After Decisions (GAY)

By alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... More

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5.Bölüm.
6. Bölüm.
7.Bölüm (The Smoke)
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
12.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

19. Bölüm

2.7K 141 58
By alwayshogwartsx

Bölüm geciktiren yazarınızdan merhaba, üzgünüm adam akıllı fikir üretmek için aklımı toplamam gerekiyordu. Şu anda çok toplu olduğu söylenemez ama en azından elimde fikir var ve okul da aradan çıktığına göre rahat devam edebiliriz ha? Lütfen beni bırakmayın, sizi seviyorum.

Bir anda acıyla inleyerek elini yüzüne götürdüğünde ben de acıyla sağ elimi silkeledim. Yumruklarımda kan gördüğümde kafamı kaldırıp hala dişlerini sıkıştırıp acıyla inlemekte olan August'a baktım ve burnundan ince bir şekilde akan kanı gördüm.

"Siktir, Cole!" Hızlı bir şekilde nefes alıp verirken bir yandan yüzüne gözlerimi dikmiştim. Burnundan akan kanı gördüğümde gelen hafif suçluluk duygusu da yok olmuştu.

"Neler oluyor?" Bir anda annemin sesini duymamla arkamı döndüm, yaklaşık yarım metre arkamda dikilirken bir yandan dehşetle açılmış gözleriyle olanları izliyordu. Yan gözle August'un durumuna baktığımda el sallamaya çalıştığını gördüm.

"Biz... konuşuyorduk."

"Bana daha çok yumruklarınız konuşmuş gibi geldi?!"

"Ah benimki değil, yalnızca oğlunuzunki." Bir anda August'a dönüp susturmak amacıyla bir bakış attığımda bana öfkeli gözlerle bakıyordu. Neden bilmiyorum, bu beni rahatlattı.

"Arkadaşın kim Cole?" Yavaşça boğazımı temizlerken elimi saçlarımın arasından geçirdim.

"Uzun süredir görmediğim bir arkadaşım."

"Neden onu döverek karşıladığını bilmiyorum Cole, ama-"

"Anne, yalvarırım içeri gir, ben geleceğim tamam mı? Bana izin ver."

"Ne demek izin ver, resmen çocuğun burnunu kır-"

"Anne, LÜTFEN!" Annem bir anda susup hala dehşetle bakan gözleriyle ikimizi süzdü.

"Bir bağırış daha duyarsam ikinizi de polise veririm." Daha sonra arkasını dönüp sert adımlarla uzaklaştığında tekrar August'a döndüm. Öfkeli bakışları yerindeydi, ancak gülümsüyordu.

"Eh... itiraf etmeliyim, beni gördüğündeki tepkini birkaç kez hayal ettiğimde bu da ihtimallerin arasındaydı." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp vererek içimdeki harareti yatıştırmaya çalıştım. Ancak iki şeyden birine izin vermek zorundaydım, ya onu gördüğüm için mutluluktan boynuna atlayacaktım ya da tekmelerle midesini deşene kadar rahatlamayacaktım. Mide deşme duygusu ağır basıyordu, ancak o kısmı dizginleyip yalnızca şiddetli öfkeye izin verdim.

"Neden buradasın? Yoksa döndüğünde kendine yeni bir sigara içme mekanı mı edindin?" Sonunda elini yüzünden çektiğinde burnundaki kanı elinin tersiyle sildi.

"Aslına bakarsan seni rahat bırakmaya çalışıyordum, sonra bir baktım buradayım ve beni fark etmemeni umdum, ve hayır sokaktan geçerken eve girdiğini gördüğümde falan vermedim bu kararı." Bakışlarında yarı utanç yarı alay vardı, ama her türlü sinir bozucuydu ve öfkemi artırıyordu.

"Bir aydan sonra bile düzgün bir açıklama yapamıyorsun!" Sesim fazla yüksek çıkmıştı, irkildiğini görebiliyordum. Yutkunup derin bir nefes aldıktan sonra bakışlarını öne eğdi.

