ELIYS (+18)

By nursenturanli

161K 9.7K 4.5K

Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye ne... More

UYUYAN GÜZEL
ÇİLEKLİ PASTA
KABUS
UYANIŞ
ŞİZOFREN
KIZIL VAZO
GİRDAP
KAPI
SİS
SANDIK
EFİRUS
KÜKÜRT
AYNADA Kİ YANSIMA
DERİN KORKU
KAYIP TABLO
BİLİNÇ
HİÇLİK
NEFRETİN İLK TOHUMU
BROŞ
Sızı
KARANLIK YÜZ
İLK ADIM
DÜĞÜN 1.
DÜĞÜN. 2
IZDIRAP
AMADEOS MOZART
1.KISIM SIR SARMALI
2. KISIM BASKI
3.KISIM UÇURUM
ŞAH VE MAT
HASAT VAKTİ
Dönüş 1
Ölüme Çeyrek Kala
Yalanlar Ve Gerçekler
ANAHTAR
Geçmişin Tozları
SON ELIYS
Elyıs Başlangıç
İlk Ateş
Güç Oyunları
Ayrılık
Savaş
Madalyon
İNANÇ
KADER AĞI
KİM SİN SEN?
Zehirli Elmalar
YILAN OTU
ZEHRİ AŞK
Mecuz
LANET
DÜĞÜN
BÜYÜK ÇÖKÜŞ

BEDEL

2.5K 178 66
By nursenturanli

Parmaklarını yavaşça oynatmaya başlamıştı. Tüm yüzünü kaplayan sargıların arasından araladı göz kapaklarını. Zorlukla söylediği tek kelime:

"Baba" olmuştu. Timur yatağın kenarında, elini tuttuğu kızının sesiyle aniden daldığı uykusundan uyandı. Telaşla dikilip kızının yüzünü öperken, üzüntü içinde:

"Burdayım kızım. Korkma baban yanında. İyi olacaksın Benim güzel meleğim."

Nancy düşünceli bir halde oturduğu koltuktan hızla kalkarak çağla'nın başucuna geldi.
Çağla gözlerini hareket ettirerek babası ve Nancy'e bakınıp zorlukla konuşmaya başladı.

"Neredeyim? Ne oldu bana?"

Babası kederli bir halde gözlerini Nancy'e dikti. Nancy ise tıpkı bir demir gibiydi. Öylece izliyordu Çağla'yı. Gayet rahat bir uslupla:

"Hastanedesin."

Çağla anımsar olmuştu. Birden telaşla ellerini yüzüne götürerek:

"Ne, ne oldu yüzüme!? Bu sargılarda neyin nesi!?"

Cümleler Timur'un boğazında düğümlenmiş, tek kelime dahi edemiyordu.  Ağlamaklı gözleri ile yine Nancy'e baktı.

Nancy gözünü kırparak çıkmasını, herşeyi kendisinin Çağla'ya anlatacağını ifade eden bakışıyla Timur'a baktı. Timur tekrardan eğilip öptü kızını.

" Birazdan dönerim tatlım."

Odadan çıkarak kapıyı kapattı. Nancy iki elini deri pantolonun cebine koyarak yaklaştı Çağla'ya.

"Nancy neler oluyor? Yüzüme ne yaptılar?"

"Sakin ol Çağla. Maalesef yüzünün yarısı parçalanmış"

"Ne!! Ne diyorsun Nancy!"

"Üzgünüm. Doktorlar elmacık ve çene kemiğinin un ufak olduğunu söylediler. Birkaç ameliyattan sonra eskisi gibi olmasada kısmen düzeleceğini söylüyorlar."

Çağla resmen delirmiş, bir türlü İnanmak istemiyordu.

Hıçkırıklara boğuldu. İçindeki kin ve nefretin tarifi mümkün değildi.

" Ne kadar da rahat söylüyorsun!? Nancy, o kaltağı istiyorum. Onu parçalara böleceğim yemin ederim."

"Rahat ol. Baban zaten bunun ateşiyle yanıyor. Onu yaşatır mı sanıyorsun? Hadi o yaşattı, ben yaşatır mıyım o sürtüğü? "

"Allahım çıldıracağım. Beni ne hale getirmiş!"

"Açık söylemem gerekirse Çağla buna bende şaşırdım. Yani alt tarafı bir yumruk, hele de kadın gücüyle nasıl bu kadar hasar yaratabilir?"

"Ne yani düşündüğün bu mu? Şu halime bak. Lanet olsun! Beni ne hale getirdi. Ona ölmek az gelir. Kendi ellerimle öldürmek istiyorum onu. Acı çığlıklarını duya duya. Ne duruyorsunuz öldürsenize onu! "

"Kes sesini! Sana bunu söylemiştim değil mi? Şimdilik o sürtükten uzak dur diye kaç defa söyledim! Tuğrul'u nasıl göz ardı ettin aptal! Bırak Tuğrul hevesini alsın nasıl olsa def edecek, o zaman bakarız icabına demedim mi? Söyle kaç defa anlattım! Ama sen ne yaptın, inatla tahrik ettin o kaltağı. Unutma, karşısında aslan dahi olsa, tavşan tehdit anında saldırganlaşır ve kendini korur."

