Kötü Çocuk I & II

By BusraKck

61.7M 730K 47.8K

Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Hikayesi On yedinci yaşında farklı bir şehre taşınıp, babasıyla yaşamaya başl... More

KÖTÜ ÇOCUK
Playlist
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
KÖTÜ ÇOCUK 2
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.10
2.11
2.12
2.13
2.14
2.15
10. Yıl Özel Baskı

2.9

554K 5.7K 363
By BusraKck




Bay Harrington'ı gördükten sonra eve döndüğümde neredeyse mutluluk sarhoşuydum. Meriç'in beni önemsediğini biliyordum. Bu arkadaşlık oyunu da bunun yüzündendi. Nasıl ben ondan uzak kalamamak için Caner ile görüşmeyi kabul ettiysem o da sırf iletişimizi koparmamak için arkadaşlık etmeyi teklif ediyordu.

Aklımdan Caner'i geçirdiğim anda onu bizim evden çıkarken görünce üstüme bir ağırlık çöktü. Ben böyle bir şey düşünmemiştim?

Alt tarafı bir sevgililik oyunu çevirecektik. Babamla Meriç'ten daha sık ve iyi görüşüp, evime gelip gitmesine gerek yoktu. Olmalılıydı.

"Ne işin var senin burada?"

"Seni bekliyordum. Geldiğini görünce çıkayım dedim."

Bir de...

"Neden bekledin, Caner?" Ne gerek vardı buna!

Bıkkın bir sesle sorduğum soruya karşılık gülümsemesini korudu. Ne hissettiğim umurunda değilmiş gibiydi. Ben odama kapanıp Meriç ile vakit geçirmenin ne kadar güzel olduğunu hatırlayarak bu hisle bir süre daha vakit geçirmek istiyordum.

"Çünkü bir partiye gideceğiz. Babandan izin aldım bile."

"Ne yaptın?"dedim hayretle. Parti. BABAM. İzin. Neler oluyordu?

"Hadi şaşırmayı sonraya bırak da gidelim. Geç kalacağız."

Kolumu tuttuğunda yerimden kıpırdamadan çektim.

"Sen benim adıma babamdan izin almayı bırak önce. Nasıl böyle bir şey yaparsın? Babamın değil, benim ne istediğim önemli!"

"Sen zaten istersin diye düşündüm."dediğinde gözlerimi kapatıp nefesimi usulca dışarı bıraktım. Nasıl bir şeye bulaştığımın farkındalığı üstüme karabasan gibi çöküyordu. Caner'in kendini sevdireceğini, özellikle babamın güvenini kazanacağını hiç hesaba katmamıştım çünkü o gün bana bir teklifle geldiğinde gözümün önündeki imajı böyle değildi. Beni nasıl bir şeyin içine çektiğinin bilincinde miydi acaba? Onun zekasını küçümsemiştim ama... Belki de çok erken davranarak ben hata etmiştim.

"Yanlış düşünmüşsün."

"Kayla, yanlış anlama ama bizim bir anlaşmamız var. Okul yok olsa da aynı okulda bile değiliz. Kemik yok, istemiyorsun. Eee biz Meriç ile aynı ortamda bulunmak için senin müsaitlik durumuna mı bakacağız bir de?"

"Babamdan izin almak senin işin değil!"dedim kendimi sakin olmaya zorlayarak.

Bir adım yaklaştığında artık gülümsemesinin izi dahi kalmamıştı. O da ciddileşmiş ya da benim gibi sakinleşmeye çalışıyordu.

"Sen uğraşma ya da kötü olma diye babana soruyorum. Alışık olmadığın bir durum diye mi yadırgıyorsun yoksa benim  bile Meriç'ten daha düşünceli biri olmam mı seni kızdırıyor?"

"Sınırı aşma!"

"Sınırı çoktan aştık bence."

"İlişkimi yorumlamak sana kalmadı Caner."

"Biten ilişkini."diye düzelttiğinde öfkeyle soluyarak arkamı döndüm ve yeniden yola doğru yürümeye başladım. En azından Meriç'in benden ayrıldıktan sonra nerede olduğunu öğrenmiş olacaktım.

"Ne buldun o bencil çocukta hiç anlamıyorum."dedi bana yetiştiğinde. Sohbet edeceğimizi düşünerek cevap vermediğim halde devam etti. "Kendinden başka birini düşündüğünü görmedim daha."

