Kelebekler ' Jeno

By agusTrd

1.3K 162 4.8K

"Eğer güzel bir kelebek yakalamak istiyorsan," dedi Jeno daha yeni merhem sürdüğü alnımın üzerine yara bandın... More

'Karakter Tanıtımı
1'İlk Karşılaşma
2'Özgürlük
3'Olgun Velet
4'Eşsiz Bahçe
5'Yuva
6'Kelebek Yakalama Operasyonu
7' Jeno'nun Yanındaysan
8' Mingyu'nun Yanındaysan
9'Basit Şeyler
11'Motorlu Seksi
12'Gerçekler
13' Kâbus
14' Kuru Çiçek
15' Aldat(n)mak
16' Bir Veda Daha
17'Başarısız Operasyon
18' Yeniden
19'Yarı Yolda Bırakılmak
20'Bir Tek Sen Ve Ben
21' Büyülü An
22'Papatya
23'bir film sahnesi

10'Bulutlar Üstümüzde, Rüzgâr Arkamızda

43 6 173
By agusTrd

Bölüm şarkısı:
Cinammon girl-Lana Del Rey
Snow on the beach- Taylor Swift, Lana Del Rey

°°°

Sokak ışıkları, yaz yağmurunun ılık ve nemli havaya bıraktığı toprak kokusu.
Tenime çarpan sert su damlacıkları,
Bulutlar üzerimizde, rüzgâr arkamızda.

Ben ve Lee Jeno.

Sırılsıklam olmak ve birkaç dakika sonra iflas edecek bacaklarımızı takmadan koştuk. O kadar hızlı koşuyordum ki, yüzüme çarpan yağmur damlaları canımı acıtıyordu.

Her ne kadar ayağımdaki topuklular canımı acıtsa ve yavaşlamak istesem de, Jeno'nun bileğimdeki eli buna izin vermeden beni daha hızlı olmam için çekiştiriyordu.

"Jeno!" Diye haykırdım ayak bileğime giren sancılara daha fazla dayanamadan. Jeno biraz da olsa yavaşlayıp kafasını bana çevirdi ve hızla bir şeyim var mı diye bedenimi kontrol etti.

"Ne oldu?" Diye sorduğunda gözlerim acıyla buruşan yüzümle beraber ayaklarıma indi.
"Bunları çıkarmama izin ve-" sözümü yarıda kesip küçük bir çığlık atmama neden olan şey, Jeno'nun birdenbire sırtını bana dönüp baldırlarımdan sıkıca tutarak beni sırtına almaya çalışması oldu.
Başta panikle ne yapacağımı şaşırdım ama sonrasında Jeno'nun sırtına tamamen çıkıp bacaklarımı beline, kollarımı boynuna sıkıca doladım.

"Zamanımız yok velet, hızlı olmamız lazım!" Diyerek tekrar koşmaya başladığında gözlerimi korkuyla yumup yanağımı Jeno'nun kafasına yasladım.
Derin nefesler alıp vermeye çalışıyordum ama kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, adam akıllı nefes bile alamıyordum.

Sokakların loş, sarı ışıklarının aydınlattığı sessiz sakin sokağın sonuna doğru ayrılan yol ayrımına vardığımızda arkamızdan gelen sesi duymamla istemeden Jeno'nun boynuna daha sıkı sarıldım ama bunu fark edince hemen geri çekildim.

"Lee Jeno! Orada dur! Hey!"

Jeno tabii ki korkutucu erkek sesini dinlemeden yol ayrımına geldiğinde korkuyla arkama baktım. Kimse görünmüyordu. Bizden bayağı uzakta olmalıydılar.

Jeno derin derin nefesler alarak sokağın sonundan sağa döndüğünde girdiğimiz yeni sokağın ışıklarının yanmadığını fark ettim. Ama Jeno buna da aldırmayıp aynı hızla koşmaya devam etti.

En sonunda karanlık sokağın da içindeki bir ara sokağa girdiğimizde dizlerini hafifçe kırıp beni aşağı indirdi.

