AY'IN ŞAFAĞI

By -Freya_8-

2K 196 283

"Orası lavabo. İşini hallet buradan karakola geçeceğiz." dediğinde başımı korkuyla yüzüne çevirdim." "Burası... More

Tanıtım
1-ULAŞMASI ZOR CENNET
2-KAÇTIM MI KAÇIRILDIM MI?
4-KIVANÇ KARASU
5-BİR TUTAM GEÇMİŞ
6-SICAK VE GÜVENLİ
7-ELİNDEN ALINANLAR

3-MEKTUP VE BİLİNMEZLİK

205 26 24
By -Freya_8-

Selamın aleyküm,
Yeni bölümü bekletmeden atayım dedim.
Huzurlarınızda yeni bölüm, umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...


22 yıl ne dile ne akla kolay olmayan yıllar. Ben onunla geçirmiştim. Ne başlangıcını ne de sonunu bilebiliyordum. Ne nedenini ne de sonucunu bilebiliyordum. Sıkışıp kalmıştım. Ne onu tanıyordum ne de başkalarını. benim bu hayatta tanıdığım en iyi kişi Pelin Öğretmendi. O ki beni tanıyan tek kişiydi, o ki beni tüm kalbiyle seven tek kişi ve yine o ki tek sevdiğim insan. Cebimde verdiği altının ve paranın ağırlığı, kulaklarımda onun iğrenç sesini bastırmaya çalışıp mücadele eden o sesi ve benliğimde beni destekleyen o etkisi...

Yanımda olmadan bile beni destekleyebiliyordu.

Pelin Öğretmene benzeyen kadın ise bana bakıyordu şu an. Nihan Taş. Kendisi bir polisti ve benim kurtuluşumdu. O bakışlarıyla, konuşmasıyla, oturmasıyla kalkmasıyla her şeyiyle Pelin Öğretmendi.

Ayakta dikilirken çamur ve çimenlerin lekesinin bulaştığı beyaz elbisemden gözlerimi ayırmıyordum. Tamamen kirlenmiştim, saçlarım birbirine girmişti, yüzüm toz ve çamur olmuştu ve terlediğim ve çamura bulandığım için de kötü kokuyordum. Nihan Abla'ya böyle bakmaya şu an çok utandığım için başımı asla yerden kaldıramıyordum. Kalbim ise korkuyla yerinde devamlı çırpınıp duruyordu. Biri elini kaldırsa yerinde durmuyordu.

"Biray istersen bir üzerini değiştir. Sana kıyafet ayarlayalım." dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.

"Zahmet etmeyin lütfen. Ben sadece polislerle konuşmak istiyorum." dedim içime kaçmış o sesimle.

"Olmaz böyle, ifadenin alınması için üzerini değiştirip bir yaran var mı diye kontrol etmelisin. Yaran varsa bir baksınlar sonra ifadeni verirsin. Acelesi yok." dedi ve bana doğru ufak bir adım attı.

Bana yaklaşan adımlarını seyrederken hemen yanımda durdu ve elini koluma sırtıma koydu. Acı içinde sesim çıkmasın diye dudaklarımı birbirine bastırdım. Eğer sesim çıkarsa bakmak isteyecekti. Eğer bakarsa o kadın gibi hak ettiğimi mi söyleyecekti?

1 HAFTA ÖNCE

Acılı çığlıklarım sanki hala duvarlarda geziniyordu. Acı bedenime hakimken sızlayan sırtım her şeyi açıklıyordu. Ama bu sefer yerlere saçılan kanlar daha ciddi görünümü veriyordu. Burada ne olmuştu?

Bilmiyordum tek bildiğim şey çektiğim acıydı.

