KALP ZANLISI

By suisdd

2.1K 1.1K 1.2K

Cinayet ve icra suçlarından dolayı her yerde adı geçen ve aranan adam ile polis merkezi amirliğinde özel ajan... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm (ÖZEL)
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm (Final)
17. bölüm
18. Bölüm

9. Bölüm

89 62 75
By suisdd

Merhaba nasılsınız? Umarım iyisinizdir, uzun bir aradan sonra yeni bölüm sizlerle. Oylamaları ve yorumları unutmayalım, hepinizi seviyorum!🥂

Ekin'in başını yastığa bıraktığımda etraftaki çöpleri ve dağınıklığı toplamaya başladım. Ama kafamdakileri nasıl toplayacaktım bilmiyordum.

Enis bana sürtük damgası vurmuştu. En yakın arkadaşım bile beni kırdıysa hayatta her şey olabilirdi. Bazen öyle bir an gelir ki size hiç bir şey iyi gelmeyebilir. Toparlanamazsınız ve o boşluğun karanlığına hapsolup yalnızlaşırsınız. Bende tam olarak bu durumun içindeydim.

Poşetlere süsleri doldururken masanın başındaki sandalyenin altında olan siyah bileklik gözüme çarpmıştı. Daha çok dijital bir şeye benziyordu. Bunlar konum bildirme ve ses cihazı gibi amaçlarla da kullanılıyordu. Telefon çaldığında dikkatim dağıldı ve telefonumun yerde, halıda olduğunu gördüm. Manolya arıyordu, üçüncü çalışta açtım.

"Selam Cansın iyi misin? Pat diye çıkıp gittim ama Enis'i biliyorsun, çok zor sakinleşiyor." dedi.

"Umurumda mı sence?" diyerek bıkkınlıkla nefesimi verdim.

"Saatim orada kalmış. Çıkarmadım düştü mü acaba?" dedi merakla. Sesinde normalden daha farklı bir tını vardı.

Dikkatimi elimdeki bilekliğe verirken arkasını ve önünü inceliyordum.

"İnce, siyah bir şey mi arıyorsun?" diye sordum.

"Evet, köşesinde beyaz küçük bir vida var." diyince onuda gördüm.

"Tamam burada ama bu pek saate benzemiyor. Tam olarak ne?" dedim.

"Saat işte kızım ne olacak. Yarın alırım onu hiç uğraşma. Sen anlat bakalım Enis'e neden bağırıp evden kovdun?" dedi, konuyu geçiştirdi.

Saati bir kenara bırakıp olayı anlattım ve tekrar konuştu.

"Ama bir yandan da Enis haklı şimdi." dedi, sanırım bütün agresiflik ve sinir fonksiyonlarım açığa çıkmıştı.

"Ne konuda haklı söyler misin? Bana yatakçı dediği için mi yoksa her ne oldu ise öfkesini bana kustuğu için mi?" dedim ses tonuma dikkat ederek. Ekin'i uyandırmak istemiyordum.

"Onlardan bahsetmiyorum." dedi. Neden bahsediyordu peki? Zihnimde ki soruyu tahmin edercesine yanıtladı.

"Anıl Barlas'ın dosyasına ben bakacağım artık. Böylelikle sende ondan uzaklaşmış olursun. Tam anlamıyla uzaklaşmazsın belki ama en azından çevresinde bulunmazsın." dedi, beynime kan sıçrıyor gibi hissediyordum.

"Benim olan dosyayı ne zaman beri benden habersiz karar alıp kendi üzerinize alıyorsunuz?" dedim.

"Biliyorsun Cansın, dosya çok uzun süre kalınca çözülmeye doğru gidilmiyorsa başka kişiye devredilir. Bunu ben almak istedim." dedi. Ne dediğinin farkında mıydı, arkadaşlarım bugün hepsi aleyhime oynuyorlardı.

"Lütfen dalga geçtiğini söyle." dedim, gözlerimi kapatıp kendime gelmek için.

"Dalga değil Cansın. İstemiyor musun dosyayı almamı? Birlikte çalışırız işte." dedi, şaşırıyordum. Beklemediğim insanlardan beklemediğim darbeler yiyince şaşırıyordum.

