MR. PİLOT (ASKIYA ALINDI)

By kesfedilmemis1yazar

870 91 63

Mehmet Asaf Çelebi; Türk Hava Yollarının şerefli pilotlarından birisidir. Yakışıklı yüzü, sakin ve sempatik ç... More

MR. PİLOT
1. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM

2. BÖLÜM

128 17 3
By kesfedilmemis1yazar



.

MR. PİLOT  - 2. BÖLÜM

İstanbul'a gitme kararı alındığından beri iki gün geçmişti. Esra ve ben ilk duyduğumuzda kahvaltıdan kalkıp, heyecanla odaya çıkıp sevinç naraları attık. Kızlara söylediğimizde ise onlarda sevinçten deli oldular.

Hepimiz biliyorduk ki son olan olaylar ve Asaf beyi kaybetme korkusu Ferit beyi bu kararı almada tetiklemişti.

Hatice hanım sevinç duyarken Fatih bey bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Buradaki işleri bırakmak hiç istemiyordu ve sergilediği kızgın tavrına bakacak olursak İstanbul ile ilgili pek iyi anıları yoktu.

İstanbul denildiğinde canı yanmış bir boğa gibi davranıyordu. Eşi İpek hanım ise duyduğunda biraz mırın kırın etmiş fakat sonunda kabullenmişti.

Şuan İzmir'de bir konferanstaydı. Fatih bey gibi o da Çelebi pamuk fabrikasının yönetiminde sorumluydu. Uluslararası bir konferans için bir kaç gün önce İzmir'e gitmişti hem aileside orada yaşıyordu. İzmir'den, İstanbul'a geçecekti.

Biz cümbür cemaat hazırlanıyorduk fakat ev sahibinin haberi yoktu. Esra'ya dönüp baktım. Elindeki tabletini adeta taciz ediyordu. Yine o sevdiği sosyal medya hesaplarında Allah bilir kimleri stalklıyordu.

"Asaf beye neden haber vermiyorsunuz?" dilimi ısıra ısıra sormuştum ki kahkaha sesi geç kalmadan kulaklarımı buldu.

"Yine benim canım ağabeycim dilinde. Sürpriz yapacağız. Haberi olmayacak. Valizlerle gidip kapısına dayandığımızda fener tutulmuş tavşan gibi bakacak ve o an nereden geldiğini bilmediği flaş patlaması sonrası Twitter." açtığı müziğe eşlik edip dans etmeye başladı.

"Hepimiz gidiyoruz ama evine sığabilecek miyiz?" önce konuşup sonra düşündüm ve Esra'nın dalgası geç kalmadı.

"Valla bir şekilde sığışırız. Senide ağabeyimin-Asaf ağabeyimin - yanına yatırdık mı sığışırız." dediğinde yatağındaki yastığı alıp kafasına attım.

Ardı arkası gelmeyen çirkin kahkahası tükendiğinde gülmekten akan gözyaşını silip gülümseyerek bana döndü." Nasıl bir ev hayal ediyorsun anlamadım? Ağabeyim o Amerikan filmleri ve romanlarındaki gibi sadece pilotların kaldığı bir lojmanda kalmıyor. Kafandan, yüz otuz beş metrekare apartman dairesini at. Boğaza yakın kocaman bir yalıdan bahsediyorum ben."

Boğaza yakın yalı mı?

Ulan biz dört artı bir dubleks evi şaşalı bulurken bunlar yalı malı diyor. Zenginlik işte. Aslında şaşırmamak gerek çünkü şuan kaldığımız ev bile Adana'nın lüks konaklarından birisi.

Esra ise çok normal bir şey anlatıyor gibi davranıyordu. Benim ailemin yalısı olsa böyle rahat davranamaz odanın içinde sevinçten delirir, tepinir, amuda kalkardım.

"Tek başına mı kalıyor yalınızda?!"

"Ağabeyim besbekar Leyloşum." öpücük atıp göz kırptığında utandım. Benim o soruyu sormaktaki amacım Asaf beyin medeni durumunu öğrenmek değildi(!)

Tamam tamam, parmağımın ucu kadar merak etmiş olabilirim ama tek başına koca yalıda nasıl kaldığını merak ettim. Külfet değil mi?

" Öfff Eso, dalga geçmeyi bırak artık. Ben sadece tek başına koca yalıda nasıl kalıyor tek başına. Külfet falan değil mi? Maksadında sordum(!)"

"Pek yemedim ama yinede merakını gidereyim. Babişkom istedi. Yoksa İstanbul'da zor kalırdı. Aslında kalmadığı zamanlar çok olabiliyor, gece uçuşlarından dolayı. Geldiğinde yorgun oluyor, yemek, bulaşık, çamaşır zor olduğu için yalıda kalıyor. Yoksa ağabeyim israftan nefret eder. Şimdi biz gidiyoruz. Külfet denilen şey puf oluyor. "

Yatağın çarşafıyla uğraşmaya devam etmeye başlamıştım ki," Başka Asaf ağabeyim ile ilgili merak ettiğin konu var mı? " gözlerimi kısıp ona uzunca bakındım.