"Haklısın, ortaya çıkıp yine hayatının içine etmemeliydim, ben... gitmeliyim." Yine sinirlenmeliydim, ama sözlerinde iğneleme olmaması bir an duraksamama sebep olmuştu.

Tam arkasını dönmüştü ki kolundan yakaladım.

"Buraya kadar gelip de hiçbir şey söylemeden gidemezsin. Bunu bana borçlusun." Kafasını kaldırıp bana baktığında bakışlarında bir saniye için acı göründü daha sonra kayboldu.

"Evet, ama bensiz daha mutlu olabileceğini de gördüm Cole. Gitmeme izin ver-"

"Vermiyorum!" Tekrar derin bir nefes aldı. Öfkelenmiş falan görünmüyordu, fazla sakindi.

"Açıklama gerçekten istiyorsan başka bir zaman al. Şimdi içeri gir ve anneni daha fazla endişelendirme, en azından sana bu iyiliği yapayım." Ağzımı açıp duraksadığım anda elimden kurtuldu ve adımlarını hızlandırarak ilerlemeye başladı. Arkasına bakmadı.

"Öylece gidemezsin, August!" Gözlerime yaşlar dolmaya başladığını hissettim. "Bir daha yapamazsın!" Yine arkasına dönmedi.

Tekrar kontrolü kaybetmek üzere olduğumu hissediyordum, bu kadar zıt duyguyu kaldıramıyordum. Bir daha bulunduğum yerde paralize olmamak için derin derin nefesler alarak adımlarımı geri geri gitmeye zorladım.

Zorlayarak yürürken, annem çoktan bağrışmaları duymuştu ve kapının önünde endişeyle beni izliyordu. Yüzüne bakmadan gözlerimden yaşlar süzülürken içeri adım attığımda elini sırtımda gezdirdiğini hissedebiliyordum.

Zorlukla ilerleyerek koltuklara ulaşmayı da başardım ve annemin de oturmasıyla kendimi onun kucağına bırakarak hıçkırmaya başladım. Annemin kucağındaki koca bebektim, evet, istediğinizi söyleyebilirsiniz.

Annem bir süre saçımı okşarken hıçkırmaya devam ettim. Kulağıma "İlk kalp kırıklığındı değil mi?" diye fısıldadığında da bunu sürdürdüm.

AUGUST

Sigara dumanını gecenin karanlığına salarken kaç saattir burada oturduğumu düşündüm. Saatlerdir Cole dışındaki tek farklı düşüncemdi.

O evin yakınına yaklaşmamalıydım bile. Gözlerindeki incinmeye tanık olmayı kaldıramayacağımı biliyordum. Ama onu öylece yalnız gördüğümde... Tanrım ne ara bu kadar kontrolü ele alamayan bir tip haline gelmiştim? Uyuşturucu ticaretleri arasında yüzen ve kendimi yalnızca 1-2 kez kaybetmiş bir insandım ben!

Arkadaşına dokunduysam ne hissedersin?

İşte haftalardır rüyalarıma giren konuşma. Onu bir anda arkada bırakma içgüdüsüne sebep olmama neden olan da buydu. İçten içe delirmeme sebep olan.

"Siktir!" son birkaç saat içinde yaklaşık onuncu sigaramı yere fırlattığımda demir merdivenlerden çıkan ayak sesleri duydum.

"Biliyorum, kendi kendine bağırmayı seviyorsun ama elli kez falan olunca insan endişelenmeden edemiyor." Kafamı yavaşça sesin geldiği yöne çevirerek tanıdık büyük, kahverengi gözlerin ve hala bir şekilde kanımı donduran saçının kızıl tonunun saçı şimdi omuzlarındayken duruşuna baktım. Hala her yüzüne baktığımda titrememe engel olamıyordum.

"Siktiğim ilgine ihtiyacım yok, yalnızca kıçımı kurtarabileceğini söylediğin için buradayım." Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.

"Kıçını tam anlamıyla kurtarabilmem için ilgilenmem de gerekiyor, biliyorsun." Onu umursamadan bakışlarımı tekrar geceye çevirdim. Bir anda biraz daha yaklaşıp yanıma çöktüğünü hissettiğimde yerimde sıçrayarak ona döndüm.

