Arzuhâl |KaiHun|

De hunbhupendra

8.1K 708 214

"Sehun, sen de ergenliğe girdin mi?" Mais

| 1 | ergenlik hormonları
| 2 | jongin'le yeni bir deneyim
| 3 | farklı bir tat
| 4 | hislerimle başkaldırıyorum
| 5 | şeyime dokundu!
| 6 | manyak çocuk
| 7 | merak
| 8 | 16'lık
| 9 | yarım akıllı
| 10 | esmerim biçim biçim, ölürüm esmer için
| 11 | bize dokunmayan yılan bin yaşasındı
| 12 | dünya büküldü
| 13 | küstüm senle, konuşma benle
| 14 | kalbimi kırdın, pişmiş kelle
| 15 | lalaalalallalaasextinglololoooo
| 16 | oyun gecesi
| 18 | p*rnhub
| 19 | randevuda ne yapılmaz
| 20 | neşemiz hiç eksilmesin çocuk
| 21 | eyes, nose, lips
| 22 | yeni bir yaşam

| 17 | utanmaz, arlanmaz

213 31 3
De hunbhupendra

Hayatımda zorlandığım üç şey vardı. Birincisi futbol oynamak, ikincisi annemin düşüncelerini değiştirmek, üçüncüsü ise Jongin'in tribini çekmek...

"Sence de biraz abart mıyor musun?"

Hiç oralı olmadı, hatta duymamış bile olabilirdi. Çünkü kafasına kedi kulaklı oyuncu kulaklıklığı takılıydı. Bilgisayarına dönük, oyun oynuyordu. Ben odasında olmama rağmen! Yedim seni Jongin.

"Hey! Sana diyorum kara çocuk."

"Onu görüldü atmadan önce düşünecektin Sehun."

En azından duyuyormuş.

"Görüldü atmam değil de nude atmamam sorun olmuş gibi daha çok."

At kafası.

Sadece omuz silkerek cevap verdi. Ben ise derin bir nefes koyverdim. Hatta o kadar abartılı yaptım ki bunu, göz ucuyla bana bakmasına sebep oldum.

"Jongin."

"He?"

Ulan var ya. Ağzına vuracaksın bir tane şunun. Göstereceksin he'yi. İlgi istiyorum ya, ilgi! Minicik, tatlıcık, civcivcik Sehun olarak ben, hiçbir şey yapmadan almam gerekiyor o ilgiyi. Almak için özellikle bir şey yapmaya alışık değilim ben. Ama anlaşılıyor ki, bir şeyler yapmadan dikkatini çekemeyeceğim angutun.

"Jongin baksana,"

Bakmadı şerro. İçten içe biraz daha delirirken dıştan sırtımı dikleştirdim. Yatağının köşesindeki oturuşumu sağlamlaştırıp kendimden emin durmaya çalıştım. Tabi kendimi gazlamayı da unutmadım.

"belki de gerçekte göstermeyi düşündüğüm için nude atmamışımdır, hm?"

Bende sehunsam tüm bu duymuyormuş gibi yapmaları, ben yanındayken bilgisayar oynamaları ve yüksek perdeli sesini yedirecektim ona.

"Daha iyi bir düşünce değil miymiş?"

Klavyenin üstünde takır tukur eden parmakları durdu. Yüzüme ister istemez bir sırıtış yayıldı. Bir özgüven geldi içime, devam ettim.

"Fotoğrafa dokunamayacaksın sonuçta, ama bana bu şekilde istediğin gibi temas edebilirdin."

Şu cilve yapma olayları... Hiç benlik olmadığını düşünüyordum ama iyi beceriyormuşum ha.

"Ah tabii, sen Sehunnie'nin ne düşündüğünü bile öğrenmeden onu görmezden geldin."

