Oyun

By Leeseaa

126K 11.1K 2.9K

Çıkar ilişkisine dayalı bir anlaşma. Dışarıdaki gözler için büyük bir aşk, gerçek yüzüyle tartışma dolu bir... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm -Final-

24. Bölüm

3.5K 347 58
By Leeseaa

Şöminenin yanına çektiğim masanın üstünde oturuyordum. Sağımda gürleyen ateş vardı, solum ise ıvır zıvırla doluydu. Elime aldığım önemli gibi görünen ama benim için hiçbir anlam ifade etmeyen kağıdın altında ıslak imza gördüm, ne olduğuna bile bakmadım ve şöminenin içine attım.

Kim bilir kaçıncıydı.

Halim yokmuş gibi elimi bacaklarımın üstüne koydum ve burnumu çektim. Gözyaşlarım bir saat önce durmuştu. King'in değer verdiğini düşündüğüm her şey yanımdaydı. Oturduğum masaya önemli önemsiz ne varsa sıralamıştım ama yakıp dursam bile içimdeki fırtına dinmiyordu. Sinirimi eşyalardan çıkarırdım ve sonunda kendimi yatıştırırdım ama ne yaparsam yapayım beş dakikada bir gözümden düşen bir damla yaşa engel olamıyordum.

Olivia peşimden gelmişti, benimle birlikte okumuştu ama yine aynı şeyleri söylemişti. "Bay King'in bir bildiği vardır..." Fakat içinden gelerek söylediğine inanmıyordum.

Okumadığım için kendimi suçluyordum çünkü okumuş olsaydım bunu asla imzalamazdım. Ama asıl suçladığım ise King'di. Başta benimle dalga geçmesini anlardım ama değiştiğini sanıyordum, ona sıcak davranıyordum ve lanet olası her saat benimle sevişmesine izin veriyordum. Söylemeliydi. Başta söylemeyi umursamasa bile şimdi söylemeliydi.

Kapı açılıp kapandığında dalgınlığımdan kurtuldum. Olivia'nın koridordan koştuğunu duydum. "Bay King," dedi hemen endişeli bir sesle.

"Laura nerede?"

"İçeride." dedi Olivia. King'in yürüdü, o da telaşla ekledi. "Ama Bay King..." daha Olivia cümlesini bitiremeden King kapıyı açtı.

Ona bakmadım. Beni masanın üstünde otururken bulduğunda içeri giremedi. Gözü gibi baktığı saatlerden birisini şöminenin içine attım ve alevleri izledim. King'in yüzünü göremesem bile ne halde olduğunu tahmin edebiliyordum. King kapıyı Olivia'nın suratına kapattı ve eldivenlerini çıkarıp koltukların üstüne attı.

"Ne yapıyorsun?" dedi sinirle.

Yine ona bakmadan yanıma uzandım. "Eşyalarını yakıyorum." dedim kutunun içinden çıkarıp. Şöminenin içine atmamı uzaktan izledi, kafayı yediğimi düşündü. Dergiler, yeni otelin sözleşmeleri, planları, koleksiyon olduğunu düşündüğüm birkaç şey... ve şimdi saatler. Sonra sıra tekrar aptal kağıtlara gelecekti.

"Laura!" diye bağırdığında diğer saati çıkardım. Kaldırıp baktığımda King hemen karşımda durdu, hareket etmedi. Rolex'ti, altın olmalıydı, içinde de gözle seçilemeyecek kadar küçük taşlar vardı. King'i böyle bir şey takarken hiç görmemiştim, fazla klasikti. Ateşe gözlerimi tekrar çevirdiğimde ve saati fırlatacağımda "Babamın." dedi.

Elim havada kaldı, atmaktan son anda vazgeçtim. Sakince yanıma koyduktan sonra diğer kutuyu aldım. King sabırla bir şey söylememi bekledi ama hala gözlerimi ona dokundurmamıştım. Saati çıkaramadan önce sinirle soludu ve hızla hareket etti. Bacaklarımın önüne gelmeden önce "Ne yaptığını sordum!" diye bir kere daha bağırdı. Yaktıklarıma bakmıyordu bile, neden bunu yaptığımı çözmeye çalışıyordu. Çenemin altından parmaklarıyla kavradıktan sonra yüzümü kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Bakışları yüzümün her santiminde durmadan önce sinirden delirmiş ifadesini gördüm ama kıpkırmızı gözlerimi fark ettiği an o ifade uçup gitti. "Neden ağlıyorsun Laura?" dedi daha yumuşak bir sesle.

Saati elimden düşürdüm ve bacağımın altına sıkıştırdığım, buruş buruş olan kağıda uzandım. O elini çekmedi, ben de gözlerimi. Kağıdı kırıştırıp sıkarken yüzümüze doğru kaldırdım. King'in gözleri elimdeki kağıda dokundu. Ne olduğunu o an anladı ve çatık kaşları açıldı. Kağıdı tutan elim titredi.