"Uzak dur." Gözlerinde bir saniyeliğine ürkmüş bir ifade oluşsa da kısa bir süre sonra yok oldu.

"Tanrı aşkına August, çatısının altında olduğun insana biraz daha nazik davranırsın diye umuyordum." Alaycılıkla güldüm.

"Tabii, senin çatın, binanın bile yasal olduğunu sanmıyorum, baskına uğrayan tek "evin" burasıdır. O da ne zamana kadar dayanır kim bilir." Kafasını duvara yaslayıp hafifçe güldüğünü duydum.

"Beraberken her hafta bir ev değiştirdiğimizde şikayet ettiğini hatırla-"

"Sakın, bana geçmişi hatırlatmaya kalkma." Aniden yüzüne bakmamdan bir şekilde etkilenmiş görünüyordu ama tabii ki Jennifer için hiçbir şey uzun süreli etkili değildi.

"Cidden, bunun kuyruk acısını daha ne kadar yaşamayı planlıyor-"

"Biliyor musun Jennifer, bunları konuşacaksak siktir olup gidebilirim ve kendi başımın çaresine bakmamın başka yollarını arayabilirim." Alayla açık olan ağzını kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı ve başını önüne eğdi.

"Tamam, haklısın. Zaten senin için buradayım."

"Aslına bakarsan buna da hala inanmıyorum."

"Ama doğru, August. Seni o yolda yürürken gördüğümde ilk aklıma gelen şey bunu sana telafi etmem gerektiğiydi. Sana en azından bunu borçlu olduğumu düşündüm." Giderek daha da yaklaşarak konuşması tüylerimi ürpertmeye devam ediyordu ama sanırım alışmaya başlıyordum. Yine de bakışlarımı kaçırarak güldüm.

"İnsani duygularının bir kısmının hala yerinde olduğunu bilmek güzel Jen, ama bir çıkarın olmadığı sürece buna bulaşmayacağını da biliyorum." Yine biraz durakladıktan sonra bana hak verirmiş gibi başını kenara eğdi.

"Yani, ikimiz de kabul edebiliriz ki o sıkıcı kasaba saklanmak çok heyecanlı değildi, seni buraya getirince kendimi de oradan kurtarmış oldum." Alayla güldüm.

"Tabi, burası partiler ve aksiyonla dolu." Omuz silkti.

"Son zamanlarda bulunduğum yerler arasında en iyisi." Ona döndüm, göz göze geldik. Bakışı bir şekilde hala canımı yakıyordu, yakınında bulunmak beni ürpertiyordu, ama aslında ona sormak istediğim birçok şey vardı. Üstelik uzun zaman geçmişti ve ikimizdeki değişim de gözle görülürdü. Ona kin beslemek çocukça olurdu, ama bu yaptıklarını unutacağım anlamına gelmiyordu. Ama merakımı gidermeyeceğim anlamına da gelmiyordu.

"San Fransisco'dan nasıl oraya düştün?" Gözbebekleri bir an için büyüyüp küçüldü, geçmişi anımsamış gibiydi. Daha sonra derin bir nefes vererek arkasına yaslandı.

"Peter'la bir süre takıldım," Peter. İnlemeleri hala kulağımdaydı ve midemi bulandırıyordu. "İşte daha yüksek mevkide çalışmamı sağlıyordu, payın daha fazlasını alıyordum, nereye dağıtım yapılacağıyla ilgili emir veriyordum, bilirsin güzel histir." Bir zamanlar o konumdaydık, ama bu çok uzun bir zaman önceydi. Güzel bir his olduğunu çok net hatırlıyordum. "Ama sonra Peter'la parayı kendimize ayırmaya başladık, payımıza düşenden de fazlasını alıyorduk, ve kendimiz için daha kaliteli mallar alıyorduk. Satışınızı yaptıklarımızdan daha bile kaliteli."

"Yani daha tehlikeli."