"Jeno." Diye nefes nefese ismini sayıkladığımda yüzünü göremiyordum. O ise sadece "Şşşşşt." Diye fısıldadı.
Sonrasında parmaklarını parmaklarımın arasında hissettim. Parmaklarımız usulca birbirine girdikten sonra Jeno beni kendine çekip göğsüne yasladı ve boşta olan elini yavaşça dudaklarıma bastırdı.

Gök gürültüsü ve altına girdiğimiz çatıya vuran yağmur damlalarının sesi sokağı dolduran tek şeyken, birdenbire gelen aynı erkek sesiyle nefesimi tuttum.

"Nereye gitti bu piç kurusu?" Diye söylendi ses tonundan orta yaşlı olduğunu tahmin ettiğim adam.

"Çok uzağa gitmiş olamaz usta. Yanında bir kız vardı."
Bu ses çok daha ince ve dinçti.

Jeno hiç kıpırdamadan beni aynı pozisyonda tutmaya devam edince titreyen bedenime rağmen ona ayak uydurdum. Onun avucunun içindeki elim tir tir titriyordu. O da bunun farkındaydı ve sakinleşmem için her saniye parmaklarımızı daha sıkı birleştiriyordu.

Yaklaşık birkaç dakika sonra adam,
"Bırak gidelim, nasıl olsa yeri belli." dediğinde genç ses onu onayladı ve olduğumuz yerden gittikçe uzaklaşan ayak sesleri duyuldu. Jeno dudaklarıma bastırdığı avucunu yavaşça indirirken rahat bir nefes verdi.

Ben de gözlerimi yumup derin bir nefes verdim ve bir süre stresimi kontrol etmek adına bekledim.

"İyi misin velet?" Jeno'nun fısıldamasını duyunca gözlerimi sinirle açıp ona döndüm.

"Sen ciddi misin?" dedim öfkeyle. "Kalbim yerinden çıkacak. Bu da neydi böyle?"
Zifiri karanlıkta yüzünü görebilmem imkansızdı ama ben yine de kafamı kaldırıp gözlerine bakmaya çalıştım.

"Tamam sakin ol. Her şey yolunda. Gittiler."

Sert bakışlarımı yüzünden çekmeden yumruk yaptığım elimi yavaş ama sinirle omzuna vurdum.

"Sen manyak mısın? Seul'un en büyük mafyasını peşine takmak da ne demek?" Diye yükseldiğimde Jeno karşılık vermek istedi ama nefes nefese kalmış bir halde sertçe yutkunduktan sonra dizlerini kırıp ellerini dizlerine yerleştirdi ve derin derin nefesler alıp verdi.

Bense o sırada titreyen ellerime ve dizlerime hakim olamıyordum. Hayatım boyunca hiç bu kadar korkarak koşmamıştım. Adrenalin ve topukluların içinde koşmak, bedenime bir tır çarpmış gibi hissettirmişti.

Ben de avucumu göğsüme yerleştirip Jeno gibi derin nefesler alarak kalp atışımın düzene girmesini bekledim. Ama bir ilerleme yoktu.

"Hey," kısa süre sonra Jeno'nun bedenini yanımda hissedince kafamı kaldırıp ona baktım. Ellerini omzuma yerleştirdikten sonra çenesiyle arkamızdaki üç basamaklı beton merdivenleri gösterdi.

"Gel şöyle." merdivene gidip oturana kadar beni omuzlarımdan tutup destek verdi. İkinci basamağa zar zor kendimi attığımda, pert olmuş bacaklarımı aşağı sarkıtıp gözlerimi acıyla yumdum. Birkaç dakika içerisinde ne yaşadığımı sorarsanız, ben de bilmiyordum.

Gözlerimi tekrar açtığımda Jeno'nun üzerindeki ne zaman çıkarttığını bilmediğim deri ceketle beraber bana yaklaştığını gördüm. Ceketi arkamdan geçirip omuzlarıma attıktan sonra geri çekilip ayaklarımın önünde diz çöktü.