" Daha ne kadar dalga konun olacağım. Kızlarada yalan yanlış bir şeyler demişsin. Whatsapp'a giremiyorum senin yüzünden. Mobil veriyi açtığım zaman telefon, bildirim tecavüzüne uğruyor. Sonrada eks. Hop kapanıyor!"

"Vallaha daha bu dalga sürer, o telefon daha çoooook bildirim tecavüzüne uğrar. Sen git bence değiştir. Malum garanti süresinin dolmasına az kaldı. Sonra ortada dımdızlak kalma." dişlerini göstererek sırıttığında bende sinirden güldüm.

Yeni yıkanmış ve bükülüp yatağın üzerindeki kıyafetleri yüzümü saklama bahanesi ile alıp giysi dolabına yöneldim. "Biz gidiyoruz ama adamın rahatı kaçacak."

"Ne gibi?"

Elbiseleri üstün körü koyup puflayarak ardımı döndüm, "Salağa mı yatıyorsun? Kaç yaşında erkek, artık kız arkadaşlarını evine getirip, rahat rahat görüşemez." dudağımı ısırıp tekrar giysi dolabına dönmüştüm ki kafama yediğim yastık ile sendeledim.

"Eso! Ne yapıyorsun ya?!" sızlanarak ağzıma geleni söylüyordum. Zalımın kızı habersiz yakaladı.

"Ağzını zımparalarım senin. Benim ağabeyim eve kız mı atıyor!"

"Atmıyor mu? Ciddi bir ilişkiside yok! Kocaman erkek."

Dudaklarını büzüp bana bostanda üzerine basıla basıla pestili çıkan kabakmışım gibi bakıyordu.

"Ön yargılı şey. Kızım benim ağabeyim modern bir erkek, yakışıklı bir pilot olabilir lakin haramın helalin bilincinde, beş vakit namazını atlamayan bir adam. Yaz dizilerindeki on tane sevgilisi olan kasıntı iş adamlarına rica ediyorum benzetme."

Yatağa yanına gelip oturdum. Duyduklarımın şaşkınlığıyla ağzım bir kaç metre açılmış sinek girecek vaziyetteydi.

"Beş vakit mi?"

"Evet beş vakit." işaret parmağıyla burun kanatıma vurup güldü.

Biz ramazan bayramında bir teravih namazı kılardık o da ilk üç gün. Annem sahurdan sonra camiye cüz sürmeye götürdüğündede uykulu halimle yarım yamalak sabah namazı kılardım o kadar. Adama bak sen? Beş vakit başı secdede.

Sımsıcak bir ses.

Rahatlatan bir çehre.

Eriten bir gülümseme.

Çılgına çevirecek sempati.

Başarılı kariyer.

Beş vakit namaz.

Bir insanda bu kadar güzel özellikler bir arada nasıl bulunur?

"Yarın akşam İstanbul'dayız. Artık ağabeyimi daha yakından tanırsın." utanıp kafamı eğdim. Dudağımı dişleyip onu yakından görmek için ne kadar az bir süre kaldığını anladım. Onunla belirli bir süre aynı çatı içinde yaşayacağım.

İçimden düşündüklerim neden kafamda şimşek çaktırıyor ki? Kulağımın dibinde çalan nahoş şarkılar? Yerinden çıkıcak gibi küt küt atan kalbim?

Ufff bana ne oluyor böyle? Üniversite sınavında bile böyle şeyler hissetmedim. Oysaki ne kadar heyecanlıydım. Annemin babamın adını bile bir ara unutmuştum. Şuan Asaf beyi düşünmek, puanını öğrenecek bir öğrencinin, son bir dakika kala hissettiklerinden beş kat daha fazla heyecan veriyor.

Neden böyle oluyor?

✈️✈️✈️

O kadar yorgundum ki.. Dün annemlerle vedalaşıp, eşyaları toplayıp bir de 'uçak bile olsa' yolculuk yapmıştım ve kendimi defalarca kullanılmış bulaşık süngeri gibi hissediyorum.

Kapının önüne kadar gelmiş kapının açılmasını bekliyorduk. Herkes benim aksime dimdik duruyordu. Yalnızca hizmetliler ve ben bu denli yorgunduk.

Her zaman dediğim gibi, zenginlik.

Ferit bey, kaç gündür üzerinde olan Kadir İnanır tavırlarıyla kapıyı çalmış açılmasını bekliyordu. Çok geçmeden kapı açılmış ve meydana orta yaşlı bir kadın çıkmıştı.