Çağla gözyaşları içinde:

" Ya Tuğrul gerçekten bir şey hissediyorsa o sürüngene?"

Nancy kahkahayı patlatır.

"Aptal aptal konuşma. Tuğrul'un bir hesabı var bu kızla. Kullanacak onu ve sonra gebertecek. Aklın alıyor mu? Tuğrul gibi güçlü zirvedeki bir kişi, duyguları olmayan, kimseyi sevemeyen biri neden basit bir mahalle kızıyla uğraşır? O bir kurban hepsi bu. Bundan adım gibi eminim. Niçin bu kadar rahatım sanıyorsun? Ama sen ne yaptın? Himayesindeki kadını kışkırttın. Tuğrul bunun altında kalmaz. İşini bozdunuz. Tüm planları mahvettin aptal! "

"Nancy! O sürtüğünde Tuğrul'unda canı cehenneme! Gerekirse Tuğrul'u da öldürün."

Nancy bir anda elini ceplerinden çıkararak Çağla'ya hızla yöneldi. Kaşlarını çatarak eğildi yüzüne doğru.

"Ne dedin sen!? Tuğrul'u bir daha ağzına alırsan suratının geri kalanını da ben parçalarım. Sakın, ama sakın Tuğrul 'u karıştırma bu işe. Baban o kaltağa istediğini yapabilir ama işin içine Tuğrul girdiği an seni de babanı da yerle bir ederim. Yapabileceğimi biliyorsun değil mi? "

"Nancy ne diyorsun? Şu halime bak. Bu durumda Tuğrul'umu düşünüyorsun? Ne yani Tuğrul'u bu kadar değerli yapan ne?"

Nancy daha da eğildi Çağla' ya:

"Sen kendini Tuğrul'la bir mi tutuyorsun? Değerini anlatsam o küçük beynin anlar mı? Senin gibi yüzlercesini Tuğrul'un kurbanı yaparım. "

Çağla korkmuştu. Nancy'nin tavrı cidden ürkütücüydü. Onun ilk defa bu derece net konuştuğuna şahit oluyordu. Tuğrul'un Nancy için ne anlam taşıdığını az çok biliyordu ama bu kadarını oda tahmin etmiyordu. Nancy dikleşip tekrardan ellerini cebine soktu. Ses tonunu aniden yumaşatarak:

"Evet tatlım iyileşmeye bak. Biraz zaman alacak gerçi ama ne yaparsın zamansız öttün. Relax ol biraz. Çok gerginsin. Yine gelirim "

Odadan ağır adımlarla serseri vari şekilde çıktı. Hemen ardından Timur içeri girip kızının elini tutarak:

"Sana yemin ederim onu öyle bir hale getireceğim ki köpekler bile acıyacak haline. Yüzünü kızgın demirlerle dağlayacağım"

Çağla sessiz bir tonla:

"Yap baba, yap. O kaltağı mahvet. Hiçbir şey hiç kimse umurumda değil."

"Sen hiç üzülme benim güzel kızım. Sana söz veriyorum. O güzel yüzün içinde üzülme, dünyanın en iyi doktorlarını bulacağım. Eskisinden daha da güzel olacaksın. Güven bana."

***
Başımı bu defa büyük bir belaya sokmuştum. Tüm bunların bana geri dönüşü olacağından emindim. Odamda bunları düşünürken annemin bana seslendiğini duydum. Aşağıya indiğimde Mete ve Tomris beyi salonumuzda annemle sohbet ederken buldum. Beni merak edip görmeye gelmişler. Umarım anneme hiçbir şey anlatmamışlardır.
Annem ayağı kalkarak:

"Gel tatlım. Misafirlerin var."

Sakince oturup: "Hoş geldiniz" dedikten sonra annemin nabzını yokladım. Davranışları gayet normaldi. Demek ki bir şey söylememişler.

"Annecim, misafirlerimiz için bir şeyler hazırlar mısın?"

Amacım annemi uzaklaştırmaktı. Konuşacaklarımızı duymasını istemiyordum. Annem "Tabi ki elbette" diyerek çıktı. Mete ve Tomris bey son derece endişeliydiler. Tomris bey annem çıkar çıkmaz bana telaşla bana doğru eğildi. Bak Esinciğim diyerek konuşmaya başladı.

"Mete ile uzun uzun konuştuk. Sana güvenli bir yer ayarladık. Bir süre orada kalmanda fayda var."

Mete'de tastiklercesine:

"Kimsenin bilmediği bir yer. Şimdi eşyalarını topla hemen çıkalım."

Kollarımı dizime koyup iki elimi birbirine bağladım. Biraz suskun kaldıktan sonra yüzlerine baktım:

"Hayır hiçbir yere gitmiyorum."

