OĞLANCI | BXB

By LordOfStory

2.9M 214K 120K

{Tamamlandı} {texting-düz metin} Ablasına asıldığını düşündüğü adama atar mesajı atan liseli bir çocuk en fa... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50

FİNAL

39.4K 2.8K 2K
By LordOfStory


6 AY SONRA

"Anne beni gelin veriyormuşsun gibi davranmaktan vazgeçer misin? Altı üstü aynı şehirde ayrı eve çıkıyorum." dedim hüzünlü bir şekilde oturan anneme.

Ablamla Umut abinin düğünü üzerinden bir ay geçmişti. Üniversiteye başladığım bu zamanda Çetinle aldığımız ortak bir kararla ayrı eve çıkmayı planlamıştık. Aynı şehirde ayrı eve çıkmak biraz saçma olsa da Çetin kendi şirketlerinde çalışması için babasından kesin emir aldığı için mecburdum. Üniversiteyi şehir dışında okuma düşüncesi Çetin'in 'dizimin dibinde olacaksın' laflarıyla tercihlerimi hep İstanbul olarak yazmıştım. Şimdi ise Çetinle yeni evimize taşınıyorduk. Bu taşınma işine annelerimiz de dahil olmuştu ve sanki evlenmişiz gibi her şeyimize karışıyorlardı.

Üniversite sınav sonucum beklediğimden yüksek gelmişti aslında. Tabii benim beklentim tartışılırdı. Aslında Çetin istediğim bölümü okuyabileceğimi, vakıf üniversitesinde sıfır burslu bile okuyabileceğimi diretse de böyle bir şeyi asla kabul etmemiştim. Bu yüzden devlet üniversitesinde Halkla İlişkiler okuyordum. Şükrü nasıl becerdiyse soruların hepsinde kaydırma yaparak devletin verdiği puanla bir yere yerleşememişti. Bu yüzden mezuna kalmıştı. Enis tamamen okumuş olmak için coğrafya öğretmenliği seçmişken gururumuz Anıl tıp kazanmıştı. Okulun binasına emlakçılar gibi Anıl'ın afişini asan müdürümüz tüm ilçeye reklamını yapmıştı. Halbuki onların gram katkısı olmamıştı. Tamamen Anıl'ın dahi bir zekaya sahip olmasından kaynaklıydı. Aslında Anıl mühendislik okumak istiyordu ama ailesinin zoruyla tıp yazmıştı ve bundan hiç memnun değildi. Hepimiz toplanıp onu gururlandırmak ve üzülmemesini sağlamak için doktorluğu övsek de başarılı olamamıştık. Anıl sevmediği bir bölümü okuyordu. Neyse ki Celil abi bu süreçte onun hep yanında olmuştu.

"Oğlum napayım üzülüyorum. Ablan gitti şimdi de sen..." diyen annemin hüzünlü haline bakıp omuzlarımı düşürdüm.

Her gün annemde olacaktım zaten. Ablam da sık sık gelip gidiyordu. Sadece yatmak için başka bir evdeydik. Üstelik teyzemler kalmaya gelecekti yarın ve kaç ay kalacakları belli değildi. Anneme yeni ev arkadaşı olacağı kesindi.

İçeriye giren Menekşe abla elindeki bornoz setini pat diye koltuğun üzerine koyunca yuh dememek için zor durdum.

"Menekşe abla o aldığın bornoz seti karı-koca için mi yoksa ben renk körü müyüm?" diye sordum. Kadın resmen evleniyormuşuz gibi bornoz seti almış getirmişti. İşin bok tarafı bornozun biri siyah renk diğeri mor renkti.

"Ama Çetin siyahı çok sever oğlum ondan." dedi Menekşe abla.

Annem az önceki üzüntülü halini hemen silip gözlerini kıstı. "Sümer'in moru sevdiğini nereden çıkardın peki? Erkek tarafı siz misiniz yani?" diye çıkıştı.

Gözlerimi büyüttüm. "Anne ne diyorsun?!"

Köşedeki tekli koltukta oturmuş kahvesini höpürdeten Suna abla burun kıvırarak izliyordu olanları.

"Aşk olsun Fatoşcuğum." dedi Menekşe abla. "O manada almadım ben. Beğendim aldım. Hem renklerin cinsiyeti mi olurmuş?" diye sordu.

"İyi kıvırdı." dedi Suna abla, dizi izlermiş gibi. Ona tip tip bakıp önüme döndüm.

"Dün alışverişe çıktığımızda tıraş setini neden Çetin'e aldın sadece peki?" diye sordu annem.

"Ayol beraber kullanırlar." dedi Menekşe abla.

"Anne tamam." dedim koluna dokunarak. "Hem baksana bıyığım mı var benim?" diye söylendim.