Üstünde oturduğu koltukla birlikte bana doğru döndü, kulaklığını çıkardı ve göz göze geldik. Bu an tam olarak Jongin'in oltamda olduğu andı. İçimdeki sesler başardık nidaları atarken dışarıdan hafif tripkâr bir hale büründüm. Duymayı istediğim cümleler birkaç saniyeyi almadan kulaklarıma ulaştı.

"Özür dilerim Sehunnie."

Koltuktan kalkıp hızlı adımlarla geldi önüme, dizini bacak aramdan yatağa dayayıp üstüme yükseldi ve beni kaçırarak sırtımı yatağa düşürdü. Gördüğüm ilk şey bakışlarındaki yoğunluktu. Bu yoğunluk, şaşkınlığını perdeliyordu.

"Yüzüme bakmazken iyiydi?"

"Yaptık bir hata."

Omuzlarına tutunan ellerimi ensesine götürdüm.

"Bir daha olmasın."

"Olmaz civcivim."

"Böylesi daha iyi miymiş?"

"Az önce düşündüğünü söylediğin şeyi yaparsan, yani, evet."

Gözleri ve dudaklarıyla bir gülümsedi. O bana bu şekilde bakarken hangimizin oltaya takıldığını bir kez daha sorgulamak geçti içimden.

"Bunun için bana izin vermelisin."

Ensesinde dolanan parmaklarımı geriye çektim, doğrularak bana alan açtı. İçimdeki özgüveni yitirmemeye çabalayarak, utancımı ve heyecanımı bastırarak yön verdim ellerime. Tişörtümü başımdan çıkarıp yanıma bıraktım ve başımın ardını tekrardan yatağa koydum. Aynı anda üstüme uzandı. Kendini biraz havada tutuyor ve gözlerime bakıyordu. Aramızdaki bakışma onun, benim ve ortamın aurasını yavaşça değiştiriyordu.

"Çok daha iyiymiş."

İçimdeki utangaç yan kıkırdayışıma yansıdı. Yüzümü saklamak istedim. Gözlerini aramıza eğerek bedenimde tur attırdı. Parmaklarımı yeniden ensesine sardım. Aslında ona laflarını yedirmek için şu an bu pozisyonda olmamamız gerekiyordu. Onu koltuğundan kaldıracak ana kadar devam edip, sonrasında kaçmalı, sonrasında ise laf sokmalıydım. Ona bir bir az önceki tripli halini yedirmeliydim. Ama şimdi, ne laf sokup üstümden atabiliyor ne de böyle bir şey istiyordum. Ellerim ensesindeki kısa saçlarla oynarken ve o bana dünya güzeliymişim gibi bakarken şımarıyordum. Hiçbir gücün pozisyonumuzu bozmasını istemiyordum.

Yine taklaya geldik iyi mi.

"Ne bakıyorsun öyle?" 

Hem heyecanımı ve utancımı içimde yaşamak için çabalamak hem de kendimden emin bir duruş sergilemek için çabalamak çok zordu. Ve bakışları rotasını şaşmış bir şekilde dudaklarımdayken işler daha zorlaşıyordu.

"Öpüşelim mi?"

"He?"

İşte intikam diye buna derim! Ama bir dakika- Ne?

"Öpüşelim mi, dedim."

Öyle pat diye, birden, aniden? İşte bizim Jongin. Utanmaz, arlanmaz, ayarsız, kaçık, başına buyruk...

"Komiksin. Hadi yeter bu kadar kalk üstümden."

Ellerimi omuzlarına indirdim ve sağ omzunu dürttüm. Sonuç olarak dün ona istediğini versem bu kadarını bile yapamayacaktı.

"Komiklik olsun diye sormadım."

Ciddiyetine sokayım, demek geldi içimden. Kırk yılda bir uğrayan kendimden emin bakışlarım beni terk ederken yanaklarım 'birinci dereceden yanık' unvanını kazandı. Ne ağzım aralık ne de gözlerim yerinden fırlayacak gibiydi. Yine de şaşkındım ve şaşkınlığımı gözlerine bakarak belli ediyordum. Bu teklifi kafamdaki soru işaretlerini iyice sarpasardırırdı. Bakışlarımı kaçırırken geçiştirici bir cevap verdim bu yüzden.

