Kusurlu Mekanizmalar (ASKIDA)

By BlacknWhitexo

42.6K 2.8K 407

Basit insanların yaşadığı şu dünyada ben en arızalı ve en aranan parçalardan biriyim. Ben, devletin kesmek is... More

∝ Giriş ∝
1∝1
1∝2
1∝3
1∝5
1∝6
1∝7
1∝8
1∝9
1∝10
1∝11
1∝12
1∝13
1∝14
1∝15
1∝16
1∝17
1∝18 | Sezon Finali

1∝4

2.1K 187 35
By BlacknWhitexo

Yine bir multimedia feels'ı geçiriyorum.

*Thousand Foot Krutch - Puppet*

"If your gonna run, how fast ya gonna run?

And If your gonna jump, how high can you jump?"


Bölüm ithafı, -biraz çıkarcılık olmasına rağmen jdjsf- yine de totem için buralara gelen lunatopia'ya olsun jhfdfd Başarılar, güzellik.


1∝4

Ayaklarım beni taşıyacak durumda değildi. Rüya görmüyordum değil mi? Yani biraz önce gerçekten, tüm katın elektriği damarlarımda akmıştı ve bu tatlı acısıyla kendini hissettiren bir olaydı ama bunu yaptığıma inanmıyordum. Peki ya Aaron, bir şey görmüş müydü?

Bunu ilk yaptığım zamanı hatırlıyordum. 13 yaşlarında olmalıydım. Yine devletin yaptığı rutin kontrollerden biriydi ve ben Efendi Milos'un odasında saklanıyordum. Görevliler gittikten sonra bile o kadar korkuyordum ki dokunduğum gece lambası bir anda sönmüştü. İşin garip tarafı o zaman bile ben de bir şeylerin farklı olduğunu hissetmiştim.

Yine biraz önceki gibi, elektriğe dokunan parmaklarım karıncalanmış, sonra acı hafif bir ışıkla beraber damarlarımdan süzülmüştü. Aaron, bunu bilmemeliydi. Üstelik bu yaşanılanları o zaman da kimseye söyleyememiştim, Efendi Milos'a bile. Zaten hayatımda bir tek o vardı ve beni koruyan da sadece oydu ama sanırım sırlarımla ona daha da fazla yük olmak istememiştim.

Küçük bir çocuğa oranla yeterince sırrım vardı ve bir zamandan sonra çenemi kapalı tutmam gerektiğini biliyordum. Bazı şeyler gizli kalmalıydı, yılların bana öğrettiği en iyi şey buydu.

"Oradan çıkmalısın." dedi Aaron. Sesinde bir duygu yakalayamıyordum ama kaşlarını çatmış olduğunu tahmin edebiliyordum. "Jeneratörler birazdan devreye girer, ilk oraya gelecekler."

Telefonu kablosuyla beraber kalem eteğin cebine attım ve USB belleği de hemen ardından oraya sakladım. Hızlı adımlarla odadan çıkmak için hareketlendim, kapıdaki şifre hala iş görüyordu ve bildiğim kadarıyla kendilerine özel yedek bir güç kaynakları vardı. Buna şükretmeliydim yoksa burada yakalanmam kaçınılmaz olurdu.

Kapıdaki şifreyi tekrar girerken tek düşündüğüm 30 saniye içinde buradan toz olmam gerektiğiydi. Çünkü burası verilerin depolandığı yer olduğundan, ilk kontrole gelecekleri yer burası olacaktı. Yine de Aaron'a bir cevap vermekten kaçındım. Ne kadar korktuğumu anlamasına ya da sesimi bir kez daha duymasına gerek yoktu.

Karanlıkta kalabalıktakileri seçemiyordum ama odadan çıktığım anda gelen sesleri işitebilmiştim. Bütün kat karışmıştı ve bunun tek sebebi bendim. Ben ve lanet olası korkum.

Ne olurdu biraz daha cesur olsaydım? Devletin içinde böyle bir işe giriştiğim için bile biraz daha cesur sayılırdım ama daha fazlası gerekiyordu. Çocukları ve kendimi koruyabilmem için daha fazlası gerekiyordu. Bazen gerçekten hiçbir şeyi hissetmeyen bir sadık olmayı istediğim zamanlar oluyordu, tıpkı şu anda olduğumuz gibi.

Her kattaki elektrikler ayrı bir yere bağlıydı ve bir katın elektriği gitse bile diğer katlar hiçbir şey yokmuş gibi devam edebiliyordu. 53. Kata merdivenlerden inerken aşağıdan gelen ışığı görebiliyordum. Bu kat tamamen aydınlıktı ve hiç sorun varmış gibi de gözükmüyordu. Hatta çoğu kişinin sakinliğine bakılırsa, bazılarının haberi bile yoktu.

Aaron'un nasıl çıkacağını bilmiyordum ama şu an kendime odaklanmalıydım. Hissiz bir sadık rolüne bürünerek asansöre bindim. Bu maske, yıllardan sonra yüzüme yapışmış gibiydi ve ben sadece çocukların yanında biraz olsun normal olabiliyordum. Asansörün kapısı tam kapanacağı sırada bir ayakkabı araya girerek asansörü durdurdu.