"Aynen öyle." Derin bir nefes aldım, Jennifer'dan sonra kendimi kaybettiğim dönemde bende elimde olanı bunlara harcamıştım. Jennifer iç geçirerek devam etti. "Eh, böyle olunca kafamızın sağlam olduğu gün kalmadı. İşi ciddiye bile almıyorduk, kaçıyorduk, orada burada sürtüp sevişiyorduk, eminim patron peşimizden adam yollamıştı ama biz bile nerede olduğumuzun farkında değilken onların bizi bulması çok zordu."

"Jennifer, Peter'la maceralarınızı merak etmiyorum, soruma cevap ver."

"Ah, dur en iyi kısmına geliyorum." Acıyla güldükten sonra suratı asıldı. "Onu evimizin yakınında sürtüğün biriyle bankta bastım. Öylece. Çırılçıplak. Orta yerde." Bir an nefesim kesildi. Vay canına, karma bu olmalıydı. "Çok fazla şey hatırlamıyorum... Yanımızda taşıdığımız tabancaları hatırlıyorsun değil mi? Haftalardır cebimde onunla geziyordum, orada olduğu o an aklıma geldi. Bir saniye elim cebimdeydi, diğer saniye silah avuçlarımda, ve onlara daha da yaklaştığımda iki adet kurşun ikisinin de şok ifade olmuş ifadelerinin üzerlerindeki alınlarının ortasındaydı." Gözleri boşluğa bakıyordu, gözlerine dolmakta olan yaşlar bile donmuştu. Benimse kanım.

Her zaman Jennifer'ın ne kadar soğuk kalpli olduğunu düşünüp durmuştum, ama bunu yapabileceği bir saniye bile aklımın ucundan geçmemişti.

"Ben k-kendimde değildim... Yeni mal almaya gidip onu da çekmiştim... kalan kısmı paylaşmak için ona götürüyordum ve..ve.." Boğazından acılı bir ses çıkardı. Hıçkırmak üzere olduğunu ama bunu bastırdığını görebiliyordum. Bir süre dudağını çiğneyip olduğu yerde sarsılırken onu izledim. Gözlerini sıkıca kapattı ve ikisinden de yaşlar süzüldü, dışarı derin bir nefes verdiğinde gözlerini tekrar açtı.

"Onları öylece bırakıp arkama bile bakmadan kaçtım, silahı cebime sıkıştırdım, hiçbir eşyamı toplamadım ve kaçtım. Çetelere karıştım, kamyon seyehati yaptım, ıssız bir yere gelene kadar. Sonunda teyzenin küçük kasabasını bulduğumda beni bulamayacaklarını düşündüm." Sesi başlarda titrerken sonlara doğru düzelmişti. Eli titremeden cebine uzandı ve çıkan karaltıyı gördüm.

Onları öldürdüğü tabancayı.

"Tabancayı herhangi bir yere kanıt olarak fırlatmamayı akıl edebildim, ama yanımda taşımak hala çok büyük bir yük. Elimden alınmaya çalışıldığı da oldu, asla izin vermedim." Gözlerini tabancadan ayırmadan tekrar cebine soktu ve gözlerini karşıya dikti. Bu kez ben de diktim ve gecenin karanlığına bakarken düşündüm.

Bir insan nasıl bu hale gelebilirdi? Nasıl bu kadar benliğinden sapabilirdi? Üstelik tek bir kimyasalın etkisiyle.

Ama oluyordu işte. Çünkü bu gerçek hayattı ve gerçeklerin hiçbiri toz pembe değildi.

"Kasabada o kadar güvendeysen niye benimle geldin? Ben burada birinin ağzını burnunu kırdığım saniyede yakalandım." dedim gözlerimi ayırmadan. Jennifer'ın hafifçe kıkırdadığını duydum.

"Nedenini sen de ben de biliyoruz." Kaşlarımı çatarak yavaşça ona döndüm.

"Ne?" Bana doğru hafifçe eğildi.

"Adrenalin, August. Hayatım boyunca bununla yaşadım, kısa bir ara versem de tekrar delicesine ihtiyaç duydum. Çünkü onunla besleniyorum. Ve sen de öylesin, her ne kadar inkar edip bu işlere babana yardımcı olmak için bulaştığını iddia etsen de." Sinirle homurdandım.

