MAHPERİ IV +18

By Twilight267

592K 25.5K 16.2K

-Tamamlandı- [+18 cinsellik, hayali varlıklar vardır. ] O gece Tanrı küçük kızın gözyaşlarına kıyamadı, Bir a... More

Tanıtım
I. ~Çehresiz~
II. ~Bileklik~
III.~Hades'in Yasak Meyvesi ~
IV. ~Şeytanın İni~
V. ~Cerberus~
VI.~Ölüm Ensesinde~
VII. ~Güller Ve Dudaklar~
VIII. ~Mührün ilk adımı~
IX.~Efendi Ve Kurbanlar ~
X.~ Sen Acı Verecek Kadar Güzelsin ~
XI .~ Sözler ve Yalanlar~
XII.~Beyaz Güller ~
XIII. ~Kül ~
XIV. ~ Açık Yaralar~
XV.~Tanrı'nın Gölgesi ~
XVI. ~Kanlı Ayna Parçaları ~
XIIX.~Ruhlar Hanı~
XIX.~Gece Güneşi Bitkisi ~
XX. ~Gerçek Sahip~
XXI. ~Çaresizlik ~
XXII .~Bıçak Yarası ~
XXIII. ~İlk Tanışma ~
XXIV. ~Bazı Yaralar Kanamaz~
XXV.~ Zincirlerin Kırılması ~
XXVI.~Sır Perdesi~
XXVII. ~Asılı Kalan Ruh~
XXVIII. ~Buzlar Vadisi~
XXIX. ~ Kristal Oklar~
XXX.~Soğuk Dokunuş ~
XXXI.~Ay Işığında Süzülen Bedenler~
XXXII. ~ Kana Bulanan Okyanus ~
-AÇIKLAMA-

XVII~ Kanlı Ayda Çekilen Kartlar~

10.3K 556 379
By Twilight267

Şarkımız [ Isabel LaRosa: Without You]

Keyifli okumalar
Oy ve yorum bırakmayı unutmayın ♡

🍃

Geçmişten bir kesit...

~Ares Labrenos~

Güneşin tüm kızlığını yeryüzü ile paylaştığı ,suların her zamanki gibi aynı hızla akması, her ilkbaharda olduğu gibi yine sayısız çicek bahçemde kendini gösterirken ben de yeni uyanmış ve camdan güzel gündoğumunu izlemekteydim. Pencereden içeriye süzülen taze çiçek kokusu burnuma dolarken aynı zamanda kuşların sesleri de kulaklarımdaydı.

Şatodaki kimse henüz uyanmamıştı. Akşam hep bir beni ziyarete geldikleri için arkadaşlarımı öylece geç vakitte geri göndermek istememiştim. Neticede ben
Arafın Efendisi olsam da aynı zamanda onların arkadaşıydım.

Güneş yavaş yavaş yükselemeye devam ederken belimden her an aşağıya düşecek gibi olan havluyu çözdüm. Saçlarımdan düşen su damlacıkları karın kaslarım boyunca yol alıp kasıklarımda tamamen yok olmuşlardı.

Göreve daha yeni atansam da sanki yıllardan beri aynı konumdaymışım gibi hissediyordum.

Yatağımın üzerine duran siyah boxerımı giydikten sonra siyah gömleğimi ve aynı renk olan pantolonumu da üzerime geçirdim. Ardından saçlarımı havlu ile biraz kurulayıp nemli kalmasına izin verdim.

Kapının iki kere tıklaması ile kapının ardındaki kişi benden gelmesi için onay bekliyordu.

"Gelebilirsin." Titrek adımlara içeri süzülen kadın başını bile kaldırmadı ve selam verip konuşmaya başladı.

Yeni atadığım ve yemeklerle ilgilenen hizmetçimdi gelen.

Laura...

"Efendim herkes uyandı. Kahvaltı da hazır haber vermeye geldim." Hâlen bana bakmaya cesaret edememesi aşırı garipti. Sanırım benim ile konuşurken rahat değildi belki de benden korkuyordur.

"Neden başını kaldırmıyorsun? "
Heyecandan eli ayağı titremeye başlamıştı. Ve başını daha da eğdi.

"Size bakmayı nasıl cesaret ederim?" Soruma soru ile karşılık vermesini beklemiyordum açıkçası.

"Benden korkuyor musun? Ben korkulacak biri miyim?"

Yerlere kadar eğilip ellerinin üzerine başını koydu ve bu sefer vücudu da aynı oranda titremekteydi.

"Haşa be...n öyle demek istemedim. Sizin ilahi güçleriniz karşısında saygıda kusur etmek istemem. Daha yeni hizmete başladım. Lütfen efendim beni görevden almayın. " Neden durduk yere onu görevden alacağımı düşünmüştü ki birden, yanlış bir şey yapmamıştı.

Yanına yaklaştım ve kolundan tutup onu geri ayaklandırdım. Bir kusur işlememişken öylece önümde eğilmesi hoş değildi.

"Seni görevden almayacağım. Yanlış bir şey yapmadın o yüzden bu kadar eğilmene gerek yok ."

"Ben heyecandan ne yaptığımın farkında değilim. Beni bağışlayın ve bana aldırış etmeyin lütfen. "

"Öyle yapacağım. " diyerek yanından uzaklaşıp kahvaltı için salona geçtim. Herkes çoktan masadaki yerlerini almışlar koyu bir sohbetin içindeydiler.

Ben de masanın en başına geldiğimde solumda kardeşim Zern sağımda ise deliler gibi aşık olduğu Diana yer almaktaydı.

Büyük masada hâlen birçok kişinin oturabileceği yer vardı. Evim tek kişilik birine göre çok büyük olsa da yalnız bir adam olduğum için pek bunu dert edecek zaman bile bulamıyordum kendimde.

"Umarım güzel uyumuşunuzdur. " Bu lafımı bekleyen Gusoin Miya ile uğraşmayı bırakıp bana yöneldi.

"İnanır mısın Aresçiğim kuş gibi uyumuşum , yani uyuşmuşuz. " Ne demek istediğini az çok anladığımdan sadece kısa bir şekilde gülümseyip ona aldırış etmek istemesem de aklıma yıldırım gibi düşen gerçekle baş başa kaldım.