Kadın, "Ferit bey." titrek sesiyle ve sesinede vuran boydan boya şaşkınlığıyla bize bakıyordu.

"Hoşgeldiniz efendim. Geleceğinizde-" hizmetli konuşmasını tamamlamadan hepimiz bir bir içeriye girmeye başladık. Esra elindeki telefonuyla, Asaf beyi arıyordu. Şaşkın halini pozlayacakmış.

Elimdeki koca valizle salonda, şaşkınca bakıyordum. Yalının içi dışından güzeldi. Antika eşyalar, avizeler, dekor. Tek kelime ile mükemmel.

Baba sen kimlerin öğretmeni olmuşsun be.

Etrafımda döne döne eve bakarken her tarafta resimler ve güzel potreler vardı.

"Sıdıka hanım, Leyla hanıma odasını gösterin. Yol yorgunu. Valizini bırak sonrada Hatice'nin enjeksiyonu için odamıza gel kızım." dediğinde, "Tamam efendim." deyip bana odayı gösterecek kadının peşine takıldım.

Merdivenlere yöneldiğinde koca valizime sıkıca tutunup kaldırmaya yeltendim. Biraz kaldırmıştım ki belimde feci bir ağrı hissettim. Kesin fıtık oldum!

Kaldırdığım valizle ilk adımı atmıştım ki ağırlık birden hafifledi. Arkamı dönüp baktığımda Fatih bey olduğunu gördüm.

"Ver valizi Leyla, bu senin için fazla ağır. Şoför neden ortada yok? Buraya iyi bir disiplin verilmeli."

İçimden bildiğim tüm duaları Fatih beye bağışlayıp merdivenlerin başına kadar arkasından ilerledim.

"Teşekkür ederim Fatih bey."

"Rica ederim ne demek Leyla. Yemekte görüşmek üzere." deyip bir üst merdivene yöneldi.

Fazla sıcak bir insan değildi. Fazla muhabbeti yoktu Fatih beyin. Eşiyle bile. Araları titanik gemisinin çarptığı buz dağı kadar soğuktu. Çoğu zaman tartışılar, bağırtılar odalarımıza kadar gelirdi.

İpek hanım çok naif, tatlı bir kadındı ve Fatih beyin kabalıklarına iyi tahammül gösteriyordu. Neden araları böyle?

Hizmetli kadının bana gösterdiği-koridorun en sonundaki - odaya girdim. Geniş, ferah, deniz manzarası olan bir odaydı. Burada fazla mutlu olacaktım.

Pencerenin önüne gelip boğaza baktım.

"Merhaba İstanbul."

Karşımdaki deniz.. Tarifi mümkün olmayan bir haz veriyordu. Yıllardır aradığım huzur buydu işte. Adana il sınırından hiç çıkamamanın verdiği özgürlük...

İlk defa ailemden kilometrelerce uzak bir yerdeyim. Neler yaşayacağım? Hayatımın seyri nereye doğru gidiyor? Bilmiyorum. Sadece anı yaşamak istiyorum. Sadece anı yaşamak.

Deri ceketimi çıkarıp açık saçımı dağınık topuz yaptım. Triko elbisemi düzeltip akan makyajımı toparladım.

Enjeksiyon saatine yaklaştığım için ilaçları alıp odadan dışarıya çıktım. Nasılsa tekrar odaya gider kendi kendime ruh tahlili yaparım lakin bir sorun vardı. Ferit beylerin odası neredeydi? Bilmiyorum ki ben.

Saat 15. 17, bir an önce odalarını bulmalıyım. Koridora çıkıp ilerlerken karşıma iki oda çıktı. Sağdaki yada solda ki oda olabilir. İçimdeki ses sol dediği için sol taraftaki kapıyı tıklattım.

Ses gelmedi.

Acaba Hatice hanım yorgunluktan uyumuş muydu? Zaten ilaçlardan dolayı gün içinde sık sık uyurdu öyledir diye düşünerek kulpu yavaşça indirip içeriye adım attım.

Fakat yatakta yatan bir Hatice hanım yoktu. Odada ne Ferit bey ne de Hatice hanım vardı.

Yere serilmiş bir seccade ve seccadenin üzerine oturmuş selam veren, bir kaç gündür resmini stalkladığım Asaf bey vardı.

Kafasını sağ taraftan çevirirken görüş alanına girdim. Anlamsız bir teleşa kapıldım. Ellerim, dudaklarım titremeye başladı.

Onun ise yeşil gözleri tereddütle baksada toparlanıp dudaklarını kıpırdatıp başını bu sefer sol tarafa çevirdi.

Titreyen bedenime eş değer ellerim terliyordu ve enjeksiyon paketi ellerimin arasından kayıp düşecekti sanki.