"Esin saçmalama ne demek bu? Tehlikede olduğunun farkında mısın?"

"Evet farkındayım hem de fazlasıyla. Ama gidemem."

"Yapma kızım, bak Esin seni tanıdığım şu kısa sürede inan çok sevdim. Durum ciddi. Timur seni bulacaktır."

"Biliyorum Tomris bey. O adamı gördüm. Gözlerindeki nefreti okudum. İçindeki karanlığıda gördüm. Şayet buradan gidersem tek hedef ailem olacak. O adam bunu yapar bundan eminim. Ailemi tehlikeye atamam. Ben buradaysam beni alır, çünkü derdi benimle."

İkisi sessizce birbirlerine baktılar. Haklı olduğumu onlarda biliyordu. İkiside şaşkındı. Beni korumak istiyor ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Çünkü nereye kaçarsam kaçayım Timur'un beni bulması sadece birkaç saatlik zamandı. Bana ne olacağı zerre kadar umurumda değildi. Tek düşündüğüm annem ve Mert. Onlara zarar verirse, ki biliyorum verir o zaman zaten ölürüm.

"Sizden tek ricam, lütfen annem hiçbir şey bilmemeli."

Çaresizce evet anlamında başlarını aşağı doğru eğdiler.
Annem kahvelerimizi getirip oturdu yanımıza. Biraz sohbet ettiler Tomris beyle. Tanıyormuş meğerse ünlü modacı Tomris beyi. Sorular yağdırıyordu adama. Kimlere dikiyorsunuz? Sanatçı hanımları soruyor ne istediklerini her şeyi merak ediyordu. Tomris beyde tek tek cevap verip gülüşüyordular. Zavallı anneciğim hiçbir şeyin farkında değil. Mete ise endişeli gözlerle bana bakıyordu.

Tam kalkacaklarken annem:

"Yoo hayır, hayatta bırakmam. Yemeğe kalacaksınız" diye ısrar etmeye başladı.

Tomris bey Mete'ye bakıp:

"Valla Mete seni bilmem ama ben hanımefendinin elinden bir yemek yiyeceğim "

Mete 'de başını sallayarak onayladı. Annem çok mutlu olmuştu. Telefonuna sarılarak mutfağa koştu. Annemi tanıdığım kadarıyla herkesi davet edecekti.

Akşama doğru annemin ahretliği Saadet teyze, arkasından Mehmet, Birsen ve derken Kenan efendi olmak üzere bir bir geldiler. Annem kocaman bir masa hazırlayıp envai çeşit yemeklerle bezedi sofrayı. Herkes çok keyifliydi. Mete ise sürekli olarak anneme beni soruyor, hakkımda herşeyi öğrenmek istiyordu.
Nasıl bir çocuk olduğumla alakalı her detayı.

Aslında kendince beni araştırıyordu. Annem Mete 'ye bayılmıştı. Tabi ki Tomris beyde büyük bir hayranlıkla dudağını büke büke annemi dinliyordu. Mert kapıdan içeri girdiği sırada ilk defa yüzüm gülmüştü o akşam. Hemen koşarak Mete abisini öptü. Herkesle selamlaştıktan sonra yanağımdan bir makas alarak:

"Nasılsınız dünyanın en güzel bayanı?"

Herkesi yine güldürmeyi başarmıştı. Keşke Pervin'de burada bizimle olsaydı. Kaç kere aradıysamda telefonumu açmadı. Garip bir hüzün vardı içimde. Masanın etrafındaki ailemi ve dostlarımızı izledim. Son akşam yemeği resitali gibiydi herşey sanki.

Mehmet ve Kenan sürekli olarak Tuğrul'u soruyordu Mete'ye. Mete 'den yola çıkarak, akıllarınca onunla irtibat kuracaklarını düşünüyordular. Öyle ya en yakın arkadaşı hemen yanlarında oturuyordu.

Mehmet eniştenin kahkahasıyla inliyordu masa. Tomris beyi resmen boğmuştu sorularıyla. Gülüyordum bazen bu adamın tavırlarına. Kendine has bir karakteri vardı Mehmet eniştemin. Ama ne yalan söyleyeyim şirinde biri. İnsan ona kızamıyor bir türlü.

Kenan benimle göz göze gelmemek için özel çaba sarf ediyordu. Aylin Mete'yle bir hayli ilgiliydi. Bu durum Kenanı rahatsız etmiş olacak ki ters ters etrafı izliyorken yakalamıştım onu.

Ben ise sadece Timur ve de Çağla'yı düşünüyordum. Benim yüzümden ya bu güzel insanlara bir zarar gelirse. Gecenin sonunda herkes mutlu ayrılmıştı. Ben, Mete ve Tomris bey dışında.

Birkaç gün böyle geçti. Garip bir şekilde her şey çok sakindi. Ama biliyordum bu fırtına öncesi sesizlikti. Hergün Mete beni arayarak kontrol ediyordu, bir sorun olup olmadığını anlamak adına. Annem o gün biraz keyifsizdi migreni tutmuştu yine.

