A Meaningful Death [HyunLix]

By awerasie

142K 12.6K 44.1K

"Gerçekten seven insan, sevdiği kişiye acı çektirmez Hyunjin." Felix, yakın arkadaşı Jeongin'in, sevgilisi Hy... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
MEKTUP
<3

FİNAL

3.3K 277 1.5K
By awerasie

"Seni seviyorum."

-💀-

"Al bunu da as ağaca."

Jeongin elindeki yılbaşı ağacı süsünü Changbin'e ağaca asması için uzattı. Changbin sırıtıp Jeongin'in elinden süsü aldı ve ağaca asıp bir iki adım geriledi.

"Ağaç bitti!"diye sesi bir şekilde içeridekilere bağırdı Changbin.

Jeongin Changbin'in koluna bir iki kere dokundu.
"Onlar ne yapıyor?"

"Felix ve Hyunjin akşam için bir şeyler yapıyor. Kek, kurabiye falan."

"Chan ve Seungmin 1 saatte gelirmiş. Kıyafet getiriyorlarmış."

"Cidden hususi yılbaşı kıyafeti almaya gitmeleri çok komik."diyip ağzını kapatarak güldü Changbin.

"Haklısın. Ben Minho ve Jisung'u aradım. Onlar 15-20 dakikaya geliyorlarmış. İçkileri almışlar."

"Güzel. Bu gece çok eğleceğiz."

Jeongin ellerini birbirine vurdu ve heyecanla konuştu.
"Kesinlikle."

....
"Bak. Ya borcunu ödersin. Ya da karını öldürdüğüm gibi oğlunu da öldürürüm."

"Oğlumu öldürürsen beni rahat bırakacak mısın?"

Adam bir süre bekledi ve "Yine borç alıp da ödememezlik yapmazsan, evet. Bırakacağım."dedi.

"İyi. Karım ve beni rahat bırak. Ne yapıyorsan yap! İstersen öldür, istersen ilkence et.

"Peki."

Dedi ve Felix'in babasının yüzüne kapattı telefonu.

"Efendim."
dedi adam karşısında oturan adamın önünde eğilerek.

"Çocukları buldunuz mu?"

"Bir dağ evindeler efendim."

"Kaç kişiler?"

"8 efendim."

"8 ha? Biraz fazlaymış."

"Efendim babasının yaşadığı kesinleşti. Kalp krizi geçirmiş ve eşi hastaneye götürmüş oradan haber geldi. Ama yine kaçmış."

"Konuştum babası ile. Öldürün, beni rahat bırakın dedi. 3 aydır aksatıyor borçlarını."

"Kendi rahatı için oğluhu öldürtüyor."

"Aynen öyle. Biz de istediğini yaparız o zaman."diyip ellerini birleştirdi patron.

"Efendim benden istediğiniz başka bir şey var mı?"

"Yok. Ha dur!"

Adam kafasını sallamış arkasını dönmüştü ki patronunun seslennesi üzerine geri döndü.

"Buyrun."

"Ekibi hazırlayın. Akşam çok güzel olacak."

"Tamamdır. İyi günler efendim."dedi adam ve patronunu selamlayıp oradan ayrıldı.

"Ne yapacaksın? Öldürecek misin çocuğu?"dedi kardeşi patrona.

"Anlamadım?"

"Öldürecek misin diyorum!? Bu abartı!"

"Borç alıp durmasaydı o da o zaman!"

"Saçmalama! Gidip borçları ödemesi için konuşabilirsin!"

"Kes sesini. Konuş, konuş nereye kadar!"diyip güldü adam.

"Çocuğun ne suçu var?"

"Babasının bu herif olması."

....

"Yılbaşına son 2 saat kaldı. İnanılamz heyecanlıyım."dedi Felix hafif zıplayarak.

"Bende. Seninle ilk defa bir şeyi kutluyor olmam beni heyecanlandırıyor. Gerçi yanındayken bile elim ayağım birbirine giriyor da.. neyse."

Changbin yanında oturan Hyunjin'in omzuna vurdu.
"Ne bu romantik sözler Hyunjin Bey!"

"Aşık olunca..."

"Ohooo olmadı ama böyle. Bu çok romantik. Hadi eğlence başlasın artık."derken bas bas bağırdı Minho ve yılbaşı ağacının yanında duran poşeti alıp ortadaki masaya koydu.

"Bu ne?"

"Bir sürü oyun aldım. Hmm ne oynasak? Monopoly?"diyip Monopoly kutu oyununu çıkarttı o koca poşetten Minho.

