TUTSAK

By eelsanna

74.1K 2.6K 3.1K

"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevl... More

1- Kader
2-Bela
3-Kelebek
4- Tuzak
6-Korku
7- Araba
8- Beklemek
9- Ev
10- Kan
11- Şu an
12- Eyvallah
13- Silah
14- Gitmek
15- Kaçmak
16- Kalmak
17-Evlilik
18- Fotoğraflar ve yaşanmışlıklar
19-Kriz
20-Karşılaşma
21-Geçmiş
Özel bölüm
23-Doğum günü
24-Hediye
25-Gidemeyişler
26- Katil'in Beyaz Kuş'u
27-Rüya Bir Gün
28-Güvenmenin Bedeli
29- Ölümün Siyahı
30-Cehennem Ateşi
31-Gece'nin Karanlığı
32-Küllenmiş Aşk
33-Yaralı Geçmiş, Geçmemiş
34-Alptekin Çakıroğlu
35- Kırk Mum
36-Mezar Taşı
37-Güz Güzeli

5- Kuş

2.5K 96 34
By eelsanna

Helloo! Biz geldiiik💜

Instagram; tutsakofficiial

İyi okumalar ballarım🥳

Seksendört - Dokunma

🕊

Çaldı.

Gelmemeli.

Çaldı.

Gelmesin.

Çaldı.

Geldi.

Depoya büyük bir gürültüyle girdiler. Gözlerim ilk Çakıroğlu'nu aradı. Aradığı gibi buldu da. Kalabalıklardı. En önde Alptekin Çakıroğlu vardı. Gözlerinde Yavuz'un karşısında bile görmediğim bir öfke vardı. Gözleri beni aradı. Buldu. Korumalara bir şeyler söyledi. Yanıma kalabalık bir koruma grubu yaklaşırken. Beni kaçıran adamın sesi bütün depoya yayılacak şekilde çıkmıştı.

"Yerinden bir santimetre bile oynarsa parçasını bulamazsın Çakıroğlu!" Korumalar üzerime baktı. Hırkanın içi? Kafamı yavaşça vücuduma çevirdim. Sağ elimle fermuara uzandım. İçimde bir yelek vardı. Tahmin ettiğin şey mi Nare?

Bomba mı o?

Cidden mi? Derin bir nefes aldım.

Çakıroğlu'nun gözleri hareketlerimdeydi. Bombayı O'da benimle aynı anda gördü. Elini bir yukarı bir aşağı yavaşça hareket ettirdi. Dudakları aynı anda mırıldanırken "Sakin ol" dediği çok barizdi.

Sakindim. Ama bu kadar insan benim yüzümden ölürse sakin kalamazdım. Benim yüzümden? Çakıroğlu yüzünden? Emin değilim. İkimizde suçluyuz sanırım. Adam konuşmaya devam etti.

"Uzaktan kumandayla kontrol ediliyor, yanlış tek hareketinizde kadın ölür" elindeki uzaktan kumandayı salladı. Sanırım bu beklenen bir durumdu çünkü benden çok şaşıran kimse yoktu. Çakıroğlu'nun bakışları tamamen tepkime bakmak için bana çevrilmişti.
Bir planı vardır elbet. Yoksa da sadece beni öldürebilir mi? Bir sürü insan var burada.

"Çakıroğlu! Kalbi durdu diye delirdiğin kadının parçasını bile bulamayacaksın bu gün! Murat abiyi yaktın! Abimin sevdiği kadını öldürdün! Abimi öldürdün! Emir'in vücudundan 30 tane mermi çıkardılar! Sıra senin en sevdiğinde!" öyle bağırıyordu ki, bomboş depoda sesi yankı yapıyordu.

Bu arada beni kaçıran beyimiz Emir'in kardeşiymiş. Emir'e ne olduğunu merak ediyordum. Eğer Çakıroğlu'nun dediği gibiyse sevdiği kadını o öldürmediyse. Düşünmek istemiyorum. Çakıroğlu'nun cevap vermeye niyeti yoktu ama. Bombayı fark ettiğimizden beri benimle göz göze gelmemek için her yere bakıyor bana bakmıyordu. Suçluluk duygusu mu? Herkesi bu kadar kolay öldüren bir adam. Saçmaydı. 

