drug lord

By taekooklarity

921K 65.6K 76.9K

Lord Kim Taehyung; bütün kötülüklerden sakındığı kalbinin güzeli Jeon Jungkook'u, kollarında bir sır gibi sak... More

lord'un ve jungkook'un instagram hesapları
drug lord tanıtım
1 : Hoşuma gittin.
2 : Bana hep hakaret et.
3 : Gül demeti.
4 : Kalp çarpıntısı.
5 : Oyun başlasın.
'6 : Güller ve şampanya.
'7 : Sen kendini ne sanıyorsun?
8 : Beni evime götür.
'9 : Dimitri, haddini aşma.
10 : Tava Squad.
11 : Beni önemsemiyorsun.
'12 : Başımı döndürüyor kokun, sokul yanıma.
'13 : Adım Kim Taehyung.
'14 : Beni kendine aşık ettin.
'15 : (M)ahvolmuş.
16 : Seni Seviyorum.
17 : Ceketin bende kalmış.
18 : Seni becermek için gün sayıyorum.
19 : Soyun. İşimiz bitince sana yeniden giydireceğim giysilerini.
'20 : Seni kendi(m)e aşık ettim.
'21 : Beni kendine alıştırdın.
22 : Lord apk sürüm.
23 : İhanet.
24 : İş kazası ve ödenmesi gereken bedel.
'25: İnsanlar değişebilir.
'26 : Baskın.
27 : Her şey bitti.
28 : Evlilik teklifi mi?
'29 : Her anın aklımda, her kıvrımın.
30 : Bilinmeyen Fanteziler?
31' : Bel oyuntuna ateşli öpücükler döşeyeceği(m). Kül olma sakın.
32 : Ufacık minicik bir ceza.
33 : Gelin Jungkook.
'34 : Bedenin bedenimin üzerinde olduğunda... Çarpışıyoruz güzelim.
35 : Onları üzerinde görmek istiyorum.
36 : "Pislikleri bir pislik gibi öldür."
'37 : Kalbi(m)in güzeli. Senin her zerren mükemmel.
38 : "En sevdiğine zarar vereceğim Lord."
'39 : Onu koruyamadım.
'41 : Geceydi her yer ama sen yıldızımdın.
42 : Yıllar sonra biz.
43 : Hoş geldin Jimin.
44 : Yağmurlu günde gördüğüm yaralı çocuk.
FİNAL

'40 : Benim oğlumu, neden incittiniz?

6.4K 680 750
By taekooklarity

Bolum fotograflarina dikkat edin! Onceki bolumde kullanmistim onunla baglantili 💞

Uzucu sarkilar acin ya, 1.23 listemi acin dinleyin bence...

En uygun sarki billie eilish - nda olabilir sanirim? Ya da happier than ever, dynasty vs

Kontrol etmedim, direkt atıyorum. Hata olan yerleri fark ederseniz yorum atin duzelteyim (benim bos vermislik ahahahau

Tw!! Aglayabilirsiniz, iyi okumalar! 🥺💞

"Lord! Sana ihtiyacımız var uyan!"

Sarsılarak ilerliyordum birinin sırtında. Kırık yerlerimin acısı dudak büzmeme neden olmuş, hemen ardından da yüzümü ekşitmeme neden olmuştu. Etrafa bakındım. Hâlâ çok karışıktı. Silah sesleri dinmemişti.

Yüreğimdeki sızı da hâlâ dinmemişti. İnadına saplanıyordu bıçaklar. Kramplar giriyordu her uzvuma. Ayaklarımı yere basabilecek miyim bilmiyordum. "Ben gideceğim. Jungkook'u benden aldılar. Onu kurtarmam lazım." Beni sırtında taşıyan kişiyi ittirmeyi denedim ama hareketlerim o kadar yavaştı ki beni ciddiye almadı. "Lordum. Kötü durumdasınız. Sizi hekime götüreceğim. Çatışma yerinden uzaklaştık. Bay Sergeyev sayesinde."

Caesar. En son onu görmüştüm. O endişeyle bakan mavileri nasıl da parlamıştı korkuyla. Belki de o bana elini uzatmasaydı rastgele sıkılan kurşun ile ölecektim.

Gerçi şu an sona geldiğimi düşünüyordum. Çünkü Jungkook'um onların eline düştü ve ben kendimi affedebileceğimi sanmıyordum.

