ELIYS (+18)

By nursenturanli

154K 9.2K 4.2K

Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye ne... More

UYUYAN GÜZEL
ÇİLEKLİ PASTA
KABUS
UYANIŞ
ŞİZOFREN
KIZIL VAZO
GİRDAP
KAPI
SİS
SANDIK
EFİRUS
KÜKÜRT
AYNADA Kİ YANSIMA
DERİN KORKU
KAYIP TABLO
BİLİNÇ
HİÇLİK
NEFRETİN İLK TOHUMU
BEDEL
BROŞ
Sızı
KARANLIK YÜZ
İLK ADIM
DÜĞÜN 1.
DÜĞÜN. 2
IZDIRAP
AMADEOS MOZART
1.KISIM SIR SARMALI
3.KISIM UÇURUM
ŞAH VE MAT
HASAT VAKTİ
Dönüş 1
Ölüme Çeyrek Kala
Yalanlar Ve Gerçekler
ANAHTAR
Geçmişin Tozları
SON ELIYS
Elyıs Başlangıç
İlk Ateş
Güç Oyunları
Ayrılık
Savaş
Madalyon
İNANÇ
KADER AĞI
KİM SİN SEN?
Zehirli Elmalar
YILAN OTU
ZEHRİ AŞK
Mecuz
LANET
DÜĞÜN

2. KISIM BASKI

1.7K 140 46
By nursenturanli

Tuğrul'un Esin'e olan baskısı onu bu defa çok yaralamıştı. Bu türlü davranışı hazmedemiyor kendisine yediremiyordu. İlaçları konusunda Esin hala sabitti. Kendisiyle ilgili bu kadar ciddi bir kararı Tuğrul'un vermesi, Esin açısından son damlaydı. Hava kararmaya başladığı sırada hiçbir şey olmamış gibi kiyafetlerini giydi ve aşağıya indi. Garaja doğru ilerleyerek herhangi bir arabaya bindi. Tüm araçların anahtarları her zaman üstünde dururdu. Sadece Tuğrul'un aracı ses komutuyla çalıştığı için kullanmaması gereken tek araçtı.

Şoför Esin'i farkettiği an, o çoktan arabaya binmiş ve gaza basmıştı. Hızla geri manevra yaptı ve gaz pedalına sonuna kadar basıp süratle uzaklaştı oradan. Tuğrul'un onu tehdit edişini asla kabullenemiyordu. Hala Tuğrul'un cümleleri kafasının içinde yankılanıp duruyordu. "Saygı istiyorsan kazan! Saygı istiyorsan kazan!"
İlaçlarını alamaması demek, içinde yaşayan tüm korkuların dışarıya çıkması demekti. Ve bu hayatta korktuğu tek kişinin yine kendisi olduğu gerçeğiydi. Tuğrul nereden bilsin yaşadıklarını? Ne fikri olabilirdi bu konuda?

"Hayır! Hayır asla sonum babamın ki gibi olmayacak. Buna asla izin vermeyeceğim" Diye Hıçkırıklarla kullandığı araba sağa sola kayıyor, gözyaşlarının bulanıklaştırdığı yolu göremiyordu. Zihni düşüncelerle o kadar meşguldu ki yolunu kaybettiğini farkedememişti bile. Yağmur taneleri arabasının camlarına tek tek düşmeye başlamıştı. Yağmur gitgide şiddetlenirken, Esin orman yolunda kaybolmuştu artık. Hangi yöne gideceğini bilemiyor yön bulmaya çalıştıkca daha da kayboluyordu. Yağmur öylesine şiddetli yağıyorduki silecekler yağmur suyunun ağırlığına dayanamıyor, suyu zorlukla çekiyordu.

Ormanın içinden gelen garip ve ürkütücü sesler yağmurun sesine karışmış,  tıpkı bir canavarın sesine dönüşüyordu. Rüzgar koca ağaçları sallıyor, kökünden koparacakmış gibi yerinden oynatıyordu. Gökyüzünde ilk şimşek çaktığında, orman bir anda gündüze dönüşüyor ve sonrasında yeniden karanlığa gömülüyordu.

Ormanda gecenin karanlığında bir başına kalakalmıştı. Ne denli yol alıyorsa, daha çok kaybolduğunu anlıyor bu da onu daha da panikleştiriyordu. İşte o an korktuğu başına gelmiş, arabanın motoru ansızın susmuştu. Defalarca anahtarı çevirdiği halde arabayı bir daha çalıştıramadı. Arabanın kapısını açarak biraz etrafta dolandı bir yol bulurum umuduyla. Ama maalesef her yer birbirinin aynısıydı. Yağmur şiddetini daha da artırmış bardaktan boşalırcasına yağmaya devam ediyordu. Hızla arabaya doğru koştuğunda arabayı bıraktığı yerde bulamaz. Bu panikle sağa sola koşturuyor, ne gariptir ki arabayı bir türlü bulamıyordu. Yağmur suları saçlarından aşağıya iplik gibi akıyor, fırtına ise hemencecik kurutuyordu.

O kadar çok üşüyorduki dişleri birbiriyle çarpışıyor sesi kulaklarını rahatsız ediyordu. Üşüyen ellerini koynuna sokarak koşmaya başladı, belki sığınacak bir yer bulurum ümidiyle. Ayaklarını bastığı her yer çamur ve yabani otlarla doluydu. Ormandaki hayvanların sesleri uğultu halinde yankılanıyordu her tarafta. Bir saatten fazla yürümüştü fakat en ufak bir ışık yansıması dahi yoktu hiçbir yerden. Ayakkabılarının içi su dolmuş adımlarını daha da ağırlaştırmıştı. Soğuktan parmaklarını hissedemez hale gelene dek yürüdü. Yorgunluktan bitkin halde bir ağacın dibine çöküverdi. Soğuk tüm bedenine işlemiş ve neredeyse bilincini kaybediyordu. Oturduğu zemin çamur içindeyken, sırtınıda sel gibi su akıtan ağaca dayadı. Dayanacak gücü kalmamış direncini tamamiyle yitirdiği sırada, duyduğu son ses köpek havlamaları olmuştu.