"Laura," Gözlerimden bir damla daha yaş düştüğünde buna katlanamıyormuş gibi baktı ama asıl yaşlara birkaç hafta sonra kendisi sebep olacaktı. "Bilmiyorsun."

Saatlerdir konuşmuyordum bu yüzden sesim çatallı çıktı. "Bilmiyormuşum." diye mırıldandım. Onu gördüğüm anda üstüne atlamak, tehditler savurmak ve nefretimi hissettirmek istemiştim ama hiçbirini yapamıyordum. Kağıdı bacağım yanına vurarak bıraktım. "Bana bunları yapacaktın... hepsini, tek tek." Hıçkırığım boğazıma takıldı. "Bu iş bittiğinde kafama bir silah dayasan daha iyi olurdu."

Başını iki yana sallamaya başladı. "Hiçbiri gerçekleşmeyecek."

Onu duymadım ve ağlamaklı bir ifadeyle şömineye döndüm. Ne kadar konuşursa konuşsun onu dinlemeyecektim. "Burayı ateşe vermek bile sana olan hislerimi yatıştırmayacak. Hiçbiri işe yaramadı." dedim masaya sıraladıklarıma bakarak. Sinirden titreyen parmaklarımı zapt edemedim. "Benden nefret etmeni gerektirecek bir şey yapmadım ama sen tanımadan bu kararı verdin. Okumadığım için benimle alay ettin ama sen hayatımı mahvedecekmişsin. Beni ölümden beter edeceğini bile bile yollayacaktın. Başka bir kıtaya, dilini bilmediğim bir yere, kendinden en uzak noktaya... Ailem dediğim iki kişi olduğunu bilerek, aylarca sana onlarla görüşmek istediğimi söylediğimi hatırlayarak, onlar olmadan nefes alamayacağımı bilerek beni resmen buradan sürgün edecektin!"

Göz bile kırpmadan ona döndüm ve içimdeki her duyguyu öldürerek baktım. Hala hiçbir şey dememişti, öğrendiğime inanmak istemiyordu. Buz gibi avucunu yanağıma koydu. "Hayır."

"Senden nefret ediyorum!" diye bağırdım. Hala tuttuğum kağıdı aşağıya fırlattım ve ağlarken bağırmaya devam ettim. "Hayır desem bile beni yollayacak gücün var. Beni yerleştireceğin yerden dışarıya adım atmama bile izin vermeyecektin. Beni resmen hapsedecektin, hayatımı elimden alacaktın! Başka bir yerde sıfırdan başlamamı isteyecektin, buna gücüm olmadığını bile bile! Evime olan sevgimi görmezden gelerek! Beni mahvedecektin!"

Masanın kenarlarını dengemi kaybedecekmiş gibi sıktığımda King bana yaklaştı. Başımın arkasına elini koyduğunda yüzümü ona yasladım, nefesimi toparlamaya çalışıyordum. "Yemin ediyorum Laura, yapmayacaktım."

"Yalancısın. Eğer bulmasaydım evden beni kovduğun gün bunları söyleyecektin. Okumamamı fırsata çevirdin. Belki de hiçbir şey açıklamayacak, direkt olarak beni bir uçağa koyacaktın. Bir eşyaymışım gibi! Kurtulman gereken eski bir çöp gibi!"

Ağlayışım ve hıçkırıklarım nefes almama engel oldu, kendimi sakinleştirmek için ihtiyacım olan hiçbir şeyi yapamadım. King elini başımın arkasına koyduğunda ona yaslandım. Ne yaptığımın farkındaydım ve bu haldeyken bile ona sarılıp ağlıyor olmak kendimden nefret ettirecekti ama elimde değildi. Gömleğine yapıştım.

"Beni dinleyeceksen konuşacağım Laura." dedi kulağımın yanında.

"Bunu yaptığına inanamıyorum."

Konuşmuyordu çünkü sözlerini duymuyordum. Derin bir nefes çekti ve kollarını belime sararak beni masadan kaldırdı. Kalçalarımdan tuttu, solumuzda kalan üçlü koltuğa doğru yürüdü. Kolumu kaldıracak halim yok gibi davranıyordum ve aslında konuşmaya gücüm yoktu. Beni indirmeden koltuğa oturdu, boynunun üstünde gözyaşlarımı akıtmaya devam ettim.

"Bana söylemeyecektin."

Saçlarıma dokundu ve fısıldıyor gibi "Söylemeyecektim." dedi.

Tutunduğum omzundan ayrılmadım ama bu kez yüzünü görmemek için hareket etmiyordum. "Shannon'ın sahip olduğum tek kişi olduğunu biliyordun. Sana kendim anlattım. Sana onu görmek için yalvardım ve neden çıkamadığımı açıkladığında senin için sustum. Bunu yapacak kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Karşımdakini insan yerine koymuyorum dedin, beni de koymamışsın."