Haklı sayılırdı.

"Aramızda özel bir şey olmadığını söyledim sana."

Hiç özel bir şey yaşanmamıştı. Sadece Meriç ve Kayla'ydık.

"Meriç sırf iyilik olsun diye birine yardım bile etmez. Mutlaka bir çıkarı vardır. Zaten resimlerini çizmiş. Al işte bir faydan."

"Ne diyorsun Caner?"

"Para verdi mi sana? Model olarak kullanmış seni."

"Sanat için para almayı düşünmedim kusura bakma."

"O resimlerle derece yapmadı mı? Senin üstünden ödül kazanmıştır. Üstelik kariyeri için de bir ilerleme. Sana katkısı sıfır."

Hiç böyle düşünmemiştim. Üstelik ona hava yaptığım gibi sanat için durumlarına girecek biri de değildim. Annemle yaşıyor olsak gelecek planlarımıza katkısı olması için böyle bir şey yapan birinden muhakkak bir karşılık beklerdim.

"Meriç'in CV için beni resmettiğine inanmıyorum."

"Bir çıkarı olmadığını iddia etmiyorsun ama."

Semih gibi konuşuyordu aynı. Anladım. Meriç'i benden iyi tanıyorlardı. Onun en çıplak yüzüne şahit olmuşlardı belki. En kızgın belki de. Bu yüzden bu kadar iddialılardı ama ben de en hassas yüzünü görmüştüm. Onları inandıramazdım belki buna ama benim tanıdığım Meriç gerçekti. Diğer yüzü çevresine ayak uydurmak için taktığı bir maskeden ibaretti.

"Belki benim yanımda iyi hissediyordur."diyerek onu savundum. Her zaman yaptığım gibi... Ona haksızlık etmelerine katlanamıyordum. Hem Meriç çabalıyordu. Bana bağlı bir huzura muhtaç olmamak için... Daha fazla ne yapabilirdi ki?

"Ona karşı hırstan gözü dönmüş biri olduğumu düşünebilirsin. Haksız da sayılmazsın ama o bizim alanımızı işgal etti. Anlamayabilirsin belki ama en basitinden o okulda onun çevresinde onunla ilgili bir sürü kız varken bile o bizim etrafımıza da bulaştı."

"Paylaşamadığınız şey bu mu?" Gözlerimi devirmeme aldırış etmeden "Doyumsuz biri."dedi.

"Birini çok seviyordum. Bir hafta. Belki daha az bilmiyorum. Meriç'in kızıydı artık."

"Of Caner!"

"Öyle. İnan ya da inanma. İnsanlar onunla birlikte olmayı marifet sanıyor. O da bunu bir oyun gibi sürdürüyor. Hiçbirine aşık olduğunu düşünmedim."

"Değil çünkü."dedim onunkine benzer bir hırsla. Kıskançlığa yer yoktu ama Caner sanki bilerek bu konudan bahsedip duruyordu.

"Artık biliyorum."

"Ailesine olanları öğrendim."

"Nasıl?"

"O da benim sırrım. Neden böyle yaptığını anlamak için gölgesi oldum. Aynı mekanlar, aynı kızlar, aynı partiler ama kalemi elime aldığımda çöp adamdan ilerisini çizemedim. Hıyar herifin doğuştan bir yeteneği var."

"Yeteneğini de kopyalamaya mı çalıştın?" Artık nedense ona kızmıyor, belki acıyordum. Meriç'te onda olmayan bütün imkanların olduğuna inanıyordu. Gölgesi olarak da onun gibi hissedebileceğine inanmıştı belki de.

"Tüm o ilişkilerinden ilham aldığını düşündüm."

"Öyle değil miydi?"

"Bir defteri elime geçmişti bir gün. Bombok karalamalara benziyordu. O yüzden onu biraz hafife almıştım. Bir gün sergilerden birine gittiğimde gerçekte çizdiği şeylerin o karalamalar gibi olmadığını gördüm. O karalamaları bile beceremedim ya gerçi."

Yanımızdan biri geçerken kaldırımda ona biraz daha yaklaştım. Elini belime koyarak "Ne güzel alışıyorsun bana!"diye takılmasına gülsem de elini tutup belimden ayırdım.

"Neden bu kadar takıntılısın ona?"

"Takıntı değil. Dediğim gibi anlamaya çalışıyorum."

"Onun gibi hissetmeye mi çalışıyorsun?"