***

Gözlerini araladığında yabancı bir oda da yatakta yatıyordu. Öylesine bitkindiki göz kapaklarını aralamak için bile zorlanıyordu. Odanın kapısı aralanmaya başladığında içeri dört beş yaşlarda küçük bir kız çocuğu girdi. Hayatında gördüğü en güzel çocuk o olabilirdi. Parlak, lüle sarı saçlarına taktığı kırmızı kurdelası ve kolunun altına aldığı bez bebeğiyle tatlı tatlı gülümsüyordu. Yerde duran kilimin üstüne geçip oturdu piti piti yürüyerek. Yetişkin bir bayanın "liza! liza!" diye seslendiğini duydu. Küçük kız sesi duyduğu an yerinden kalkarak kırmızı elbisesiyle koşarak çıktı odadan.

Aradan birkaç dakika geçmişti ki içeri saçları bembeyaz olan ve çok güzel yaşlanan tatlı bir bayan, elinde bir tepsi ile içeri girdi. Tepsinin üstünde buharı tüten bir kase çorba duruyordu. Kadın Esin'e gülümseyerek incecik naif sesiyle:

"Demek uyandınız? Bende sizi uyandırmaya geliyordum. İlaç almalısınız, tabi önce kendi tarifim olan bu çorbayı içtikten hemen sonra"

Kadın tepsiyi kucağına bıraktı titreyen elleriyle. Gümüş tepsinin içine özenle serdiği dantel ve bir dilim ekmek çorbanın yanında duruyordu. Elinin tersiyle önce kızın ateşini ölçtü ardından:

"Evet daha iyisiniz. Kıyafetlerinizi çıkarmak zorundaydım, merak etmeyin onları yıkayarak kuruttum"

Esin soluk ve halsiz yüzünü ona doğru çevirerek:

"Neredeyim ben? Siz kimsiniz?"

Kadın gümüş kaşığı çorbaya daldırarak diğer elinde tuttuğu bembeyaz işlemeli, peçeteyide çenesinin altına koyup çorbayı kıza içirmeye çalışıyordu.

"Merak etmeyin hanımefendi, emin ellerdesiniz. Köpeklerimin havlamasıyla sizi bulduğumda baygın haldeydiniz. Burada torunumla yalnız yaşıyorum adım ise Nina"

Konuşurken çorbayı narince içirmeye devam ediyordu.

"Şato buraya bir hayli uzak. Ne işiniz vardı bu havada buralarda?"

Sorduğu soruyu cevapsız bırakmıştı. Kadın gülümseyerek:

"Şatodan geliyorsunuz değil mi! Tuğrul beyde eşisiniz?"

Sorduğu soru karşısında kız kolunu tutarak:

"Nereden biliyorsunuz? Beni tanıyor musunuz?"

Kadın tepsiyi komidinin üstüne bıraktıktan sonra:

"Elbette tanıyorum, her yerde resimleriniz var. Üstelik Tuğrul beyide tanıyorum, yıllarca yanlarında çalıştım. Oğlum yani Liza'nın babası şatonun şoförlerinden biriydi. Bende baş hizmetliydim"

"Öyle mi? Oğlunuz nerede şimdi? "

Kadının gülen yüzü birden düştü ve gözlerini derin bir keder sardı. Ayağı kalkarak dolaba doğru yönelip arkası dönük bir halde cevap verdi. Gözyaşlarını saklamaya çalışsada titreyen sesi onu ele veriyordu.

"Oğlum ve gelinim, Liza henüz 3 yaşındayken geçirdikleri bir kaza sonucu bu dünyayı terk ettiler. Acıları hala içimde çok taze"

Esin kadının bu haline çok üzülmüştü.
İlacını verirken konuşmasına devam etti.

"Oğlum ve gelinimi kaybettikten sonra çalışmayı bıraktım. Kendimi tamamen torunuma adadım. Tuğrul bey her anlamda bizimle ilgileniyor. O çok iyi bir adam. Kendi arazisinin içinde ben ve Liza için bu evi yaptırarak tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Ona minnettarız"

Tuğrul'un onlarla ilgilenmesi Esin'i çok etkilemişti. Kadın ilacı içirdikten sonra şefkatle kızın yanağını okşayarak:

"Sanırım şato da işler pek iyi gitmiyor?"

Anlamsız ifadeyle kadına baktı kız.

"Yapmayın hanımefendi, bana öyle bakmayın. Aksi halde gecenin bu vaktinde hemde bu fırtınada yürüyüşe çıkmış olamazsınız değil mi?"

O an akan gözyaşlarına hakim olamadı. Kadın Parmaklarıyla kızın gözyaşlarını silerek:

"Bilirim çok zor. Eskiden herşey çok güzeldi orada. Tuğrul bey, Mete, Nancy, Aslan bey ve de Yasmina kocaman bir aile gibiydik"

Esin'nin gözleri birden söyledikleri karşısında kocaman olmuştu. Hayretle kadına bakarak:

"Aslan bey mi? Onu tanıyor musunuz?"

Kadın neden şaşırdığına anlam ararken:

"Aslan Beyi çok iyi tanırım. Neden şaşırdınız? Eskiden sürekli şatoya gelirdiler o ve Yasmina Hanım"

Yataktan heyecanla sıyrılıp daha iyi anlamak adına Bayan Nina'ya baktı.

"Lütfen Bayan Nina herşeyi anlatır mısınız bana? Aslan bey hangi sıfatla gelirdi ve Yasmina kim? Yoksa Aslan beyin eşimiydi?"

Bayan Nina gülerek:

"Hayır hayır, Yasmina hanım Aslan beyin kızkardeşiydi. Harika bir kızdı. Güzel, saygılı, sevecen, nazik bir hanımdı. Açıkcası olanlar büyük bir talihsizlikti, çok yazık oldu. Gencecik yaşta başına gelen korkunç bir faciaydı. "

"Ne oldu ona? Lütfen en başından bana tüm olanları anlatır mısınız?"

Bayan Nina tekrardan elinin tersini anlına koyarak ateşini ölçtükten sonra, başladı tek tek anlatmaya.

