TUTSAK

eelsanna द्वारा

74.4K 2.6K 3.1K

"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevl... अधिक

1- Kader
2-Bela
3-Kelebek
5- Kuş
6-Korku
7- Araba
8- Beklemek
9- Ev
10- Kan
11- Şu an
12- Eyvallah
13- Silah
14- Gitmek
15- Kaçmak
16- Kalmak
17-Evlilik
18- Fotoğraflar ve yaşanmışlıklar
19-Kriz
20-Karşılaşma
21-Geçmiş
Özel bölüm
23-Doğum günü
24-Hediye
25-Gidemeyişler
26- Katil'in Beyaz Kuş'u
27-Rüya Bir Gün
28-Güvenmenin Bedeli
29- Ölümün Siyahı
30-Cehennem Ateşi
31-Gece'nin Karanlığı
32-Küllenmiş Aşk
33-Yaralı Geçmiş, Geçmemiş
34-Alptekin Çakıroğlu
35- Kırk Mum
36-Mezar Taşı
37-Güz Güzeli

4- Tuzak

2.9K 93 9
eelsanna द्वारा

Hello!

Biz geldiik!

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın🥳

Instagram; tutsakofficiial

İyi okumalar💜

🕊

"Kelebek 24 saat dolmadı" 

Duyduğum son sözler bilincimin yerine gelmesiyle kafamın içinde dönerken, ayak sesleri duydum. Susamıştım. Gözlerimi açmak istedim o an. Ama konuşan birini duymamla bu isteğim yerle bir oldu. Çünkü telefonda konuşan adam bilincimin açılmasının uzun süreceğini söylüyordu. Duyduklarım sadece bu değildi. Sessiz kaldım.

Sessizliğimin arkasından yarım saat geçmişti etraf sessizdi. Gözlerimi açtım. Hareket etmek istesem de sırtımın sol tarafında hissettiğim acıyla ağızımdan küçük bir sızı döküldü. Odanın içinde bir hareketlilik hissettim. Yanıma gelen kişi Kader Hanımdı.

"İyi misin kızım? Doktoru çağıracağım kıpırdama sen." cevap vermemi beklemeden odadan çıktı. İstesem de hareket edemiyordum zaten. iki dakika geçmeden odaya doktorla birlikte geri döndü.

"İyi misiniz? Nare Hanım beni görebiliyor musunuz?"

"Evet"

"Parmağımı takip edebilir misiniz?" takip ettim gözlerimle. "Şimdi sol kolunuzu hareket ettirebilir misiniz?" hafif de olsa oynatmıştım. "Şimdi de sol elinizin parmaklarını hareket ettirebilir misiniz?" oynattım. "Ameliyat iyi geçti Nare Hanım"

"Ne kadardır yatıyorum burada?"

"İki gün oldu" derin bir nefes aldı "Kalbiniz durdu sizi hayata döndürmek için çok uğraştık. Kurşun kalbinizin hizasına isabet etmiş daha derine girmemiş olması büyük şans"

"Teşekkür ederim" dedim sadece. Yusuf'la Eda delirmiştir.

"Kader Hanım telefonum nerede?"

"Kızım telefonun Alptekin'deydi en son, çok çalınca açmak zorunda kaldı"

"Kader Hanım size zahmet olmazsa telefonumu bana getirebilir misi-"

"Arkadaşlarının durumdan haberi yok" konuşan Çakıroğlu'ydu.

"Telefonumu verir misin?"

"Veremem, onlara gerekli açıklamayı yaptım."

"Gerekli açıklama?"

"Şirketinin siber güvenliğinde bir sorun olduğunu benim şirketten bir arkadaşın olduğumu, hatayı bulmak için odaklanman gerektiğini ve telefonunu bana bırakıp rahatsız edilmek istemediğini."

"Buna inandılar mı?"

"Hayır" sıkıntılı bir nefes verip "Shopla masa başında olan bir fotoğrafını attım" telefonu açtı ve "Uzaktan haberin yok gibi"

"İkna oldular" dedim. Öğrenmelerindense bunu tercih ederdim. Onlara söylediğim yalanlar arttıkça içim sıkılıyordu ama mecburdum şuanlık.

Sessizliği ve gerginliği Kader Hanımın "Kızım acıkmışsındır sana çorba yaptım getireyim mi?" diye sorması bölse de Çakıroğlu

"Doktoru uyandıktan sonra iki saat hiçbir şey yiyip içmesin dedi" sağol bilgilendirme için.

