Change Me

By luneqxd

203K 17.8K 38.3K

[tamamlandı] Ünlü model Hwang Hyunjin arkadaşının isteği üzerine istemeyerek gittiği bardaki sanatçı Lee Feli... More

<3
episode 1
episode 2
episode 3
episode 4
episode 5
episode 6
episode 7
episode 8
episode 9
episode 10
episode 11
episode 12
episode 13
episode 14
episode 15
minsung özel bölüm
episode 16
episode 17
episode 18
episode 19
episode 20
episode 21
episode 22
episode 24
episode 25
hyunlix özel bölüm

episode 23

4.2K 445 918
By luneqxd


Minho bir kaç kere Jisung'u uyanması için dürttü ama bu işe yaramadı. Jisung kolay kolay sarhoş olmazdı ama bugün kendine izin vermişti. Minho denemelerinde başarısız olunca arkasına yaslandı, ilerdeki garsonu çağırdı ve kendine bir tane soda istedi.

Minho, Jisung'u izliyor aynı zamanda da düşünüyordu. Son haftalarda kendisi de çevresindekiler de gerçekten fazla şey yaşamıştı, bunları düşünerek kafasını yormak istemiyordu çünkü o Minhoydu onun için hayatın bir ciddiyeti ve amacı yoktu.

Garson tekrar Minho'nun yanına geldi ve cam şişeyi masayı bıraktı ardından masada ki boş bardakları ve tabakları tepsisine koyduktan sonra oradan ayrıldı. Minho sodayı almak için masaya uzandığında gözü Jisung'un telefonuna çarptı ve onu eline aldı, kilit ekranını açtı. Minho gördüğü şeyi ilk önce anlamadı daha sonra daha dikkatli baktı, bu kendisi miydi?

Jisung'un kilit ekranında Minho'nun uyurken çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Fotoğrafta pek ışık yoktu ve karanlıkta çekilmişti. Minho fotoğrafa bakarken ekrana bir mesaj bildirimi düştü, Minho mesajı okuyamamıştı çünkü bildirimde "içerik gizlendi" yazıyordu. Minho telefonu geri masaya bıraktı, gelen mesajı içten içe merak ediyordu. Eli bir kaç kere masada duran telefona gitti ama bunun yanlış olduğunu bildiği için kararından vazgeçti, sodasını yudumladı. Bir kaç dakika sonra derin bir nefes aldı ve etrafına baktı.

"Sonuçta sevgilimin telefonu baksam ne olacak amk"

Masada ki telefonu aldı ve ekranı açtı mesaj hâlâ orada duruyordu. Ekranı kaydırdığında önüne bir şifre çıktı. Minho telefonda şifre olduğunu tahmin etmişti bu çok normaldi. İlk önce herkesin bildiği klasik şifreleri girmeyi denedi ama telefon açılmadı. Daha sonra aklına doğum günü tarihlerini girmek geldi.

Jisung'un doğum tarihini girmeyi denediğinde yine olmadı daha sonra kendi doğum tarihini girdi ve telefon açıldı. Bildirimin geldiği yere tıkladı, önüne bir mesaj çıktı. Mesajı içinden okumaya başladı.

"Sn yolcumuz biletiniz başarıyla onaylanmıştır. Detaylar için...."

Minho: "Bilet mi?"

Minho ilk önce ne olduğunu anlayamadı, bu yıl Jisung ile bir yere gidecekler miydi diye düşündü. Hayır öyle bir planları yoktu. Minho detayları öğrenmek istediği için tam linke tıklayacakken Jisung ayılmaya başladı. Minho hızla telefonu kapatıp masaya bıraktı ve arkasına tekrardan yaslandı.

Jisung gözlerini ovuşturdu ve yavaşça doğruldu.

Jisung: "Herkes gitti mi?"

Minho: "Hyunjin ile Felix yarım saat önce gittiler."

Jisung: "Anladım.. Ah başım çok ağrıyor."

Minho: "Bugün bir işin yoksa... gidelim mi?"

Jisung: "Nereye?"

Minho: "Bana."

Jisung: "Tamam ama biraz bekle kafamı toparlamam lazım."

Minho: "Bir kaç saat önce çok cesur cümleler kuruyordun. Hâlâ cümlelerinin arkasında mısın?"

