Before All

By Boipoi

22.2K 2.3K 3.4K

After All'dan önceki her şey More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm

9. Bölüm

1.3K 125 143
By Boipoi

Ay bir an bölüm hiç bitmicek sandım 

HOŞ GELDİN BEEEN 

HOŞ GELDİN BAEK 

HOŞ GELCEN İNŞ EXO(yeni albüm palli çıkra) 


----


"Ciddiyim, şaka yapmıyorum. Kütüphaneye gittim ve Chanyeol dizüstü bilgisayarla beni bekliyordu. Bana bilgisayar almış. Ne yapacağımı şaşırdım."

Uykumdan beni uyandıran hafif serin rüzgar mıydı yoksa Baekhyun'un sesi miydi bilmiyorum. Konuştuğu şeye odaklanmam biraz zaman almıştı.

"Hayır Sehun. Onunla oyun oynayamazsın." Bir süre sessizlik olduğunda telefonla konuştuğunu yeni anlayabilmiştim. "Bilmiyorum, not çıkarmak için sürekli internet kafeye gittiğim için almış ama kendinde bile yok daha dizüstü. Çok mahcup hissettim."

Dün Baekhyun'a aldığım bilgisayar konusunun memleketindeki arkadaşlarından birine anlatıldığını fark edince gülümsedim. Yatak odasındaki balkona çıkmış, Ocak soğuğuna rağmen balkonda telefonuyla konuşuyordu. Kapıyı ya hiç kapatmamıştı ya da oldukça eski ve inatçı bir kapı olduğu için onun ardından geri açılmıştı ve farkında değildi.

"Chanyeol'ün babası ne iş yapıyor bilmiyorum. Ailesiyle ilgili çok konuşmuyoruz." Hiç sormadığı için bilmediği gerçeğini önemsemeyerek doğruldum. "Zengin oldukları kesin. Belki de araba galerisi vardır. Chanyeol'ün birden fazla arabası var çünkü. Belki de araç kiralama şirketi?"

Bir ara gerçekten oturup Baekhyun'a ailemle ilgili her şeyi anlatmaya karar verdim. Aylardır beraberdik ve ben inadını kırarak onun bana sormasını bekliyordum ama sanırım bu hiç olmayacaktı.

"Önümüzdeki hafta bitiyor." Konunun benim dışıma çıktığını fark edince ayaklandım. "Ben de çok özledim. Tatilde gelmeye çalışacağım. Ben de seni seviyorum Oh Sehun."

Erkek arkadaşım bana bile beni sevdiğini böyle söylememişken başka oğlanlara rahatça seni seviyorum diyebiliyordu bu arada. Balkona yürüdüğümü fark edince yüzünde oluşan gülümseme her şeye rağmen asıl sevdiği kişinin ben olduğumu söylüyordu.

"Şimdi kapatıyorum. Görüşürüz." Balkondaki varlığımla telefonu kapatıp kollarını belime doladı. "Uyandırdım mı?" Evet uyandırmıştı ama şikayetçi değildim. Bu onunla daha fazla vakit geçirebileceğim anlamına gelecekti.

"Soğukta ne yapıyorsun? Üzerine bir şey almamışsın." Isınması için sırtını sıvazladım.

"Biraz hava alıp telefonla konuşayım demiştim. Şu sana anlattığım arkadaşımın selamı var."

"Şu az önce bütün sokağa karşı seni seviyorum dediğin arkadaşının mı?" Kaşlarımı çatarak söylemeye çalıştıysam da sabahın sekizinde dünyanın en tatlı insanı çenesini kaldırmış yüzümü izliyordu. Sinirli davranmam neredeyse imkansızdı.

"Sana milyon defa Sehun'un benden küçük olduğunu ve kardeşim gibi gördüğümü söyledim. Hala mı kıskanıyorsun." Hala mı kıskanıyorsun sorusu çok saçmaydı. Ben Baekhyun'u severek dinlediği müziklerden de kıskanıyordum. Çünkü onları dinlerken çok mutlu görünüyordu, o şarkıları söyleyen kişi olmak istiyordum. Elbette birkaç günde bir saatlerce konuşup durduğu arkadaşını kıskanacaktım.

"Senden küçük olması, onu kardeşin gibi görmen sence kıskanmamam için engel mi? Ben geçen gün seni laboratuvar önlüğünden kıskandım."

"Bence engel." Ayakları üstünde yükselip boynuma sokuldu. "Çünkü ben benden büyük ve kesinlikle kardeşim olarak görmediğim erkeklerden hoşlanıyorum." Boynuma dudaklarını bastırdığı sırada nefesimi tutmaktan kendimi alamadım. O bana yaklaştığında organlarımın çalışmayı bırakması istemli yaptığım bir şey değildi.

Ona sarılmak üzere hareketlenmiştim ki daha kapatamadığım kollarımdan sıyrılıp uzaklaştığında olduğum yerde kalarak güldüm.

"Bu ne soğuk ya, her yerim dondu." İşte tanıdığım soğuğa dayanamayan Baekhyun.

Koşar adımlarla içeri girmesinin ardından kapıyı bu sefer düzgünce kapatıp peşinden gittim. "Bu soğukta kendini neden balkona attığın anlaşıldı." Olay yerinden kaçmak için.

"O kadar da kötü değil." Mutfakta bir facia yaratmış ve koku çıksın diye evde ne kadar cam varsa hepsini açmıştı. Köpeğim kurtar beni der gibi mutfağın ortasında bana bakıyordu. Ben daha kendimi kurtaramıyordum. "4 tane yumurta yaktım sadece. Geçen sefer 6 tane yakmıştım."

"Eh, en azından 4'ten sonra olmayacağını kabullenmişsin bu sefer." Mutfakta öylece bıraktığı dağınıklığa bakarak hangi kısmından toparlamaya başlayacağımı düşündüm.

"Hatalarımdan ders alıyorum." Karşımda 4 tane kapkara olmuş yumurta artığı olsa da hala niye mi sakindim? Çünkü benim mutfağı teftiş ettiğim süre boyunca Baekhyun tam arkamda kollarını karnıma dolamıştı. İşte tam olarak ona kızamama nedenim buydu.

Ona dönerek alnına dökülen pembe saçlarına dokundum.

Evet, başıma bir de böyle bir iş açmıştı. Saçları pamuk şeker kadar pembeydi. Onu normalde yeme isteğim yeterince çok değilmiş gibi.

"Öyleyse sana ufak bir ceza vermekle başlayalım." Ceza kelimesini duyunca kaşları yukarı kalktı. "Sen kızımızı yürüyüşe çıkar, bu sırada da ben bu dağınıklıktan kurtulup bir şeyler hazırlarım." Kızımız kelimesini duyunca yüzünde hafif bir gülümseme oluşacak gibi olsa da çabuk toparladı.

"Benim kızım değil o. Beni sevmiyor artık." Köpeğime öldürücü bakışlar attığında kahkaha attım. Pembe saçlarına ve uykulu yüzüne ciddi görünmek hiç de uymuyordu.

"Evet çünkü sürekli inatlaşıyorsunuz."

"Ben mi o mu? Cevap vermek için 3 saniyen var." Buna cevap veremezdim.

Tanrım yoksa cevap verebilir miydim?

Köpeğim sanki konuşmamızı anlamış gibi arka bacaklarının üstüne kalkıp kucağıma uzandı. "Bak kırdın onu işte!"

"Sana inanmıyorum 5 saniye geçti ve bana cevap vermedin!"

"Evet, çünkü cevap verebilecek bir soru değil bu." Omuzlarından tutup arkasını döndürdüm ve askılığın oraya doğru itekledim. "Hadi şimdi uslu uslu dolaşmaya gidin ve gelin. Kavga istemiyorum."

"15 saniye oldu!"

"Hayır, 35 saniye geçti bebeğim. Daha düzgün saymanı öneririm." Montunu giymesine yardım edip köpeğime tasmasını taktım. Bir şeyler diyecekti ama konuşmasına izin vermeden ikisini de kapı dışarı ettim.