Buna hemen cevap vermedi ve bir süre düşündü. Sıcaktan beynim erimeden önce onunla Meriç hakkında konuşmak hiç iyi bir fikir değildi ama takıntısı yüzünden Meriç konuşmaya bayılıyordu. Üstelik ikimizin bir arada olma sebebi de bizzat Meriç'ti.

"Belki. O da bizim gibi hissetmek için bu kadar uğraşa girmiyor mu?"

Haklıydı ama ona hak vererek Meriç'i karşıma almak istemiyordum.

"Daha iyisi olabilirsin. Meriç'i kopyalamak yerine."

Bir kafenin önünde durduğumuzda "Sen de daha iyi olabilirsin."diyerek bakışlarımı kafenin kapısından ayırıp ona çevirmeyi başardı. "Meriç'i memnun etmeye çalışmak yerine."

"Belki de ikimiz de birbirimize akıl vermeyi bırakmalıyız."desem de ruhen omuzlarımı sıkan parmaklarından kaçmak istemiştim. Arkasında kalan kafeye doğru yürümeye başladığımda "Bu sefer kimin doğum günü?"diye sordum.

"Asker eğlencesi bu."

"Nasıl yani?"

"Gitmeden önce saç kesimini yapıp bir şeyler içeceğiz işte."

"Kafede mi?"diye sordum kapıyı benim için açtığında. "Abisinin zaten mekan. Kapalı bugün."

"Çok havalı."diye mırıldanarak içeri girdim. Daha önce gelmediğim bir kafeydi. Zaten bu şehirde bildiğim yerler hala çok sınırlıydı. İçeride hilal şeklinde rengi solmuş pembe koltuklar ve iki basamak aşağıda bilardo masaları vardı. Çok kalabalıktı...

"Çok kişi var. Kapalı olduğuna emin misin?"diye sordum elini tekrar belime koymasına ses çıkarmadan. Ona hemen ben vazgeçtim, aslında gerek kalmadı Caner diyemezdim. Meriç ile aramda olan bitenleri bilmiyordu.

"Bizim mahallenin asker eğlenceleri böyledir." İçinde olmaktan  gurur duyar gibi söylemişti bunu.

Bir yere oturduğumuzda selam veren birkaç kişiyi gözümün bir yerden, Kemik'ten, ısırdığını düşünüyordum. Yüzlerini tam hatırlamasam da tanıdıklardı. Beş dakika geçmeden de Meriç'i gördüm. Birkaç saat önce birlikte alışveriş yapıp yemek yememişiz gibi soğuk bakışlarıyla şöyle bir bakıp bilardo oynanan yere yürüdü.

Canımı sıkıyordu bu durum ama en azından bir süre daha böyle olmak zorundaydı.

"Söylemiştim burada olacağını."

"Umurunda değilim. İstersen şu planı bir gözden geçir. Yani bitirebiliriz."

"İçecek bir şey ister misin?"diye sordu fikrime aldırış etmeden.

"Su."

"Başka?"

"Sadece su."

Çok onaylamasa da kafasını sallayıp yanımdan ayrıldı. O sürede ben de omzumun arkasında kalan alt kısmı görmeye çalıştım. Bora da oradaydı. Benden yana bir kez bile bakmadılar. Belki Bora'ya söylememişti bile ya da özellikle bakmamasını söylemişti. Belki de kendimi çok önemsiyordum. Sadece oyunlarına bakıyorlardı işte.

"Tost da aldım sana. Buranın Ayvalık tostu enfestir."

"Aç olduğumu nereden çıkardın?"

"Eve dışarıdan geliyordun. Belki açsındır dedim işte. Göm bunu bak! Pişman olmayacaksın."

Onun iştahla bahsettiği tosttan bir ısırık aldığımda merakla "Nasıl?"diye sordu. Beğenmemi o kadar önemsiyordu ki gülerek "Güzel."dedim. Sırıtarak arkasına yaslandıktan sonra "Söylemiştim!"dedi gururla. Bana bir şey beğendirebilmenin keyfini çıkarması gerçek olabilir miydi yoksa her şeyi ben mi yanlış yorumluyordum bilmiyorum ama öyle düşündüren bir hali vardı.

"Sen yemeyecek misin?"

"Baban enfes bir makarna yapmıştı. Tokum ben."