"Peki en başından anlatayım. Dediğim gibi ben ve oğlum orada çalışıyorduk. Bayan Meri'den sonra tüm sorumluluk benimdi. Aslan bey ve Tuğrul bey çok yakın dosttular. Aslan bey kızkardeşi ile sık sık şatoya gelir ve uzun uzun kalırdılar. Yasmina o zamanlar 22 yaşlarında cıvıl cıvıl genç bir kızdı. Aslan beyin bu hayattaki tek varlığı oydu ve çok düşkündü kardeşine. Tuğrul ve Aslan bey, Yasmina'nın bir dediğini ikiletmezler el üstünde tutardılar. Fakat Yasmina'nın içinde taşıdığı derin, hazin bir sırrı vardı. Tuğrul beye olan büyük aşkı. Bunu onun gözlerinde görürdüm o da bildiğimi anlardı bu konuyla ilgili hep sessiz kalırdı. Tuğrul bey ise Yasmina'yı tıpkı Aslan beyin sevdiği gibi severdi, tamamen bir kızkardeş gibi. Yasmina çok acı çekiyordu. Tuğrul beyin günü birlik ilişkilerine birebir şahit olur ve canı çok acırdı. Bunu asla Tuğrul beye itiraf edecek cesareti bulamazdı kendinde. Çünkü o da Tuğrul beyin ona hangi gözle baktığını çok iyi biliyordu. Tuğrul beyin etrafı her zaman birbirinden güzel kadınlarla doluydu. Yasmina abisi Aslan beyin tüm itirazlarına rağmen Nancy hanımın kurduğu eğitim okuluna kayıt oldu. Dediğim gibi Aslan bey bu konuya hiç sıcak bakmamıştı.

Birgün Yasmina yine şatoya gelmişti. Geceyi orada geçirecekti çünkü o gece Nancy büyük bir parti veriyordu. Tuğrul ve Aslan bey o sıra ülke dışındaydılar. Yasmina birkaç kadeh içki içmiş uyumak için odasına çıkmıştı. Gecenin bir yarısı çığlık sesleriyle uyandık. Sesler Yasmina'nın odasından geliyordu. Neler olduğunu anlamak için hepimiz odasına doğru koştuk ama kapısı içeriden kilitliydi. Kapıyı açması yönünde onu ikna etmek için bağırıp duruyorduk. Kulakları sağır eden çığlıkları birden susuvermişti.

Dışarıdan gelen bağırışlarla bu defada dışarıya doğru çıkmıştık ki Yasmina'yı yerde kanlar içinde bulduk. Evet o gece intihar etmişti. Ama niçin çığlık attığını kimseler anlayamadı. Yatağının üstü magazin dergileri ile doluydu. Dergilerin içeriğinde Tuğrul beyin japonya'ya sevgilisiyle gittiği haberleri vardı. Herkes aşk acısına dayanamayarak intihar ettiğini düşündü. Bir tek kişi dışında, o da Aslan bey. Bunun asla intihar değil bir cinayet olduğunu idda etti. O gece birilerinin kız kardeşini öldürdüğü iddiası o ve Tuğrul beyin arasını açtı. Yasmina'nın ölümünden hepsini sorumlu tutarak düşman oldular... "

Esin duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyememiş donup kalmıştı." Demek bu yüzdenmiş düşmanlıkları " Fakat içinden bir ses Bayan Nina'nın, çok daha fazlasını bildiğini söylüyordu. Tam yataktan kalkmaya yeltenmiştiki Esin Bayan Nina'nın kolunu tuttu. Kadın hayretle baktı kıza. Yüzüne yaklaşarak:

"Bayan Nina, bana doğruyu söyleyin lütfen. Şatodan neden ayrıldınız?"

Kadının yüzünde garip bir korku vardı ve Esin bunun nedenini öğrenmeliydi.

"Dedim ya hanımefendi, artık çalışmak istemiyordum"

"Hayır, sebep bu olamaz. Neden? yalvarırım anlatın"

Kadın kısa süren bir sessizliğin ardından konuşmaya başladı.

"Açık konuşmam gerekirse bende Yasmina hanımın intihar ettiği gerçeğine hiç inanmadım. O şatoda garip şeyler oluyordu. Bazı geceler şatonun batı cephesinden korkunç çığlıklar duyardım. Bunun üstüne gitmeye başladım, bu Bayan Meri'yi rahatsız etti ve beni Bayan Nancy'e şikayet etti. İkisi birden beni şatodan kovdular, üstelik tehdit etmeyide ihmal etmediler"

"Sizi neyle tehdit ettiler?"

Kadın öfkeliydiki, bu her halinden anlaşılıyordu. Yüzüne acı içinde bakarak:

"Şayet şatodan ayrılmazsam oğlumu öldürmekle tehdit ettiler. Bayan Nancy çok tehlikeli biridir. Onun duyguları yoktur. Meri ise bir köpek kadar sadıktır ona. Kendinize dikkat edin hanımefendi"

Tam o esnada kapı zili hiç durmaksızın çalmaya başlar. Bayan Nina'ya baktı kız hemen telaşla.

"Birinimi bekliyordunuz?"

"Evet gelen Tuğrul bey olmalı. Burada olduğunuzu haber vermek zorundaydım üzgünüm"

Bayan Nina kapıyı açmak için odasından çıktıktan sonra Esin bitkin bir halde yataktan çıkar ve kapıya doğru yönelir. Kapıyı açtığı an Tuğrul'a gözgöze gelirler. Tuğrul karısını gördüğüne gerçekten çok mutlu olmuştu.

Onu kollarının arasına alarak sımsıkı sarmalar. Özlemle saçlarını okşarken diğer yandan öpüp koklar güzeller güzeli karısını. Esin ise kollarını dahi kıpırdatmadan heykel misali buz gibi duruyordu karşısında. Tuğrul iki eliyle yüzünü tutar ve şöyle bir bakar.

"Neden bunu yapıyorsun? Sana olan sevgimi nasıl anlamazsın?"

Esin suskundur. Tek kelime dahi etmeden Tuğrul'un onu sarmalayan kollarını çözer ve yatağına geri döner.
Tuğrul yanına geçip oturur. Kapıdan onları izleyen Bayan Nina kapıyı kapatarak onları yalnız bırakır.
Tuğrul Esin'nin elini tutarak:

" Bak Esin sınırlarım var. Kendimden bile nefret ettiğim taraflarım var. Üzgünüm ama ben böyle biriyim işte. Aşk bazen fedakarlık ister, anlayış ister, sabır ister. Bana alışacaksın buna eminim, seni ne çok sevdiğimi anlamıyorsun. Bazı şeyleri senin iyiliğin için istediğimi bilmelisin. O ilaçlar sana daha iyi gelecek söz veriyorum sana. Onları almak zorundasın üstelik denemeden bunu nasıl bilebilirsin? Kaçmak çözüm değil, kaldıki benden kaçamazsın bunu çıkar aklından. Sensiz yapamam, Sende bensiz yapamazsın kabul et artık bunu"

Esin Tuğrul'un son söyledikleri konusunda haklı olduğunu biliyordu. En çok da bu kızdırıyor onu. Maalesef onun için atan kalbi Esin'i dinlemiyordu. Tuğrul karısının boynunu öptükten sonra:

"Hadi tatlım evimize gidelim"

Yanda duran battaniyeyi karısının sırtına atar ve onu kucakladığı gibi arabaya bindirir. Esin teslim etmişti kendisini ona, boynunu eğerek sadece "peki" demekle yetindi yine. Tuğrul Bayan Nina'ya teşekkür ettikten sonra arabasına binerek doğruca şatoya doğru ilerlediler.
Onu kollarına alarak yatak odalarına kadar getirmişti. Yatağa uzattı ve bir bardak suyla ilaçları kendi elleriyle karısına içirdi.
Esin derin uykusuna dalana dek de yanından ayrılmadı.