"Sakın siz ikiniz evimde bir şey yapayım demeyin." Miya bakışlarını tabaktan çekip utanç dolu bir suratla bana döndü.

"Ares salak salak konuşma " Utanınca tatlı bir kişiliğe bürünüyordu.

"Ares ne utandırıyorsun onu, merak etme evinde öyle şeyler yapacak cesaretim yok ama kardeşinin odasından gece yarısı pek hayırlı sesler gelmiyordu bilesin." Bakışlarım hayretle Zern'de toplanınca direkt kendini savunmaya geçti.

"Ya abi yalan söylüyor yemin ederim. Asla böyle bir şey yapamam evinde. Ne yalan söylüyorsun lan sen de?"

"Aman iyi be iki eğleneyim dedim hemen korkudan işi ciddiye aldın Zern."

Zern Gusion ile atışmasına son verip tekrar bana döndü.

"Abi bir şey de şuna benimle uğraşıp durmasın. " Küçük bir çocuk gibi dudağını büzüştürmesi gülmeme sebep oldu.

"Tamam konuyu kapatalım yemeğimizi yiyelim." En ufak şakayı bile bazen ciddiye alabilecek kadar kırılgan olabiliyordu.

Herkes önündeki tabaklar ile ilgilenmeye başlayınca ortama ölüm sessizliği hâkim oldu.

Kardeşim ve Diana tabakalarındakilerden çok birbirleri ile ilgilenmekteydiler. Benim gibi Lemort ile Robert'de yanlarındaki Gusion ve Miya'nın aşklarına maruz kaldıkları için bıkkınlıkla bir an önce yemeklerini yiyip bu manzaradan kurtulmak ister gibiydiler.
Yemeğimi yerken aklıma aniden bir şey geldi.
Az sonra bir atış talimi yapıp şunların boyunun ölçüsünü almak lazımdı . Uzun zamandan beri elime ok almamıştım.

"Yemeklerinizi yiyin atış talimi yapacağız gençler. " dediğimde uzmanlık alanı bu olan Robert ve Lemort keyiflenmişti. Birbirlerinin omuzlarına destek amaçla vurmaya başlamışlardı.

"Öyle kuru kuru olmaz kardeşim herkes birbirleri ile iddaya girecek."diyen Lemort hâlen yarım ağız gülmekteydi. En iyi olduğu alanlardan biri olduğu için keyiflenmekte haklıydı nasıl olsa.

"Olmaz bu haksızlık Lemort ve Robert çok iyi bu konuda. " diye isyan eden Diana sanki baştan pes etmiş gibiydi.

"Tamam öyleyse kimler ideasına atış yapacak?"dediğimde Miya , Gusion ve Diana kendilerinin yenileceklerini düşündükleri için bakışlarını ışık hızıyla benden çekip tavanda dolandırmaya başladılar. Ben de niyetlerini anladım.

"Tamam öyleyse ben Zern'le gireceğim . Lemort sen de Robert ile gir adaletli olsun."

Her biri bundan memnun olmuşlardı ve başlarını üçü bir olumlu bir şekilde salladılar.

"Yenilemeye hazır ol abiciğim. " Ona yandan bir gülüş atıp ağzıma attığım birkaç lokmayı çiğnemeye başladım.
Aniden yemek yemeği bırakıp soluma uzandım.
Kafasını kolumun altına alıp onu küçük bir çocuk gibi sevemeye başlayınca saçları oldukça dağılmıştı.

"Abi ya bırak saçlarımı daha yeni yapmıştım ne yapıyorsun? Sana beni böyle seveme dedim"

"Sus lan kerata az sonra yenileceğin için ağlayacaksın salya sümük. "

"Yapma ya göreceğiz. Sen ağlama istediğim şey karşısında sakın. "

"Beni sinir edecek bir şey isteyeceksin, gerçi pek olanaklı değil ama."

"Az sonra göreceğiz ya bırak artık. Sana kaç defa daha demem gerek Diana'mın yanında beni böyle sevme diye. Kazık kadar adamım kızın yanında bari
yapma. " Tatlı isyanları beni daha da mutlu etmeye başlamıştı.

"Bak bak laflara bak. Olum istersen kazık ola istersen başka bir şey gibi ol sen benim hâlen küçük kardeşimsin."

"Abi yemin ederim şu olmayan kalbini oluşturacak ve attıracak bir kadınla tanış sabahtan akşama kadar seninle dalga geçeceğim. "

"Aynen aynen bunları dünde söylemiştin. Ondan önceki gün de. Her gün aynı cümleleri kurmaktan sıkılmıyor musun sen?"

"Ha hayt göreceğim ben seni Ares Labrenos o kalbin kuş gibi atmaya başlayınca yüzündeki ifadeyi. "

"Sana her gün bıkarak söylediğim cümlelerimi bir kere daha dile getiriyorum sevgili kardeşim. "

"Söyle hadi söyle "her zaman olduğu gibi yine bilmiyor edasına girmişti bile.

"Ben yaratılırken yalnız yaratıldım. Benim bir ruh eşim yok o yüzden kalbim de yok. Tamam mı anladın mı?" Dediğimde kafasını kolumun altından kurtarıp iki elini de kullanıp saçlarını yalancı bir sinirle düzeltmeye başladı.

"Diana saçlarım kötü mü bebeğim?"

"Hayır her halinle yakışıklısın." Zern bu sefer avuç içini öpüp karşında duran Diana'ya doğru üfledi.

Gözlerimi devirmekle yetindim. Gusion ve Miya yetmezmiş gibi bir de bu ikisi çıkmıştı başıma. Vıcık vıcık.

"Ben valla Zern'e katılıyorum. Ares çok büyük konuşuyorsun tükürdüğünü yalayacağın için üzgünüm kardeşim. "Diyen Robert de tarafını belli etmişti.

Yine ve yine bu laflara karnım toktu.

"Evet evet kesin öyledir. " diyip tabağım soğumadan tekrar onların boş muhabbetlerinden soyutlanıp yemeğimi yemeyi sürdürdüm.

Ben yaratılışımda yalnız yaratılmışken şimdiye kadar eğer ruh eşim varsa bile ortaya çıkması gerekmez miydi?

Öyle biri olmadığı için tabi ki de gerekmezdi. Çünkü yoktu.