Karşımda alayla gülümseyen suratı ile Aaron'u gördüm. Bu karmaşada oradan nasıl çıkmıştı?

Asansörde başkaları da olduğu için hiçbir şey demedi ama ne düşündüğünü biliyordum. Dosya. Onu gerçekten alıp alamadığımı merak ediyordu ama aslında onunda bildiği bir gerçek vardı ki; alamamıştım. Dosya kopyalanmıyordu bile, nasıl becerebilirdim ki? Benim suçum değildi.

Peki, şimdi ne olacaktı? Gerçekten beni ihbar edecek miydi yoksa bana işkence mi edecekti? Belki de başka bir görev vererek bir şans daha tanırdı ama hiç sanmıyordum. O soğukkanlı görünüşü bunu yapacakmış gibi durmuyordu. Ben kesinlikle bitmiştim. Gerginlikle dudaklarımı ısırmaya başladım.

Aaron, fark etmiş gibi dudaklarıma baktı ve insanların içinde olduğumu hatırlatmak ister gibi gözlerini büyülttü. Ah, her şeyi düşünüyor, her şeyi görüyordu! Aptal kafama kızarak bir süre gözlerimi kapadım ama gözlerimi açtığımda bile onun gözleri hala dudaklarımdaydı. Bir süre sonra rahatsız edici bakışlarını benden çekti.

İkimiz de birbirini tanımayan iki insanmışçasına -ya da sanki o beni tehdit etmiyormuş ve beni hiç tanımıyormuş gibi mi demeliydim- çıkışa ilerliyorduk. Ne düşündüğünü bilmiyordum ama yürüyüşü bile küçük dağları ben yarattım havasında olan bu adamı izlerken, benim düşüncelerim bile yolunu şaşırıyordu. Bu kadar özgüvenli ve soğukkanlı olmayı nasıl başarıyordu? Ben bu kadar korkudan titrerken, o nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu?

Peki ya yaptığım şey... Ne yaptığımdan haberi var mıydı?

Temiz hava yüzüme çarpar çarpmaz rahatladığımı hissettim. Rüzgâr, rahatlıkla beraber belki yeni sorunları da getiriyordu beraberinde ama katlanmaktan başka ne çarem vardı ki? Öylece vazgeçemezdim, artık olmazdı.

Şirketin köşesinden döner dönmez bileğimden tutarak çekiştirmeye başladı beni. "Orada ne oldu?"

"Nasıl ne oldu?" diye saçma bir cevap verdim şaşırarak. Eğer çoktan anlamadığını düşünürsek, hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi davranmak en iyisi olurdu. "Ben nereden bilebilirim?" Hızlı adımlarla bileğimi biraz daha çekiştirdi ama, "Bırakır mısın bileğimi?" diye sorduğumda beni şaşırtacak bir şey yaptı, bileğimi bırakarak durdu.

"Dosyayı alamadın," diye mırıldandı duyabileceğim bir şekilde, tekrar ediyor gibiydi. "Ama yine de dosyayı açtın, değil mi? Seni dosyayı incelerken gördüm."

"Evet," dedim bunun ne yararı olacağını anlamayarak. "Bu ne işimize yarar?" İşimize mi? Kendimi şimdiden onunla bir takım olarak görmeye başlamıştım, beni tehdit ettiğini unutmamam gerekiyordu.

Tekrar bileğimden tutarak beni çekiştirdi ve, "Yürü," dedi aklına bir şey gelmiş gibi sinsice gülümseyerek. "Bir fikrim var."

Aklına gelen fikrin ne olduğunu bilmiyordum ama bana bir şeyler açıklamak zorundaydı. "Bir sadık dosyasıydı," dedim, sesim, benden önde gittiği için kendini duyurmak ister gibi fazla çıkmıştı. "Öyle bir dosyayla ne işin olur?"

Beklediğim gibi oldu ve bana cevap vermedi. Hatta öyle bir cevap vermemezlikti ki bu, bir an duraksamadı bile. Sanki hiç orada değildim ve hiç bu soruyu hiç sormamıştım.

"Hey!" diye bağırdım bunun doğurabileceği sonuçları düşünmemeye çalışarak. "Bana bir açıklama yapmak zorundasın!"

Öfkeyle bileğimi bıraktı ve bir anda üstüme gelmeye başladı. Korkudan yavaşça duvara sinerken tek düşünebildiğim neden ona karşı bir hamle yapmaya bu kadar korktuğumdu. Basit bir insandan neden bu kadar korkuyordum?

"Hayır, Aaliyah." dedi sinirli bir ifadeyle. "Sana hiçbir şeyi açıklamak zorunda değilim." Kulağıma doğru yaklaştı ve fısıldadı. "Ve sen de hiçbir şeyi merak etmesen daha iyi olur."