"Zaten öyle gir-"

"Başta nedeni bu olsa da daha sonra da bırakamamanın sebebi, bu ihtiyaçtı. Şu anda burada, birlikte oturuyor olmamızın sebebi de bu değil mi?" Sertçe yutkundum. Sadece bu değildi, Jennifer'ın da yakın zamanda bunu soracağını biliyordum.

Derin bir nefes alıp konuyu değiştirdi.

"Seni gördüğümde rahatladığımı hissettim, çünkü telafi edebileceğim bir şey bulmuş gibiydim, bazen kabuslarımdaki Peter ve o kadının donuk kadının bakışlarına senin bizi gördüğündeki ihanete girmiş bakışların ekleniyordu, bu yüzden seni de yüzüstü bıraktığımı hatırladıkça kahroluyordum." Öfkeyle bir anda ona yaklaştım.

"Bak Jennifer," dedim koyulaşmış kahverengi gözlerinin içine bakarak. "Ben telafi edebileceğin bir hata değilim, bundan önce toparlayamayacak kadar sıçıp batırdığın için üzgünüm ama ben de o hatandan farklı değilim. Bunu bilsen iyi olur." Jennifer beklediğim gibi gözlerini kaçırmamıştı, yalnızca hafifçe kafasını salladı.

"Bunu biliyorum. Ama sana yardımcı olmama engel olma lütfen, August. Başka türlü kendimde olamam." Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Rüzgarı yüzümde hissederek rahatlamaya çalıştım ama az önce duyduklarımdan sonra işe yaramıyordu. Tekrar açtığımda hala Jennifer'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Ben aşağı iniyorum," dedim yavaşça ayaklanarak. "Uyumazsam başım çatlayacak." Merdivenlere ilerlerken hiçbir şey söylemedi sonra bir anda konuştu.

"Hey August," duymazdan gelecektim ama devam etti. "Geri dönmemizin sebebi yalnızca teyzenden kurtulman değil, değil mi? Babanı özlediğini sanmıyorum." Durakladım. Bir an düşünüp yutkundum. Aklımdan aynı anda onunla ilgili birçok şey geçti, nasıl tekrar karşısına çıkmaya yüzüm olacağı, nasıl adrenaline alışkanlığım yüzünden asla onu güvende tutamayacağım, nasıl... nasıl Jason'la daha güvende olduğu.

Niye Jennifer'ın aklıma girmesine izin veriyordum ki?

"August?"

"Seni ilgilendirmez." arkama dönmedim ve merdivenlerden doğruca aşağı indim.

COLE

O gün anneme August'u nereden tanıdığımdan ve yakınlaşmamızdan, son olaydan kısaca bahsetmiştim. Ama annem hiçbir yorum yapmamıştı çünkü şimdilik ondan istediğim buydu.

Genelde evden çıkmıyordum, film izliyor, oyun oynuyor veya kitap okuyordum. Dışarı adım attığımda bir anda onu karşımda bulmaktan korkuyordum.

Lily ailesiyle yurtdışındaydı, bu yüzden ara sıra internetten konuşmak dışında pek bir iletişimimiz yoktu. Jason ise büyük ihtimalle bir süre beni aramayacaktı.

Bazen ev beni boğuyordu ve dışarı çıkıyordum, dışarı çıktığımda tek yaptığım şey genelde evin yakınındaki parka oturup düşünmekti. Tek düşünebildiğim şey açıklamaya ihtiyaç duyduğumdu. Onu aynı şekilde karşımda bulmaya hazır mıydım bilmiyordum, ama kendimi hazırlayarak karşısına çıktığım anda onunla yüzleşebileceğimi biliyordum.

Bazen, genelde uğradığını tahmin ettiğim barların ve kulüplerin önünden geçiyordum, ama içlerine girmiyordum çünkü evinin yakınlarında takılmayacağını biliyordum. Bildiğim birkaç gay bar vardı, onların da birkaç gündür ortamını inceliyordum ama oralara da uğradığını zannetmiyordum. Ancak yakında benim ihtiyacım olabilirmiş gibi de hissediyordum.