Onu elbette kurtaracaktım. Başka bir şeyi düşünemezdim, evet. Ama canını yakacaklar onun, bunun düşüncesi bile içimde biriken şeyleri öfkeyle kusmamı tetikliyordu.

"Yaranızın durumu iyi." Dedi bitkin sesiyle. "Kurşun içinde. Kanamayı durdurduk. En fazla iki saat dayanabilirsiniz. O yüzden sizi güvenli bir yere götürmek zorundayım."

"Seni dinleyeceğimi mi sanıyorsun lan?" Tüm gücü avuçlarımda topladım.

Bana yardım ediyor olabilirdi.

Bana iyilik ediyor olabilirdi.

Ama, benim Jungkook'um en büyük düşmanımın elindeyken, kim bilir ne hallerdeyken ben kendi sağlığımı düşünemezdim. Saç diplerinden tuttum. "Merak etme. Zarar vermeyeceğim. Gücümü sende kullanıp bitirmek gibi bir niyetim de yok."

"Sadece..." Nefesimin yettiği kadar konuşmaya özen gösterdim. Kırıklarım sızlıyordu. "Beni yavaşça yere indir. Caesar'a da haber ver. Orada oynaşıp durmasın."

"Ama lordum-" Demesine kalmadan elimle ağzını kapattım. Sinirimin ulaştığı sınırı tarif bile edemezdim. Olduğum yerde titriyordum. Daha fazla direnmeden beni yere indirdi. Ayak uçlarım yere değdiği anda dudaklarımı ısırdım. "Lordum..." Güçlükle yere bastım. Zayıf görünmek istemiyordum.

Jungkook'umu o adamlarının elinden almam gerekiyordu.

Bir saniye bile benim için çok önemliydi. Belki de her saniye oğluma o kirli ellerini sürüyorlardı. Belki de, onun beyaz tenine, benim dokunmaktan korktuğum tenine zarar veriyorlardı. Bunun düşüncesi bile benim nefesimi kesiyordu. O narin bedeninde bunu hissetmek zorunda kalabilirdi.

İzin vermezdim. Veremezdim de zaten. Ben Lord Kim Taehyung isem, buna asla izin vermezdim.

"Lordum, Bay Sergeyev'e haber vereyim. Lütfen burada bekleyin."

Adamım arkasını dönerek hızla cebindeki telefonunu almış, istediği numarayı bulduğunda telefonunu kulağına götürmüştü. "Alo?" Belli ki Caesar dönüş yapmıştı. Heyecanla yerinde kıpırdandı. Bu sırada ben ayakta durmakta zorlanmış, oturacak bir yer ararken adamımın aniden koluma girmesiyle irkildim. "Lordum, Bay Sergeyev buraya geliyor. En azından tek gitmek yerine onu bekleyin. Zaten iyi görünmüyorsunuz. Hem bugün gidemezsiniz oraya. İyi değilsiniz."

"Ne?" Dedim sinirli bir şekilde. Durumumun kötü olduğunu biliyordum. Ölsem de kalsam da pek umurumda değildi. Umurumda olan tek şey Jungkook'umdu. Onu kurtarmadan bu gözleri kapatmayacaktım. Bana rahat yoktu bu gece. En çokta ben farkındaydım bunun.

Şimdi bana gelmiş diyor ki, bugün oraya gidemezsiniz? İşe bak. "Sen kendine çok mu güveniyorsun?" Sesimdeki soğukluk onda dudak büzmesine neden olmuştu. "Öyle kafa eğince, mahçup görününce fikrim değişmiyor. Bunu halâ öğrenemedin mi? Bana bak orospu çocuğu. Bana bak!" Bağırışım boş sokakta yankılanmış, yerde soluklanıp gecelik rızkını bulmak için çabalayan kuşları korkutup kaçırmıştı.

"Lordum ben sizin iyiliğiniz için-" Gücümün olmamasına rağmen suratına bir yumruk patlattım. Ufak bir yumruk beni yıkıma sürüklemişti. Avazım çıktığı kadar bağırdım. Hem canım yanıyor hem canımın canı yanıyordu.

"Bu izlerin bedelini ödemek yıllarımı aldı ama omzuma giren tek bir kurşun beni devirebilecek gibi sanki, istikrarlı bir şekilde devam ediyor batmaya. Sikeyim."