"Emre" dedi Çakıroğlu.

"Adımı ağzına alma!" adını Çakıroğlu'ndan duymak onu çileden çıkartmıştı. Bana doğru yürüdü. Silahını ve kumandayı kaldırıp "Aklınızdan bile geçirmeyin" diyip yanıma ulaştı.

Beni kaldırdı ve rehin aldı. Silahını şakağıma dayadı. Bu manzara bana bir şey hatırlattı Nare? Dejavu? Silah şakağıma ulaştığı an silah sesi duydum. Yine mi ben? Baktım. Değildi. Emre'nin eline ateş etti Çakıroğlu.

"Ölmesini mi istiyorsun Alptekin!" diye bağırdı. Korumalar kendi aralarında bir şeyler konuştuktan sonra benimle ingilizce konuşmaya başladı. İşim gereği ingilizcem olduğunu bilmesi beni şaşırtmamıştı.

"Bana güveniyor musun?" diye sordu. Emre'nin bizi anlamasını istemediği belliydi. Başımı olumlu anlamda salladım sadece.

"Kıpırdama ve sakın korkma" dedi. Derin bir nefes aldım. Emre bir şeyler döndüğünü anlamış olacak ki

"Ne konuşuyorsunuz siz? Ölmek mi istiyorsun!" Benimle konuştuğu belliydi de benim hiç umrumda değildi şuan.

Sırtım acıyordu zaten. Çakıroğlu işaret verdi. Kıpırdamamam ve korkmamam için. Derin bir nefes aldım. Nefesler yetmiyordu. Zaten onları da kesik kesik alıyordum.

"Üç" aynı anda üç el silah ateşlendi. Ben yere düşmüştüm kurşunun etkisiyle. Biri de Emre'ye saplanmıştı çünkü yere düşmek üzereydi ama bir koruma elindeki kumandanın düşmesini engellemek adına koşarak ona ulaştı.

Eğer kumanda düşerse havaya uçardık hepimiz. Üçüncü kime isabet etti peki? Benim omzumda kumanlayla yelek arasında iletişimi sağlayan verici vurulmuştu. Kurşun sıyırmıştı. Çakıroğlu'nun vericiyi vurduğunu gördüm.

Etrafa baktım. Çakıroğlu'nu gördüm. Sağlamdı. Yanında duran Can'a baktım. Baktım. Kolundan akan kanı gördüm. İkisi de bana doğru geliyordu. Çakıroğlu beni tutup kaldırdı. Benim gözlerim Can'daydı.

"Can" dedim sesim kısık çıkmıştı.

"Efendim Nare Hanım" dedi.

"Kolun" gözlerimi ayıramıyordum.

"Sıyırdı" dedi. Rahatlamıştım.

Emre'ye bakmak istemiyordum çünkü başından vurulduğunu biliyordum. Çakıroğlu yavaşça üzerimdeki hırkasını çıkardı. Sonra yeleği çıkarmaya başlayacaktı.

Sadece kumandayla bağı kesilmişti. Bomba hala aktifti. Baktı. Yeleği incelediler.

Can "Abi çocuklardan biri bomba imhada görev yaptı çağıralım hemen" dediği gibi uzaklaştı.

"Bomba hala aktif çok hareket etmemeye çalış olur mu?" başımı salladım yavaşça. Ayakta duramayacağımı anladığında bir sandalye getirdi. Yavaşça oturtuldum. Can yanındaki korumayla içeri girdi.

"Abi müsaadenle" bana baktı "Sakin olun bombanın türünü anlamaya çalışacağım" yeleğin ön kısmındaki kablolara baktı. Omzuma ulaşanlara. Saçlarımı kenara çektiğinde "Abi saatli bu" emin olmak ister gibi baktı "Üzerinden çıkarmamız gerek yoksa-" bakışlarım Çakıroğlu'ndaydı.