Ben hâlâ düzensiz nefeslerimle ne yaptığını anlamaya çalışırken, Jeno sağ ayak bileğimi kavradı ve krem rengi topuklu ayakkabının bileğimdeki ince kemerini çözmeye başladı.

"Üzgünüm," dedikten sonra hızlı bir nefes daha verdi. Ağzıma dikiş atılmış gibi tek kelime etmeden onu izlemeye devam ettim. Diğer ayakkabımı da çıkarttıktan sonra ikisini yere bırakıp yanıma oturdu. Gözleri bir süre yüzümde gezindikten sonra kucağımdaki ellerimde takılı kaldı.

"İyi misin?" sorusuyla benim de gözlerim ellerime kaydı. Deli gibi titriyorlardı.

"Bilmiyorum." Diye itiraf ettim. Hâlâ korkudan titriyordum ama garip bir şekilde tüm vücudumdan büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Yağmurun altında koşmak ruhumu temizlemiş gibi hissettirmişti.

Jeno tedirginlikle elini ellerime uzattı. Onları tutacağını anladığımda gözlerimi yüzünden çekmedim. Ama o zaten bana bakıyordu.

"Sakin ol." dedi ama elime dokunmadı. "Ben buradayım velet."

Oturduğum betonun soğukluğunun daha yeni bedenime işlediğini hissettim. Vücudumdan küçük bir ürperti geçtiğinde dudaklarımın arasından kaçan küçük nefesin buharı havayla karıştı.

"Ellerin..." dedikten sonra gözleri ellerime inince çekingenlikle titremesini durdurmak için parmaklarımı birbirine kenetledim.

"O gün de deli gibi titriyordu." Jeno sustuktan sonra yağmurun gürültüsü tekrar kulaklarımı doldurmaya başladı. Duyularım işlevlerini daha yeni kazanıyordu.
Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım.

"Kontrol edemiyorum." derken ellerimi yavaşça üzerimdeki ceketin içine saklayacaktım ki, Jeno'nun havadaki eli onları kavrayınca duraksadım.

"Sorun yok." dediğinde kalçasını kaydırarak bedenini benimkine yaklaştırdı. Yüz ifadesinin gergin olduğunu görmek beni de geriyordu ama ne konuşabiliyor, ne de ona müdahale edebiliyordum.

Jeno bana iyice yaklaştıktan sonra iki elimi avuçlarının içine alıp kendine doğru çekti ve kucağına bastırdı.

Pürüzlü sesi beni rahatlatmak istermişçesine "Birazdan duracaklar. Her şey yolunda." Diye kulağıma fısıldadığında vücudumu istemeden rahat bıraktığımı fark ettim. Jeno bana daha fazla yaklaştı, yaklaştı, benimkine göre yavaşlamış nefeslerini kulağıma ulaştırdıktan sonra tekrar,

"Geçti." Diye fısıldadı. Kafasını kafama yasladığında ıslak saçlarımız birbirine karışmıştı. Gözlerimi yumdum, şimdi yağmurun sesi yoktu. Bu defa her şey Jeno olmuştu.
Bunu birkaç defa tekrarladı. Avuçlarının arasındaki ellerimi bırakmadı. İkimizin de hızlı nefesleri birkaç dakika sonra düzene girmeye başladı.

Bir süre sonra Jeno geri çekilip ellerimi yavaşça bıraktı.

"Artık titremiyorlar." dediğinde ellerime baktım. Gerçekten durmuşlardı. Ne diyeceğimi bilemeden sadece Jeno'nun yüzüne baktım. Bir şey söylemek isteyip dudaklarımı araladığımdaysa hızlıca oturduğumuz basamaktan yere atlayıp ayakkabılarımı eline aldı.

"Haydi." dedikten sonra ellerini önüne siper etti.
"Hazır yakınlardayken sürprizime gidelim"

"Ne saçmalıyorsun? Bu halde mi? Havaya baksana." Diye sordum üzerimdeki ceketi kendime daha çok çekip ısınmaya çalışırken.
Jeno kafasını kaldırıp altında durduğumuz çatıya damlayan su seslerini dinledi ve kaşlarını çattı.