Yakında yirmi olacak bir genç olarak ne sakalımın ne de bıyığımın çıkmayışı beni hep üzmüştü. Agalarımın benden önce bıyığı çıktığı için tribe girmiş sanki varmış gibi her gün tıraş bıçağı ile bıyıklarımı almıştım belki çıkar diye ama çıkmamıştı. Genlerimi sikeyim bizim sülalede köselik vardı.

"Bana laf atıyorsun da Sümer'e aldığın kırmızı geceliğe ne demeli?" diye sordu Menekşe abla.

Gözlerimi irileştirerek anneme baktım "Ne?!"

"Rengini beğendim oğlum alayım dedim." dedi annem gerginlikle. Ardından Menekşe ablaya dönüp 'zaten kısırın da bok gibi' dermişçesine bakış attı.

"Anne bak üniversiteye giden oğluna kral şakirli baksırlar aldın, nevresim takımını örümcek adamlı aldın bir şey demedim ama kırmızı gecelik nedir? Oldu olacak beyaz bir havluya 'Sümer'in Mutfağı' yazısı işle de asayım mutfağa." dediğimde kaşlarım çatıktı.

Annem duraksayıp düşünmeye başladığında söylediğim fikri beğendiğini anlamıştım. Sıkıntılı nefes verdim.

Annemin zihni ablamın evliliğinden sonra mutasyona uğramıştı sanırım. Ayrıca ikimizin de kocası var diye devreler yanmıştı fakat ben ablam değildim ve kızını evlendirmiyordu. Bunun farkına varmalıydı!

"Şimdi siz aynı yatakta mı yatacaksınız?" diye konudan bağımsız soru soran Suna ablaya baktım.

"Niçin merak ettin bunu Suna ablacığım?" diye sordum zoraki bir gülümseme ile.

"Erkek tarafı siz değilsiniz ya ondan merak ettim." dedi ve kahvesini dudaklarını götürüp höpürdettikten sonra ağzından uzaklaştırdı. "Arada bizim günlere de katılırsın artık Sümer." dedi alayla.

Ona dik dik bakarken, "Suna abla bu sorularını Furkan'ı kocaya verdiğin zamana sakla. Şimdi oturup seninle menapoz menapoz konuşamam." dediğimde pis pis baktı.

"Tüüü tövbe de ayol." dedi elindeki kahveyi sehpaya bırakırken.

Ben Suna ablayla konuşurken arkada tartışmaya devam edem annem ve Menekşe ablaya döndüm. Konu ne ara buraya gelmişti bilmiyordum ama annem "Ne demek kızın yaşı anneden büyük olamaz bizim zamanımızda oluyordu." diyerek sataşmaya devam ettiğinde ofladım.

Konu git gide acayipleşiyordu.

Ben burda üç kadın tarafından beynimin eti yenilirken Çetin evde bile yoktu. Taşınma işinde hiç yardımı dokunmamıştı. Babası şirkette çok çalıştırdığı için onu bahane edip sürekli uyuyordu. Uyumadığı zamanlarda ise ya bana sapıklık yapıyordu ya da ülkü ocaklarında takılıyordu. Bu yüzden ev düzeni işi bana kalmıştı ama şu an sinirden agalarımı aramayı düşünüyordum.

"Ben odaya gidiyorum!" diye bağırdığımda sataşan annem ve Menekşe abla duraksayıp bana baktı. "Siz Karagöz Hacivat kavganıza devam edin!"

Salonu terk edip çıktığımda arkadan Menekşe ablanın anneme "Karagözü sana dedi." dediğini duydum. Gözlerimi sinirle devirdim. Çocuk gibilerdi.

Yatak odasına girip kapıyı kapattım ve telefonumdan rehbere girip Çetin'in numarasına tıkladım.

Bir süre çaldıktan sonra açtı. "Alo?"

"Nerdesin sen?" dedim ters ters. Arkadan kalabalık sesler geliyordu. "Bana bak Çetin pavyona mı gittin? Öyleyse seni gebertirim."

"Bu saatte ne pavyonu lan saçmalama."

"Ha yani pavyona gidiş saatlerini de biliyorsun!" diye çirkefleştiğimde ofladı.

"Sümer sabah sabah az laf söyle güzelim. Ocaktayım."

"Çetin hemen eve gel yoksa ben çıldıracağım!" dedim.

"Ne oldu?"

"Annen ve annem bizi everiyorlarmış gibi çeyiz alışverişine çıkmışlar. Sabahtan beri de bornozdan tut mutfaktaki kırk yıllık sarı bezin hangi renk olması konusuna kadar kavga ediyorlar. Bunları çeken sadece ben olmayacağım. Hemen buraya gel." dedim emir vererek.

"Yavrum kadınlar yarrak başı kadar olayları büyütür sen takılma he de geç." dedi süpersonik çözüm makinesi olan sevgilim.