Ani bir kararla pembe saçlı olmaya karar veren sevgilim ve inatçı köpeğim bir şekilde onlara verdiğim bu görevi bitirebilir diye düşünüyordum. Onlara en azından bu kadar güvenebilirdim. Asıl zorlu görev bendeydi.

En zor fizik sorularını saniyeler içinde çözebilirdim ama Baekhyun'un yapışmaz tavaya bu kadar şeyi nasıl yapıştırabildiğini çözemezdim. Ya da neden inatla kahvaltı hazırlamaya çalıştığını. Benim gözümde mükemmel biriydi. Yemek yapmasını ondan beklemiyorum ama yemek yapamayışı bile mükemmel geliyordu bana.

Evimi yaksa muhtemelen ne kadar güzel evimi yaktın derdim.

Birlikte birkaç ayı geride bırakmıştık ve onunla tanışmadan önce hayatımda her şeyin yolunda olduğunu söyleyebilirdim. Şu anda ise hiçbir şey yolunda değildi. Çünkü artık hayatımı alt üst eden birine sahiptim. Hayatımı alıp istediği şekilde ezip geçebilirdi.

Geriye kalan sağlam yumurtaları yıkayıp kuruladığım tavaya kırarak kısa süre içinde muhtemelen Baekhyun'un yapmaya çalıştığı kahvaltıyı kısa sürede hazırlayıp mutfağı tamamen topladım. Baekhyun'la köpeğimin gürültülü tartışması apartmanda yankılandı. Baekhyun'a apartmana sahip olduğumu söylemekte erken mi davranmıştım diye düşündüm bir an. Saat daha henüz dokuz oluyordu ve Baekhyun köpeğimi sinir etmek için apartmanın içinde havlıyordu.

"Baekhyun biraz sessiz mi olsanız?" Kapıdan içeri girmeye çalışan sevgilimi karşıladım.

"Önce o başlattı." Bir köpeğin havlaması tuhaf bir şeymiş gibi kendini savunmasına gülüp başına öpücük kondurdum. Eh, ne diyebilirdim ki? Komşular rahatsızsa taşınabilirdi.

"Kahvaltı hazır." Bu halimi evden ya da okuldan birileri görse şaşkınlıktan bayılabilirdi ama doğru, bir sevgilim vardı ve onu sonuna kadar şımartıyordum.

"Bütün bunları yarım saat içinde mi yaptın?" Hatta o kadar bile sürmemişti.

"İki yumurta kırmak o kadar da zor değil."

"Bana beceriksiz olduğumu mu söylüyorsun?" Çatılmaya hazır kaşları bir kez daha bana meydan okudu.

"Hayır bebeğim." Beline sokularak saçını öptüm. "En büyük beceriksiz benim ama 3 yıldır yalnız yaşadığım için pratiğim var. Başta tavaya yağ bile dökemiyordum." Başta bana inanıp inanmamakta tereddüt etse de çok üstelemeyip kollarımdan ayrıldı ve masaya geçti.

Birlikte doyurucu bir kahvaltı yaptık. Birbirimizin alışkanlıklarını başarılı bir şekilde değiştirmiştik bu dönemde. Ben sabahın köründe uyanıp spora gitmeyi bırakmıştım. O ise kahvaltı yapmayı alışkanlık haline getirmişti.

"Sabahtan işim var demiştin değil mi?" Baekhyun bugünkü programımdan konuşmaya başlayınca dudaklarımı peçeteye silip ona cevap verdim.

"Babamın işten bir arkadaşıyla buluşacağım. Bana vermesi gereken birkaç şey varmış." Babam bazen görev için bir yerlere gönderilirdi. Bu gönderilen yerleri bizimle paylaşması yasaktı ama çok da fazla ilgilenmiyordum. Genelde zaten ya ülke dışı görevlerde ya da Jeju'da oluyordu. Bütün bunlara rağmen anneme nasıl yeterli vakit ayırdığını anlayabilmiş değildim.

Ben proje ödevi için 2 gün Baekhyun'dan uzak kaldığımda ikimiz de delirecek gibi olmuştuk. Baekhyun gitmemin sekizinci saatinde artık geri dönmezsem ayrılacağını söyleyip durmuştu.

"Kulüp çalışman kaçta biter? Ona göre seni almaya gelebilirim belki."

"Hiç bilmiyorum. Arada sana yazarım." Baekhyun'un okuluyla ilgili yaptığı hiçbir şeye karşı değildim ama bu kulüp çalışmaları... Bilmiyorum. Zaten bir kere Hwanyoon olayıyla kötü başlamıştık. Sonrasında ise gördüğüm kadarıyla Baekhyun kulübün gözdesiydi. Herkesle anlaşması hoşuma gitmiyordu.

Aslında gidiyordu, onun sevilen biri olması, çevresindeki herkesin beğenisini kazanması ve kızların bile hayranlık duyması hoşuma gidiyordu. Bütün bunlar Baekhyun'u mutlu eden şeyler olduğu için ben de mutluydum. Fakat yine de içimi biliyordunuz. İmkanı olsa Baekhyun'u sadece kendime saklardım. Kimsenin görmediği ve bilmediği, sadece benim bildiğim bir yerde. Kimseyle paylaşmadığım...

"Beni bırakacaksın değil mi? O yüzden hala burada tembellik ediyorum çünkü." Diğer değişimlerden biri de buydu. Onu ilk tanıdığımda onu götürmeme gerek olmadığını, metro durağının yakın olduğunu söyleyip duran çocuk onu bırakacağımı bildiği için evde oyalanıyordu.

Sadece başımı salladım. Birkaç gece önceki hallerini düşünmekle meşguldüm çünkü.

Okuldan arkadaşlarıyla bir şeyler içmeye gitmişti ve kesinlikle eve geleceği ile ilgili aramızda bir konuşma geçmemişti. Sadece iki bira içmesine rağmen akşam geç saatlerde beni arayıp onu almamı, yürüyemediğini söylemişti. Elbette onu Kuzey Kore'de bile olsa almaya giderdim fakat beni beklediği yer tam olarak evin karşısındaki ışıklardı. Sadece 300 metre yürüse evdeydi ve oradan kendisini almamı istemişti.

Artık yürümek istemediğini, çok yorgun olduğunu söyleyerek hem de.

Gece kaldırımda oturup beni bekleyen erkek arkadaşımı sırtımda apartman dairemize taşımak tam olarak hayalimdeki 22 yaş görevlerinden biriydi.

"Ben hazırlanıyorum." Kahvesini bitirip odaya giyinmeye geçtiğinde çabucak masayı toplayıp peşinden gittim. Elbette üzerini değiştirirken ona müdahale edecek ve 5 dakikalık giyinme işini en az 15 dakikaya çıkartarak ondan azar yiyecektim.

"Onu giyemezsin." Elbette erkek arkadaşımın ne giydiğine karışmıyordum. Buna hakkım yoktu. "Onu giyemezsin Baekhyun bakma bana öyle." İstediğini giymekte özgürdü.

Bana alttan attığı öldürücü bakışlarına ek olarak orta parmağını göstererek komodinin üzerinde duran parfümümü üzerine boşaltmıştı.

"Baekhyun çok çirkin olmuşsun. Çıkartır mısın şu aptal pembe kazağı?" O çıkartmayacaktı. Ben de zaten çaresizce kendi kendime mızmızlanmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Geçen gün çok güzel olduğumu söylemiştin."

"Evet, o benimle birlikteyken giydiğin zamandı. Şimdi dünyanın en tatlı oğlanını tek başına kurtların içine atacak gibiyim." Gibisi fazlaydı. "Hwanyoon denen dangalak da orada olacak mı?" Gözlerini devirdi ve aslında benim için aldığı ama fırsat bırakmadığı için benim bir kez bile giyemediğim atkıyı boynuna doladı.