"Yağmurun ne zararı var ki? Hem bugün olmazsa başka zaman olmaz. Bugün gitmemiz lazım."

Derin, ama çok derin bir nefes verip ayaklarımı izlemeye başladım.
"Jeno." dedim acıyla. "Birkaç adım bile atacak halim yokmuş gibi hissediyorum."

Jeno omuzlarını hayal kırıklığıyla indirdi.
"Velet," dedi annesinden şeker isteyen küçük bir çocuğun ses tonuyla.
"Haydi ama, oyunbozanlık yapma. Olanları telafi etmeme izin ver. Yarın seansta çok yormam seni. Söz."

"Bu olaydan sonra seninle takılmamayı düşünüyorum." diye şakayla karışık söylendiğimde küçük bir kahkaha atıp tekrar bir elimi kavradı ve inmem için beni çekiştirmeye başladı.

"Tamam, şimdi gidelim. Sonra kes benimle görüşmeyi." dediğinde şaşkınlıkla gözlerim açıldı.

"Bu kadar ısrar etmen beni korkutuyor."

Jeno tekrar gülüp beni hâlâ çekmeye devam etti ama ısrarla kendimi geri çektim. En sonunda elimi bırakıp sinirle geri çekildi.

"Pekâlâ," dedikten sonra arkasını dönüp bana doğru yaklaştı ve beline birkaç defa vurdu.

"Haydi, seni taşıyacağım."

"Psikopatsın." Diyerek onu ittirdiğimde arkasına sinirle baktı.
"Ayıp oluyor velet. Ben burda senin için uğraşayım, sen bana böyle davran. Uzatma ya hadi?"

Gözlerimi devirip yavaşça sırtına doğru yaklaştım. Başka çarem yoktu. Madem buralara kadar onun yüzünden gelmiştik, bugün ulaşımımı o sağlayabilirdi.

"Hasta olursan hastahaneye falan gelmem. " Diye söylenerek bacaklarımı beline, kollarımı boynuna doladım.
Jeno da ellerini bacaklarımın altına yerleştirip bedenimi biraz daha yukarı çektikten sonra,

"Ben hasta olmam." dedi. "Bazıları gibi bünyem dayanıksız değil benim. Hem hasta olursam da kendi kendime bakarım." deyince yüzümü buruşturup,

"Şimdi de müstakbel nişanlıma mı laf atıyorsun?"

"Onu koruyacak mısın?"
Dudaklarımı büküp düşünür gibi yaptım.

"Neden korumayayım?"

Jeno cevap vermeden yürümeye başladığında aslında yağmurun birkaç dakika öncesine nazaran daha yavaş ve az olduğunu fark ettim. Yavaşça duruyor olmalıydı.

Uzun bir süre sessizlik oluşunca ıslak yolu izlerken içinde olduğumuz durumu düşündüm. Beyaz kısakoluyla Jeno, üzerimde minicik beyaz bir elbise ve onun ceketiyle ben, ikimiz de baştan sonra sırılsıklamdık. Jeno'nun tek elinde topuklu ayakkabılarım, beni sırtında taşırken bir çocuk gibi çıplak ayaklarımı sallıyordum.

İşte şimdi klasik müzik listemi dinlemek isterdim.

"Nereye gidiyoruz?" Diye sorduğumda Jeno, "Sahile." deyince kaşlarım hayretle havaya kalktı.

"Nereye?" Diye tekrar sordum şaşkınlıktan. "Duydun velet, birkaç sokak ötemizde sahil var, biliyorsun değil mi?"

Kafamı aşağı yukarı sallarken gözlerim hâlâ sonuna kadar açıktı.
"Biliyorum ama..."