Korkudan sessizleşirken bir an ne yapacağımı şaşırdım. Beni şaşırtarak tekrar bileğimden tutup çekelemeye başladı ama bir süre sonra içimi titretecek kadar tuhaf bir şey oldu. Eli, bileğimi bırakmıştı ve bu sefer parmakları parmaklarıma kenetlenmişti. Her ne kadar sinirli bir ruh haliyle elimi iyice sıkıyor olsa da ona bir şey diyecek gücü de kendimde bulamıyordum. Bunu bana neden yapıyordu, nasıl yapıyordu?

Kontrol altına alınmam bu kadar basit miydi, gerçekten?

Dışarıdan fazla güzel gözükmeyen, hatta eskimiş bile sayılabilecek durumda olan bir binaya geldik. Aslında geldiğimiz yer daha çok etrafında çok fazla ses olmayan, şehrin gürültüsünden uzak, büyük bir depoya benziyordu.

Buraya gelmeden önce Aaron kenarda bir yerde durup, bir telefon görüşmesi de yapmıştı ama kimle konuştuğunu ya da ne konuştuğunu duyamamıştım. Zaten çok kısa sürmüştü ama bunu merak etmemem de benim için daha iyi olacak gibiydi.

Önümdeki büyük, depoya benzeyen yeri inceledim. Yarı şaşkın yarı korkak çıkan sesim ruh halimi tam olarak özetliyordu. "Burada ne işimiz var?"

"Burada kalacağız," dedi normal bir ifadeyle, elleri hala ellerimdeydi. Neden tuttuğu elimi bırakmıyor ve bana bir iyilik yapmıyordu? Tabii, ben onun için uzaktan kontrol edilebilir bir oyuncaktan fazlası değildim, beni kontrol etmesi, elimi tutarak beni yönlendirmesi, benden emirlerde bulunması, hepsi bu yüzdendi. Şımarık bir çocuk için, basit bir oyuncaktım. Biz buyduk.

2 Katlı büyük deponun içine girerken yukarıdan gelen turuncu ışığı görebiliyordum, kapılar açıktı diyeceğim ama ortada aslında bir kapı bile yoktu. Sadece kapıların olduğu yerler boştu ama orada kapı olarak adlandırılabilecek hiçbir şey yoktu. Bu harabe yerde ne işimiz vardı?

Sonunda bir odaya girdiğimizde gözüme çarpan tek şey kenardaki yatak olmuştu çünkü odada bir tek o yatakla, tek çekmeceli bir dolap vardı. Çekmeceli dolabın üstündeki gece lambasının turuncu ışığı dışarıya yansıyan ışıklardan biriydi ama binanın bulunduğu yer o kadar karanlık olmalı ki, bu loş ışık bile büyük bir ışık kaynağı gibi gözüküyordu.

Yan taraftaki yine kapısız alandan gelen birkaç sesten sonra içeriye Cora girdi. Onun kız arkadaşı olmalıydı, ben bu adamın elimi tutmasına izin vererek ne yapıyordum? Aniden elimi çekmeye çalıştım, yine de bu Cora'nın biçimli kaşlarını çatmasına engel olabilecek kadar erken yapılan bir hareket değildi.

Aaron buna bir şey dememişti ve bende elimi çektiğim anda elimi aslında o kadar da sıkı tutmadığını fark etmiştim. Onun elimi sıkı sıkı tutacağını sanacak kadar kafayı mı yemiştim yoksa aşırı korkumdan dolayı sanrılar mı görmeye başlamıştım?

Cora, Aaron kapının yanına, yere otururken hiçbir şey görmemiş gibi siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve, "Ne yaptınız?" diye sordu. "Halledebildiniz mi?"

Bir dakika, Cora, benim ne olduğumu biliyor muydu? O bu işe nasıl girmişti, hiç mi korkmuyordu? Üstelik bu adam benim sırrımı güvende tutmalıydı, anlaşmamız buydu, değil mi? Onun isteklerini yaptığım sürece sırrımdan kimsenin haberi olmayacaktı. Öyleyse, Cora neden buradaydı?

"O..." diye mırıldandım endişe içinde. "O da mı bu işin içinde?"

Aaron'un gözlerinde güven verici bir ifade aradım ama hiçbir şey yoktu. Benim endişemi rahatlatacak kadar bile önemsemiyordu. Omuz silkerek kafasını duvara dayadığında bana cevap vermeyeceğini anlamıştım. Hayal kırıklığıyla dolarken, "Sırrın benimle güvende." diye benim endişemi gidermeye çalıştı, Cora. Bana böyle bakarken ona nasıl güvenebilirdim ki? Aslında gerçek, hiç kimseye güvenemeyeceğimdi, sadece sırrımı güvende tutacaklarını ümit edebilirdim.

Başka bir seçeneğim yoktu, onları öylece öldüremezdim. Devletin pis işlerini yaptığım da çok olmuştu ama yine de ben kötü biri değildim. Kötü işler yapmış olmam kötü biri olduğumu göstermezdi. Ben bir katil değildim. Üstelik eğer onları öldürsem bile, sonrasında çocukların yüzüne nasıl hiçbir şey olmamış gibi bakardım?

"Yatağa geçelim," dedi Cora, hafif bir baş hareketiyle yandaki odayı göstererek. "Kuru yerde oturmanı istemiyorum." Ah! Tabii ki de sevgilisini düşünüyordu.