"İyi geceler Manolya. Umarım Enis ve sen rahat uyursunuz." diyerek telefonu suratına kapattım.

Bu sefer sinirlenmeyecektim, daha mantıklı ve planlı hareket edecektim.

Bana ihanet etmeyen bir Can kalmıştı galiba. Ve ondan gelecek darbe bende ki yıkımın etkisini daha çok arttıracaktı.

Saat 23 sularıydı. Manolya'nın merak içinde kaldığı şu bilekliğe bakmam gerekti. Bu yüzden masaya geçip bayağı bir efor sarf ettikten sonra şarjla çalıştığının ve şarjının bittiğini farkettim. Şarj ucunun powerbank şarjım ile aynı olduğunu farkedince hemen taktım ve küçük bir ışık belirince biraz şarjda kalmasına izin verdim. Bilgisayarımı kucağıma alıp koltuğa geçtim ve açtıktan sonra altı haneli şifremi tuşladım. Barlas'ın dosyalarının ekleri bilgisayarımda bulunduğu için açıp tekrardan inceleyecektim. Bugüne kadar kimseye dosya kaptırmadıysam şimdi de kaptırmayacaktım. Belki dosyada gözden kaçırdığım bir ayrıntı olabilirdi. Dosyayı açarken Ekin yattığı pozisyonun zıt halini alınca bakışlarım ona çevrildi. Uyanmadan tekrar derin nefes alışları başlamıştı.

Kendini öyle bir şekilde gizlemişti ki geçmişine dair bile herhangi bir iz yoktu.

Elimle şakaklarımı ovalarken telefonuma bir bildirim düştü.

Enis Koralp: Özür dilerim her şey için.

Enis Koralp: Korktum o adama kapılmandan, hepsi bu.

Enis Koralp: Manolya dosyanı elinden almak için amirin peşinde pervane oldu nedenini anlamadım.

Enis Koralp: Ama ben seninle çalışacağım, ne olursan olsun. Sen istemesen bile.

Enis Koralp: İyi geceler güzelim.

Art arda gelen mesajları açarak hepsini okudum fakat cevap vermediğimden dolayı görüldü olarak kalmıştı. İnsanların dengesiz ve garip tutumları beni de değiştiriyordu.

Aslında değiştirmiyordu, onlara göre ben değişiyordum.

Kalbimin olduğunu çok çabucak unutan insanlarla etrafım doluydu. Bu his içimi yakıp kavuracak türdendi. Evet polis olabilirdim ama bu demek değildi ki, her seferinde yüzüme sert bir tokatın inmesi gerektiğini. Duygularımın hiçe sayılarak "sen güçlüsün, mesleğinin hakkını vermen için her şeye alışmalısın, ilgi bekleme, sevgi bekleme, hislerini örtbas et." yapılan muamelelerden ibaret olduğunu farkettim. Ve bu farkındalığın bilincine varınca yumruk yaptığım elimi masaya çarptım.

"Sikeyim." Diye ortaya bir küfür salladıktan sonra sıcaktan yandığımı hissettim ve saçlarımı geriye doğru attım. Ekin'in varlığını unutmuş olacağım ki gözlerim bir an onun uyuduğu koltuğa çevrildi ama hala uyanmamıştı. Dikkatimi dağıtan şey az önce şarja koyduğum bileklikte ki sesti.

"Konumunuz alınıyor. Merkez üssüne uzaklığınızın tahmini mesafesi 57 kilometredir. Kalp atış hızınızı 135 bpm olarak algıladım. Bu gibi du-" Konuşmasına daha fazla fırsat vermeden dijital olduğu için dokunarak kapattım. Yanlış mı yapıyordum bilmiyordum. Manolya'nın bana olan tavırları karşısında bir açık aramaya başlamıştım. Kendimi suçlu hissettiğim için kalp atışlarım hızlanarak kuş gibi yükseklere uçmuştu. Ama aklıma bir kısım takılmıştı. Benim evim Manolya'nın evine tahminen en fazla sekiz kilometre uzaklıktaydı. Bileklikteki asistanın bahsettiği mesafenin merkezi neresiydi? Bu durum kafamı fazla kurcaladığı için çok sevgili arkadaşım Manolya'nın bilekliği biraz daha bende duracaktı. Her ne kadar yaptığım şeyin pişmanlığını yaşayacak olsam da.

