenlere yönelirken ağır adım atmaya dikkat ettim.

"Ares biraz daha beni sallarsan sırtına kusacağım. "

"Sakın bunu deneme bile."

"Tamam tamam şaka yaptım. "

"Ares?"

"Efendim."

Sustu sustu ve nihayet diyeceği şey aklına geldiği için konuştu.

"Beni sevmesen de ben seni
çok seviyorum. " 

"Seni sevmediğimi neden düşündün ki, kalbim henüz atmadı ama atacak. Kalbimin sahibi tek sen olacaksın. " onun odasının önüne gelmiştim.  Sessiz kalmayı tercih etti. Çünkü büyük ihtimal uyukluyordu. Onu nazikçe sırtımdan indirim.  Yatağın üzerinde  iyice büzülürken gidecekken elimi tuttu.

"Ares. "

"Ne oldu Lina? "

"Gitme."  Kaşlarımı çatarak ona baktım. Doğrulmak isterken tekrar geri düştü.

"Ares çok sıcak. " hasta mı olmuştu? Az önce sıcaklığı iyiydi.

Üzerine doğru eğildim ve dudaklarımı alnına yasladım.  Ateşi yoktu.  Ellerini boynuma doladı.  Ağzından birkaç homurtu yükseldi ama anlamdım.

"Ne diyorsun Lina?"

"İstiyorum" dedi hırıltılı bir sesle.  İyice ona yaklaştım onu duyabilmek için.  Sıcak nefesi dudaklarımın üzerinde asılı kaldı.

"İçimde seni...
Çünkü arzum sensin. Vücudumdaki yangının sebebi sensin , yüreğimdeki yangının sebebi sen olduğun gibi. "

Nefes alamadım.



♧Bölüme öldüm bittim . Lütfen beğeni bırakın kitabın beğeni sayısı okumaya göre çok az.( sınır koymuyorum ama şaşırttın beni güveniyorum size)

♧10 bin kelimelik uzun bir bölüm oldu.  Ve kitabın okunması 200 bini geçti teşekkür ederim.

♧Ve yine heyecanınızın kursağınızda kalan bir bölümle karışınızdayım.

♧ Bölümü nasıl buldunuz?

♧ Satır arası yorum yapmayı unutmayın.

♧ Kitap hakkındaki genel düşünceniz nelerdir?

♧ Diğer bölüm artık 17 haziran sonrası gelir.  Sınavımdan sonra artık daha sık bölümler atacağım

♧ Sınavım için dualarınızı esirgemeyin benden sizleri seviyorum ♡

Beni instegramdan ve tiktoktan takip etmeyi unutmayın. [ mahperiiv]

Beğeniler  olduça az lütfen hayalet okuyucu olmayın ve emeğim için yıldıza basmayı unutmayın.

Continue Reading

You'll Also Like

23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
37.6K 819 3
Merhaba arkadawlar ben ilk defa hikaye yaziyorum.O yuzden eyer hatalarim olursa ozur diliyorum...Inwallah beyenirsiniz Opuldunuz ^_^
7.5M 343K 65
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
269K 4.9K 31
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...