"Çıkar o zaman" soğukkanlıydı cevabı.

"Abi, bıçak lazım" Çakıroğlu ceketinin cebinden bir çakı çıkarmıştı. Koruma baktı

"Abi siz çıkın, yanlış kabloysa hepimiz ölürüz" dedi. Can depodaki diğer adamları dışarı çıkarırken içeride Can, Koruma, Çakıroğlu ve ben kalmıştık.

Çakıroğlu "Kes" dedi, kablodan bahsediyordu.

Gözlerimi kapattım. Sizi seviyorum minnoşlarım iyi ki sizdiniz. Eda ve Yusuf. Dudaklarımın kenarında bir gülümse belirdi. Onları düşündüğüm çok mu belliydi.

"Tamam şimdi yavaşça yeleği çıkaracağız 30 saniye var" gözlerimi açtım.

Dikişler kimin umrundaydı hızlı bir şekilde yeleği üzerimden çıkardık. Koruma yeleği aldığı gibi deponun diğer ucuna fırlattı. Yelek yere düşmeden bir patlama sesi duyuldu. Ama benim görüşüm kapatıldı. Çakıroğlu tarafından. Yanıma eğilip yüzü bana sırtı bombaya dönüktü. Patlamanın etkisiyle sarsılsıktan sonra kulaklarımı hissetmediğime yemin edebilirdim. Son hatırladığım Çakıroğlu'nun beni kucağına aldığıydı.

🕊

Gözlerimi arabada açmıştım. Etrafta baktım. Onun evinin yoluydu. Yerimde kıpırdandım. Sırtımın solunda kurşun yarası. Sağ omzumda ise sıyrığı vardı. Verici yeleğin sağ omzundaydı onu kesmek için ateş etmişti.

Bana güveniyor musun? diye sorması bundandı. Başımı hafifçe ona çevirdim. Yola bakıyordu ama dalmıştı. Uyandığımı fark etmedi. İyiydim hatta yeniden doğmuş gibiydim tamam yaralarım sızlıyordu ama iyiydim. Eve girdiğimde ilk yapacağım şey Eda ve Yusuf'u arayıp konferans yapmaktı. Çok özlemiştim.

"Uyanmışsın" tekrar ona baktım.

"Evet" aklıma gelen patlama görüntüleriyle "Herkes iyi mi?" diye sordum

"İyiler" yola bakıyordu "Doktor evde seni bekliyor hem sırtına bakacak hemde omzuna"

"Ben evimde kalsam daha iyi değil mi?"

"Benim evimden bile kaçırdılarsa seni, senin evinde sana ne yaparl-" sustu.
Hep böyle yapıyordu. Cümlelerini bitirmiyordu.

Elim istemsiz boynuma gitti. Kolyem? Kuşlu hiç çıkarmadığım kolyem. Elim boynumda kaldı. Nerede düşürdüğümü hatırlamaya çalışıyordum. Ameliyatta mı çıkarmışlardı? Yoksa kaçırıldığımda mı düştü?

Düşüncelerimin arasında evin girişine gelmiştik. Büyük bahçe kapısından girdikten sonra kapının önüne çekti arabayı. Kapım açıldı. Yavaşça indim. Yürüyebiliyordum. Daha iyiydim. Kapıyı Kader Hanım açtı.

"Ah benim talihsiz kızım" dedi gözleri dolu doluydu. Beni de ağlatmak üzereydi ama ondan önemli bir sorun vardı kolyem neredeydi?

"İyiyim" gülümserken rahatlaması için söylemiştim. Çakıroğlu yanıma geldi.

"Oğlum doktor salonda söyleyeyim odana gelsin" bana baktı.

"Üç kat çıkabilecek durumda değil, biz salona geçeriz" önümden yürüdü bende arkasından, salona girdik. Salon beyaz ve lila renkleriyle döşenmişti. Geniş ve ferahtı. Fazla eşyayla boğulmamıştı.