Herkes tabaklarını bitirmiş benim de bitirmemi beklerlerken ben de sonunda tabağımı bitirip atış talimi yapmak için arka bahçeye gitmek için ayaklandım. Hep bir arkama takıldılar.

Adamlarım çoktan bizim için tüm hazırlıkları tamamlamış dört tane atış talimi için ok atma yeri belli olmuştu.

Karşıdaki tahtada her birimize kızgın bir şekilde bakan kırmızı gözlü bir jaguar yer almaktaydı. Kim elindeki beş oku da kırmızı gözlere denk getirirse iddiayı o kazanırdı.

Kardeşim çoktan yeşil ok takımını ve yayını eline alırken bana alaycı bir tavırla gülümsemekteydi.

"Hiç yenilmedin abi ama bu ilk olacak."

"Çok beklersin aslanım. "

"Yok çok beklememe gerek yok." Diyerek üçümüzün de ok takımlarını seçmemizi bekliyordu.

Robert kırmızı, Lemort mavi takımı alırken bana da istediğim siyah takım kalmıştı.

Önce Robert ve Lemrot atışmaya başlarken geri kalanımız ikisini izlemekteydik.

Robert ilk atışını tam on ikiden vururken yumruğunu heyecanla yukarı doğru savurdu.

"Yes be! İşte budur şimdiden ağlamaya başla Lemort. "

"Son gülen iyi güler. " diyerek nişan aldı ve o da aynı noktadan vurdu. İkisinin arasındaki rekabet artmaya devam ederken bu rekabetten her birimiz aşırı keyif alıyorduk.

"Hadi lan Robert yen şunu da görsün. " diyen Gusion her zaman olduğu gibi yine ortalığı kızıştırmak ile meşguldü.

"Kes lan gevşek. İkinci oku kıçına yemek istemiyorsan sessiz olsan iyi edersin."

Gözleri yuvasından çıkacak gibi olduğu için işaret parmağı ile ağzına fermuar işareti yapıp bir eli ile kıçını yokladı ve Miya'yı kolunun altına alıp onunla ilgilenmeye başladı.

İkinci atışı da isabet ettiren Robert sinsi sinsi rakibini kızdırmak için gülünç sesler çıkarırken Lemort'da o kızgınlıkla az önceki attığı okun hemen yanına atışını yaptı ve gözü tam bebeğinden vurdu. Az önce sırıtan Robert'in gülüşü yüzünden silindi.

Her ikisi de ok atmakta oldukça yetenekliydi. Berabere kalırlarsa şaşırmazdım.

Robert derin bir şekilde nefes aldı.

"Şimdi iyi seyret Lemort atış nasıl yapılır. " dedi ve o da gözbebeğini tekrar vurdu. Bu durumdan rahatsız olan Lemort kaybedeceğinin korkusu ile ona aldırış etmeden atışını yaptı ve durumları eşitledi.

Okunu yayının üzerinde geren Robert dördüncü atışını yapmak için oldukça feveri davranınca oku jaguarın alının ortasına gelince bir ok geriledi. Şu anda Lemort atmasa bile öne geçmiş durumdaydı.

Son iki okunu risk alarak aynı anda yayda gerdirdi ve atışını yaptı. Ayrı ayrı iki göze isabet eden oklar kan kırmızısı gözlerde birer delik açtı.

Kazanmıştı...

"Atış işte böyle yapılır kardeşim. " ayağa kalktım ve Lemort'u alkışladım. Çünkü bunu hak etmişti.

Robert kaybettiği için ağzının içinden küfürler savursa da Lemort hâlinden oldukça memnundu.

İkisi kendi aralarında ideaya girerlerken sıra ben ve kardeşime gelmişti.

Herkes pür dikkat bizim atış sunucumuzu beklerlerken kardeşime şans dileyip ilk okunu atması için ona izin verdim.

"Göster hünerlerini bakalım. "

Yandan bana kısa bir gülümseme yollarken okunu yayda gerdirdi ve tam on ikiden vurdu.

Sıra bana geldiği için derin nefes alıp siyah okumu aynı renkteki yayımda gerdim ve oku serbest bıraktım. Tam istediğim gibi bir vuruş gerçekleştirmiştim.

Sıra tekrar ona dönerken yandan Robert müdahale etmeye başladı.

"Hadi aslanım Zern yen Ares'i de görsün."

"Tabi kendin yenildin hazmedemedin sanırım. " dediğimde güçlü bir kahkaha savurdu.

"Lemort şanslı günündeydi yoksa..."

"Tabi kesin öyledir. " diyerek kardeşimin atışına odaklandım. İkinci isabetli atışına.

Avuç içlerim terlemeye başlamışken ok her an parmaklarımın arasından kayıp düşebilirdi.

"Ne o tedirgin bir hâl aldı yüzün abicim."

"Sus lan kerata sana bakarken bile isabetli atış yaparım ben." Diyerek ona bakarken yanımda yayı gerdirdim ve az önceki attığım oku ikiye böldü ve isabetli atışı buldum.

"Vay be atışa bak " diye ayağa fırlayan Gusion beni alkışlamakla meşguldü.

Kardeşim üçüncü atışını da isabet ettirdikten sonra bana döndü.

"Kaybedeceksin sevgili abiciğim. "

"Yapma ya." Derin bir şekilde nefesimi alıp verdikten sonra sol gözümü kısıp tam jaguarın kırmızı gözü ile temas kurup okumu serbest bıraktım. Sol gözde ikinici defa isabetli atışı bulmuştum.

Zern oldukça bu durumdan rahatsız olduğu için yayını hoyratça gerip okunu serbest bıraktı ve son atışını da isabetli atmıştı.

Eğer ben de atarsam birer hakkımız daha olacaktı.

Avuç içlerim heyecandan daha fazla terlerken yayı gerdim ve atışımı yaptım.

Gözün hemen yanındaki çizgide kalmıştı.

Kırmızı bölgenin içinde değildi.

Kaybetmiştim...

Zern elindeki yayı atarak koşup bana sarıldı sevinçten. Ben de ona sarıldım. Kızgın değildim ne de olsa hakketmişti.

Olması gerektiği gibi elini sıktım.
"Tebrik ederim yendin beni."
"Teşekkür ederim sana demiştim seni yeneceğimi." Sesindeki ton o kadar sevinç dolu çıkmıştı ki beni yendiğine sevindim.