"Kırmızı gecelik almışlar bana." dediğimde duraksadı.

"Hemen geliyorum."

"Sikerim seni Çetin." dedim.

"Altta olan sendin unuttun mu?" dedi siki havada bir tavırla. O piçimsi sırıtışını görmesem de gözümün önünde canlandı.

"Bana bak götümün reisi hemen buraya gel yoksa altını üstüne çeviririm senin." dedim tehditkar bir sesle.

"Gelemem şu an. Ülkücü yemini edilecek. Yeni gençler falan gelecek buralarda olmam lazım. Yeni dava arkadaşlarımız geliyor hepsi de gencecik çocuklar onlara güzel bir konuşma yapmam lazım."

"Burada ölüm yemini etmek istemiyorsan hemen gel!" dedim. "Adama bak."

"Aşkım sen geceliğini giy yatağa gir geliyorum ben."

"Çetin bak bu gidişle bana deli önlüğü giydireceksin çünkü çıldıracağım." dedikten sonra aklıma yeni yeni düşen jetonla gözlerim büyüdü. "Bir dakika. Sen genç oğlanlar mı gelecek dedin?"

"Evet."

"Senin Allah belanı versin."

"Ne bela okuyorsun geri zekalı?!"

"Ulan bir de genç oğlanlar gelecek diyor. Başıma Adnan Oktar mı kesildin sen sapık pislik! Kediciğin mi yapacaksın milleti?"

"Sümer dün beynine mi boşaldım acaba diye düşünmüyor değilim. Lan ne alaka ne alaka?"

Dün gece sevişmiştik ve aslında çok güzel bir geceydi. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizle ilgili konuşup romantik anlar yaşamıştık fakat şu an ondan nefret ediyordum.

"Eskisi kadar beğenmiyorsun beni değil mi?" diye sordum sinirden gözlerim dolarken.

Bıkkınca bir nefes verdi. "Sümercik bak Beşiktaş'ı kıskanıyorsun diye Sakaryaspor maçlarını izliyorum senin yanında ama sikerler anladın mı? Yarak kürek düşüncelerini def et kafandan."

"Gece yorganın altında o maçı izlediğini görmediğimi mi sanıyorsun?" dedim.

Çetin Sakaryalı olduğu için ve ben Beşiktaş'ı artık ciddi anlamda kıskanmaya başladığım için yanımda Sakaryaspor maçları izliyordu anca ama geçen gece uyurken bir anda götüme tekme yiyince uyanmıştım. Geri zekalı Çetin gizli gizli izlerken penaltıyı kaçırdıkları için sinirle bacağını savurduğunda az kalsın böğrüm yerinden çıkacak gibi uyandığımda görmüştüm izlediğini.

"Sen onu fark ettin mi ya?" diye mırıldandı.

"Bana bak Çetin whatsapp profil fotoğrafından ikimizin fotoğrafını kaldırıp Cenk Tosunla olan fotoğrafını koydun bir şey demedim ama eğer şu an gelmezsen yeminime imzalı formalarından yer bezi yaparım." dedim dişlerimin arasından.

"Tamam tamam." dedi hemen göt korkusundan. "Hemen bir Tanrı Türk'ü korusun diyip geliyorum."

"Bence Tanrı seni korusun diye dua et. Gelince elimde kalacaksın çünkü."

"Tamam hayatım ederim." dedi. Gözlerimi devirim telefonu kapattım.

Yatak odasından çıkıp salona girerken her yerin kutularla dolu olması sinirimi bozuyordu. Bir an önce yerleşmek istiyordum.

Tam salona girecekken kulağıma ilişen su sesleri ile kaşlarımı çatarak banyoya yürüdüm. Banyo kapısını açtığımda gördüğüm manzara ile gözlerim büyüdü.

Furkan çırılçıplak bir halde küveti doldurmuş içinde can simidiyle yüzüyordu.

"Ne yapıyorsun lan sen burada?!" diye bağırarak içeriye girdim.

"Sümer abi senin pipin var mı?" diye sordu Furkan sülalesi rahat modda. "Annem Çetin abiyle evleneceğini söyledi. Erkek erkeğe evlenilmez."

"Furkan..." dedim dişlerimin arasından. "Seni içinde olduğun o bir karış suda boğmamı istemiyorsan çık lan dışarı!" dedim sinirle bağırarak. Her yer ıslanmıştı.

Birkaç adım attığımda suyun içinde gangnam style söyleyen abinin klibindeki gibi yayıldığını gördüm.

"O bir santimlik pipini kesip balıklara yedirmez miyim. Çık!" dedim.

Bir karış suda can simidiyle çırılçıplak yüzmeye çalışan bir çocuktan ne beklenilirdi ki? Bu çocuk beynini anne karnında yemediyse bir şey bilmiyordum.

