MAHPERİ IV +18

By Twilight267

592K 25.5K 16.2K

-Tamamlandı- [+18 cinsellik, hayali varlıklar vardır. ] O gece Tanrı küçük kızın gözyaşlarına kıyamadı, Bir a... More

Tanıtım
I. ~Çehresiz~
II. ~Bileklik~
III.~Hades'in Yasak Meyvesi ~
IV. ~Şeytanın İni~
V. ~Cerberus~
VI.~Ölüm Ensesinde~
VII. ~Güller Ve Dudaklar~
VIII. ~Mührün ilk adımı~
IX.~Efendi Ve Kurbanlar ~
X.~ Sen Acı Verecek Kadar Güzelsin ~
XI .~ Sözler ve Yalanlar~
XII.~Beyaz Güller ~
XIII. ~Kül ~
XIV. ~ Açık Yaralar~
XVI. ~Kanlı Ayna Parçaları ~
XVII~ Kanlı Ayda Çekilen Kartlar~
XIIX.~Ruhlar Hanı~
XIX.~Gece Güneşi Bitkisi ~
XX. ~Gerçek Sahip~
XXI. ~Çaresizlik ~
XXII .~Bıçak Yarası ~
XXIII. ~İlk Tanışma ~
XXIV. ~Bazı Yaralar Kanamaz~
XXV.~ Zincirlerin Kırılması ~
XXVI.~Sır Perdesi~
XXVII. ~Asılı Kalan Ruh~
XXVIII. ~Buzlar Vadisi~
XXIX. ~ Kristal Oklar~
XXX.~Soğuk Dokunuş ~
XXXI.~Ay Işığında Süzülen Bedenler~
XXXII. ~ Kana Bulanan Okyanus ~
-AÇIKLAMA-

XV.~Tanrı'nın Gölgesi ~

17.9K 911 416
By Twilight267

Şarkımız: [Bon Iver , St.Vincent : Rosyln ]

[Hayalet okuyucu olmazsanız ve görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim çünkü benim için çok kıymetli ♡]

Keyifli okumalar bebeklerim>>

                                  🍃

Ölümün o acımasız tırnakları ruhumu yok etmek ister gibi her dakika biraz daha pençelerini tam kalbimin üzerine doğru batırmaya devam ediyordu.

Ares öylece bana sarılı vaziyette girdiğim şoktan bedenimi çıkarmak ister gibi vücudumu sarsmaya devam ederken gözlerimin önünden gitmeyen o kızıl gözler arafa gittiğim günki gibi zihnimin içine yerleşen yılanın gözlerinden farksızdı.

Tüm o kabuslar tekrar ve tekrar aklımda canlanırken karşımda yine o yılan belirecek gibi vücudum bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında ezilmeye devam etti.

Ne kadar gözlerimden yaşlar akmaya devam etse de yağmur damlaları gözyaşlarım ile yarışır gibi yüzümü ıslatmaya ant içmiş gibiydi.

"Lina!" Beynimin içinde duyulan milyon tane sesten yalnızca birisiydi bu.

Ares'in sesi tüm sesleri bastırmak adına diğerlerini yok ederek beynimi istilâ etti.

"Kendine gel" Beynimin içindeki yılanın tıslaması Ares'in sesinden biraz daha az duyulsa da gözlerinin kızıllığı çoktan Ares'in yeşillerini ezip geçmişti.

"Kendine gel artık geçti. " Bir anda kızıl gözler tamamen kaybolup radarıma yağmurdan kirpikleri ıslanmış ve tel tel ayrılmış bir çift zehirli gözler girmişti.

Bedenim ıslak ve soğuktu.

Yağmurun altında bir sığınak bulmak adına buz gibi bir adamın kollarında can bulmaya çalışan bir bitkiden farksızdım.

Oysa ki bitkiler soğuktan ölmez miydi....

Ellerimi soğuk çehresinin etrafına sardım ve onu kendime çektim . Alını alnıma yasladım ve gözlerinin içersindeki galaksiler duruyor mu daha yakından izledim.

Oradaydılar ona ilk yaklaştığım gündeki gibi parlayan saysız yıldızlar. Hâlen gözbebeklerinin içinde yerini korumaktaydı.

İkimizinde burunlarının arasından akan yağmur taneleri ayırıyordu bizi sadece.

Kalbimin sesi tüm gök gürültüsünün arasından sıyrılıp kulağıma aşina olurken Ares'in buz gibi elleri ellerimin üzerinde yerini aldı.

"İyisin . Lütfen bir şey söyle, konuş benimle."

Sanki dudaklarımın mühürlenmiş dilim lâl olmuştu. Ne diyeceğimi bilemeyecek kadar korkmuştum. Birkaç saniye sonra sonunda tüm vücudum yavaş yavaş kendine gelirken dilimin düğümü de çözüldü.

"İyiyim. " Ares şükürler olsun der gibi göğe bakıp yağmurun altında gözlerini sımsıkı yumdu ve yağmurun yüzünü ıslatmasına izin verdi.

Beni tek hamlesi ile belimden kavradı ve ayaklarımın üzerine doğrulttu.

Omuzlarına tutundum zorda olsa . Pantolonumun diz kapağı yere sürttüğü için yırtılmış ve diz kapağım çizilmişti.

Lakin acımıyordu. Ares yaranın üzerine belli belirsiz dokundu ve önümde diz çöktü.

Avuç içine almış olduğu birkaç su taneciğine doğru sözler fısıldasada hiçbir şey anlamamış onu izler vaziyetteydim.

Parmaklarının ucundan sürüklenen su tanecikleri yaram ile temas edince hafif bir sızı oluştu.

Gözlerim tekrar yarama kaydığında yaranın üzeri yavaş yavaş kapanarak tamamen eski haline döndü.

Ares dizlerini ıslak zeminden çekti ve heybetli vücudu ile karşımda durdu.

"Şimdi daha iyi."

"Madem bu kadar gücün var sırtındaki yaraları da iyleştirsene."

Donuk ifadelerle beni izlemeyi sürdürdü.

"O kadar kolay değil. Ateş Lordu'nun zehrinden yapılmış bir kılıç kesti sırtımı. Böyle basit bir büyüyle geçecek bir şey değil. İşe yarasa çoktan yapardım zaten. " diyerek bakışlarını yanımıza hızlı bir şekilde koşarak gelen Gusion'a çevirdi.

Gusion'ın soluklanmak için ellerini dizlerine koyup derin derin nefesler almaya başladı çünkü nefes almakta zorlanıyordu.Dirket gözleri benim olduğum yöne çevrildi.

"Lina iyi misin sen?"

"İyiyim ." Gusion kaşlarını çatmış vaziyette bu sefer ise  Ares'e döndü.

"Yaydığın enerji o kadar güçlüydü ki delirdin mi sen!" Bir anda bağırması ile Ares ıslak olan saçlarını karşıtırıp kendini toplarlardı.

"Farkındayım. "

"Bir bokun farkında değilsin. Siktiğimin kılıcının yaydığı enerji dünyayı başımıza yıkacak kadar güçlü ne diye kullanma gerdiği duydun onu?"

Bahsettiği kılıç az önceki ruhu küle çeviren aslında Ares'in sürekli yanında taşıdığı sopanın aslında aynı zaman da Tanrı'nın Ares'e vermiş olduğu kılıçtı.

Nasıl Ateş Lordu'nu Zern'e güçlerinden dövülmüş bir kılıç verdiyse Tanrı da Ares'e vermiş olmalıydı.

Gusion bakışlarını Ares'ten çekmiş ve yere odaklamıştı çünkü az önceki kül birikintisi yağmurun akıntısı ile ayaklarının altına sürüklenmiş vaziyetteydi.

"Yoksa ruhu yakalamak yerine yok ettiğini söyleme bana Ares. Gerçi küle bakılırsa sormama bile gerek yok da."

"Başka seçeneğim yoktu. " Gusion sinirle işaret parmaklarını şakaklarına bastırdı ve ayağının altında ezilmekte olan kül tanelerine bir tekme savurdu.

"Onu sağlam geri götürmen gerekiyordu. Yok etmen değil. "

"Yok etmeseydim Lina'nın içine girecekti o zaman ne olacaktı bana söyler misin?" Ares'in sesi örülü duvardan yankı yapıp tekrar kulaklarıma aşina oldu.

"İki ucu boklu değnek anasını satayım. Şimdi ne olacak görevi yerine getiremedin?"

"Benim için endişelenmeyi kes Gusion Lina iyi değil. Arafa gidince ne olacaksa olur şimdilik konuyu kapat. dediğini yaptı ve daha fazla konuyu eşelemedi.

"Haklısın. "

"Lina'yı eve götür ben de üçümüze kuru kıyafetler alıp kartı teslim edeceğim. "

"Tamam git sen Lina'yı eve götürürüm ben. "

"Evde görüşürüz o halde." Diyerek uzun dar sokağın sonuna doğru adımlamaya ,gözden tamamen kaybolmaya başladı.

Gusion bana kısık gözlerle bakıp sırtını bana dönüp diz çöktü.

Anlamaz gözlerle boş boş sırtına bakıyordum çünkü beynim artık işlevini yitirmişti az önceki görüntülerden dolayı.