Yeni güne gireli saat 1'i geçiyordu. Ekin'i dikkatlice kucağıma alarak üst kata çıktım sola dönerek odamın kapısını ayağımla ittirerek açtım. Onu yatağın tam ortasına gelecek şekilde bıraktıktan sonra üzerine ince sayılabilecek bir battaniye örttüm. Odadan çıkıp 11 basamak indikten sonra yönümü mutfağa döndüm ve tezgahta duran sürahiden büyük bir bardağa su doldurdum, iki nefeste içtim. Ve tekrardan oturma odasına geçerek bilgisayarımın başına oturdum. Karşımdaki dosya sekmesinde belgeler, fotoğraflar, şüpheliler ve videolar vardı. Belgelerde gezinirken dikkatimden kaçan bir yer var mı diye kontrolümü sağladım. İki cinayet görünüyordu. Katlettiği kişilerin ikisi de erkekti. Biri 40 diğeri ise 43 yaşındaydı. Bu adamlarında sicilleri temiz değildi. Kaçak içki satıcılığı, şantaj, yurt dışından kaçak insan getirtme, adam kaçırma, çocuk tecavüzleri...
Yaptıkları bin bir tane pislik vardı ama ikisininde ortak noktası çocuklara yapılan iğrenç muamelelerdi. Belki de Barlas'ın Ekin'e bu denli gösterdiği hassaslık bundan ötürüydü zira onun bir kalbi olduğunu bile düşünmüyordum. Parmak boğumlarım beyazlaştığında elimi yumruk haline getirmiştim. Bu tür yaratıkların asıl haketmesi gereken karşılığı Barlas misliyle verdiği için bugün kendisine katil deniliyordu. Adalet sisteminin doğruluğu tartışılırdı. Diğer suçları cinayetlerinin yanında basit şeylermiş gibi kalsa da yersiz sebepten ötürü devletten mal çaldığı için tutuklanmıştı. Öyle bir düzen kurmuştu ki şehrin altında ve üstünde her yerdelerdi. Ve gözünüz fazla açık kaldığı için bir saliselik kırpma işlemini gerçekleştirdiğinizde bile değerli bir eşyanızı yanınızda bulamayabilirdiniz. Fotoğraf ve videoların çoğunluğu KEMT görevlileri tarafından çekilmiş milyar liralık değerli eşyaların geri alındığı görüntülerdi. Geri kalanı ise cinayetlerin olduğu fotoğraflardan ibaretti. Her bir noktada detaylıca göz gezdirsem de bir sonuç yoktu. Son olarak şüpheliler listesinin başında kendisi olmasıyla beraber kurduğu çetedeki adamların isimleride ekliydi. Dikkatimi çeken Barlas'ın soyadına sahip ve çetesine dahil olan bir diğer isimdi. İşte bunu yeni görüyordum.

Yiğit Dağlı.

Kimdi bu adam? Barlas'ın neyi oluyordu? Ortağı? Kardeşi? Kuzeni? Ağabeyi? Hemen tarayıcıdan ismini arattığımda Anıl Barlas'ın manşet haberlerinden başka bir yere varamayınca bir şeylerin saklandığı ortaya çıktı. Bu kişi her kim ise kendini kirli medyaya karşı bile gizlemeyi başarmıştı. Adı, yaşı, yakınları hakkında hiçbir iz yoktu. Ama bu ismi küçük defterime not ettim.

Küçük çaplı çalışmamın ardından bilgisayarı kapattım ve üst kata çıkacakken tekrar dijital bileklikten bir ses geldi.

"Konumunuz alınıyor. Merkez üssüne uzaklığınızın tahmini mesafesi 7 kilometredir."

Bir yere gitmediğim halde bulunan konum nasıl 7 kilometre yakınıma gelmişti. Artık bir hareket yapmam gerekiyordu. Gecenin bu saatinde 50 kilometre aşıp 7 kilometre uzaklığa gelenin Manolya olduğunu sanmıyordum. Ayrıca konumu evine göre ayarlasaydı, devamlı orayı gösterirdi öyle değil mi? Sesli komut vermeyi denedim.

