Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

32.3K 4.1K 4.1K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği

1.1K 120 77
By aleynahirik

*Medya: Sarp. 💌🤍

İyi okumalar!

Dakikalar saat gibi gelip geçerken benim kim olduğumdan emin olmuş veya olmamış bir vaziyette yürümeye devam etti. Giriş kapısına yürüyene dek gözlerimi ondan ayırmadım.

''Çocukluk arkadaşının burada ne işi var?''

Kapıdan içeriye girişini göremeyeceğimi bile bile pencereye iyice yanaştım. Öyle ki burnumdan çıkan hava pencereyi buğulaştırırken İrem bu hale alaycı bir tavırla güldü.

''Emin misin arkadaşın olduğuna?''

''Ne dedin?'' dedim duymazdan gelerek. ''He, burada şu işi var... Bizimle yaşıyor.''

Kaşları neredeyse saç diplerine değecek kadar havaya kalktı. ''Sebep?''

''Yardımcılarımız var demiştim ya hani işte onlar Sarp'ın ailesiydi.''

''Sarp.'' dedi pencereden dışarı bakarken. ''Adı Sarp mı?''

''Evet.''

Nihayet pencereden uzaklaşırken iç çektim.

''Ay! Yoksa böyle zengin kız fakir oğlan gibi bir şey miydi? Çok heyecanlı.''

Ona göz ucuyla bakarken, ''Sen bazen ne dediğini hiç bilmiyorsun, biliyor musun?'' dedim.

Umursamaz bir tavırla omuz silkti. ''Öyle miydi değil miydi?''

''Değildi canım, ne alakası var?'' derken ben bile kendime inanmıyorum gibiydim.

''Ee, ailesi burada mı?''

Kısacık bir an sessizlik oldu. Pencereye yaslanırken açık kapıdan dışarı kontrol ettim ve herhangi birinin bizi duyup duymadığı konusunda endişelenmeye başladım.

''Değil maalesef.''

''Niye?'' diye sordu merakla.

''Uzun bir hikâye, anlatırım akşam. Hadi dinlen biraz.''

''Sen ne yapacaksın?'' diye sordu imayla.

''Ben de dinleneceğim.'' dedim gülümseyerek.

''Emre de yan odada dinleniyor.''

''İyi, hadi.'' dedim gülüşümü bastırmaya çalışarak.

''Biliyor musun, tahmin ettiğim daha eğlenceli olacak bu ev.''

Neredeyse sekerek odadan çıkarken arkasından tuhaf bir yüz ifadesiyle bakakaldım ve hemen ardından güldüm. Sağımdaki ve solumdaki iki odaya yerleşmiş arkadaşlarımın kapılarını kafamı uzatarak kontrol ettim. Kendi odamın kapısını usulca kapattım ve koridor boyu hızlı adımlarla yürümeye başladım. Önce aşağı kata inen merdivenlere, sonra üst kata çıkan merdivenlere baktım. Kendimi yeniden on iki yaşında hissederek ailemin her zaman kullandığı oturma odasına yürüdüm. Babam ortalıkta gözükmese de annem, televizyon ünitesinin altındaki tabakları çıkarmakla meşguldü.

''Anne?''

Hafifçe irkildi ve arkasını döndü.

''Ah, şimdi evde biri olmasına alışık değiliz ya tuhafıma gidiyor.'' dedi gülerek.

Aldığı porselen takımlarını orta masaya yerleştirdi. ''Yemek hazırlatıyorum size.''

''Kim hazırlıyor?''

''Yeni bir kadın, biz de çok iyi tanımıyoruz ama yatılı değil zaten.'' dedi. ''Daha birkaç ay oldu.''

Kollarımı göğsümde birleştirdim ve koltuktan birine oturdum. ''Ee, ne var ne yok? Bir haber var mı?'' diye sordum çekinerek.

Tam karşımdaki tahta kenarlı koltuklardan birine yerleşti annem ve bacak bacak üstüne attı.

''Hangi konuda bir haber bekliyorsun?''

''O konu işte. Ben gittikten sonra bir şey oldu mu?'' diye sordum. Sesime yansıyan ilgi ve meraktan oldukça rahatsız olduğunu belli ederek iç çekti.

''Biz bu konuyu kapattık, Ahsen.'' dedi. ''Sen gitmeden önce de kapatmıştık, bir daha tekrar açılmadı.''

Yüzüm düşerken sessizce iç çektim. ''Sarp...'' dedim bir kez daha çekinerek. Onun adını anmayı bırakalı ne kadar da uzun zaman olmuştu. İletişimi tam olarak nerede kopardığımızı hatırlamaya çalışırken beni yeniden görmesinin yarattığı o hisle başa çıkmanın zorluğuyla yüzleştim. Kafamın içinde o uçağa bindiğim andan beri dönüp duran soruların cevabını almaya bu kadar yaklaşmış olmak şu an içeri gidip kayıtsızca dinlenmemi zorlaştırıyordu.

