AY'IN ŞAFAĞI

By -Freya_8-

2.1K 204 291

"Orası lavabo. İşini hallet buradan karakola geçeceğiz." dediğinde başımı korkuyla yüzüne çevirdim." "Burası... More

Tanıtım
2-KAÇTIM MI KAÇIRILDIM MI?
3-MEKTUP VE BİLİNMEZLİK
4-KIVANÇ KARASU
5-BİR TUTAM GEÇMİŞ
6-SICAK VE GÜVENLİ
7-ELİNDEN ALINANLAR

1-ULAŞMASI ZOR CENNET

369 32 47
By -Freya_8-

Selamın aleyküm
Bildiğiniz üzere aslında diğer kitabım bitmeden yayınlamayacaktım ama biraz fikir edinmenizi istediğim için kendimi tutamadım ve huzurlarınızda birinci bölümmmm!

Keyifle okuyun...
❤️‍🩹


"Bunu ye." Dedi önüme tepsiyi bırakırken. Bakışlarım tepsinin üzerindeki bir kase çorbaya ve bir bardak suya kaydı. Odadan çıkarken arkasından baktım sadece. Yattığım yerden kalktım ve küçücük ve kare şeklinde olan pencerenin önüne geçtim. Bakışlarım dışarıya çıkmamam için takılmış olan demir parmaklıklara kaydı. Arkasında görünen yere baktım. Ağaçlar ve dağları görebiliyordum sadece. Sis dağı çevrelemiş ve nereden geldiğini bilmediğim su sesi bu görüntüyü rahatlatıcı bir hale getirmişti. Ama rahatlamadım. Sahi ne kadar oluyordu dışarıya ayak basamayalı.
Unutmuştum.

Geri döndüm ve buradaki kaldığım yere baktım. Tahta ve üzerinde sadece bir nevresim ve üzerime örttüğüm battaniye olan yatağım, tek gözlü iki parça kıyafetimi koyduğum dolap. Bu kadar. Başka hiç bir şey yoktu burada. Yaralı bedenim için hiç de uygun bir yer değildi. Ama ben yıllardır buradaydım. 22 yıldır buradayım ve buranın dışındaki dünya hakkında hiç bir fikrim yoktu.

Tepsinin başına geçerken hiç de iç açıcı olmayan çorbaya baktım. Daha sonra ise bir kaşık alıp boğazımdan geçmesini sessizce bekledim. Sahi yıllardır kaç çeşit yemek yemiştim ki? Çorba, pilav, ekmek, ve çok nadir et. Tabi ona eşlik etmelerim dışında. Ona eşlik edersem çok çeşitli şeyler olurdu masada ve yerdim. Çeşit çeşit iştah açıcı yemekler ona eşlik ettiğim zaman boğazımdan geçebilirdi.
O da zorla.
Buradaki yaşamım dışında hiç bir yaşamım yoktu. Yıllarım bu evde bu odada geçmişti.
Tuzu olmayan çorbaya tiksinerek baktım. Bunu yiyemeyecektim. Bardaktaki suyu alıp içtim tek seferde. Daha sonra ise elime tepsiyi aldım ve odanın kapısını açıp dışarı adımladım. Sırtımdaki acıyı görmezden geldim. Zaten sırtımdaki acının ve tepsideki yemeğin sebebi yine onun sahte kuruntularından kaynaklıydı.  Sakince adımlarımı atıp koridorun sonuna geldim. Orada bulunan merdivenleri yalın ayaklarımla indim ve mutfağa girerek elimdeki tepsiyi bıraktım. O sırada burnuma dolan kokuyla acı içinde kıvrandı midem.
İştah açıcıydı. Ama asla dokunmazdım. Eğer dokunursan bana bu çorbayı bile vermezdi çünkü.

"Yemeğini yememişsin." Arkamdan gelen ses ile bedenim korku ile titredi. İrkilerek arkamı döndüm ve bakışlarım onu buldu.
"Ama seninle anlaşmıştık. Yemeğini yiyecektin." Dedi alaycı bir tınıyla. Bakışlarım mavi renkli gözleriyle buluştu. Korkuyla titreyerek başımı eğdim.