"Sen, git." dedi Aaron, normal bir şeyi söylermiş gibi ve ellerini başının arkasında birleştirerek ayaklarını birbiri üzerine attı. Çenesiyle beni gösterdi, "Bunun kaçmayacağından emin olmak istiyorum."

Anlamayarak kaşlarımı çattım, Cora'nın da durumu pek farklı gözüküyor sayılmazdı. "Ne yani?" dedi hafif bir kızgınlıkla. "Gelmiyor musun?"

Aaron'un sesi itiraz kabul etmeyen bir tondaydı. "Gitmeni söyledim."

Cora, gözlerini kaçırdı ama gözlerindeki kırgın ifadeyi seçebiliyordum, böyle olmasını istememiştim.

Cora sessizce giderken, "Beni izleyen bir çip olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye sordum Aaron'a. "Burada olduğum için başın belaya girebilir. Evime gitmeliyim."

"Hiçbir yere gitmiyorsun," dedi tehdit eder bir havayla ve çenesiyle yatağı gösterdi. "Şimdi yat şuraya."

Gerçekten aklı basmıyor muydu? Beni izleyen bir çip olduğunu söylüyordum ama umursamıyor muydu? Başının belaya girmesini umursamayacak kadar vurdumduymaz mıydı? En azından beni düşünseydi, sonuçta tek başına bela gelecek olan o değildi.

Pardon, Aaron'dan bahsediyorduk değil mi? Onu tanıyalı daha 2 gün bile olmamıştı ama eminim kendini işin içinden kurtaracak bir bahane bulurdu. Bir şeylerden sıyrılmakta ondan iyisi yoktu doğrusu. Güvenlik odasından, o kalabalığa rağmen sorunsuz çıkmaktan bahsediyorum, bu o kadar kolay bir iş değildi.

Ayaklarımı sertçe yere vurarak ve küçük bir çocuk gibi somurtarak yatağın içine girdim. İdare edecek ayarda rahat bir yataktı ama şu an hiçbir şey düşüncelerim yüzünden beni rahat ettiremezdi. Devletin takibinin altında, güvenlik şefinin oğluyla beraber, böyle bir yerde ne işim vardı?

Bir süre sessiz kaldık, tüm o süre boyunca bir bombanın patlamasını ve telsiz seslerini duymayı, yakalanmayı bekledim ama hiçbir şey olmadı. Tek duyduğum ses kendimin ve Aaron'un nefes alışverişleriydi. Sanırım giderek paranoyaklaşıyordum. Şöyle bir durumda delirmem kaçınılmazdı.

Peki ya sadık dosyası, o ne olacaktı? Aaron, bir sadığın dosyasını, özellikle de bu kadar önemli bir sadığın dosyasını, ne için kullanabilirdi? Nasıl bir amacı olabilirdi? Beynim durmuş gibiydi, planladığı şey her neyse çözemiyordum, algılayamıyordum.

Planı da muhtemelen kendisi kadar karmaşıktı. Deli adam, niye böyle şeylerle uğraşıyordu ki?

Duvara doğru iyice sinerek, kendimi saklamak ister gibi cenin pozisyonunda bekledim. Belki de çiplerimiz sandığım kadar iyi takip edilmiyordu? Belki de, o kadar sadığın arasından beni fark etmezlerdi? Ah, kimi kandırıyorum, eminim birazdan o telsiz seslerini duyacaktım.

Yine de duyduğum şey telsizin sesi olmadı, yan tarafımın çökmesiyle gıcırdayan yay sesleriydi duyduğum. Ah, Aaron, utanmadan yanımda mı yatacaktı birde?

Ellerimi göğsüne koyarak onu ittirdim. "Kalk yanımdan!"

"Bakıyorum da sizli bizli hitap etmeyi bırakmışız," dedi Aaron alayla. Bunu fark etmeyeceğini düşünmek aptallık olurdu ve umarım bu konuda bana kızmazdı. "Hem, sakin ol." dedi göz devirerek. "Yer çok da rahat değil."

Tabii, eminim sadece bunun için buradasındır, Aaron.

"Cora'nın yanına neden gitmiyorsun?" diye sordum hala kızgın çıkan bir sesle. Artık duyguları saklamak yoktu, en azından Aaron'un yanında. "Eminim, orası çok rahattır." Sesim son cümlede daha yumuşak çıkmıştı ve hayır, ikimizde çocuk kandırır gibi söylediğim sözleri yutmamıştık.

Gözlerini kapatarak mırıldandı, yine de uykulu bir adam için kaşları fazlasıyla çatıktı. "Kaçmayacağından emin olmak istiyorum."

"Kaçmam!" diye bağırdım, kendimi kanıtlamak ister gibi çıkıyordu sesim. Yatakta sadece başımı kaldırdım ve etrafı gösterdim. "Hem şuraya bir baksana, burada nereye gidebilirim?"

Gözlerini açmadan eliyle kafamı yatağa bastırdı. "Yolları ezberlediğine eminim."