''Ne olmuş Sarp'a?''

''Az önce pencereden gördüm de.''

''Evet, o hala burada zaten.'' dedi rahat bir tavırla ve hemen ardından sesini alçaltarak devam etti. ''Çocuğun hiçbir suçu yoktu, hala yok. Hiçbir zararı yok, bizimle yaşayıp gidiyor valla. Babana da çok yardım ediyor iş konularında.''

Kafamı salladım. ''Doğru, evet.''

''E-evlendi mi? Ya da... Ne bileyim, ne yapıyor hiç bilmiyorum da merak ettim.''

''Yok canım, ne evlenmesi. Bunu nereden çıkardın?'' derken annem alaycı bir tavırla gülmüş ve çoktan anne – kız dedikodu havasına girmişti. ''Üniversiteye gönderdik, okulu bitince baban yanına aldı işte yardım ediyor şirkette. Evde de öyle. Siz konuşmuyor musunuz arada?''

''Başlarda konuşuyorduk da sonra bilmiyorum ne oldu, belki benim bir hatam olmuştur. Arayıp sormayı aksattım sanırım.''

Annem sesime yansıyan bazı hisleri çekip almış olacak ki uzun sayılabilecek bir süre yüzüme baktı, kaşlarını hafif çattı ama sorgulamadı. Koltuktan kalkmadan hemen önce imalı bir sesle konuştu.

''Konuşun konuşun açmayın aranızı. Arkadaşın o senin.''

Gözümün önünden gelip geçen bazı sahneler, annemin bahsettiğinden çok daha fazlası olduğunu bir kez daha hatırlattı.

''Haklısın.'' dedim sadece.

''Bir mutfağa bakacağım. Sen de dinlen istersen biraz.''

''Yok, ben yorgun değilim. Bahçede turlayacağım biraz.''

''İyi hadi turla bakalım.''

Annemin oturma odasından çıkıp gitmesini bekledikten sonra ayağa kalktım. Kapıdan çıkıp gitmeden hemen önce koltukların arasında volta atmaya başladım. Benim mi onun yanına gidip ilk konuşmayı başlatmam gerekirdi yoksa eve gelen kişi olarak onun gelmesini mi beklemeliydim? On küsür sene önceki olayların bir önemi var mıydı ki? Ya da beş senedir doğru düzgün hiç konuşmamamızın? Beni görünce tam olarak ne tepki vermesini beklediğimden emin bile değildim. Ben mi çok büyük beklentiler içine girmiştim? Belki de sadece bir zamanlar aynı evde büyümüş, iki çocuk ve iki gençten başka bir şey değilizdir.

Duraksadım.

Kendi kendime açtığım sohbetin sonunun hiç beklemediğim bir noktaya bağlanmasıyla yüzleştim.

Beklentilerimi sıfıra indirerek oturma odasından dışarı çıktım. Kafamın içinde dönüp duran o son cümlenin beni aşağı indirmesinin bekleyerek merdivenler adımlarını attım. Girişe geri dönerken mutfaktan gelen kap kaçak sesleri, annemin sesine, babamın yeni adamıyla evin tamiratıyla ilgili girdiği derin sohbetine karışırken kendimi tuhaf hislerin orta yerinde buldum. Geçmişe özlemim, yaşayıp yaşamayacağımdan emin olamadığım hayal kırıklığım, nelerin değiştiğine olan merakım.

Evin dış kapısından çıkıp ellerimi şimdiden sertleşmeye başlayan rüzgârın etkisiyle pantolonumun cebine soktum. Ortada duran mermer çeşmenin önüne doğru yürüdüm. Çeşmenin ucuna otururken kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gri bulutlar, biraz önceki güzel havayı kapatmak için yavaş yavaş geliyordu. Bu evde bilinmesi gereken en önemli şey de buydu: Günlük güneşlik geçen gündüzlerin geceleri fırtınalı olur.

''Hoş geldin.''

Gözlerimi gökyüzünden saniyeler içinde ayırmama neden olan ses, çok daha büyümüş, olgunlaşmış ve derinleşmişti.

Kafamı hızla çevirdim. Evin içine girdiğini düşündüğüm kişi evin arka bahçesinden bana doğru geliyordu. Yüzünde gördüğüm ilk ifade gerginlikti. Elleri hala cebindeydi. Yanıma gelene kadar ne yapacağımı bilemeyerek öylece oturduğum yerde kaldım. Bana ulaştığında ise aptal gibi göründüğümü düşünerek hızlıca ayağa kalktım.

''Hoş buldum.''