Nefret ediyordum maviden.

"Neden yemedin?" Dediğinde sadece sessizce ona bakmamaya devam ettim.

"Cevap vermediğin için sinirlensemde bu gün keyfimi hiç bir şey bozamaz." Sessizce dikilmeye devam ettim. Eğer keyifli ise bana ilişmezdi. Bu iyi bir haber.
"Hatta gel bu gün yemeği beraber yiyelim. Ne de olsa sen bunu pek beğenmemişsin." Korku dolu gözlerimi ayaklarımdan ayırmadım. Eğer görürsem onu, canım çok yanardı. Bakmak istemiyordum. Onun gözlerinde benim hayatımın ölümü vardı. O ise katiliydi.

"Bana neden bakmıyorsun? Yine nankörlük mü yapıyorsun?" Dediğinde korkuyla başımı iki yana salladım ve hızla korkudan titreyen gözlerimi onun mavi gözlerine diktim. Yaşlar göz pınarlarımda birikmişti.
"Ah! Yine ağlıyor musun? Hadi ama mutlu ol sana güzel bir haber vereceğim." Dedi ve bana yaklaşarak yüzümü koca avuçları arasına alarak gözümden süzülen yaşları sildi. Korkuyla geri çekilmek istedim fakat ellerim ve tüm vücudum titrediği için hareket bile edemedim.
Ellerini yüzümden çekip tek eliyle beni kolumdan tuttu ve bu büyük evin mutfağından çıkardı. İleride bulunan kocaman ve kasvetli olan salona girdiğimizde beni hazır olan masaya oturttu. O da baş köşeye oturduktan sonra içeri az önce kokusunu aldığım yemekle bu evin hizmetçisi olan kadın girdi. Her gün benim yemeğimi getirir ve ortadan kaybolurdu. Attığım çığlıkları duymazdı hep.
Elindeki yemeği de masaya bırakıp bizi yalnız bıraktı.

"Hadi başla. Zaten çok zayıfsın. Hasta olmandan çok korkuyorum." Dediğinde dediğini yapmaktan başka çarem olmadığını biliyordum. Zayıflığımın sebebi kendi değilmiş gibi konuşuyordu hep. Kasılmaktan sırtımdaki yara ağrırken yapacak bir şeyim olmadığından çatala uzandım. 

Çatalı titreyen elimle tuttum ve tabağımda bulunan et yemeğine çatalımı batırdım. O ise benimle beraber yemeye başlamıştı. Bir anda elimin titremesinin şiddetine dayanamayan çatal bir şangırtıyla tabağıma düştü. Ben korkuyla ona bakarken o gözlerini kapattı ve sinirli bir soluk çekti içine daha sonra ise gözlerini açtı ve gülümsedi.

Gülümsemesi ile korkum artmasına rağmen midem bulandı. O ki benim hayatımı karartan adamdı.. Gerçi hayat ne onu bile bilmiyordum.
Çatalıma hızla uzandı ve az önceki et yemeğine tekrar daldırdı, daha sonra ise ağzıma uzattığında korku dolu bakışlarım çatala düştü.
"Aç hadi ağzını." Dediğinde korkuyla birbirine kenetlenmiş çenemi zorla açtım ve dudaklarımı da araladım. O ise çatalı ağzıma doğru götürdü ve bana yedirdi. Bu halleri beni daha çok korkutuyordu çünkü normalde böyle değildi. Şimdiye kadar beni o odaya kolumdan tutup fırlatması, kapıyı üstüme kilitlemesi ve bir hafta sadece az önceki çorba gibi yemekler vermesi lazımdı. Nereden biliyordum? En son öyle olmuştu çünkü.