Gözlerimi devirerek "Çok iyi anlaşıyoruz bakıyorum da!"dedim.

"Süper biri. Meriç neden sevmedi anlamadım."

"Ona da bana yaptığın gibi sürekli Meriç'ten bahsetmiyorsun değil mi?"diyerek bir ısırık daha aldım. Omuz silkti. Neyse ki!

"Kemik'te olanlardan bahsediyorum. Babanın canını sıkmak istemem doğrusu. Tersi fena gibi gözüküyor."

Sadece Meriç'in de böyle anlaşmasını istemiştim. Semih gibi olmaları mümkün değildi. Babam Semih'i oğlu gibi görüyordu. Babasından daha çok sevgi gösterdiğini bile söyleyebilirdim ama o Semih'ti. Şimdi arkadaşım olan başka çocuklara karşı da anlayışlı olabildiğini görüyordum ve bu her şeyin evden kaçmamla bir çıkmaza girdiğini kanıtlıyordu. Birbirlerine vurduktan sonra bir daha toparlamaları çok, çok, çok zordu.

"Afiyet olsun."dedi tostu bitirdiğimde. Alışveriş merkezinde karnımı çok da doyuramadığımdan tostu çabucak bitirmiştim. Ağzımı silerken "Teşekkürler."diye mırıldandım ve sanki karnımı doyurmamı bekliyormuş gibi karşımızdaki koltukta oturan bir kızı işaret edip "İki gündür Meriç ile takılıyor."dedi.

"İki gün?"

"Gecesiz. Dün de onları gördüm. Bugün de burada. Anlarsın işte."

Kız da benim farkımdaydı. Ara sıra bana bakıyordu. Fark etmiştim ama Caner ile birlikte olmama yormuştum. İçlerine katılan yabancı birinin fark edilmesi gibi. Şimdi bakışları daha anlamlı olmuştu. Benden daha olgun duruyordu. Saçları beline kadar uzun simsiyahtı. Çok alımlı bir makyajı vardı ve fiziği... Benimkinden çok daha kıvrımlıydı.

"Aklından geçeni söyle, tersi olduğunu kanıtlayayım."dedi Caner kızı süzdüğümü bilerek.

"Hiç."

"Söyle."

"Bende olmayan her şey onda var gibi geliyor."diye itiraf ettim. Cazibe, şıklık, olgunluk. Küçük bir kız çocuğu gibi görünmüyordu.

"Belki."

Kafamı ona çevirip "Hani tersini kanıtlayacaktın!"dediğimde gülerek bana doğru eğildi. "Bunlar onu senden daha değerli yapmaz."

"Bunu bilemezsin!"diye fısıldadım karşı çıkarak.

"Bilirim. Meriç'i tanıyorum."deyip yeniden arkasına yaslandı.

"Yanılıyorsun, Caner. Bir gün anlayacaksın. Beni o kadar da umursamıyor."

"Seni kıskanıyor."

"Ne fark eder!"dediğimde yanıma sokularak kolunu tekrar elime doladı.

Midem bir anda ekşimişti.

Eve döndüğümde onunla vakit geçirmenin keyifine biraz daha uzun süre sahip olabilmek için kendimi odama kapatacak ve günümüzü düşünerek saatler geçirecektim. Caner beni buraya gelmeye zorlamasa ben onun sahte mutluluğuyla kendimi avuturken o başka biriyle eğleniyor olacaktı.

Kusmak istiyordum. Az önce karnımı doyurduğum leziz tost şimdi midemi çalkalandıran tarihi geçmiş bir peynir gibi ağırlık yapıyordu.

Caner'in varlığını hatırlatan belimde ritim tutmuş parmakları, keskin limon kokusu, parfümler, bağırışlar, karşıdaki pembe koltukta oturmuş yeşil elbiseli kız, arkamda oynuna bakıp beni umursamayan Meriç... Başımı Caner'in omzuna yaslayıp gözlerimi kapatırken "Ağırlık yaptı. Birkaç dakika böyle durabilir miyim?"diye sordum.

"Tabii ki! İyi misin?"

Kafamı sallamakla yetindim. Berbattım. Gitmek istiyordum ama giderek ikinci tur yenilmek de istemiyordum. Keşke hiç gelmeseydim! Ama o zaman da aptal durumuna düşecektim. En azından haberim olmayacaktı.