"Lina sırtıma bin seni taşırsam daha hızlı eve varırız. "

"Yürüyebilirim aslında..."

"Sıkıntı yok atla çok ıslanmışsın biraz daha yağmurun altında beklersen hasta olursun ve emin ol bunun reçetesini Ares bana keser."

"Peki, tamam." Ceset gibi olan bedenimi en az benimki kadar ıslak olan sırtına yatırdım.

Kollarını bacaklarımın altından geçirip doğruldu.

Sanki küçük bir çocuğu sırtına almış gibi rahattı.

"Ağırsam indirebilirsin Gusion sıkıntı değil yürürüm ben."

"Bu zayıf bacaklarınla bir adım bile atamazsın sen, şikayet etmeyi keser misin lütfen?Ares seni bana emanet etti. Sağlam bir şekilde eve götürmem gerek seni."

"Anlıyorum teşekkür ederim."
Sessizleşti ve yoluna devam etti. Uzun dar sokağın başına kadar hiç zorlanmadan bedenimi çıkardı bu iğrenç sokaktan.

Sık nefesler alsa da onun nefes ritmi benim iyice uykumu getirmeye devam etti.

Yağmur artık şiddetini azaltmış hafif bir şekilde yağmaktaydı. Turuncu sokak lambalarının titrek ışğını izlemeye koyuldum. Kollarım boynun önüne doğru sarkmış vaziyette bedenim hareket edemeyecek kadar tükenmiş gibiydi.

Sanırım o ruh benim ruhumun enerjisini çekmiş ve beni bitkin bir hâle düşürmüştü.

Yoksa bir anda bu kadar kırılgan bir hâl almam normal değildi.

Gözlerimi kapatmaktan korkar bir vaziyete gelmiştim. Eğer kapatırsam eminim ki o kızıl gözler ve köpeğe benzeyen silüet beynimi tamamen istila edecekti. O yüzden şu anda uyuyamazdım ne kadar yorgun ve bitkin olsam bile. Kendimi Ares gelesiye kadar tutmam uyumamam gerkiyordu.

"Gusion "

"Hımm" sesi oldukça sessiz bir şekilde çıkmıştı dudaklarının arasından.

"Bana kızgın değilsin değil mi?'

"Ne konuda Lina bizi çizmen konusunda mı?"

Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım.

"Evet..."

"Bu konuyu kapttığımızı sanıyodum."

"Yine de sormak istedim." Biliyordum ki ne kadar kızgın değilim dese de kırığın ve kızgındı.

"Ares kabullendiyse benim de kabullenemem gerek. Kızmak gerekisiz olur."

"Tamam" diyerek daha fazla üzerine gitmedim. Yağmur artık tamamen dinmiş sadece yerden yükselen ıslak toprak kokusu kalmıştı.

Evin önüne geldiğimizde Gusion beni yere indirdi ve kolumdan düşmemem için tuttu.
Ondan destek alarak sarsak adımlarla kapının önüne geldim. Anahtarı koyduğum yerden alarak kapıyı açacakken kapının önünde kıvrılmış ve iri gözleri ile bana bakan minnak beyaz yavru kediyi gördüm.

Tüyleri tamamen ıslanmıştı. Hafif serin esen rüzgardan dolayı iyice büzülmüş ve titremekteydi.

Gusion' da benim gibi yavruyu izlmekteydi.

"Onu eve almam gerek baksana ıslanmış. "

"Ev senin. Ama alman iyi olur hasta olabilir tüyleri çok ıslak. "

Kapıyı hızlıca açtıktan sonra yavruyu yavaşça kucağıma alıp ikimiz bir içeri süzüldük. Gusion salonda Ares'in gelmesini beklerken ben de kendi ile odama gidip üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtulmak için dolaba yöneldim. Kediyi yatağımın üzerine bırakırken üzerimdeki neredeyse kuru yer kalmayan kıyafetleri hemen çıkardım ve kalın olan geceliklerimi giydim çünkü aşırı üşüyordum. Saçlarımı da çarçabuk kuruttuktan sonra kirlenmiş olan kediyi yıkamak için banyoya adımladım.

Kedi o kadar üşüyor olmalıydı ki bana sanki annesiymişim gibi iyice sokuldu.

Başının üzerinden küçücük bir öpücük kondururken mırıldanmaya başladı ve sanırım hoşuna gitmişti.

Küvetin içine çok az doldurduğum ılk suyun içine bıraktığım yavru önce çıkmak için çırpınsada sonra ılık suya alışmış olacaktı ki artık iri gözleri ile bana bakmaktaydı. Ben de elimi çabuk tutup onu güzelce yıkayıp havluya sardım. Daha önceden de annem yaşarken bir kedimiz olduğu için nasıl bakılması gerektiğini biliyordum. Lakin bu senenin başında o da ölüp beni yalnız bırakmıştı . O da aynı böyle bembeyaz kartopu gibiydi. Eski kedimi anımsatmıştı bana.

Gusion'ın hâlen Ares gelmediği için ıslak kıyafetler ile sandalyede oturmaktaydı.

"Sana sığacak kıyafetim yok o yüzden Ares'in gelmesini bekleyeceksin mecbur. "

"Ares'te amma geç kaldı. Kıçım dondu burada tabi kendi soğuk o yüzden derdi yok beyefendinin."

Kediyi koltuğun üzerine bırakarak mutfaktan aldığım tabağın içine biraz mama koyup yanına bıraktığımda az önceki uslu hâlinden vazgeçip mamayı yemeye koyuldu.

O kadar iştahlı yiyordu ki bu beni gülümsemişti. Çok tatlıydı.

Gusion 'da benim gibi ona gülümser vaziyette bakmaktaydı .

"Keretaya bak sen nasıl da açıkmış. Eve aldığın iyi oldu Lina."

"Bence de yıkayınca hem mutlu oldu baksana gözlerinin içi parlıyor. "Kedi mamasını yedikten sonra bacağımın üzerine çıkarak kıvrılıp uyumaya başladı. Onu rahatsız etmeden yavaş yavaş tüylerini okşamaya başladım.

Tabi bu arada Ares'te elindeki kıyafet poşetleri ve bir kutu hap ile salona giriş yaptı.
Direkt olarak bakışları kucağımdaki kediye kaydı.

"Evde bir kedin olduğunu bilmiyordum Lina."

"Kapının önünde ıslanmış vaziyette buldum ben de eve aldım ve besledim. Sanırım bana alıştı. "

"İyi yapmışsın çok küçük zaten."diyen Ares'in gözleri benden uzaklaşıp Gusion'ın paçalarıdan akan yağmur sularına odaklandı.

"Yürü şu ıslak kıyafetlerden kurtulalım. Lina sen de al şu hapları dolaba koy hasta olursak içeriz. Daha doğrusu ikiniz içersiniz."

"Tamam."diyerek onlar üstlerini değiştirmek için hareketlendiklerinde ben de kediyi uyandırmadan koltuğun üzerine bırakarak mutfağa adımladım.

Dolabın en üst rafında diğer hapların yanına koyup doğruca salona geri döndüm.
Kedi aynı bıraktığım gibi mışıl mışıl uyumaktaydı. Onu uyandırmadan koltuğun en köşesine oturdum ve Ares ile Gusion'ın gelmesini bekledim. Yaklaşık beş dakika sonra ikisi bir ellerinde yakmış oldukları sigaralar ile salona giriş yaptılar.

Gusion beyaz Ares siyah örme kazak ve altlarına giymiş oldukları gri eşofman ile sonunda ikisi de üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulmuşlardı.

Ares ucunu kendi sigarasının ucundan ateşlediği sigarayı bana uzattı. Dalı dolgun dudaklarımın arasına kıstırdım ve ikisinin yüzlerindeki çaresizliğe odaklandım.

"Şimdi ne olcak görevi yerine getiremedin Ares?"dediğimde Gusion da benim ile aynı derecede merak içindeydi.

"Hesap vermek zorunda kalacağım. "

"Ne gibi bir hesap?" Kesin başına benim yüzümden bir şey gelecekti. Başına iş açmıştım.

"Bilmiyorum gidince göreceğim Tanrı'nın bana vermiş olduğu görevi yerine getirmediğim ve ruhu küle çevirdiğim için ceza alacağım büyük ihtimal. "

"Hepsi benim yüzümden. " Aniden kaşlarını çatmış ve kızgın gözlere bana dönmüştü.

"Senin suçun değildi. " Gusion aramızdaki çıkacak tartışmayı önceden sezmiş olacaktı ki sessizliğini koruyup sadece ikimizi izlemekteydi.

"Nasıl benim suçum değil Ares! Sana yardım etmek için peşinden gelmeseydim sen de onu yok etmeyecektin."

"Aslında Lina haklı gibi. " diyen Gusion sessizliğini sonunda bozmuştu.

"Haklı falan değil olan oldu artık her defasında kendini suçlamayı bırakır mısın Lina? Onu yok etmeseydim ne olacağını tahmin edebiliyor musun sen?" Sesi artık ciddi bir ton almış sigarası tamamen bitmişti.

Sigarayı masasının üzerindeki tabalada söndürdükten sonra parmaklarındaki metal yüzükler ile oynamaya başlamıştı.