Felix memnuniyetsiz bir ifade aldı yüzüne.
"Uzun sürüyor, sıkılıyorum."

"O zaman klasik yılbaşı oyunu. Tombala!"

....

"42."

Hyunjin, Minho'nun elinden taşı aldı ve kendi kağıdının üzerindeki 42 numaranın üstüne koydu.

"23"

"Bende."diyen Hyunjine karşı herkes celalendi.

"Kanka yeter amına koyayım. Hepsini sen aldın!"diyip mızmızlandı Chan.

"Ee ben napayım. Bende işte."

"Öf. Söyle Minho."

"78."

Herkes Hyunjin'e döndü. Hyunjin ise ellerini suçlu değilim anlamında kaldırdı ve "Bu sefer bende değil."dedi.

"Güzel."

"Bende zaten."diyip aldı Minho'nun elinden taşı Jeongin.

"56."

"Bende."dedi Hyunjin ve taşı alıp bağırarak "TOMBALA!"dedi.

"Haksızlık!"

"Mızmızlanma ben kazandım Felix."

"Hıı."

"Yılbaşına ne kadar kaldı?"dedi Seungmin.

"1 saat var."

"Ee ne yapacağız?"

"1 saat kalmış, ben gidip yiyecekleri getireyim. Yemek içmek derken zaten yılbaşına denk gelir."dedi Felix masadan kalkarak.

"Tamam hadi bakalım."

...

"Efendim mekana geldik."

"Güzel. Ne yapıyorlar?"

"İçki içiyorlar. Gülüp eğleniyorlar."

"Eğlenmek ha! Siz daha eğlence görmemişsiniz."

"Ne yapalım efendim?"

"Yılbaşını bekleyin."

"Tamamdır."

Patron telefonu kapattığında çocuk yanındakine döndü.
"Bu yaptığı çok abartı."

"Evet. Karısı yetmezmiş gibi bir de çocuğunu öldürüyor adamın."

"Bunu yapmak istemiyorum."

"Ama ölmek de istemiyorsun."

Çocuk kafasını eğdi. "Yılbaşını arkadaşlarım ve ailemle geçirmek istiyorum. Adam yaralayarak değil."

"Bende. Ne kadar kaldı?"

"10 dakika falan."

"Tamam. Dikkat edelim."

Hyunjin Felix'in saçlarını yine bozmuş, bunun üzerine Felix koltuğun üstündeki yastığı alıp Hyunjin'in yüzüne yüzüne geçirmişti.

"Ah! Tamam. Özür dilerim. Of."

"Sus lan! Saçımı bozma dedim sana di mi?"

"Tamam bir daha yapmayacağım söz!"

Felix gülerek yastığı fırlattı ve diğerlerinin de gülmesi ile ortam yine şenlendi.  Son 10 dakika kalmıştı.

"Ne kadar var?"diyip meraklıca sordu Hyunjin.

Chan saatine baktı ve
"10 dakika!"dedi.

Herkes telefonları sessize alıp bir odaya koymuştu. Kimsenin onları rahatsız etmesini istemiyorlardı. Jeongin ve Felix hiç konuşmuyordu ama ortamı da bozmamak için elinden gelen her şeyi yapıp, ortama ayak uyduruyorlardı.

Hyunjin son 10 dakika kaldığından dolayı ışıkları kapatıp, led ışıkları açtı ve Felix'in elinden tutup salonun ortasına geçirdi.

"Ne oluyor?"dedi Felix merakla.

Diğerleri konuyu bilmesi üzerine sessizce gülüyorlar ve heyecanla ikiliyi izliyorlardı. Jeongin arkadan bir şarkı açtı.

Hyunjin diz çöktü ve üzerindeki noel baba kostümünün cebinden bir kutu çıkardı.

"Felix... Bu ani olabilir ama ben seni yıllarca bekledim. Seni hep sevdim. Asla unutmadım. Ben öyle romantik konuşmam, bilirsin beni. Ne desem bilemem. Bütün içtenliğimle seni sevdiğimi söylemek istiyorum öncelikle."

Felix heyecanla Hyunjin'i izliyordu ve gözlerini dolmasını engelleyemiyordu.

"Ben kısa kesmek istiyorum, dayanamayacağım. Felix.."
Hyunjin derin bir nefes aldı.
"Benimle evlenir misin?"

Hyunjin elindeki kutuyu açtı ve Felix'e doğru yöneltti. Felix öylece durmuştu. Açıkcası bunu beklemiyordu.