"Ne oluyor oğlum?" Annem arkasındaki Menekşe abla ve Suna ablayla kapıya geldiğinde bir sırılsıklam olmuş fayanslara bir de küvetteki embesile baktılar.

"Suda doğum yaptım anne." dedim sinirle. "Ne olacak. Suna abla ve Faik abinin son kullanma tarihi geçmiş mamulünü sudan çıkarmaya çalışıyorum."

"Sen benim oğluma kurban ol ayol." dedi Suna abla içeriye girerek.

"Sen ol be." dedim pis pis bakarak ve banyodan çıktım. Sinirden camdan fırlayıp intihar edecek seviyeye gelmiştim.

Kapıyı kilitleyip hepsi evden gidene kadar odadan çıkmama kararı aldım. Bu yüzden yatak odasına girip kapıyı kilitledim. Girmeden önce Suna ablanın "Oğlum fayansta yüzülmez bu hareketler ne ağa takılmış hamsi misin sen?" dediğini duymazdan geldim.


——

Salatanın sosunu hazırlarken arkamdan gelip belime sarılan kollarla hafif irkilsem de tepki vermedim. Sevdiğim adamın kokusu burnumu doldururken boynuma kondurduğu öpücüklerle içim kıpır kıpır oldu.

"Sevgilim," dedi çenesini omzuma yaslamış halde. "Kızgın mısın bana hâlâ?"

"Evet." dedim huysuz bir tavırla.

"Ama bak ne güzel yemek yaptım bize. Biraz geç olsa da geldim sen deyince."

Ben yemek yapmayı bilmediğim için taşındığımızdan beri yemekleri ya Çetin yapıyordu ya da dışarıdan sipariş veriyorduk. Çetin'in el lezzetinin bu kadar iyi olduğunu, hatta yemek yapabildiğini bile bilmiyordum. Bu yüzden şaşırmıştım. Mutfağa ilgili olduğunu söylemişti. Yemekleri gerçekten de güzeldi. Ben de anca salata falan yapıyordum işte.

"Bilmiyorum sinirli olmak istiyorum sana." dedim.

"Yavrum hep sinirlisin zaten. Hep trip atıyorsun."

"Yalan söyleme be ne zaman attım?" dedim tripli tripli.

"Geçen dünya karpuz gününde sana karpuz almadım diye trip atmadın mı sen?" diye sordu.

"Ama canım çekmişti." diye kendimi savunmaya geçtim.

"Kış ayında?"

"Neyse ne." dedim. "Kızgın olacağım sana."

"Tamam ol be. Ben senin her halini severim." dedi ve yanağımı uzunca sımsıkı öptü.

"Şöyle yapma yumuşuyorum hemen." dedim tavırlı bir sesle.

Çetin artık kavga etmiyordu benimle. Söylediğim her şeyi alttan alıyordu ve benden gelen her şey başı gözü üstüneymiş gibi davranıyordu. Sanırım yeni bir taktik geliştirmişti. Bu yüzden kavgamız uzamıyordu ve ben hemen yumuşuyordum. Dolayısıyla her kavgamızın sonu sevişmeyle bitiyordu.

"Bir şey yapmasam da yumuşuyorsun. Bana karşı koyamazsın ki sen. Şu tipe kim dayanır zaten." dedi egolu bir tavırla. Bu sırada masaya tabakları dizmeye başlamıştı.

"Birisi  sana büyüyünce yakışıklı olamazsın değil adam olamazsın mı dedi? Biraz mütevazi olsana."

"Vallaha güzelim mütevazilik falan fasa fiso. Aynaya bakınca ben bile kendime aşık olmamak için zor duruyorum. O yüzden seni anlıyorum." dedi kendini beğenmiş bir şekilde.

Gözlerimi devirdim. "İnsan bir kerede sevgilimi öveyim der. Öküz insan." dedim salatayı masaya koymadan önce.

Bir anda belimden tutup kendine çevirdiğinde dudaklarıma asılmıştı. Kollarını belime doladığında ellerimi kaslı kollarına çıkardım. Uzunca öptü dudağımı. Ardından geri çekildi.

"Sümer gözlerimden anlıyorsundur diye düşünüyordum hep. Süslü cümleleri beceremeyince beceremeyi süsledim ben de." dediğinde omzuna vurdum. Gülerek "Şaka lan şaka." dedi.

"Başıma gelmiş en güzel şeysin sen Sümer. Seni sevdiğimi nasıl anlatırım inan bilmiyorum ama çok seviyorum. Buraya gelirken içim öyle kıpır kıpır oluyor ki. Sanki evlenmişiz gibi hissediyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. O yüzden annemlerle tartışman bile hoşuma gidiyor. Sanki evliymişiz gibi olduğu için. Eve geliyorum sen varsın. Gece senle uyuyup sabah senle uyanıyorum. Bu beni nasıl mutlu ve huzurlu hissettiriyor bir bilsen."