"Dediğim gibi bu gün hiç bir şey keyfimi bozamaz." Elindeki çatalı tabağının kenarına bıraktı.
Çatalı aldım ve yemek yemeye devam ettim titreyen ellerime rağmen.
"Biz, iki hafta sonra evleniyoruz." İlk anda üzerime bile alınmadım. Daha sonra ise bakışlarım keskin hatlara ev sahipliği yapan yüzünü buldu. Bana ciddiyetle ve mutlulukla bakan gözlerini gördüğümde ise içimde şaşkınlık, korku ve üzüntü aynı anda oldu. Bunların karışımı ise dehşet oluyordu sanırım.

Korkuyla bakarken engel olamadığım bir şekilde gözlerimi iyice açtım ve kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. Bana bakan yüz hatlarının gerilmesini ilk kez umursamadım. İlk kez ondan bu kadar kaçmak, bu kadar kurtulmak istedim. İlk kez yardım çığlıklarım zihnimi aştı ve dudaklarımdan
"Hayır!" Nidası ile döküldü. İlk kez kalbim bu kadar korkuyla çarptı. Ve ben ilk kez en korktuğum anda cesurlaştım.

Korkuyla hızla masadan kalktım ve beni yakalamasına fırsat vermeden koşarak salondan çıktım ve hızla yan tarafta bulunan lavaboya girdim. Bu size göre cesurluk olmayabilirdi ama benim asla yapmayacağım bir şeydi. Kapıyı kilitlerken korkuyla kalbim çarpmasına rağmen karşısına çıkıp deli gibi bağırarak ona hesap sormak istiyordum.

Evlilik nasıl bir şeydi hiç tanık olmamıştım fakat eğer evlenirsem onunla sonsuza kadar kalmak zorunda olduğumu biliyordum. Onu sevmek zorunda olduğumu biliyordum. Ben onu sevmek istemiyordum, ben onun eşi olmak istemiyordum, ben evlenip sonsuza kadar ona mahkum olmak da istemiyordum.

"Aç şu kapıyı! SANA AÇ DEDİM!" bağırışlarını duyunca korkuyla irkildim ve ne yapacağımı düşündüm.
Keşke öğretmenim o gün bana yardım edeceğini söylediğinde daha cesur olsaydım.
"Beni bu kapının durduracağını sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu kapıyı kırarım. Sana dedim ki aç şu kapıyı!"

Korkuyla banyoda ne yapacağımı düşünürken bir anda aynadaki aksimle göz göze geldik. Gözlerim kahverengiydi sanırım ama bal gibiydi de ve yaşlarla doluydu. Kimi yaşlar yüzümde asılı kalmıştı ve tenimi gıdıklıyordu. Siyah kısa saçlarım soğuk terlerim nedeniyle enseme ve alnıma yapışmıştı. Hastalıklı derecede zayıf olan vücudum ise son noktayı koyuyordu.

Zayıftım. Onun karşısında bir hiçtim. Beni ezip geçerdi.

"Sana kapıyı açman için son bir şans veriyorum. Eğer kendi rızanla açarsan sana bir şey yapmayacağım." Dediğinde artık cesaretimi toplayabildim ve titreyen ellerimle kapıyı açtım. Açtığım anda kapıyı içeri doğru itti ve burnuma çarpmasını hiç umursamadan hızla üstüme yürüdü ve sıkıca kolumdan tutarak beni hızla duvara doğru itti. Sırtım sertçe duvara çarptı. Acı dolu bir inleme dudaklarımın arasından kaçtı. Zaten sırtımda onun yakın zamanda açmış olduğu bir yara vardı.

"Seni bunca yıl boşa mı yetiştirdim zannediyorsun? Bana verildiğinde ben de çocuktum. Bunca yıl büyümeni bekledim. Şimdi asla bana karşı koyamazsın. Sen benim karım  olacaksın." Dedi öfkeyle ve tane tane konuşarak. Ben ise titreyerek ve ağlayarak bakışlarımı mavi gözlerinden ayıramadım.
"Şimdi iki hafta sonraki düğünümüz için dinlenecek ve hazır olacaksın." Dedikten sonra yavaşça yaklaştı bana ve şakaklarıma dudaklarını yaslayarak beni öptü. Bir anda midem ağzıma gelirken zaten stresten bulanan midem ile hızla elimi ağzıma kapatmaya çalışmama rağmen yetişemedim ve zorla yediğim tüm yemekler ağzımdan gömleğine ulaştı.