Yine kolumun altına alıp küçük bir çocuk gibi saçlarını karıştırıp sevdim onu. O da bana karşı gelmeye çalışarak homurdanmaya başladı her zaman olduğu gibi. Kolumun atından kurtulur kurtulmaz koşup Diana'nın dudağına yapıştı. Kaşlarımı olabildiğince çatıp bakışlarımı yere indirdim.

Her zaman bir yaramazlık yapmak zorunda mıydı cidden?

Herkes Zern'i arasına alıp tek tek tebrik ettikten sonra Zern idea meselesini açıp pis pis gülerek yanıma yaklaştı koluna girdiği Diana'yı da yanında sürükleyerek.

"Hadi iste ne isteyeceksen tonla işim var benim. Bölgeleri kontrol etmem gerek."

"Hee yok öyle kaçmak Ares efendi. Uzun uzun düşündüm senden ne isteyeceğimi."

"Çok ağır bir şey isteme abinim ben senin tolerans tanı az." Hiç de iyi bir şey isteyeceğini zannetmemeye başlamıştım yüzündeki o hınzır gülümsemeyle.

"Bak Zern sakın benden şarap mahzeninin anahtarını isteme gebertirim seni " Şaraplarım benim her şeyimdi.

"Yok . Aklıma gelmedi değil ama sen bulursun bir yerlerden getirirsin dünyadan , doldurursun ağızına kadar o mahzeni yine o yüzden onu istemeyeceğim." Cidden ne isteyecekti çok merak ediyorum.

"Ee öyleyse ne isteyeceksin?"

"Eğer birgün olmayan kalbini bir kadın oluşturursa ve kalbin o kadın için atarsa kadının ismini sol göğsünün üzerindeki kelebek mührünün altına dövme yaptır. "

Gözlerim hayretle açılırken kaşlarım çatılı halinden serbest hâle geçmişti çoktan. Bu dediğine cidden inanıyor muydu? Ona defalarca böyle bir şeyin olmayacağını dile getirmişken hem de.

Sesli bir şekilde kahkaha patlattığımda Zern onu ciddiye almadığım için omuzumdan bir tane vurdu.

"Ne o çok mu komik? Kaybettin sözünde dur ve eğer öyle bir kadın birgün gelirse sana ,o dövmeyi mührünün altına yaptır."

"Zern ben sen değilim kardeşim. Benim aşk hayatıyla işim olmaz."

"Eğer bir kadına sırılsıklam aşık olursan bu laflarımı unutma. Gün gelir pişman olursun büyük konuştuğun için. "

"Pek zannetmiyorum ama sen bilirsin. Dediğin gibi olsun. Eğer öyle bir kadın bir gün benim kadınım olursa ismini kalbimin üzerindeki mührümün altına kazıyacağım. Oldu mu mutlu oldun mu?"

"Oldum tabi aslan abim. Bunun üzerine şarap mahzenini bana ve sevgili arkadaşlarına açarsın artık. "

"Fırsatçı. Yürüyün bakalım hâlen biraz vaktim var şarap içecek kadar."

Zern'i kolumun altına alıp ikimiz önden giderken Lemrot ve Robert hâlen idea konusunda tartışmaktaydı. Miya ve Diana başka bir konuda çoktan sohbete dalmışlarken sonunda şatoya varmıştık.

"Laura akşama güzel bir ziyafet hazırla bu akşam da arkadaşlarım yemeği burada yiyecek. "

"Siz nasıl isterseniz efendim." Laura yanımızdan ayrılırken ben de mahzene şarap seçmek için hareketlendim.

"Abi ben de geleceğim bekle" diyen Zern koştura koştura arkama takıldı.
Yanda duran meşalelerden birini elime alıp mahzenin en derinliklerine şarap seçmek için indik ikimizde.

Her bir köşede yanan meşlaler olduğu için içerisi merdivenlere nazaran oldukça aydınlıktı.

Zern'e dönerek arkamda kalan sıra hâlinde duran şarap şişelerini işaret ettim.

"Sence en iyisi hangisi kardeşim?"

Uzun uzun tüm raflardaki şişelere göz attıktan sonra gülümseyerek bana döndü.

" Bunu bilemeyecek ne var tabi ki de en eski olan hangisi ise o . Şarap eskiyince daha lezzetli olur."

"Bak sen. Aferim doğru cevap. O yüzden en üst raftaki şarap şişesini al ve beni takip et."

Başını onaylarcasına salladı ve parmak uçlarına yükselerek tek celsede şişeyi avuç içine hapsetti.

Elimdeki meşaleyi biraz arkama doğru tutarak önden yürümeye devam ettim.

"Zern."

"Efendim abi?"

"Görevinden memnun musun?"

"Tabi ki de her yiğidin harcı değildir Araf'ın koruyucusu olmak. Tabi kardeşin olduğum için biraz ayrıcalıklı olmam işime geliyor aslında. "

Gülümsedim.

"Sana güvencem tam olduğu için bu görevi senden iyisi yapamazdı. Yasak Bölge'yi ,Cesetler Bölgesi'ni ve Araf'ı birlikte kontrol altında tutmak cidden zor. Etrafa göz kulak olman benim işime geliyor."

"Abi kötü ruhlar Yasak Bölge'den çıkamaz mı?"

"Çıkamazlar ne kadar onların arasında şeytan gezse de kapıdaki bekçiler görevlerini iyi yaptıkları sürece orada durmak zorundalar. Ne zaman Cesetler Bölgesi'ndekiler Cennet'e gitme vakitleri gelirse onlar da ait oldukları Cehennem'e gitmek için bölgelerinden çıkacaklar. "

"Hep böyle devam edecek yani."

"Evet neticede dünya üzerinde ve diğer boyutlarda çok fazla günahkar beden var."

"Haklısın onlar kötü olmayı seçtikleri için hakkettikleri cezayı alması gerek."

"Öyle. "

Zern bir daha soru sormadı ve salona diğerlerinin yanına çıktık.

Gusion ve Robert ellerine aldıkları yastıkları birbirlerine atarlarken Lemrot hiç oralı olmuyordu. Kızlar ise her biri birer koltuğa uzanmış onların atışmalarını seyretmekteydi.

"Ulan Gusion elbet akşam eve döneceksin bak bakalım seni eve sokuyor muyum?"