"Hiç gitmedim deme bana." dediğinde nefesimi tuttum.
Hiç gitmemiştim. Fırsatım olmamıştı.
Jeno kıkırdayıp,
"Her geçen gün beni daha çok şaşırtıyorsun. Gerçekten." dediğinde sinirle,

"Bunda şaşıracak ne var? Fırsatım olmadı." Diye söylendim.

Jeno bir şey demeden gülmeye devam edince ben de bir şey söylemedim. Birkaç dakikanın sonunda daha önce hiç görmediğim ara sokaklara girmiştik. Bazı sokak lambaları yağmur ve şimşek yüzünden patlamıştı. Bazılarıysa hâlâ yolları aydınlatıyordu. Hemen altımızda deniz olduğu için dalgaların sesi şimdiden duyuluyordu.

"Jeno." Diyerek omzuna vurdum.
Jeno'nun adımları yavaşlayınca bedenimi aşağı çekip,
"İneceğim." dedim ve çıplak ayaklarımın yere değmesini sağladım. Asfaltın üzerindeki küçük taşlar ayağıma batmıştı ama umrumda değildi. Zaten topuklarım saatlerdir ayakta durmaktan deli gibi ağrıyordu.

"Sorun ne?" Diye sorup arkasını döndüğünde omuzlarımı silkip önünden yürümeye başladım.

"Sadece yürümek istiyorum." Diye mırıldandım. Jeno'yu arkamda bırakıp yavaş adımlarla çiseleyen yağmuru tenimde hissederek, yalın ayaklarımın suyun içinde buruşacağını bilerek yürümeye devam ettim. Gözlerimi kapatıp içine derin bir nefes çekerken kollarımı hafifçe iki yana açıp yağmur damlalarınım yüzüme değmesini sağmak için kafamı kaldırdım.

Islak toprak kokusu ciğerlerime yayılırken, yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım.

"Yağmurlu havaları seviyorsun." Jeno'nun sesini hemen yanımda hissedince gözlerimi açıp ona döndüm. Kafamı olumlu anlamda sallayıp kollarımı etrafıma sardım ve yan yana yürümeye başladık.

"Sen de öyle?" Diyerek emin olmak istediğimde Jeno yine gözlerinin kaybolacağı şekilde gülümseyip kafasını eğdi.

"Öyle." dedi ellerini kot pantolonunun cebine sokarken.

"Yağmurlu havada sigara içmek çok keyifli oluyor." dediğinde yüz ifadesini inceledim. Dudaklarında aynı onu ilk gördüğüm günkü gibi, rahatlamış bir gülümseme vardı.

"O gün yağmuru mu düşünüyordun?"Diye ağzımdan bir  soru kaçırdığımda ben bile kendime şaşırmıştım. Jeno bana dönüp kaşlarını çattı.

"Hangi gün?" dediğinde boğazımı temizleyip önüme döndüm. O henüz onu ilk gördüğüm günü bilmiyordu. Şimdilik bilmesini de istemiyordum.

"Yok bir şey." dedim kollarımı kendime daha çok sararak. "Geldik galiba." dedim çenemle birkaç adım ilerimizdeki sahili gösterirken.

Jeno geldiğimizi daha yeni fark etmiş gibi önüne dönüp sahile baktı. Gülümseyip kafasını sallarken benden birkaç adım öne geçmişti.

"Dur." dediğinde adımlarım hızla kesildi. Elindeki ayakkabılarımı elime tutuşturdu, bu defa arkama geçip ellerini gözlerimin üzerine örttüğünde kıkırdayıp,

"Sürprizin deniz falan mı?" Diye sordum. Ama Jeno yine bir cevap vermeyip elleriyle beni yönlendirdiğinde sahile biraz daha yaklaştık.

"Hazır mısın?" Diye sorduğunda,
"Daha önce hiçbir şeyi bu kadar merak etmemiştim." dedim. Jeno kıkırdayıp ellerini çektiğinde gözlerimin üzerinden kalkan ağırlıkla beraber göz kapaklarımı aralayıp tam karşıma baktım.