Kahve gözleri aşkla bakarken bana nasıl şüphe edebilirdim ki zaten sevgisinden. Beni sevdiğini biliyordum. Ben de onu çok seviyordum zaten.

"Solcu olduğum tek yer senin kalbin." dedi burunlarımız birbirine değecek kadar yaklaşırken.

"İçinde sen varsın diye mi?" diye sordum gülümseyerek.

"Hem o..." derken mümkünmüş gibi biraz saha sarıldı belime. "Hem var olduğun için."

"Hımm." diye mırıldandım kollarımı boynuna dolarken.

Gülümsedi dudaklarımın üzerinde. "Çok aşığım lan sana. Çok güzelsin." dediğinde dudaklarımı öptü bir kez daha.

"Ben de sana aşığım." dedim bu sefer ben burun buruna gelecek kadar yaklaşırken. "Şerefsizsin falan ama çok seviyorum seni." dedim bir kez daha dudaklarını öperken.

Bir eli belimi okşarken dişer elini yanağıma getirip okşadı.

"Yemekten sonra tatlı niyetine seni yiyebilir miyim? Sabah ocakta hep baklava falan yedim enerjim tavan." derken muzip bir sesle kafasını eğip boynumu öpmeye başladı.

Gıdıklandığım için kıkırdadım ama hemen ittirdim onu. "Bugün olmaz başım ağrıyor." dedim ve sandalyeye oturdum.

"Bahaneni ters yatırıp düz sikeyim aşkım." dedi ters ters. "Ciddi misin?"

"Evet." dedim omuzlarımı silkerek. Pilavı ve türlüyü tabağıma aldım ve yemeğe başladım. Çetin de karşıma oturdu huysuz bir yüzle.

"Sümer..."

"Çetin." dedim sözünü keserek. "Her gün yapılmaz bu şey."

"Allah Allah kim demiş?" dedi atarlanarak.

"Ben dedim. Sikilen taraf olmak kolay değil canım kusura bakma. Konuşturacaksın beni illa ya." dedim yüzümü eğerek. Hafiften utanmıştım ama başka nasıl ima edebilirdim ki?

Her gece her gece seks yapılmazdı ki ama. Hem benim sağlığım için hem de cinsel hayatımızın monotonlaşmaması için her gün olmamalıydı bence. Gerçi Çetinden bahsediyorduk. Asla sıkılmazdı ama ne olur ne olmaz ben bunu haftada en fazla bir-iki kez yapmayı düşünüyordum.

"Ama çok istiyorum." dedi çocuk gibi. "Doyamıyorum sana."

"Eline kuvvet aslanım." dedim sırıtarak.

Ters ters baktı bana. "Vicdansız." dedi. Ardından homurdanarak yemeğine döndü.

Yemek boyunca annelerimizden ve sorunlarından bahsettiğimiz için Çetin neyse ki unutmuştu seks konusunu.

Yemeklerimiz bittikten sonra beraber masayı topladık ve bulaşıkları makineye yerleştirdik. Beraber salona geçtiğimizde televizyon izlemek için ekran karşısına geçtik.

Çetin koltuğa yayıldığında ben de hemen kucağına oturup bir güzel yerleştim. Kaslı kollarını bedenime sardığında başımı göğsüne yaslamış, elimi sakalına atıp okşayarak televizyon izlemeye başladım. Bu eve taşındığımızdan beri koltuk yerine hep Çetin'in kucağında oturuyordum. Fena alışkanlık yapmıştı bu durum. Götüm Çetin'in kucağı dışında yer görmüyordu resmen.

Bu durumdan o kadar memnundum ki. Çetinle yedi yirmi dört aynı evde olmak, aynı alanı paylaşmak düşündüğümden daha mükemmel bir şeydi. Sevdiğin biriyle yaşamak çok güzeldi. Tabii arada bir tatsız durumlar oluyordu ama totale bakıldığında güzeldi. Bu yüzden huzurluydum.


——

"Çetin her an kendimi atabilirim tut beni."

"Kalkamam uzaktasın."

Dönüp koltukta yayılmış halde uzanan Çetin'e tip tip baktım. Piç.

Annelerimiz yine sabahın köründe gelmişti ve başımızın etini yiyorlardı. Gerçi Çetin bir tarafına takmıyordu. Daha çok ben takıyordum. Elimde değildi çünkü evi resmen kendileri dizmişlerdi hiçbir fikrimizi sormadan.

"Ya sen ne rahat adamsın." dedim kızarak. "Arkadaşlarımız gelecek akşam hazırlık yapmamız lazım."