Yüzünden eksik olmayan o donuk ve sert ifadeden dolayı kemikli çenesi olabildiğince kasılmıştı.

"Risk alamazdım Lina. Beni anlaman gerek senin bir suçun yok. Tek şansım buydu. O adi ruhun oraya gelme sebebi bir beden bulmaktı . Senin bedenin yerleşebilmesi için gayet uygundu. Eğer onu küle çevirmeseydim şimdi karşımda oturur vaziyette olmazdın. "

Kabullenmekten başka seçeneğim kalmamıştı. Bir yandan da haklıydı seçeneği yoktu çünkü o ruh benim içime girebilirdi.

Ares'in bedenine girmeye çalışması da başlı başına bir saçmalıktan ibaretti zaten.

"Senin bedenine girmeye çalışmıştı neden girmedi peki?"dediğimde bu olan olayı Gusion'da bilmediği için bakışlarını uyuyan kediden çekip Ares'in vereceği cevaba odaklandı.

"Çünkü Lina, o ruh şeytana tapıyor benim ruhum ve bedenim onun ruhunu taşıyamayacak kadar Tanrı'ya ait ve bizzat Tanrı'nın nefesinden üflenerek yaratıldım. "

O çok kutsal bir varisti. Basit bir çizimden ibaret olamayacak kadar özledi.

"Peki elindeki kılıç o da mı Tanrı'ya ait?"
Başımın üzerinden geçtiği anda yaydığı enerji o kadar güçlüydü ki tek vücut olarak kaldığım için Tanrı'ya şükür etmem gerekti.

"Sana anlattığım gibi Zern'e Ateş Lordu'nun zehrinden yapılan bir kılıç verildiyse bana da Tanrı tarafından onun dövdüğü bir kılıç verildi."

Aşırı güçlüydü. O Tanrı'nın şüphesiz vücud bulmuş haliydi. Tanrı'nın yeryüzündeki simgesiydi.

Ares Labrenos tam anlamıyla bir gölgeden ibaretti.

Tanrı'nın gölgesi...

Ares yanında duran sopayı yere doğru salladı ve sopa kılıç hâlini aldı. Onu tek hamlesi ile kınından çıkardı. Buz mavisi olan rengi insanın gözünü kör edecek kadar keskin bir tondaydı. Sanki buz kristalinden dövülerek yapılmıştı. Kılıcı tekrar geri soktu ve Gusion'a doğru uzattı.

"Açmayı dene her zaman istediğin bir şeydi?"

"Aslında Ares bu iyi bir fikir olmayabilir."

"Dene sadece." Gusion korkak bir tavırla dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi ve kılcı eline alıp ayağa kalktı.

Bizden iki adım kadar geri gitti ve derin bir nefes aldı.

Kılıcın iki ucundan tutup iki yana doğru çektiğinde kılıç bir milim bile kınından dışarıya çıkmadı.

Gusion sinir olmuş olacaktı ki bu sefer daha hızlı çekti ama yine aynısıydı. Kılıcı kaç defa açmayı denese de onu kesinlikle çıkaramazdı. Güçsüz olduğundan değildi . O kılıcı sadece Tanrısal gücü olanlar açabiliyor olmalıydı.

Gusion iyice kaşlarını çatmış bir şekilde oflayarak kılcı Ares'e geri uzattı.

"Aslında açabilirdim de Lina'yı taşırken yoruldum. Gücümü kaybettim. Kendi kılıcım olsa anında çıkarmıştım. "

Ares ensesini kaşıyarak gülümsedi.

"Senin kılıcı Lina bile kınından çıkarır."

Gusion kısa bir an bana baksa da hayretle kaşlarını havalandırdı .

"Bu dediğin asla olmaz seninkini nasıl Tanrı kendi elleri ile yaptıysa bizim altımızınki de Buzlar Vadisi'nde savaş olcağı zaman eğitilmemiz için gökten melekler indirdi. Yani senin fıstık bizim dünyamızda ne yazık ki burada olduğu gibi gücü elinde tutmaz aksine hepimizden daha güçsüz."

Sonuna kadar haklıydı burada ne kadar onların sahibi ben olsam da diğer tarafta korunmak için onlara mecburdum.

Ayrıca aklıma bir şey takılmıştı. Ares hariç nasıl altı kişi olabiliyorlardı. Anlamamıştım.

"Ne demek altı kişisiniz siz dört kişi değil misiniz Ares hariç diğer iki kişi kim ,sizinle Buzlar Vadisinde savaşan?"

Gusion bakışlarını hâlen Ares'in elinde tuttuğu kılıçtan çekti ve bana cevap vermek için ağzını araladı.

"Hımm sana Ares henüz bizim ekibin devamını anlatmamış. Tanrı'ya şükürler olsun ki ikisini sen yaratmadın."derken ki ses tonu benimle takılmak için eğlenceli bir tonda çıkmıştı.

"Çok komiksin cidden " derken bana göz kırpması kısa süreliğine gülümsememe sebebiyet verdi.

"Neyse konuyu dağıtmayayım.
Drew ve Dakota." Gözlerimi karpıştırdım.

"Dakota arafın en iyi şifacılarındandır. Topladığı bitkilerden yaptığı merhemler baya da etkilidir . "

Ares'in sırtındaki yaraları da yaptığı merhemlerle iğleştirebilirdi. Bunu söylediği iyi olmuştu.

"Drew Kuzey Bölgesi'nin bekçisi ve en iyi büyücülerindendir. Kasaba halkından bazı çocuklara eskiden evinde eğitim veriyordu. Ama artık tamamen kendini dövme sanatına adadı. Ares'in elbet vücudundaki dövmeleri görmüşsündür. Her birini Drew çizdi. "

Şaşırmıştım açıkçası.

"Herkesin dövmesi farklıdır mesela Ares'in ejderha dövmelerini kimse vücuduna yaptıramaz. En üst o olduğu için ona özel tasarlandı. " Ares'in dövmeleri sadece ona özel tasarlanmış ise kelebek dövmesi de öyle olmalıydı.

"İkisi bir mi yaşıyorlar?"

"Evet Ares Drew'i Kuzey Bölgesi'ne yasak girişler yapılmaması için gönderdi çünkü Cesetler Bölgesi'ne giden yol oradan geçer. Cesetler Bölgesi'nin güvenliği çok önemlidir. Ve onları Cennet'e gönderene dek orada misafir etmek ile görevliyiz hepimiz. "

"Anlıyorum. Peki Dakota bir şifacı olmasının nedeni ne ?"

"Aslında onun amacı dirilen cesetlerin yaralarını iyleştirmek. Örneğin küçük bir kız çocuğunun kolu boylu boyunca kesilmişti. Dakota'da yarayı yaptığı şifalı merhemler ve ilaçlara iyleştirdiki Cennet'e gidesiye kadar mutlu olsunlar."

"Ne kadar da ince bir düşünce cidden Tanrı kullarını seviyor. Ve aynı bizim doktorlara benziyor mesleği. "

"Evet benziyor. İşte geçen sene ikisi evlenince sakin bir hayat yaşamak için Kuzey Bölgesi'ne taşındılar. Arafın en güzel yerlerindendir. Hatta oradan tüm gökyüzünndeki yıldızları görebileceğini söylemişlerdi.
Kasabadan uzak olduğu için gökyüzüne dağılan ışık olmadığından harika bir manzarası olduğunu duymuştum. "

Yıldızlar...

Ares'in gözlerindeki parlayanlar gibi.
Sonsuz yıldızların gökyüzünü çevrelemesi ne kadar da güzledi.

"Yani ekip aslında Ares hariç altı kişiden oluşuyor. Her birimizin Tanrı tarafından yaratıdığımız andan itibaren görevleri kulaklarımıza üflenir ki beynimizde yer edinip yerine getirelim."

Her birinin farklı görevi olsa da asıl amaçları Araftaki düzeni sağlamak ve Cesetleri Cennet'e gidecekleri vakite kadar bölgesinde ağırlamaktı.

"Peki Zern onun görevi neydi?"

"Ares'in kardeşi olduğu için bizden bir tık daha ayrıcalıklıydı. Biz Ares'in yanında daima ihanet etmeden durmak ile hükümlüyüz.Hepimizin görevi düzeni sağlamak. "

"Ne gibi bir ayrıcalıktan bahsediyorsun?" Dediğimde Gusion konuşmaktan yorulmuş olacaktı ki Ares sözü ondan devraldı.

"İstediği görevi seçme şansı verildi ona. Lemort'tan önce arafın çevre korumalığını o yapıyordu. Sonradan tatsız olaylar gerçekleşti için şimdi Yasak Bölge'de haps oldu."

Tanrı'ya ihanet etmeseydi o da şu anda aramızda olabilirdi.

"Her zaman tek bir amacı vardı onun. Beni yok edip elimdeki tüm boyutların kapısını açan asamı alarak Diana'yı geri getirmek istiyor. Lakin o getireceği kadın onun Diana'sı değil sadece ona benziyen paralel evrendeki biri."
Ares'i yok edemeyeceğine rağmen hâlen savaşmaktan geri kalmıyordu.