"Ev senin mi amına koyayım? Ev Ares'ten bana hediye."

"Aynen kesin Ares sana hediye etmiştir. "

"Bana hediye etti o yüzden o en üst kattaki odada ben kalacağım odayı boşalt."

"Bak benim canımı sıkma kura çektik küçük oda sana denk geldi cazgırlık yapma şimdi. "

"Sen tek kişisin oğlum. Sevgilin yok bir şey yok. Ben Miya ile küçücük odaya sığmıyorum anlasana kardeşim. "

"Bunu ben niye anlıyorum göt herif. Evde bir sevgilisi olmayan ben miyim? Neden Lemrot'a sormuyorsun? Sanki onun odası benden küçük. "

"Olmaz ondan korkuyorum sıfatına baksana bana oda vercek göz var mı onda ? Sikecek gibi bakıyor bana."

Bakışlarım kısa bir an Gusion öyle söyleyince Lemrot'a kaydı. İkisinin kavgasını tepkisiz bir şekilde izmekteydi. Yüzündeki donuk ve soğuk ifadeden dolayı duyguları net bir şekilde anlaşılmıyordu.

"Abicim bak beni karıştırmayın gidin ikiniz halledin. Ayrıca küçük odayı seçen sendin. " diyen Lemort sonunda olaya dahil olmuştu.

"Tamam senden istemedim zaten benim gözüm Robert'in odasında. "

"Senin gözünü sikerim. " diyerek tekrar Gusion'ı kovalamaya başlayınca Gusion koşarak arkama saklandı.

"Ares kurtar beni. " Onu arkama alırken Robert ile karşı karşıya geldik.

"Ares sen karışma. Çekilir misin?"

"Hep böyle kibar mı olacaksın Robert? "

"Sana karşı elbette ." Gülerek omuzunu sıktım ve bir kolumun altına Robert'i diğer kolumun altına Gusion'ı aldım.

"İkiniz de iyi dinleyin. Evimde huzursuzluk istemiyorum. Ve ayrıca evi sana vermedim Gusion. Ev kızların üzerine. O yüzden oda kavgası etmeyin. Kendi aranızda halledin ve şu anda size getirdiğim şaraba odaklanın tam damak zevkinize göre. "

Ben böyle söyleyince sanki az önce kavga eden ikisi değilmiş gibi birbirlerine sarılıp oda kavgasını kısa kestiler.

Bizim gruptaki ciddiyet en fazla bu kadar sürerdi anca. Gülümseyerek Zern'e döndüm.

"Zern herkesin kadehini doldur kardeşim. " Sol elini komut aldığı için selam yaparak anlına götürdü. Diğer eli ile tek hamlede tıpayı açtı.

Koltuklarda oturur pozisyona geçen kızlara yöneldi ilk.

"Önce kadınlar. " diyerek önlerinde hafif bir eğilme yaptı centilmen gibi.

"Teşekkür ederim sevgilim." Diyen Diana'ya hayran hayran baktıktan sonra aynı nazik tonda ona bir iltifat yolladı.

"Afiyet olsun hayatım. " bu ikisin hâllerine gülümsemeden edemedim. Yemin ederim kör kütük aşıktı.

Herkese sıra sıra koyduktan sonra benim kadehime gelince şişenin dibinde sadece bir kadehlik içki kalmıştı.

Benim kadehimi doldurunca kendine kalmadığı için yanıma oturdu sessizce.

"Kadehini ver Zern."

"Aslında pek de canım istemiyor abi.Sen iç. " O her zaman böyleydi işte duygularını belli etmek istemese de belli ederdi ve bundan kendinin bile haberi olmazdı.

"Ver hadi Zern ."dediğimde yanında duran kadehini bana uzattı.

Elimdeki kadehten yarısını onun boş kadehine boşaltım ve ona uzattım.

"Şerefe kardeşim. " diyerek uzattığı kadehe dokunurdum kendiminkini.

"Şerefe abicim. " Benim ailemin temel taşı oydu. Yüzünde beliren sıcacık gülümseme içimi ısıtırken omuzundan tutup yanıma çektim onu.

Başını omuzuma yasladı ve sessiz bir şekilde içkisini yudumlaya devam etti. Benim küçük kardeşim.
Her şeyim...

Araf'ın içindeki herkesin güvenliğinden ben sorumluydum . Hizmetimde çalışan onlarca gönüllü ruhtan. Zern'den ve diğerlerinden. Onların hayatı benim hayatımdan önce geliyordu.

Düzen çok önemliydi. Şimdiye kadar dokuz varisin sağlayamadığı düzeni benim sağlamam için Tanrı kendi parçasından beni yaratıp bir bedene sokmuştu. Lakin aslında iki vücuttan ibarettim. Asıl ben yani gerçek bedenim şu anki bedenimden oldukça farklıydı. Soyut bir varlığa dönüşüyordum tamamen .

İlk yaratıldığım zamanı hatırlıyorum karanlık ve soğuk bir ortamda milyon yıldızın arasında oturan yalnız bir ruhken uzun bir süre sonra bu bedenle tekrar uyandım.

Arkadaşlarım ise hep şu anki gibiydiler . Her zaman o bedenlerdeydiler. Zaman kavramı ilk başlarda fazla algılanmazken şimdi ne kadar da hızlı geçtiğini daha net anımsıyorum.

Ne ara bu makama yükseldiğimi bilmiyorum. Bir rivayete göre Buz Taşı kimi seçerse Varis o olurmuş. Lakin bu sadece bir yalandı. Hiçbir zaman ortaya çıkmayacak bir taşa inanmak ne kadar doğru olurdu bilmiyordum.

Eşssiz güçlere sahip olduğunu biliyordum. Ben ondan yaratılmış olabilirdim dediklerine göre ama o yeryüzüne çıkmadığı sürece benim için hâlen bir rivayet olarak kalacak.

Zern omuzumda uyuklamaya başlayınca boşta kalan elime yüzüne dokununca bana nazaran sıcak olan teni dokunduğum andan itibaren yerinden sıçradı ve ayık hâle geldi.

"Abi bana dokunma uyurken ya. Buz dağı gibisin mübarek. " Kıkırdadım istemsiz bir şekilde.

Herkes şarap kadehlerini bitirmiş masanın üzerine koymuşlardı. Bakışlarım camdan dışarıya kayınca hava çoktan kararmış güneş batmıştı.