***
Esin kendisini iyi hissediyor Tuğrul'la arasındaki buzlarda eriyordu hızla. Fakat annesi eskisi kadar sık aramıyordu Esin'i. Genelde Esin annesini arar her defasında bir bahane bularak kısa keserdi sohbeti Ülkü hanım. Bu Esin'i çok üzer unutulmuşluğun verdiği hüzünle daha da bağlanırdı kocasına. Pervin ise neredeyse hiç aramaz olmuştu artık. Esin'i mutlu eden tek şey kardeşi Mert'in onu sık sık aramasıydı.

***
O gün sabahtan hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı. Çünkü öğlen vakti Mete'nin sevgilisi Şura, anne babasıyla şatoya geleceklerdi. Onlar için şatonun en iyi odası hazırlatıldı ve muhteşem ziyafetler için aşçılara menüler verilmişti. Tuğrul genelde çalışma odasında çalışıyor boş zamanlarını ise karısıyla geçiriyordu.
İkisininde en sevdiği şey atlarına binerek yarış yapmalarıydı. Tuğrul asla Esin ve Efurusu yenemez bunu da komik şekilde dile getirerek Esin'i güldürürdü.

O günde yine aynısını yapmış atlarıyla uzun bir koşunun ardından şatoya döndüklerinde henüz gelmiş olan misafirler şatonun önünde onları beklemekteydi. Tuğrul ve Esin kendilerini gayet sıcak bir şekilde karşılamıştılar. Hep birlikte içeri girerek ayak üstü kısa bir sohbetin ardından dinlenmeleri için odalarına çıkarılmıştılar. Birkaç saat sonra toplanarak büyük konuk odasında hep beraber keyifli bir sohbet içine girdiler.

Şura uzun boylu, kumral ve güzel bir bayandı. Mesleğinin ciddiyetini korumak adına kendini fazlasıyla kasıyor, iyi bir izlenim bırakmak istiyordu onların üstünde. Anne ve babası ise aşırı derecede kibar ve entelektüel kişilerdi. Annesi her ne kadar gizlemeye çalışsada, kibirli hali kendini hissetiriyordu.
Tuğrul kibar ve sevecen tavrıyla iyi bir evsahipliği yapıyor Mete'ye verdiği değeri kanıtlıyordu. Şura'nın annesi Naz hanım hayranlıka etrafa bakıyor kızının buraya gelin geleceği fikriyle mutlu oluyordu. Babası Müjdat bey ise burada onlarla olmanın kendilerine verdiği mutluluğu ifade edip duruyordu.

Karı koca sürekli konuşuyor hiç susmuyordular. Yemek vakti gelince hep birlikte yemek odasına geçerler. Sohbetleri masada da devam eder, ağır yenilen yemek eşliğinde birbirilerini daha yakından tanımak adına sürekli soru cevap babında konuşuluyordu.

Naz ve Müjdat bey Tuğrul'a büyük saygı duyuyordular. Ağzından çıkacak her kelimeyi dikkat ve saygıyla dinlerken ne yazık ki Esin için aynı tutumu göstermiyordular. Naz hanım arada Esin'e aşağılayan gözlerle bakarak "Bunun gibi birinin burada ne işi var" bakışlarını net bir halde konuşturuyordu. Esin bu bakışların anlamını bildiği halde yinede Mete için onlara karşı gayet saygılı davranıyordu.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra Mete onları alış veriş yapmak için Londra'ya götürür ve tüm gün gezip tozarlar. Akşam olmuş şatoya döndüklerinde satın aldıkları eşyaları beş çalışan anca taşıyabiliyordu. Elbette tüm masrafları Tuğrul karşılıyordu Mete için.

Naz hanım gördükleri karşısında hayrete düşerken kızınında buradaki görkemli hayatın bir parçası olacağı fikri onu havalara uçuyordu. Genelde Şura, Nancy ve Naz hanım bir arada sohbet ederler, arada da Meri onlara eşlik ederdi. Nancy bu aileyle çok yakından ilgilenir ve onları neredeyse hiç yalnız bırakmaz. Son akşam yemeği için yine herkes bir araya toplanır.
Yine ihtişamlı uzun masada herkes yarın gidecek olan misafirlerle ilgilidir. Esin ne zaman Naz hanıma bir soru sorsa kadın cevap vermeye tenezzül bile etmeden başka birinin sorusuna cevap verir. Sanki Esin orada değilmiş gibi davranması Esin'i çok kızdırıyordu.
Çünkü bunu bilinçli yaptığının farkındaydı.

Esin yine Naz hanıma bir soru sorar. Naz hanım küçümser gözlerle önce ona bakar ve hemen ardından Nancy'e dönerek:

"Sizide Türkiye'ye bekleriz"

Esin bu davranış karşısında çatal ve bıcağını sert bir şekilde tabağına bırakır. Çıkan sesle herkes şaşkın bir halde Esin'e döner. Esin gözlerini Naz hanıma dikerek:

"Yaşınız kaç Naz hanım?"

Kadın bu yersiz soru karşısında şaşkınlıkla herkes gibi ona bakar ve sahte bir gülümsemeyle:

"Bayanlara yaşı sorulmaz değil mi Esin hanım? "

Ardından da ortamı yumuşatmak adına kahkaha atar.
Esin ise son derece ciddi tavrıyla:

"Şayet kulakları duymuyorsa sorulur Naz hanım. En azından Yaşınızı öğrenirsek daha çok bağırarak duymanızı sağlayabiliriz. Çünkü size ne zaman bir soru sorsam duymuyorsunuz"

Ortam bir anda buz gibi olmuştu. Herkes Esin'nin kabalığından dolayı ne söyleyeceğini bilmeden öylece kalakalır. Şura kızgınlıkla Esin'e bakar suskun bir halde. Öyle ya kim ne söyleyebilirdi bu tavır karşısında. Naz hanımın kızgınlıktan beyaz suratı kırmızıya dönmüş yinede sevimli görünmek adına kibarca:

"Ah çok özür dilerim. Bana ne sormuştunuz acaba? Sanırım o sırada aklım karıştı"

Esin kadına sen bir pisliksin bakışıyla baktı tıpkı Naz hanımın yaptığı gibi ve güldü.