"Madem böyle bir evlilik teklifi aldım. Yakışan şekilde cevabı verelim."

Hyunjin stres içerisinde Felix'i izledi.

"Nereye?"

"Hani şu asla giydiremediğiniz ama hepinizin giydiği yılbaşı kostümü var ya. Onu giyip geliyorum."

"Çabuk gel. Yılbaşı geliyor. Ve burada birileri cevap bekliyor"dedi Chan gülerek.

"Hemen geliyorum."

Felix odaya girmiş kendi kostümünü giymişti.

Son 3 dakika.

"Efendim Felix yok!"

"Ne demek yok?"

"Görünmüyor."

"Hepsini bitirin!"

....

Hyunjin sabırsız bir şekilde aynı pozisyonda Felix'i bekliyor diğerleri ise onun damla damla ter dökmesine gülüyordu.

Felix üstünü giyinmiş tam kapıdan çıkacak iken, gelen aşırı yüksek sese karşı aniden kulaklarını kapatıp yere çöktü.

"HYUNJIN!"

"N'oluyor?"

Chan hızla koltuğun arkasına geçtiğinde ardı ardına gelen mermilerden kurtulmaya çalışıyordu. Jeongin ve Seungmin boydan camın tam karşısındaki televizyonun önünde durduğundan kaçmalarına fırsat gelmeden, sırtındaki acı ile yere düşmüştü.

"SEUNGMİN!"

"JEONGİN!"

Changbin ve Chan saklandığı yerden hızla çıkıp sevgililerinin yanına gittiler.  Giderken onları delip geçen merminin acısını, sevgililerine bir şey olmasının korkusundan hissetmemişlerdi bile.

"N..e oluyor?"dedi Hyunjin sırtındaki kanama üzerine yüz üstü düşüp hâlâ yüzük kutusunu bırakmayarak.

"JİSUNG!"

Minho, sevgilisinin öylece sandalyede oturması üzerine hızla yanına gitti. Evin her bir yanında, arkadaşlarının mermi ile doldurulmuş vücutları vardı. Daha ne olduğunu anlayamadan mermiler durunca oturduğu minderin üstünden kalktı ve Jisung'un yanına gitti.

Jisung kulağının tam üst kısmından vurulmuş ve gözleri açık bir şekilde ağzından kan akarak, yavaş yavaş sandalyeden yana doğru düşüyordu. Minho delirmişçesine bir oraya bir buraya koşarken kapının açılması ile tam camın önünde durdu.

Felix korku ile kapıyı açtı ve gözünden akan yaşlar ile bağırdı.
"MINHO!"

Minho tam kapının karşısında Felix'e bakarken camın oradan gelen ateş ile ensesinden vurulmuştu.

"MINHO! HAYIR!"

Felix koşarak Minho'nun yanına gitti.

Minho son defa gülümseyerek "Seni seviyorum kuzen." demişti ve yüzüstü yere düşmüştü.

"8 oldu sanırım."

"Herkes vuruldu mu?"

"Sonuncuyu vurduk işte. Hadi gidelim artık."

"Tüyelim."

"MİNHO! HYUNJİN!"
"NE OLUYOR!"

Felix ne yapacağını bilemez bir şekilde  saniyeler içerisinde gerçekleşen olayı kavrayamamış, oradan oraya bütün arkadaşlarının yanına gitmişti.

Felix Chan'ın yanına gittiğinde ağlayarak, titreyen elleri ile dokunmaya kıyamıyor gibi onu sarstı.
"Chan. Lütfen cevap ver?"

"Minho?"

"YA CEVAP VERİN YALVARIRIM."

"TANRIM LÜTFEN. LÜTFEN YARDIM ET. NELER OLUYOR!"

Felix Minho'nun biraz gerisindeki Hyunjin'in yanına yavaşça, ellerini saçlarına geçirmiş bir şekilde titreyerek ve ağlarayak ilerledi.

"Hyunjin?"

Felix Hyunjin'in yanına oturdu ve saçlarını okşadı Hyunjin'in. Onun elini tuttu ve "Uyan sevgilim. Korkutma beni. Hadi."dedi.

Sonrasında Hyunjin'in elindeki kutunun içinden yüzüğü alıp titreyen eli ile zorla parmağına taktı.

Hyunjin'i sırtüstü çevirip kafasından tutarak kendisine doğru kaldırdı ve dizlerinin üstüne koydu bedenini.

Kafası geriye düşmüşken sarkan uzun saçları  ve o güzel yüzündeki kan izleri...