Laura akşam yemeğini hazırlarken diğer kızlarla evin içinde koşuştururken bir anda yer sallanmaya başlayınca önce masanın üzerindeki tüm kadehler yere düşüp kırıldı. Arından Laura'nın elindeki tabaklar yerle buluştu. Neler oluyordu? Koltuktan bir hışımda kalktım.
Laura önümde af dilemek için eğildi.

"Affedin efendim. Benim sakarlığım."

Onun bir suçu yoktu çünkü garip giden bir şey vardı. Herkes oturduğu koltuktan bir anda ayaklandı. Eş zamanlı olarak cama çarpan iri ve sürekli dolular bakışlarımı uzun cama odakladı. Art ardına çakan şimşekler tüm salonu aydınlatırken Miya korktuğu için Gusion'a iyice sarılmıştı. Aynı şekilde Diana da Zern'e.

Kısık bakışlarım altında iyice artan yağmur iyiye işaret değildi.

"Ares bir anda Tanrı'yı kızdıracak bir şey mi yaptık?" Lemort'un soğuk tondaki sesi bu sefer oldukça tedirgin çıkmıştı.

"Alakası yok bence" diye atılan Robert yanıma geldi.

Bence de bir şeylerin habercisi gibiydi bu ani hava değişimi.

Bölgeden ayrılan biri mi vardı yoksa biri mi gelecekti?

"Ares" daldığım düşüncelerden beni sıyıran Diana'nın yeşil gözleri benimkilerle buluştu.

"Efendim ölümlü. "

"Neler oluyor korkuyorum yoksa zamanım mı doldu?"

"Şııh yok öyle bir şey. " diyerek bana yaklaşan bedenini kollarımın altına aldım. Benim kız kardeşim gibi olduğu için bendeki yeri ayrıydı. Elimde olsa onu şimdi ölümsüz yapardım. Lakin kadere müdahale etmek gibi bir hakkım yoktu. Bir ölümlüyü ölümsüz yapmanın tek bir yolu vardı o da Buz Taşı . Ama hiçbir zaman varlığı gerçek olmayan ve nerede olduğu bilinmeyen bir taş.

"Zern ben bir dışarıya bakıp geleceğim. Evden kimse çıkmasın. Sana emanet ediyorum herkesi kardeşim ben yokken evin güvenliği senden sorulacak."

Zern koşar adım yanıma geldi ve koluma sarıldı.

"Gitme abi içimde kötü bir his var. Ben de seninle geleyim. "

"Korkma Zern , beni koruyan gökyüzünde Tanrı var o yüzden hemen geri döneceğim sen burayla ilgilen olur mu?"

"Geri geleceksin söz mü?"
"Söz aslanım söz. " dedim ve ona sıkıca sarılıp Diana'nın kollarının arasına bıraktım.

"Ares dikkatli ol " diye bana seslenen Miya'ya göz kırptım.

Zayn' e döndüm. Dış kapının önünde nöbet tutuyordu.

"Efendim atınızı getireyim mi? "

"Gerek yok sadece şemsiyemi getir."

"Emredersiniz." Diyerek yanımdan uzaklaşıp iki dakika sonra elinde kırmızı işlemeli şemsiyem ile geri geldi.

"Buyurun efendim. Size eşlik edeyim mi?"

"Gerek yok Zayn. Kendim giderim." Şemsiyemi açtım ve yağmurun altında ilerlemeye başladım. Şatonun sınırının dışına çıktığımda yağmur şiddetini daha da artırdı. Elimde sopayı diğer elime alarak adımlarımı hızlandırdım.

Ensemde yerini alan sert ve soğuk rüzgar kendini her yürüyüşümde belli ederken ormanın içine doğru adımladım.

Rüzgârın etkisiyle havalanan yapraklar şemsiyeme çarparken kulağıma aşina olan baykuş sesleri bakışlarımı ağaçların dallarına odakladı.

Gecenin ortasında net bir şekilde kendini belli eden baykuşlar. Ayın ışığıyla parlayan kırmızı tüylü baykuşlar.

Kanlı Baykuşlar...
Baykuşların sesleri dışında diğer hayvanların uğultuları gecenin içinde bir bütün oluştururken bakışlarım ağır ağır ayaklarımın dibindeki taş büyüklüğünde olan dolulara kaydı. Çoğu yere çarptığı andan itibaren paramparça olmuşlardı. Bazıları ise hâlen tek parçaydı.

Her bir karmaşık sesin arasından tekrar ve tekrar sıyrılan baykuşların sesi çıldırtacak cinstendi.

Kötü bir şeyin habercisiydiler ve ancak kanlı ayda ortaya çıkarlardı. Ve geldikleri her yere kasvet yaymadan ayrılmazlardı.

Seslerinden hiç uğur aranmayacak cinstendi.

Ne demiştim az önce ben?
Kanlı Ay...

Bakışlarımı direkt olarak bulutların arasından kendini gösteren kanlı dolunaya çevirdim.

Bir faleketin habercisi olan ayın doğmasında kesinlikle bir neden aranmalıydı.

Bir şeyler yaklaşıyordu. Peki neydi?Zihnimi biraz zorlasam da sadece bana ulaşan görüntü koca bir karanlıktan ibaretti.

Ashia'yı ziyaret etsem iyi olacaktı. Bunu görse görse o deli şaman görürdü.

Etrafımı bir kere daha kolaçan ettim ve üzerindeki rahatsız edici baykuşların gözlerinden kaçmak adına ormanın derinliklerine doğru ilerledim.Ormanın nefes sesi beni her adım atışımda yakalarken hızımı biraz daha artırarak büyücünün evinin olduğu patikaya girdim. Gece karanlığında beliren ateşböcekleri beni takip ederek yol gösterirken yolumu bulmamda yardımcı oldukları için memnun olmuştum.

Yaklaşık on ,on beş dakika kadar sonra Ashia denilen büyücünün evinin önüne gelmiştim. Sık ağaçların arasında evi neredeyse görülmeyecek kadar gizliydi. Sarmaşıkların tüm kapıyı çevrelemesi ile uzaktan nereden girileceği cidden belli olmuyordu.