"Kızma. Onun olayı da bu işte. Kimse onu yalnız bırakmaz. Kendini çok akıllı sanıyor ama herkes ondaki paranın kokusunu alıyor."

Bana teselli vermeye çalıştığına inanamıyordum.

"Beni buraya getirerek onunla hesaplaşmak mı istedin yoksa bana onun görmek istemediğim yüzünü göstermek mi istedin anlamıyorum."

Kolunu belimden omzuma çıkarıp beni kendine yasladığında direnmedim. Boynuna doğru biraz daha sokuldum. Oradaki yara izini Meriç'in yaptığını biliyordum. Gözlerimin yaşarmasına engel olamadım.

"Seni buraya getirdim çünkü sen bana benziyorsun. Onun iyi olabileceğine inanıyorsun ama olmayacak. Senden daha uzun süre ona kafayı taktım. Başka imkanları varken neden bizim elimizdekilerden kendine hak çıkardı, neden Kemik'e geldi, neden masalarımızdan birine oturdu, neden... Bir sürü nedenin cevabını ararken bir gün bunlardan sıkılıp gideceğini kendime kanıtlamaya çalıştım ama artık kabullendim. Ne kadar yabancı gözükse de ömür boyu kiracı olacak bizim hayatımızda. Bundan zevk alıyor. O daha kötüsü olmaya çalışıyor, ben daha iyisi. O bataklığımıza batmaya çalışıyor, ben kurtulmaya. O imkanlarını reddediyor, ben o imkanlara sahip olabilmek için sabah akşam kan ter içinde çalışmak zorundayım. Bizim olayımız bu işte. O benim hayatımla bir oyun gibi oynayarak benim mücadelemle dalga geçiyor. Benim onunla mücadele edecek bir tekniğim yok. Onu huzursuz etmek dışında."

Kafamı kaldırdığımda elini tekrar belime indirdi.

"Seni buna dahil ettiğim için kusura bakma ama sen benim bu zamana kadar elime geçmiş en iyi huzursuz etme hamlemsin."

"O zaman onu huzursuz et. Öp beni."

Başını iki yana salladığında "Neden?"diye sordum.

"Bak çok aklı çalışan biri gibi görünmediğimi biliyorum. Sizin gibi iyi okullarda okumuyorum ama ben de bir şeyler biliyorum. Pişman olup benimle görüşmek istemeyeceksin sonra."

"Sen öpmezsen ben öperim."

Ciddi olup olmadığımı kontrol ederek beni süzmeye başladığında gülerek ona doğru uzandım. Bu kadar düşünecek biri gibi gözükmüyordu aslında ama bir şeyleri kaybetme konusundaki tereddütünü tanıyordum. İstediği şeyleri zorluklar içinde elde eden insanlarda gördüğüm temkinli yaklaşımdı ondaki. Meriç'in belki de hiçbir zaman gerçekten anlamayacağı bir şey.

Dudaklarımız birbirine değdiğinde garip hissettim. Tiksinmemiştim. Bu garipti. Kaba değildi. Bu da garipti. Çekinir gibi öpüyordu ki bu daha da garipti. En önemlisi de gerçekten iyi olmasını önemsiyor gibiydi ve bu en garibiydi.

Geri çekildiğimde gülümseyerek ve utanarak yüzünü sıvazladı.

"Bu kesinlikle onu kopyalamak için ayrıldığı kızları öptüğüm gibi bir şey değildi."

Tek kaşımı kaldırsam da ona inanıyordum.

"Ciddiyim."dedikten sonra elimi tutup ayağa kalktı. "Gidelim buradan. Bunun üstüne bir kavga çekemem hiç."

"Endişelenme."derken ayağa kalktım ben de. "Yüzüne renk vermek yerine kağıdı kullanacak."

"Nasıl bu kadar eminsin?"

"Çünkü beni zorla öpmediğini biliyor."

"Nasıl?"dedi kapıya yürümeye başladığımızda.

"İyi bir oyuncu olmadığımı biliyor da ondan."

Dışarı çıktığımızda da elimi bırakmadı. Eve gidene kadar söylediklerimi düşündü belki de. Oldukça sessizdi. Kapının önüne geldiğimizde elimi tuttuğunu unutmuş gibi şaşırarak parmaklarımı bıraktıktan sonra ellerini nereye koyacağını bilemeyerek bir süre pantolonunda gezdirdi. İlk kez öpüşmediğini biliyordum. Yine de öyle davranıyordu ve onu izlemesi epey keyifliydi. Kollarımı göğsümde kavuşturup onu biraz daha sıkıştırırsam kötü olur muyum diye düşündüm. Gözlerime bile bakamıyordu. Zararı gelmeyeceğini düşünüp "Kötü mü öpüşüyorum ben?"diye sordum.