"Hwanyoon meselesini unutabilir misin artık? Ben bile unuttum çünkü." O tabii ki daha önce yattığı herifi unutabilirdi. Fakat bu bende ölene kadar kalacaktı.

"Sorun sadece Hwanyoon değil ki. Kulüpte ne kadar insan varsa hepsi ölüp bitiyor sana. Bir de pembe kazakla erkek arkadaşımı kulüp çalışmasına götüreceğim. Kendi ellerimle!"

Baekhyun elbette benim içinde bulunduğum dramı önemsemeyip üzerine lacivert kolej ceketini giymişti.

"Harika! Sakın bu ceketi çıkartma üstünden olur mu?" Onun kapatmadığı son düğmeyi de ben ilikleyerek pembe hırkasının gözükmediğinden emin oldum. Zaten saçları pembeydi. Pembe kazağa gerek var mıydı gerçekten?

"Chanyeol saçmalamayı bırakıp hazırlanır mısın artık?"

"Saçmalamak mı oldu şimdi bu? Seni kıskanmam sana saçma mı geliyor?"

Bıkkınlıkla nefes bırakıp "Evet" dedi. "Dün geceden sonra senin yüzünden bacaklarım hala titremeye devam ederken beni başkalarından kıskanman çok komik çünkü. Sanki bu haldeyken bütün gün aklımdan çıkmana imkan varmış gibi..."

Baekhyun bunu diyip beni öylece yatak odasında bıraktı. Yani bırakabileceğini sandı. Onunla ilgili olan reflekslerim fazlasıyla geliştiği için kolumu dolaba koyarak yolunda ona engel oldum.

Dolapla aramda kaldığını fark ederek başını kaldırıp yüzüme baktı. Onun için ölüp bitiyordum.

"Şu an yolda biraz bile trafik yoktur. Hızlı gidersem belki ceza yerim ama seni yarım saat içinde oraya yetiştiririm." Ellerimi baldırlarına yerleştirip boynuna sokuldum. Yıllardır kullandığım parfümüm bile onun teninde daha güzel kokuyordu. "Bana izin ver titreyen bacaklarını öperek iyileştireyim."

Dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda itiraz etmeden beni kabul ederek kısa ama ıslak bir öpüşmeyi bana hediye etti. "15 dakika yeter." Dudaklarımı yeniden aşağı indirip çenesini öptüm. Boynuna doladığı atkıyı çekmek için elimi attığım sırada elimi tuttu.

"Erken yaşta ölmek istemiyorum Chanyeol. Her dediğim şeyi fırsata çevirmeye çalışma." Şaşkınlık içinde açılan ağzıma teselli amaçlı öpücük bırakıp kollarımın arasında sıyrıldı.

Ben şu an ne yapmıştım ki? Beni ağzından çıkan her bir kelime ile tahrik edip umut veren kendisiydi.

"Ayrıca seni bilemem ama bana 15 dakika yetmiyor Chanyeol." Beni vuruyor. Vurmakla kalmayıp cesedimin üzerinde zıplıyordu ama yine de ona aşıktım. Yapabileceğim çok bir şey yoktu.

Kasıklarımdaki ağrıya rağmen hızlıca üzerimi giyindim. Şeytan Byun'un dün geceden beri titreyen bacaklarının intikamını bu şekilde aldığını da tam olarak bu şekilde fark ettim.

Evden dışarı çıktığımız sırada beyaz Hyundai'me yürüdüğü sırada bileğinden tutup ona engel oldum. Normalde yapmayacağım bir şeyi yaparken tereddüt etmedim. "Onda benzin yok." Daha geçen gün petrole gittiğimi hatırlamamasını umarak birkaç araç ötede duran spor arabanın kumandasına dokundum.

Baekhyun'un bir şey demeden milyonluk arabama yerleşmesini izledim. Elbette ki tek amacım arkadaşlarına gösteriş yapmaktı. Baekhyun beni hem dünyanın en iyi insanı hem de en korkunç insanı yapıyordu. Parasıyla gösteriş yaptığımı görse annem benimle gurur duyardı.

"Teşekkür ederim getirdiğin için. Haberleşiriz." Arabam beklediğim gibi çalışma yapacakları alandaki insanların dikkatini çekmişti. Hwanyoon'la direkt göz göze gelmeyi ben bile beklemiyordum. Baekhyun arabadan indiği sırada beni fark eden arkadaşlarına başımla selam verdim.

O tam olarak arkadaşlarının yanına varana kadar hareket etmeyip bekliyordum ki birkaç adım yürümüş ve sonra durmuştu. Baekhyun'un bir şey unutup unutmadığına bakmak için yanımdaki koltuğa baktım. Bir şey görünmüyordu. Geri dönüp yüzünde kocaman bir gülümseme ile yeniden arabaya koştuğu sırada Ocak ayında içim sıcacık oldu.

"Unutmuşum." Neyi bile dememe gerek kalmadan dudaklarımda dudaklarının bıraktığı tatlı izi fark ettim ve aptal gibi gülümsedim. "Görüşürüz." Konuşmama izin vermeden veda öpücüğünün ardından el sallayarak bu sefer gerçekten gitmişti.

Elim ayağıma dolaştığı için arabayı neredeyse istop ettirmek üzereyken kendimi toparlayıp yola koyuldum. Baekhyun beni aptala çeviriyordu.

Baekhyun'u bırakmamın ardından babamın iş arkadaşıyla görüştüm. Bana mavi bir poşet verip kahve ısmarladı ve ne kadar iyi bir çocuk olduğumdan bahsetti. Daha önce birkaç kere babamla birlikte gördüğüm biriydi ve bana karşı gerçekten sevgi dolu olduğunu anlayabiliyordum. Bu yüzden keyifli sohbetimiz 2 saatten fazla sürdü.

Babam çok katı biri değildi ama tatlı biri olduğunu da söylemezdim. Yanında rahattım ancak asla bizim yaptığımız şakalara ortak olmazdı. Kızmaz ama cevap da vermezdi. Bu yüzden babamın iş arkadaşı ile babamı çekiştirmiştik. Babamdan rütbesi daha düşük olmasına rağmen babam hakkında rahatça konuşabilmesi, babamın iş hayatında da evde olduğu gibi davrandığı anlamına geliyordu.

Nihayetinde kalkmaya karar verdiğimizde poşeti spor çantama koyup Baekhyun'u aradım. Henüz onun çalışma yaptığı yerin yakınlarından uzaklaşmamıştım. İşinin bitmesi yakınsa birlikte dönebilirdik. Hava soğuktu ve burası evimize pek de yakın sayılmazdı.

Aramamı birkaç çalıştan sonra açtı. Neşeli sesi iyi olan ruh halimi daha da iyileştirdi.

"Ne durumdasın Baek?"

"Çalışma sona erdi. Eşyaların toplanmasına yardım ediyorum."

"Tamam, öyleyse yakınlardayım. Seni bıraktığım yerde bekliyorum seni."

"Toparlanma biraz vaktimizi alabilir. Beklemen sorun olmaz mı? Sen önden git istersen." Baekhyun'layken Baekhyunca adında yeni bir dil öğrenmiştim.

Baekhyun bir şeyi istemediğinde rahatça söyleyen biriydi. Bir şeyi istediği zaman ise lafı dolandırıp sorular sorardı. Eğer gitmemi isteseydi sadece sen önden git derdi. Beklemememin benim için sorun olup olmadığını sorduğuna göre gelmeni açıkça isteyemem ama umarım gelirsin demek istiyordu.

"Sorun değil benim de biraz yolum var zaten. Geldiğimde mesaj atarım."

"Tamamdır, görüşürüz."

Annemle babamın, babamın fazla konuşmamasına rağmen nasıl anlaşabildiğini yeni anlıyordum. Birini yeterince iyi tanıyıp sevince konuşmaya gerek kalmıyordu.