Eczaneye gidip annem için ilaç almalıydım. Çantamı alarak dışarıya çıktım. Evimizin ikiyüz metre uzağındaki eczaneye giderek annemin ilacını aldım. Dışarı çıkıp eve doğru yürümeye başlamıştım ki hemen yanımda siyah bir araç durdu. İçinde bir kaç adam vardı. Ön koltuktaki adam başını bana kaldırarak:

"Hanımefendi, devlet hastanesi ne tarafta?" diye sordu.

Daha ben ağzımı açmaya kalmadan arka koltuktaki iki kişi beni hızla sürükleyip arabaya attı. Ne olduğunu dahi anlayamamıştım. Ben çırpındıkça biri ağzımı eliyle kapatıyordu. Diğeri ise hemen bir kumaşla gözlerimi bağladı.
Öyle sıkı sarmıştılardı ki kıpırdayamıyordum. İçlerinden biri kaba bir tonla:

"Kes sesini gebertirim!"

Diyerek beni tehdit ediyordu. Korkuyordum hem de çok. Timur'un adamları olduğundan emindim. Bir süre sonra cebelleşmeyi bıraktım. Başka ne yapabilirdim ki?

Aşağı yukarı bir saatlik yol aldık. Gözlerim kapalıydı. Arabanın engebeli yollardan geçtiğinden, şehirden uzak kırsal bir yerde olduğumuzu anlayabiliyordum. Arabadaki dört kişi çok sessizdi neredeyse tek kelime etmiyordular. Ve araç aniden fren yaparak durdu.

Yine iki kolumdan tutup sürükleyerek bir yere götürürlerken Bir kaç basamak çıkardılar. Sanırım burası bir evdi. Ayakkabımın topuklarından parkelerin tok sesinden anlıyordum. Bir süre sonra bu defa da aşağı doğru inmeye başladık. Beni resmen çekiştiriyordular merdivenlerden aşağıya. Basamağın sonuna gelince beni hızla yere fırlattılar. Ben henüz yerdeyken biri arkadan iki elimi bir iple bağlayarak gözlerimdeki bezi çıkarıp gittiler. Bana neler yapacaklarını düşünmek dahi istemiyordum.

Yavaşca omuzumdan destek alarak güçlükle oturmaya çalıştım. Burası bodrum gibi bir yerdi. Heryer toz kir içinde, duvarlar ise örümcek ağlarıyla sarılmıştı. Hemen hemen hiçbir şey yoktu etrafta, sadece içi kül dolu büyük bir kazan ve demir bir maşa dışında...

Birkaç saat sonra sonra sekiz dokuz basamaklı merdivenin üstündeki demir kapı açıldı. Bense hala elleri bağlı yerde oturuyordum. Yukarıdan koşarak siyah takım elbiseli oldukça iri bir adam aşağıya indi. Arka taraftan iki sandalye getirerek karşılıklı yerleştirdikten sonra beni hızla sürüklercesine sandalyeye oturttu.

Çaressizce oturdum. Endişeliydim üstelikte çok korkuyordum. Adam iki elini belinin arkasına bağlayarak beklemeye başladı. Adamın yüzüne bakarak:

"Lütfen bırakın beni. Neredeyim en azından onu söyleyin?"

Adam kör ve sağırdı adeta, mimikleri bile oynamıyordu. Taştan bir heykel gibiydi. Başımı yere eğerek dua etmeye başladım.

***

3 saat sonra

Tomris beyin telefonu çalar. Arayan Esin'in annesidir. Tomris bey telefonunu açıp alo bile demeden, karşıdan Esin'in annesinin ağlama seslerini duyar. Telaş içerisinde:

"Ülkü hanım iyi misiniz? Lütfen efendim neyiniz var?"

"Tomris bey Esin, Esin yok. Benim için eczaneye ilaç almaya gitmişti. Kaç saattir yok ortalarda. Lütfen yardım edin. Sizin yanınıza geldi mi acaba?"

Tomris bey gözlerini üzüntüyle yumdu. Bunun ne anlama geldiğini biliyordu çünkü. Ülkü hanım deliye dönmüş bir halde:

" Lütfen gördünüz mü kızımı? "

" Hayır maalesef burada değil ama merak etmeyin. Belki bir yere uğramıştır?"

"Hayır hayır asla böyle birşey yapmaz. Korkacağımı bilir. Telefonu saatlerdir kapalı. Üstelik çantasını eczanenin hemen yakınlarında bir yerde bulup eczaneye teslim etmişler. Her yerde aradım yok yok yok!!"

"Anlıyorum efendim. Lütfen sakin olun. Ben bir araştırayım."

Telefonu kapatır kapatmaz hemen Mete'yi arar.

"Mete korktuğumuz başımıza geldi. Esin yok. Sanırım kaçırıldı. Bunu kimin yaptığını ikimizde biliyoruz"

Mete yumruğunu sıkarak:

" Kahretsin biliyordum. Dinlemedi beni dinlemedi! "

" Mete hemen birşeyler yap!"