Felix, sakin bir müziğin çaldığı radyodan gelen ses üzerine, yılbaşına son 10 saniye kaldığını duydu.

"Evet Hyunjin. Seninle sonsuza kadar yaşamak istiyorum. Hadi uyan. Bak. Kabul ettim. Evleneceğiz."

"3-2-1. Mutlu yıllar."diyip alkışladı Felix ve neden sonra yüzünü elleri ile kapatıp gülmeye başladı.

Felix, Hyunjin'in saçlarını öptü, kaşlarını düzeltti, ağzındaki kanı eliyle sildi ve sonrasında onun dudaklarına bir öpücük kondurup saçları ile oynamaya başladı.

"Özür dilerim. Senin yanından ayrıldığım için özür dilerim. Seni terk ettiğim için, seni dinlemediğim için, her şey için özür dilerim. Hadi uyan ama artık. Bak bitti. Her şey düzeldi."

Hyunjin, gözleri kapalı öylece Felix'in kucağında yatıyordu. Felix göz yaşlarını sildi ve Hyunjin'in biraz ilerisindeki Minho'ya uzandı.

"Minho!"
Felix Minho'un bacağına dokundu ve "Hadi uyanın ya. Şaka yapmayın bana. Biliyorum ben şaka yaptığınızı."dedi ağlayarak.

Felix en sonunda pes etmiş gibi yavaşça Hyunjin'i yere bıraktı ve ayağı kalkıp kapının önüne geçti.

Changbin ve Chan koltuğun iki ucunda, Seungmin ve Jeongin televizyonun önünde, Minho ve Hyunjin salonun ortasında, Jisung ise sandalyenin yanında, yerde kanlar içinde yatıyorlardı

Bu kanlı manzarayı saçlarını çekmiş, başının o ağrısı ve çaresizlik hissinin verdiği zorluk ile ağlayarak seyretti Felix.
"Ne oluyor? Neden böyle oluyor? Neden hayat hep beni vuruyor? Hem de en değer verdiğim yerinden.."
Ve sonra aniden bilinci kapandı, yere düştü Felix.

....

"FELİX! İyi misin güzelim!"

Felix gözlerini araladığında ellerini sıkıca tutmuş, ağlamaktan gözlerinin içi kan çanağına dönmüş Rosé duruyordu.

"Nasılsın güzelim? İyi misin?"

"Ne oldu?"dedi Felix gözlerini açarak.

Rosé bir süre öylece durdu. Dudaklarının titremesine engel olamıyordu. Ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu.

"Bir şey yok. Uyu sen, dinlen. İçki biraz çarpmış seni."

"Hyunjin nerede?"

"Uyuyor o da."

"Kafam allak bullak."

"Normal bebeğim. Uyu hadi sen biraz daha."

Felix elini alnına götürdü ve bir süre ovaladı. Ardından ise parmağındaki yüzük dikkatini çekti ve öylece ona kitlendi.

"Rosé."

"Efendim bebeğim."

"Rosé. Hyunjin'i görmek istiyorum."

Rosé yutkundu ve "Şu an olmaz."dedi.

"GÖRMEK İSTİYORUM DEDİM."

Felix elindeki serumu sinirle çıkarttı ve ayaklanıp kapıya doğru yöneldi. Rosé Felix'i tutup "Lütfen Felix. Biraz dinlen."dedi.

"Hyunjin'i görmek istiyorum."
Felix ansızın olduğu yerde kaldı ve arkasını döndü.
"Dur. Minho? O nasıl?"

"O iyi."

Felix derin bir nefes verdi ve kapıyı açıp camla kaplı olan odalara baktı.

"Felix lütfen dur."

"Hyunjin nerede dedim sana Rosé."

"Yok Hyunjin Felix."

Felix hastane koridorunun ortasında öylece durdu ve arkasını döndü.

"Ne demek yok?"dedi gözleri dolu bir şekilde.
"Söyle Rosé."
"Hyunjin nerede?"

Rosé kafasını eğdi ve gözlerinden akan yaşları sildi.

"ROSÉ, NEREDE?"

"Morg."

İşte bu kelimeden sonra Felix tamamiyle akıl sağlığını kaybetmişti. Sevdiği kişinin o soğuk, daracık, kutu gibi bir yerde bekliyor olması onu çılgına çeviriyordu.

Rosé panikle Felix'i kollarından tuttu ve yere düşmeden onu koridordaki sandalyeye oturttu.

Gözlerini kırpıştırarak"Öldü mü?"dedi Felix titreten sesi ile.