Babamın arkadaşıyla ayrıldığımız kafeye geri dönüp Baekhyun'a sıcak bir kahve aldım. Baekhyun benden bunu da istemezdi ama tam olarak böyle bir şeye yorgunken ihtiyaç duyabileceğini onu tanıyarak öğrenmiştim.

Arabayı sabah durduğum yerin biraz ilerisine park edip Baekhyun'u beklemeye başladım. Arabayı bulamama gibi bir sorununun olacağını düşünmüyordum çünkü aptal araba her yerde kendini fark ettiriyordu.

Baekhyun'un kulüp etkinlikleri uzaktan bakınca oldukça keyifli ve anlamlı görünüyordu. Her ay farklı bir konu hakkında belirledikleri bölgedeki insanlara eğitim ve sağlık hizmeti veriyorlardı. Baekhyun elbette daha birinci sınıf olduğu için sadece yapılan işlerin arka planında yer alıyordu ama yine de göz alıcı göründüğünü inkar edemezdim. Tam olarak belki de bu yüzden, herkese yardım etmeye çalışacağım diye bu etkinliklerde çok fazla yorulduğu oluyordu.

Ancak bugün uzaktan arabaya doğru adeta uçarak gelen sevgilimi gördüğümde onun için yorucu bir gün olmadığını anlamıştım. Sabahki enerjisini aynı şekilde koruyordu.

"Çok bekletmedim değil mi?"

"Hayır, yeni gelmiştim." Kahveyi görünce tahmin ettiğim gibi gözleri parladı.

"Ne yaptınız? Buluştun mu babanın arkadaşıyla?"

"Evet, biraz oturup konuşalım dedik neredeyse iki buçuk saat olmuş. Sen ne yaptın? Yorulmamış gibi görünüyorsun." Bana bakarken gülümseyip durması yola olan ilgimi çalıyordu. Zaten çok da gözümün yolda olduğu söylenemezken hem de.

"Ben de anlamadım. Mucizevi bir şekilde bana sadece rapor işini verdiler. Birkaç fotoğraf çekip etkinliğin özetini çıkardım." Kucağındaki sırt çantasını kucakladı. "Sanırım dizüstü bilgisayarlı biri olarak artık ortalıkta koşuşturmak yerine etkinlik raporu yazma görevini üstlendim."

Ona bilgisayarı bu amaç için almamıştım fakat bu konuda işe yaramasına fazlasıyla sevinmiştim. "Yorulmadığına sevindim. Yapmak istediğin başka bir şey var mı? Ben spora giderim diye düşünüyordum ama yapmak istediğin bir şey varsa yapabiliriz."

Birkaç saniye yola bakıp düşündü. "Yok sanırım. Aklıma bir şey gelmiyor. Senin var mı?"

"Benim de yok." Dedim omuz silkip. "O zaman önce seni eve bırakıp sonra da spora giderim." Olur anlamında başını salladı ve devamında bugün karşılaştığı insanlarla ilgili bir şeyleri heyecanlı bir şekilde anlattı.

Onun her kelimesini dinlemeye çalışıyordum. Baekhyun hakkında her şeyi bilmek istiyordum. Gün içinde neler yaptı ya da 7 yaşındayken neler yaptı... Her şeyi öğrenmek istiyordum ama bazen de konuştuğu şeyler yerine yüz ifadeleri daha etkileyici geldiği için en üzücü anısını anlatırken bile gülmek istiyordum.

"Tanrım keşke şu an seni öpebilsem."

"Chanyeol sana burada Hyunsoo'nun annesinin kanser olmasından bahsediyorum!" Hyunsoo'yu tanıyordum. Okulundaki sevdiğim sayılı çocuklardan biriydi ancak ben ilgimi çoktan Hyunsoo'nun annesinden çekmiştim.

"Özür dilerim. Devam et. Gerçekten dinliyorum. Sadece içimden bunu demek geldi." Elbette dinlediğimi biliyordu. Yani artık biliyordu. Daha önce de aynı şeyi defalarca dediğim ve yaptığım için artık alışmıştı ve onu hiç bölmemişim gibi anlatmaya devam etmişti.

"Baek..." Eve yaklaştığımız sırada aklıma gelen şeyle çekinerek konuşmaya başladım. "Yapmak istediğim bir şey yok demiştim ya. Sanırım var." Radyoyu karıştırmayı bırakıp bana döndü.

"Nedir?"

"Benimle spor salonuna gelir misin?" Bu aslında onunla daha ilk günden yapmak istediğim bir şeydi ama Baekhyun'a bu soruyu sorabilmek için fazlasıyla cesaret toplamam gerekmişti. Onu tanıdığım süre içerisinde bir de şunu öğrenmiştim ki Baekhyun kesinlikle spor salonuna götürülecek biri değildi.

Önce itiraz edecek gibi baktı. İtiraz etmesini bekliyordum zaten. "Bunu gerçekten istiyor musun?" Başımı salladım. Tabii ki istiyordum. "Bu iyi fikir değil. Hayatımda hiç spor aletine binmedim. Beden dersleri dışında spor bile yapmadım."

"Baekhyun senden 120kg kaldırmanı istemeyeceğim. Sadece birlikte spor yaparsak eğlenceli olur gibi geldi. Teklif etmek istedim. Zorlamak istemiyorum."

"Sıkıldığım anda eve geri dönerim." Doğru mu duymuştum yoksa Baekhyun kabul mü etmişti? Mutlulukla evin olduğu sokağa değil spor salonunun olduğu sokağa sürdüm. Bugün sonunda aylardır istediğim şey gerçek olacaktı.

"Eve uğramayacak mıyız? Üzerimi değiştirmem lazım."

"O iş sorun değil." Onu benimle spor yapmaya zor ikna etmiştim. Bir de kıyafetle mi uğraştıracaktım. Muhtemelen zaten eve gidersek üzerini değiştirdiği sırada benimle gelmekten vazgeçerdi bunu riske atamazdım. Kendimle ilgili en sevdiğim ve aynı zamanda en sevmediğim özellik garantici olmamdı.

Spor salonuna vardığımızda girişte duran yarı zamanlı çalışan Baekhyun için herhangi bir şey diyemedi. Baekhyun benimle olduğu için giriş üyeliğine doğal yollarla sahip oluyordu. Bana sahip olduğu için.

"Buraya gel." Soyunma odasına girdiğimizde dolabımı açarak üst katta duran spor çantasını çıkardım. "Bunları giyebilirsin." Baekhyun benim kıyafetlerimi giymeye alıştığı için başta tepki vermeyerek çantayı aldı ve banka geçti.

"Chanyeol bu kıyafetlerin senin olduğuna emin misin?" Küçük beden tshirtü havaya kaldırdığında sorgulayıcı bakışları tatlı olduğu için gülmeden edemedim. Yine.

"Benim değil. Senin çünkü." Anlamayarak defalarca suratıma bakıp gözlerini kırpıştırdı. Çantanın diğer gözündeki ayakkabıyı çıkartıp numarasına baktı.

"Bir dakika. Bunlar gerçekten senin değil."

"Evet, dedim ya senin diye." Ayağa kalkıp dibime kadar geldi. Ondan daha uzun ve büyüktüm ama önümde dikilip bana hesap sorarken kendimi bir şekilde bakışları altında küçülürken buluyordum.

"Benim eşyalarım madem benim bundan neden haberim yok?"

"Haberin yok çünkü belki bir gün benimle spora gelirsin diye çok önceden alıp koyduğum spor takımı. Teklif etme fırsatım olmamıştı daha önce."

"Ne?" Şimdi gerçekten onu şaşırtmayı başarmıştım işte. "Ne yani sen şimdi bir gün seninle spor yapmaya gelirim diye buraya önceden kıyafet alıp mı koydun?" Demiştim, garanticiyim diye.

"Evet." Benim için gayet doğal bir durum olduğu için omuz silktim.

"Chanyeol şu an ne desem bilemiyorum ama yine sormak zorundayım. Sen deli misin?"