Sesim, beklediğimden daha normal çıkmıştı doğrusu. Önüme kadar geldiğinde elini mi sıkmalıyım yoksa sarılmalı mıyım ikilemi arasında boğuluyordum. Bir zamanlar yakındık. Hem de çok yakındık. Bu yakınlığa birbirimizden böylesine kopacağımıza inanmazdım. Şimdi ona sarılıp sarılmamak konusunda duyduğum ikilem bile öylesine yabancı hissettiriyordu ki.

''Dönmüşsün.''

Karar vermemin böylesine uzun sürdüğü anın ardından hiçbir şey yapamadık. Zaman aşımına uğramış bir selamlaşma havada asılı kalırken gülümsemeye çalıştım.

''Evet.'' dedim.

''Nasılsın?''

Kendi içimde verdiğim savaşın dışavurumunu yaşamamak için tüm mimiklerimi kontrol altına almak için çabaladım. Tam karşımda, bir zamanlar neredeyse aynı boyda olduğumuz çocuk şimdi benden oldukça uzun, tam anlamıyla bir adam olmuştu.

''İyiyim, seni sormalı. Sen nasılsın?''

Aramızdaki gerginlik omuzlarıma ciddi bir yük bindirirken elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim.

''Ben de iyiyim.''

Konuşmanın bitme ihtimaliyle karşı karşıya kalınca iyice panikledim. Yanlış veya saçma sapan bir cümle kurma korkusuyla ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilemedim. Tuhaf bir şekilde güldü.

''Değişmişsin.''

''Neden?'' dedim hiç beklemediğim bu tepki karşısında.

''Bilmem, önceden daha konuşkandın.'

Ona hala daha konuşkan biri olduğumu ama onu görmemin bende yarattığı gerginlikle başa çıkamadığımı açıklamak isterken hiçbir şey diyemedim. İşaret parmağını havaya kaldırdı ve saçlarımı gösterdi. ''Saçların.'' dedi.

Kendi saçlarımdan haberim yokmuşçasına elimi kısa saçlarıma götürdüm. ''Ah, evet. Kestirdim.''

Beni en son neredeyse belime kadar uzun sarı saçlarımla hatırladığını düşünürsek bu tepkiyi vermesini doğal karşılayabilirdim.

''Yakışmış.''

Verdiği tek kelimelik cevaplar beni ona karşı git gide yabancılaştırırken hayal kırıklığım gerçek bir duyguya dönüştü.

''Teşekkür ederim.''

Sen de önceden daha sıcakkanlıydın, demek istediğim an dudaklarımı birbirine bastırdım. Aramıza giren bu soğukluğun nedeninin ailemin beni pek de gönüllü olmadığım bir ülkeye göndermesi ve onu geride, bu evde bırakmam mıydı yoksa gittiğim yerin büyüsüne kapılıp birkaç ay sonra iletişimi zayıflatan taraf olmam mıydı? Her ne kadar kararsız gibi gözüksem de şu ana ana kadar beni gördüğünde ne yapmasını istediğimi aslında bildiğimi fark ettim. Sevinmesini istemiştim. Beni görmesini, bıraktığım son halindeki gibi gülmesini, beni güldürmesini ve gerçek anlamda sevinmesini istemiştim.

''O zaman... Ben içeri geçiyorum.'' dedi ne yapacağından şüpheli bir tavırla.

''Tamam, ben biraz daha buradayım.''

Elini kaldırıp selam verdi ve usulca arkasını döndü. Eve doğru yürüyüşünü izlerken yüzüm düştü. Hissettiğim o gerginlik yerini huzursuzluk ve kalp kırıklığına bırakırken başımı hafifçe öne eğdim. Arkamda kalan çeşmeye bakarken burada durduğumuz son anıda arkasını dönüp gidenin ben olduğumu hatırladım.

Onun peşinden gitmiş gibi görünmesinden kaçınmak için dakikalarca etrafta dolandım, havadan iyiden iyiye soğumaya başlamasına aldırmadan bekledim ve bekledim.

#

Yemek masasında annem ve babam her zamanki gibi masanın iki ucunda otururken, iki arkadaşım karşımda yan yana sandalyelerdeydi. Ben ise onların karşısında, yanında boş bir sandalye ile oturuyordum. Emre'nin bana yolladığı neden-yanımda-sen-oturmuyorsun bakışları altında ezilirken annem araya girdi.

''Buyurun başlayalım.''

Ona bakıp birini daha bekleyip beklemediğimizi sormak üzereyken babam konuşmaya başladı.

''Sarp birazdan gelir.''

Emre henüz kaşığı eline yeni almışken duraksadı ve özellikle bana bakarak, ''Sarp kim?'' diye sordu.