"Dışarıdan bir şeyler söyleriz kasma." dedi kumandayı zaplarken.

Pazar günü olduğu için evden dışarı çıkmamaya yemin içmişti Çetin çünkü babası çok çalıştırıyordu. Özellikle benimle olan ilişkisini bildiğinden beridir Çetin'i sıkıştırıyordu. Çetin bana çaktırmıyordu ama biliyordum. Babası bu yüzden sinirini çok çalıştırarak çıkarıyordu.

Menekşe abla yaptığı pişiyi getirip götünü bile kaldırmadan uzanan Çetin'in yanına gidip eliyle yedirmeye başlayınca keyifli keyifli yemeye başladı Çetin. Gözlerimi devirdim.

"Dur bir tane daha getireyim oğluşuma." deyip ayaklandı Menekşe abla ve hızla mutfağa gitti.

"Oğluşum?" dedim Çetin'e kafamı ağır ağır sallayarak bakarken.

"Hayatım ne güzel bak annelerimiz kahvaltı hazırladı, yedik. Şimdi de canım annem elleriyle besliyor beni. Özlemişim vallaha. Sen hiç yapmıyorsun." dedi bir eli başının altındayken. Tişörtünden dolayı şişen pazuları göz önündeydi.

"Ha öyle mi aşkım?" dedim yapamcık bir sesle. "O zaman geceleri de ananın evinde kalırsın."

Sırıttı. "Seviyorum seni." dedi ve öpücük attı. Gülerek göz devirdim.

Annemlerin yanına gittiğimde biraz sohbet ettikten sonra ikisine de uğurladım. Sınıf grubuna gelen mesajlara baktığımda küfür ederek sessize aldım. O kadar aptalca sorular soruyorlardı ki bazen bu tipler üniversiteye kadar nasıl gelmiş diye düşünüyordum.

Birinci sınıf olmasından mıdır nedir çok rahat geçiyordu öğrencilik. Haftada iki-üç kez gidiyordum okula anca. İmza konusunda da pek sıkıntı olmadığı için yerime attırabiliyordum.

Salona girdiğimde Çetin taklacı gibi kumandayı elinde döndürüp hemen kanalı değiştirdiğinde gözlerimi kısarak baktım.

"Ne izliyorsun sen?" diye sordum.

"Hiiç. Dizi."

Dönüp ekrana baktım. "Hz Yusuf?"

Bu kanalda zaten Hz Yusuf dışında başka bir şey olduğunu hiç görmemiştim.

"Hı hı." dedi sırıtarak.

"Yine maç yorumlarını izliyordun değil mi?" diye sordum.

"Beşiktaş-Fenerbahçe derbi yorumunu senin yanında izleyecek kadar canıma susamadım." diye homurdandıktan sonra televizyonu kapattı.

"Neyse ki biz kazandık." diye hava attığımda bana kötü kötü baktı.

"Sümer." dedi uyarıcı bir tonda. Bu konuda çok hassas olduğu için sustum.

Uzun zaman sonra hep beraber toplanacağımız için nedense heyecanlanmıştım. İş-okul derken çok görüşemiyorduk. Özellikle agalarımı çok özlemiştim. Senelerce onlarla aynı okuldayken şimdi ayrı gayrı olmamız üzüyordu. Gruptan konuşsak da bir yere kadardı. Bu yüzden tam anlamıyla yerleşmişken evimize misafir etmek istemiştik.

Çetinle birlikte evi bir güzel temizleyip düzenledikten sonra yiyecek ve içecek siparişleri vermiştik. Zaten geç olmadan gelmişlerdi.

Kapı çaldığında "Çetin kapı!" diye bağırdım. İçecekleri diziyordum masaya.

"Evde yokuz!" diye bağırdı Çetin dış kapıya doğru.

"Yalan söyleme sesin geliyor!" diye boğuk bir bağırış duydum dışarıdan. Şükrünün sesiydi.

"Zekasına boşaldığım." diye homurdandı Çetin.

"Çetin açsana kapıyı agama." dedim bağırarak.

"Ses çıkarma inanır gider bu armut." dedikten sonra kapıya yaklaştı. Muhtemelen kapı deliğinden baktıktan sonra bir nefes verdi. "Yanında akıllı birisi var. Sıçtık." dedi.

Ardından kapıyı açtı. Ben de hızla mutfaktan çıkıp yanlarına gittim.

"Selam!" diye bağırdı Şükrü ve Enis.

"Agalarım!" diye haykırırken üzerlerine atladım. Üçümüz birbirimize özlemle sımsıkı sarıldığımızda Çetin bacağını aramıza sokup beni yavaşça ayırdı.

"Tamam yeter bu kadar." dedi beni tutup kendine çekerken.