Bir süre gözlerim denizde boş boş dolandı. Sonrasında denizin üzerindeki kırmızı yansımayı görmemle gözbebeklerim şaşkınlıkla büyüdü. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda, ayın şeklini ilk defa böyle gördüğümü fark ediyordum.

Ay her yerden görünüyordu. Ama sahilin üzerindeki duruşu ve görselliği beni ele geçirmişti. Hilal şeklindeydi, kırmızıya bürünmüş şekli, denizin üzerine kızıl gölgeler bırakmıştı. Etrafını süsleyen yıldızlar ilk defa gözüme bu denli büyük gelmişlerdi.

"Nasıl?" dedi Jeno tepkimi ölçmek için kafasını uzatıp yüzümü incelerken.

"Çok güzel." dedim kısaca.

"Bence içinden bana küfür ettin ama olsun."

Gözlerim Jeno'ya döndüğünde yüzümde ifadesizlik maskesi vardı. Bir süre bakıştıktan sonra kendimi tutamayıp büyük bir kahkaha attığımda o da gülümseyerek anlam veremeyen bakışlarıyla beni izledi.

"Velet?" dedi endişeyle. Bense ellerimi dizlerime koymuş, Jeno'nun yüz ifadesine hâlâ kahkaha atıyordum.

"Gülüyor musun sen şuan?"
Cevap vermek istedim ama kahkahalarım buna izin vermedi. Bir kelime söylemeye çalıştıkça cümlem gülüşümle karışıp yarıda kalıyordu.

"Bekle, bu anı kaydetmem gerek. Minik öfke topu kahkahalarına engel olamıyor"

Jeno arka cebinden telefonunu çıkartıp o da küçük kahkahalarla gülerek telefonu bana doğrulttu. Bir elimle karnımı tutarak diğer elimi telefona uzatıp yüzümü kapatmaya çalıştım.
Ama bir süre sonra bu da umrumda olmadı. Dizlerimi kırıp geçirdiğim gülme krizini atlatmaya çalıştım.

Birkaç saat içinde o kadar fazla şey yaşamıştım ki, nasıl bir duygusal duruma girdiğimi ben de bilmiyordum. Sadece saatlerce kahkaha atasım geliyordu. Ortada gülecek bir şey de yoktu. Ama Jeno'nun yadırgadığı şey gülecek bir şeyin olmaması değil, benim gülüyor olmamdı.
İşin garip yanı, artık o da kahkaha atmaya başlamıştı.

"Tanrı aşkına, sus artık velet. Karnım ağırdı." dedi karnını tutup benim gibi iki büklüm olarak kahkahasını durdurmaya çalışırken.

Elimi ağzıma kapatıp acıyla kasılan karnımı kendime çektim. Derin nefesler alarak susmaya başladığımda Jeno hâlâ ekrana bakıp küçük küçük gülüyordu.

"Ya velet," dedi küçük kahkahalarının arasından.

"Makyajın... " dedikten sonra ekranı havaya kaldırıp bakarak gülmeye devam etti. Ben de gülüşümü hiç bozmadan gözlerimin altını elimle silmeye çalıştım.

"Ne olmuş?"

Jeno ekranı bana çevirdiğinde bir krize daha girmek üzereydim. Resmen sudan çıkmış balıklara benziyordum. Islak saçlarım boynuma, yanaklarıma yapışmıştı. Burnum ve yanaklarım soğuğun etkisiyle kıpkırmızı olmuş, sabah sürdüğüm rimelin tümü akmıştı. Korku filmlerindeki başrollerden bir farkım yoktu.

"Bu ne?" dedim elimle havadaki telefonu gösterip yeni bi kahkaha patlaması yaşarken. Jeno da benden farksız bir şekilde telefonu indirip,

"Harika." dedi. "Canım sıkıldıkça bakarım buna."

Dakikalar bana ve Jeno'nun bitmek bilmeyen benzetmelerine gülmekle geçti. Ne ara denizin kenarına gelip arkamızda bıraktığımız yolu yürüdüğümüzü bile fark etmemiştim. Onsekiz yıllık toplam hayatım boyunca bu günkü kadar güldüğümü sanmıyordum.