"Beni istemediğim şeylere zorluyorsun, sadece şu evin içinde benim sayemde yaşadığını hatırla ve nankörlük etme." ayakkabılarının kanımın üzerine basıp yerde iz bırakarak çıkışını izledim. Bakışlarım mavi gök yüzüne ulaşınca bir süre orayı seyre daldım. Masmavi uçsuz bucaksız özgürlük. Ama bakınca bana bir özgürlük kazandırmıyordu. burnuma dolan çam ağacı kokusu beni ferahlatmıyordu, terasta olmak beni mutlu etmiyordu, hiç etmeyecekti.

"Lütfen kalkın, pansuman yapmam gerekli." diyen sesi duyduğumda içimdeki duygunun adını bilmiyordum ama kesinlikle Pelin Öğretmene duyduğum gibi bir duygu değildi.

"Her seferinde bana pansuman yapmak yerine yapacağın tüm iyilikleri birleştirip beni neden buradan kurtarmıyorsun, yaptığın pansuman bir işe yaramayacak, yan tarafına yarın bir daha yapacaksın. Neden beni buradan kurtarmıyorsun?" dedi acıdan titreyen ve aynı zamanda güçsüz bir haykırış içinde olan sesim.

"Siz burayı bulduğunuza şükretmelisiniz, nankörlük edip lütfen hak etmeyin." dedi ilk kez bana cevap vererek. Bana cevap vermesi yasaktı.

"Kim hak eder? Ben istemiyorum. Nankörlük yapacağım hiç bir şeyi istemiyorum. Bana dokunma." dememe rağmen zayıf bedenimi oldukça kolay bir şekilde sırt üstü çevirdi. Daha sonra elinde getirdiği şeylerle bir şeyler yapmaya başladı.

"Bana dokunma dedim!" her ne kadar kaçıp gitmek istesem de yapamıyordum. Bir süre sonra kaymaya başlayan göz bebeklerim bana olası döngüyü hatırlattı.

Biliyordum. Uyandığımda kendimi o odada beni izleyen mavi gözleri altında bulacaktım.

Aklıma gelen anılarla dişlerimi sertçe sıktım.

"Biray korkma lütfen. Biz varken sana kimse bir şey yapamaz." diyen ses ile ona döndüm. Onlara nasıl güvenirdim hiç bilmiyordum.

"Hadi şimdi sana bulduklarımı giy." dedi ve önüme bir yığın kıyafet koydu.

"Ben dışarıda beklerken lütfen giyin." dedi ve dışarı çıktı. O esnada bakışlarımı bulunduğumuz yerde gezdirdim.

Beyaz çarşaflı benim bunca sene yattığımın aksine yumuşacık görünümlü yataklar vardı ve aralarında demirlere asılmış beyaz perdeler vardı. Bu sanırım Pelin Öğretmenin anlattığı hastaneydi. Ama tam bilememiştim.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkartırken sıkıca dudaklarımı birbirine bastırdım. Sırtım acısa da derin bir nefes aldım. Siyah ceketi elime alırken cebindekiler düşmesin diye dikkatli bir şekilde kenara koydum. daha sonra ise eteklerinden tuttuğum beyaz elbiseyi çıkardım üzerimden. O esnada gözüme takılan ayrıntı ile gözlerim kocaman açıldı. Elbisemin sırt kısmında kan lekesi vardı. Hızla acımasını umursamadan elimi arkaya attım. Elime sargının üzerinden bulaşan kanı hissettiğimde ise bir an ne yapacağımı şaşırdım.

Ne yapacaktım şimdi ben?

Hızla bakışlarımı etrafta dolaştı. eğer burası bir hastaneyse burada bir şeyler olması gerekirdi değil mi?

Bir anda bacaklarımın çıplak olduğunu hatırladım ve hızla morluklarımla bakıştım. Koşup Nihan ablanın bana verdiği kıyafet yığınını karıştırırken elime gelen şey bir pantolondu. Ben pantolon giymezdim ama.