Enis tip tip baktı. "Sümer'i bizden mi kıskanıyorsun Çeto abi?"

"Yavşaklık kanınızda var güvenemiyorum." dedi Çetin bana daha sıkı sarılarak. Gözlerimi devirsem de bana sıkıca sarılmasına gülümsemeden edemedim.

"Vay be. Bir Balkız Keloğlana kel dediğinde bir de sen bana yavşak dediğinde bu kadar zoruma gitti." dedi Şükrü.

"Şükrü sana insan olduğunu söylediğimde zoruna gitmiyor mu?"

"Başlamayın yine ya." dedim ve Çetin'in kollarından sıyrıldım. "Misafirlerimiz onlar Çetin. Düzgün davran."

"Farkındaysan küfür etmedim. Düzgün davranıyorum işte."

"Allah razı olsun ya." dedi Enis ve içeriye girdi. Şükrü de içeriye girdiğinde Çetin'i son kez uyarıp arkadaşlarımın arkasından gittim.

Çok geçmeden tekrar zil çaldığında bu sefer gelen Celil abi ve Anıldı.

"Hoş geldiniz!" dedim sevinçle. Çetin Celil abiyle tokalaşırken ben de Anıl'a sarıldım sımsıkı.

Sonunda kadro tamamlandığında hepimiz salondaydık. Çetinle ben yan yanaydık. Celil abi ve Anıl ise ikili koltuktaydı. Enis ve Şükrü ise tekli koltuklara oturmuşlardı.

"Doktor kankam. Nasıl gidiyor okul?" diye sordum Anıl'a.

"Gerçek düşüncemi mi söyleyeyim?" diye sordu Anıl. Kafamı salladım. "Hiç ilgimi çekmeyen derslerle boğuşuyorum. Yakında sınavlar başlayacak ve ben daha şimdiden ansiklopedi olmuş ders notlarına baktıkça midem bulanıyor. Üstelik beni mahallede her gören konu komşu yok bacağım ağrıyor yok götüm ağrıyor diyerek beni durduruyor ama asıl sorun bu değil, asıl sorun bölümümü değiştirmek istemem ama annemle babamın doktor oğlumuz diye çelenk yaptırıp okula göndermesi ve benim tüm okula rezil olmam!" diye nefes nefese cümlesini tamamlayan Anıl'a hepimiz çıtımızı çıkartmadan bakıyorduk. Boğazını temizleyip oturuşunu düzeltti Anıl.

"Kanka takma kafana." dedi Şükrü. "Ya benim gibi bir sike yaramayan bir insan olarak mezuna kalsaydın? Gerçi annemler liseyi bitirdiğim için bana küçüklükten beri içime oturan 'babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi' pastasını aldılar. Çelenk de yaptırabilirlerdi."

Şükrü'nün ailesini bu konuda hep takdir etmiştim. Şükrü ne yazık ki potansiyel olarak düşük bir kişilik olsa da ailesi hiçbir zaman baskı kurmamıştı üzerinde. Hep destek olmaya çalışmışlardı hatta. Sanırım oğullarını böyle kabul edeli çok olmuştu. Fakat Anıl için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Onun bu durumuna üzülüyordum çünkü istemediği bir mesleği okumak zorundaydı.

"Doktorluk sana çok yakışacak." dedi Celil abi kolunu Anıl'ın omzuna atıp yanağına öpücük kondururken. Onların bu sevimli haline gülümsedim.

"Vallaha benim bölümün tek iyi yanı kız mevcudunun çok olması. Hepsiyle çok iyi anlaşıyorum." dedi Enis sırıtarak keyifli bir şekilde.

"Sizin nasıl gidiyor birlikte yaşama işi?" diye sordu Celil abi.

"Güzel."

"Çok güzel."

Çetinle aynı anda konuştuğumuzda dönüp tip tip baktım. "Neden çok güzel demedin de sadece güzel dedin?" diye sordum gözlerimi kısarak.

"Allah belamı versin tamam mı?" dedi Çetin isyan ederek. "Ekmek musaf çarpsın çok güzel." diye eklemeyi de unutmadı.

"Kardeşime ne yapıyorsun? Bezmiş duruyor." dedi Celil abi. Ardından sırıtarak "Ne yapıyorsan devam et." dedi.

"Yavşak." dedi Çetin, Celil abiye.

Ortam gerilmesin diye "Çetin hadi sen içecekleri getir." dedim dişlerimin arasından. 

"Burada varya niye-" Bakışları benimle kesişince götümü bile oynatmadan attığım pis ve uyarıcı bakışlarla sözü yarıda kesildi. Sertçe yutkunduktan sonra yavaşça kalktı.

"Getirir misin?" dedim uyarıcı bir sesle.

"Sike sike." diye söylenerek kalktı.