"Bu kadar güçlü olmasının nedeni Buzlar Vadisinde'ki savaşta nasıl ben Tanrısal boyutuma büründüysem Zern de Şeytani boyuta geçti. Evet onu hafife asla almamam gerekiyor çünkü şeytanın aklı yabana atılacak bir şey değil. "

Düşmanını küçümsemek aptallık olurdu kesinlikle ama Ares şeytandan daha zeki bir varlıktı. Güçlü olduğunu bilse bile yine de tedbirini her türlü alacaktı.

Tanrısal boyut onun tamamen şu anki görüntüsünden arınarak özüne dönmeseydi.

"Peki asıl sen ,benim çizdiğim beden haricinde nasıl görünüyorsun ?" Parmaklarını şakaklarına bastırdı ve derin bir nefes aldı.

"Asıl beni sana gösteremem Lina. Dünyada iken asla olmaz ki sen ölümlüsün yaydığım kudret seni yok eder." Ses tonu o kadar netti ki asla diğer boyutunu göremeyecektim.

"Hiçbir zaman göremez miyim?"

"Görmezsin..." Bakışlarını yere indirdi.

Hâlen Ares hakkında tam anlamıyla net şeyler bilmiyordum. O sırlarla doluydu. Her geçen gün bu sır perdeleri tek tek aralanmaktaydı.

Onu çizmem kesinlikle Tanrısal vücudunun bir örtüsüydü. Ares en başından beri dediklerinde haklıydı. Benim onu çizmem sadece bir basamaktı. O zaten yaratılcaktı çünkü son varisti. Ondan sonrası yoktu. Olmayacaktı.

Ares ayaklandı ve yavru kediyi kucağına aldı. Kedi Ares'in elinin üzerini yalamaya başlamıştı. Güzel gözlerini Ares'in çehresinden bir milim bile ayırmazken iyice ona sokuldu ve tekrar uyumak için gözlerini kapattı.

"Hadi uyuyalım artık yarın dönmemiz gerekecek."dediğinde Gusion dün gece uyuduğu kanapeye uzanıp üzerini de pikeyi tamamen örttü.

Bana da yol göründüğü için ayaklandım. Ares'in arkasından adımlamaya devam ederken sonunda odamıza gelmiştik.

Odamız...
Ne kadar da garip gelmişti. Ares kediyi yatağın üzerine yavaşça bırakırken sırtı bana dönüktü ki kazağını tek hamle de çıkartıp yanında duran sandalyenin üzerine koydu.

Derin yaraları dünkü gibi aynı şekilde durmaktaydı. Lakin içindeki közler tamamen sönmüştü. Acıyor olduğunu biliyordum çünkü etrafı kızıllıktan arınmış mor olmaya yüz tutmuştu.

Yanına yaklaştım ve belinden sarıldım ona ellerimi çekmedi. Aynı pozisyonda kaldı.

Dudaklarımı yaralarının olduğu noktandan uzak bir yere bastırıldığımda elimin altındaki kasları olabildiğince gerildi.

Tekrar ve tekrar öptüm onu kendimi çok değişik hissediyorum. Gönül ister ki yaralarından öpeyim onu iyleşebilsin ama bu imkansızlıktan başka bir şey değildi.

Ares beni kolumdan tutarak önüne getirdi ve kendine doğru çekti . Bakışlarım sisli bir hâl almış gözlerine kaydı. İçindeki sayamayacağım kadar çok olan yıldız kümeleri kendini her zamanaki gibi belli ediyordu.

Soğuk olan elini yüzüme koyduğunda yanağımı iyice soğuk olan avucunun içine yerleştirdim.

Baş parmağını dudağımın üzerinde ağır ağır gezdirmesi bile beni tahrik etmek için yeterliydi. Gözlerimi istemsiz bir şekilde yumarken bana yaklaştığını hissediyorum.

Bir milim uzakta olan soğuk nefesi dudaklarımın üzerinde gezinirken onu ensesinden tutup kendime çektim. Soğuk nefesi sıcak nefesimle karışmaya dudakları dudaklarımın üzerinde asılı kalmaya başlamıştı.

Bunu beklemiyor olacaktı ki öylece yerinde çakıldı kaldı.

Dudaklarım onun dudaklarının arasında ezilmeye yüz tutmuşken Ares beni arkamdaki duvara yasladı. Vücudunun üstü çıplak olduğu için buz kütlesi gibi olan kasları karın bölgemdeki yeşeren onlarca beyaz gülü yok etti.
Dili dudağımın arasına sızdığında onu iyice kendime bastırdım. Ellerimin heyecandan titrediğini hissettim. Belimi iyice kavradığında tek eli  bacağımın üzerinde dolanması ise beni bir yandan tahrik ederken bir yandan da korkutuyordu. Hazır hissettmediğimden değil ona bu kadar yaklaşmak bile beni heyecanlandırıyorsa ilerisi beni yok etmek için yeterli olacaktı.

Diğer eli belli belirsiz kalçama dokunurken vücudumun iyice yandığına emin olmuştum. Onun gibi birinin karşında ben yanarken ısımla onu eritmekteydim.

Onu öpmek, ona yaklaşmak, ona dokunmak ölümlü vücudumu öldürebilecek kadar güçlüydü.  Tanrısal boyutuna geçmesine gerek yoktu beni yok etmek için. Böyle öpmeye devam ederse zaten dünya üzerinden silinecektim.

Öpüşü ne çok nazikti ne de çok sertti ama tutku barındırdığına emindim.

İyice başım dönmeye devam ederken Ares'in sırtındaki ısı yükselmeye ve dudakları dudaklarımın altında titremeye başlayınca onu aniden göğsünden iterek kendimden uzaklaştırdım.

Yüzündeki acı dolu ifade ondan uzaklaşınca net bir hâl alırken sırtına bakmak için onu kolundan tutup arkasına çevirdim.

Belirginleşen köz parçaları onu yakmaya başlamıştı.

Gözlerim görüntüler karşısında dolmak için fırsat arıyordu.

"Ares bu böyle olmayacak çok kötü gözüküyor. Elimden de hiçbir şey gelmiyor kahretsin!" Sesim iyice titrek bir ton alırken Ares yatağın ucuna oturdu.

"Dakota ve Drew'i çağırma vakti geldi. Senin yapabileceğin bir şey yok güzelim üzülmekten vazgeç artık.  Tamamen iyleşmesede belli bir süre yaraları kapatacak bir merhem yapabilir. "

Dediği aklıma yatmıştı. Bunu yapsa yapsa Dakota yapardı.
Elimden bir şey gelmemesi o kadar acınası bir durumdu ki. Ona yaklaşınca canının yanması canımı sıkmaya başlamıştı.

"Canın acıdığı hâlde bana yaklaşmaya devam ediyorsun. Yapma. Lütfen..." Sesim iyice titremeye  başlamıştı.

"'Senden uzak duracağıma sırtımdaki yaraların kanamasına razıyım ' dediğmi hatırlıyorum ölümlü. "

"Ben de sana 'Canın yanarsa canım yanar Ares ' dediğimi hatırlıyorum. " bana cevap vermeyerek yatağın içine girdi.
Bu konuyu konuşmamak için ürettiği bir bahaneydi.
Benim sığabileceğim kadar yer ayırırken konuyu çoktan rafa kaldırmıştı bile. Kedi Ares'in ayak uçlarında mışıl mışıl uyumaktaydı.

"Orada dikilmeye devam mı edeceksin Lina?"

Cevap vermeyeceğimi anladığında parmaklarını şıklattı ve ışığı söndürdü. Sadece odayı aydınlatan loş sarı bir ışık kaldığında yüreğimin ortasına oturan korku tüm vücudumu çepeçevre sarmıştı. Gördüğüm ruhun görüntüsü tekrar ve tekrar zihinimde beni yoklarken hemencecik Ares'in yanına sokuldum ve ona sıkıca sarıldım.

Bunu beklemiyor olacaktı ki bir kaç dakika bekledi ve sözcüklerin ağzından dökülmesine izin verdi.

"Korkma yanında ben varım. "
Zihnimi okuduğu için ona anlatmam gerekmiyordu zaten.

"Korkmamak elde değil Ares. İlk gördüğümden tut onu küle çevirişine kadar zihnimde yer edinmiş vaziyette. Kızıl gözleri aklımdan çıkmıyor. Ölüm Yiyenler'in dönüştüğü o iğrenç yılanın gözleri gibi iğrenç bir kızıllıktan bahsediyorum."

Ellini saçlarımın üzerine gezdirmeye başladığında aklımdaki tüm görüntüler yerini bir karanlığa bıraktı. O kadar ağır ve yumuşacık okşuyordu ki başka bir şey düşünmek elde değildi.

"Sadece gözlerini kapat ve bana güven yanında ben de uyuyor olacağım. Nasıl olsa bu bedene iyi bakmam gerek. "

"Uyumadan veya yemek yemeden durabiliyor musun hiç ?" Dediğimde aslında konuyu tamamen farklı bir yöne çekmekti amacım.

"Tanrısal boyutta geçtiğimde mümkün bu ama senin yarattığın vücudu beslemem gerek. Elbette benim de ihtiyaçlarım
oluyor. "

"Asla diğer halini görmeyecek miyim?"
Düşünür gibi olsa da hemen cevap verme gereği duydu.