"Ah! Ne yapıyorsun sen! İğrenç!" Dediğinde zaten çoktan kusacağımı kustuğum için bitmişti. Onun gömleğini çekiştirip tiksinti ile banyodan çıkışını izledim yüzümdeki kurumaya yüz tutmuş yaşlar ile. Şaşkınlıkla yerimden hareket edemezken bir anda dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı yavaşça. Bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan. Psikolojisi bozuk insanlar gibiydim. Belki de gibisi fazlaydı. Bilemezdim. Daha sonra ise koşarak odama gittim, kapıyı kilitledim ve korkuyla tahta yüzeye yattım. Battaniyeyi kafama kadar çektikten sonra gözlerimi de korkuyla kapattım.

Beynimdeki düşünceler dolanırken ne yapacağımı düşünüyordum. Kaçmak istiyordum ama o kadar bihaberdim ki dışarıdaki dünyadan, hiç bir şeyden haberim yoktu. Ben kendimi bildiğimden beri bu evdeydim. Bu odada bu yataktaydım. Yüzünü gördüğüm insan sayısı bir elin parmağını geçmezdi.
Bu evde çalışan hizmetli,
Beni arada bahçeye çıkarıp gezdiren Celal abi,
Hastalıktan ölürsem binde bir gelen doktor
Biricik öğretmenim Pelin Karasu
Ve O.                                                 

Karanlık dünyamın mimarı, hapishanemin gardiyanı, cehaletimin sebebi...
Bu evin bahçesinin dışına hiç çıkmamıştım. Sadece bir kere uzaktan araba görmüştüm. Ben hep burada bu dağda yaşamıştım. Ne oyun oynayan bir çocuk, ne ağlayıp isyan eden bir ergen, ne de dünya güzeli genç bir kız olabilmiştim.
Ben korku dolu bir çocuk, korku dolu bir ergen ve daha çok korkan bir genç kız olmuştum.

Şimdi ise eğer kaçmazsam acı dolu olacaktım. Acı çekmiştim ama daha çok olacaktı. Hiç insan göremeden burada ölecektim. Beni öldürecekti

Ne kadar kaçmak zorunda olsam da bir planım yoktu. Daha önce o kadar çok korkmuştum ki kaçmayı denememiştim. Bu benim için çok zordu ama bu sefer yapmak zorundaydım,
Peki ama kaçınca nereye gidecektim? Kimseyi tanımıyordum, şehri bilmiyordum. Nasıl bir yer sadece yıllar önce öğretmenimin gösterdiği fotoğraflardan biliyordum.

Ama hayatımda sadece bir kez cesur olmak zorundaydım. Hiç değilse bir kez de olsa denemelisin. Yoksa burada ölecektim. Yaşayamadan kefenleri bürünecektim. Buna izin veremezdim. Bu sefer olmazdı çünkü artık dayanamazdım.

Bu sefer cesurdum.

Ben ilk defa bu kadar cesurdum. Bunu yapacaktım.

/*/

Sabah güneş ışıklarının gözlerime girmesi ile uyandım. Hızla yerimden doğruldum. Bu gün yapacaktım. Ne kadar çabuk kurtulursam o kadar iyiydi. Yatağımdan kalktım. Battaniyeyi katlayıp yatağın üzerine bıraktıktan sonra odadan kucağıma koyduklarım fark edilmeden koşarak banyoya girdim. Bu banyoyu sadece ben kullanıyordum. O yüzden hızla lavabonun altında bulunan dolaba elimdekini fırlattım ve hızla kapağını kapandıktan sonra elimi yüzümü yıkamak için doğruldum. Aynadaki yansımam ile kısa bir an duraksadım. Siyah kısa saçlarım darmadağın olmuştu. Dün kapı burnuma çarptığı için burnum morarmıştı. Kahverengi gözlerimin altında kocaman morluklar olmuştu. Dün kapı çarpan burnum da morarmıştı. Dudaklarım yeni uyandığım için şişti. Yanaklarım içe çökmüşlerdi. Vücudum ise aşırı zayıftı ve kısaydı. Bilmiyorum en azından gördüğüm sayılı insanlara göre öyleydim. Berbat görünüyordum.