Derin bir nefes verip bileklerime kadar vuran dalgayı izledim.

"Çok yorgunum." Diye homurdandığımda Jeno yanıma geldi ve o da denizi izlemeye başladı.

"Seni eve kadar nasıl götüreceğimi düşünüyorum sadece."
Minik bir kahkaha atıp omzumu omzuna vurdum.

"Taksiyle gideriz."

Jeno bu fikir aklına hiç gelmemiş gibi dudaklarını büzüp kafasını salladı.

"Mantıklı."

Sonra ikimiz de sustuk. Kahkaha seslerimize ve yağmurun gürültüsüne o kadar alışmıştım ki, sadece dalgaların sesini duymak birden garip hissettirmişti.

"Velet?" Diyerek sessizliği bozan Jeno olmuştu. Kaşlarımı çatıp ona döndüğümde ciddi yüz ifadesini görünce merakla kulak kesildim.

"Hm?" Diye karşılık verdiğimde derin bir nefes alıp bana döndü.

"Sana bir şey itiraf edeceğim ama önce dayak yemeyeceğimden emin olmam gerek." kaşlarım merakla çatılırken bedenimi tamamen ona döndüm.

"Ne?" Diye sordum sabırsızlıkla. Jeno yutkunup ellerini havaya kaldırarak kendine siper etti.

"Kaçtığımız adam mafya falan değildi." dediğinde duraksayıp gözlerimi denize diktim. Aslında şaşırmamıştım. Bu kadar büyük bir şey olsaydı Jeno hemen ardından beni buraya getirmekte bu kadar ısrarcı olmazdı.

"Kimdi peki?" Diye sorduğumda Jeno kızmadığımı görünce derin bir nefes verip, "Koçum." dedi ve ellerini cebine sokup o da denize döndü.

"Koç mu? Ne koçu?"

"Duyuyor musun velet?"
Jeno konuyu anında değiştirip gözlerini yumduğunda bir denize bir ona baktım.

"Neyi? Tanrı aşkına Jeno, bir şeyden bahset."

"Dalgaların söylediklerini."
Onun yüzünü incelemeye başladım. Kendi dünyasında neler yaşadığını merak ettim. Her ne yaşıyorsa orada mutlu olmalıydı. Dış dünyayla bağlantısını kesen insanlar her zaman kendisiyle mutlu olurdu. Ben de dışadönük bir insan olduğum için az çok onu anlayabiliyordum.

"Ne diyorlarmış?" Diye sorarken kollarımı göğsümde birleştirdim.
Jeno gözlerini açmadan gülümseyerek,

"Yanındaki güzel kızı bir dansa kaldır diyorlar." dediğinde gülüşüm yavaşça soldu. Kalbim birden bire teklerken söylediklerinden beynimin süzdüğü tek şey 'güzel' olmuştu.
Bu halimle bile beni güzel mi buluyordu?

Jeno beni güzel mi buluyordu?

Bu soruyu kendi kendime sormam bile kalp atışlarımın daha çok hızlanmasını sağlarken sertçe yutkunup,
Dalgalar. Dedim kendi kendime. Dalgalar güzel buluyor. Jeno değil.

Sonrasında kendi iç sesime yüzümü buruşturdum. Mantıklı düşünme becerimi bile yitirmiştim.

Jeno gözlerini açıp pek de iç açıcı olmayan yüz ifademi görünce kaşlarını çattı. Yanlış anlamaması için anında yüz ifademi düzeltmeye çalıştım.

"O kadar mı?"

"Ne o kadar mı?"

Jeno gözlerini gözlerimden çekmedi.

"Benimle dans etmek kulağa o kadar mı kötü geliyor?" Diye sorunca hızla elimi havada salladım.

"Hayır. Ben sadece-"diye cümleme başladım ama devamını getiremeyeceğimi bildiğim için sustum.