Mete ise hemen Tuğrul'u arar. Ama maalesef Tuğrul'un telefonu kapalıdır. Ne yapacağını bilmez halde Tuğrul'a ulaşmak için herkesi arar. Bir türlü Tuğrul'a ulaşamaz. Hemen Nancy'i arar.

" Nancy, Tuğrul nerede? Neden telefonu kapalı? "

Nancy gayet sakin bir halde:

"Kapalı çünkü bu sabah kanada'ya gitti. Yüksek ihtimalle uçaktadır."

"kanada mı? Kahretsin!"

"Sorun ne Mete?"

"Yok birşey"

***

O sırada Esin endişeli bekleyişine devam ediyordu. Yanında duran adama tekrardan dönerek:

"Lütfen en azından biraz su verin. Çok susadım."

Tabi yine bir yanıt alamaz. Gelen ağır ayak sesleriyle başını yukarı kaldırır. Timur bir eli cebinde diğer eliyle salladığı tesbih ile ağırca aşağı iner.
Bir süre Esin'e bakar daha sonra sandalyeyi çekip tamda Esin'in karşısına geçip oturur. Yanda duran adamına, başını hafif sallayarak bir komut verir.
Adam hemen yerdeki büyük kazanı alıp arkaya geçer.

Timur iki kolunu dizlerinin üstüne koyarak tesbihini bir bir çekmeye başlar. Hiç konuşmadan bir süre yere bakar.
Esin Timur'u süzmeye başlar tepeden tırnağa.

Timur gerçekten korkunç biriydi.
Yarısı beyazlamış kıvırcık saçları. Küçük kahve gözleri vardı. Kalınca dudaklara sahipti. Ve bıyıkları iki yandan aşağıya doğru sarkmıştı. Büyük burnu yüzünü örtüyordu resmen. Sol yanağında derin bir çizik şakağından dudağına kadar uzanıyordu. Biraz sonra elindeki tesbihi
mavi gömleğinin üstüne giydiği siyah blazer çeketinin cebine soktuktan sonra, dik bir şekilde oturup sırtını sandalyeye dayar ve bir hımm çektikten sonra,

"Demek o sensin. Seni merak ediyordum. Karakolda seni ilk gördüğümde, kaç yürek yedi bu kız acaba diye düşünmeden edemedim.
Biliyon mu? Ben çok geç baba oldum. Evlat sevgisi hiçbir şeye benzemez. Sana da nasip olsun diycem de, artık olmayacağı için bunu geçelim."

Esin sadece dinliyordu. Adamın gözlerindeki nefreti görüyordu. Yine de tane tane ve çok küçük bir tonla konuşuyordu Timur.

" Bak, sana birşey anlatayım. Henüz Çağlam küçükken bir gün yüzü düşmüş halde eve geldi. Daha üçüncü sınıfa mı ne gidiyor. Bıcır bıcır bişey. Aldım kucağıma. "Ne oldu benim güzel kızıma" diye sordum.
Bana bakıp dudağını büktü. "Öğretmenim bana kızdı"
Neden diye sordum?
Bana dedi ki "sınıfta pis bir kız vardı onu dövdüm. Sonra öğretmenim bana çok kızdı. Özür dile diye bağırdı. Bir daha okula gitmiycem."
Ertesi gün öğretmeni yanıma getirttim. Kaç kemiğini kırdım biliyor musun? Boşver ben de sayamadım zaten. Ama bir daha hareket edemeyeceği kadar çok olduğunu biliyorum. Yine günlerden birgün kızım yeni ehliyet almış. Heyacanlı tabi, sen git bir tane adamın arabasına çarp. Aradı beni "Baba kaza yaptım. Çok korkuyorum hemen gel" koştum hemen. Birde ne göreyim hıyar herif kıza bağırıyor. Peki sence ona ne yaptım. Bak bunu bilmek istemezsin. Yine de bir ipucu verim. Artık arabaya ihtiyacı yok çünkü ona yeni bir araba aldım. Bilirsin işte hani şu tekerlekli sandalyeler var ya hah işte onlardan. Manuel değil dikkatini çekerim. Her yıl bir tane gönderirim. Şimdi demem o ki, sen ne yedinde böyle, kızımı bu hale getirdin. "

Esin sadece boş gözlerle izliyordu. Timur konuşurken demin komut verdiği adamı, içi köz ateşle dolu kazanı getirip kenara bırakır. Timur maşayı alıp ateşin içine sokar ve yine konuşmaya devam eder.

" Şimdi sen bundan ne çıkardın? "

Esin yanan köz dolu ateşe bakar.

"Bakın efendim inanın isteyerek olmadı. Çok üzgünüm."

O an kükreyerek sandalyeden kalkıp elini Esinin saçlarına geçirip çekiştirmeye başladı. Öfkeden ağzından köpükler çıkıyordu.