"Alptekin Bey" baktı bir yara aradı bulamadı. Bana baktı "Nare Hanım" dedi yanıma adımlayıp pijama açık renkti ve hırkayı çıkarmıştık o yüzden omzumdaki kan lekeleri çok açıktı. Sırtımdan haberim yoktu. "Hemen pansuman yapmamız gerek" dedi.

"Burada mı?" dedim, salonda? Çakıroğlu sorduğum soruyu normal karşılarken doktor ne yapacağını şaşırmış gibi bir ona bir bana bakıyordu. "Ben yukarı çıkabilirim size de uygunsa odada yapabilir misiniz?" görmesini istemiyordum yaralarımı. Çakıroğlu'na baktı. Onay aldı.

"Buyrun Nare Hanım önden geçin" arkamı dönüp çıktım salondan. 

Üç kat çıkıp Çakıroğlu'nun odasını bulmuştum. İçeri girdim. Arkamdan doktorda girdi. Eda'nın burada olmasını çok isterdim.

"Üzerinizdekini çıkarmamız gerekiyor" dedi beni ürkütmemeye çalıştığı çok belliydi. Düğmeli pijama takımı olduğu için kolay olmuştu. Yavaşça açtım düğmeleri ve çıkardım.  Doktor da görmemesi gereken başka şeyler görmüştü. Hasta doktor gizliliğine umarım uyardı.

Doktor önce sırtıma baktı. "Dikişleriniz çok zarar görmüş tekrar dikmemiz gerek" yavaşça omzuma dokundu "Omzunuzdaki dikişlik değil pansuman yapıp onu kapatalım sonra da sizi uyuşturup dikelim" baktım.

"Uyuşturmaya gerek yok, böyle dikebilirsiniz" bir anda önüme geçti.

"Canınız çok yanar bildiğimiz dikişten bahsediyorum" dedi.

"Biliyorum, siz uyuşturmayın" Çakıroğlu'ndan onay alması gerektiğini o kadar belli ediyordu ki

"Benim vücudum doktor bey, Çakıroğlu'nun onayına ihtiyacımız yok" dedim.

"Tamam önce omzunuz sonra sırtınız" gözlerimi kapatıp işinin bitmesini bekledim.

🕊

Dikişleri atarken canım tahmin ettiğimden daha az acıdı. Kader Hanım yeni pijama takımı ve lazım olan şeyleri getirmişti. Banyoda üzerimi değiştirdim. Uzun süredir banyodaydım. Dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı yıkamıştım. Onları kurutup, taradım. Yüzümü yıkadım. İyiydim pansumandan sonra daha iyi hissediyordum. Banyonun kapısı tıklatıldı.

"Bir şey mi oldu?" ses tabi ki Çakıroğlu'na aitti. Banyonun kapısını açtım. Endişeli gözlerle baktı. Baştan aşağı süzdü beni.

"Olmadı" dedim sorusunun cevabını veriyordum.

Onu geçip komodinin üzerindeki telefonuma ulaştım. Minnoşlarımı arayacaktım. Saat gece on'u geçiyordu ama ayaktaydılar biliyorum çünkü mesajlaştık. Görüntülü bir arama olacağı için kimsenin beni rahatsız etmemesi gerekiyordu.

"Telefonla görüntülü konuşacağım, aşağıdaki herhangi bir odada görüşebilir miyim?" onun eviydi sonuçta.

"Burada konuş ben çıkıyorum zaten kimse seni rahatsız etmez, Kader Hanım çıktı. Korumalarda buraya gelmez"

"Teşekkür ederim" dedim ve çıktı odadan.

Balkona ilerledim. Dikişler taze olduğu için yine de yavaş hareket ediyordum. Balkondaki koltuğa oturdum ve aramayı başlattım. İkiside aynı anda açtı.

"Hellooo" diye neşeli bir giriş yaptım.

Yusuf  "Helloo" derken

Edoş "Selaammm" diye bağırıyordu.