Tamam belki bu kısım doğruydu ama sonuçta isteyerek yaptığım bir şey de değildi. İster istemez ezberliyordum bazı şeyleri, benim hatam mıydı?

"Uf!" diyerek sırtımı ona döndüm ellerimi soğuk duvara koyarak bir şeyleri düşünmemeye çalıştım.

"Rahatça uyuyabilirsin, Aaliyah." dedi, sanki o yanımdayken bu mümkünmüş gibi. "Çip sorununu hallettim." Ben ağzım açık kalmış bir şekilde onu dinlerken yatağın gıcırtısından ve sırtıma değen sırtından döndüğünü anlayabilmiştim. "Yarın yapmamız gereken işler var."

Tam çip işini nasıl hallettiğini soracaktım ama konuşmasının sonunda söylediği sözler "Tabii," diye uykulu bir şekilde mırıldanıp, gözlerimi devirmeme sebep oldu. "Her zaman yapacak işler vardır."



İzleniyormuş hissine kapılarak açtım gözlerimi. Cora, dikkatli bir şekilde bana bakıyordu ve gözlerinden ateş çıkaracak kadar da sinirliydi ama o kadar uyku sersemiydim ki, bir an neden böyle baktığını idrak edemedim. Sonra gözlerim yanımda yatmış olan Aaron'a takıldı.

Saçları darmadağın olmuştu ama yine de çekiciliğinden zerre bir şey kaybetmemişti. Güçlü kaşları hafifçe çatılmıştı ve alnının ortasında olan çizgiler de bunu doğruluyordu. Uyurken bile o kadar masum gözükmüyordu aslında. Ve atladığım gerçek, karşımda sevgilisi dururken bizim beraber uyumuş olmamızdı. Tamam, beraber uyumak sayılmazdı, sadece bana gözcülük yapıyordu ama yine de Cora'nın cephesinden olayın yanlış anlaşıldığına emindim.

"Ben..." diye mırıldandım Cora'ya açıklama yapmak için ama kelimeleri ağzıma tıkayan şey, Aaron'un uykulu bir şekilde mırıldanıp beni yatağa geri çekmesi oldu.Muhtemelen beni Cora sanıyordu. Kafam sertçe göğsüne düşerken onun uykusu biraz daha hafiflemişti ve ben Cora'nın öldürücü bakışları altında, uyarmak ister gibi olan öksürüğümü engelleyememiştim.

Aaron, kolunu yataktan çekip gözlerini ovalarken ben çoktan onun göğsünden kalkmıştım ve Cora'nın bakışları altında biraz önce yaşadığım ufak heyecanlanmayı görmezden gelmem çok daha iyi olurdu.

Daha fazla Aaron'un dibinde olmak istemediğimden yataktan kaldım, dünkü kıyafetlerim üstümde dururken Aaron'la beraber nasıl uyuduğumu düşünmemek istiyordum ama hesap soran bakışlarla tek kaşını kaldırmış ve ellerini göğsünün üstünde bağlamış olan Cora, bu düşüncelerden kurtulmama pek yardımcı olmuyordu.

Aaron sonunda gözlerini açtığında o da aynı şekilde Cora'nın bu bakışlarına maruz kalmıştı ama bunu biraz bile önemsemiş gibi görünmüyordu. Aksine, yataktan kalktıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi Cora'nın kolunu tutmuştu ve benim orada olduğumu önemsemeyerek Cora'nın dudaklarına küçük bir öpücük kondurmuştu.

Onları izlemeyi reddederek hafifçe arkamı döndüm ve gözlerimi kapadım. Bu sahneyi görmek isteyeceğimden emin değildim.

Yaklaşık 5 dakika sonra Aaron yüzünü yıkayıp gelmişti, saçlarından akan su damlacıklarından bir tanesi yüzüne damladı. Aaron, damlayı koluyla silerken bunun ne kadar doğal bir çekicilik içinde olduğunun bile farkında değildi muhtemelen. Kimi kandırıyorum? O, çok zeki bir adamdı ve her şeyin farkında olduğu gibi elbette bunun da farkındaydı.

Onun çıktığı yere doğru gittim, Cora ile Aaron'un yatak odasının içinden geçtim ve ilerideki kapıdan geçerek banyoya girdim. Tüm binada kapısı olan tek yerdi sanırım. Elimi yüzümü yıkarken ne yapacağımı düşündüm ama aklıma gelen hiçbir fikir yoktu, özellikle de böyle dağ başında bir yerde dururken. Üstelik Aaron'la benim frekanslarımın hiçbir zaman uymadığını da düşünürsek, muhtemelen de o gösterene kadar ne yapacağımızı bulamayacaktım.

Cora'da bizimle beraber gelirken merdivenlerden inmeye başladık. Dışarı çıkmayıp içerideki odalara yönelince kaşlarım çatıldı. Sanırım her ne yapmayı planlıyorsa, burada yapmayı planlıyordu.

Birinin elimi tutup, "Korkma," demesine ihtiyacım vardı ama ne Aaron, ne de Cora, özellikle Cora bunu umursamadı.