"Merhaba konumu benimle paylaşır mısın?" Dedim.

"Elbette. Ferah Caddesi, Üçüncü Sokak, numara yirmi beş." Bu tam olarak Manolya'nın ev adresiydi. Tekrardan komut vermek üzere yeniden konuştum.

"Bulunduğum yerden 57 kilometre uzaklıkta ki konum tam olarak neresi?" Diye sordum.

"Akıllı bilekliğinizin birileri tarafından ele geçtiğini düşünüyorsanız lütfen bulunduğunuz bütün konumları temizleyin."

"Aptal bileklik, başkasının eline geçtikten sonra nasıl temizleyecek konumu!" Diyerek kendi kendime sinirlendim.

"Sistemim ABD güçleri tarafından bloke edilmiştir." Ekranda yanıp sönen kırmızı ışıktan sonra bileklik kendini devre dışı bırakmıştı. Gerçekten normal olmayan şeyler vardı. Sabah ilk işim Ekin'i polis ekiplerine bıraktıktan sonra konuma bakmak olacaktı. Daha fazla üstelemeyerek merdiven basamaklarını ağır adımlarla, yorgun bir şekilde çıktım ve gecelikleri bir an önce yatağa girmek için hızlıca giyindim. Ekin'i rahatsız etmeden sol taraftan yanına uzanarak battaniyenin bir kısmını kalçama kadar çektim ve düşünceler başımı daha fazla ağrıtmadan uyku alemine geçiş yaptım.

"Amerika Amirlik ve Polis Merkezi'nden geliyoruz ve sizi tutuklamak zorundayız." Bilmediğim bir adam karşımda kaşlarını çatmış, kelepçeyi takmak için bana doğru yaklaşıyordu.

"Ben ne yaptım? Neden tutuklamak istiyorsunuz? Suçsuzum ben." Geri geri gidiyordum. Sıcaktan ter basmıştı.

"Her şeyi sen yaptın Cansın. Alın götürün derhal!" Bu sefer Manolya konuşuyordu ve beni öyle görünce kahkahalar atıyordu. Hayır, hayır diye bağırıyordum fakat etraftaki bütün insanlar benimle alay edercesine yüksek sesle gülüyorlardı.

"Cansın Abla. Cansın abla uyan!" derinden gelen sesle bir el koluma değince yerimden sıçradım. Yaşadığım şeyin şokuyla yatağın üstüne doğruldum ve şakaklarımı tuttum. Ekin yanımda endişeli bir ifadeye bürünmüş yüzümü izliyordu.

"İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim canımın içi kötü bir kabus gördüm de o kadar." dedim.

"Uzaylı falan görmüş olmalısın, bu kadar korktuğunu göre." dedi ve gülümsedi.

"Hem de Amerikalı uzaylılar!" dedim, kendime gelmeye çalışarak.

"Bugün ifadeni alacaklar, o yüzden birazdan çıkacağız." dedim, yeniden konuşurken.

"O zamana kadar yanımda duracaksın değil mi?" dedi. Kimseye gitmek istemiyordu anlaşılan.

"Şimdi şöyle; ben seni bıraktıktan sonra küçük bir işimi halletmeye gideceğim sonra da çok geçmeden geri döneceğim. Enis Abi, Can Abi, Manolya Abla hepsi orda seninle olacak. Manolya...

"Keşke sende olsaydın ama olsun beklerim ben. Sen beni yalnız bırakmazsın biliyorum." dedi. İçinde bana karşı fazlaca güven söz konusuydu ve bende bu güveni kırmamak için her ne gerekiyorsa onu yapacaktım. Yanaklarını avuçlarımın arasına alarak nazikçe öptüm.

"Tabiki bırakmam. İnsan sevdiği kişileri bırakır mıymış?" diyerek önüne düşen saçlarını parmaklarımla yana doğru attım.

"Annem beni bıraktı ama." dedi, dolu gözleri bütün saflığını ve temizliğini gün yüzüne çıkartıyordu.