"Nabersiniiz?" ikiside sürekli aynı anda cevap veriyordu anlamıyordum. "Minnoşlarım sırayla cevap verin amaa" dedim sızlanarak. Güldüler. Bende onların  gülmesine gülüyordum.

Edoş "İyiyiz kuşum sen?" derken

Yusuf "İyiyiz minik kuşum" dedi.

"Bende iyiyim canlarım sağolun valla nasılda düşünüyorsunuz beni" kahkaha atmıştım.

Yusuf  "Kızım sen sorunu çözmesen böyle neşeli aramazsın"

Edoş onu destekledi. "Zordu ama başardık! Zoru hemen yaparız, imkansız biraz zaman alır!" dedim gülmeleri daha da genişlerken.

Edoş "Sana imkansız mı var kızıım, sen şirketlerin peşinde koştuğu Bilgisayar Mühendisi Nare Yıkılmazsın! Yıkılamazsın!" ciddileştim bir anda

"Komik mi?" dedim.

İkiside aynı anda "Evet" diye bağırdığı için hep beraber kahkaha attık.

Sonra üç günde olan olaylardan konuştuk biraz. Edo, Aşk erkeğimiz Yusuf'un sevgilisine uyuz olduğunu dile getirdi. Yusuf, Edoş'un yanında olan başka bir çocuğa uyuz olduğunu söyledi. Yüzümdeki gülümseme hiç solmadan onları dinledim. 2 saate yakındır konuşuyorduk ki Edoş'u hastaneden aradılar.

Yusuf'la kaldığımızda "Geç oldu ben mi götürsem" dedi. Destek beklemesine gerek mi vardı.

"Ara da taksi çağırmadan yetiş" Gece gelen aramalara arabasıyla gitmiyordu uykusuz döneceği için öyle araba kullanmak istemiyordu.

"Tamam minik kuş, görüşürüz" el salladım ve kapandı. Tam o an kapı çalındı ama kapıya uzaktım ses gelmeyince Çakıroğlu içeri girdi. Balkona geldi.

"Neden ses vermiyorsun?"

"Balkondan oraya bağıracağımı düşünmedin herhalde?"

"Üzerimi değiştirmek için geldim çıkacağım rahatsız olma"

"Bence sen artık kendi yatağında yat. Bende o gün bana hazırlanan odaya gideyim" ayaklanmıştım.

"Gerek yok, işim var. Çalışma odasında olacağım"

"Son bu" dedim. Bir dahakine başka bir odaya geçecektim. Zaten can güvenliğim için buradaydım. Benimle uğraşıyordu sürekli.

"Çalışma odası merdivenin hemen başında solda kalan oda bir şey lazım olursa veya bir şey olursa"

"Tamam, kolay gelsin" dedim. O giyinme odasına gidip üzerindeki takımı değiştirdi. Günde en az 4-5 kere üstünü değiştiriyordu. Bu gün için çok normaldi. Beni almaya geldiğinde üzerinde simsiyah bir takım vardı. Şimdiyse İçinde beyaz gömlek olan bir takım vardı.

Benim üzerimdeki pijama siyahtı. Üzerinde minik minik çilekler vardı. Tatlıydı. Giyinme odasından simsiyah bir eşorfman takımıyla çıktı. Elinde hırka vardı. Kapıdan çıkmadan önce balkona geldi. Hırkayı uzattı

"Soğuk, yaran enfeksiyon kapmasın" ben uzanmayınca koltuğa bıraktı ve çıktı. Hırkaya uzandım. Omuzlarıma attım sadece. Bunu fazla düşünmeden Yusuf'a mesaj attım.

"Bıraktın mı Edoş'u?" çok geçmeden cevap geldi.

"Yeni girdim eve" "Teşekkür ederim minik kuşum" cevap vermedim. Minik kuş? Kuşlu kolyem. Kader Hanım çıktı dedi. Yavaş yavaş odadan çıktım. Merdivenlerin başına geldim. Çalışma odasının önüne. Girip girmemekte kararsızdım. Ama benim için önemliydi. Kapıyı tıklattım.