Başını aşağıya eğdi, elini saçlarımın üstünde gezdirmeye devam etti. Nefesini kulağımda hissettim. "Dök içini Laura."

Hiçbir şey söylemek istemiyordum ama kendimi tutamıyordum. O gelene kadar kendime gelirim, bir şekilde hazmederim ve sonra aynı şekilde kaçarım diye düşünmüştüm. Hatta o saatten sonra oyunu bozmak bile umurumda olmamalıydı, King'in nasıl bir intikam planı yapacağı bile önemsizdi. Ama çıkamamıştım, yüzüne vurmadan hiçbir şey yapmak istememiştim. O gelene kadar sakinleşmiştim ama sesini duyduğum an öfke kaybolmuştu, üzüntü ortaya çıkmıştı.

"Gözümün yaşına bakmayacaktın. Sözleşmeyi okumak için diretmedim çünkü en fazla konuşursam beni tehdit edersin sanıyordum ama ağzımı açmazdım. Meğer sen her şeyi garanti altına almışsın." Başımı iki yana salladığımda ve nefesimi kesik bir şekilde bıraktığımda saçlarımdaki eli durdu. "En baştan hayatımı mahvetmeyi planladığın için senden nefret ediyorum ama dünden sonra..." Canımı yakan kısmın ne olduğunu ben söylemesem bile tahmin edebilirdi. "Fikirlerimi değiştirmiştin. Haftalardır gördüğüm kişinin saklanmayan yanın olduğunu sanıyordum. Oyun oynuyormuşsun. Bu kez gerçekten kandırmak için uğraşıyordun. Beni de zevkin için kullanıyordun!"

"Bu söylediklerine inanıyor musun?"

"Artık inanıyorum. Beni aylarca kullanacaktın!"

"Bana bak Laura," Başımı diğer tarafa çevirdim, gözlerini görmek bile istemiyordum ama beni omuzlarımdan tuttu ve geriye çekti. "Bana bak," dedi bir kere daha. Açmak istemediğim, ağlamaktan küçülen gözlerime baktığı anda omuzları düştü. "seni kullanmadım."

"Hayır!" diyerek omuzlarına vurdum. "Dünden sonra!" derken bir daha vurdum. "Sana içimi döküyordum, sana güvenmeyi seçtim. Bir oyun olduğunu bile bile önümdeki ayları istediğim gibi geçireceğimi umdum! Dün söylediğin her şey yalandı! Sırf kalkıp gitmeyeyim diye saçmaladın ama ben hepsine inandım!"

"Hiçbiri doğru değil. Sırf sana dokunmak bile beni tatmin ediyor. Benim kadar farkındasın."

"Yalancı bir köpeksin. Beni düşündüğün tek an belki de masanın üstünde canımı yaktığını fark ettiğin ve sonsuza kadar seni hatırlayacağıma inandığın o andı! Çünkü senden nefret edeceğimi biliyordun!"

"Eğer seni düşünmeseydim o kağıtları saklamazdım."

"Kes sesini!" diye kükredim, ellerimi kaldırdım ama ona vurmama izin vermeden bileklerimden yakaladı, bacaklarımın arasında birleştirdi. "Söylediğin her şey oyunun içindeydi! Ama benimle sevişmenin nedeni zevklerin içindi!"

"Sana dokunmayacaktım." dedi benden çok daha sakin bir şekilde. "Senden uzak duracaktım. Görmezden gelmek için değildi, mecbur olduğum içindi çünkü sana değer vermeye başlamıştım. İstediğim gibi gitmedi. Söylediğim hiçbir şey yalan değildi, daha fazlasını söylememek için kendimi durdurmak zorunda kaldım. Zevkim için değildi Laura, aklımdan seni çıkaramıyordum, hala çıkaramıyorum."

İnanmıyormuş gibi başımı sallarken yanaklarımı parçalayacak gibi ısırıyordum, ağlamak istemiyordum.

Yüzüme doğru yaklaştı. "Canını yakmayacaktım." Gözyaşlarımı ben silemediğim için o sildi. "Seni yollamayacaktım."

"Beni zorlayacaktın." dedim yorulmuş gibi. İçimdeki romantik ölmek için çırpınıyordu ama bir türlü sessiz kalamıyordu. Asi yanımı elinin tersiyle ittirmişti ve duygularıma o hükmediyordu. "Benden hoşlandığını düşünmüştüm."

"Senden hoşlanıyorum zaten Laura."

"Sen hoşlandığın herkesin hayatını mı sikmeye uğraşıyorsun?"