"Önemi yok Naz hanım tıkalı kulaklarınızla nasıl savcılık yaptığınızı merak ettim. Öyle ya işiniz çok dikkat istiyor öyle değil mi? "

Kadın şakaya vurarak:

" Peki Esin hanım gider gitmez ilk kulaklarımı bir doktora göstereceğim"

O sırada tamamen gerilen ortamı yine Tuğrul düzelterek:

"Benim güzel karım her zaman açık sözlüdür"

Herkes bu olaydan dolayı gerilmişken ilginç olan sadece Mete'nin hiç etkilenmemiş olmasıydı. Aksine hoşuna gitmiş gibi bir hali vardı. Gülüşünü saklamak için gösterdiği caba masadakilerin dikkatinden kaçmamıştı.
Yemek bittikten sonra beyler puro içmek için başka odaya geçerken hanımlar kahve içmek için yemek odasına bağlanan diğer tarafa geçtiler.

Naz hanım ve Şura hala çok öfkeliydiler. Şura süper mini kırmızı elbisesini biraz daha yukarı çekerek koltuğa oturup tüm bacaklarını sergiler gibi üstüste atarak:

"Tahsiliniz nedir Esin hanım? "

Esin de tıpkı onun gayet rahat bir edayla sırtını dayadı oturduğu koltuğa. Deminki hadisenin intikamını alacaklarını biliyordu. Onu ezeceklerinin farkındaydı. Ama o gayet rahattı. keyifle cevap verdi alaycı bir halde.

"Tahsilim yok. İnanırmısınız liseyi dahi zar zor bitirdim"

Şura ve annesi alttan alta gülerek birbirilerine bakıyordular. Şura iki elini birbirine bağlayarak ve arada da küpeleriyle oynayıp:

"Peki mesleğiniz? Eğitimi olmayanların bile bir mesleği vardır"

Kadınlar cümleleriyle savaşıyordu resmen. Bu soğuk ortamda. Esin yine aynı alaycı ifadesiyle:

"Garsondum. Bunu bilmiyor olamazsınız değil mi? Zira yer gök öğrendi, sizin tüm haberleri hatta Tuğrul'dan önce ne yiyip ne içtiğime kadar beni araştırdığınız dan adım kadar eminim"

Naz hanım Nancy'e gülerek Esin'e baktı.

"Haklısınız Esin hanım eğitim herkesin harcı değil. Herkes iyi yerlere gelecek kadar zeki ve donanımlı olamaz"

Esin ayağı kalktı ve Naz hanıma baktı sırıtarak:

"Haklısınız Naz hanım, ama şunuda unutmayın ki şuan ben buranın hanımefendisiyim sizde benim misafirimsiniz. İyi yerlere gelmek derken sanırım bunu kast ettiniz. Şimdi iyi geceler. Umarım evimde rahat etmişsinizdir. Çünkü biz geçici misafirlerimize her zaman daha çok önem veririz"

Gülerek oradan keyif içinde topuklarına vurarak ayrıldı. Asıl sorun Esin'nin aynı bakışlara aynı sorulara sürekli olarak maruz kaldığı bıkkınlığıydı. Hayatının her döneminde hem cinsleri ona hep kıskanclık duymuş ve onu hep bir tehdit olarak görmüştüler. Kadın olarak bu hayatta onu seven iki kişi ölmüştü, biri Pervin diğeri ise Annesiydi. Onların dışında asla onu seven bir hemcinsi olmamıştı. Bu kaide yine değişmemiş yine hemcinsleri tarafından dışlanarak hor görülmüştü. Önceleri bunun için üzülüyor neden arıyorken, artık önemsemiyor ve umursamıyordu.

Ama zavallı Esin'nin bilmediği bir gerçek vardı ki o da gelecekte Naz hanımla yollarının yine kesişeceği. Maalesef bu iyi bir amaçla olmayacaktı. Esin onun iki dudağının arasından çıkacak kararla, derin kedere boğulacağını bilemezdi elbette...

***
Zaman hızla akıyordu. Esinin aldığı yeni ilaçlardan mı nedir üstünde sürekli olarak garip bir halsizlik oluşuyordu. Eski canlılığı gitmiş yerine sürekli yorgun bir Esin gelmişti. Bu durumda bile Bayan Roz onu heryere zorla sürüklüyor yapması gereken faaliyetleri bir bir anlatıyordu.
Yine günlerden bir gün ünlü bir ressamın galası olduğunu ve özel vip davetiye ile kendilerini davet ettiğinden bahsetti. Tuğrul genelde meşgul olduğundan kocasınıda temsilen Esin tek başına katılırdı bu gibi davetlere. Gala günü geldiğinde Bayan Roz ona iyi bir kıyafet seçerek o ve korumaları galaya katılmıştılar. Resim galası antik bir binada yapılıyordu. Yine tüm seçkin kişiler orada bulunuyordu. Esin ile gayet yakından ilgileniyorum tüm konuklar. Ama maalesef hiç bir şey görecek durumda değildi. Bayan Roz resimleri incelerken korumalar ise her yerde Esin'i gözlerini kırpmadan gözetliyordular. Elinde duran bir kadeh şampanyayla boş ve anlamsız gözlerle resimlere bakındığı sırada, birden dengesini kaybeder gibi oldu. Hemen arkadan biri kolundan tutarak düşmesini engelledi, Esin arkasını döndüğü an bu kişinin Aslan bey olduğunu görünce çok şaşırtmıştı. Aslan yine tüm kibarlığıyla Esin'e bakıp:

"İyi misiniz hanımefendi?"

Esin çar cabuk toparlanarak:

"Evet iyiyim. Şampanyayı biraz fazla kaçırdım sanırım?"

Aslan dengesini kaybetmesinin içtiği içkiyle alakası olmadığını anlamıştı. Çünkü Esin hiç alkol kokmuyor gözlerinde ise yorgunluğu açıkca görülüyordu.