Yerden kalkmak için çaba göstermeyen adamımın yanına gittim aksak yürüyüşlerimle. Bana bakmaya cesareti bile yoktu. Haklıydı, ben olsam bende bakmazdım. Yıkımı bedeninde taşıyan adama. "Taehyung!" Adımı tanıdık bir sesten işitince döndüm hemen. Gelen Caesar'dı. Kucağında da sevgilisi Lee Won vardı.

"Ne oldu?" Dediğimde başını Lee Won'dan tarafa çevirdi. Lee Won korkudan tir tir titriyordu. "Çatışmanın ortasında kaldı. Ona ulaşmak için ölmeyi bile göze aldım ama hâlâ bana kızıyor. Şimdi de bu halde. Onu arabasına götürüp hemen geliyorum." Dediğinde kafamı salladım. Lee Won ile bir anlığına göz göze geldiğimde kalbim titredi.

Gözlerimdeki çaresizliğin dili olsa da konuşsa, der gibi bakıyordu. "Senden nefret ediyorum. Beni kirli dünyanda yaşatmaya çalıştığın için senden nefret ediyorum Caesar!" Bağırışı kulağımı tırmaladı. Caesar'a yumruklar savuruyor, gücünden güçte gitmiyordu. Hâlâ vurmaya devam ederken Caesar onu arabanın arka koltuğuna oturttu. Başını okşayıp öptükten sonra arabanın kapısını kapattı. Şoför koltuğuna da bir adamını oturttuktan sonra gevşek adımlarıyla yanıma geldi.

Sağ yanağı kızarmıştı. Saçı başı dağınıktı. Buz mavisi rengindeki gözleri sönük bakıyordu. "Sen hâlâ nasıl ayakta durabiliyorsun? Dizlerimin bağı çözülmek üzere." Dediğine gülümsedim. "Alışkınım. On üç yaşımdan beri alışkınım Caesar. Ama bugün..."

"Bugün diz çöktüm. Dizlerim yere değdi. Ben onlara değil onlar bana tepeden baktılar. En iğrenç şeyi yaparak hemde. En sevdiğimi benden alarak. Ellerine büyük bir koz geçti tabii bunu da harika bir şekilde kullanmayı başardılar. Ama hiç düşünmediler..." İki adım ileri gittim. Caesar'ın göğsüne elimi bastırdım. Çelik gibi sertti. Kafamı kaldırdım. Nefesimi yüzüne üfleyerek konuştum. "Benim bölüm sonu canavarı olduğumu. Zaferin benim olacağını unuttular. Ben ilk kez diz çöktüm. Ama ilk kez vurulmadım Caesar."

Caesar şaşırmış bir yüz ifadesine büründü. Bu uzun konuşmayı beklemiyordu. Hatta benim ayakta duracağımı da pek beklemiyordu. Çenesini sıvazlayarak bana döndü. "Biliyor musun? Senden ballısı yok Lord. Az önce bir bilgi aldım."

Heyecanlanmıştım. "Ne bilgisi?"

"Birisi sayesinde Vladimir'in nerede olduğunu biliyorum. Bu ismi sende tanıyorsun."

"Caesar. Çabuk gidiyoruz." Caesar'ı kolundan tutup sürüklemeye başladığımda beklemediğim bir tepki ile karşılaştım. "Ne yapıyorsun dur. Devamını dinle."

"Zamanım yok. O adamı öldürmem lazım. İki saat içinde. Hatta bir buçuk saat içinde. Yoksa ölen ben olacağım."

"Ayakta durman bile mucize. Bir iki kırığın ya da çatlağın var. Omzundan yaralısın."

"Hepsi Jungkook için. Onu kurtarmak ilk işim. Sonrasını hallederim. Söyle ne diyeceksen dinliyorum. Kimmiş bu?"

Jungkook artık gözlerini açmıştı. Sırtındaki iğnenin uyuşturucu etkisi de azalmıştı biraz. Yani, kafasını kaldırabilecek kadar. Bacaklarını hareket ettiremiyordu. Elleri, ayakları, ağzı bağlıydı. Kolunu hareket ettirmeye çalıştı. Sadece parmaklarının hareket ettiğini görünce içinden küfür etti.

"Uyandı bu. Ayıldığına göre devam edelim mi?" Jungkook gözlerini şokla aralarken bedenine hızlıca baktı. Sadece iç çamaşırı vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Bedenindeki morlukları, kızarıklıkları görünce kaşlarını çatarak adamlara baktı. "Onları biz yapmadık. Birazdan en güzellerini ekleyeceğiz bedenine." Hep bir ağzından duyulan kahkaha sesleri Jungkook'un yüzünün ekşimesine neden olmuş, arkasını dönmesini sağlamıştı.