Düşünecek vaktim yoktu. hızla üzerime geçirdim ve bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. az ilerde bir masanın yanında duran dolaba ilerledim. kapağını açıp içeride bir şeyle bulmayı ümit ederken gözüme çarpan ilk sargı bezini aldım ve hızlı hareketlerle yapabildiğim kadarı ile sırtıma yapıştırmaya çalıştım. Pek düzgün olmamıştı ama beni idare ederdi. Sanırım yaram bu gün kendimi çok yorduğum için kanamıştı.

Tekrar kıyafet yığının başına döndüm. Üzerime giymem için verilen siyah bir kazaktı. Biraz fazla büyük olmuştu fakat siyah olduğu için önemseyemezdim.

"Biray, hazırlanmadın mı?" diyen Nihan ablanın sesini duyduğumda hızla kenara koyduğum ceketimi de aldım. üzerime geçirirken seslendim.

"B-ben giyindim, g-gelebilirsiniz." hızla beyaz elbisemi toparladım ve çarşaf çantamın içine koydum. Çantam da benimle birlikte çamura bulanmıştı. O sırada da içeri Nihan Abla girdi.

"Gel seni bir lavaboya götüreyim. " dediğinde tek yaptığım şey beni buraya getirirken de yaptığım gibi kafamı sallamak oldu. O önde giderken ben de peşinden gidiyordum. başımı yerden kaldırmıyordum fakat yanımdan geçen insanların ayaklarını görüyordum. Kalbim sanki acıyormuş gibi atıyordu. Onun beni bulabilecek olmasının korkusu kalbimi acıtıyordu.

Derin bir nefes alarak elimi kalbimin üstüne koydum ve yürümeye devam ettim. Bana ilerde bir yeri eliyle göstererek durdu Nihan Abla.

"Orası lavabo. İşini hallet buradan karakola geçeceğiz." dediğinde başımı korkuyla yüzüne çevirdim."

"Burası karakol değil mi? Hani siz polistiniz nereye getirdiniz beni?" Kalbim acıyla çırpınmaya devam etti. Kulağımda bir ses çığlık çığlığa yalvarıyordu.

"Onlara güvenme Biray. Yok oluruz yapma bunu bize."

Güvenmek benim için zordu fakat Pelin Öğretmeni bulmamada bana sadece polisler yardım edebilirdi. Ama bu insanlar polis miydi?

Bakışlarım yüzüne derin bir gülümseme yayılan Nihan Ablaya çevrildi. Bir anda ağzından çıkan kıkırtılar ile neye uğradığımı şaşırmıştım.

Ya ne oluyor, ne oluyor?!

İç sesimin isyanı ile sadece Nihan ablayı tabiri caizse sudan çıkmış balıklar gibi izliyordum. Bu arada sudan çıkan balık nasıl oluyordu çok merak ediyordum. hiç balık görmemiştim ki sudan çıkmış halini göreyim.

"Ay ilahi güzellik, burası da karakol fakat özel harekat üssü burası. Seni normal karakola götüreceğiz ifadeni almak için." O beni bulmak üzeredir ama. Eve hep saat 19.00 da gelirdi ve saat 19.00'u geçeli çok olmuştu. Beni bulmak için yola çıkmıştı ve eğer buraya gelirse beni hemen alıp götürecekti.

"Bana bakın, o-o gelecek. Beni alacak ve götürecek. Yalvarıyorum beni vermeyin." dedim hızla.

"Beni bulması çok uzun sürmez, onun çok adamı var. Beni alırsa bir daha sizi göremem, benimle evlenecek, beni öldürecek yardım edin!"

"Kim seni alacak." hızla bana doğru gelen iri cüsseli adamla korkup geri gitmek istedim. ama bu ses bir yerlerden tanıdık geliyordu. Bakışlarım gözlerine çıktığında simsiyah gözleri gördüm. ama bu sefer yüzünü net görüyordum. Yüzünde hafif çıkmış sakalları vardı. ama öyle sert yüz hatlarına sahipti ki bakınca kalbim korkudan duracakmış gibi oluyordu.