Yine kapısız bir odaya girerken bu odanın çok daha büyük olduğunu fark etmiştim, baya büyüktü. İçeride boydan boya büyük bir pencere, metal dolaplar ve türlü bilgisayarlar vardı. Eskimiş sandalyelere artı olarak bir de hepsinin ortasında, bilgisayarların orta kısmında daha rahat gözüken iki tane daha sandalye vardı. Biri daha normal gözükürken diğeri, lacivert bir dişçi sandalyesine benziyordu. Hafifçe arkaya yatırılmıştı.

Bu odada ne aradığımı söylemesi için Aaron'a baktım ama beni görmezden geldi, Cora ise neler olduğunu anlamış gibi şeytani bir gülümsemeyle bakıyordu bana, ya da belki bana öyle gelmişti o an.

İçerideki diğer kapısız kısımdan genç, benimle yaşıt bir erkek çıkınca, bir an neler olduğunu anlayamadım. Bir başkası daha mı bu işin içindeydi?

"Neler oluyor?" diye sordum Aaron'a. Onların duyup duymayacağını umursamamıştım, zaten yeterince şey biliyor olmalılardı. "Bir başkası daha mı?" Sinirime hakim olamıyordum. "Anlaşmamız her şeyin gizli kalmasıydı!"

Aaron, hızlıca yanıma gelirken Cora arkamdan çekilmiş ve adını bilmediğim çocuğun yanına doğru gitmeye başlamıştı.

"Bana bak," dedi kolumdan sıkıca tutup. "Bana bağırıp çağıramazsın. Ve ayrıca, onların şu an burada olması benim suçum değil. O dosyayı alabilseydin şu an burada olmazdık."

Kaşlarımı çattım. "Ne demek istiyorsun?" Şu an onların burada olmasının benim dosyayı alamamamla ne ilgisi vardı? Ve tekrar söylüyorum, dosyanın kopyalanmıyor olması benim suçum değildi.

"Beynini açacağız," dedi yapmacık bir şekilde gülümseyerek ve beni ileriye itti. "Şimdi otur şuraya."

"Ne demek beynini açacağız?" diye sordum dehşet içinde. Gerçekten böyle bir şeyi yapamazdı, değil mi? Üstelik bu dosyayı almasına bile yardımcı olmazdı, yoksa bu sadece ceza için miydi?

"Aslında," diye araya girdi odadaki çocuk, ilk kez konuşuyordu. "Sadece beynindeki görüntüleri bilgisayara aktaracağız. Aaron bana dosyayı açtığından ve baktığından bahsetti. Yani dosyaya ulaşabiliriz." Biraz duraksadı ama sonra elini uzattı. "Ve bu arada, ben Nathan."

Uzattığı elini sıkmadım, kafam ne yapacaklarını anlamaya çalışmakla daha meşguldu. Bakışlarım Aaron ve Nathan arasında gidip gelirken, "Tam olarak nasıl yapmayı planlıyorsunuz, peki?" diye sordum tedirgin bir şekilde. Sanırım bu sadıkların verilerini girmesine benziyordu, bu beni rahatlamalı mıydı?

Lacivert koltuğun yanındaki kablolardan birini eline alıp bana gösterdi. "Bu kabloları kafana koyacağız ve..." Eline diğer taraftaki kablolardan bir tanesini daha aldı. "Bunları da benim kafama yerleştireceğiz. Kafanın içindekileri direkt olarak kendime aktarabiliyorum ama deneyimsiz olduğun için kendin bilgisayara aktaramazsın, yani arada ben olmak zorundayım."

"Yani bu sadıkların yaptığı işleme benziyor?" Sanırım gerçekten de biraz benziyordu. Kafamın içine girecek ve oradan o güne ait bilgileri alacaktı.

"Aynen!" diye onayladı Nathan beni heyecanlı bir şekilde. "Sadece bizimki biraz daha ilkel. O teknolojiye henüz erişim sağlayamıyoruz."

Anlıyorum, şeklinde onaylayıp koltuğa uzandım, bunu yapmaktan başka çarem de yoktu ama bir sorun vardı. Ya kafamın içinde çocuklarla olan anılarımı da görürse, o zaman ne yapardım? Sonuçta burada seçme gibi bir şansım yoktu.

Nathan, bunu kesinlikle öğrenmemeliydi ve öğrendiği anda da Aaron'a gideceğini biliyordum. Aaron, çocukları öğrenmemeliydi ve benim acilen bir şeyler yapmam lazımdı.

Sıkıca Nathan'ın kolunu sıktım. 'Ne oldu?' şeklinde bana bakarken kulağına doğru yaklaştım ve Aaron ile Cora'ya bakarak, "Buradan gitmelerini sağlar mısın?" diye sordum. Korkmuş gibi davranmam gerçekten işe yarayacak gibi gözüküyordu ama işin aslı, gerçekten korkuyordum da. "O, buradayken rahat edemiyorum."

Sonuçta o beni tehdit ediyordu ve Nathan'ın bununla ilgili biraz da olsa bilgisi olduğuna emindim.