"Sizi yeniden görmek büyük şeref. En son düğününüzde görüşmüştük sizinle hala gözlerimin önünden gitmiyor o muhteşem gelinliğin içindeki o güzel görüntünüz"

Esin korumalara bakarak:

"Lütfen Aslan bey gidin buradan. Korumalar bizi gözetliyor"

"Farkındayım Esin hanım. Bakın sizinle konuşmam gereken çok önemli konular var. Lütfen bana biraz vakit ayırın"

"Aslan bey benim sizinle konuşacaklarım yok. Lütfen ayrılın yanımdan"

"Lütfen, emin olun çok vaktinizi almayacağım"

Esin tedirgin halde korumalara bakar ve kendi aralarında konuştuklarını görünce panik olur.

"Aslan bey ben yalnız hiç bir yere çıkamam. Şatodan ayrılmam yasak. Nasıl görüşebiliriz ki?"

Aslan telaşla yaklaşır ve sesizce:

"Esin hanım şatonun beş kilometre uzağında bir göl var. Orayı bildiğinizi düşünerek iki gün sonra saat iki de sizi orada bekliyor olacağım. Lütfen gelin inanın çok önemli"

Esin'nin de Aslan bey den öğrenmek istediği şeyler olduğundan bunu kabul etmişti. Korumalardan biri yanlarına yaklaşarak:

"Hanımefendi artık gitmeliyiz. Lütfen çıkalım"

Aslan yalancı bir gülüşle:

"İyi akşamlar Esin hanım. Tavsiyeniz için teşekkür ederim. Evet bencede en iyi tablo bu, onu alacağım"

Koruma sert bir halde Aslan'a bakarken koluyla Esin'nin sırtından gidelim şeklinde hafifce tutar.
Şatoya döner dönmez Esin hemen bir duş alır ve yatağına uzanır. Aklında sürekli olarak Aslan'ın neler söyleyeceği düşüncesi vardı.
O akşam hiç aşağıya inmez ve yataktan çıkmaz. Gecenin geç bir saatinde Tuğrul odaya gelir. Önce karısının yanına yaklaşarak onu şefkatle öper ve biraz onu izledikten sonra

"Nasılsın aşkım?"

Esin yastığı sırtının arkasına dayayarak doğrulur.

"Bilmiyorum Tuğrul. Bu ilaçlar beni halsizleştiriyor. Sürekli kendimi bitkin ve yorgun hissediyorum"

Tuğrul yüzünü asarak oturduğu yerden kalkar bir yandan soyunarak diğer yandan konuşur.

"Alışacaksın zamanla. Henüz bünyen alışkın değil. Almaya devam et"

Gömleğinin düğmelerini çözerken manidar bir tonla:

"Aslan'a ne konuştunuz? "

Esin beklemediği bu soru karşısında donup kalmıştı. Heyecandan kekeleyerek:

"Hiç, hiç birşey konuşmadık"

Tuğrul hala kendiyle uğraşıyor Esin'nin yüzüne bakmadan konuşmaya devam ediyordu.

"Hımm, ama korumalar yaklaşık dört dakika konuştuğunuzu söyledi"

"Dedim ya önemli bir şey değildi. Aslan beyle galada bulunan resimler hakkında konuştuk ayak üstü. Almak istediği iki resim arasında kaldığını ve benim bu konuda ona yardımcı olmamı istedi hepsi bu"

Tuğrul soyunup yatağa girer ve Esin'e dönüp:

"Onunla bir daha hangi şartlarda olursa olsun konuşmanı istemiyorum. Anladın sanırım beni değil mi aşkım?"

"Neden Tuğrul? Aranızda olan ne?"

Tuğrul iki kolunu başının altına koyar.

"Bunun önemi yok. Onunla dost değiliz bu da onunla konuşmaman için yeterli bir sebep sanırım. Yarın erkenden İsveç'e gidiyorum. Birkaç gün kalırım"

Ardından Esini öper ve kolundan tutarak başını göğsüne koyduktan sonra başucunda ki abajurun ışığını kapatarak uyur. Esin gözlerini kırpmadan uzun uzun düşünür bu durumu ve ardından o da uykuya dalar.

***
Sabah olmuş Tuğrul çok erkenden şatodan ayrılmıştır. Esin uyanarak önce lavaboya gider. Elini yüzünü yıkadıktan sonra temiz hava almak için balkonuna çıkar. Hava yine her zaman ki gibi bulutlu ve kapalıydı.

Bir süre etrafı izler. Arka bahçeye ekilen taze baharat kokuları ona hep huzur verirdi. Birden kulağına bir ses daha çarpar.
Bir kızın gülüşme seslerini duyar biraz daha eğilip baktığında, az ileride Sera'nın seyis George'nin oğlu olan Albert'la eğlendiklerini görür. Albert 25 yaşlarda uzun boylu birazda saf bir çocuktur. Sera Albert ile ilgileniyor ve ona cilveler yapıyordu. Albert bu durumdan öyle hoşnut olmuştu ki sürekli ellerini birbirine çarpıp Sera'nın peşinden kahkahalarla koşturuyordu.
Onları izlerken hizmetli kız Esin'nin kahvaltısını çoktan getirmişti bile. Arkasından seslenerek:

"Efendim kahvaltınız hazır. Lütfen önce ilaçlarınızı alın"

Esin ilaçları alana dek kız yanından ayrılmamış alıp almadığından emin olmak istemişti.
Esin öncelikle ilaçları alır ardında da iştahsız bir şekilde bir kaç lokma birşeyler yer. Ne zaman ilaçları alsa halsiz ve güçsüz kalırdı. Tuğrul'un dediği gibi olup bünyesinin alışması gerektiğini düşünür. Ama sürekli olarak Aslan'ın ona neler söyleyeceğini düşünüp bunun için sabırsızlanıyordu. Önemli şeyler olmalıydı yoksa neden o kadar çok ısrar etsin ki?

Bütün gün ve akşam hiç odasından çıkmaz dahası çıkamaz balkonunda bulunan sandalyesine oturup, annesi ve Mert ile konuşur. Ve odasından çıkmadan geceyi eder. Tekrardan verilen ilaçlarla yatağına yatar.