Onun da sert yüz hatları vardı. Gözlerime buz mavisi gözlerin sinirden karardığı an düşünce korkuyla gözlerimi irice açtım ve geri gidip duvara yaslandım.

"O, O b-beni alacak.." İrice açılmış gözlerim yere bakıyordu. Görüş açıma giren bir çift postal ile ne yaptığımı düşünmeden hızla çöktüm.

Ellerim az önce görüş açımda olan postallara sıkıca tutundu.

"Ne yapıyorsun sen? Delirdin mi? Kalk ayağa!" kulaklarım duyduğu sert sesin emrine korkuyla uymak istese de çaresizliğim önümde bir set gibi dikildi.

"Yalvarıyorum. Beni öldürmesine izin vermeyin, beni almasına izin vermeyin. BEN EVLENMEK İSTEMİYORUM, BEN ÖLMEK İSTEMİYORUM!" son ses çıkan sesim ile hızla kollarımdan tutulup kaldırılmam bir oldu.

"Saçmalama seni vermeyeceğiz kimseye! Bir sakin ol!" bakışlarım korkuyla yüzüne döndüğünde simsiyah bakışlarını gördüm. Yine aynı şekilde bakıyordu. Sanki tanıyormuş gibi...Bakmaya korkarak başımı eğmemle kolumu bıraktı.

"Sakinleşince konuşacağız, Nihan lavaboya götür onu, bir yüzünü yıka. Daha sonra odama gelin." dedi ve sert adımları yeri döverek uzaklaştı. Göz yaşları yüzümden süzülüyordu. Kalbim acıyordu bu kadar korkudan. Ve ne yaptığımı ya da ne yapacağımı bilmiyordum.

Deliriyor muydum?

"Gel Biray, sakin ol bir yüzünü yıkayalım kendine gel." dedi.

"Seni kimseye vermeyeceğiz." demesiyle beni az önce gösterdiği lavaboya soktu. İçeri girdiğimde beni bir lavaboya yönlendirdi. Gözlerim karşıda bulunan aynaya değdiğinde gerçekten ne kadar kötü göründüğümü fark etmiştim.

Rengi solmuş yüzüm, kıpkırmızı olmuş gözlerim, yanağıma bulaşan çamur lekesi, kapı çarptığı için morarmış ve şişmiş burnum, birbirine girmiş simsiyah saçlarım ve üzeri çamur olmuş siyah ceketim.

Elimi saçıma attığım anda elime takılan şey ile elimle o şeyi kavrayıp saçımdan çıkardım. Bir yaprakla bakışırken ne yapacağımı bilmezce aynadaki aksime tekrar baktım.

"Hadi yüzünü yıka Biray." dediğinde başımla onayladım ve yaprağı cebime koyarak lavaboya eğildim. Musluğu açıp ellerime değen soğuk su ile rahatladım. Suyu avuçlarıma alıp hızla yüzüme çarptım. Bu hareketi tekrarladıkça rahatlıyordum.

Bir kez daha yüzümü yıkadıktan sonra ellerime dolaşık saçlarımı geriye doğru tarar gibi yaptım. Saçlarımın biraz düzelmesi ile suyu kapattım. Yüzümden su damlarken ellerimi nereye sileceğimi bilemeyerek etrafa bakındım.

"II-ı şey ben ellerimi nereye sileceğim?" dedim çekingen ve az öncenin aksine içime kaçmış sesimle.

"Oradan." diyerek eliyle duvarda asılı duran dikdörtgen kutu gibi şeyi gösterdi. Bakışlarım ilgi ile kutuyu izlerken ne yapacağımı bilemedim. üstüne elimizi mi siliyorduk.

Bilmediğimi çok belli etmeyerek ilerledim ve ellerimi kutunun üstüne doğru altlı üstlü sürdüm. o esnada elimin altındaki kutu bir ses çıkardı ve altından peçete çıkmaya başladı.