Başıyla onayladı Nathan beni, gülümsemişti. Güven verici bir gülümsemeydi. Çocuksu heyecanına rağmen anlayışlı gibi gözüküyordu ama o anlayışın ne kadar süreceğinden emin değildim, özellikle de çocukları öğrendikten sonra.

"Abi, siz gidebilirsiniz." dedi Nathan başka bir şeyle uğraşırken. Sanırım önemsiz havası katmaya çalışıyordu. Bir kabloyu kafama yerleştirdi ve, "Bizim işimiz uzun." dedi.

Cora, önüne altın tepside sunulan bu fırsatı reddetmekten korkarak hızlı bir şekilde, "Tabii." diye onayladı Nathan'ı. "Çok iyi olur." Şimdi yüzünde güller açıyordu.

Aaron'un koluna girdi ve onu dışarıya çekiştirmeye başladı. Aaron şüpheli bir bakış attı ve, "Kaçmaya ya da herhangi bir şey yapmaya çalışma." diye uyardı beni, ben de zaten isteyerek onun eline koz verecek değildim. "Dışarıdayım."

Onlar gittikten sonra biraz daha rahatlamış bir şekilde hafif arkaya yatırılmış olan sandalyeye kafamı dayadım, yine de raunt hala bitmemişti. Alt etmem gereken bir makine vardı.

Nathan kafama elektrotları yerleştirirken bir yandan kendi kafasına da koyuyordu birkaç tanesini.

"Canımı acıtacak mı?" diye sordum çekinerek. Normalde bu aletler canımı yakmazdı ama yine de sormak istedim, bu malzemelerin daha ilkel olduğunu söyleyen Nathan'dı.

Nahtan, bilgisayara bakmaktan beni çok sonra cevapladı. "Gıdıklayacak."

Kenarda, üstünde bir sürü düğme bulunan makineden düğmelerin birkaçını açtı. Düğmelerin ışıkları açıldığı anda kafamın üstünde milyonlarca küçük karınca dolanıyor gibi hissetmiştim ve bu canımı yakmamıştı, sadece biraz huylanmıştım.

Nathan, bir şey beklermiş gibi gözlerini kapadı ama ben bile hiçbir şey hissetmiyordum. Ne şu an kafamın içinde dönüp duran bir dosya, ne başka bir şey, hiçbir şey yoktu.

Nathan, kafasındaki kabloları hızlıca söküp atarken ellerini yüzüne koydu ve bir süre o şekilde ofladı.

"Niye olmuyor?" diye sordum. "Daha önce yapmamış mıydınız?"

"Yaptık!" diye yakındı Nathan ve biraz da sinirliydi ama bana karşı olmadığını görebiliyordum. Yine de kendimi hafifçe geri çektim. "Yaptık, evet ama bir insanda denemiştik. Zihnin fazla güçlü olmalı, erişemiyorum."

İçimden bir ses bunun için pişman olacağımı ve bu dosya için bu kadar uğraşmamamı söylüyordu ama Aaron'dan başka türlü kurtulamazdım. Çaresiz, "Başka bir yolu yok mu?" diye sordum.

Nathan, sıkıntı bir nefes verdi. Metal dolapların birinden krem rengi, büyük radyo gibi bir şeyi çıkararak masanın üstüne koydu. "Var," dedi. "Var ama bu sefer canını yakacak." Çatık kaşlarımın arasından ona bakarken ekledi, "Baya."

5 dakika kadar sonra Nathan her şeyi hazırlamıştı. Alnımda ve boynumda değişik kablolar vardı, Nathan kendine kulaklık tarzı bir şey takarken ne yapmaya çalıştığını anlayamadım, bu nasıl canımı yakacaktı?

İki tane kablo daha çıkardı, uçlarında beyaz pamuk gibi bir şeyler vardı ama ne olduğunu anlayamadım. "İşte bunlar," dedi Nathan elindeki kabloları göstererek. "Bunlar canını yakacak."

Gerilemekten kendimi alamadım. "Seni bağlamamı ister misin?" diye sordu Nathan emin olamayan bir şekilde. Ah! Bu kadar korkan birine bu sorulur muydu?

Aniden kalktım. "Onları ne yapacaksın?"

"Otur, lütfen." dedi Nathan. Ve bana tüm işlemi anlatmaya başladı. "Bu gördüğün iki kablo burnuna girecek ve bana hafızanı erişme olasılığı tanıyacak, en basit şekilde böyle anlatabilirim. Sonra da anılarının içinden o dosyayı çekip çıkaracağım, bu kadar."

İstemeye istemeye koltuğa yattım. Nathan, başımı emniyet kemeri gibi bir şeyle sandalyeye sabitlerken kıpırdamama olanak yoktu. Ayaklarım da bağlanmıştı ama ellerim boştaydı. Yine de bir şey yapabileceğimi de sanmıyordum, bu işleme izin vermekten başka.

Nathan, yüzünü buruşturarak kabloları burnuma sokmaya başladı. "Ah!" diye bağırarak çığlık attım ve kafamı deli gibi hareket ettirerek kurtulmaya çalıştım ama Nathan, bir saniye bile vazgeçmeden kabloları burnuma sokmaya devam etti. Bu çok... Canımı yakıyordu!