"Sen bir ölümlüsün diğer boyutumu görmen demek ölmen demek. Yaydığım enerjinin en ufak parçası bile kalbini durduramaya yetecektir. "
Ölümlü olduğum için göremiyordum ama ölümsüz olsaydım görebilecektim.

Başımın üzerindeki elleri aynı hızda saçımı okşamaya devam ederken başımı onun göğüsüne yatırdım.  Sıkıca sardı bedenimi.  Isıtmak gibi bir amacı asla olamazdı zaten. Güven vermek ister gibi kucakladı bedenimi. Bedenim onun kollarında huzur bulmuştu.

İlk kez birinin kollarında bu denli  buldum kendimi. Bu kadar rahat ve huzurlu hissettim.

Oysa ki herkesin ilk sarıldığı erkek babası değil miydi?

'Senin bir baban yok Lina asla da olmayacak ' beynimin içinden konuşan ses çığlık atmak istermiş gibiydi de sanki uzun zamandan beri sessizliğini bu zaman için korkumaktaydı.

Dedikleri harfi harfine doğruydu benim bir baban yoktu , olmayacaktı...

Anneme onca yaptığı şeyler aklıma gelirken  göz yaşlarım birer inci tanesi gibi yanaklarımda  yerini alırken Ares fark etmeyecekti çünkü çoktan uykuya dalmıştı.

Ona biraz daha sarıldım ve başımı  iyice göğüsüne bastırdım . Hâlen bir ses yoktu sol göğsünde bu daha fazla ağlattı beni.

Göz yaşlarım sonunda dinmişti ben de sol göğüsünün olduğu yerden öptüm onu ,elbet bir gün atacaktı.

Atmalıydı...

🍃

[Zern Labrenos]

Önümdeki viskiden bir yudum daha aldıktan sonra balkona çıktım.

Karşımda yer alan eğitim kampında çalışan ruhlar en az benim kadar hırslıydı. Onların içindeki bu intikam ateşi ile bu sefer onu yenmem gerkiyordu.  Önceki savaşta  galip  gelmemiştim çünkü o  zamanlar çok güçsüzdüm. Ama en azından ona iyleşmeyecek yaralar bırakmıştım sırtında. Bakışlarımı tekrar kampa yönelttim. Onlarla gurur duyuyordum. Yüzümde olan gururlu gülümsemeyi yok eden şey ise kapıdan giren sadık dostumdu.

Sırtımı balkon demirine yaslarken karşımda yerlere kadar eğilmesi beni oldukça memnun etmişti. Herkes zamanla gerçek efendinin ben olduğumu anlayacaklardı.

Ona gelmesi için elimle işaret yaptığımda yanıma titrek adımlarla yaklaştı.

"Efendim emrettiğiniz gibi yapmam gereken büyüye başladım lakin bu kara büyü çok zor."  Son söylediği kelime tüm tadımı tuzumu kaçırırken ona iyice yaklaştım ve sert bir şekilde boyununu kavradım. Yaydığım enerjiden dolayı gözleri acıdan aniden dolarken ayakta durmakta zorlanıyordu.

"O siktiğimin ağzını  kapat ve o büyüyü Ares  geri gelmeden yap yoksa büyüyü senin üzerinde denerim ve asla oradan çıkamazsın. "

"Efendim, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum lakin biraz zaman alacak. "

"Sana ne zaman biter diye sormadım o kadın orada haps olacak anladın mı beni daha önce gelip bana onun bir şey sakladığını duymuştun öyle değil mi?"

Elimi boynundan çektim ve art arda öksürmesine izin verdim. Dizlerinin üzeriden tekrar doğrulur hâle geri döndü ve başını eğerek konuşmasını sürdürdü.

"Evet efendim. Ares ve Ashia konuşurken biraz duymuştum onları ve o ölümlünün elindeki garip defterlerin başında  Ares ile defalarca kavga ettiğine şahit oldum. "

"Bana net bilgiler ile geleceksin . O defterlerin içinde ne olduğunu öğreneceksin ve o kadının ne sakladığını.  En önemlisi abimin bunca zaman onu neden dünyaya geri göndermediğini.  Anladın mı beni?  Büyüyü çabuk yapmaya bak ve o kadının hakkında öğrendiğin en ufak bilgiyi gel bana rapor et duydun mu beni?"

"Size daha sağlam bilgiler getireceğim efendim. Siz hiç merak etmeyin o büyüyü de en iyi şekilde yapacağım . Benden şüphe dahi etmeyecekler çünkü Ares bana güveniyor."  İçimden bir his bu kadın Diana'ma ulaşmamı kolaylaştıracağını söylüyordu. Yoksa abim olacak biri neden ölümlüyü bunca zaman yanında tutsun ki? Önemli biri olmalıydı. Ölüm Yiyenler şimdiye kadar onu öldürmesi  gerekirken onun yaşaması başlı başına bir gariplikti zaten. Ares onu koruyordu ama neden?
Onun daha önce rüyasına bir şeyler görmek için sızsam da abim ile saçma bir düğün gördüğü  için bir halt öğrenmeden  çıkmıştım rüyasından.

"Gel şimdi şu kampı ziyaret edelim de sen de gör ne kadar istekli olduklarını.  Her biri Ares'i yok etmek için gece gündüz
çalışıyor. "

"Emin olun efendim o ölümlüye aşık olursa iyice zayıflayacak.  Ve o zaman siz onu küle çevireceksiniz. "

"Bana inandığın için saol . Eğer şu yaptığın büyü işe yararsa işimiz daha kolay olacak. Eğer onu oradan çıkartabilirse ona değer veriyor demektir. Şayet çıkartamazsa bu daha  da işime gelir çünkü aklı onda  kalır biz de burada daha da güçleniriz."

"Öyle efendim." Dediğinde ikimiz bir evimden çıkıp büyülü  tellerle çevrili olan kamp alanına girdik.

Herkes beni gördüğünde ellerindeki kılıçları ve yayları bırakıp önümde eğildiler.

Yanıma onları eğiten karabüyücü Danise gelince önümde eğilip talimat vermek için yönünü tekrar çalışmaya devam eden ruhlara döndü.

"Umut vaad ediyolar mı?"dediğimde bakışlarını hiç birinden çekmeden konuşmaya başladı.  Eğittiği ruhlardan oldukça memnun ve gururluydu.

"Aralarında çok iyi olanlar var efendim. Kılıcı çok  iyi kullanan." Sesinin titremesine takıldığımda bana yalan söyleyebileceği aklımın bir köşesine yer edindi. Ne cürretle bana yalan söylemeye cesaret ederdi.

"Öyleyse getir karşıma bana hünerlerini göstersin "  Bunu dememi beklemiyor olacaktı ki elleri ayaklarına dolandı.

"Ama efendim  henüz size karışılık verebilecek kadar iyi değil. "
Tek hamlemle onu boğazından tutup yukarı kaldırdığımda  elim tamamen ateş parçasına döndüğünde parmaklarımın altında boğazı kül olmaya başladı.
Onu sertçe yere attığımda ayaklarımın önüne kapandı.

"Affedin efendim. Hatsizlik ettim. "

"Bana bir daha sakın yalan söyleme ve git getir o ruhu karşıma. "

Yerde sürünerek ayağa kalktı.

"Getireceğim efendim. " koşar adım yanımdan uzaklaştı ve ruhların arasına karışarak yaklaşık beş dakika sonra kolundan tuttuğu ruhu önüme doğru attı.

Ruh ayaklarımı  öperek af dilemeye bana karşı şansı olmadığını dile getirmesi beni iyice sinir etmeye başlamıştı.  Bu kadar korkak olursa o savaşı nasıl kazanırdım.

Onu ensesinden tutup ayağa kaldırırken gözlerini gözlerime çevirmekten korkmaktaydı.

"Ayağa kalk ve mertce savaş benimle yoksa Ares Labrenos seni zaten yok etmekten geri kalmayacak." Böyle söyleyince cesareti geri toplanmış olacaktı ki ayağa kalktı.

Kılıcını kınından çıkartıp benden olabildiğince uzaklaştı.  Söylediği birkaç büyülü sözler ile enerjisini kılca aktardı ve bana doğru bir fiske fırlattı. Kılıcımı çok rahat bir şekilde ışık hızlıya gelen enerji dalgasına siper ederken başımızın üstünde kıvılcım oluşup tamamen yok oldu. Keyifle gülümsedim.

Gözleri iyice korkudan büyüyen ruh bozguna uğramışa benziyodu. Bu kadar kolay büyü ile mi en iyi olacaktı bu cidden komikti.

"Bana şimdiye kadar öğrendiğin en iyi büyü yolu ile karşılık ver korkak!!"dediğimde kılıcını yere doğru batırdı ve yerin enerjisi ile söylediği sözleri zaten tahmin ettiğim için pozisyon almam uzun sürmedi.

Yaptığı büyü Kristal Büyüsü'ydü kılıcıma tekrar birkaç sözcükle enerjimi doldururken bana doğru gelen enerji dalgasına tuzla buz ettim.

En iyi bildiği bana göre en basit atak büyülerindendi.