"Annen seni bırakmadı. Aslında tam şurada seni izliyor ve ağlamanı istemiyor çünkü annen Ekin'inin ağlamasını istemez." dedim. Sağ elini elimle tutarak kalbinin üstüne koydum. Bakışları o tarafa doğru dönünce konuştu.

"Annemde böyle diyordu. Beni yanında bulamadığın bir gün senin için en güzel yerde olacağım. Kalbinde kendime en güzel evi kuracağım. Sende onun gibi konuştun." dedi ve beklemediğim bir şekilde kollarını boynuma doladı. Aynı şekilde karşılık verirken, onun için aldığım yeni kıyafetlerden birini kendisine doğru uzattım.

"Sen bunları giyin. Bende alt katı düzelteyim, biraz dağılmış." dedim, kafasını sallayarak beni onayladıktan sonra odadan çıktım. Zeus'un su kabını doldurduktan sonra bilgisayarımı büyük masanın üzerine bıraktım ve not defterimi yanıma aldım. Kağıtları düzelttikten sonra masanın üzerindeki bardakla birlikte mutfağa yöneldim. Birkaç kirli bardak, tabağı makineye yerleştirdikten sonra mutfaktan ayrılarak odaya geçeceğim sırada Ekin aşağı inmişti bile.

"Harika görünüyorsunuz kralım!" diyerek kıkırdadım.

"Teşekkür ederim Cansın Abla, sende harikasın." dedi, gülerken kısılan gözlerine bakarken.

"Bugün acelemiz olduğu için dışarıda birkaç parça kahvaltılık yiyecek bir şeyler alacağız." dedim.

"Olur." dedi ve ona hazırlanmam gerektiğini söyleyince Zeus'la oynamaya gitti. Adımlarım yatak odasına ulaştığında gardırobun önüne gelerek kapaklarını açtım. Üçüncü sırada duran siyah V yaka kolları uzun kazağı giydim. Hava karanlık bir hal aldığına göre yağmur yağacaktı; bu yüzden kalın asker yeşili, paçaları bol olan pantolonu da giydikten sonra saçlarımı açık bıraktım ve önden iki tutam ayırıp arkama alarak küçük bir toka yardımıyla tutturdum. Pantolona tutturduğum kemerlerin yanındaki küçük ceplere silahımı, telsizimi ve cüzdanımı yerleştirerek odadan ayrıldım. Ekin ile birlikte Zeus'a veda ederek ceketlerimizi giydik ve arabaya bindik.

"Cansın Abla masanın üzerindeki siyah bileklik senin miydi?" Ekin'in sorusuyla kafamda şimşekler çaktı.

"Siktir unuttum!" diye inledikten sonra gözlerim şaşkınca açıldı.

"Çok pardon Ekinciğim." dedim. Küçücük çocuğun yanında bir aptal gibi ağzımı bozmuştum.

"Ben alıp geliyorum iki dakika içerisinde, sen arabada durma gel sitenin içinde dur ne olur ne olmaz." diyerek birlikte arabadan çıktık. Ekin bahçede beklerken ben hızlı hareket ederek bilekliği aldım ve tekrar kapıyı çarparak asansör yardımıyla aşağı indim. Ve binadan uzaklaşırken tanıdık bir yüzle karşılaştım.

"Hey seni görmeyi beklemiyordum." Uras, heyecan ve şaşırmışlık arasında kalarak konuştuğunda elini bana uzattı.

Uzattığı elini tutup sıktığımda, "Ben burada oturuyorum. Yoksa sende mi?" dediğimde kafasını beni onaylarcasına salladı.

"Bunca zaman nasıl oldu da karşılaşmadık? Evren bizi mekanımda karşılaştırdı desene." diyerek gülümsedi.

"Evet birazcık öyle oldu. Ben D blokta oturuyorum." dedim ve zamanın giderek daraldığı bilincine vardım.

"Ben de B de oturuyorum. Mutlaka beklerim." dedi Uras.