"Bana bak lan kahpe! Kimsin ulan sen! Sen kimsin de? Kızıma dokanabiliyorsun! Oruspu! Kaç adamım var biliyor musun? Yüzlerce, hepsini üstünden geçireceğim. Yüzünü liğme liğme dağladıktan sonra hayatın boyunca bu bodrumda adamlarımın zevk köpeği olacaksın!
O kadar çirkin olacaksın ki seni görmemek için yüzünü kapatacaklar! Ve yaşadığın her saniye bu boku nasıl yedim diye kahredeceksin!"

Esin gözyaşları içinde titreyen dudaklarıyla" Lütfen lütfen yapmayın" diye yalvarıyordu. Timur maşayı çıkarıp ucuna baktı. "henüz tam kızarmamış" maşayı tekrar hırsla ateşin içine gömdü.

"Aklım almıyor gerçekten almıyor. Bir kenar mahalle dilberi kalkmış kızımı hastanelik etmiş. Vayy be! Ulan seni ve aileni bir bir bitireceğim. Ama önceliğim sensin rahat ol. Kızıma dokunan o elinle vedalaş istersen, çünkü ilk ondan başlayacağım. Kızıma özel bir hediye gibi düşün. Bunun bedelini misliyle alıcam senden! "

Eline taktığı kalınca bir eldivenle yeniden maşayı çıkarır ateşten. Kıpkızıl olan maşayı ağırca Esin'in yüzüne doğru götürür. Esin yüzünü sağa çevirerek gözlerini yumar. Maşa öyle sıcaktır ki uzağında bile etini ısısır kor ateş. Gözyaşları damla damla düşerken kazanın etrafına, cız sesiyle buharlaşıp havada kayboluyordu.

Aniden bodrumun demir kapısı hızla açılır. Bir adamı merdivenlerden çifter çifter koşarak Timur'un yanına gelip kulağına eğilerek bir şeyler söyler. Timur'un o küçük gözleri kocaman olur şaşkınlıktan. Hemen yerinden kalkarak maşayı yine ateşe atar. Esin'e dönüp:

"Sen az bekle, çok özletmem kendimi hemen dönerim."

Ve hızla yukarı çıkar. Yine Timur'un adamı Kıpırdamadan iki elini belinin arkasına koyarak beklemeye başlar.

Timur salona girdiği an Tuğrul'u salonda oturmuş viskisini yudumlarken bulur.

Önce gözleriyle etrafındaki adamlarına bakar. Onlarca silahlı adamının verdiği rahatlıkla, hemen yanında ki koltuğa çeketinin ucunu geriye atarak oturur.

"Hoş geldiniz Tuğrul bey. Açıkcası sizi beklemiyordum. Şeref verdiniz."

Evet Timur son derece rahattı. Çünkü Tuğrul tek başınadaydı.

Tuğrul viskisinden bir yudum alarak sehpaya bırakır.

"Timur sen dünyaya doydun sanırım. Yoksa neden insan bu kadar aptalca bir şey yapabilir ki? Yani ne bileyim benim kadını mı kaçırmak ha? Bunu yaptığına göre ölümü göze almış olmalısın?"

"Bu da ne demek oluyor Tuğrul bey? Evimdesiniz unutmayın."

"Evinde olmam neyi değiştirecek. Beni tehdit mi ediyorsun lan sen!!?"

Timur hemen adamlarına bakar. Hazırda olmaları işaretini verir.

"Ayıp oluyor Tuğrul bey. Karşınızda şatonuzun uşakları mı var sanıyorsunuz? Ben Timur Ethemim. Kendinize gelin"

Tuğrul yerinden kalkar ve Timur'un başucuna gelip yüzüne koca bir şaplak yapıştırır. Timur neye uğradığını şaşırır. Hemen adamlarına yüksek bir sesle:

"Öldürün!"

Fakat hiç bir adamı yerinden dahi kıpırdamıyordu. Elleri arkasında bağlı öylece duruyordular. Timur şaşkın halde yine bağırır!

"Duymuyor musunuz lan beni!!? Öldürün!!"

Ama hayır kimse kıpırdamıyordu. Tuğrul Timur'un yüzüne bakarak seslenir.

"Tutun şu piçi!"

O an Timur'un tüm adamları harekete geçer. Timur'un yüzü bembeyaz olur, yaşadığı ihanet ve şaşkınlıkla.

"Neler oluyor!? Siz benim adamlarımsınız."

Tuğrul gülerek:

"Biliyor musun Timur? sen gerçekten aptalsın. Senin kaç nefes alıp verdiğini dahi bilirim. Seni piç! Benim kadınımı kaçırırsın öyle mi?
Timur Ethemmiş. Bunun benim için önemi var mı sanıyorsun lan!? Ne kadar büyük olursan ol benim yanımda bir toz tanesisin. Hayatını bitiririm ulan senin! Sefil bir köpek gibi geberir gidersin. Bu defa seni sadece uyarıyorum.!"

Adamlara seslenerek: "Getirin!" diye bağırır.