"Bir düşüneyim..." Ellerimi beline koyarak onu kendime yaklaştırdım. "Önceden hazırlıklı olmak fena değil. Ama yine de sana deli olduğum kesin." Bana delirmişim gibi bakmayı kesip saniyesinde yumuşamıştı.

"Kimse günler öncesinden erkek arkadaşı için spor salonunda kıyafet hazırda bırakmaz Chanyeol." Aslında aylar öncesinden. Mağazada gezerken Baekhyun giyse ne güzel yakışır diyerek almıştım kendime alırken

Evet, çift spor kıyafeti aldığımı henüz bilmiyordu.

"Erkek arkadaşım için çok önceden neleri düşünüp hazırladığımı bilsen erkek arkadaşım olmayı bırakırdın."

Belindeki tutuşum sıkılaşmış ve onu her an kendime bastırıp öpmek adına hazırda bekler bir halde buldum kendimi. Onunla spor salonunda takılmayı istiyordum fakat niyeyse pişman olmuştum. Eve götürüp yataktan saatlerce çıkmamak vardı şimdi.

"10 yıl sonra birlikte yaşayacağımız evi de satın aldığını söyleme sakın." Aklıma gelmemişti ama yapabilirdim. Fakat 10 yıl sonra birlikte yaşayacağımız cümlesi ayaklarımı yerden kesmeye fazlasıyla yetmişti.

"Şş..." Alınlarımızı birleştirip sıkıca sarıldım. Ona tutunmazsam ayakta duramaz gibiydim. "Bana şu an evlenme teklifi etmene izin veremem. Bunu yapan ben olacağım."

Yüzünün kızardığını görebiliyordum. Utandığını da. Bana öncesinde ağırdan almaktan bahsederken şu an fazlasıyla kapıldığını da. Ancak aramızda olup biten şey gerçekti. Bir anda tanışmıştık ve sadece altı ayda birbirimize deli olur bir hale gelmiştik.

Utanmasını gerektirecek hiçbir şey yoktu ama yine de utanıyordu. Ona her gün evime taşınması konusunda yalvarıyordum. Bana kalsa birlikte yaşamak için 10 yılı beklemezdik.

Tam göğsümün üstüne hafifçe yumruğuyla vurdu. "Senden nefret ediyorum." Henüz seni seviyorum sözünü alamamıştım. Fakat genelde anlatmak istediklerini dolaylı yoldan anlattığına göre bu dediği şey aslında beni sevdiği anlamına geliyordu.

"Biliyorum." Saçlarını karıştırarak istemeye istemeye ondan ayrıldım. Daha fazla yapışık gezersek hiç iyi şeyler olmayacağını biliyordum. "Hadi üstümüzü değişelim."

Baekhyun ilk defa birlikte giyinen ortaokullu arkadaşlar gibi soyunma odasının köşesinde arkası dönük şekilde üstünü giyinirken her seferinde ona bakıp güldüm. Sanırım onunla dalga geçip durduğum için artık kesinlikle benden nefret ediyordu.

Giyinmesini bitirip arkasını döndüğünde gerçeklerle karşılaştı. Üzerimdeki siyah beyaz Adidas takımı görüp sanki ne giydiğini bilmiyormuş gibi emin olmak için kendi üstündeki siyah beyaz takıma baktı. "Sana inanmıyorum." Gözlerini devirdiğinden bahsetmeme gerek var mıydı?

"Beğenmene sevindim." Diyerek öldürücü bakışlarını umursamayıp önden yürüdüm. Ciddi görünmeye çalışmasına rağmen hoşuna gittiğini biliyordum. O sadece benimle uğraşmayı seviyordu.

"Aklını kaçırmışsın sen." Arkamdan mırıldanmaya devam ederek beni takip etti. Normalde son derece mantıklı birisiysem de hakkı vardı ki artık aklımı yitirmiştim.

"Önce yürüyüş bandından başlayalım. Vücudun açılsın." Yan yana duran bantlara geçince ikimiz için de yürüyüş hızına ayarladım. Baekhyun yürüyüş modunda beş dakika boyunca sesini çıkarmadığı için tempoyu hızlandırdım. Hızlı yürüyüşte de iyi gidiyorduk. 10 dakikayı geride bırakmıştık ve Baekhyun bir kere bile bana bir şey dememişti. Aksine çalan şarkıya eşlik edip arada bana bakıp gülüyordu.

Aleti biraz daha hızlandırdığımda artık koşu kısmına geçmiş olmuştuk. Erken konuşmuştum. Baekhyun koşu moduna yaklaşık bir dakika kadar dayanıp hemen hızı düşürmüş ve yeniden yürümeye başlamıştı. "Bence bana bu kadar yeter."

"Bir dakika bile koşmadın."

"52 kalori yakmışım! Bana bu kaybım için yemek yapmak zorundasın." Artık tepki verme yeteneğimi kaybettiğim için koşmaya devam ettim. Baekhyun ise yanımda mırıldanarak yürüyüş yapmaya devam etti.

Arada bir elbette rahat durmayıp aletimin ayarlarıyla oynayıp bandın hızlanmasına neden oluyordu. Nereye kadar dayanacağımı test ediyor gibiydi ama ne kadar hızlandırırsa hızlandırsın katlandığım için bir süredir ardından "Çok sıkıcısın" diyerek onu yapmayı da bırakmıştı.

"Ben günde bundan daha fazla koşuyorum bebeğim. Bu hız benim için çocuk oyuncağı." Nefesim biraz bile teklememişti.

"Demek öyle." Cihazın durdurma düğmesine basıp yavaşlayarak durmasını bekledi. Aynı şeyi benim bandım için de yapmıştı. "Bir şey denemek istiyorum."

Hızlı olan bandım tamamen durunca yanıma geldi. Başta birlikte koşmayı denemekten bahsediyor sandım ve bu oldukça tehlikeli olduğu için karşı çıkmak üzereydim. Ancak sırtıma atlamasını beklemiyordum. "Şimdi koş da görelim." Tanrım. Aklını kaçıran ben miydim o muydu?

Gülmeden edemesem de bandı yeniden çalıştırdım. Elbette önceki gibi rahat değildim ama Baekhyun'u taşırken genelde sorun yaşamıyordum. Fakat bu sefer arkamda sürekli kahkahalar atarak bandı hızlandıran biri vardı. Tabii ki kısa sürede nefes nefese kalmıştım.

Sürekli hızlandırıp durduğundan hem koşmak hem de onu panelden uzak tutmak zor olduğu için sonunda pes ettim ve acil durum düğmesine bastım. Cihaz kısa sürede durarak beni bu işkenceden kurtardı. Baekhyun durmamıza rağmen sırtımdan inmemekte ısrar edip gülmeye devam ediyordu. Ben ise hem gülmekten hem de koşmaktan nefessiz kalmış halde acı çekiyordum.

"O kadar da dayanıklı değilmişsin bakıyorum da. Bu sefer hangi alete biniyoruz?" Şeytanım beni orada acılar içinde bırakıp salonun diğer taraflarına bakınmaya gitti. Baekhyun'un spor yapmayı bu kadar kolay kabul etmesinden şüphelenmem gerekiyordu. En başından beni bitirmeyi planlıyormuş.

Hemen yan taraftaki banka oturup soluklandım. Öğlen saati olduğu için salonun öbür tarafındaki bir iki kişi dışında kimse yoktu. Başta gürültü yaptığımız için bize baksalar da kimse bir şey dememişti. Biri bir şey dese bile kimsenin elinden bizi susturmak gelmezdi. Böyle bir ayrılacağımın olması ilk defa kötü gelmemişti.

Park Chanyeol olmayı Baekhyun'un yanındayken sevmeye başlamıştım.

Baekhyun'u takip ederken gözlerim girişteki Minhyun'la karşılaştı. İlk geldiğimiz sırada görmemiştim, yeni gelmiş olmalıydı. Pek dostça bakışlar atmadığı kesindi. Onu görmezden gelip ağırlıkların oradaki Baekhyun'un yanına gittim.