Buradan kaçması gerekiyordu. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama kaçması şarttı. Korkuyordu çünkü. Onu öldürecekleri kesindi. Ama bu tipler öldürmeden önce kendi nefislerini düşünen pisliklerdi. Kendisine neler yapabileceklerini, nasıl inciteceklerini, nasıl yalvartacaklarını çeşitli yollar sayesinde yapabilen şerefsizlerdi bu tipler.

"Lord Kim'i şimdi daha çok anladım." Jungkook, konuşan kişinin ayağa kalktığını tabanı gıcırdayan bot sayesinde anladığında bedenini öfkeyle tepesinde dikilen adama doğru çevirdi.

Ağzında geviş getirip duran çirkin suratlı adam yere çömelip Jungkook'un kalçalarını avuçladı. "Burayı bayağı seviyor." Jungkook yerinde kıpırdandığında adam kalçasını daha sert sıkmaya başladı. Debelenip durması bile adamı yerinden oynatmıyordu.

Jungkook, bedeninde kirli elleri her hissedişinde stresleniyordu. Saç diplerinden ayak parmak uçlarına kadar tir tir titriyordu. "Nasıl da titriyor." Jungkook kapladığı gözlerini açtığında yanında artık birden fazla adam görünce kaşlarını çatıp karşı koymaya başladı. Yapabildiği kadar onlara tekme atıyor ama her seferinde başarısız oluyordu. Bacağının üzerine oturan birisi mi dersin, kollarından tutan mı dersin... Hareket edebileceği bir alanı bile yoktu artık.

Yanına gelen ilk adam Jungkook'un yanaklarını sertçe avuçladı. O kadar iğrenç kokuyordu ki Jungkook adamın yüzüne doğru kusmak istiyordu. "Kaçış yok. Lord Kim'i devirdik. O artık öldü."

Jungkook son kalan umudunu da çöpe atarken durdu ve düşündü. Kalbinin ritmi değişmişti. Yavaşlıyordu. Ona güç veren, mutluluk veren, sevgisini veren adam; Kim Taehyung. Ölmüş müydü? Elbette karşıdaki adama inanmaması gerekiyordu ama ya doğruyu söylüyorsa? Blöf değilse?

Bağırmak istiyordu ama sadece içine ağlamayı seçebildi Jungkook.

Yakıp yıkmak istiyordu ama sadece kalbinin çatırdısını hissetti Jungkook. Gözyaşlarının kurumaması, yüzünde bir aydınlığa neden olması adamları güldürdü. Onu çenesinden tutan adam Jungkook'u öpmeye çalıştı. Jungkook kafasını yana eğdi, adam bu sefer diğer yanağına uzandı. Jungkook yine kafasını yana eğdi. "Cidden..." Adam Jungkook'un ağzındaki bandı acımadan tek seferde çıkartmış. Jungkook acıyla yüzünü buruşturmuştu.

Taehyung'un bir bir öptüğü yerlere hiç istemediği eller dokunuyordu.

Onun ıslak öpüşlerinin beyaz tenindeki dansı, acımasızca sönüp son buluyordu kirli ellerin değmesiyle.

"Önce tadını çıkartın, sonra da pestilini çıkartın."

"Hah... Sikik orospu çocuğu. Lordum seni tanınmayacak hâle getirdiğinde de böyle çokbilmiş gibi konuşabilecek misin? Merak ediyorum. Hepinizi mahvedecek. Çünkü bana dokundunuz anladınız mı? Bana. Jeon Jungkook'a dokundunuz. Parça parça toplayacaklar sizi Seul'un her yerinden."

Ayaklanan adam ağır hareketlerle arkasını döndü. Jungkook'un bedeninde gezinmeye başlayan bakışları nihayet Jungkook'un gözleriyle kesişince pişkince gülümsedi. "O zaman bende sana şunu söyleyeyim."

Adam dudak kenarını ısırdı."İşimiz bittiğinde sen baygın olacaksın. Bedenindeki morluklar, kızarıklıklar yüzünü gizleyecek. Üzerinde birden çok sperm olacak. Her zerren sızlayacak, sağlam yerin kalmayacak. Belki çatlak, belki kırık. Seni mahvedeceğim. Seni görünce asıl bin bir parçaya ayrılacak kişi Lord olacak. Buna ne dersin fahişe?"