Daha fazla oyalanmadan hızla mutfağa indim. Çalışan ablayı gördüğümde yanına gittim sessizce.
"O nerede?" Dediğimde sesim yeni uyandığım için çatallı çıkmıştı.
"Düğün hazırlıkları için gittiğini, senin sıkı bir kahvaltı etmen gerektiğini ve bu vitamin haplarını içmen gerektiğini söyledi." Dediğinde masada hazırlı olan son derece besleyici kahvaltı ile kaşlarım çatıldı. Bana genelde böyle davranmazdı ama düğün için böyle yaptığını düşünüyordum.

Kahvaltı masasına oturup aç olduğum için hızla mideme indirmeye başladım. Peynir zeytin yumurta derken tüm masayı silip süpürdüm neredeyse. Ne de olsa ihtiyacım olacaktı.

"Bu gün banyo yapacağım." Dedim yanımdaki kadına.
"Tabi yapın. Bana neden soruyorsunuz?" Dediğinde cevap vermeden çıktım. Bu kadından da nefret ediyordum. Eğer bana yardım etse ya da polis çağırsa buradan kurtulabilirdim. Ama asla yapmıyordu. Sanırım bu koca evde sevdiğim tek insan Celal abi. Çünkü bana en başından beri en düzgün davranan kişi. Beni dışarıda gezdirir ve istersem kaçmama yardım edeceğini söylerdi. Ama ben korkudan çıtımı çıkaramaz, mavi gözlerin beni izlediğine emin olduğum çalışma odasının penceresine korkuyla bakar dururdum.
Onu son kez görmeden gitmek istemiyordum. Hatta belki ondan yardım bile alabilirdim.
Evin dış kapısına ulaşıp kapıya iki kez vurdum. Kapı dışarıdan açılırken Celal abi ışıltılı gözler ile yüzüme baktı.
"Günaydın ufaklık." Bana hep ufaklık derdi o da, çünkü ismimi bilmiyordu.

"Günaydın Celal abi, nasılsın?" Dediğimde kaşlarını çatarak yüzüme baktı. Daha sonra ise biraz bana yaklaşarak fısıltı bir şekilde konuştu.
"Biliyorsun bu şekilde konuşmamız yasak. Eğer başka bir durum varsa..." Dediğinde acelece sözünü kestim.
"Celal abi, bu sefer iş ciddi. Benimle evlenmek istiyor ve ben bunu yapamam. Evlilik ne onu bile tam bilmezken bu adamla nasıl evlenebilirim?" Dediğimde bakışlarına öfke yerleşti. Bana biraz daha eğildi.

"Bak ufaklık, beni iyi dinle. Dediğin gibi iş ciddi. Bu evden çıkıp arka taraftaki ormana girince biraz düz ilerle, daha sonra bir dere göreceksin, dereyi takip et. En son dere biraz aşağı doğru kıvrılacak. Oradan sonra da rotanı değiştirme aynı hizada git, bir 1 kilometre sonra ana yola ineceksin. Oradan arabalar geçer, onlardan yardım iste, seni karakola götürsünler. Daha sonrasını polisler halleder. Dediğim yol normalden çok daha uzak ama yine de akla ilk gelmeyecek yer. " Dedi. Daha sonra ise benden uzaklaştı.