"Sen en fazla hangisini kaldırabiliyorsun?" Raftaki ağırlıkları gösterdi.

"Göstereyim." Ağırlık kaldırma sehpasına geçerek Baekhyun'u sporda iyi olduğumu ikna edene kadar ona kısa bir gösteri yaptım. Baekhyun ise 2 kiloluk ağırlıklarla karşımda bana komiklikler yaptı.

Enerjisi o kadar güzeldi ki onunla bir dakika bile kalmak yanaklarımın gülümsemekten ağrımasına neden oluyordu. Ağırlık kaldırmayı erken bırakmıştım çünkü artık dayanamıyordum. Baekhyun'la spor yapmak sandığım kadar iyi bir fikir değildi çünkü onun yaptıklarına bakıp gülüp durmaktan nefesimi dengeleyemiyordum.

Daha basit aletlere geçerek Baekhyun'a her birinin ne işe yaradığıyla ilgili minik eğitimlerin ardından kendi sporuma odaklandım. Baekhyun aletlere sadece oturup bazen kendisinin daha iyi yapacağını söylüyor bazen de tezahürat yapıyordu.

1 saatlik sporun ardından pes eden ben olmuştum. Baekhyun enerjisini korumaya devam ederek bisikletin üstünde bacaklarını sallıyordu. Onu kucağıma alıp öylece kaçırmak istedim. "Pes ediyorum. Artık geri dönelim."

Bisikletten atlayarak makineden yarım saat önce aldığı suyu uzattı. "Sana bunun iyi bir fikir olmadığını söylemiştim." Ben de tam olarak böyle düşünüyordum.

"Seni bir daha getirmemem için yaptığını biliyorum. Yemedim." Onunla bir daha gelirdim ama bir kez daha yan tarafımda oturarak bana fan girllük yapmaya devam ederse onu soyunma odasına kilitlerdim.

"Bazen zeki olduğunu unutuyorum. Özür dilerim."

Zekamı küçümser gibi konuştuğunda güldüm. "Ülkenin en iyi okuluna giden benim. Sen değil." Bunun bir küçümseme ya da hakaret olmadığını ikimiz de bildiğimiz için sadece gülüştük. Bizim okulda tıp fakültesi yoktu, onun okulunda da benim bölümüm.

"Şu tıp fakültesi bile açamayan en iyi üniversite mi?" Beni küçümsemeye devam ederek soyunma odasına girdi.

"Acıktın mı?"

"Açlıktan ölüyorum." Eşofman üstünü çıkartıp dolaba yaslandı. "Acaba hazır yalnızken bir taraflarından seni mi yesem? Çok lezzetli görünüyorsun." Bunun Baekhyun'un ağzından çıktığına inanamayarak çıkarmak üzere olduğum tshirtü geri giydim.

"Sapık mısın yoksa açıklıktan yamyamlaştın mı?"

"İkisi de." Kıkırdayarak arkasını döndü ve aptal pembe kazağını yeniden giydi. O kazak en büyük pişmanlığımdı.

"Bana biraz zaman ver. Çok terledim, duşa girmem lazım. Sonra da yemek yemeye gideriz."

"Tamam." O üzerini değiştirmeye devam ederken duşa kabinlerin olduğu tarafa yürüdüm. "Ben aşağıda beklesem olur mu? Biraz daha burada kalırsam baygınlık geçireceğim." Omzumun üzerinden dönüp çantamın olduğu yeri işaret ettim.

"Çantamdan arabanın anahtarını al, soğukta bekleme." Vakit kaybetmemek için duşa girip hızlıca terimi attım. Baekhyun taşıyan değil taşınan olduğu için zerre terlememişti elbette.

Yine de iki küçük çocuk gibi spor salonunda eğlendiğimiz için fazlasıyla mutluydum. Baekhyun tek başıma asla yapamayacağım çocuklukları keyifle yapmama neden oluyordu.

Duşu bitirip kurunarak üzerimi değiştirdim. Kabinden çıkıp soyunma odasına döndüğüm sırada beni bekleyen Minhyun'la karşılaştım. Acıkmıştım ve Baekhyun'u özlemiştim. Bir an önce onun yanına gitmek istediğim için görmezden gelmeyi seçtim ve eşyalarımı alıp gitmeye çalıştım.

Minhyun'un bileğimden tutup beni durdurmasına ise niyeyse hiç şaşırmadım. "Minhyun acelem var." Bileğimi ondan çektim.

"Merhaba demeyecek misin?"

"Kaç gündür sana selam verdiğimi hatırlamıyorum. Şimdi mi sorasın geldi?" Güldü ve yanıma yaklaştı.

"Bana soğuk davrandığında başka bir şey var sandım. Okulun ya da ailenle ilgili sorunların var sandım ama nedenin belliymiş. O takıldığın çocuk yüzünden mi bana bakmıyordun?" Ellerini göğsüme koyduğunda sakinleşmek için derin bir nefes aldım.

"Minhyun ellerini çeker misin? Ben yaparsam canın acıyacak."

"Anlamıyorum..." Ellerini çekmek yerine omuzlarıma çıkardı. "Birkaç ay öncesine kadar benden hoşlandığına emindim. Çocuğun teki yüzünden bana böyle davranmanı anlamıyorum. Onunla oynamaktan sıkıldığında bana gelmeyecek misin nasıl olsa?"

Sakin kalmam için artık en ufak bir nedenim bile kalmamıştı. Minhyun haklıydı ondan hoşlanmıştım ve abisi olmasa ya da Baekhyun'u o gün görmesem çoktan onunla birlikte olmuştum. Bu yüzden hislerine karşı saygı duymaya çalışıyordum ama buraya kadardı. Baekhyun'la ilişkim hakkında bu şekilde konuşmasına seyirci kalamazdım. Kollarını hızlıca üzerimden atarak ondan birkaç adımda uzaklaştım.

"Erkek arkadaşım." Anlamayarak yüzüme baktı. "Çocuğun teki dediğin kişi benim erkek arkadaşım. Evet, bir zamanlar senden etkilendiğim doğru ama şu an onunla birlikteyim ve buna saygı gösterirsen sevinirim. Yoksa abine spor salonumu niye değiştirdiğimi sen açıklamak zorunda kalırsın."

Hızlı adımlarla salondan çıktım. Aşağı indiğimde Baekhyun'un yolcu koltuğunda oturduğunu ve bir şeyler yediğini gördüm. Yolun karşısındaki pastaneden bir şeyler almış olmalıydı. Hamur işini seviyordu.

"Birlikte yemek yemeyecek miydik?" Diye takıldım hızlı hızlı kese kağıdından ağzına bir şeyler atarken. Bana göz ucuyla bile bakmayıp omuz silkti.

"Vazgeçtim. Eve dönelim. Aklıma yarın için ödevimin olduğu geldi." Baekhyun'un gergin olduğunu fark ettim o an. Hatta direkt arabadan koşarak kaçmak istediğini fark ettim. Bir şeylerden rahatsız olmuş gibiydi. Boş kalan kese kağıdını avuçlarının arasında sıkıp dışarı baktı.

Beni Minhyun'la görme imkanı yoktu. Öğle saatinde pastane oldukça kalabalık olurdu, hala bile içeride sıra vardı. O sıradan ödeme yaparak çıkmış ve aldıklarını bitirmişti. Baekhyun'un ne alacağına karar vermesi bile en az 5 dakika sürerdi. Buraya benim Minhyun'la konuşmamda önce geldiği kesindi. Bu yüzden anlam verememiştim, benim bir şey yapmadığım kesindi.

Bir şey mi oldu diye sormak istemiyordum çünkü böyle şeyler sorduğumda yalan söyleme eğilimi gösteriyordu. Onun yerine moralini bozan bir şey varsa diye unutmasını sağlayacak bir şeyler bulmalıydım.