"Teşekkür ederim Kader Hanım düşünmeniz yeter."

"Ben iki saat sonra getiririm kızım çorbanı" diyip ayrıldı odadan.

"Çakıroğlu evime gitmek istiyorum"

"Mümkün değil"

"Mümkün kıl o zaman"

"Kafana sıkmadığı için dua etmen gereken yerdeyiz"

"Sevgilini vurduğunu zannediyordu!" bağırdığım an sırtıma bıçak gibi saplanan bir acıyla lafım kesilse de belli etmedim "Başka kızla görül o zaman" nefes aldım, her nefeste canım acıyordu "Ben senin sevgilin değilim. Bunlara katlanmak sevgilinin işi"

"O sokakta olmasaydın-"

"Gitmeme izin vermeyen sendin" sustu. Sustu.

Derin bir nefes aldı ve "Dinlen" dedi sadece. Odadan çıkmadı ama konuşmadı da. Yorgundum, uyudum.

🕊

"Kızım hadi uyan" "Kızım hadi" Kader Hanım'ın sesini duydum. Gözlerimi araladım. Tepsi vardı elinde. "Kızım 6 saat geçti sen uyandığından beri bir kaç lokma yemen lazım artık hadi gel kaldıralım seni biraz" kendimi Kader Hanım'a yük gibi hissediyordum. Çakıroğlu'na hak vermek üzereydim. O sokağa hiç girmemiş olsaydım? Hayır. Neden suç benim olsun ki? Onlar o adamı başka boş apartmanda öldürselerdi ya da gitmeme izin verseydi.

"Kader Hanım ben alayım onu kendim içerim, teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.

"Kızım rahatsız mı ediyorum seni" dedi ansızın.

"Ay hayır olu-" dişlerimi dudaklarıma geçirdim çünkü yine yarayı unutup ani çıkışlarda bulunuyordum. "Size yük olmak istemiyorum"

"Öyle şey mi olur? Hiç yük olmuyorsun sakın öyle düşünme"

"Olsun, teşekkür ederim gerçekten ben içerim siz başka işiniz varsa onu yapabilirsiniz"
ısrarım karşısında napacağını bilemediğinden odada olan ama sesini çıkarmayan Çakıroğlu'na baktı. O da başıyla çıkmasını söylediğinde bana gülümseyip çıktı.

Tepsi kucağımdaydı. Çorba çok güzel kokuyordu. Mercimek olması beni ekstra mutlu etti. Sırtımı başlığa yaslayamadık çünkü ağrıyordu. Yastıkla destekledik sadece. Acıkmıştım gerçekten. Yavaşça çorbayı içmeye başladım. Odadaki patron bozuntusunu görmezden gelmeye devam ediyordum. Çorbayı bitirdim. Tepsiyi komodine koymaya çalışmam biraz eziyetliydi. Çünkü komodin solumda kalıyordu. Yapmaya çalıştığımı gördüğünde oturduğu koltuğundan kalktı ve elimdeki tepsiyi aldı. Odadan çıktı. 5 dakika sonra odaya doktorla beraber döndü.

"Nare Hanım nasılsınız? Daha iyi hissediyor musunuz?"

"İyiyim"

"Kolunuzu, sağ kolunuza değdirebilir misiniz?" dediğini yapmaya çalıştım. Kolum sağ koluma değmese de karnımın üstüne getirmeyi başarmıştım.

"Canınızın yanma derecesini 0-10 arasında puanlar mısınız?" canım 8-9 kesin acıyordu da söylemezdim.

Sadece "3" dedim.

"Emin misiniz? Çok ağır bir ameliyattı. Canınızın en az 9 civarı acıması gerek" dediği an Alptekin Çakıroğlu doktora bakıp

"Muayeneden sonra bahçeye gel" diyip çıktı odadan. O var diye yalan söylediğimi düşünüyordu. Hayır doktora da söylemezdim.

"Nare Hanım, rahat olabilirsiniz" dedi doktor bey.

"Rahatım ve canımın acıma derecesi aynı 3" dedim. Yüzüme baktı.

"Parmaklarınızı hareket ettirebilir misiniz?" dediğini yaptım tekrar serçe parmağımı, yüzük parmağımı, orta parmağımı, işaret parmağımı ve baş parmağımı sırasıyla oynattıktan sonra doktor

"Çok iyi, siz dinlenin" dedi ve ayrıldı odadan. Anestezinin etkisi mi yoksa yorgunluk muydu bilmiyorum ama tekrar uyudum.