Rosé cevap vermedi ve Felix'in yüzündeki gözyaşlarını sildi.

"Cevap ver Rosé."

Rosé hafifçe kafa salladı.

Felix tepki vermemişti. Verememişti. Bu durumda ne yapabilirdi? Sevdiği insanı kaybetmişti ve asla geri dönmeyecekti. Onu sadece fotoğraflarında ve eski anılarında görecekti, hissedecekti.

Felix ayaklandığında, Rosé'de ardından kalktı sandalyeden.

Felix titreyen ellerini, koridordan geçen bir hemşireye uzattı ve gözlerini kırpıştırıp durarak
"Morg nerede?"dedi.

"Morg? -2. katta."

Felix kafasını salladı ve hâlâ şoktan çıkamamış bir şekilde, hasta kıyafetleri ile koşarak merdivene doğru ilerledi.

"Felix, lütfen yapma böyle!"

Felix hiç tepki vermeden aşağıya doğru indiğinde -2. kattaydı ve koşarak morg yazan yere gitti. Morgun kapısının önünde duran görevli Felix'in göğüsüne dokunup onu durdurdu.

"Beyfendi buraya giriş yasak."

"Çekil."dedi Felix soğuk ve bitkin bir ifade ile.

"Buraya giremezsiniz. İzin lazım."

"ÇEKİL!"

"Beyfendi, lütfen zorluk çıkarmayın."

"Tamam, çekil. Girsin."dedi Felix'in arkasındaki adam.

"Peki Namjoon Hocam."

Felix hâlâ aynı soğukluğunu koruyarak içeriye girdi. Burası biraz soğuktu. Aynı Hyunjin'in bedeni gibi. Buz tutacak olan kalbi gibi.

"Rosé, Hyunjin için mi?"dedi Doktor.

"Evet abi."

Doktor başını salladı ve Hyunjin'i çıkardı.

"Hayır. O Hyunjin değil."

"Felix, yapma böyle lütfen."

"Kes sesini Rosé! Hyunjin ölmedi. Beni bırakmadı, bırakmaz da."

Felix sinirle, çıkarılan kişinin yanına ilerledi ve üzerindeki örtüyü parmaklarının arasına aldı.

"Felix, emin misin?"

"O değil. O değil!"

Felix gözlerinden sürekli akan yaşlarından dolayı her yeri bulanık görüyordu. Gözlerini koluna silip parmaklarının arasındaki çarşafı, gözlerini kapatıp sakince açtı.

O dolgun kırmızı dudakları kurumuş, gözlerinin altı çok mosmor olmuş ve ten renginin canlılığı grileşmişti Hyunjin'in.

Felix gözlerini açtığında bu bedeni karşısında gördü. Sevgilisini, evleneceği adamı, yıllarca beklediği adamı, ölü ve morgun içinde gördü.

"Felix lütfen tepki ver. Öylece bakma. Lütfen. Korkutuyorsun beni."dedi Rosé tedirgince.

"Şimdi, Hyunjin yok mu artık?"

"Felix."

"Hyunjin öldü. Kalbim çok acıyor Rosé. Hem de çok. Bir şey batıyor. Ben ne hissedeceğimi bile bilmiyorum. Hayatım bitti. Önümde ölü bir şekilde yatıyor. Hayatım öldü benim. Ve karşımda öylece yatıyor. Canlı bir hayatım vardı, şimdi ise renksiz, ölü bir hayatım..."

Rosé sadece Felix'i dinliyordu. Tek kelime bile etmiyordu çünkü edemiyordu. Ne diyebilirdi ki? Ölen sevgilisinin acısını çeken birisine...

"Diğer arkadaşlarınızı görmek ister misiniz Bay Felix?"dedi doktor.

Felix kafasını Hyunjin'in göğüsünden kaldırdı ve Rosé'ye baktı.

"Diğer..diğer derken?"dedi Felix gözlerini büyütmüş bir şekilde.

"Jeongin, Chan, Seungmin, Jisung ve Changb-"

Rosé Doktoru susturmak amaçlı boğazını temizledi.

"Rosé, ne diyor bu adam? Ne alaka?"

"Felix, ben ne diyeceğimi bilmiyorum."

"Ne demek istiyorsunuz?"

Doktor tek kelime etmedi.

"Onlar da mı? Hayır Rosé, bu şakaya son verin artık. Bak gerçekten komik değil. Çok korkuyorum Rosé. Şaka komik değil."

"Felix.."

"Rosé. Çıkartayım mı?"dedi doktor sakince Rosé'ye seslenerek.