Terden yüzüme yapışan saçlarımı kulaklarımın arkasına nefes almamı engelliyormuş gibi ittirdi, bileklerimi sıkan ellerini gevşetti ama gitmeyeyim diye beni tam anlamıyla bırakmadı. "Senin hayatını değil." diye itiraf etti. "Ben uzaklaştıkça sen yaklaştın. Aptal masanın üzerinde bacaklarını açmandan önce bile seni düşünüyordum. Ve sonra dayanılamaz bir hal aldı. Dün de söylediğin gibi, beni sen tanıyorsun ve ben de seni tanıyorum. Eğer beni dinlemek istemeseydin bu evden çoktan çekip giderdin ve Olivia seni durduramazdı."

"Dışarıda bir ordu var."

"Ezip geçerdin." Bana dokunmadan edemiyor gibiydi ama istediği yakınlığa erişemediği için sinirle nefes çekti. "Şimdi beni dinleyecek misin?"

"Bana oyunu bozarım diye okutmadın." dedim, ona cevap vermek zorunda değildim. "Bu kadar kötüsün işte."

"Başta." diye düzeltti. "Başta planım buydu. Ve evet, haklısın, sana bunu asla söylemeyecektim. Sakladım ama sadece bir kısmını çünkü kopyanın evde olduğunu tahmin edecektin ve ben yokken bütün evi didik didik aradığından eminim. Bulamadın ama kalanı çalışma odasındaki çekmecenin altında. Kapağı kaldırdığın anda görürsün." Yutkundum, kalanını okumamıştım ve bu kadar beter olduğunu düşünüyordum. "Bu görmemen gerekendi."

"Beni nereye yollayacaktın? Tek başıma, çulsuz bir şekilde, resmen öleyim diye..."

"Asya." diye uydurdu. "Üçüncü ayında ayarlarım sanmıştım ama gerek kalmadı."

"Ne farkı olacaktı? Bunun bana işkence etmekten başka bir amacı olamaz!"

Gözyaşımı takip ederken dişlerini sıktı. Hem sakin kalmaya çalışıyordu -asla ona uygun değildi- hem de delirmemek için kendisini sıkıyordu. "Seni tanımıyordum Laura. Görmemen gereken her şeyi görebilirdin veya duyabilirdin. Kaybolmalıydın."

"Sessiz kalacağıma söz vermiştim."

"Sana inanmıyordum. O kişi sen olmayabilirdin." Rastlantıydı ve ona göre şanstı. Ben artık şansa inanmıyordum. "Burada kuracağın tek bir kelime beni ve çevremi riske ederdi. Beni gördükçe konuşmak isteyebilirdin. Vereceğim para asla yeterli gelmezdi, o para otuz beş bin olmasa bile sessizlik karşısında az görünecekti. Belki de düşünmeden hareket eden birisi olacaktı ve konuşacaktı. Başka bir sınırda, bilmediği bir yerde, elinde inanılmaz bir parayla kalırsa onu kontrol etmek daha kolay olacaktı. Gözüm üstünde olacaktı."

"Konuşmaya kalkarsa öldürecektin." Büyük bir nefes çekti, inkar etmedi. "Beni öldürecek miydin!" diye çıldırmış gibi bağırdım.

"Saçmalama." dedi yüzünü iğrenç bir şey söylemişim gibi ekşiterek. Ama ben onu tanıyordum, gördüğüm her şeyi anlatırım dediğim an çıldırırdı, tehdidi görmezden gelmezdi. Açıklamaya devam etti ama sözleşmeyi imzalayan ben değilmişim gibi konuşuyordu. "Burada kalsaydı ona sorular sorulacaktı. Belki de ışığı seven bir kadın olacaktı ve kameraları görünce açılacaktı. Ama uzakta onu kimse tanımazdı. Beni terk ettikten sonra peşine magazin düşecekti, rahat vermeyecekti. Edilecek bir kelimeyi hafızalardan silmek ne kadar zor bilmiyorsun."

"Başka iğrenç planların da var mıydı?"

"Vardı. Ama orada yazmıyor." Kendim düşünebilirdim ve gördüklerime dayanarak itiraf edebilirdim ki çok daha kötüsü aklımda canlanıyordu.

İmza attığım kağıt bulduğum kağıt değildi, kopyasıydı. Vereceği paranın miktarının yazdığı kısım boştu ve o kısım tahmin edemeyeceğim kadar büyük bir miktarla doldurulabilirdi. King için fark edilecek bir para değildi, eksildiğini bile anlamazdı. Şömineye attıklarım belki de teklif edeceğinden daha fazlaydı. O parayla ben dünyanın öbür ucunda yeni bir hayata başlayabilirdim. Beni öldürecek bir hayat.

"Logan da sana söylemeyecekti."

"O zaten senin köpeğin."