Jisung: "Anlamadım ne? Ne cümlesi?"

Minho kollarını bağdaştırdı ve sırıttı.

Jisung, Minho'ya biraz daha yaklaştı ve kolunu tuttu.

Jisung: "Ne cümleleri kurdum?"

Minho: "Yani, bir şeyler söyledin işte."

Jisung: "Minho hadi ya, kötü bir şey demedim değil mi?"

Minho: "Hayır hayır aksine çok güzel şeyler söyledin."

*

Minho ile Jisung bardan ayrılmışlardı ve Minho'nun evine doğru gidiyorlardı. Jisung hâlâ biraz daha sarhoş olduğu için arabayı Minho kullanıyordu genellikle hep tam tersi olurdu. Siteye giriş yaptıktan sonra asansöre bindiler ve Minho 16. kata bastı. Jisung asansöre zar zor girmişti. Minho ona yardım etmek istemişti ama Jisung onu yormak istemediğinden teklifini reddetmişti. Dengesini korumak için sırtını asansöre yasladıktan sonra Jisung saçlarını karıştırdı.

Jisung: "Bu kadar fazla içmemeliydim, Minho neden beni durdurmadın?"

Minho: "Hiç sadece seni öyle izlemek eğlenceliydi."

Jisung: "Eğlenceli?"

Minho: "Evet, sonuçta seni bu halde sık görmüyorum."

Onlar konuşurken kapı açıldı ve asansörden çıktılar. Minho dairenin önüne geldiğinde şifreyi girdi. Önce içeri girmesi için Jisung'un girmesi için kenara kaydı. Jisung içeri girerken dengesini kaybetti ve içeride ki küçük basamağa takıldı. Minho ani bir refleks ile onu belinden tutarak düşmesini engelledi ama başaramadı, ikisi de yere düşmüştü. Jisung sırtı üstü bir şekilde yerde yatarken üstünde de Minho vardı. İkisi de güldüler.

Minho: "Seni tam tutacakken.. of ya."

Jisung: "Ah tabii beni tutacaktın. Minho bunu sadece ben yapabilirim malesef o kadar güçlü değilsin."

Jisung bunu söyledikten sonra işaret parmağı ile Minho'nun burnuna dokundu.

Minho: "Diyorsun."

Jisung: "Evet, diyorum."

Minho sırıttı ve Jisung'un boynuna yaklaşarak nefesini verdi.

Minho: "Beni fazla hafife alıyorsun."

***

Ertesi gün 13.25

Hyunjin evinde sessiz bir şekilde oturuyordu. Ne televizyonu açmıştı ne de telefonundan bir şeylere bakıyordu. Boş boş koltukta uzanıyordu. Evdeki bu sessizliği çalan kapı zili bozdu. Hyunjin birini beklemiyordu bu yüzden kimin gelmiş olabileceği hakkında bir fikri yoktu.

Uzandığı koltuktan kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Kapının yanında ki ekrana baktı, ekranda kapının önünde bekleyen Jeongin'i gördüğünde şaşırmıştı. Yavaşça kapıyı açtı.

Jeongin gergin bir şekilde gülümsedi. Hyunjin'in bunu fark etmemesini umuyordu.

Jeongin: "Selam, Hyun."

Hyunjin: "Aa, selam. Seni beklemiyordum."

Jeongin: "Sürpriz! Arkadaşımı ziyaret etmeye geldim.."

Hyunjin geçen gece evinde Jeongin ile yaptığı konuşmadan sonra Jeongin'in yanında gergindi. Jeongin'in nasıl bu kadar rahat olabildiğini aklı almıyordu. Evine bile gelmişti.

Hyunjin: "Ah, öyle mi? İçeri gel."

Jeongin gülerek içeri girdi. Daha önce birkaç geldiği bu evi artık neredeyse ezberlemişti. Hemen salona geçti ve bir koltuğa oturdu.

Jeongin: "Hyun, bana su getirebilir misin? Buraya gelirken bayağı susadım da."

Hyunjin: "Tabii, hemen getiriyorum."