Şaşkınlığını hâlen sürdürürken etrafımızda ki diğer ruhlar bizim düellomuzu izlemekteydi. Şu anda kıldığım karar ile o zincirin zayıf halkasından başka bir şey değildi ve ortadan kalkmalıydı. Şimdiye kadar Danise ona çok fazla tolerans tanıdığı için kendini bir halt sanmaya başlamıştı.

Diğerlerine ibret olması için avuç içimde enerjimle büyüttüğüm Lanet Büyüsü'nü bir ateş topuna çevirdim. Etrafımızdaki herkes olabildiğince bizden uzaklaştı.

Etrafımda bir tur dönerek kılcı ile kendini savunmaya hazırlanan ruha kılıcımın tersi ile havaya attığım ateş topunu güçlü bir fiskeyle ona doğru fırlattım. Ona doğru fırlattığım  ateş kırmızısı büyü topu ona  doğru ışık hızıyla hareket etmekteydi. Havada kasvete dönüşen büyü ona çarpması ile kılıcı ortandan ikiye bölünüp  tam sol tarafına geldiğinde ruh acı dolu bir iniltiyle bağırıp  küle dönüp rüzgarın etkisiyle uçuşup gitti.  Elimdeki kılıcı zafer edasıyla yere indirdim.
Her birinin önünde  onu yok etmiştim ben etmezsem o zaten yok olacaktı.

Herkesin gözleri korku ile büyürken onlara döndüm.

"Bu korkak size ibret olsun. Karşımızdaki  düşmanın sizi küle çevirmesini istemiyorsanız daha istikrarlı çalışın. "

Hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. İçlerindeki hırs tamamen dışa taşmaya başladı. Benim de vücuduma yerleşen Ateş Lordu'nun nefret ve kini damarlarım boyunca akmaya devam etti. Bu sefer onun hiçbir şansı olmayacaktı.  Kellesini kendi ellerim ile  kopartacaktım.

"Yaşasın Efendi Zern...."

🍃

[Ares Labrenos ]

Beni gecenin bu vakti uyandıran şey Lina'nın bana sarılı olan vücuduydu. Daha doğrusu alev gibi yanan vücudu.

Lambayı elimi şıklatarak açtığımda Lina'nın alnının boncuk boncuk terlediğini gördüm. 

Kaşları çatılı bir hâlde ve alt dudağı aralanmıştı.  Ne kadar soğuk olsam da onun normal sıcaklığını her zaman ayırt edebiliyordum. Lakin şimdi ateş gibi yanıyordu.

Yanakları al al olmuş vaziyette vücudu ise ne kadar kalın giyinse de titremekteydi.

Yataktan doğruldum ve salona Gusion'a haber vermek için indim.

Omuzundan dürterek onu uyandırdığımda gözlerini ovuşturarak doğruldu.

"Ne oldu? Ne diye bu saatte uyandırın beni?" Onu bu saatte uyandırmak istemesem de Lina hastaydı  uyandırmaktan başka seçeneğim yoktu.

"Uyumanın zamanı değil Lina ateşler içinde yanıyor hasta olmuş. "

"Ee o kadar yağmurun altında kalırsa elbet hasta olur. Herkes sen değil ya." Ayaklarını  kanepeden  sarkıttı ve elini onu kaldırmam için bana uzattı. Onu kolundan tutarak peşime taktım.

Odaya geldiğimizde Lina aynı vaziyette bir öldü gibi yatağında uzanmaktaydı. Gusion yanına gidip elini alnına koydu.

"Dediğin gibi  ateşi var. Hem de çok "

"Nasıl  düşer ateşi? " Gusion yataktan kalktı ve ağzını araladı.

"Dakota'nın yaptığı bir yöntemi yapacağız.  Onu insanların iyileştirme yönetimleri ile iyleştireceğiz. "

"Yani ona duş aldıracağım . "

"Aynen öyle"

"O zaman  sen git ben onu yıkarken aldığım hapları buraya getir. "Neyse ki  hasta olacağını önceden tahmin edip kartı teslim etmeden önce gerekli hapları almıştım.

"Tamam. " diyerek odadan çıktığında ben de  dolabına adımlayıp ona temiz kıyafetler çıkardım.  Dolabı benim dolabıma göre aşırı boştu.  Sandalyenin üzerine koydum kıyafetleri ve Lina'yı uyandırmak için ona yaklaştım.

"Lina hadi kalk hasta olmuşsun seni yıkamam gerek."

"Aress..." gözlerini aralamadı ama doğrulduğu anda bana sarıldı.  Sıcak vücudu soğuk vücuduma iyice karışmaya başlamıştı. Haddinden fazla sıcaktı.

Ellerim ile onu sıkıca kavradım ve yataktan çıkardım.  Aşırı terlemişti ama vücudu bir o kadar da titremekteydi.

"Ares" Az  da olsa zorlukla konuşmaya çalışsa da devamını getiremiyordu.

"Söyle yavrum."

"Gitmeyeceksin öyle değil mi?" Bu hâlde bile  hâlen beni düşünüyordu.

"Gitmeyeceğim ama şimdi konumuz bu değil hastasın ve seni yıkamam gerek."

"Hasta değilim yalan söyleme. " Sesi çatallaşmaya başladı.  Ağlayacak gibiydi aynı zamanda da huysuzdu.

"Tamam yalancının  tekiyim ben.Şimdi seni yıkayacağım sen de bana yardım edeceksin."

Kucağımda onu banyoya taşırken Gusion da yanımdan geçerken haplarla birlikte odaya ilerledi. Lavaboya geldiğimde banyonun ışığını özel güçlerimi kullanmadan normal bir şekilde açtım ve Lina'yı küvetin içine yaslanır şekilde yatırdım.

Üzerine eğilerek üstündeki yünlü geceliklerden kurtarmak adına üstünü çıkardım.

Ellerini bir anda sütyen olmasına rağmen göğüslerine siper etti.

Bakışlarımı yüzüne  odaklandım.

"Bakma utanıyorum. "

"Bakmıyorum  bebeğim izin ver seni yıkayacağım çok hastasın hadi."

"Olmaz o zaman  görürsün beni istemiyorum hasta değilim ben." Diretmekte kararlıydı.  Ellerimi dizlerimin üzerine koydum ve onu ikna etmenin yollarını aramaya başladım.

"Hadi Lina'm daha kötü olacaksın. " O izin vermese bile buna mecburdum. Onu yıkamam gerekiyordu.  Kendi duş alamayacak kadar serseme dönmüştü . Sonunda inadından vazgeçip ellerini göğüslerinden çekti.

"İç çamaşırlarım ile kalacağım öyleyse."

"Tamam ." Dedim ve altınını da çıkarıp kenara attım.  Artık sadece iç çamaşırları ile karşımdaydı. Bembeyaz teni en az küvettin rengi ile yarışırdı.  Lakin hasta olduğu için canlı bir beyazlık değil aksine  teni oldukça solgundu.

Ilk olarak ayarladığım suyu küvete doldururken Lina artık iyice baygın bir hâle gelmişti.

Su yarısına kadar dolduğunda Lina acı ile bağırmaya başladı ve bu beni irkiltmişti .

"Soğuk ,Ares çıkar su çok soğuk. " Tam çıkacakken onu tekrar suyun içine yatırdım.

"Olmaz Lina çıkamazsın hadi bak az kaldı seni yıkayacağım çıkaracağım sonra"

"Çok soğuk istemiyorum."  Su aslında soğuk falan değildi o aşırı hasta olduğu için ona öyle geliyordu. Daha da suyun içinde çırpındığın da  ben de üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum ve sadece iç çamaşırımla kaldığımda küvetin  içine karşısına yerleştim.

Onu kollarından tutup iyice suyun içine soktum. Benim de suyun içine girdiğimi gördüğü  anda  çırpınmayı bıraktı. Benim de onunla aynı soğuk dediği suyun içinde olduğum için ikna olmuşa benziyordu.
Sırtını dönerek zar zor göğsüme yasladı ve suyun içine uzandı.
Islak olan saçları kollarıma dağılmıştı.
Artık sıcaklığı yavaş yavaş eski hâline dönmeye başladı.

Derin bir şekilde yutkundum.

"Ares"

"Hım"

"Sırtın suya değdiği için ve bana yaklaştığında yaraların acımıyor mu?"  Acıyor çok acıyor cehenneme hiç gitmeyeceğim halde cehennem bana gelmiş gibi acıyor.

"Acımıyor. Sen beni düşünme ." Yanda duran lifin  üzerine yeteri kadar duş jeli koyup narin vücudunu yavaşça  yıkamaya başladım.

Göğüslerinin oluklarına akan köpük vücudu boyunca kayıp suya karışırken her bir yerini incitmeden yıkadım onu.

"Saçlarını seviyorum Lina . Sana çok yakışıyor. "  Uzun ve sağlıklı görünüyordu.

"Normalde sarışındım ama diğer boyuta geçerken kızıl oldu. Biliyor musun annem de saçlarımı çok severdi."

Annesine çok düşkündü.  Keşke onu son kez de olsa ona gösterebilseydim. Gerçi göstersem ne olacaktı ki ben dışında kimseyi hatırlamayan bir ruhtu artık o.
Yaklaşık on dakika geçmişti onu suyun içine yatıralı.

Kafasını yatırdığı göğsümden kaldırır ve iri mavi gözlerini bana çevirdi. Az öncekine nazaran daha canlı bakıyordu çünkü sebebi eski sıcaklığına geri dönmüştü.