Adamlar içi ateş dolu bir mangal getirir. Timur'un gözleri kocaman olur. Tuğrul ateşin içinde ki sıcaktan kıpkızıl olmuş maşayı tutup bağırır.

"Tutun şunu!"

Adamlar Timur'u tutar ve Tuğrul maşayı Timur'un ellerine basar. Ateş Timur'un etini eriterek coz diye ses çıkarır. Timur acıyla bağırırken, adamlardan biri bağırmaması için ağzını sımsıkı kapatır. Tuğrul yine maşayı alarak Timur'un tüm ellerini yakar. Acıdan Timur'un gözlerinden yaşlar akıyordur. Tuğrul gülerek:

"Ona dokunduğun her uzvunu parçalarım. Şimdi beni iyi tanı. Birazdan Esin buraya gelecek hiçbir şey yokmuş gibi davranacaksın."

Aradan geçen bir saatin ardından iki kişi hızla bodruma inerler. Esin'i sandalyeden kaldırıp ellerini çözerler. Esin şaşkın bir halde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Adamın biri Esin'in üstündeki tozları eliyle temizliyor bir diğeri ise saçlarını düzeltiyordu.

"Hanımefendi yukarı salona çıkacağız."

Hanımefendi mi? daha demin onu hırpalayan kes sesini lan diye bağıran adamlar şimdi kibarca hanımefendi diyorlardı. Esin yine de çok korkuyordu. Titreten elleriyle yüzünü temizleyip gözyaşlarını sildi. İki adam önde Esin arkada sürekli yanında duran adam ise arkasında yukarı çıktılar.

Timur başını eğmiş bir halde deri koltukta oturuyordu. Esin korkuyla Timur'a bakarken duyduğu sesle bir anda ağlamaya başlar. "Esin!" Başını sesin geldiği yöne çevirdiği an Tuğrul'u karşısında bulur.

Hızla koşarak Tuğrul'un göğsüne atar kendini. Yüzünü göğsüne gömerek hıçkırıklara boğulur.

Tuğrul koca bir dağ gibidir onun için. Biliyordu çünkü Tuğrul'un olduğu her yer onun güvenliğidir. Mutluluk gözyaşları Tuğrul'un gömleğini sırılsıklam yaparken, Tuğrul onun titreyen vücudunu sımsıkı sarmalar. Eliyle saçlarını okşarken:

"Geçti aşkım."

Esin'in başını iki elinin arasına alarak:

"Dokundular mı sana?"

Esin ağlarken sadece başını sağa sola çevirip hayır anlamında cevap verir. Ama Tuğrul ısrarla:

"Doğru söyle canını yaktılar mı? dokundular mı sana.? Aşkım benim."

Tehditvari sözlerini Timur'un gözlerine bakarak bastıra bastıra haykırıyordu. Esin'in daha fazla ürkmemesi adına sakin tavrıyla onu psikolojik olarak etkilemeye çalışıyordu. Esin ısrarla ona zarar vermediklerini yineleyip duruyordu. Yaşadığı korkuyla bir türlü kilitlediği ellerini sevdiği adamın ceketinden koparamıyordu.

Timur bu söylem karşısında:

"Tuğrul bey zarar vermek ne demek? Esin hanım sadece misafirimizdi. O kazayla ilgili kendisiyle konuşmak istedik hepsi bu"

Timur iki elini belinin arkasına koymuş başı yerde cevaplar veriyordu. Yaşadığı acıyı gizlemesi çok zordu. Esin için içeride resmen bir tiyatro oynanıyordu.
Tuğrul Esin'in anlını şefkatle öptükten sonra yana çeker ve Timur'a yaklaşır. Esin'in duyamayacağı şekilde:

"Aferin işte böyle. Umarım ilk dersim sana çok şey öğretmiştir. Esin benim kadınım. Yakında da karım olacak. Onun adını ağzına alırken üç kez ağzını yıkaman lazım."

Timur'un beyaz teni kırmızıya boyanmıştı, hem acıdan hem de öfkeden.
Tuğrul bir elini cebine sokup daha da yaklaştı Timur'a.

" İstediğim an seni mahvedebilirim bunu biliyorsun değil mi? Kızına gelince, Esin senin veremediğin terbiyeyi vermiş ona. Bence güzelde yapmış. Bu arada gurur duydum onunla. "

Timur yanmış elleriyle yumruklarını sıkarken, Tuğrul Timur'un kulağına bir tık daha yaklaşıp:

"Bir daha, ne kızını ne de seni karımın yanına yaklaştığınızı görürsem sizi arslanlara yem ederim. Neyi kastettiğimi anladın değil mi?"

Timur Tuğrul'un gözlerine baktı. Korkmuştu çünkü Tuğrul asla boş atmazdı. Bunu biliyordu. Tuğrul'un kan dolan gözleri ve öfkeyle kabaran boyun damarları ise Timur için fiziksel bir tehditdi ayrıca.