"Ben dans etmeyi bilmiyorum." Diye itiraf ettim hızlıca. Jeno'nun yüzü anında yumuşarken, bedenini tamamen bana doğru çevirdi.

"Ben de."

Aramızda yine küçük ve anlamsız bir bakışma geçtikten sonra Jeno, ayak bileğini kendine doğru çekip ıslak ayakkabısının fermuarını açtı. Ayakkabılarını bir çırpıda çıkartıp ileri fırlattıktan sonra, arka cebindeki telefonunu çıkartıp bir şeyler yaptı. Bu süre zarfında ben yine ve yine onu sadece izliyordum.

"Sadece deneyelim." dediğinde gözleri gözlerimle buluştu. Jeno'nun gözbebeklerinin ilk defa böyle parladığını gördüm. Nedense karşısındaki ben olmasam da, şuan gerçekten dans etmek istediğini düşündüm.

"Peki."

Sonrasında Jeno gülümseyip telefonuna dokundu ve bir keman sesi etrafı doldurdu.
Yaklaşıp elimdeki ayakkabıları aldı ve kendi ayakkabılarının yanına fırlattı. Telefonun sesini en yükseğe alıp geri cebine yerleştirdi. Nostaljik ve rahatlatıcı kadın sesi kulaklarıma ulaştığında gülüşümü tutamadım.

Son arzum-Nilüfer

Jeno da gülüşüme karşılık verip tek elini beline yerleştirdi, diğerini bana uzatıp dizlerini kırarak eğildi.

"Minik öfke topu," dediğinde sinirle kıkırdadım. Bana taktığı lakaplar hoşuma gitmiyordu ama doğru düzgün sinirlenemiyordum bile. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Elimi Jeno'nunkinin içine yerleştirip ona doğru birkaç adım attım.

"Elbette sayın aşkolog bey."

Jeno doğrulup derin bir nefes verdikten sonra gözlerini ayaklarımıza indirdi.

"Ayaklarını benimkilerin üzerine koy."
Dediğinde başta şaşırdım ama sonra dediğini yaptım. Ayaklarımı yavaşça onunkilerin üzerine yerleştirdiğimde, Jeno boşta olan elini bel boşluğuma dolayıp bedenlerimizi birbirine daha çok yaklaştırdı.

O ileri doğru bir adım attığında, ben de atmış oldum. Çıplak ayaklarımız denizin kıyısında bir ileri, bir geri giderken,yaptığımız şeyin dışarıdan bakılınca bir dans gibi görünmediğinden emindim. Ama ben gerçekten dans ediyor gibi hissediyordum.

Bir süre sonra buna alışıp, Jeno'nun geniş omzunun üzerindeki elimi yavaşça göğsüne indirdim. Şarkının melodisi gittikçe uykumu getiriyordu.

Sonunda kapanmasına engel olamadığım göz kapaklarımla birlikte kafamı Jeno'nun göğsündeki elime yasladım. Yağmur durmuştu, ama ılık ılık esen rüzgar bedenimi ürpertiyordu.

Kafamı Jeno'nun göğsüne iyice yerleştirdiğimde, belimdeki elini yavaşça sırtıma çıkardı ve okşamaya başladı.

Yine sustuk. Yine sadece anı dinledik. Jeno ve ben o gün yorgunluktan yere yığılmak üzereydik. Ama şarkı defalarca tekrarlasa da yaptığımız şeyi durdurmadık.

Ben onun omuzlarını, o benim sırtımı sıvazlarken iki insanın hiç konuşmadan birbirini teselli edebileceğini anladım.

İlk defa eve gitmediğim için anneme haber vermemiştim. İlk defa bu kadar koşmuştum ve ilk defa bu kadar gülmekten ağzım ağrıyordu.

İlk defa bir erkekle dans etmiştim.

Lee Jeno...

Daha kaç ilkim bu adamla olacaktı?

°°°


Continue Reading

You'll Also Like

119K 13.2K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
90.2K 5.7K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
330K 12.8K 77
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
17K 4K 27
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?