"Sen beni yıkadın ben de seni yıkmak istiyorum. " Böyle bir şey demesini hiç beklemiyordum .

"Şimdi olmaz hadi tekrar üşütmeden çıkartayım seni su soğudu çünkü. "

"Ama " dediği a onu öperek susturmam ile elini dudaklarının üzerine götürdü ve gülümsedi.

"Tamam sustum." Utanmıştı.  Utanınca gözlerini her zaman benden kaçırırdı. Yine aynısını yaptı.
Kenarda asılı olan havluya sardım vücudunu. Bir elime kendi kıyafetlerimi alırken birleştirdiğim kollarımın desteği onu  kucağıma alarak odaya götürmek için ayaklandım.  Lina kucağımda uzanarak lambayı söndürdü ve odaya doğru ilerledik.

Kedi odaya girer girmez ayağıma dolanırken
Onu yavaşça kenara iterek bedenini havluya sardığım Lina'yı yatağa bıraktım.  Az önce bıraktığım kıyafetleri ona doğru uzattım ve sırtımı  ona döndüm.
Rahatsız olabileceğini bildiğim için daha ilerisine gidemezdim. O da benim  giyinmem için arkasına dönerken ben de yedekten aldığım kuru kıyafetleri hemen üzerine giydim. Normalde asla böyle rahat şeyler giymezdim.

Birkaç  dakika sonra arkamı döndüm ve ıslak saçlarını kurulayıp taramak için arkasına oturdum.
 
Gusion gerekli ateş düşürücü hapları yatağın yanındaki komedinin üzerine bir bardak su ile koymuş ve odadan biz gelmeden önce çıkmıştı.

"Saçlarımı taradıktan sonra örer misin Ares?"  Nasıl yapılması gerektiğini bilmesem de Lina'nın aklındaki görüntülere sızmam ile az çok kavramıştım.

"Hep annem örerdi küçükken o öldükten sonra kimseye ördürtmedim ama sen ör  istiyorum. "

"Örerim güzelim saçlarını tarayayım çok güzel olmasa da senin için ben örerim. "

"Güzel olmasına gerek yok . Senden bir iz taşısın yeter." Sesindeki ton az önceki neşesini yitirmiş yerine kırgınlık tohumları ekmişti.

Elime aldığım tarakla yavaş bir şekilde oldukça uzun olan hafif nemli saçlarını taramaya başladım.

Birkaç dakika sonra işimi bitirdim ve saçlarını örmek için arkaya aldım.

Üçe ayırdığım saçları üst üste atarak zorlana zorlana örsem de başarmıştım.

Elindeki tokayı da ucuna takarak serbest bıraktım örüyü ve önün geçtim.
Lina aynı küçük bir kız çocuğu edasıyla yataktan kalktı ve heyecanla saçına bakmaya gitti.

Ağız dolusu gülümsemesi ile boynuma atılıp bana sıkıca sarıldı. Ellerim otomatik bir şekilde sırtında yerini almıştı bile. Burnumu boynuna gömdüm ve derince bir nefes aldım.

Kokusu çok güzeldi taze lavanta...
Saçlarına birkaç öpücük kondurdum ve ondan yavaşça sıyrıldım. 

Gözlerinin içinde ki mutluluk gülümsememe neden olmuştu.  Ona ağlamak zaten hiç yakışmıyordu.

🍃

[Lina Zerklus]

Ares'ten yavaşça ayrıldım.  Bedenimi terk eden alışmış olduğum soğukluk yavaşça silindi tenimden.

Saçlarımı yamuk olsa da o kadar güzel örmüş ve taramıştı ki benim için anlamı çok değerliydi. Eskiden kimse beni sevmediği ve umursamadığı için üzülürken artık umurumda bile değildi çünkü Ares gibi biri yanı başımdaydı.

O herkese denkti...

Tek kişi bile olsa sanki o size milyonları hissettirecek kadar etkili biriydi.

Yatağıma tekrar uyumak için uzandım. Hâlen  üzerimde bir kırgınlık mevcut olsa da erken fark etmeseydi daha da hasta olabilirdim. Neyse ki o çok duyarlı biriydi. Komedinin üzerine bırakılan ateş düşürücü hapı ve suyu içtikten sonra yatağa geri adımladım.

Uzanmış bedeninin önüne yatıp sırtımı ona döndüğümde alışık olduğum sert ve soğuk bedeni ile karşılaştım. Ellerimi belimde birleştirip iyice bana sarılınca her zaman içimde hareketlenen kelebekler bu safer de aynı yerinde midemde uçuşmaya başlamışlardı.

Kelebek demişken acaba kelebeklerin olduğu serda ki gülüm ne alemdeydi merak ediyordum.Diğer boyuta dönünce onlunla ilgilenmek istiyordum. Ares'e bir söz vermiştim geri canlandıracaktım onu,bana inanıyordu.  Güvenini sarsamazdım.

Yapacağımı biliyordum.  Ares'in nefes sesleri başını saçlarıma gömdüğü için boğuk çıksa da  uyduğunu kestirebilmiştim .

Ben de gözlerimi yumdum ve uykunun kollarına bıraktım kendimi.

🍃

[Ares Labrenos]

Lina çoktan uykuya daldığı için ben de yanından ayrılmak üzere yavaşça yataktan doğruldum ve başının üzerine belli belirsiz bir öpücük kondururken hafif kıpırdansam da yanında yatmadığımı  fark etmediği için ayak uçlarıma basa basa ondanın dışına attım kendimi.

Salona ilerlerken aynı benim gibi Gusion'ın  da uyumadığını gördüğüm için yanına doğru ilerledim. Camdan dışarıyı izlemekteydi.  Başının üzerinden yükselen sigara dumanı salona karışırken omuzundan dokunup yanındaki boş olan sandalyeye  bıraktım kendimi.

"Uyumamışsın.  " Bana uzattığı bir dal sigarayı dudaklarımın arasına kıstırdım.

"Uyku tutmadı. "

"Beni de Lina nasıl düştü mü ateşi?" Sigaradan bir duman daha içime çektim.

"Düştü şükürler olsun ki iyi şimdi. " Sabah birkaç saat sonra olacak,güneş tamamen doğacaktı ama uykum kaçtığı için salona indiğimde benim gibi uyumayan Gusion ile biraz dertleşmek iyi olabilirdi.

"Sence ağır bir ceza mı alacaksın kardeşim?" Ben de ne kadar bunun cevabını merak ederken aslında belki de biraz azarlanıp  dünyaya inmemem kısa bir süreliğine kısıtlanacaktı ilerisini ben bile kestiremiyordum.

"Bilmem ama aşırı ağır olacağını düşünmüyorum ya da olabilir gidince göreceğim. "

Kısa bir süreliğine sessizlik hakim olmuştu.  Dışarıyı izlemeyi bıraktım ve ona döndüm.

"Senden bir şey isteyeceğim Gusion. "

Bakışlarını camdan çekti ve bana çevirdi.

"Sen, benden bir şey isteyeceksin . Söyle bakalım. "

"Bu çizim olaylarını diğerlerine sen anlat daha fazla Lina'nın üzerine gidilmesini istemiyorum. Miya böyle şeylerde hassas biraz senin anlatman iyi olur."

"Haklısın aslında ben anlatsam daha iyi olur."

"Bir de ben Tanrı'nın huzuruna çıktığım zaman Lina evde yalnız kalacak benim ne zaman geleceğim belli olmuyor.  O yüzden ben dönesiye kadar ona göz kulak ol
Gusion. "

"Olurum da..." Aklında ne sakladığını merak etmemeye devam ederken konuşmasını sürdürdü.

"Da..."

"Bu kadına neden bu kadar değer veriyorsun ? Onu hazır gelmişken dünyada bıraksak olmaz mı?" Onu asla burada yalnız başına bırakamazdım. Onun güvenliği benim için önemliydi.

"Olmaz. " sesim o kadar sert çıkmıştı ki sesimi ayarlayamadığım için biraz kendime kızdım.

"Kara büyü yapmalar onu korumak için, onu yıkamak, onunla ilgilenmek falan hiç benim alışık olduğum Ares'e bezmiyorsun. Benim bildiğim Ares ketum otoriter ve daha acımasız iken neden ona karşı bu kadar naziksin?"

"Ne alakası var?"

"Yoksa sen ona mı aşıksın Ares?Bir  ölümüyle hem de.  Zamanında  büyük konuştun Ares Labrenos . "

"Ben büyük konuşmadım ve aşık olsam kalbim zaten çoktan atardı saçmalama. "

Elindeki sigaradan defalarca nefes aldı ve ensesini kaşırken aydınlanma yaşamış gibi aniden bana döndü.

"Bu kadın bize gösterdiğin kartlardaki kadın öyle değil mi? Sikerler! Kartları seçtiğin zaman seninle dalga geçmiştik ama aslında o kartlar olacakların habercisiydi."

"Sana kartları sormadım Gusion ona ben yokken göz kulak olacak mısın onu sordum."

"Şayet dediğim  gibi bu kadın o kadınsa onu korumak benim için şeref.  Sonuçta efendinin kadını"

"Teşekkür ederim sana güvenebileceğimi biliyordum."