Bilmediğimi belli etmeyecektim değil mi?

Hızla peçeteyi kopardım ve utandığım için beni ilginç bakışlarla izleyen Nihan ablaya bakamadan elimi kurulayıp altında bulunan çöp olduğunu tahmin ettiğim yere attım.

"Hadi gel, Alphan bizi bekliyor." dedi.

Alphan... Demek adı Alphan'dı. Ben bu dünyada neredeyse hiç insan görmeden, bir zindanda büyümüştüm. Ama duyduğum sayılı isimlerden en güzeli ona aitti. Umarım ismi kadar kalbi de güzeldir de bana Pelin Öğretmenimi bulmamada yardımcı olur.

"Tamam." dedim ve tuvaletten çıkan Nihan ablanın peşine takıldım.

Uzun büyük koridorlarda bir süre yürüdük. Yanımızdan birçok insan geçti. En sonunda bir kapının önünde durduk. Kapının kenarında "ALPHAN ÇAĞIL KIRATLI" yazıyordu.

Çağıl mı? Demek bir ismi daha vardı. Bu tüm isimlerinden güzeldi. Keşke benim de ismim bu kadar güzel olsaydı...

"Gel Biray." dedi ve önündeki kapıya elinin tersiyle iki kere vurdu.

"Gel!" diyen sesi duyunca da kapıyı açtı ve benimle beraber içeri girdi. Girdiğim yere bakarken karşımda büyük bir masa vardı, üzerinde adını bilmediğim bir çok şey vardı. sağ tarafta masanın karşısında iki tekli ve bir ikili koltuk vardı. bu koltukların ortasında da büyük bir sehpa vardı. arka tarafta ise tek gözlü bir dolap vardı.

"Oturun Nihan." diyen sert sesi ile korktuğumu belli etmemeye çalışarak Nihan abla ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım. O tekli koltuklardan birine oturunca öbürüne de ben oturdum.

"Al suyu iç. rahatlarsın biraz. Aç mısın?" dediğinde önüme masanın üstünden uzanıp koyduğu suyla bana dediğini anladım. Kafamı hızla iki yana salladım.

"A-aç d-değilim." diye kekeleyerek konuşurken midemden açlıktan ses çıkmasın diye kendimi kasıyordum. Ama çıkmadı. Aslında biraz acıkmıştım ama bu aç kaldığım sürelere göre hiç bir şeydi. O yüzden dayanabilirdim.

"Tamam o zaman, anlat bakalım o dağ başında ne işin vardı." diye sorunca aklıma düşen mavi gözleri görmemeye çalıştım.

"B-ben oradan uzakta yaşıyordum. Y-yani hapis gibiydi. Hiç o evin bahçesinden başka bir yere çıkmadım. Gitmeme izin vermedi."

"Kim?" diye sorduğunda bir anda öylece kalakaldım. Gerçekten kimdi? ben onu tanımıyordum, adını sanını bilmiyordum. Ne diyecektim, mavi gözlerin sahibi mi?

"B-ben b-bilmiyorum. Adını y-yani."

"Bilmiyor musun?" diye soran Nihan abla ile başımı kaldırıp yüzlerine baktım. Kaşlarının çatıldığını görünce içime bana inanmayacakları korkusu doldu.

"E-evet b-bilmiyorum a-ama birinin bildiğine eminim." dedim ve hızla elimi kapüşonumun cebine attım.

"Orada yaşarken bana yedi yaşımdan 15 yaşıma kadar bir öğretmen geldi. Bana birçok şeyi öğretti. Bana kaçarsam onu bulmam gerektiğini söylemişti. Onu bulur musunuz?"

dedim ve titreyen ellerimle cebimdeki telefon numarası kağıdını çıkardım.

"Burada iki numara var. Onu arayabilir miyim?" dediğimde kaşları çatıldı.