"Baekhyun sana bir şeyler söyleyeceğim." Aklımda ne söyleyeceğime dair bir şey yoktu ama bulurdum. Yüzünü dışarıdan çevirip bana baksa o da yeterdi. Benden tarafa döndü ama yine de göz temasından kaçındı. Bir şey yapmadığıma emindim ancak yine de bir şeyler yapmış gibiydim.

"Spor salonundaki çocukla aranda bir şey olduğunu söyleyeceksen geç kaldın."

Bizi görme ihtimali yoktu ama duş alma süremi hesaba katmamıştım. Çok uzun sürmemişti. Baekhyun pastaneye gidene kadar duş alıp bitirmiş olmam gerekirdi ama yine de Minhyun'un bu süre zarfında 10 saniye bile olsa Baekhyun'a bir şey söyleyebilme ihtimalini göz ardı etmiştim.

"Sana bir şey mi dedi?" Diye sordum hafif bir öfkeyle. Baekhyun'un cevabına göre daha çok öfkelenip Minhyun'a gitmek için hazırda bekliyordum.

Güldü ve nihayet benimle göz teması kurdu. "Hayır, kimse bir şey demedi. Beni öldürecek gibi bakmasından ben anladım." Baekhyun'un sezgilerini bazen hafife aldığım doğruydu. Herhangi bir şey demeden her şeyi bir saat içinde anlamıştı. "Aranızda bir şeyler geçtiği kesin." Aslında bir şey geçmemişti, hayatıma girmese bir şeyler geçmek üzereydi. "Zaten bunu söylemeyecek miydin? Söylemek istediğin başka bir şey mi vardı?" Gülümsedi ama normal gülümsemelerinden biri değildi. Gerçek gibi gelmiyordu.

Kesin bundan başka bir şey daha vardı.

"Özür dilerim." Dedim suçumu kabul ederek. "Seninle tanışmadan önce konuşuyorduk sadece. Aramızda hiçbir şey olmadı. Eğer istersen başka bir spor salonuna giderim."

"Chanyeol sorun değil. Seni anlayabiliyorum. Böyle bir şey için alışkanlıklarını bozmak zorunda değilsin." Bu dediğinde samimi görünüyordu. "Eğer buraya hala gelmek istersen de istemezsen de bu senin kendi seçimin olur. Buna karışma hakkım yok. Bana öldürecek gibi bakmasına rağmen ben salondan çıkar çıkmaz soyunma odasına gittiğine göre hala senden hoşlanıyor olmalı. Buna da karışamam."

"Tanrım!" Şakaklarımı ovdum. Baekhyun konuşurken aklımda çok farklı görüntüler canlanmıştı. "Eğer aynı şey senin başına gelseydi salonu yıkardım." Bir an kendimi Baekhyun'un yerine koymuştum. "Baek gerçekten özür dilerim yarından itibaren başka bir yere gideceğim. Özür dilerim."

Bana anlatmak istediği şey bu değildi elbette ama ben hayattan almak istediğim dersi alıyordum. Bu yüzden hala bölüm birincisi değil ikincisiydim.

"Chanyeol burada kimseyi suçlamıyorum." Artık gerçekten gülümsüyordu. İstemeden de olsa kafasını dağıtmayı başarmıştım. "İstediğin yere gitmekte özgürsün. Kaldı ki kimsenin seni sevmesine engel olamam. Birinin seni sevmemesi neredeyse imkansız çünkü."

"Baek..." Baekhyun bana henüz beni sevdiğini söylememişti. Peki öyleyse bu neydi?

"Bu yüzden nereye gittiğin önemli değil. Ya da kim olduğun." Yanağımda avuç içinin sıcaklığını hissettim. Baekhyun elleri ilk defa sıcaktı. "Ben gördüğüm kişiye inanmak ve güvenmek istiyorum."

Göz göze geldiğimizde gözlerinin dolmaya hazır olduğunu gördüm. Ne olduğunu anlamıyordum ama kesinlikle sorun Minhyun'la ilgili değildi. Bir şeyler söylemek üzere dudaklarımı araladım fakat geri çekilip kemerini taktı.

"Gidelim mi artık?" Bu iletişime kapalı olduğu anlamına geliyordu. Duygularını bastırmaya çalışarak yutkunduğunu görsem de üzerine gitmedim. Mutlaka bir şeyler olmuştu ama anlatmak istediğinde anlatmasını bekledim.

Dakikalar önce spor salonundaki neşeli çocuğun yerine kırgın bir ruh haliyle apartman merdivenlerini yavaşça tırmanan çocuk gelmişti. Bana beni sırtında taşı diye yalvarmamıştı bile. Eve birlikte çıktığımız her seferinde bunu yapardı normalde.

"Ben duşa giriyorum." O duşa girdiği sırada yiyecek bir şeyler hazırladım. Duştan çıktığında masaya göz atıp yemeyeceğini söyledi. Arabada yedikleri onu ne kadar doyurdu bilmiyordum ama Baekhyun'un stresli ya da gergin olduğunda karbonhidrat tükettiğini hatırladım. Aklına gelen ödevden dolayı böyle olmayacağını bilsem de kendi karnımı doyurduktan sonra alt raflardan açılmamış cips paketi bulup ders çalıştığı sehpaya koydum.

Tıp derslerinden çok iyi anlamasam da Baekhyun'la her fırsatta birlikte ders çalıştığımız için anlayabilirdim ki Baekhyun'un gerçekten bir sorunu vardı. Bir saattir aynı sayfayı okuması pek mümkün değildi.

"Baekhyun bir sorun mu var?" En sonunda kendimi tutamayarak sordum. Başını dalgınlıkla yukarı kaldırdı.

"Ne dedin duymadım?" Duyup duymadığını bilmiyordum ama niyeyse şu an dediği hiçbir şeye inanasım da gelmiyordu.

"Bir sorun mu var diyorum, iyi görünmüyorsun." Uzun süredir çevirmediği kitaba, koyar koymaz bitirdiği boş çerez tabağına ve ayakucunda duran köpeğime baktı. Bir şeyler düşünmek için zaman kazanmaya çalışıyordu.

"Hayır, bir sorun yok. Ne oldu ki?" Bana daha fazla yapmacık bir şekilde gülmesine katlanamadığım için başımı iki yana salladım.

"Yok bir şey." Üstüne gitmemeyi seçtim. Baekhyun üzerine gittiğimde bir şeyi daha çok saklayan ya da daha fazla kaçan biriydi. "Dalgın görünüyorsun o yüzden." Yine de onun farkında olduğumu anlaması için kitabı işaret ettim. O da uzun süredir aynı sayfada olduğunu yeni fark etmiş gibi kitabına bir kez daha baktı.

"Yarınki sınav için endişeliyim de o yüzden. Sorun yok." Yeniden aynı şekilde gülümsemesine seyirci kalmak istemediğim için kendi çalışma masama geçtim.

Başta ödevi olduğunu söylemişti, şimdi de sınavı. Hangisi doğru olan diye kendi içimde tartışmak istemiyordum çünkü yarın okul bile yoktu. Yarın pazardı. Baekhyun yalan söylemede hiçbir zaman iyi olmamıştı.

Akşama doğru gelince köpeğimle yürüyüşe çıktım.

Tek başıma.

Kızımın bile şaşırdığı bir konuydu bu. Evden çıkarken Baekhyun da geliyor mu diye birkaç defa arkasına bakmıştı hatta. Gelmeyeceğini söyleyerek evde kalmıştı. Belki evde tek başına kalması onun için daha iyidir diyerek normalden daha fazla oyalandım. Yemek saati geldiği için eve geçmeden önce pizzacıya uğradım.

Birlikte oldukça sessiz şekilde akşam yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra ben kitap okudum da telefonumu alıp saatlerce oyun oynadı.