" Buradan başarıyla kaçabilirsin umarım. Senin için adamları ön tarafa çekeceğim. Yokluğun o adam gelene kadar fark edilmez. Sen o zamana kadar gidersin zaten. Lütfen kendini kurtar." Dedi ve kapıyı yüzüme kapatarak çıktı.

Ben ne diyeceğimi bilmeden öylece dururken bir anda aklıma vaktimin dar olduğu geldi. Hızla üst kattaki odama çıkarak eski dolabımın kapağını açarak içindeki kalan son kıyafetlerimi de kucağıma aldım ve odaya son bir bakış attım. 22 yılım bu odaya sığmıştı.
Her köşesinde acı dolu anlarım vardı.

Daha fazla bakamadan odadan çıktım ve banyoya girdim. Kapıyı da kilitledikten sonra hızla elimdeki kıyafetleri üzerime giydim. Şimdi üzerimde beyaz dizlerimin biraz altında biten sade bir elbise vardı. Üzerine kalın kapüşonlu hırkamı giydim. Hava soğuktu. Daha sonra sabah dolaba sakladığımı çıkardım. Bir çantam olmadığı için yatağımdan aldığım çarşafa sarmıştım. Hızla düğümünü açıp içinden yıllar önce öğretmenimin verdiği çakıyı aldım. Onu cebime koyduktan sonra yanında ne kadar olduğunu bilmediğim bir miktar para ve bir de altın vardı. Ne kadar ediyordu ya da boyutu neydi bilmiyorum fakat bunlar küçük bir cüzdanın içindeydi ve yine öğretmenim vermişti. Bu cüzdanı alıp cebime koydum ve cebimin fermuarını çektim. Düşmemeliydi.

Daha sonra öğretmenimin verdiği telefon numarası ve içinde ne yazdığını bilmediğim kağıda baktım. Bunlar gerekliydi benim için. Onları da altının ve paranın yanına koydum. Kalan eşyalarım da zaten azıcık bir şeydi. Hızla önce kıyafetleri düşmeyecek şekilde bağladım, daha sonra ise çarşafın uzun kısımlarını belime bağladım. Hazırdım artık.

Aynadan kendime baktım. Kendime bakışlarımla son kez cesaret verdim. Bunu yapmak zorundaydım. Eğer yapmazsam bu hayattan göçüp gidecektim yaşayamadan.

Bakışlarımı aynadan çektim ve derin bir nefes verdim. Daha sonra ise banyodaki havalandırma penceresini açtım. Çok büyük bir pencere değildi ama idare ederdi. Pencereye tırmanıp aşağıya baktım. Daha sonra ise çok düşünmeden atladım. Ayaklarıma değen çimenlere hissedince hızla elime aldığım ayakkabılarımı çorap giydikten sonra ayaklarıma geçirdim. Daha sonra ise etrafta hiç kimseyi görmeden koşarak ormana yaklaştım. Saat sabah 8 sularındaydı sanırım. Derin nefesler alırken ayaklarımın çimler arasında olduğunu bilmek beni öyle mutlu ediyordu ki!
Tahmini bir yıl önce basmıştım en son. İznim o günden beri yoktu. Sadece balkona çıkabiliyordum ya da terasa. Ama eskiden bahçeye çıksam bile sadece belli sınırlarda gezebiliyordum. Şimdi ise özgürce koşuyorum. Kulaklarımda kuşların cıvıltıları, etrafta temiz ve yeşil orman, bacağımın açıkta kalan yerlerine değen otlar.

Bu benim için ulaşılması zor bir cennetti ve ben ulaşmıştım.

Artık özgürdüm!

17.12.2023

Nasıldı?

Fikirlerinizi ve tahminlerinizi buraya alayım.

Umarım bu yolculukta güzel ve başarılı geçer hepimiz için.

Diğer bölümü isteğe göre atabilirim.

Kendinize iyi bakmanız dileğiyle Allah'a emanet olun

❤️‍🩹🌙

Continue Reading

You'll Also Like

153K 14.5K 41
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
2.8M 145K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
4.9M 230K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

89.1K 4.3K 13
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?