Şemsiyemi kapatıp kapının önünde durdum. Tam kapıyı çalacakken sanki buraya geleceğimi biliyormuş gibi kapıyı çalmadan kapıyı çat diye açtı. İçerden gelen keskin koku yüzüme çarparken midem burkulmuştu.
Görüş açıma girdiği anda direkt olarak saygıdan başını eğip beni selamladı.
Her zaman olduğu gibi yerlere kadar değen siyah cübbesinin içinde kaybolmuştu.

"Efendimisss" Buruşuk yüzünün aldığı hâl hiç de hayrı alamet değildi. Yüzündeki ifade net bir şekilde seçilmezken konuşmaya başlamıştı bile.
"Bende sizi bekliyordum lütfen acilen içeri gelin."

Kaşlarım olabildiğince çatıldı böyle bir şey demesini beklemediğim için küçük çaplı şaşırmıştım doğrusu.Şaşkınlığı bir kenara bırakıp onu takip ederek arkasından içeri adımlamak için başımı kapının yüksekliğinden dolayı eğmek zorunda kaldım. Boyum uzun olduğu için zar zor sığmıştım.

İçerisinin loş ortamı ve mumlardan yayılan ilginç kokular beni kucaklarken Ashia her zamanki gibi küresinin başına oturdu. Ama hiç rahat değildi. Eline aldığı büyük boncuğu sürekli iki avucunun içinde çevirmekte ve başını sallamaktaydı.

Söylediği cümleleri anlamadığım ve evin içindeki tılsımların yaydığı enerjiden dolayı başım ağrımaya başlayınca derin bir of çektim.

"Ashia yeter neler oluyor ve sana geleceğimi nereden biliyordun?"

Çatık kaşlarının altından bana bakmayı sürdürdü ve ağzını araladı.

"Efendim büyük bir felaket yaklaşıyor. "

"Ne diyorsun sen ne felaketi?"

Elindeki boncuğu büyü kitabının yanına gelişigüzel fırlattı ve yanında duran bir deste tarot kartlarını ters bir şekilde önündeki masaya elleri titreye titreye dizdi.

Kader Kartları olarak adlandırdığı kartları neden dizmişti ki önüme?

"Efendim Kanlı Ay bu gece boşuna yükselmedi. "

"Yani neden yükseldi neyin habercisi bu ay ve benimle alakası ne tam olarak?"

"Size açık konuşacağım ve bana inanıp inanmamak size kalmış."

Ne zırvalıyordu yine bu? Aklım iyice karışmaya başlamıştı cidden benim ile nasıl bir bağlantısı vardı bu ayın?

"Sadede gel artık bunak cadı "

"Bu gece sizin kaderiniz belirlenecek efendim. "

"Benim kaderim zaten belli tekrar nasıl bir kader belirlenecek benim için? Ben Araf'ın Efendisi'yim daha ne gibi şekillenecek kaderim."

"Sizin kaderiniz bu gece tekrar yazılacak efendim. Sizin bile bilmediğiniz bir kader belirlenecek bu gece"

Cidden iyice bu dört duvarın arasında kafayı yemiş olmalıydı.

"Benim kaderim belli iken nasıl tekrar değişecek buna sebep olacak şey ne ?"

"Büyük bir günah işleyeceksiniz . Bu günah sizin kaderinizi baştan yazacak."dedi titrek tondaki sesi ile. Önündeki küreyi okşadı ve kara dumanın içinde beliren bir kadın sülieti bakış açıma girdi lakin hiçbir şekilde yüzü seçilmiyordu.

"İşte günahınızın bedeli bu kadın. Lina Zerklus. Bu ismi aklınıza iyi kazıyın."

Hiç beklemediği anda büyük bir kahkaha savurduğumda bunu beklemiyor olacaktı ki yüzü garip bir ifadeye büründü .

"Ne günahından bahsediyorsun sen. Ben kaç seneden beri yaşıyorum Tanrı 'mın sözünden hiç çıkmadım ve günah hiç işlemedim sen bana gelmişsin büyük günah diyorsun."

"Bana inanmak zorunda değilsiniz. Ama bu laflarımı yabana atmayın bu kadın sizin kaderiniz. "

"Bu dediğin deli saçması. O zaman nasıl bir günah işleyeceğimden bahset bana."

"İnananın ben o kadarını göremem. "

Histerik bir gülüş dudaklarımda asılı kaldı.

"İşte bir kanıt yok. "

"Çok büyük konuşuyorsunuz lütfen kader kartlarından seçiminizi yapın sizin kaderiniz nasıl şekillenecek ve bu gece beliren bu kadın ile sizin aranızdaki bağlantıyı bir nebze olsun açıklığa kavuşturayım."

Kanlı Ay'da beliren bu kadın cidden neyin nesiydi ve Ashia'nın dediği gibi kaderimde ki yeri tam olarak neydi?

Sırf merakımdan seçecek ve bu saçmalığa son verecektim.

"Tamam dediğin gibi olsun seçeceğim ama bu saçmalıklarına inanmıyorum çünkü benim kaderim yaratılışımdan itibaren belli. "

Adı da yalnızlık...

Kartların üzerine doğru birkaç değişik cümle fısıldarken bir yandan da diğer elinde ucunu ateşe verdiği tılsımı yaktı ve kül olmasına izin verdi.

"Lütfen efendim karşıma oturun."

"Tamam" diyerek elimdeki şemsiyeyi kenara koydum ve karşısına oturdum.

"Şimdi gözlerinizi kapayın ve içinizden geçen kartları seçin."

"Tamam." Kocakarı masalıydı bunların hepsi.

Dediği gibi gözlerimi sımsıkı yumdum ve beynimdeki tüm seslerden arındım.

Havada asılı duran elim içimdeki değişik his ile beraber kartların üzerinde gezinmeye başladı ve birini avucumun içine aldım. Gözlerimi açmadan kartı Ashia'ya uzattım ve ikinci kartı seçmek için konsantre oldum.

Elim bu sefer uzun süre kartların üzerinde gezindikten sonra zank diye durdu.
İkinci kartı da seçip ona verdim.

Sıra üçüncüdeydi. İçimdeki bu değişik his her bir kart seçişimde biraz daha artarken aşırı huzursuz hissediyordum.

Üçüncüyü de seçip bu saçmalığa son vermek için son kart için hareketlendim.