Gözlerimi açtığımda oda karanlıktı. Balkon kapısı açıktı. Serindi oda. Sabaha nazaran daha fazla hareket edebiliyordum. Yastığı ve bedenimi de kaldırdım. Yara sırtım da olduğu için yaslanamıyordum tam. Balkondaki koltuğa oturmuş önündeki orman manzarasını izleyen Çakıroğlu uyandığımı fark etmedi. Odana girmem diye söylenip söylenip gözümü onun yatak odasında hatta yatağında açmam hakkında...

Pencereler tavandan yere kadardı. Perdeler iki tarafa açılmış orman manzarası ayaklarımızın altına serilmişti. Yataktan manzara çok netti. Yatağın solunda giyinme odası olduğunu tahmin ettiğim büyük bir alan vardı. Sağında ise banyo vardı. Banyonun ilerisinde oturma alanı vardı. Oda genel olarak siyah ve gri renklerle döşenmişti.

Zarif, sade ve şıktı. Mobilyalar gösterişten uzak ama asildi. Etrafı incelemeyi bıraktığımda telefonumu aradım yine istemsiz. Saatten haberim yoktu. Susamıştım da ama Çakıroğlu'ndan ölsem su istemezdim. Komodine baktım. Sürahi ve su bardağı yanyanaydılar. Bilin bakalım komodin hangi tarafımda kalıyor. Aynen, solumda. Vurulduğum tarafta.

Su önceliğimdi sürahiyi almaya çalıştım. Sadece çalıştım çünkü gecenin bir saati müthiş bir gürültü çıkarmıştım. Alptekin Çakıroğlu sesi beklemiyor gibi yerinden bir anda fırlayınca beni daha çok gerdi. Altı üstü sürahi kırdım. Tuzla buz olması yetmiyordu çünkü içindeki suyla etrafa daha çok yayıldı cam parçaları. Balkondan içeri girdi. Bende yatakta hareketlenmiş aşağı inip toplayacaktım. Yorganı üzerimden kaldırdım bir ayağımı yataktan çıkardığım anda

"Aklından bile geçirme" dedi. Yüz ifadesini çok net görebiliyordum. Kızmıştı. Neye kızmıştı? Sürahiyi kırmama kızmış olabilir mi?

"Yardım edeyim" diyip iki ayağımı da zemine basıp kalktım yataktan hemen arkasından eğilip camlara uzandığım anda sırtım da bir sıcaklık hissettim. Dikişlerim patlamamıştır. Hayır hayır. Tam o anda elimden tutuldum ve yavaşça yatağa oturtuldum.

"Aklından bile geçirme demiştim sana! Suyu benden istemek bu kadar mı zor? Uyanık olduğumu görmüyor musun?"

"Tamam alırım sürahinin aynısından markasını söylemen yeterli" altı üstü bir sürahiydi neden bağırıyor?

"Ne sürahisi lan ne sürahi-" derin derin nefes aldı sabır dileniyor gibiydi. "Aksini söyleyene kadar o yataktan çıkma" dedi ve ışığı açtı.

Banyodan çöp kutusu getirip camları içine koymaya başladı. Yere dökülen su yüzünden kaydı ve camların üstüne doğru kaydı refleks olarak elini yere koyduğu için büyük cam parçası eline saplandı. Kalkmaya yeltensemde öyle bir bakış attı ki yerime geri girdim.

Camları topladı, yeri sildi ve hiçbir şey kalmadığından emin olduğunda bana baktı. Baktığım yere baktı. Eline. Kanıyordu ve durması için bir şey yapmıyordu.

"Elin" dedim sadece farkındaydı ama müdahale etmiyordu. Derin olduğu belliydi.

"Sorun değil" sorun mu değil? Benim yüzümden kesildi eli. Sende onun yüzünden vuruldun Nare? Doğruydu, tamam. Ama bu onunda yara alması gerektiği anlamına gelmiyordu.

Banyoya girdi kapıyı kapattı ve 15 dakika sonra çıktı. İlk baktığım eliydi. Sarmış. Rahatlamıştım. Dikiş gerekebilir diye üzülüyordum. Dikiş mi? Dikişlerim? Napalım patladıysa da bir daha diksinler.

"İyi misin?" asıl sen iyi misin?

"İyiyim sen iyi misin? Derin gözüküyordu"

"Daha kötülerini de gördüm, sıkıntı yok" görmemiş olmasını dilerdim.