"Evet." dedi ve cebinde bir telefon çıkardı. En son gördüğüm telefon öğretmenime aitti. O adam telefonu asla benim yanımda kullanmazdı.

Tuş takımını açarak bana uzattığını fark ettim.

"Kusura bakmayın ben kullanmayı bilmiyorum lütfen siz arar mısınız?" dedim içime kaçmış sesimle. Kağıdı ona uzatınca aldı ve numaralara göz gezdirdi. Bakarken yüzünde önce saf bir şaşkınlık ifadesi oldu. Daha sonra ise yavaş yavaş kaşları çatıldı. Ellerinden birini başına götürdü ve alnını ovdu.

"Öğretmeninin adı neydi?" diye dümdüz bir seste sordu. Anlam veremedim bu haline fakat yine de ismi dudaklarımdan döküverdim.

"Pelin Karasu." dediğimde hızla bakışları bana döndü. Gözlerinde kızarıklar vardı. Kanlanıyordu gözleri.

"Başka bir şey var mı?" diye sordu yine aynı dümdüz sesi ile. Hızla elimi cebime attım ve cebimdeki diğer mektup kağıdını çıkardım.

"Unutma Ay Kızım, bunları kaçarsan polislere ver onlar beni bulmana yardım edecekler."

Kulaklarımda çınlayan sesi ile elimdeki kağıdı ona uzattım. O da büyük bir hızla elimdeki kağıdı aldı ve açtı. Fakat açmasıyla içinden iki tane daha katlı kağıt düştü. Önce elindekini okudu. Daha sonra ise masanın üzerindeki kağıtlardan birini açıp okudu. Okudukça gözleri kanlanıyor, kaşları çatılıyor, kaşları çatıldıkça gözleri kısılıyordu. Gözleri büyük bir hızla mektubu tararken ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Fakat bir anda ayağa kalkması ile şaşkınca ona baktım. Okuduğu iki kağıdı özenle katlayıp cebine koydu. Daha sonra diğer okumadığı kağıdı da öbür cebine koydu. Ayağa kalktı ve bana baktı doğrudan. Bakışlarındaki anlamı çözememiştim fakat kafamı eğip gözlerimi kaçırmamla çözmeme gerek kalmamıştı.

"Benimle geliyorsun." dedi ve kapıdan çıkmadan önce Nihan ablaya baktı.

"Nihan kocanı da al ve benim arabanın oraya gelin." dedi ve hızla terk etti odayı. Karşılıklı koltuklarda oturduğumuz Nihan Abla bana bakıyordu bende ona bakıyordum.

Bir bilinmezliğe doğru gidiyordum.

07.01.2024

Herkese hayırlı akşamlar.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Gelecek olaylar hakkındaki tahminlerinizi ve bölüm hakkındaki fikirlerinizi buraya alayım.

Herkese hayırlı akşamlar

❤️‍🩹🌙




Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 1.5K 28
"Canan psikolog,Koray Selvioğ ise avukattır.Koray daha önce iki evlilik yapmış üçüncüsü evliliğini ise Canan ile yapmıştır.Bazen geçmişe dönüş bazen...
Ümame By beliss

Short Story

266K 13K 20
'TAMAMLANDI' . . . "Mutlu bir son hazırladım bize.. Sen ve ben. Kendimize ait küçük dünyamızın içinde, sonsuza kadar.." Şirince gülümsedi Ümame ve ko...
745K 40K 47
Ahde Vefa: Verdiği sözde durma ••• Yalnız, her zaman çevresinden kötü ithamlar duyan, gittiği her yerde kendini sığıntı hisseden... Buna rağmen annes...
10.8K 979 42
Şeytanın, melekle yer değiştirdiği bir hayat. Cennetin cehennem kapısına dönüştüğü, alevlerin hiç sönmediği dağınık bir aşk. Ölüler yavaş yavaş diril...