Ve hemen arkasını dönerek Esin'e baktı. Sıcak şefkatli ve aşk dolu gözlerle...
Sarıldı sımsıkı ve o cümleler döküldü dudaklarından.

"Benimle evlenir misin? Uzun hayatımın tek aşkı."

Esin kilitlenmişti adeta. Bunu beklemiyordu. Yani burada şu an mı alacaktı bu teklifi. Korkuyla etrafına bakındı. Tuğrul yine sordu.

"Benimle evlen. Seni dünyanın en mutlu kadını yapacağım yemin ederim."

O an kısacık bir an düşündü. Bu adamı seviyor hem de ölesiye. Onunla her an olmak herşeye değerdi. Ne önemi vardı peki geçmişinde ki kadının. Kim bilir belki birgün, Tuğrul onu Esin olarak sevebilirdi. Bunu denemeden Bilemezdim ki. Umursamadı geçmişte olanları, o kadının kim olduğunu, sırf ona benzediği için sevildiğinin ne önemi vardı. O seviyordu Tuğrul'u hem de çok. Bir başkasına ait bu kalbi oda seviyordu. Birgün o kalpte onun içinde bir yer açılırdı ümidiyle ıslak gözleriyle baktı aşık olduğu adama.

"Evet evlenirim. Seninle yaşayacağım bir saniye sensiz yaşayacağım bir ömre bedeldir."

O an mutluluktan Tuğrul'un kahkahaları Timur'un tüm salonunda yankılanmaya başladı. Deliye dönmüştü sevinçten. Sımsıkı kucakladı Sevdiği kadını. Arkasını dönüp Timur'a baktı:

"Duydun değil mi Timur? Artık karım oluyor bu güzel hanım. Şu an çok mutluyum. Bu sebepten düğünüme sen ve kızında davetlisiniz."

Esin'in elini tutarak yüzüne baktı. Birden yüzü düştü garip bir hale büründü. Ağlamaklı hüzünlü bakışlarıyla baktı sevdiği kadına ve kızın başını tutup hızla bastı bağrına. Okşarken siyah saçlarını:

"Ah aşkım. Bir bilsen, bir bilsen."

Esin:" Neyi, neyi bilmeliyim Tuğrul?"

Hemen toparlayarak kendini yine neşeli haline bürünerek:

"Seni ne çok sevdiğimi. Bunu bil yeter."

Esin şaşkın gözlerle bakarken ona asıl söylemek istediğinin bu olmadığını biliyordu.
Başını gidelim manasında salladı hafiften. Tam birkaç adım atmışken tekrar durdu. Arkasını dönerek:

"Hadi çocuklar gidiyoruz."

Timur'un yanında duran silahlı adamları hemen hareket edip:

"Geliyoruz efendim"

Timur artık hiçbir şeyden emin olamazdı. Ya etrafındaki insanlar, nasıl güvenecekti artık.

Bodrumda sürekli olarak Esin'in yanında hiç kıpırdamadan duran adam.

Yaklaştı Timur'a.

"Cidden çok aptalsın. Aşağıdaki halini anlatmayacağım Tuğrul beye. Dua et de, Esin hanımda anlatmasın. Yoksa o maşayı başka şekilde de kullanır vücudun da."

Timur öfke içinde ona bakar.

" Yıllardır yanımdasın. Hain it. Kaç para aldınız beni satmak için? "

Adam eliyle burnunu öteleyerek.

"Biz hiç senin adamın olmadık ki,en başından beri. Şimdi bir daha düşün ya dışarıda ki adamların? Bu arada şayet o maşa kıza deyseydi boynunu koparma emri almıştım. Şanslısın yine."

Bu duruma Esin de çok şaşırtmıştı. Oyun içinde ne çok oyunlar olduğuna ilk o an şahit olmuştu.

Esin ve Tuğrul elele çıkarlar. Adamları ise Timur'a bakıp, alaycı bir gülüş sergiledikten sonra arkalarından çıkarlar...

Tuğrul'un gücünü bir kez daha anlamıştı Esin. Elbette Timur hala çok güçlü bir adamdı. Bağlantıları onun gücüne güç katıyordu. Bunun geri dönüşü mutlaka olacaktı. Sadece zamandı tek engeli. Tuğrul'un yeni düşmanlara ihtiyacı yoktu, çünkü hiç bir düşmanı eskimiyordu. Ona olan nefretleri hep taze kalabiliyordu.

Kabul ettiği bu evlilik teklifinin, masallar gibi bir hayatın ilk adımı olduğunu sanıyordu. Oysa ki büyük bir kabusa açılacak kapının ilk adımı olacağından haberi dahi yoktu...

Continue Reading

You'll Also Like

54.1K 1.5K 5
Hayatın memnun etmediği iki insan... İkisi de birbirine yabancı... Bir o kadar da aynı... Aşk olmadan yanar mı ten? Hayatlarını değiştirecek bu tut...
97.5K 7K 58
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
28.9K 5.4K 36
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
2.8K 90 5
İzlemenizi tavsiye ettiğim bir hint dizisi