Her şey normaldi ama aynı zamanda hiçbir şey normal değildi. Oyun oynadığı saatler boyunca benim rekorlarımı geçtiği için bana hava atmadı. Ya da kaybetti diye bağırarak yastık fırlatmadı. Benim olduğum tarafın en uzağında kendi başına oynadı. Bacaklarımın arasına oturmadı ya da başını omzuma veya dizlerime koymadı. Tek tesellim her şeye rağmen evimdeydi ve elimdeki benim telefonumdu.

"Benim uykum geldi." Kitabın kapağını kapatıp ona baktım. Bana herhangi bir tepki vermedi ama banyoda dişlerimi fırçalayıp geri çıktığımda salonda değil yatak odasındaydı.

"Telefonunu şarja koydum. Teşekkür ederim." Telefonumla oyun oynadığı için hiçbir zaman teşekkür etmemişti. En azından benimle konuşmak için bahane arıyordu.

"En son rekorunu kırmıştım. Geri geçebildin mi?"

Olumsuz olarak kafasını salladı. "Geçemedim. Niye kırdın ki rekorumu?" Böyle üzüleceğini bilsem kırmazdım diyemedim.

"Nasılsa geçersin yakında. Bırak da iki gün birinciliğin tadını çıkarayım."

İlk konuşmayı o başlattığı için bundan cesaret alarak onun gibi yatağa oturdum. Dümdüz karşı duvara bakıyordu. Onun yaptığını yapıp yatağın ortasında bağdaş kurdum ve onun gibi duvara bakmaya başladım.

"Ne olduğunu anlatacak mısın artık yoksa sen anlatana kadar böyle kalmamı mı istersin?" Onun gibi oturduğumu yeni fark edip sıkıntı ile yanaklarını şişirdi.

"Bir şey yok dedim ya. Stresliyim sadece. Yatıp uyuyalım." Ben yatmadım ama o yan tarafa yuvarlanarak gözlerini kapadı.

Ben böyleyken uyumayacağını, uyuyamayacağını biliyordum. Öyle de oldu ve birkaç dakikanın ardından geri kalktı.

"Chanyeol yat hadi." Aynı onun yaptığı gibi omuz silktim. "Uykun gelmemiş miydi?"

"Ben burada böyle oturmak istiyorum. Yatmak istersen sen yat." Gözlerini devirip yeniden yattı fakat bu da çok uzun sürmedi. Oflayarak geri kalktı ve bu sefer güç kullanarak beni yatırmaya çalıştı ama o da işe yaramadı.

"Peki, birlikte yatmayalım o zaman." Bu sefer beni taklit eden o oldu ve yanıma oturdu. Tekrardan karşı duvarı izlemeye başladı ancak bu sefer bacağını sallayamaya ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Baekhyun gerçekten iyi görünmüyordu.

Dakikalarca böyle bekledik. Ben sıkılmamıştım ama onun patlamaya yakın olduğunu biliyordum. "Çanta." Dedi bir anda. Konuşmasını bekliyordum ama söyleyeceği ilk şeyin bu olmasını beklemiyordum.

Sonra aslında duvara değil konsolun üstündeki spor çantasına baktığını gördüm. Çantamla ilgili ne olabileceğini düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmedi.

"Arabanın anahtarını alırken istemeden gördüm." Gözlerini yumarak cesaret almaya çalıştı. "Sorun değil. Dediğim gibi sana güveniyorum."

Çantamda Baekhyun'u bu hale sokacak ne olabilir diye düşündüm. Ayağa kalkıp çantamda ne var diye bakmaya gidene kadar Minhyun'dan bile şüphelendim. "Çantamda ne görmüş olabilirsin Baek-" Çantamı açtığımda beni karşılayan mavi poşet bütün parçaları birleştirmişti.

Poşette ne var bilmiyordum ama Baekhyun'un bu halini açıklayabilecek her şey çıkabilirdi içinden. Ki beklediğim gibi oldu ve ben içinden çıkan şeye şaşırmadım. Tek şaşıran Baekhyun'du.

"Çantanda silah ve poşet dolu para olması cidden sorun değil. Ben sana inanıyorum. Zaten senin için önemli bir şey olsa benim görebileceğim şekilde bırakmazdın değil mi? Hatta senin bile değildir belki. Sen de şimdi gördün değil mi? Polise gitmek ister misin? Biz salonda çanta yaparken biri koymuş olmalı. Yani salon yaparken. Tanrım! Spor yaparken..."

Yine her panik yaptığında olduğu gibi cümleleri karıştırırken gülümsedim. Baekhyun beni mi ikna etmeye çalışıyordu yoksa kendisini mi belli değildi. Poşetin içindekilere bakıp kahkahaya yakın şekilde güldüm ve geri yerine bırakıp Baekhyun'a döndüm.

"Benim olmadığı ve şimdi gördüğüm doğru." Dedim. Ben de gerçekten Baekhyun'a bir şey oldu ya da bir şey yaptım sanmıştım. Baekhyun açısından bakınca anlaşılabilirdi ama ben sadece dakikalarca gülmek istiyordum. Lakin gülersem bu sefer Baekhyun'un beni gerçekten öldüreceğine emindim.

"Değil mi? Sen de şimdi gördün. Polise gidelim." Bunu bana veren kişi dolaylı yoldan polisti. Yani istihbarat ajanları polisten sayılıyorsa.

"Benim değil, içinde ne olduğunu yeni gördüm ama haberin vardı." Kafa karışıklığıyla yüzüme baktı. "Babamın arkadaşı verdi. Haftaya Jeju'ya gideceğim ya, babama vermem için bana verdi."

"Chanyeol babaların arkadaşları çocuklara en fazla yiyecek ya da harçlık verir. Para ve silah değil." Muhtemelen babamın ekibi gizli göreve gidecekti ve devletten yeterli ödenek alamadıkları için babam kendi parasından vermişti. Silahla ilgili herhangi bir yorumum yoktu. Babam kendi işleriyle ilgili bize çok fazla şey söylemezdi devlet sırrı olduğu için.

"Sana detaylı olarak anlatamam, ben de bilmiyorum çünkü. Ama babam ve arkadaşları için böyle şeyler gayet olağan olabiliyor. Önemli bir şey değil. Dedim ya ben bile bilmiyordum içinde ne olduğunu."

"Tanrım." Geri yatarak yüzünü yastığa gömdü ve yatakta birkaç defa yuvarlandı. Sonrasında bütün gece, yaklaşık dörde kadar onu bir şeylere ikna etmeye çalıştım. Babamın mesleğini söyleyemedim çünkü bu onun için başka bir şok olabilirdi. Tabii bir de babama kimseye söylememek adına verdiğim söz de vardı.

Fakat bugün anladığım bir şey vardı o da Baekhyun'un silah taşıyan biri olsam bile bana güven duyacağıydı.

Dediğim gibi, Baekhyun bana seni seviyorum demese de olurdu. 


----


Bölümü o kadar zor yazdım ki yani cidden O KADAR ZOR YAZDIM Kİ 

Her gün üç kelime yazmış olabilirim hatta

O yüzden kötü bir bölümse bana küfür etme hakkını şu an veriyorum size küfür edecekseniz ya şimdi burada edin ya da ebediyete kadar etme hakkı bulamayabilirsiniz alşskdaşlskdaşd

Bu bölümü aşağıda Chanbaeki tek başına spor salona gidemediği için azarlayan aşkıma hediye ediyorum (her ay birine mutlaka bölüm yazamamamla ilgili acı çektiriyorum, acaba önümüzdeki ay buraya kim konuk olacak şalskdasld)

İYİ GECELER SİZİ SEVİYOOOMMMM

Continue Reading

You'll Also Like

36.9K 2.7K 27
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
55.1K 7.5K 41
The Babysitter kitabının, 2. Kitabıdır. Felix evine bebek bakıcısı olarak girdiği ünlü iş adamına aşık olur. Ama hisleri karşılık bulduğunda, sonunda...
170K 17.7K 31
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
92.9K 5.9K 35
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...