"Saat kaç?"

"Napıcaksın saati?"

"Merak edemez miyim? Ayrıca ben artık telefonumu alabilir miyim?"

"Alabilirsin" cebinden çıkarttığı telefonumu bana uzattı. Cebinden.

"Teşekkür ederim" sessizce balkona ilerleyeceğini sansam da odadan çıktı.

Telefonumda olan konuşmaları ve ne konuştuklarını inceliyordum, pot kırmamak için. Gayet inandırıcı bir shopmuş bu arada. Tebrik ederim böyle bir çözüm bulduğu için. Büyük ihtimalle mesajları okumuş ve bunu birkaç kere daha yaptığımı görmüştü. Sorun olduğu zaman odaklanmak istediğim için kimseyle ileşime geçmezdim. Sevindim. Minnoşlarımın benim yüzümden üzülmesi hoşuma gitmezdi.

Odanın kapısı açıldı ve Çakıroğlu elindeki sürahiyle odaya girdi. Komodinin üzerinde duran bardağa su doldurdu ve bana uzattı.

"Bir dahakine benden iste" telefonu bıraktım. Elinden bardağı aldım ve içtim. Nefessiz bitirdim bardaktaki suyu. 

"Teşekkür ederim" derken Çakıroğlu bir bardak daha doldurdu. Onu da içtim. "Teşekkür ederim" mahçup olmamam gerekiyordu. Bir tane daha doldurmak üzereydi ki "Hayır hayır yeter" dedim. Bardağı olduğu yere bıraktı. Balkona doğru ilerledi. Durdu. Bana baktı.

"Hava almak ister misin?" isterdim.

"Olur" yorganı üzerimden çektim ayaklarımı zemine değdirdim. Yataktan destek alıp kalkmaya çalışıyordum ki Çakıroğlu elini uzattı. Yüzüne bakmadan elinden tutup yavaşça doğruldum. Yaralıydım ve birinin yardım etmesi gerekiyordu. Bu kişi Çakıroğlu olduğu için gerilsem de iyi bir yardımcıydı.

Kolumu tuttu. Yavaş adımlarla balkona ulaştık. Yataktan gördüğüm manzarayı unuttum şuan. Kapkaranlık orman, günün hafif hafif doğmasıyla yeşil olduğunu belli etmeye çalışıyordu. Gözünün alabildiği heryer yemyeşil ağaçtı. Koltuğa oturdum. O da yanıma oturur zannetsem de ayakta kalmayı tercih etti.

"Kalbin durdu" dedi ansızın.

"Biliyorum, doktor söyledi" neden takılmıştı buna.

"Ölebilirdin"

"Farkındayım"

"Videoyu izletseydik böyle olmayacaktı"

"Ses kaydıyla oynandığı gibi videoyla da oynanabilir  Çakıroğlu."

"Biliyorum"

"Öldürdün mü?"

"Hayır"

"Ölüm emrini verdin mi?"

"Hava soğuk değil mi? Hırka vereyim mi üzerine?"

"Konuyu böyle mi değiştireceksin?"

"Hayır, sadece ne söylersem söyleyeyim bana inanmayacağını fark ettim" doğru söylüyordu. Şuan ne söylerse söylesin yalan söylüyor gibi gelecekti.

"Üşüdüm"

"Bekle" hırka almaya içeri girmişti. Onu tanımıyordum. Gördüklerimden sonra da bir lafına inanacak kadar saf değildim. İçeriden elinde siyah kapşonlu bir hırka getirdi. Üzerimdeki pijama takımı açık renkti sırtıma baktığı an dikişlerin patladığını anl-

"Dikişlerin" derin bir nefes aldı "Camlar" dedi. Yüzüme baktı.

"Üşüyorum ama vermeyecek misin hırkayı?" önce sol kolumdan yavaşça geçirdi. Sırtıma dikkat ettikten sonra sağ kolumdan geçirdi hırkayı. Bana büyük olsa da sıcacık hissetmiştim tam o an. "Teşekkür ederim" dedim.

"Etme"

"O gece, ilk buraya geldiğimde bu manzara için mi demiştin orman manzaralı misafir odasını hazırlayın diye?"

"Evet, manzara güzeldi paylaşmak istedim"

"Kim tasarladı bu evi?" mimarisi çok güzeldi.

"Ben?" dedi sorar gibi.

"Sen?" aniden çıkıştım yine. Sırtım.. "Mimar mısın?"