"Arkadaşım." dedi King. "Sayılı, gerçek arkadaşlarımdan biri. Ama seni tanımıyor, bu yüzden uyardı. Sen görmemen gereken her şeyi gördün, duydun. Eğer onun aklındaki gibi birisi olsaydın asla susmazdın." O kadar sakin anlatıyordu ki her parçam ona inanmak istiyordu. Saçma bir şekilde inanıyordu da. "İlk haftadan vazgeçtim ve sonra ona söyledim. Sana asla söylemeyecek olmamın sebebi de bu düşüncelere hiç girmemen içindi."

Aklıma gelenle yüzümü ekşittim ve tekrar kendimi sıkarken "Dexter biliyor muydu?" diye mecburen sordum.

"Biliyordu." dedi. "O ve Logan."

Ağlamaya devam ettim. "Dexter da hayatımı sikeceğini bile bile bana oyun oynadı."

King yanaklarımı silmemi izledi, başımı kapıya doğru çevirdim. Onu gerçekten sevmiştim, Dexter benim hücre arkadaşım olmuştu ve eğer King hayır demeseydi beni gizlice çıkaracağını bile düşünmüştüm. "O seni yollamamı istedi." dediğinde nefes almayı bıraktım ve yalan söylediğini düşünüp gözlerine baktım.

"Sen söylersin ama o söylemez."

"Benim yüzümden dedi Laura. Seni birisi kıstırır, ağzından laf almaya çalışır diye. Eğer bir şey söylersen benim gözümün döneceğini düşündü." Geri gittiğim sırada bacaklarımdan tuttu ve beni üstünde kaydırarak aynı yere geri çekti. Hıçkırıklara boğulduğumda King kendisinden çekindiğimi sandı. "Düşüncesi sadece midemi bulandırıyor." Ama ağlamamın sebebi bu değildi.

Alnımı göğsüne yasladım ve gömleğini ıslatmaya devam ettim. "Senden nefret ediyorum."

"Etmiyorsun."

"Ediyorum. Bana bunu yapmaya kalktığın için bile senden nefret edebilirim."

Yanağıma dokunduğunda ve orada bir okyanus bulduğunda "Sikeyim... Ağlamandan nefret ediyorum." dedi.

"Beni böyle ağlatan tek kişi sensin. Düşündüğün gibi biri çıksaydım, eğer beklenmedik o kişi olmasaydım ve Olivia'nın dediği gibi benim vazoyu kırmam şans olmasaydı gerçekten hayatımı yok edecektin. Sen paran olduğu için beni oynatabileceğini sanan bir züppesin. Piçin tekisin!" Ona vurmaya tekrar başladığımda bileklerimi bıraktı. Göğsüne güçlü sayılamayacak şekilde yumruklarımı geçiriyordum. "İki hafta Shannon'ı göremedim diye delirdim ben! Resmen beni öldürecektin! Bu yüzden ben seni gebertmek istiyorum! O herifin yüzünü dağıttığın gibi senin yüzünü dağıtmak istiyorum ama bu bile öfkemi dindiremez! Belki acı çekersen bunu izleyerek zevk alabilirim!"

"Öyle mi?"

"Evet, öyle." dedim hiç tereddüt etmeden ama beklemediğim şey bana doğru eğilmesi, elini beline götürmesi ve silahı çıkarıp bacaklarımın üstüne bırakmasıydı. Hızlıca doğruldum ve göz kırpmadan silaha baktım. "Ne yapıyorsun?"

"Yap." dedi ve arkasına yaslandı. "En kötü birkaç dikiş olacak. Ağlamayı keseceksen yap." Ona tımarhaneden kaçan bir deliymiş gibi baktım.

"Sen hastasın."

"Bunu hiç inkar etmedim."

Bacağımın üstünde ağırlık yapan ve vurulmuşum gibi hissettiren silahı parmaklarımın uçlarıyla tutup kenara koydum. "Delirmişsin. Senin bana yapmak istediğini ben sana yapmam."

"En az benim kadar hastasın ve az önce tam tersini söylüyordun." Onu vurmamıştım ama ağlamayı kesmiştim, alamadığım nefesim de kendi kendisine düzelmişti. Küçük bir şaşkınlık beni durdurmayı başarmıştı. King bunu fırsat bildi ve yaklaştı. "Benden ne istiyorsun? Söyle bana, her şeyi yapayım Laura."

Önüme sürekli bir şey sunmak isteyen bir adam gibi değil, bu kez çaresizlikten sormuştu. Yüzüne yansıtmamaya çalışsa bile gerçekten ağzımdan çıkacak her şeyi iki dakikalığına ona bağırmayı keseyim ve unutayım diye yapacak gibiydi. Anlamadığı şey ona çoktan inandığımdı, bunlara kalkışmayacağını biliyordum. İlk başta sessizliğime güvenmişti, sonra da hiç oyun oynamadığımı görmüştü. Ona okumadığım kısımlar için kızamıyordum, beni bu duruma getiren öfkem değildi.