"Gel" dedi, kapıyı açtım. Beni görünce bir şey olduğunu anlamış gibi gerildi.

"Rahatsız ediyorum kusura bakma, bir şey sormaya gelmiştim de"

"Sor"

"Sırtımdan vurulduğum gün, boynumda bir kolye vardı. Uyandığımdan beri bulamıyorum da biliyor musun?"

"Kader Hanım'a soralım" telefonunu eline aldı bir kaç kere ekrana dokunduktan sonra "Alo Kader Hanım rahatsız ettim de kolye buldunuz mu hiç?" dinledi "Tamam, teşekkür ederim" kapattı. "Görmemiş"

"Teşekkür ederim" bozulduğum barizdi. Ona değildi bozulmam kolyemin kaybolmasınaydı. "Kolay gelsin" diyip ayrıldım odadan.

Odaya gitmeden mutfağa indim. Odadaki suyu bitirmiştim çünkü. Mutfak siyah ve beyaz tonlarıyla döşenmişti. Evin dış mimarisiyle çok uyumluydu. Her yerde mutlaka bir siyah mevcuttu. Mutfak bahçeye açılıyordu, bahçenin aydınlatması mutfağı da aydınlatıyordu. Mutfak loştu. Geceydi ve sessizdi. Biraz mutfakta oturmak istedim o an. Sandalyeyi çektim ve oturdum. Telefonumu çıkarıp youtube'a girdim. Seksendört-Dokunma'yı açtım. Sesi ne çok açık ne de kısıktı.

Dokunma dokunma, kırılır kalbim dokunma
Kırma kırma, seven kalbimi kırma
Dokunma dokunma, ben yaralı bir gönülüm
Vurupta kırıpta, kanatıp cana dokunma

Yusuf'un neyden korktuğunu biliyordum, Eda'yı kaybetmekten korkuyordu. Onu incitmekten. Aralarındaki arkadaşlığı sevdası yüzünden kaybetmekten. Önemli olan hayatının sonuna kadar Eda'nın yanında kalmaktı.

Anlaşmak bir bakış
Bazen de seviyorum demektir
Anlaşmak bir gülüş
Bazen de bir özür dilemektir
Zor değil, zor değil
Seviyorum seni derken bana
Özür dilemek

Birbirlerini kaybetmeden, bulmaları gerekirdi.

Konuşma konuşma, düşünmeden konuşma
Kırma kırma, incitip beni kırma

Aşk, arkadaşlıktan önemli miydi?
Aşk, aileden önemli miydi?
Aşk, yanındayken dokunamamak mıydı? Dokunmaya kıyamamak mı?

Unutma unutma, bu günün yarınları da var
Hep sevdi sevecek deyip kendini avutma
Darılma darılma, seven seveni affedermiş
Darılma darılma, hemen nefrete sarılma

Aşk, sevdiğini söylemek miydi? Yoksa onun için saklamak mıydı?
Aşk, onu uzaktan sevmek miydi? Bu kadar yakınken.

Dünyada en zor şey
Kırılan bir kalbi onarmaktır
İnsana yakışan
İnsanca yaşayıp var olmaktır
Zor değil, zor değil
Seviyorum seni derken bana özür dilemek
Zor değil, zor değil
Seviyorum seni derken bana özür dilemek

Aşk, uğrunda her şeyini feda etmek miydi?
Aşk, kararlarına saygı duymak mıydı?
Aşk, gitmek miydi?
Aşk, her şeye rağmen kalmak mıydı?

Konuşma konuşma, düşünmeden konuşma
Kırma kırma, seven gönlümü kırma

Şarkı bitti. Ne ara bitti bilmiyorum ama düşüncelerimden beni Çakıroğlu'nun sesi çıkardı.

"Napıyorsun?"

"Müzik dinliyorum"

"Anladım" su doldurdu kendine. Buzdolabına ilerledi. Bakıp bakıp kapattı.