Rosé kafasını salladı, bunun üzerine Doktor dolapları açtı ve 5 kişi daha çıkartttı.

Felix doktoru izliyordu. Etrafı ceset doluyudu Felix'in. Hem de en yakın arkadaşları ve sevgilisinin cesedi.

Felix hangi arkadaşının yanına gideceğini bilemedi. Delirmiş gibiydi. Ellerini saçına geçirmiş, gözlerinden süzülen yaşlar ile etrafında öylece duran arkadaşlarına bakıyordu.

Felix bir süre etrafa bakıncı ve "Jeongin."diyip Jeongin'in yanına gitti.

"Seni affetmedim, özür dilerim..."diyip sarıldı cesedine.

"Seninle daha bir sürü şey yapacaktık Seungmin."
Ve yine sarıldı.

Ve diğerlerine de sarıldı. Başının dehşet ağrısı, gözlerinin yanması, ellerinin titremesi...

Rosé, Felix'i kollarının altından tutup Chan'ın üstünden kaldırdı.

"Lütfen Felix. Lütfen."

Felix hiç tepki vermeden öylece duruyordu. Geriye doğru çekti Felix'i Rosé.

Felix, karşısında duran 6 cesede öylece baktı. Bir süre sonra ise Rosé'nin kollarında yığılıp kaldı.

....

Felix 1-2 saat boyunca uyuduktan sonra sonunda gözlerini aralamıştı. Başının ağrısı onu delirtecek seviyeye gelmişti.
Odadaki koltukta uyuyup kalan Rosé'yi önemsemeden yatağın yanındaki terliklerini giymişti ve odadan çıkmıştı.

Felix biraz etrafa bakındı, koridorda yürüdü, başka katlara gitti. En sonunda hastanenin bahçesine inip bir banka oturdu ve batan güneşin çarpan hafif ışığı ile gözlerini kapatıp öylece durdu.

"Merhaba."

Felix yanından gelen ses üzerine kafasını kaldırdı.

"Merhaba."

"Siz Felix Bey olmasınız."

"Evet. Siz?"

"Oh! Kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Uzman Doktor İrene. Psikiyatriyim."

"Memnun oldum."dedi Felix donuk bir ifade ile.

"Rosé Hanım ile konuştum. Odanıza gelmiştim fakat uyuyordunuz. Siz uyanana kadar biraz bahçeye çıkmak istedim ve karşılaştık."

"Rosé? Neden Rosé ile konuştunuz?"

"Yaşadığınız kayıplardan sonra psikolojik destek almanızı uygun görüyoruz."

"Yaşadığım şeyle-"
Felix kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu. Aniden soğuk soğuk terlemeye başlamıştı ve gözleri dolmuştu.

"Felix Bey iyi misiniz?"

"Yaşadığım şey... Hyunjin ölmüştü. Nasıl unuturum! Ben nasıl bir insanım."

Felix ellerini saçına geçirmiş sertçe çekiyordu. İrene Felix'in kollarını tutmuş "Sakin kalmaya çalış. Felix! Lütfen dur!"demişti.

Felix kafasına sertçe vurduğu gibi saçlarını da yoluyordu.

"HEMEN DESTEĞE GELİN."

Bundan sonrasını tahmin etmek zor olmamalı. 2 yıl boyunca piskolojik destek aldım. İşe yarıyor muydu? İnanın bilmiyorum. Sadece Rosé için yaşıyordum. Yaşıyordum...Hayır. Yaşamıyordum. Yaşayamadım. Ben buyum işte. Hayatım şansızlıktan ibaret. Bir hayatım var mıydı ki? Açıkçası sanmıyorum. Hayat hançerini neden hep benim sırtıma vuruyordu? Ne yaptım ben? Bunları hak edecek ne yaptım?

Kötü bir insan mıyım ben?

.....

-2 yıl sonra-

"Bugün nasılsın Felix?"

Bu kadın gittikçe sinirimi bozuyor! Her gün aynı şeyler oluyor ve hiçbir yararı dokunmuyor bana!

"Yine mi cevap vermeyeceksin?"

Cevap verince ne olacak ki?

"Peki..Bugün tedavinin 2.yılı.. Gelişme kaydettik."

"Ne gibi?"diyip güldü Felix.

"Mesela artık gülüyorsun."

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"

Felix hararetle masaya vurdu. Doktor bunun üzerine ayağı kalktı ve Felix'in yanına gidip kollarını tutarak koltuğa oturttu.