Yine bir gün, dışarıdan dönerken Old Records'ın önünden geçtiğimi fark ettim. Bir süredir geçiyordum, ama kafamı kaldırıp bakmaya cesaretim olmamıştı. Şimdi tabelayı incelerken burayı ne kadar özlediğimi fark etmiştim ama geri dönemeyeceğimi de biliyordum. O hakkımı kaybetmiştim. İç çekip yürümeye devam ettim.

Evin önüne geldiğimde tam cebimden anahtarlarımı çıkarmıştım ki, içeriden iki kişinin sesinin geldiğini fark ettim. Biri annemdi, diğerinin boğuk ve kalın bir erkek sesi olduğunu fark edebilmiştim, ama kim olduğunu çıkaramıyordum.

Babam olmaması için dua ederken o hırsla anahtarı hızla çevirip kapıyı hızla açtım.

Babam değildi.

Ani girişimle şaşıran annem ve Dave, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Annem zorlukla gülümsedi.

"Merhaba Cole, biz de seni bekliyorduk." Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken Dave üzerimdeki bakışlarını ciddileştirdi ve boğazını temizledi.

"Evet, önemli bir sorum var. Birkaç gündür arıyorum ve senin bilebileceğini tahmin ettiğim için polise gitmeden önce sana sorayım dedim." Yutkundum, ne soracağını biliyordum. "August'un nerede olduğuyla ilgili bir fikrin var mı? Yakın zamanlarda görmüş olabilir misin?" Nefes alış verişlerim hızlanırken bakışlarımı yavaşça anneme çevirdim. Hafifçe başını iki yana salladı. Ona söylememişti, benim söylememi bekliyordu. Daha doğrusu söylemememi.

Dave'in bakışları yüzümü tarıyordu, konuşmadan önce çaktırmadan derin bir nefes aldım. Yüzümün bir şeyleri ele vermesine engel olmalıydım.

"En son tutuklandığını sonra da senin onu gönderdiğini sanıyordum," dedim ses tonumu sabit tutmaya çalışarak. "Ne oldu?" Dave iç çekerek başını önüne eğdi, bana inanmıştı.

"Kız kardeşimin yanındaydı, onu oraya başka şeylerle uğraşması için yollamıştım. Ama kardeşim beni birkaç gün önce aradı ve kaçtığını söyledi." Tekrar sertçe yutkundum. Bunu nasıl yapabileceğini merak etmiştim, ama bahsettiğimiz kişi August'du. Asıl şaşırmaması gerekenin onlar olması gerekiyordu.

"Buna gerçekten üzgünüm Dave, ama August'la gittiği günden beri iletişimimiz kopuk. Nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yok." Tamamen yalan sayılmazdı burada olduğunu biliyordum, ama nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Dave tekrar hüzünlü bir şekilde iç çektikten sonra yavaşça ayağa kalktı ve bana doğru ilerlemeye başladı. Bir-iki adım ötemde durdu ve gözlerini gözlerime dikti.

"İkiniz arasındaki ilişkinin özel olduğunu ve diğer saçma tanıdıkları gibi olmadığını biliyorum," Kalp atışlarım tekrar hızlanırken ne kadar özel olduğunu bilip bilmediğini merak ettim. Ama sanırım şu an çok bir önemi yoktu. "Burası dışında bir yere de gidebileceğini sanmıyorum. Yani bana kalırsa onu bulabilirsin, Cole." Tek bir uzvumu bile kıpırdatamıyordum. Onu, öylece ona teslim etmemi bekliyordu. "Bak aramızda bir anlaşmazlık olduğunu biliyorum, ama sana ihtiyacım yok değil ve sana telafi etme şansı veriyorum. Onu bulursan ve bana haber verirsen, işe geri dönebilirsin." Her şeyin bir anda üzerime gelmeye başladığını hissettim, ne yapacağımı bilemez haldeydim. Dave'in bakışları hala üzerimdeyken yan gözle anneme baktığında gözlerinin heyecanla parıldadığını gördüm. Oraya dönmemi ne kadar istediğini biliyordum, buna rağmen ne yapmam gerektiğiyle tek bir işaret vermiyordu.