Kimsenin cevap vermesine gerek kalmadan Sarp yemek odasının kapısından içeriye girdi.

''Kusura bakmayın, beklettim mi?''

''Yok canım, daha yeni başladık. Gel otur.'' dedi annem.

Yanımdaki boş sandalyeye birkaç saniye baktıktan sonra babamın arkasından dolanıp yanıma oturdu.

''Eskisi gibi.''

Kendi sesimi duyana dek bu düşünceyi sesli dile getirdiğimden habersizdim. Sarp bana döndü ve gülümsedi.

''Evet, öyle.''

''Sarp bizim aileden biri gibidir, bizimle yaşıyor.'' dedi babam ve bakışlarımı Sarp'tan ayırıp masaya dönmeme sebep oldu.

''Akrabanız mı?'' diye sordu Emre merakla.

''Hayır, değil.'' dedi annem ve tam da bu noktada bu soruyu derin bir çıkmaza soktu. İrem bana kaçamak bakışlar yollarken annem ile babamın da aynı bakışları paylaştığına şahit oldum.

''Sarp'ın ailesi bizim yanımızda çalışıyorlardı, bize çok yardımları dokundu.''

Herkes ortamın gerginliğinden kaçmak ister gibi ufak ufak yemek yemeye başlarken annem de kafası ve çıkardığı seslerle babamı onayladı.

'' Çalışıyorlar? Artık burada değiller mi?'' diye sordu Emre, doğrudan Sarp'a bakıyordu.

Sarp henüz yemeğine başlamamışken boğazını temizledi.

''Hayır.'' dedi net bir sesle.

''Peki nerede-'' diyecekken Sarp gelmekte olan soruyu önceden sezip cevabını hazırlamıştı.

''Annem hayatta değil, maalesef.'' dedi. ''Babam da...''

Bir saniyeliğine duraksadığında kafamı önümdeki tabaktan hiç kaldırmadan sadece onu dinledim.

''Babam da cezaevinde.'' dedi bir çırpıda.

Masaya yayılan soğuk sessizliğin ardından Emre afalladı.

''Çok pardon dostum ya, ben... Bilemedim.''

Kafamı kaldırdım ve İrem'e baktım. Hafifçe açılmış iri gözleriyle onu da bana bakarken yakaladım.

''Sorun yok.'' dedi Sarp. Ses tonuna bakıldığında gerçekten de sorun yokmuş gibi güçlü ve kendinden emindi. ''Ben bununla yaşamayı öğreneli uzun zaman oldu.''

Emre mahcup bir tavırla kafasını eğdi ve anlayışla sessizleşti.

''Ee, siz anlatın biraz.'' dedi babam. ''Ne var ne yok? Nerede tanıştı bu üçlü?''

''Üniversitede.'' dedi İrem konunun dağılmasından hoşnut bir tavırla. ''Son sene tanıştık ama çok iyi anlaşıyoruz.''

Konuya dahil olmayı çok istesem de omzumun üzerinden O'na bakmaktan, kafasının içinden neler geçtiğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Gözümün önünden bir süredir bastırdığım ve hafızamın arka raflarına ittiğim görüntüler gelip geçerken bununla yaşamayı öğrendiği süre içinde orada olmadığımı, aksine yaşayamadığı süre boyunca yanında olduğumu anımsadım. Beni fark etmesi için bir süre gözlerimi ona diktim. Birkaç dakikanın ardından kafasını tabağından kaldırıp da gözlerini bana çevirdiğinde sadece dudaklarımı oynatarak konuştum.

''Özür dilerim.''

Kafasını iki yana salladı. ''Sıkıntı yok.'' diye fısıldadı.

Masa çoktan bambaşka bir konuya geçmişken sadece iki kişi aynı noktada, aynı fırtınalı gecenin güneşli sabahında kalmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

47.9K 2K 34
Aşiret Gerçek ailem serisi : Melis vera yılmaz 1. Bölüm en altta Olaylar biraz geç başlıyor. Bunu söylemek istedim. Biraz sıkıcı gelebilir çünkü mel...
2.6M 83.4K 106
Bu ateş ikimizi de yakacak. Yüküm zarif bedenine kat ve kat ağır gelirken hafifleyeceksin. Altımda ezilen güzelliğinle birlikte kirleneceksin, tene d...
1K 76 4
" Seni yanındayken bile özleyen bir adamın sevgisini sorgulama gül goncası. Sensiz bir güne dayanamayan beni , sensizliğe mahkum ettiler. " Sesinde...
Kayıp By .

General Fiction

234K 15.5K 25
"Bazen, geçen sadece zamandır, bazı acılar bâki kalır. Bazı sözler bedenlere, bazı aşklar kalplere, bazı dostluklar da anılara saklanır..." Yetimhane...