"Hayal kırıklığına uğradığımı görmüyor musun?"

"Görüyorum ve bunun için özür dilerim." dedi aynı nefesi paylaşacak bir yakınlıkta. Ellerini arkamda kenetledi, gitmeme müsaade etmeyecekti ama ben zaten bacaklarından kalkamıyordum. "Bana ne istediğini söyle."

"Senden hiçbir şey istemiyorum King."

"O zaman ne duymak istediğini söyle."

"Pişman olduğunu."

Dudaklarını bir nefesle araladı ama söylemekten son anda vazgeçti. "İstediğini söylerim ama sen bunun yerine dürüstlüğü tercih edeceksin. Pişman olduğum tek şey, kağıdı yakmamış olmam." Onu ittirmek için ellerimi üstüne koyduğumda beni daha çok sıkıştırdı ve kaçamadan konuşmaya devam etti. "Sen değil bir başkası olsaydı pişman olmazdım, bu yüzden yazılanlardan şikayetçi değilim. En başından söylemediğim için pişman değilim çünkü söylemiş olsaydım kabul etmeyecektin ve buraya gelmemiş olacaktın. Bulduğuna pişman mıyım bilmiyorum çünkü senden saklamak zorunda kalmayacağım."

"Beni veya bir başkasını harcayacağın için senden tiksinmeliyim."

"Kendini kandırma. Benden tiksinecek olsaydın bunu aylar önce yapardın, elinde çok fazla sebep vardı." Gömleğinin yakasından görünen açık tenine bakıyordum. King de aynı benim gibi göz teması olmadan konuşamıyordu, bu yüzden çenemden tuttu. "Laura, bana fırsat vermelisin."

"Ne fark edecek? Neredeyse iki ay kaldı. İstediğin gibi devam ederim, sadece benden uzak dur." Elini ittirdim ve az önce deli bir güçle yerinden oynattığım devasa masaya baktım. "Hıncımı eşyalarından çıkardım. Başka bir şeye ihtiyacım yok."

"Aptal kalbin bazen sekiz yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı çalışıyor. Sinirden köpürsen bile babamın saati dediğim anda onu kenara bıraktın çünkü onun yerine yenisini koyamayacaktım. Bunu kırgın bırakmayacağım."

Onu görmek istemiyordum çünkü ona öfkeliyken bile onun yanında sakinleşeceğimi biliyordum. Bütün ayarlarımla oynamıştı. İhtiyacım olan King'den öncesine kısacık bir dönüştü.

"Shannon'ın yanına gitmek istiyorum."

"Seni yarın götürürüm."

Bu kadar kolay olmamalıydı. Yüzüne anlamsızca bakmaya devam ettim.

Bambaşka duruyordu ve gözlerindeki o yoğun duyguları bana tamamen hissettiriyordu. Pişman değilim diyordu ama ben reddetse bile aksine inanmayı seçiyordum. Neyim vardı, nasıl bu kadar kolay inanan birisine dönüşmüştüm, sebebini kalbim megafonla duyuruyordu.

Tıpkı dün söylediği gibi, karşımda onlarca pencere duruyordu. Aptal gibi sadece bir tanesine odaklanmıştım. Kötücül olanlar aklım tarafından devre dışı bırakılmıştı. Ama yumuşamamıştım.

"Kalanları da okumak istiyorum."

"Okuyabilirsin, nerede durduklarını biliyorsun. Ve okuduğunda hiçbirisinin gerçekleşmediğini göreceksin Laura. Bakmana değmeyecek bile."

"Sana güvenmiyorum."

"Güveniyorsun." dedi, söylediğim her şeye zıt gitmesi sinirime dokunuyordu ve haklı olması daha kötüydü. Tek elini sırtımdan çekti ve kabarmış, mahvolmuş, berbat görünen saçlarıma deminki gibi dokundu. "Bana bu eve girdiğin andan beri güveniyorsun." Beni çektiğinde dimdik durdum. Dudakları çenemin üstünde kaldı. "Benimle sen oynuyorsun, ne yapacağımı artık bilemiyorum Laura." Benimle değil, kendisiyle konuşuyor gibiydi. Sesinin tonundan şeytani aklından binlerce şey geçtiğini sezebiliyordum.

Dudaklarının sıcaklığı çenemde yer edindiğinde gözlerim kapandı. Yine beni kontrol eden kumandayı onun ellerine vermek üzereydim ama fark ettiğim anda omuzlarını tuttum ve onu ittirdim. "Hayır." dedim sırtımdaki elini tutup çekerek. "Duymak istemiyorum, bana dokunmanı da istemiyorum."

"Şimdi de sen bana yalan söylüyorsun."