Jeongin, Hyunjin arkasını döndüğü anda ayağa kalktı. Artık eskisi gibi gülmüyordu. Hemen etrafına bakmaya başladı. Burada unuttuğu şeyi bulması lazımdı. Koltukların arasına baktı fakat hiçbir şey bulamadı. Aradığı şeyin salonda bir yerde olmadığından emin olmuştu. Hyunjin'in onu bulmuş olabileceğini düşünerek hızlı adımlarla Hyunjin'in odasına girdi. Girdiği gibi şifonyerin üstünde duran minik kutuyu gördüğünde çok rahatlamıştı. Kutuyu eline aldı. Tam çantasına koyacakken bir el Jeongin'in elini sertçe tuttu. Jeongin anlık refleksle kafasını elin geldiği tarafa çevirdi. Hyunjin ona değişik bir ifade ile bakıyordu.

Hyunjin: "Neden onu alıyorsun?"

Jeongin sesini çıkarmadan Hyunjin'in yüzüne bakıyordu.

Hyunjin: "Yoksa.. bu ilacı sen mi burada bıraktın, Jeongin?"

Jeongin hâlâ herhangi bir şey söylemiyordu.

Hyunjin: "Sana diyorum! Senin mi bu?"

Jeongin sanki daha yeni olayı anlamış gibi gözlerini kırpıştırdı.

Jeongin: "Ah, hayır. Hayır, hayır."

Hyunjin: "Emin misin?"

Jeongin: "Evet, bende senin sanmıştım. O yüzden merak ettim. Seroquel... ney?"

Hyunjin: "Ah, anladım."

Hyunjin, Jeongin'in tuttuğu elini kaldırdı ve bu sefer ilacı almak için elini oraya götürdü. Fakat Jeongin onu almasına izin vermedi. Hızla odadan çıktı ve elindeki ilaca bakarak yavaşça salona girdi.

Jeongin: "Kimin peki bu?"

Hyunjin: "Bilmiyorum."

Jeongin: "Ne zaman buldun ki?"

Hyunjin: "Dün gece salonda, masanın altındaydı."

Jeongin başını yukarı aşağı salladı ve tekrardan oturdu.

***

Seul Karakol'un da normal bir gündü. Sıradan vakalar ile uğraşan polisler etrafta dolanıyordu. Şuan ellerinde ilginç bir dava yoktu ve bu yüzden herkes rahattı. Bilgisayar başında işini halledenler, gelen ihbarları dinleyenler ve daha türlüsü her zamanki gibi işlerini yapıyorlardı.

Giriş kapısı yavaşça açıldı ve içeriye normal günlük giyinimli bir adan girdi. Sıra dışı bir şey gözükmüyordu. Adam girişin yanındaki danışmanın önünde durdu.

X: "Merhaba, bir bıçaklanma vakasını ihbar etmeye gelmiştim de.."

Bunu duyan kadın merakla adama baktı.

Danışman: "Bir dakika.."

Kadın arkada sohbet eden polislere baktı.

Danışman: "Komiserim! Bir bakar mısınız?"

Komiser Choi meraklı bir ifade ile danışma masasının önüne geldi. Bir danışman kadına birde tanımadığı o adama bakıyordu.

Komiser Choi: "Ne oldu?"

Danışman: "Bir bıçaklama vakasını ihbar edeceğini söylüyor, siz ilgilenirsiniz."

Komiser Choi başını yukarı aşağı salladı ve ardından yanındaki adama döndü.

Komiser Choi: "Dinliyorum."

X: "Lee Felix.."

Komiser Choi, Felix'in adını duyduğunda nasıl bir tepki vereceğini bilememişti.

Komiser Choi: "Felix mi?"

X: "Lee Felix'i yaralayan bendim."

Komiser Choi: "Ne..?"

***

Hyunjin ve Jeongin oturmuş konuşuyorlardı. Aralarında gergin bir hava vardı. Yani en azından Hyunjin'e öyle geliyordu. Jeongin hâlâ çok rahattı.

Jeongin: "Şey, Hyunjin. Biraz rahatlasan olmaz mı? Çok gerginsin. Neden?"

Hyunjin, Jeongin'in şaka falan yaptığını düşünmeye başlamıştı. Sanki olayı hatırlamıyormuş gibi bir de "Neden?"  diye soruyordu.