Parmaklarım uyuşmaya başlayınca zar zor kartı masadan aldım ve Ashia'ya uzattım ve gözlerimi araladım. Ashia tek bir hamlesi ile serili kartları masadan kaldırdı ve deste haline geri getirdi.

"Yorumla bakalım kartları. "

Derin bir şekilde yutkundu ve önüme kapalı bir şekilde seçtiğim sıra ile dizdi kartları.

"Bu kartlar çıkması en zor kartlardır. Ancak önemli kişiler bu kartları masadan seçebilirdi."

O kişi benden başkası değildi ve içimde ki huzursuzluk o her ağzını açtığında daha da belirgin hâle gelmekteydi.

İlk sıradaki kartı eline aldı ve önüme açıp koydu. Dikkatli bir şekilde baktığımda hiçbir şey anlamamıştım.

"Flechazo IV" dedi kısık bir tonda.

"Ne anlatıyor bu kart Ashia?"

"Gördüğünüz gibi aşık iki beden birbirlerine sarılmış vaziyette. Bu siz ve kaderinizde ki kadın . Bir nevi aşıklar kartı da denebilir."

Saçmalığın daniskasıydı. Ben şimdiye kadar hiç aşık olmamış ve kalbim bir kadın için oluşmamıştı bile. Şimdiden sonra biri geleceğine de pek imkan vermiyordum.

Diğer kartı da ters çevirdi. Mor renkli kartta ise bu sefer aynı kadın bu sefer eline ayı almış diğer eli ile güneşi arkasına saklamıştı .

" Achlys XIX bu kartta ise anlatılan; Bu kadın geldiğinde güneş küsecek ve batacak. Ay eşsiz güzelliği ile geceye sahip olacak" demişti bu sefer.

"Bu kadın diğer boyuttan gelen özel güçlere mi sahip yani?"

"Bilmiyorum efendim." Diyerek hiç beklemeden üçüncü kartı ters çevirdi.

Bu kartta ise aynı kadın eline bir demet çiçek tutmuştu. Lakin arkasında ise gökyüzünü çevreleyen ruhlar mevcuttu. Daha doğrusu biraz da Ölüm Yiyenler'e benzemekteydi.

"Mahperi IV... Ay kadar güzel bir kadın size gelecek efendim. Şüphesiz bu kadın kaderinizi şekillendirecek kadın. Kalbinizi oluşturacak kadın . Ama lanet bulaşacak güzel tenine."

"Saçmalık bu kadın eğer bir faniyse benim eşim olmayı bırak kalbimi bile attıramaz. "

Son kartı da açarak benim laflarıma kulak asmamayı tercih etti.

"Zail VIII..." elleri titremeye başlamıştı son kartta.

"Ne oldu Ashia!"

"Bu kart bir felâket. Bu kart bir uğursuzluk. Bu kart sizin yok oluşunuz."

Son söylediği cümle ile içimde ilk defa bir korku yeşerdi. Beni bu kadın nasıl yok edebilirdi? Buna nasıl cürret ederdi?

Elimi masaya sertçe vurduğumda irkildi ve gözlerini kaçırma gereği duydu. Karta dikkatli bir şekilde baktığımda birinin kucağında diğerinin kafası uzanmaktaydı. Bir yok oluşu temsil ediyordu.

"Devam et Ashia bu siktiğimin kartı ne demek oluyor?"

"Gördüğünüz gibi birinin yok oluşu birinin elinden olmuş. Bu kart sizin yok oluşunuz. O kadın sizin cellattınız. Size gelen bu kadın neyin nesi bilmiyorum çünkü göremiyorum ama o kadın elinde sonunda Araf'a ayak basacak."

"Bu kadın ne demek benim sonum olacak buna engel olmalıyım . Bu son kart gerçek olmayacak duydun mu beni buna engel olacağım ve sen de bana yardım edeceksin."

"Efendim emrinize amadeyim. Bu kadın sizin sonunuz olmaması için elimden geleni yapacağım emin olabilirsiniz. "

"Kartlar bende kalacak." İnanmasam bile bu son kart Kanlı Ay'da karşıma çıkması hiç de iyi bir şey değildi. Yaşlı büyücü beni uğurlamak için arkamdan ayaklandı.

Eğer Araf'a gelecek bir fani benim sonumu getirecek kadar güçlüyse buna engel olmalıydım.
Hem kalbimin sahibi olacak hem de beni yok edecek bir fani gelecekti Araf'a. Büyük bir günah işleyecektim ve bedeli o kadın olacaktı.

Kartları da alarak kendimi kulübenin dışına attım. Bakışlarım gökyüzünde yerini çoktan bulmuştu. Ay sonunda normal rengine dönmüştü.
İçimde yavaş yavaş tüm bedenimi saracak küçük bir duygu yeşermeye başlamıştı ve bu duygunun tam olarak ne olduğunu şu anda seçemiyordum.

Ben Ares Labrenos,
Araf'ın Efendisi, Tanrı'nın Son Varisi Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi isem o günahı asla işlemeyecek asla o kadının ellerinde yok olmayacaktım.



*Ben geldim sevgili arsız ölümlülerim♡

*Umarım kurgu iyi gidiyordur.

*Bir yandan kurgu aklınızda şekil alırken bu bölümden sonra daha çok sır aklınızda yer aldığına eminim♡

*Bölümü nasıl buldunuz?

*Mahperi kitap olsa ileride ne düşünürsünüz.

Sınavım için dualarınızı esirgemeyin benden. Umarım kazanır ve sizinle daha fazla zaman geçiririm.

Ares ve Lina'yı anlatın desem ne dersiniz merak ediyorum ¿

Continue Reading

You'll Also Like

134K 3.4K 19
Gözlerini gözlerimin içine dikmişti. Beni duvara hızla ittirip kendini üzerime bastırdığında inlemiştim. Elini duvara koyduğunda , kollarıyla duvarı...
2.8K 60 7
Saklı olan her şey bir gün açığa çıkmayı bekler usulca. Güneşin parlaklığı bile onun karanlığına engel olamazken vakti geldiğinde cılız bir mum ışığı...
9.6K 901 46
Bir silah sesi... Tüm hayatımı alt üst eden o ses. Zihnimden asla çıkmayacaktı bu ses. Ben daha ilk sesin şokunu atlatamadan ikincisi yükseldi. Ateş...
2.5M 105K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...