"Tabiki bu teklifin karşılıksız kalmayacak, ben de beklerim. Şuan çok geciktim gideceğim yere. Geldiğimde uğrarım mutlaka söz!" diyerek hızlıca vedalaştıktan sonra koşar adımlarla Ekin'in yanına ulaştım ve tekrardan arabaya geçtik. Gaza bastığımda yolda ki şeritler bir bir altımızdan kayıyordu. Köşede gözüme çarpan bir dükkanın önüne dikkatlice park ettim ve Ekin'i arabada çok bekletmek istemeyerek iki sosisli sandviç, bir meyve suyu iki şişe su alarak borcumu ödedim. Sürücü koltuğuna geçtiğimde poşeti arkaya uzattım. Ekin hemen sandviçi açıp yedi ve diğerinide benim için açarak uzattı.

"Tadı harikaymış. Çok beğendim." dedi, ağzı dolu doluyken.

"Afiyet olsun birtanem." dedim ve bende ağzıma bir parça atıp çiğnemeye başladım.

Yaklaşık yirmi beş dakikanın sonunda polis merkezine ulaştık. Arabamı polis arabalarının ortasına park ettim. Ekin'in elini tutarak beraber içeri girdiğimizde girişte ki sıcak hava üfüren klima tüm hücrelerime çok iyi gelmişti. Polis arkadaşlar ve güvenlik için kapıda duran görevlilerle selamlaştıktan sonra ikinci kata çıktık. Enis, Can ve Manolya üçlüsü bir masada oturmuş önlerindeki dosyalara göz gezdiriyordu.

"Selam!" diye bir giriş yaptıktan sonra bütün bakışlar üzerime çevrildi.

"Aramıza bu kadar erken döneceğini düşünmüyordum." dedi Enis, bakışlarıyla beni süzerek.

"Neden?" diye sordum, bilmezlikten gelerek.

"Dosyayı devralacaktım ya, ne çabuk unuttun." dedi Manolya, ellerini göğüsünde birleştirmişti.

"Benim iznim olmadığı sürece çöpümü bile alamazsınız." dedim, saçlarımı geriye doğru atarak.

"Konuş be Cansın!" dedi Can, ellerinden alkış sesi çıkararak beni gaza getirmeye çalışıyordu.

"Yeni bir şüphelimiz var. Üzgünüm Manolyacığım, başka zamana kaldı dosyamı eline geçirme zırvalıkların." dedim. Yüzünün aldığı renkten bozulduğunu görebiliyordum. Kızmıştı ama bile bile inkar ediyordu, kıvırcık saçlarını tepeden toplamış ve Barlas'ın dosyasına hakimlik sağlamaya çalışıyordu.

"Neler diyorsun Cansın? Biz arkadaşız, dosyanı elime geçireceğimi nereden çıkardın?" dedi ellerini göğüsünde birleştirmişti. Ve yeniden konuştu.

"Sadece senin iyiliğin için..." dedi ama konuşmasını bölerek araya girdim.

"Ahhhh! İyilik meleğim benim lütfen bana iyilik yapma. Bu tür muameleleri haketmiyorum." dedim alaya alarak. Sinirlendiği gözlerini büyültmesinden bariz belli oluyordu.

"Şüphelimiz yeni sayılmaz aslında, aylardır dosyadaydı fakat nasıl birimiz bile farketmedik anlamış değilim. Neyse ki dosyam hâlâ elimde." diyerek Manolya'ya bir bakış atarak tekrar konuştum. "Çok işimize yarayacak birisine benziyor. Barlas'ın kirli çamaşırlarını ortaya dökecek ve elimizdeki bilgileri tazeleyecek bir kişi olabilir." dedim.

"Eee? Şüphelimiz kim?" dedi Enis, Barlas'la ilgili şeyleri duydukça sinirlenen tavrıyla.

"Yiğit Dağlı." dedim, gözlerimi hepsinin üstünde tek tek gezdirerek.

Continue Reading

You'll Also Like

3.5M 204K 69
Üsteğmen GÖKÇEN TOPRAK, Çok zor şartlara karşı vermiş olduğu mücadelede hayatı yenmiş bir kadın... Bu buruk kadının aile sıcaklığını bulma yolunda ka...
55.8K 1.7K 46
asker ve doktor'un hikayesi
38.7K 907 30
Babasının yer altı dünyasının en büyük mafyasına borcu olduğu Güneş, mafyalar tarafından kaçırılıyor.(+18)
2.1M 104K 79
"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer mi? Tüm acıların diner mi?" İlk görüşte...