Gecenin bir yarısı gözlerini araladığı esnada dehşetle yataktan fırlayarak yere kapaklanır. Çünkü yatağın ucunda iki metre boyunda yüzü parçalanmış ve kan içinde duran biri onu izliyordu. Esin korkuyla gözlerini yumarak avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.
Sesi şatonun taş duvarlarında adeta yankılanıyordu. Çığlıkları duyan tüm çalışanlar odasına doğru koşarak kapıyı açmaya çalıştılar. Fakat Esin genelde Tuğrul'un olmadığı zamanlarda, kendini daha güvende hissetmek için kapısını kilitlerdi.

Meri hizmetlilere kapıyı bir şekilde açmalarını emreder. Esin korkudan dehşete kapılmış bir halde sadece çığlık atıyordu. Odasında bulunan kişi yavaşça Esin'e yaklaşır ve o korkunç yüzüyle ona bakar. Esin bir şekilde onu devirip hızla kapıya koşar. Arkasına bakmadan kapısının kilidini açarak koridora doğru düşer.

Yüzü bembeyaz kesilmiş halde eliyle odasını göstererek " Orada! Odamda biri var!"

Diyerek bağırır. İçeri ilk Meri girer biraz etrafa bakınır ve geri döner. Yerde oturan Esin'e acınası bir şekilde bakar ve çok sakin bir tonla:

"Odanızda kimseler yok"

Esin bu cevap karşısında deliye döner.

"Ne demek yok? oradaydı şimdi!"

Meri'ye inanmayarak ayağı kalkar ve odasına girer. Arkasında Meri ve diğer çalışanlar sessizce sadece onu izliyordu. Esin onlara dönüp:

"Buradaydı yemin ederim, tam şuradaydı. Her tarafa bakın!"

Meri tiksinç bir şekilde ona döner:

"Kimseler yok. Hayal gördünüz sanırım. Oda kapınız, balkon kapınız hepsi kilitli, kim nasıl buraya girebilir? Uyuyun lütfen"

Ardından hizmetlilere dönerek:

"Sizde dağılın! Herkes odasına!"

Mete gece o saate yeni şatoya dönmüş yukarıdaki harekliliği farkedip doğruca Esin'nin yanına gitti.
Şaşkın halde ortama bakıp:

"Neler oluyor burada Esin iyi misin?"

Esin sürekli olarak ağlıyordu. Meri önce davranıp sorduğu sorunun yanıtını verir.

"Mete bey, Esin hanım odasında birinin olduğunu idda ediyor"

Esin bu laf karşısında kükreyerek:

"İdda mı? Biri vardı diyorum neden anlamıyorsunuz?"

Meri tekrar cevap verir Mete'ye

"Efendim odasının kapısı, balkon ve de pencereler hepsi kilitli kaldı ki her yere baktık kimseler yok"

Mete Esin'nin bu durumuna çok üzülmüş onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Tamam Esin geçti. Korkmana gerek yok artık. Belki de kabus görmüşsündür ya da hayal"

"Mete yemin ederim değil. Evet bir çok kez hayal ve de kabus gördüm ama hiç biri bu gece ki kadar gerçek değildi. Bana dokundu ve çok gerçekti inan lütfen!"

Mete onu yatağına yatırarak:

"Sen uyuyana kadar yanında bekleyeceğim. Korkmanı gerektirecek bir durum yok artık. Lütfen sakinleş"

Esin ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin kimseler ona inanmıyor hayal gördüğünü düşünüyordular. Sonunda Esin de pes etmiş acaba mı diye düşünmeye başlamıştı. Uykuya dalana dek Mete başucunda bekledi. Uyuduğundan emin olduktan sonra uzun uzun onu izledi. Titreyen elini saçlarına yaklaştırıp ve çok narin bir şekilde okşamaya başladı. Gözleri yaşarmış çaresizlikle onu izliyordu.

Esin'e aşıktı ve bunu kendisinden başka kimseler bilmiyordu. Bu aşk tıpkı bir hastalık gibi eritiyordu Mete'yi. Bu kadın onu çok değiştirmişti. Kahroluyordu kendi içinde yanıp yanıp tutuşuyordu. Şura'yla bu yüzden birlikte olmuş belki bir nebze Esin'i unutur ümidiyle evlenmeyi düşünmüştü. İmkansız bir aşkın ocağına düşmüştü. Hele de Tuğrul bunu asla öğrenmemeliydi, aksi halde her şey yerle bir olur...

Ertesi gün gece yaşadığı olaydan dolayı hem endişeliydi hem de çalışanların gözünde küçük düştüğü için utanıyordu. Yine aynı saate kahvaltısı odasına gelmiş ve ilaçları içirilmişti. Esin bugün ne pahasına olursa olsun Aslan beyle konuşacaktı. O saate kadar odasında oyalanmış zaman geldiğinde giyinerek aşağıya inmişti. Hizmetliler ona tuhaf ve acıyarak bakıyordu. Esin Aslan'la görüşeceği için suçluluk duyuyordu ve bu bedenine yansıyordu. Etrafı şüphe çekecek kadar çok gözetleyerek doğruca Efirus'un yanına gitti. Onun bu şüpheli durumu Nancy'nin dikkatini çekmişti. Esin zar zor atına binmiş ve ağırca hareket ediyordu.

Nancy Esin'nin garip tavrından dolayı nereye gideceğini merak etmişti. Hemen o da atına binerek onu takip etmeye başladı. Esin merakla göle doğru ilerledi. Nancy ona sezdirmeden onu dikkatle takip ediyordu ki gölün hemen yanında duran Aslan'ı farkettim. Nancy gördükleri karşısında büyük şok yaşamıştı. Hemen atından inerek onu ağaçların içinde bir yere bağladı.

Ve kendi kendine gülerek:
"Nancy bugün şanslı günündesin kızım"
Diye büyük bir keyifle gülmeye başladı saklandığı yerden. Hemen cebinden telefonunu çıkararak her karenin resimlerini çekmeye başladı.
Esin Aslan'ın yanına yaklaşmıştı. Atından indiği sırada yine başı dönerek sendelemeye başlamıştı ki Aslan düşmemesi için yine onu hızla belinden kavradı.
İşte bu manzara Nancy için biçilmiş bir kaftandı. Her karesini büyük bir neşeyle çekiyordu.

Aslan hemen Esin'i yere oturttu.

"İyi misiniz hanımefendi?"

"iyim teşekkür ederim. Bu sıralar baş dönmelerim sıklaştı. Özür dilerim"

"Özre gerek yok. Asıl ben teşekkür ederim. Beni kırmayarak buralara kadar geldiğiniz için"

Esin solgun yüzüyle Aslan'a baktı.