"Hak ettiğin bu!" diye bağırdım ve üstünden indim. Gözlerim ağlayamayacağım kadar kurumuştu, aptal duygulardan nefret ediyordum. "İlk defa bana zarar vereceğini bildiğim bir şeyden kaçmadım. Görmezden gelmedim çünkü bu haftalar bittiğinde ve arkama baktığımda bana acı vermeyecekti! Başka şeyler hissedecektim!" Bağırışım alt katı dolduruyordu, villanın içinde kendi sesimden başka ses yoktu. King ayağa kalktığında ve karşımda dimdik durduğunda içimdeki her duyguyu yansıtan gözlerimi üstünden çekemedim. Dişlerimi birbirine geçirdim, ona her şeyi bağırarak itiraf etmek istiyordum. "Hatta..."

Hatta gideceğim günü düşünmeyi bile reddediyordum.

Onu iki hafta görmediğimde özlemiştim, onunla en uzun konuşmalarım tartışma sonucunda doğduğu için rastgele bir konudan olay çıkarmak istiyordum. Olivia'ya, Dexter'a ama en çok da ona alışmıştım. Bu yüzden sayılı günleri düşünmeyi reddediyordum, hayal olduğuna inanıyordum.

Ama saçmalıktı. "Boş ver gitsin."

Arkamı döndüğümde bileğimden yakaladı. "Hatta ne?" dedi, beni kendisine çevirdi. Hem nefreti hem de üzüntüyü aynı anda yaşıyordum ve birbirine karışmaması gereken iki duygu bir arada çekilmez bir hal alıyordu. "Ne?" dedi duymak istemiyor ama kendine engel olamıyor gibi. "Söyle!"

Elimi hızlıca ondan çektim, bağırması beni çileden çıkardı. Üstüne bir adım attım. "Aptal rolünü şimdi mi yapıyorsun?" dedim onu küçümseyerek. "Eğer düşünürsen neden yıkılmayan duvarlarını yıkmaya çalıştığımı bulursun ve neden hiç kimseye söylemeyeceklerimi sana söylediğimi görebilirsin, şimdi bile sana inanmak istediğimi görebilirsin! Eğer düşünürsen, en başta bu yalanların beni kırmayacağını ama şimdi canımı neden yaktığını görebilirsin!"

Her zamanki gibi duymak istemedikleri ama duymayı umdukları ağzımdan döküldüğünde gözlerini kapattı. "Düşünürsen neden sakladığımı anlarsın Laura."

Zaten başından beri söylüyordu, anladığım için villadan çıkmıyordum. Ne hissediyorsam aynısını hissediyordu. Buna müsaade ettiği için benim kadar aptaldı.

"Keşke bulmasaydım." dedim dişlerimin arasından. "Keşke görmeseydim. Kör olmak daha kolay olurdu."

Arkamı dönüp kapıya yürümeye başladığımda önünden çekildiğimi geç fark etti. Kapıyı açıp kendimi dışarı attım. "Laura!" diye kulağımı uğuldatacak bir sesle bağırdı.

"Beni artık rahat bırak!" deyip arka kısma döndüm, yürürken koridorda ayakta duran Olivia'yı ve Dexter'ı bir anlığına gördüm. Orada durmasalar bile duyarlardı, sesimi ne kadar yükselttiğimi bilmiyordum. Merdivenlerin yanından geçtim, çalışma odasına gidiyordum. "Hepsini okuyacağım! Ve sonra senden nefret etmek için yeterli sebeplerin listesini çıkaracağım! Gördüklerim yetmiyormuş gibi!"

Peşimden gelmedi.

Önüme çıkanı devirecek bir hızla odaya gittim. Çekmecelerin hepsini açtım, hangisinden bahsettiğini bilmediğim için içlerindeki her şeyi yere attım. Sonunda çalışma masasının çekmecesinin altındaki kapağın oynadığını gördüm. Karşıma üst üste konulmuş bir sürü kağıt çıktığında King'in bacaklarımın arasına yerleştiği koca masaya ilerledim ve saatlerce yerimden kalkmadım.

**

İki saatin ardından kapıya vuruldu. King geldi sanıp başımı kaldırdım ama Olivia'ydı, elinde de bir tepsi tutuyordu. "Yemeyeceğim." dedim ve okuduğum kağıdı yana koydum.

Masanın üstünde görünen bir yer kalmamıştı, kağıtların arasında oturuyordum. Okuyordum, belki de beş kere aynı cümleyi didikliyordum ve işim bittiğinde kenara atıyordum. İki saattir bu şekildeydim, bağdaş kurduğum ve sırtımı dayayamadığım için bütün vücudum uyuşmuştu. Olivia tepsiyi kağıtların üstüne bıraktı. Dışarı çıkmadığı için kaşımı kaldırıp ona baktım.

"Aradığını buldun mu?" dedi elleri belinde bir şekilde.