Beklediğim gibi bir şaşkınlıkla gözlerini etrafta dolandırmayı bırakıp korkmuş gibi bana çevirdi.

"O nereden çıktı?"

"Böyle bir tepki beklemiyordum."

"Haa! O şeyden..." Saçlarını karıştırdı. "Bence bu yanlış oldu."

"Beni tehdit eden çocukla mı konuşuyorum?"dediğimde güldü.

"Gayet de benim. Yine de sen diğerleri gibi değilsin. Sana onlar gibi davranmak istemiyordum. Beni buna zorladın."

"Zorladım?" Şaşırmış ifademle ona bakmayı sürdürdüğümde kafasını sallayıp bana yaklaştı. Utangaç ne yapacağını bilmeyen ifadesi silinmiş daha kararlı gözüküyordu. Kollarımı sıvazlarken "Sen farklısın. En azından benim için."dedi.

"Anladım. Birbirimize falan benziyoruz."

Yine gülerek kafasını iki yana salladı. "Bana iyi gelebilirsin. Sana baktığımda Meriç'in bile kendine benzetemediği birini görüyorum. Benim için idol gibi bir şeysin."

"Bu çok iddialı Caner. Kelimelerin gerçek anlamlarını abartarak biliyor olabilir misin?"

Boş ver dercesine omuz silktikten sonra eğilip dudağımı nazikçe öptü. Sıcak, yumuşacık dudağı tenimden ayrılırken karnımda beklemediğim bir kıvılcım hissettim.

"Ben eve gireyim artık."

Kafasını salladığında utanma sırasının bana geçtiğini anlayıp anlamadığını merak ederek arkama döndüm ve hızlıca eve yürüdüm. Bu kesinlikle ondan hoşlanacağım bir oyun değildi. Böyle bir kıvılcımın bir daha kendini göstermesine izin veremezdim.

Kendini kurtarmaya çalışan, benimle gerçekten ilgilenen, ailemi önemseyen biri olsa bile o Caner'di. Tehditle teklifini kabul ettiren Meriç'in düşmanı Caner.

Boşluktaydım. Her şey yanlış geliyordu. Bunca zamanımı boşa harcamışım gibi. Sorumsuz biri gibi davranmıştım. Buraya gelmeden önce herkesin örnek gösterdiği kızdım. Buraya geldiğimde ise bunu tamamen kaybetmiştim.

Annemi, babamı, arkadaşlarımı karşıma almıştım. İyi bir arkadaş çevresi olan Kayla onun için hiç uygun olmayan mekanlara girmişti.

En çok değer görmek istediğim kişi bugün beni değersizliğin karanlık sularında boğarken bambaşka biri bana kendimi özel hissettirmişti.

Şimdi ne olacağına dair en ufak bir fikrim yoktu. Tek düşündüğüm şey ağlamak istediğimdi.

Bugünün üstünden nasıl kalkacağımı bilmiyordum ama tek istediğim annemin sesini duymaktı. Odama kapanır kapanmaz onu aradım.

"Biricik kızım."

Sesini duymak bile iyi gelmişti. Odanın içinde boş boş dolanmayı bırakıp yatağın üstüne oturdum.

"Anne."

"İyi misin birtanem?" diye sorduğunda tuttuğum gözlerimin dolmasına engel olmadım. Elimi alnıma koyduktan sonra içimi çektim.

"Kayla iyi misin?"diye yeniden sorduğunda "Sen haklıydın."dedim. Evet, geri adım atma sırası geldi Kayla. Şimdi onurlu bir savaşçı olup yaptığın hataları dile getirmelisin.

"Sana bir şey mi yaptı?"dediğinde sesi oldukça öfkeli ve korku dolu çıkmıştı. Neredeyse oturduğu yerden kalktığını tahmin ediyordum.

"Hayır. Hayır anne."dediğimde sesim o kadar boğuk çıkmıştı ki ben bile tam olarak anlayamamıştım.

"O zaman sorun ne?"