"Peki. Bugün biraz agresif gibi görünüyorsun. Biraz sakinleşmen için sana zaman tanıtacağım. Şimdi odadan çıkıyorum. Seni kendi halinde bırakacağım."

Felix cevap vermedi. Ve doktor odadan çıktı.

"Alo. Rosé selam. Buraya gelebilir misin?"

....

"Hiç ilerleme yok. Böyle olmayacak. Felix düne göre çok daha kötü. Son zamanlarda yaşadığı bir şey mi oldu?"

"Bunun onu etkileyeceğini düşünmemiştim.."

"Ne oldu?"

"Yani, sadece ufak bir tartışmadan ibaret. Ama o son zamanlarda çok alıngan."

"Rosé. Felix'in öfke problemi gittikçe artıyor. Anısızın kendisine zarar verebilir. Onunla tartışmamaya özen göster. Bu onun kolay kolay atlatabileceği bir şey değil."

"Biliyorum İrene. Çok üzülüyorum. Onu böyle görmek istemiyorum. Eski Felix'i istiyorum. Her ne kadar mutlu olmasa da benimle mutluydu. Tam 2 yıl. 2 yıl boyunca onun yüzünde bir ifade görmedim. 1 kere bile gülmedi."

"Haklısın, ama onun yanında durman gerekiyor."

"Sonsuza kadar onun yanında kalacağım. Ama ben de üzülüyorum. Onu öyle gördükçe çok sıkılıyorum."

İrene derin bir iç çekti.
"Kariyeri bitti. İlaç tedavisi uyguluyoruz ama bu onu daha kötü yapıyor. Ben başka çözüm bulamıyorum Rosé."

Doktor ile Rosé bahçedeki banklarda oturmuş konuşurken arkalarından gelen sese karşı döndüler.

"O neydi?"

"Bilmiyorum. Kimse görünmüyor."