"O ölmedi. Biliyordum."

"Kendi sağlığını düşünsen iyi edersin. Çünkü..." Dedi cebinden büyük bir iğne çıkardığında. "Bu seni başka bir kişiliğe bürüyecek."

Jungkook kendisine elindeki iğne ilen yaklaşan adamdan uzaklaşmaya çalıştığında onu tekrar olduğu yere getiren adamlara tükürüklerini savurmuş, kafa atıp durmuştu. Gücü tükendi tükenmek üzereydi. "Demiştim. Kaçış yok."

İğne bedenine saplandığında kanının akış hızı değişmiş, göz bebekleri büyüyüp küçülmüştü. Damarları sanki patlayacak gibi kasılıp gevşiyordu. Buna olan tepkisi adamları neşeye boğmuş, Jungkook'un iç çamaşırından da kurtulmuşlardı.

Jungkook gözlerini kapatmadan önce gözlerinin önünde beliren siluete kocaman bir gülümseme sundu. Adamlar neden güldüğünü anlamadı, devam ettiler. Ona iğrenç hamlelerini yapmaya devam ettiler.

Jungkook hâlâ gülümsedi. Bu iğne ona gerçek olmayan şeyler gösteriyordu bayılmadan önce sadece. Gülleri gördü siluetin elinde. Kıpkırmızı ve capcanlı güller. Kokusu burnuna kadar ulaştı, taptaze kokuyordu. Siluet Jungkook'un yanına geldi. Jungkook ona bakmaya çalıştı ama bulanıklık vardı. Net göremiyordu.

Gözünden yaş düştü, artık uyuşuk hâle gelmişti. Ona yapılan ataklara tepki veremez hale gelmişti. Hissediyordu ama öylece duruyordu. İstemiyordu, kusacak gibiydi. Ona da gücü yoktu.

Gözlerini yumdu. Bedenindeki acı dozu artıyordu ama karşı koyamazdı ki artık.

Güllerin kokusu gittiğinde, silüet gözlerinin önünden silindiğinde asıl acıyı hissetmeye başladı Jungkook.

Kaç dakika ya da kaç saat sürdü bilemedi. Bedeninin içindeki acı, dışa da yansımıştı bir müddet sonra. Gitmeden önce Jungkook'u acımasızca tekmeleyip, sonra da dövmüşlerdi. Kan göletine dönmüştü yattığı yer, iğnenin içindeki şey her neyse onu kendinden geçirtmişti.

Etrafına bakındı. Ne dönebildiyse döndü olduğu yerde. Kendisi dışındaki kimse kalmamıştı. Işıklar sönmüştü, bir tek Jungkook'un olduğu yer aydınlık duruyordu. Sanki bilerek yapılmıştı.

Ağzını araladı. Konuşmaya çalıştı ama yapamadı. Dudak kenarlarında genişleme olduğunu hissetti. Gözleri şokla aralandı, çıldırmışa döndü. Canı yansa da hiddetli bir şekilde ağlamaya başladı.

"Tae... Hyung..."

"Tae..."

"N... Neredesin? Neden beni tek başıma bıraktın?"

"Damatlığım artık beyaz değil... Kırmızı."

Zorlanarak söylediği kelimeler her ağzından çıktığında yeni bir yaranın kanamasına neden oluyordu. Susup beklemesi gerekiyordu ama bir kurşunla ölmeyeceği ne malumdu.

Bir ışık gördü. Devasa demir kapı aralanmıştı. Koşuşturmaları gördüğünde anladı. Birileri hâlâ buradaydı. Belki de o gelmişti? Eliyle uzanmaya çalıştı. En azından sürünerek kapıya gitmek istedi. Kendi kanınına bulanmış bir şekilde sürünmeye başladı. Ama gidebildiği yer sadece bir adım ötesiydi.

Yeniden bayılacak gibi olduğunda sürünme sesi işitti. Kafasını güçlükle kaldırdı.

O, gelmişti.

Jungkook'un içli içli ağlaması Taehyung'un gözlerini yaşlara boğmuştu. Saatlerce adamlarla uğraşan Taehyung'un da artık gücü kalmamıştı.