Hyunjin: "Pardon.."

Jeongin: "Yani aramızda geçenlerin bende farkındayım ama bunun yüzünden aramız böyle bozulmasın."

Hyunjin, Jeongin'in olayları hatırladığından artık emindi.

Hyunjin: "Haklısın. Boş verelim."

Jeongin, Hyunjin'e tatlı bir gülümseme ile karşılık verdi. Ne kadar kalbi acısada, Hyunjin'in yanındayken ona hep mutlu gözükmek istiyordu.

Hyunjin de ona hafifçe gülümsedi. O sırada Hyunjin'in telefonu çaldı. Arayan Komiser Choi'ydi.

Hyunjin: "Efendim?"

Komiser Choi: "Bay Hwang, karakola gelebilir misiniz? Burada Felix'i bıçaklayanın kendisi olduğunu iddia eden biri var. Changbin masum olabilir."

Hyunjin duyduklarının şaşkınlığı ile birden ayağa kalktı.

Hyunjin: "Biliyordum! Changbin suçlu değildi! Hemen geliyorum."

Hyunjin telefonu kapattı ve tek bir kelime söylemeden evden koşarak çıktı.

Jeongin evde öylece kalmıştı. Daha az önce aralarını düzeltmek hakkında konuşmuşlardı fakat Hyunjin yeniden Jeongin'in varlığını bile unutarak evden çıkmıştı. Ve yine ona hiçbir şey söylememişti.

Jeongin: "Changbin suçlu değil miydi?"

Jeongin yine olayları haberlerden öğrenmek istemiyordu. Oturduğu yerden kalktı ve evden çıktı.

***

Hyunjin hızla karakola gelmişti. İçeriye koşarak girmişti. Hem gergin hem mutluydu. Yıllardır yanında olan Changbin'in bunu yapmamış olması onu çok mutlu etmişti

Hyunjin'i gören Komiser Choi hemen Hyunjin'in yanına geldi.

Komiser Choi: "Gelmişsin."

Hyunjin: "O nerde?"

Komiser Choi: "Sorgu odasına aldık. Şimdi sorguya geçeceğim. Her şeyi anlatacak gibi duruyor."

Hyunjin: "Bende dinleyebilir miyim?"

Komiser Choi başını salladı.

Komiser Choi: "Sorgu odasının dışında diğer polislerle konuşmaları dinleyebilirsin."

Hyunjin: "Teşekkürler."

***

Komiser Choi beklenmedik bir itiraf yapan bu adamı sorgu odasına almıştı. İşler gittikçe değişik bir hâl alıyordu.

Komiser Choi: "Tamam, ilk olarak adınızı öğrenebilir miyim?"

X: "Kim Chul."

Komiser Choi: "Peki, Bay Kim. Her şeyi detaylıca anlatabilir misiniz?"

Kim Chul: "Bunu yapmam için birinden yüklü miktarda para aldım."

Komiser Choi adamın dediklerini teker teker not alıyordu.

Komiser Choi: "Kimden?"

Adam başını eğdi.

Kim Chul: "Bilmiyorum.. hiç adını söylemedi. Yüz yüze de hiç görüşmedik."

Komiser Choi başını tamam der gibi salladı.

Kim Chul: "Evimin önüne bir bıçak bıraktı, bu bıçağı eldivenle tutarak işi halletmemi söyledi."

Komiser Choi: "Bu kadar mı?"

Kim Chul: "Evet, lütfen tutukladığınız masum adamı bırakın! Hiçbir suçu yok! Günlerdir içimdeki suçluluk duygusundan uyuyamıyorum!"

Komiser Choi bir şey söylemedi.

Kim Chul: "Onun suçu başka birine atacağını bilmiyordum.."

Adamın son sözünden sonra içeri bir polis girdi.

Polis: "Komiserim, Bay Kim'in telefonundaki numarayı araştırdık fakat hat kapatılmış."

Komiser Choi: "Lanet... olayın arkasındaki gerçeği bulduk fakat elimizde bir delil bile yok.."