Bakışlarımı tekrar Dave'e çevirdim ve büyük bir zorlukla gülümsedim.

"Burada olduğuyla ilgili herhangi bir ipucuna rastlarsam elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin." Doğru olmasa da sesimi emin çıkarmayı başarmıştım, Dave iknayla gülümseyerek bir elini omzuma koydu ve hafifçe sıktı.

"Başta herkes ona kanıp hataya düşebilir, ama senin bundan sıyrılacağını biliyordum. Seni ikinci oğlum olarak gördüğümü biliyorsun değil mi? Ve August'un iyiliğini istediğimi?" Gülümsememi yüzümden silmedim.

"Tabii ki." Dave daha da gülümseyerek elini omzumdan indirdi ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.

"Misafirperverliğiniz için çok teşekkürler Bayan Simmons."

"Kahve içmez miydiniz?" Annem de ayağa kalkmıştı ve yanıma yürümüştü.

"Hiç gerek yok, zaten konuyu oldukça kısa tutmak istemiştim, tekrar teşekkürler." Kapıyı kapatıp çıkmadan önce bana baktı. "Sana güveniyorum Cole." ve çıktı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. Açtığımda annem kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu.

"Dave aranızdakini biliyor mu?"

"Sanmıyorum, ama yakın olduğumuzu biliyor." Annem iç geçirdi.

"Yorum yapmamı istemediğini biliyorum, ama dükkana dönmeni istediğimi biliyorsun. Tekrar yalan söylememeni istediğimi de." Yavaşça kafamı sallayıp ne yapabileceğimi düşündüm. Yani annemin dedikleri dışında.

"Ben... Dave'e doğruyu söyleyeceğim ama... ama önce onunla aramdakileri halletmem gerekiyor." Annem kaşlarını kaldırdı.

"Bu ne kadar sürecek peki?" İç geçirip gözlerimi boşluğa diktim.

"Olabildiğince kısa sürmesi için çabalayacağım."

"Pekala, bir süre daha müdahale etmeyeceğim ama kendini tehlikeli bir duruma sokma." Annem ellerini havaya kaldırıp mutfağa ilerlerken kendi kendime güldüm. Bunun için çoktan geç kalmıştım.

Hızla evin merdivenlerini tırmanıp odama ulaştım ve etrafıma bakındıktan sonra komodinin üzerindeki telefonu elime aldım. Rehberde elimi A harfinde gezdirip aradığım isme ulaşırken kalbim ağzımda atıyordu. Bir şeyler yazmamı bekleyen ekrana boş boş bakıp düşündükten sonra tuşlara basmaya başladım.


Hala açıklamanı bekliyorum. Yarın 3'te parka gel. (20.49)


Ekranı kilitleyip yanıma bıraktıktan sonra bir süre bekledim. Yaklaşık 20 dakika stres topunu havaya atıp tuttuktan sonra telefonu tekrar elime aldım, hala cevap yoktu. Bunu bekliyordum, ya henüz görmemişti ya da görmezden geliyordu. İkinci ihtimale karşılık bir şeyler yazdım.


Baban kaçtığını biliyor ve bana nerede olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Bir şey söylemedim, ama oldukça ikna edici konuştu. (21.10)


Yaklaşık beş dakika daha tavana baktıktan sonra telefon titredi. Anında elime alıp gelen mesaja baktım.


Orada olacağım. Ama fazla kalamam Cole. (21.15)


Telefonu tekrar kenara bırakıp uzanırken kendi kendime gülümsüyordum. Neler çevirdiğini öğrenmek amacıyla yaptığım en iyi şeyi yapacaktım.

Onu takip edecektim.




Continue Reading

You'll Also Like

173K 11.8K 20
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
670K 20.7K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
868K 56.7K 49
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.7M 89.5K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...