Elindeki tesbihin her tanesini çekerken aynı zamandada dudaklarını sürekli kıpırdatıyordu. Belli ki dua okuyordu fakat gözleri kısık bir şekilde benim üzerimdeydi.

Kazık gibi kapının önünde dikilmiş namaz kılan adamı gözlerimle taciz ediyordum. Yaptığım salaklığın farkına varıp utandım. Oysaki filmlerde, dizilerde bunu yapan kadınlara içimden ne kadar sayıp söverdim.

Arkamı dönüp kapıdan çıkacağım zaman, "Dur!" sesi ile kaskatı kesildim. Tesbihi ne çabuk çekip bitirdi. Yavaşça ardımı dönüp seccadesini büken Asaf beye yutkunarak baktım.

Üzerindeki düşük bel kot pantolon ve balıkçı yaka bej rengi kazağı ile çok çekici görünüyordu.

Ne diyorum lan ben! Allah'ım salaklığıma zeval verme.

"Kimsin sen?"

Hadi bakalım.

"Leyla."ne diyeceğimi bilmeyerek sadece adımı söyledim. Hem de biraz sesimi yükselterek. Oysaki karşımdaki adam fazla sakindi. Lanet!

Gözlerini kısıp sanki hatırlamaya çalışır gibi bir ifadeye büründü. Yeşil gözleri gözlerimde, uzunca olan kirpikleri sürekli hareket ediyordu. Dolgun, pembe dudakları bir müddet sonra kıvrıldı.

"Özel hemşireydin sen değil mi?"

Gülümsedim. Tuhaf bir şekilde mutlu olmuştum. Beni hatırlamıştı yani Leyla adında bir hemşire olduğunu unutmamıştı.

Kafamı olumlu anlamda salladım ve kapıya biraz daha yaslandım.

"Sen buradasın... O zaman annem, babamda burada." önce normal bir şeyler söyler gibiydi sonra göz bebekleri irileşti ve ardından yutkundu. O adem elması nasıl bir zerafetle süzüldü gözlerimin önünde.

Adamın ta kendisi fotoğraflarından güzeldi. Oysaki biz potrelerimizde her zaman daha güzel, lise dönemi zamanlarında retrica güzeliydik.

"Annem ve babam buraya geldiler ve benim haberim yok." beni unutmuş kendi kendine konuşuyordu.

Ben hâlâ odadayım!

Arkamı dönüp kapının kulpuna uzandım ama sonra buraya bilerek girmediğimi izah etmek istedim. İlk günden yanlış bir şeyler anlamasına izin veremem.

Bilerek odasına girmişim gibi (!)

Yavaşça arkama dönüp, "Bu arada, yanlışlıkla odaya girdim. Sizin odanız olduğunuzu bilmiyordum."dedim.

Tek kaşını kaldırıp, "Anladım zaten." dedi.

Sesi çok cazip. Yutkundum.

"Size iyi günler."

Evet saçmalığın daniskası. İyi günler ne be?!

"Tanışmadık. Ben Mehmet Asaf."

Elini sakince uzatıp sempatik bakışı ve gülüşüyle, yeşillerini yüzümde gezdirmeye başladı.

Bir kızı etkileyecek tüm özelliklerini önüme serdi.

"Aa-" çok güzel aaaa!

Adam tak tak konuşuyor. Ben ise - her harekete bir lafı olan, deli fişek- kekeliyorum. Nerede benim özgüvenim?

"Leyla."

Uzattığı eli kavradım.

Al Yazmalımdaki gibiydi.. 'Elini tuttum sıcacıktı.' Dudaklarında telaşsız bir gülümseme belirdi benim yüreğimde ince bir sızı.

"Leyla." diye tekrarladı. İsmim onun sıcak sesiyle karışıp kulaklarıma bir senfoni gibi sunuldu.

Başımla bir amacı olmadan onayladım onu. Aramızda saçma ama güzel bir duygu gidip geliyordu. Masallardaki o his gibiydi.

Mantıksızdı bu hissim ama güzeldi.

Tanımıyordum karşımdaki adamı, bir rastlantıydı tüm bunlar ama kaderim gibiydi bir yandanda.

Her şey yeniydi, onun hayatıma gelişi yeniydi, bir kaç dakikadır görüyordum ama çok eski gibi aynı zamanda.

Tam bir muamma. Anlaşılmazlık.

Belkide mükemmel oluşu duygularımı ona iten.

Gülümsemesi daha çok büyüdü ve dudakları kıpırdadı, "Leyla.. Ela gözlü bir çöl ahusu."

✈️✈️✈️

Bölüm sonu

Continue Reading

You'll Also Like

701K 29.2K 46
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
669K 25.4K 87
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
677K 5.8K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
152K 715 7