"Evet sizi dinliyorum"

"Bakın Esin hanım bunu nasıl anlatsam bilmiyorum. Ama tehlikede olabilirsiniz?"

"Ne saçmalıyorsunuz Aslan bey? Niçin tehlikede olduğumu düşünüyorsunuz?"

"O şatoda garip şeyler oluyor inanın bana"

"Bıktım artık saçma sapan teorilerinizden. Neden tüm bunları kızkardeşiniz yasmina'nın iniharından dolayı, intikam amaçlı yaptığınızı söylemiyorsunuz?"

Aslan Esin'nin bu sözünden dolayı şaşkınlıkla ona bakar:

"İntihar mı? Size böyle mi anlattılar? Hayır Esin hanım, kızkardeşim intihar falan etmedi. O öldürüldü"

Esin oturduğu yerden kalkarak:

"Kanıtınız var mı? Çünkü anlatılanlar intihar yönünde. Anlıyorum sizi bunu kabullenmek zor ama maalesef o gece olanlar tamamen bir talihsizlikti"

Ardından ağırça yürüyerek atına doğru yürüdü Esin. Aslan arkasından sakince konuştu.

"Esin hanım, neden bu kadar halsizsiniz? Size verilen ilaçlardan olmasın sakın, ya şatoyu gece yarılarında ziyaret eden siyah giysili insanlar kim? Hiç merak etmediniz mi?"

Esin birden durur ve yavaşca yüzünü döner hayretle. Aslan net bir şekilde devam eder.

" Kız kardeşim hayat doluydu. Neden intihar etsin ki. Tuğrul yaptı diyemem çünkü yasmina'yı en az benim kadar severdi. Ona bir abi gibi davranırdı her zaman. Yasmina'yı hiç sahip olmadığı kızkardeşi yerine koymuştu. Ama ne yazık ki yasmina Tuğrul için aynı şeyleri hissetmiyordu. Evet ona aşıktı hemde görülmemiş bir aşkla. Onun acı çektiğini görmediğimi sanıyordu. Her şeyin farkındaydım ama ne yapabilirdim. Defalarca konuştum onunla, hiç bir faydası olmadı ne yazık ki.
Evet intihar ettiği gece alkol almıştı fakat çok az miktardaydı. Otopsi raporlarında hepsi var. Herkes o gece odasının içeriden kilitli olduğunu söylese dahi ben birilerinin kardeşimi aşağıya attığından eminim. Eski çalışanlardan birini buldum ve onu konuşturdum. O gece yalnız o aşağıda bahçedeymiş ve yasmina'nın bağırarak "Gelme yalvarırım gelme" diye korkuyla ağladığına tanık olmuş. Evet bu sebepten Tuğrul'a düşman olduğum doğru ama sırf bu yüzden onu suçlamıyorum. Sizin adınıza endişe duyuyorum. Aynı şey sizinde başınıza gelebilir"

Esin endişe dolu bakışlarıyla Aslan'a bakarak:

"Şatoya gelen o insanlar kim?"

Aslan başını yere eğer ve cevap verir.

"Emin değilim ama sanırım Tuğrul bir tarikatın lideri. O insanlarda tarikat üyeleri olmalı. Bu söyleyeceğim size saçma gelebilir belki ama teorilerim doğruysa şayet, birilerini kendileri için kurban seçiyorlar. Belki de bu defa ki kurban sizsiniz"

Esin gülmeye başlar.

"Siz cidden aklınızı kaçırmışsınız. Neden kurbanıyla evlensin ve tüm dünyaya ilan etsin"

"Evet haklısınız. Bunu bende defalarca düşündüm. Neden neden? Diye, Tuğrul asla bir kadınla bırakın evlilik ikinci kez bile görüşmezdi. Onlar onun için sadece oyuncak, oynar ve atar. Peki sizi bu kadar özel yapan ne? Siz yıllardır kurduğum tüm tezlerimi çürüttünüz. Ama tarikat kısmı doğru bundan emin olun. Dikkatli olun özellikle Nancy'e daha çok dikkat edin"

Esin hızla atı'na biner ve Aslan' a bakar.

"Saçmalık hepsi saçmalık"

Aslan Esin'e yaklaşmak için adım attığı an Efirus huysuzlanarak üstüne gider. Esin onu okşayararak sakinleştirir. Aslan cebinden bir kart çıkartıp Esin'e uzatır.

"Lütfen bu kartı alın bir gün çok daha fazla bilgi isterseniz üstünde ki adrese gidin. O adreste sizi hayretlere düşürecek çok daha fazla bilgi var. Hoşçakalın"

Esin eğilip kartı alır ve hızla uzaklaşır oradan.

Nancy ise odasında hazine bulmuş kadar mutlu şekilde dans edip duruyordu. Sürekli çektiği resimlere bakıp kahkaha atıyor tadını çıkarıyordu.
Koltuğuna oturup içkisini yudumlarken kendi kendine konuşur.

"Aptal, istediğinden de alasını verdi bana. Sen ve Aslan ha, bak sen. Bakalım Tuğrul bunları görünce ne halt edeceksin sürüngen. Seni yaka paça nasıl sokağa atışını izleyeceğim zevkle. Ardından kucağıma düşeceksin. Bu defa hiç kimse seni elimden alamaz"

Ardından resim tüm resimleri bir bir Tuğrul'a gönderir...

Haklıydı maalesef, bu resimler Esin'nin sonu olabilirdi. Tüm bu görüntülerin izahını nasıl yapabilirdi Esin? Hele de Tuğrul'un bu yöndeki hassasiyetini biliyorken. Zor günler Esin için alarm vermişti artık. Nancy'nin eline, rüyasında bile göremiyeceği bir koz vermişti. Bedelini ödemek zorunda kalacağı acı bir koz...

Continue Reading

You'll Also Like

714 71 21
Hiç geçmeyecek 8 yıl geçmişti Savaş artık geliyordu. Ne yapacaklarını kimse bilmiyordu. Tek umutları daha 16 yaşına yeni basmış bir genç kızdı. Ama g...
14.6M 588K 53
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
637K 1.3K 1
Bir aşkın büyü üzerinden lanete dönüşmesi...
1.2K 1K 6
Polis olan Richard yapmadığı bir suç nedeniyle yaşadığı yerden sürgün edilerek bilmediği bir kasabaya gider. Ve orada görev yapmak zorunda kalır. Bu...