Hepimiz hayatlarımızdan ve eskilerden konuştuk. Çok eski bir geçmiş değildi fakat yine de eskileri özlüyorduk. Saatlerce konuşmuştuk ve bu çok iyi gelmişti. Özleşmiştik.

Saat geç olunca evlerine göndermek istemediğim için burda kalmaları için ısrar etmiştim. Çetin ne kadar bu durumdan hoşnut olmasa da ses çıkarmamıştı. Muhtemelen yatak odamızda yapacağımız aktiviteleri duymasınlar diye istememişti ama bırakmak istememiştim onları. Hem sabah beraber kahvaltı yapardık.

Yatak odamıza girdiğimizde pijamalarımızı giyindik. Yatağa geçtiğimizde sürekli gülümsüyordum. Çetinle göz göze geldiğimde huysuz tavrını gördüm.

"Niye öyle bakıyorsun?" diye sordum.

"Onlar geldiği için çok mutlusun. Sinir oldum." dedi yatak başlığına sırtını yaslayıp bacaklarını uzatırken. "Ben varım diye mutlu olman lazım."

Gözüme çok tatlı geldiği için kıkırdayarak kucağına oturdum ve boynuna sarılıp iki yanağını da sıkıca öptüm.

"Aşkım saçmalama ya arkadaşlarımızı mı kıskanıyorsun?"

"Böyle güzel baktığın herkesi ve her şeyi kıskanırım." dedi. Ellerini belime yerleştirdi.

"Onlar farklı. Ben sana aşkla bakıyorum." dedim boynuna sımsıkı sarılırken.

Belime sardığı kollarını gevşetmeden beni sırt üstü yatağa yatırdığında hemen üzerime çıkıp bacaklarımın arasına girdi. Kıkırdayarak bacaklarımı beline sardım. Boynumu öpmeye başladığında kıkırdamaya devam ediyordum. Sesimi kısık tutmaya çalıştım misafirlerimiz duymasın diye. Ardından üzerimdeki adamı ittirdim. Eğer devam edersek sonunun nereye gideceği çok belliydi. Ev bu kadar kalabalıkken bunu yapamazdık.

Yaramaz bir çocuk gibi ellerini orama burama atan Çetin'i zorlukla zaptettikten sonra arkamı dönüp uyumaya çalıştım. Yine de rahat durmayıp arkadan sımsıkı sarıldı belime Çetin ve boynuma öpücük kondurdu. Dönüp arkadan çenesini öptükten sonra gülümseyerek önüme döndüm ve gözlerimi kapattım. Her günümün böyle geçmesi hoşuma giden en güzel şeydi. Basit bir yaşantı gibi görülebilirdi dışarıdan fakat bizim için öyle değildi. Biz bu basit dünyamızdaki ışıltılı hayatımızı seviyorduk.




Final için bana kızanlar olabilir ama ben burda bitirmek istedim. Çerezlik bir kitap olarak hem bölüm kelimeleri uzundu hem de bölümler uzundu. 51 bölüm böyle bir kitap için baya iyi. Daha da uzatırdım 70'i falan bile bulurdu ama açıkçası sıkılırım diye çok korktum. Ben çabuk sıkılan bir insanım ve eğer sıkılırsam kitabı yarım bırakıyorum. Aynı şey bu kitabıma olmasın diye tadındayken final yapmak istedim.

Yan karakterleri merak edebilirsiniz ama bu kitabı Çetin ve Sümer için yazdım. Başrol onlar. O yüzden yan karakterleri detaylı anlatmaya gerek duymadım. İşlemek istemedim açıkçası. Anlayışınız için teşekkürler.

Basit bir arkadaş grubunun basit hayatını yazdım. Finali de böyle bitirmek istedim o yüzden.

Baya eğlenerek yazdığım bir kitaptı. Keyifli ve komik oldu bence. Siz ne düşünüyorsunuz?

Çetin ve Sümer'i unutmayın lütfen. Bu zamana kadar okuyan yorum yapan herkese teşekkür ederim.




Oğlancı bitti.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6K 94 15
Evet 2 sezon hebimizi çok ağlattı 🥲 ne yapalım bizde wattpad ile mutlu olacağız ama bu ikili ile çok az ve saçma Türkçe hikayeler olduğunu gördüm be...
ZAAF By Khalesi

Teen Fiction

3.5M 195K 37
[TAMAMLANDI] Sinan homofobikti, ama Karan onun zaafıydı.
disiplin By simay

Teen Fiction

2.6M 191K 54
Yeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını konu alır. Cinsellik ve argo vardır.
2.1M 118K 74
🔞/ Argo, cinsellik içerir "Bazen yanlış tren seni doğru istasyona götürür. " ➷Eşcinsel karakterlerin olduğu bir kurgudur. Bölüm aralarında sıkça we...