"Acıktın mı?" diye sordum çünkü ben biraz acıkmıştım.

"Sayılır" dedi tezgaha yaslandığında.

"Ben acıktım" ben yersem oda yiyecekmiş gibi geldi o an.

"Yemekleri ısıtalım?" soruyordu aslında ama benim canım kahvaltı etmek istiyordu.

"Kahvaltı etsek?" bende soruyordum. Baktı baktı.

"Olur" buzdolabına ilerledi o. Bende çay demleyecektim de çaycıda demlemek istemiyordum.

"Çaydanlık nerede?" adımlarını buzdolabından üst dolaplara çevirdi. Üst dolaptan aldığı çaydanlığı ocağın üzerine bıraktı. Çaycıyı sadece su ısıtmak için kullandım. Çay ocakta pişmeliydi. O da bir yandan kahvaltılıkları çıkarıyordu. Su kaynadı, çayı demledim.

"Biraz dem alması gerek" dedim beklerken.

"Sorun yok" o gün burada kahvaltı yaparken çay içtiğini görmemiştim ki kahve istemişti.

"Çay içmiyorsan sana kahve yapalım?"

"İçerim" dedi, sessiz kaldım. Çayın demlenmesini beklerken sıkıldığım için mutfak tezgahına çıkmış oraya oturmuştum.

Çakıroğlu ne yaptığımı anlayamadığı için üstünde durmadı. Hazırladığı sofranın üzerinden aldığım iki-üç kaşar dilimini yiyordum bir yandan. 5 dakika sonra çay demlenmişti. Bardaklara doldurduğum çayları sofraya bıraktım. Eksik var mı diye bakarken domatesle salatalık görmüştüm sofrada. Gülümsedim.

"Hadi oturalıım" dedim heyecanla.

"Gecenin birinde kahvaltı yapmak seni bu kadar mutlu edemez" şüpheyle bakıyordu yüzüme. Ne vardı? Olamaz mı?

"Ben mutluyum sanane?" iştahla yemeye başlamak üzereydim ki ekmek yoktu. "Eee ekmek yok? Benim mutlu olma sürem bu işte!" göz devirdim. Koca evde nasıl ekmek yoktu ya? Mutfağın bahçeye açılan kapısından dışarı çıkıp korumalarla bir şeyler konuştu.

"5 dakikaya gelir ekmeğin" dedi.

"Benim mi ekmeğim sadece? Sen yemiyorsun herhalde"

"Hayır"

"Geçmiş olsun sebep?" ben sorarken ciddi olsamda o bir anda güldü. Bende onun gülmesine güldüm.

Açlık şekerim düşüyor olabilir mi? Olabilir. Koruma bahçe kapısını tıklatıp girdi.

"Abi ekmekler" dedi. Kalktı ekmekleri aldı. Kapıyı kapattı ve ekmekleri bana uzattı.

"Yaşasıın" derken ekmeği bölmüş çoktan çikolata sürmüştüm. Sessizdik sadece yemek yiyorduk. Ta ki Çakıroğlu ayağa kalkmış tezgahtan bir şey alırken konuşana kadar.

"Karanlığa ışık olmaya ne hakkın var?"

Continue Reading

You'll Also Like

32.7K 1.6K 10
İntikam hırsı bir insanı en yavaş öldüren zehirdir. |°| Ben Sevda. Bir tek adı doğru Sevda... Hiç bilmeden kanlı ellerden kaçan ama en sonunda o kanl...
36.2K 3.3K 67
GÖLGE SERİSİ 1. KİTABI AKADEMİ/AŞK/CASUSLUK KURGUSUDUR. Umbra Akademisi, yetenekli ve kimsesiz gençlerin eğitildiği dünyanın en büyük casus örgütleri...
24.3K 864 8
Hiç bişeyden habersiz kuzenleriyle Mardin'e giden Bi genç kız olacaklardan habersiz Nerden bilebilirdi ki başına bunların geleceğini...
15M 606K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...