Vücut ısısı düşmeye başlamıştı. Ayık olma süresi de gittikçe azalıyordu. Omzunun içindeki ihanet kurşunu belki de kolunun tamamen kullanamamasına neden olacaktı. Kırıkları ve çatlakları geçmişti bile.

Taehyung Jungkook'un yanına geldiğinde, son adımında yere sertçe diz çökmüş Jungkook'u korkarak kucağına almıştı. Öyle derinden ağlıyordu ki geride onları izleyen Caesar bile seslerini işitince duygulanmıştı.

Elleri sinirden ve üzüntüden titriye titriye Jungkook'un yanağını okşadı. Jungkook'un ıslak yüzünden bile gözüken izler Taehyung'u her seferinde ağlatıyordu. Telaşlı bir şekilde her zerresine dikkatlice baktı Taehyung.

"Benim oğlumu, neden incittiniz?"

Ağlayarak sürekli bu cümleyi tekrar etmesi Jungkook'u tedirgin ediyordu. Ona seslenmeye çalışıyordu ama Taehyung krizdeymiş gibi sallanıyor, sürekli dediği cümleyi sayıklıyordu. Eliyle yüzüne ulaştığında Taehyung sustu. İçine içine ağlamaya devam ettiğinde Jungkook onun kucağında küçücük kalana dek büzüşüp kaldı.

Beyaz damatlığını gördüğünde uzağa odaklandı. Artık beyaz değildi, kırmızıydı. Kirliydi. Jungkook'un üzerinde ne de güzel duruyordu. Yeniden ağlamaya başladı. "Ağlama..." Dedi titrek sesiyle Jungkook. "Hayattasın, hayattayım. Beraber düzeliriz. Ağlama, kıyamıyorum." Jungkook'un avuç içlerini ellerinin arasına almış, dudaklarına götürmüştü.

"Özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim..."

Titreyen elleriyle Jungkook'u sıkmadan kucakladı Lord. Caesar'ın yanına ağır aksak adımlarla geldiğinde Caesar kafasını öne eğdi. Elindeki battaniyeyi hızlıca Jungkook'un üzerine örttü. "Lordum araba hazır. İsterseniz onu bana verin, ben taşıyayım."

"Asla." Sert bir şekilde reddettiği için Caesar üstelememeyi tercih etti.

Hastaneye gidiyoruz buradan." Dediğinde Caesar, Lord kafasını sallamakla yetindi. Ağzını açmaya bile gücü yoktu.

Caesar, Lord'un sırtına baskı yapmadan elini koymuş birlikte soğuk depodan çıktılar. Arabaya binmeden önce Jungkook'un battaniyeye sıkı sıkı sarıldığını gören Lord, kafasını öne eğdi.

"Sen benim korkarak sevdiğim kişiydin. Onlar sana korkusuzca dokunmuşlar kalbimin güzeli." Dedi Jungkook'un alnına bir öpücük kondurduktan sonra.

"Bunun bedeli ağır olacak. Lord Kim Taehyung sizin eceliniz olacak."

Ve gecenin karanlığında siyah bir arabayla oradan uzaklaştılar.

Yerde yatan cesetlerin üzerinden geçmekten de hiç gocunmayarak hem de.

sana yeniden döndüğümde güllerle geleceğim.
gecenin sessizliğinde,

şampanyalarımızı yudumlarken sana yeniden bağlanacağım.
deliduman hallerini anıp sana yeniden aşık olacağım.

hatalarına göz yumup sana yeniden şans vereceğim.
derinlerinde kaybolmadan,
aşk ateşinden kavrulmadan,
sözlerin beni arka arkaya vurmadan,
ellerimiz bir daha ayrılmadan,

onca olasılıklara aldırmadan,
sana yeniden güllerle geleceğim.

-stigma

TOPLASİN İSKENCE PLANLARI BULUCAZ!! 😡😡

Continue Reading

You'll Also Like

399K 45.9K 40
Elit ailelerinin en güçlü soylarından gelen Taehyung Sparks ve Jungkook Solaron anlaşamıyorlardı.
110K 7.2K 28
10 yıl önce parçalanmış bir evlilik ve o evliliğin bir parçası Kim Yeonjun.
2.1K 216 14
! DEVAM EDİYOR ! Jeon Jungkook, Kim Taehyung için her şeyi yapmaya hazırdı. semekook uketaehyung angst değil! düz yazı! yaş farkı yok!
104K 11.1K 12
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text 🎐 #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524...