***

Hyunjin her şeyi dinlemişti. Ve defalarca kez kimseye ayrıntıları söylememesi için uyarılmıştı. Hyunjin tabii ki de kimseye söylemeyecekti.. Changbin dışında. Hyunjin, Changbin'in neden bu duruma hiç sesini çıkarmadığını anlamamıştı fakat artık masum olduğu kesindi. Hyunjin, Changbin'i ziyarete gidecekti.

Hyunjin ilk olarak sorgu odasından çıkan Komiser'in yanına gitti.

Hyunjin: "Bay Choi, Changbin'e ne olacak?"

Komiser Choi: "Büyük ihtimalle tahliye edilecektir. Elimizde böyle büyük bir itiraf varken onu orada tutamayız."

Hyunjin: "Tamamdır."

Hyunjin hızla karakoldan çıktı ve arabasına binerek cezaevine sürmeye başladı. Changbin ile hemen konuşmalıydı.

***

Hyunjin cezaevine girmişti, ziyaret için gereken izinleri almıştı ve ziyaret odasında Changbin'i bekliyordu. Hâlâ oldukça gergindi. Söyleyeceği şeyleri kafasında kuruyordu. Büyük ihtimal düzenlediği bütün bu konuşma Changbin ile konuşmaya başladığında kafasından uçup gidecekti.

Uzun sürmeyen bir bekleyişten sonra Changbin sonunda Hyunjin'in karşısınaydı. Sandalyeye oturmuş Hyunjin'e boş gözlerle bakıyordu. Her şeyden umudu kesmişti. Hyunjin, Changbin'in boş yere bu cehennem gibi yerde günlerini geçirmesine çok kızgındı. Ona suçu atan her kimse onu bulup kendi elleri ile polise teslim etmeye kararlıydı.

Hyunjin ve Changbin'in arasında bir cam vardı. Hyunjin, Changbin ile iletişim kurabilmek için yanındaki telefonu açtı ve kulağına götürdü.

Hyunjin: "Merhaba."

Changbin: "Merhaba, Bay Hwang."

Hyunjin: "Seni daha önce ziyarete gelmediğim için üzgünüm.."

Changbin cevap vermedi. Hyunjin derin bir nefes aldı.

Hyunjin: "Changbin, beni dikkatlice dinle."

Hyunjin sesini alçalttı.

Hyunjin: "Yakında buradan çıkacaksın."

Changbin gözlerini kocaman açmıştı. Böyle bir şey duymayı beklemiyordu.

Changbin: "Ne? Nasıl?"

Hyunjin: "Masum olduğun kanıtlandı. Suçlu itiraf etti."

Changbin: "Gerçekten mi...? Ciddi misiniz?"

Hyunjin gülümsedi.

Hyunjin: "Evet."

Fakat Hyunjin böyle bir tepki beklemiyordu. Changbin ayağa kalkmıştı ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

Changbin: "Masumum! Ben masumum! Onu ben bıçaklamadım!"

Hyunjin böyle bir şey olacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. Changbin şuana kadar susmuştu. Şimdi onun suçsuz olduğu ortaya çıkınca konuşmasının zamanı geldiğini anlamıştı. Yüksek sesle bağırıyor. Onu tutan polislerden kurtulmaya çalışıyordu. Polisler sonunda Changbin'i zapt etmeyi başarmıştı. Onu tekrardan içeriye götürdüler.


Gerilim artıyor ve hikayenin sonuna doğru ilerliyoruuuz hadi bakalımm. Oy vermeyi unutmayınnn çok öpüyorummm

sosyal medya hesaplarımm

tt:httpss.fi3

insta:httpss.fic

<33

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 1.2K 38
Bu gürültülü hayatımda kendi sesimi duyamıyorum ben. Ben seni duyuyorum Minho... Ben sessiz çığlıklarını görüyorum. Beni tamamlayan, boşluklarımı dol...
630K 76.2K 33
okulun itiraf sayfasına yapılan bir itiraf sonrası jisung'un hayatı hiç beklemediği bir şekilde minho ile kesişmişti. "tanışıyorlar mı bilmiyorum am...
5K 665 5
Sırf milletten para koparmak için karnesini yanına alıp,annesiyle altın gününe giden Jisung.Ve gittiği evlerin en büyük çocuğu olan Lee Minho...
1.6K 255 5
ölmek için zamanın yokken, ölmen için zaman yarattım.