"Kedi köpek falandır."
...
"Ben bir çözüm biliyorum."

~~~~~

"Hadi Felix. Eve gidelim."dedi Rosé kapıyı açarken.

Felix gülümseyerek yattığı koltuktan kalktı ve "Gidelim Rosé."dedi.

Rosé doktora döndü ve garip bir şekilde baktı.

"Tamam. Gel hadi."

Felix Rosé'nin koluna girdiğinde Doktor umut ile gülümedi.

....

"İyi geceler Rosé."diyip öptü Felix Rosé'yi ve odasına çıktı.

"Düzeliyor mu? Tanrım lütfen! Lütfen yardım et bu çocuğa."

Felix odasına çıktığında yatağının altındaki kutusunu çıkardı ve çekmecesinden anahtarı alıp kutuyu açtı.

Kutunun içine bir süre baktı. Sonra kutuyu kapatıp çantasına koydu ve masasının başına geçti.

...

"Günaydın Feli-"
Rosé Felix'in odasına girdiğinde kimsenin olmadığını görmüştü. Yatak, hiç yatılmamış gibiydi. Rosé telaşla aşağıya indi ve bir süre salonda Felix'i aradı.

"FELİX!"

"Nerdesin? Felix lütfen ses ver."

Rosé kalbinin hızla çarpışı üzerine aniden durdu. Gözlerini kocaman açtı ve koşarak yukarıya, Felix'in odasındaki tuvalete gitti.

"Lütfen, lütfen kendine bir şey yapmış olma Felix."dedi ve gözlerini sıkıca kapatıp kapının kolunu indirdi.

Rosé derin bir nefes verdi ve tuvalette hiç kimsenin olmaması mutluluğu ile aşağıya indi.

Telefondan defalarca Felix'i aradı Rosé. Ama telefon kapalıydı.

"Alo!"

"Efendim Rosé."

"İrene. Felix yok!"

"Ne demek yok?"

"Basbaya! Gitmiş. Yok."

"Kıyafetleri??"

"Bakmadım. Bekle."

Rosé hızla Felix'in odasına girdi ve dolabını açtı.

"Almamış?"

"Markete gitmiş olmasın?"
"Rosé?"
"Ses versene."

"İrene. Masanın üstünde bir kağıt var."

"Ne kağıdı! İntihar mektubu gibi mi?"

Rosé masasının yanına gitti ve kağıdı eline aldı.

"Evet irene. İntihar mektubu gibi."

"Hemen oku! Hemen Rosé!"

Rosé bir süre sessizce içinden okudu mektubu ve gözlerinden akan yaşları durdurmadan, sesinin titremesi ile "İrene. Felix her şeyin başladığı yerde her şeyi sonlandırmak istediğini söylemiş. Ne demek bu!"dedi.

"Hemen geliyorum yanına. Bekle."

"İrene! Felix intihar mı edecek?"

"Mektupta ne yazıyor?"
"Rosé."
"Ses versene."

"Bilmiyorum. Ondan bıktığımı düşünüyor. Ona yük oluyormuşum. İrene! Felix intihar etmiş olamaz di mi?"

"Geliyorum. Yoldayım."

.....

"Her şeyin başladığı yer ne demek?"

"Bilmiyorum. Seul olmalı?"

"Seul'de ne oldu? Ne başladı!"
"Rosé! Odaklan!"

"Bilmiyorum İrene."

"Hadi! Düşün Rosé."

Rosé aniden kafasını kaldırdı ve İrene dikkatle ona baktı.

"Ne buldun?"

"Hyunjin ile tanıştığı yer! Seul'deki okulunda! Havuzda tanıştılar. Her şeyin başladığı yer orası! Seul'e gitmiş!"

Rosé hızla ayağı kalktı ve cüzdanı ile kabanını alıp kapıya doğru ilerledi.

"Seul'e mi gidiyorsun?"

"Evet! Geliyor musun?"

İrene kafasını salladı ve Rosé'nin arkasından ilerledi.

"Arabası yok İrene. Kesinlikle Seul'e gitmiş olmalı!"

"Lisa'yı arasana."

"Tamam."diyip kafasını salladı Rosé ve telefonundan Lisa'yı aradı.

"Efendim Rosé."

"Lisa! Acilen okula git."

"Ne okulu?"

"Eski okulumuza git."

"Niye?"

"Lisa! Felix okulun havuzunda olabilir. Onu durdurmamız lazım!"

"İntihar mı edecek!"

"Etmiş de olabilir. Lütfen Lisa. Hemen git."

"Gidiyorum. Hemen gidiyorum."

Rosé telefonu kapattı ve tam gaz ile Seul'e doğru ilerledi. Yaklaşık yarım saat sonra Rosé'nin telefonu çaldı. Rosé, Lisa'nın aradığını görünce hemen telefonu açtı ve "Ne oldu?"dedi.

"Havuzun önündeyim. İçeri gireceğim."

"Hemen gir."

"Girdim.."

"Ne oldu? Orada mı? Lisa! Cevap ver."
"Lisa. Korkuyorum."
"Lisa."
"LİSA CEVAP VER."

"Rosé."

"Hayır, sessiz durma. Lütfen. Bir şey olmadı de bana."

"Havuzda."

"Ne yapıyor? İyi mi? Oturuyor di mi? Bir şey yok."

"Havuzun içinde."dedi Lisa titreyen sesi ile.

"Nasıl yani? Ne yapıyor? Nasıl?"

"Kanlar içinde."

..Son..

Öncelikle selamlar. Sizi üzdüysem üzgünüm. Eminim linçleyenler olacaktır, baştan angst olduğunu söylemem gerektiğini düşünenler olacaktır. Ama gerçekten ben angst yapmayı düşünmüyordum. Hatta finali hazırlamıştım. Ama mantıksız geldi.

Sadece 2 bölümü huzurlu olan bir fici, daha yanıtı bulunamayan soruları olan bir fici , mutlu son ile bitirmem gerçekten saçma olurdu.

Pek duyguları ifade edemedim. Evet... Bu konuda üzgünüm. Düzgün ifade edebilseydim, belki de daha etkileyici olurdu. Elimden bu kadarı geldi.

Bu bölümü yayınlasam mı yayınlanmasam mı bilemedim açıkçası. Çok tedirginim.

Felix ve Hyunjin asla mutluluğa sahip olamadılar. Onlar yerine siz mutlu olun.

İlk ficime son vermiş bulunmaktayım.

Hepinizi seviyorum.

Görüşürüz.

Continue Reading

You'll Also Like

529 101 12
"Sevgi, aşk, takıntı... Yaşarken neredeyse aynı olup özünde bu kadar farklı olan bu üç şey nasıl oluyorda tüm hayatımı altüst edebiliyor? " Düz yazı...
193K 20.2K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
4.5K 766 25
Hyunjin lösemi kardeşini söz verdiği konsere götürmüştü. Ficin sahibi; jisunghaniie
47.5K 3.9K 27
okul değişikliği yapmak zorunda kalan Felix, kuzeni Minho'nun gittiği okula kayıt olur. Aynı zamanda evi ve okul uzak olduğu için kalacak bir yer bul...