Sonunda ellerini yüzümden çektiğinde derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışıyordum, bunu yaptığına inanamıyordum! Ve evet, acıyacağını söylediğinde ona inanmalıydım.

"Üzgünüm," dedi Nathan. "Bunu yapmayı ben de istemezdim ama diğer yöntem işe yaramadı. Bu benim de işime gelmiyor, şimdi o lanet olası kodları tek tek yazmam gerek." Tek tek yazmak mı? Kafayı mı yemişti? Ah, Nathan. Kim bilir Aaron seni neyle tehdit ediyordu.

Gözlerim acıyı ve kabloların verdiği rahatsızlık hissini hissetmemek adına sımsıkı kapanmıştı. "Gözlerini aç," dedi Nathan, ben gözlerimi acıya alışarak yavaşça açarken. Kulağındaki kulaklığı son bir kez kontrol etti ve radyo benzeri şeyden birkaç değere baktı. Yanındaki küçük televizyon gibi olan alette de kalbimin ne kadar hızlı attığını görebiliyordum.

Ah, Aaron! Bunların hepsi senin yüzünden başıma geliyordu!

"Tamam," dedi Nathan aletlerle işini bitirerek. "Dosyayı düşün."

Dosyayı düşün, dosyayı düşün, dosyayı düşün.

Korkudan dolayı tek düşünebildiğim şey çocuklardı. Onları düşünmek istemiyordum ama kahretsin ki kendime engel olamıyordum! Ashley'e gıdıkladığımız zamanların biri kafamda bir video gibi dönüyordu ve şimdi de çocuklara sarıldığım bir anım oynamaya başlamıştı.

Nathan, kaşlarını çatarak bana baksa da hiçbir şey demedi. "Dosyayı düşün." dedi tekrar ve görebildiğim kadarıyla bir düğmeyi çevirdi.

Elektrik! Ah, elektrik!

Gözlerim istemsizce kayarken, "Bunu yapmak zorunda mıydın!" dedim dişlerimin arasından. Kafam yanıyordu ve burnum, burnum kanamaya başlamıştı. Ama bir dakika, bu, bu elektrik canımı acıtmıyordu.

İlk başta yakmıştı evet ama tıpkı geçen gece olduğu gibi, bana zevk veriyordu, garip bir şekilde. Canım yanıyordu evet ama bu kesinlikle elektrikten kaynaklanmıyordu. Elektrik, damarlarımda akarken bana özel hazırlanmış bir nimet gibiydi. Gözlerim şevkle açılırken bunu Nathan'ın görmemiş olmasını diledim ve acı çekiyormuş gibi davranmaya devam ettim.

Hiçbir şeyden habersiz, "Dosyayı düşünmüyorsun!" diye bağırdı Nathan. "Bana başka bir seçenek bırakmıyorsun. Dosyayı düşün!"

Gözlerimi sıkıca kapatarak o geceyi düşünmeye başladım. Gizli odaya girişimi, USB kablosuyla birlikte telefonu bilgisayara takışımı. Aaron'un bana dosyayı sadık dosyalarında aramamı söylediği zamanı ve o anki şaşkınlığımı. Şimdi dosyayı açıyordum ama dosya bir türlü kopyalanmıyordu.

Hiçbir şey yapamayacağımı anlayınca boş boş dosyayı incelemeye başlamıştım. Dosya... Kodlar... Milyonlarca kod. Hepsinin görüntüsü sanki bir fotoğraf makinesinde çekilmiş de ben onlara bakıyormuşum gibiydi.

Kodlar... Onları tek tek okuyamıyordum ama oradalardı. Ekranda gözüken ve sayfalar uzunluğundaki kodlar.

Başım çatlayacak kadar ağrıyordu ve burnumdaki kablolardan ziyade kurumuş kan beni rahatsız ediyordu artık.

Başımın ağrısına daha fazla katlanamıyordum, kafam patlayacak gibiydi. Zihnim yorgunluktan dolayı çöken bir sistemi andırıyordu ve uyumaktan başka kaçış yolum kalmamıştı. Bu her ne kadar tehlikeli bir yol olsa da, biraz olsun kaçmaya ihtiyacım vardı. En azından bu şekilde.

Zaten hayatımda Aaron olduğu sürece, hiçbir zaman tam anlamıyla kaçamayacaktım. Öyleyse, en azından biraz uyuyabilirdim.


Oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın. ^^


Bölüme alternatif şarkı olarak, 에프엑스_Electric Shock'ı yazmasam olmazdı jfhdhf. Eh, sonuçta o kadar elektrikten bahsettik değil mi? (Youtube'a sadece Electric Shock yazarak da bulabilirsiniz.)


Continue Reading

You'll Also Like

139K 6.6K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
992K 48.7K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
3.5K 396 18
Birbirlerinden nefret eden iki gryffindor genci. Öğretmenlerin artık ikisinin kavgalarından usanması sonucunda artık yapabilecekleri bir şey yoktu. T...
227K 7.1K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...