"Evet"

"Nasıl yani mafya değil misin? Yani hem mafya hem mimar mısın?" bir kaç saniye boşluğa bakıp "Ne alaka ya?"

"Ne kadar az bilirsen o kadar az-

"Canın yanar" onun cümlesini ben tamamladım. Çünkü sorduğum bir kaç soruya da böyle demişti. "Evime ne zaman dönebilirim?"

"İyileşince"

"Ne zaman?"

"Doktor iki hafta dedi"

"İki hafta çok"

"Hızlı iyileş o zaman" sırtıma baktı "Sen ve hızlı iyileşmek? Mümkün değil gibi"

"Çok bilmiş" göz devirdim.

Telefonu çaldı. Sabah saat 05.00'di. Telefona baktı. Sesli nefes verip açtı telefonu.

"Efendim" karşı tarafı dinledi biraz "Bu saatte beni araman için gerekli bir sebep değil bu İlayda" sesindeki sitem miydi yoksa sinir miydi emin olamadım. "Benim seninle konuşacak bir şeyim yok" karşı tarafı dinledi ve "Tekrar senin tarafından rahatsız edilmek istemiyorum" kapattı. Karşısındakinin yani İlayda'nın yüzüne. Yavuz'un kadınları dediği kadınlardan biri olabilir miydi? Bananeydi.

"Hadi içeri geçelim, dinlen sende benim işim çıktı" cevap vermeden ayaklandım, koluma uzandı ama geri çekildim.

Neden yaptım bunu? Tamamen refleksti.

Yeltenmedi bir daha bende yavaş yavaş yatağa kadar geldim. Yatağa çıktım ve içine girdim. Benim yatağa girdiğimi gördükten sonra giyinme odasına girdi. Üzerinde siyah bir kısa kollu tişörtle siyah bir eşorfman altı vardı. Üzerimdeki hırka onun takımının hırkasıydı.

Beş dakika geçmemişti ki üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Odadan çıkarken yüzüme baktı "Zorlama" dedi ve çıktı.

Yaramı kasdettiğinin farkındaydım. Hırkasından yükselen koku uyku mu getirmişti. Sabah olurken esen rüzgar kokuyordu hırkası. Benim gözlerim kapandı.

🕊

Uyandığım yer, uyuduğum yer değildi. Depo gibi bir yerdeydim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken tanıdık bir ses duydum. Sabah uyanması uzun sürer diyen adamın sesiydi. Telefonla konuşuyordu yine. Baktım. Korumaların içindeydi bu adam hatırlıyorum.

Telefonda konuştuğa kişiye "Kimsenin ruhu duymadı. Kızı çıkarmak tahmin ettiğimden kolay oldu" kahkaha attı ve "O Alptekin Çakıroğlu sevdiği kadının ölmesi ne demek bir de kendi yaşasın! Benim abimin sevdiği kadını gözünün yaşına bakmadan öldürdü!"

Karşı tarafı dinledi "Kızın bilinci kapalıyken bir dakika ayrılmadı odadan! Ameliyattayken kalbi durdu haberi geldiğinde delirdi" tekrar dinledi "Planı yaptık. Konumu attım, gelecek. Geldiği gibi önce kadını sonra onu" üzerimdeki hırkaya baktım.

Çakıroğlu'nun hırkası, telefonu cebime koymuştum. Ameliyattan yeni çıktım diye sanırım ellerimi bağlamaya gerek duymamıştı. Ellerimi cebime götürdüm. Telefonum.

Çakıroğlu'nu aradım.

Çaldı.

Gelmemeli.

Çaldı.

Gelmesin.

Çaldı.

Geldi.

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

5.8K 355 7
"İnsan kendini cam kenarında öldürebilirmiş hem de hiç atlamadan." Sevdiğim insanları bir camın kenarında beklerken dedem söylemişti bunu. Babam yer...
2.5K 278 24
"Zapt et onu!" diye tüm şiddetiyle bağırdı Orhan. Yeşil gözlerinden ateş fışkırıyordu. Belki de onu hayatımda hiç görmediğim kadar kızgın görüyordum...
TUTSAK Elsa द्वारा

रहस्य / थ्रिलर

74.4K 2.6K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
211K 12.5K 10
Kitaplar mutluluğa açılan kapılardır. Yaşayamadığınız dünyaları tecrübe edinmeniz için sunulan imkanlardır. Hiç bilmediğiniz hayatlara uzanan köprüle...