"Sadece kendimi kötü hissediyorum. Yani ben ona o kadar değer verirken onun..."dedikten sonra sustum. Sesim çatallaşmıştı. Annemin iç çektiğini duyduğumda göz yaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu. Onunla o kadar uzun zamandır böyle yakın konuşmamıştık ki kendimi yeniden suçlu hissettim. Meriç için herkesten uzaklaşmıştım. Yıllardır tek varlığım olan annemden bile. Büyükannemi aramayalı haftalar oluyordu. Vicdan azabından kavrulurken elimin tersiyle yanaklarımı sildim.

"Sen sevdiğin biri için çabaladın. Kendini bunun için sakın kötü hissetme. Daha mutlu olabilirsin."derken onunda ağladığını anladım. Kafamı sallayıp hıçkırırken bugünlerde herkesin söylediği o şeyi düşünerek "Biliyorum."dedim. Daha mutlu olabilirim.

"Gelmemi ister misin?"diye sorduğunda içimi çekip "Hayır."dedim. "Babama söyleyeceğim. Hafta sonu için beni oraya getirebilir."dediğimde o da içini çekti.

"Pekala. Seni sevdiğimi biliyorsun."

"Ben de seni seviyorum anne. Biraz uyumak istiyorum."

Vedalaştıktan sonra telefonu kapatıp yatağımın üstündeki örtüyü çektim. Kapım tıklatıldığında "Uykum var."diye bağırdım. Babam beni dinlemeyip içeri girdi. "Bir sorun mu var?"

Örtüyü başımın üstüne çekip "Uyumak istiyorum."dedim. Yatağım sallandığında ayak ucumdaki varlığını hissettim.

"Benimle konuşmak zor mu?"

Görebilirmiş gibi kafamı salladım.

"Değil. Sadece uyumak istiyorum. Sabah konuşalım mı?"

"Pekala. İyi uykular, kızım."

Bir süre sonra kapı sesini tekrar duyduğumda kafamı örtünün altından çıkarıp içimi çektim.

Evet ona da haklı olduğunu söyleyecektim. Annem ne kadar ondan daha sert tepki verse de hatamı itiraf ettiğimde çabuk yumuşuyordu. Oysa babama karşı bunu ilk kez yaşayacaktım ve ihtiyacım olan son şey böbürlenerek ben demiştim demesiydi. Bunun olmamasını dileyip gözlerimi kapadıktan sonra Caner'in renkli gözlerini görüp hızla gözlerimi açtım. Elimi dudağımın üstüne bastırdıktan sonra gözlerimi tekrar kapadım. Bu belki bir hataydı ama Caner'e yardım etmek istemiştim. O an bu doğru gelmişti. Hem de bunu yapmazsam onca yaşadığım şey boş yere yaşanmış gibi gelecekti. Onun diğer ilişkileri gibi hissetmek istemiştim. Bu şekilde babamın da annemin de diğerlerinin de söylediklerinin doğruluğunu kabul edebiliyordum. Ama Caner buna bile izin vermemişti.

İyi biriydi. Kurtarılmayı belki Meriç'ten çok hak ediyordu ama bunu benimle yapamazdı. Bundan yorulmuştum ve biriyle daha nereye gittiğimi bilmeden koşmak istemiyordum. Belki iyi bir arkadaş olabilirdik. Belki.

Ve dudakları tamamen benden uzak durmalıydı. Çünkü çok yumuşaktı ve bana özel olduğumu hissettiriyordu. Bunu düşünmek istemiyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 659 74
( istek alımına ara verildi ) ❥Kapak Tasarımı ❥Karakter Kartı ❥Tanıtım Kartı ❥Afiş ❥Kısa Tanıtım Videosu yapılmaktadır. 【 ᴛᴀsᴀʀıᴍʟᴀʀ şᴀʜsıᴍᴀ ᴀɪᴛ...
752 275 17
2. KİTAP +13 İÇERİK GARDİYANLAR serisinin 2. kitabı olan GARDİYANLAR 'L' ile birlikte Samira'nın hayatı vampirler, melekler ve büyük bir savaşla...
4.1K 82 23
bulduğum sözleri kendi sözlerimi kısacası hoşuma giden her sözü kitabıma yazacağım!!!!
2.6K 1.6K 22
Olduğumuz dünyadan uzak bir yer düşünün. Mantığın sınırlarında yürüdüğünüzü... Hayallerin değerlerini bilmeyen bir toplumu... Distopik bir dünyayı...