"Tabi ki de bana güveneceksin . " Elimdeki sigara bittikten sonra ayaklanacakken Gusion kolumu tutarak beni geri oturttu.

"Dikkat et Ares.  Biliyorum senin gibi birine bunu söylemek saçma ama dikkat et . Zern'de bir ölümlüyü aşık olmuştu ve sonrasını ikimizde iyi biliyoruz. "

Zern...

Eskiden ne kadar da iyi anlaştığımız aklıma gelmişti. Onu her zaman  koruyan ben artık ondan tamamen bağlarımı koparmıştım.  Çünkü artık o benim küçük kardeşim değildi ne yazık ki.

Tekrar yerimden kalkarak ona döndüm.

"Neyse ben Lina'nın yanına döneceğim.  Sen de yat uyu Lina kendini yarın iyi hissederse geri döneceğiz.  O tam anlamıyla iyileşmeden onu geçitten  geçiremem."

"Doğru vücudu zayıf ve bu hâli ile geçitten geçerse ölebilir o yüzden sabah iyileşirse gideriz. Umarım iyileşir ben kadınımı özledim."

Gülümsedim çünkü Miya ile aralarındaki  ilişkiyi ilk ben  desteklemiştim ve bir nevi aralarını yapan bendim.

Arkasından omuzuna yavaşça dokunarak yanından tamamen ayrıldım ve Lina'nın odasına geri geldim.

Nasıl bıraktıysam aynen öyle yatmaktaydı. Onu uyandırmamak adına yavaşça kendi yerime yattım ve onu iyice kendime çektim.  Artık onunla uyuduğum için uzun zamandır hasret olduğum uykuya rahat bir şekilde kavuşabiliyordum.

Burnuma dolan o naif lavanta kokusu tüm bedenimi uyuştururken benden tarafa döndü ve iyice bana sokularak sıkıca sarıldı bana. Dişlerimi iyice birbirine bastırdım ve her defasında olduğu gibi yine canımın yanacağını bilsem bile ondan uzaklaşmadım aksine ben de ona  sarıldım.

Acıdan dolayı sol gözümde biriken yaş her an akmayı beklese de kendimi olabildiğince sıktım ve gözlerimi sımsıkı yumdum...

🍃

[Lina]

Yüzümde dolanan gün ışığı ile iyice gözlerimi araladım ve yattığım yerden vücudumu zorda olsa doğrulttum.

Aşırı kırgın hissediyorum. Yanımda hâlen uyuyan Ares'e kısa bir bakış atıp yavaşça yataktan çıktım. Gece boyu benimle ilgilendiği için yorulmuş ve uykusuz kalmıştı.  O biraz daha uyurken ben de kahvaltıyı hazırlasam iyi oldurdu.

Ayak uçlarıma basarak odadan çıktım ve Gusion'un da uyuyabileceğini hesaba katarak salona ilerleyecekken odamın karşısındaki annemin odasına adımladı ayaklarım.  O öldükten sonra bir daha ayak basmadığım odaya nihayet bu gün girecektim.

Ellerim istemsiz bir şekilde titremeye nefesim sıkılaşmaya   başladığında kendimi toparladım ve kapısını açtığım odaya süzüldüm.

Odanın içi oldukça sessiz ve havasızdı.  Lakin yine de net bir şekilde duyabildiğim tek şey onun taptaze kalan kokusuydu. Odanın her bir noktası menekşe kokmaktaydı.

Yatağı aynı bıraktığım gibi derli toplu, masanın üzerinde duran fotoğraflarımız küçük çerçevelerin içinde koyduğum şekilde durmaktaydı.

Gözlerimin ucuna kadar gelen yaşı elimin tersi ile sildim ve daha fazla bu odada kalmayacağımı anladığım için kendimi ondanın dışına attım.

Her yerde annem ile olan anılarımız gözlerimin önüne gelirken sarsak adımlarla salona indim. Derin bir şekilde yutkundum.  Gusion tam da tahmin ettiğim gibi uyumaktaydı.  Ağır adımlara mutfağa gittim ve kahvaltılıkları masanın üzerine bıraktım ve ocağa çay koyduktan sonra dolaptan da Gusion sevdiği için süt çıkardım.

Çay pişesiye kadar ben de çizim odama her zaman yaptığım gibi resimlerimin yanında huzur bulmaya gittim. Elimdeki anahtar ile kapıyı açtım ve loş ortamın beni kucaklamasına izin verdim.

Ağır bir şekilde kokan yağlı boya aç olduğum için midemi biraz burksa da kendimi toparladım ve yerde duran boş tuvali şovaleye  koydum ve birkaç ay öncesinde yaptığım gibi çizim yeteneğimin tamamen kaybolduğunu bildiğim hâlde içimdeki bu üzüntüyü ve değişik hisleri yok etmek için ucunu açtığım  kalemim ile ellimin titremesine aldırış etmeden yavaşça çizgiler çektim.

Düz bir şekilde attığım çizgiler beni şaşırtsada bırakmadan devam ettim.  Her bir çizgi gözümden akan yaş ile tuvalin zeminine karışırken çizdiğim kişiyi düşünmeme gerek yoktu.  Her ayrıntısını bildiğim biriydi.  O benim bebekliğim ,o benim çocukluğum , o benim gençliğim, o benim hayatımdı.
O benim canım annemdi...

Ellim az öncekinden daha fazla titremeye yüz tutmuşken artık eş zamanlı olarak da ağzımdan hıçkırıklarda payidar olmaktaydı.

Resim yavaş yavaş biterken hiç bitmesin istedim. Bitmesine cesaret edemezken elim artık tamamen benden bağımız hareket etmekteydi. Bana gerçekleri göstermek ister gibiydi. Bittiği anda yüzüme çarpacak tokat gibi gerçekler karşında ağlamalarım sürerken resim taslağı tamamen bitti.

Annem artık gözlerimin önündeydi. Resim yeteneğim geçitten geçtiğim için geri gelmişti.  Bilekliğin benden aldığı şey şimdiye kadar sandığım yeteneğim değildi.

Benden annemi almıştı...
Benden çocukluğumu,
Gençliğimi,
Hayatımı almıştı...

Tüm vücudumdan çekilen derman ile dizilerimin üzerine çöktüm.  Nefes alamaz oldum.  Kalbimin sesi kulaklarımda yankı yaparken zihnimdeki yarattığım  kişiliğim ise çığlıklar atmaya bana inanılmaz bir acı sunmaya başlamıştı.

Tuvali yere koydum ve göz yaşlarımın üzerine akmasına izin verdim.  Konuşmak istiyordum.  Ben seni öldürmedim anne benim yüzümden ölmedin sen demek istesem de kahrolası dilim tutulmuş tek bir sözcük ağızımdan  dökülmüyordu.

Elimdeki ucu açık olan kalem yere düştü ve ucu tamamen kırıldı.  Tuvaldeki görüntü tamamen silindi sanki hiç çizmemişim hiç varolmamış gibi...

Beynimdeki çığlık seslerini susturan güçlü bir ses zihnimde dolaşmaya başlarken o sesi zaten çok iyi bildiğimi fark etmiştim.

Artık ağlamaktan kendimden geçerken  gerçekleri tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkaran ses beynimi istila etti. Şeytan aklımda dolaşmaktaydı.

'Sen bir katilsin...'




Kitabın okunması 100 bini geçti hepinize teşekkür ederim. Öptüm sizi güzel kalplerinizden...

Bol oy ve yorum yapmayı unutmayın ♡

!Önemli duyuru!  Sevgili okurlarım bu haber sizi üzecek ama benim de sınavıma üç ay gibi bir süre kaldığı için bu bölümden itibaren  artık ayda 1 bölüm atacağım.  Ama bölümler uzun olacak.

Yaklaşık sınava kadar 3 veya 4 bölüm gelecektir ♡ Anlayış göstereceğinize eminim.

<Ben geldim>

Yine bildiğiniz gibi çok güzel bir bölümle geldim.

Umarım kurguya olan ilginiz hep böyle devam eder sizleri seviyorum ♡

Bu arada bu kitap bittikten sonra [Şeytanla Satranç] adlı cinayet,aşk, polisiye konulu sağlam  bir kurgu yazacağım umarım ona da ilgi gösterisisiniz ♡

Neyse sizleri güzel kalplerinizden öpüyorum ♡

Tiktok hesabımı takip etmeyi unutmayın
[mahperiiv]

Continue Reading

You'll Also Like

275K 5K 32
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
48.4K 3.4K 44
Bir yanda töre yüzünden hiçbir suçu olmadığı halde kan bedeli olarak Karabeylere verilen, aslında üvey evlat olan ve hayatı çalınan güzeller güzeli...
152 82 7
Karşımdaki dağılmış vaziyette olan adama bakıyordum.Her zaman düzenli olan saçları alnını kaplamış, kahverengi gözleri kan çanağına dönmüştü. Öğrenmi...
Yitik By Mely

Fanfiction

2.4K 150 11
İki kişi arasında bazı yaşanmışlıklar vardır, bir kişinin bilmediği. Büyük bir sır, büyük bir ayrılık, büyük bir felaket.. Aralarına soktuğu bu sırrı...