"Öpüşmeyi bilmiyorum ben."

Ama bildiğim bir şey vardı, o da dün diğerlerinin 'o kadar şeyi yaptınız ama öpüşmediniz mi?' cümlelerinin kafasını karıştırmasıydı.

"Ben de bilmiyorum. Öğreniriz işte."

Vay be, senin bilmediğin şeyler var mıydı Jongin Efendi?

"Neden öğrenecekmişiz?"

Birkaç saniyeliğine duraksadı. Sessizliği dikkatimi çekince gözlerine baktım. Düşünür gibi duruyordu, dudakları konuşmak için aralandı sonra.

"İleride taliplerimizle yaşarken kolaylık olur?"

Alayla güldüm.

"İkimizinde talibi yok Jongin."

Buna ne diyecek diye gözlerine ısrarla baktım. Nerden bilebilirdim ki, cümlesiyle kalbimi yüksek hızlı bir trene bindirip dünya turu attıracağını...

"Ben senin talibinim."

Dumura uğradım ve bu tüm bedenime yansıdı. Nefes alış verişim sıklaştı.  Bozuntuya vermemek için saçma bir soru sorarak zaman kazanmaya çalıştım.

"Öyle mi?"

Yüce İsa.

"Eğer talibimsen, bu ilk randevu gibi bir şey sayılır. Ve ben ilk randevumda talibimle öpüşmeyi uygun görmüyorum."

İyi oynuyorum. Tamam, evet, iyi oynuyorum. Devam.

"Peki neyi uygun görüyorsun?"

Bacak arana bir tekme geçirmem çok uygun olurdu.

"İnsanlar ilk randevusunda sohbet ederler, dışarı çıkarlar, yürüyüş yaparlar. Ne bileyim, birbirlerini tanırlar."

"Seni yeterince tanıdığımı düşünüyorum."

Orası da öyle.

"Hem biz her zaman sohbet ediyoruz, dışarı çıkıp yürüyüş yapıyoruz, bisiklete biniyoruz. Yani, geçen sene sevgililer gününde sana gül bile aldım."

Aldın almasına da, onun nedeni farklıydı. Şöyle ki esmerimle dışarıda takılıyorduk. O günün sevgililer günü olduğunu bile bilmiyorduk. Dışarıda geçirdiğimiz vakit boyunca öğrenmiştik. Ben insanların elinde çiçekler ve kalpli kutular gördükçe kıskançlığımı belli etmiştim, bu da Jongin'in bana gül almasına sebep olmuştu. İşte bu kadarcık.

"Pekâlâ..."

Cevabımla kaşlarını havalandırdı, ancak umutlanmaması için hızlıca söyledim.

"Yine de olmaz."

Aklını kullan Sehun, aklını kullan olum. Öpüşmek ne ulan?

"Yah! Neden? İlk öpücüğümüz bile olmayacak."

"Küçüktüm o zaman Jongin."

Ya bu çocuk cidden... Gelmiş bana yedi yaşında annemle babamı öpüşürken gördükten sonra onunla denememi ima ediyordu.

"Peki ya dün?"

Parmaklarının tersiyle şakaklarımdan saçlarıma doğru okşamaya başladı tenimi. Beni kıvama getirmek için yapmıyorsa neyim.

"Oyundu o."

Alayla güldü.

"Her şeye bir kulp bulmana hayranım civciv."

Pekâlâ, kabul, dudaklarındaki hafif alaylı tebessüm beni fena tetikliyordu. Onu deli gibi öpmek istiyordum. Dün dudaklarının dudaklarıma değdiği kısacık andaki titremeyi tekrar hissetmek istiyordum. Ama onay vermiyordum. Belki de okuduğum kitaplar ve izlediğim filmler dolayısıyla kendi içimde öpüşmeye yoğun bir anlam yüklemiştim. Bu eylemi "öpüşelim mi?" sorusundan sonra olabilecek bir şey olarak görmüyordum. Yine de, şu an engellesem bile ilk öpücüğümün Jongin'den başkasına gitme ihtimalini düşünmüyordum.

"Her şeye bir kulp bulmuyorum Jongincim, mantıklı olmaya çalışıyorum."

Burnundan nefes vererek güldü. Hiçbir şey söylemedi. Şakaklarımdan saçlarıma okşayan elini çekti sadece, yüzüme eğildi. Tüylerim diken diken oldu o an. Ya bana mantığımı kaybettirmeye çalıştı ya da "mantık mı?" serzenişinde bulundu. Bilemedim, ama yanağımı öpmesiyle rahatladım. Bir anda kasılan bedenim yavaş yavaş çözüldü. Elmacık kemiğimin üzerini, oradan şakağımı, sonra kaşımın kenarını öptü. Dudaklarıyla adeta bir devrim başlattı. Saçlarımı öptü. Dudakları arasından tenime temas eden hafif sıcak nefesiyle gözlerimi kapattım. Alnımı öptü, burnumun ucunu ve çenemi... Oradan dudaklarını boynuma sürükledi. Burnumun ucuyla çenem arasında kalan dudaklarımı yaktı. Sandığımın aksine boynuma sadece küçük bir öpücük kondurdu ve yüzünü kaldırdı.

"Seni öpmek benim için dünyanın en rahatlatıcı meditasyonu, civcivim."

Dudaklarıma yayılan gülümsemeyle birlikte gözlerimi açtım.

"Beni öpmen dünyanın en rahatlatıcı meditasyonu, esmerim."

"Ama sen neden beni hiç öpmüyorsun?"

Bunu o kadar şirin sordu ki, kızmaya kıyamadım.

"Aptal olma."

Pozisyonlarımızı değiştirmek için hamlede bulundum, omuzlarından hafifçe ittirerek ne istediğimi belli ettim ve yerine getirdi. Bedenini sırt üstü yanıma bıraktı, belimden tutarak üzerine çekti beni. Kasıklarına oturup üzerine eğildim. Kirpiklerinin gölge yaptığı noktayı öptüm önce. Dudaklarımdaki gülümsemeye engel olamıyordum. Tanrım! Deli gibi gülümsüyordum. O da benden farksızdı. Yanağını ve bebek suratının her tarafını öperken kıkırtılar çıkıyordu aramızdan. Çok güzeldi. Kaşlarının biçimi, gözleri, kirpikleri, dudaklarının dolgunluğu... Her organı arasındaki mesafe özenle ölçülmüş gibiydi. Öpmeyi bırakıp yüzlerimiz arasına kısa bir mesafe koyarak incelemeye başladım onu. Yüzünün her noktasına değen gözlerim gözlerine değince tebessüm ettim. O'ndan ne denli etkilendiğimi anlayan, yarı hayranlık duyan ve yarı utanan bir tebessümdü bu. Belimin iki yanında duran elleriyle çıplak tenimi sahiplenir bir sıkılıkta okşarken gözlerini kapattı. Bundan cesaret alarak yüzlerimiz arasındaki kısacık mesafeyi kapatıp burunlarımızı birbirine sürttüm.

"Sehun," dedi.

Sessiz kalarak devam etmesini bekledim.

"ben şu randevu işini bir kez daha düşüneceğim."

Şapşal.



---

Jongin uslanır mı? Sanmam 🙃

Continue lendo

Você também vai gostar

25.2K 3.8K 35
vücuduna küçük dövmeler yaptırmayı seven felix ve yıllardır gittiği dövmecisi minho.
346K 32K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
12.8K 1.1K 36
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
14.8K 1.1K 14
Kızıl Goncalar 2. sezon itibariyle gibi düşünebilirsiniz, Zeynep gitmiş ve 3 sene sonra dönmüş, bakalım her şey bıraktığı gibi mi?