Homurdanarak son kağıdı elime aldım. Bulamamıştım, bulduklarım da anlamsız şeylerdi, hiçbiri başıma gelmemişti. Mesela King'in beni elinde tuttuğu bir oyuncak bebeğe çevirmesi gerekiyordu ama bu kadarıyla karşılaşmamıştım. Ne giyeceğime, ne zaman dışarı çıkacağıma, nerede ne söyleyeceğime ve hatta kaç kere nefes alacağıma kadar bana söyleyebilirdi. Okuduğuma göre altı ay boyunca evden dışarı adımımı atamazdım ama Zannar meselesi olmasaydı beni çoktan özgür bırakacağını da biliyordum. Telefonumu elimden alabilirdi, dış dünyayla bağımı koparabilirdi, parmaklarında kukla gibi oynatabilirdi. Bu kadar rezil bir adam olamayacağına inanmak istiyordum ama en başından beri biliyordum. Tabii bir de bunların hepsini okumuş olmam ve okuduklarıma göre kabul etmem gerekiyordu. Gerçi okuduktan sonra hayır deme şansı elimde olur muydu, bu da başka bir soruydu.

Altı aylık bir süreç, sonunda alacağım milyonlar... Değerlendirilebilir bir teklifti, eğer sürgün edilmeyecek olsaydım.

Midem bulandığı için son cümlelerde öylesine göz gezdirdim ve başımı kaldırdım. "Patronunun manyak olduğunu söylemiş miydim?" dedim Olivia'ya.

"Evet."

Sakin tonuna hırıltılı bir ses çıkarıp gözlerimi devirdim. "Burada yazmayan birçok şey var, onu da King'i tanıyınca öğrendim. Mesela, ağzımdan Drake'lerden birisi gözümün önünde bir adamı vurdu kelimeleri döküldüğü an kendimi ölü saymalıydım. Ha, bir de beni diyelim ki Asya'ya yolladı... veya kutuplara yakın bir yere. Elime teknolojiye dair hiçbir şey vermeyecekti. Bundan eminim. Paranın içinde yüzerken en dipte olacaktım."

"Ama yapmıyor."

"Ama yapacaktı."

"Vazgeçti."

Elimi göğsüme götürdüm. "Ne kadar da düşünceli... gidip onu öpmemi de ister misin? Teşekkür edip ayaklarına mı kapanayım?" Olivia da aynı benim gibi göz yuvarladı, alay eden yüzümü de hızlıca bozdum. "Salak herif."

Olivia masaya doğru yaklaştı ve bana sanki her haltı yiyen benmişim gibi baktı. "İlk defa laf taşıyacağım Laura." dedi sessizce. "Bay King'in telefonla konuştuğunu duydum. Gitmeden önceydi."

Ofladım. "Bay King hakkında bir şey duymak istemiyorum." Kollarımı da kavuşturup karşımdaki duvara döndüm ama Olivia ben ofladığım an susmuştu. Yan gözle ona baktım. "Ee?"

"Duymak istemediğini söyledin."

"Anlatsana Olivia." dedim sabrım tükenmişçesine.

Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Sanırım çöplükte yaşıyormuşsun, seni başka bir yere taşınmaya ikna edecekti. Üniversite hakkında konuştuğunu duydum ve tam zamanlı bir iş, sanıyorum sahne almanı istiyordu. Şarkı söylemeyi seviyorsun."

"Ona dedim ki, ben buradan çıktığımda hayatıma karışma. Yine beni avucunda tutacak, bunların tek sebebi bu. Ben çöplüğümden memnunum."

"Hayır, ben aksine inanıyorum. Seni kendi şirketlerinden birisine almayacaktı, üniversite için eğitim konusunda yardımcı olacaktı, istediğin evi alabilecek paran da olacak."

"Otuz bine ev bulabilir miyim?"

"Hala buna mı inanıyorsun?"

Güldüm. "Ya sen ondan para alacağıma hala inanıyor musun?" Yüzü düştü. "Hiçbir şey istemiyorum. Beni rahat bıraksın yeter." İçeceğim suyu bile onun bana vereceği parayla almayacaktım, otuz bini belki kabul ederdim ama elimi sürmeyecektim. "Belki onu unutmak birkaç şey denerim. Hipnoz da başvuracağım yöntemlerden birisi. Bak işte onu karşılayabilir. Bir işe yaramış olur."

Masadan atladım, kağıtları da olduğu yerde bıraktım.

Olivia'nın yanından geçtim. "Hiçbir şey yemedin."

"İştah mı bıraktınız."

Onu orada bırakıp koridorda döndüm. Cebimden telefonumu çıkarıp Shannon'ın adını buldum. Yarın akşam yemeğine geleceğimi ve bana spagetti yapması gerektiğini yazmaya başladım. Ve votkaya ihtiyacım vardı. Şişelerce. Stefan'ın zulasını açma vakti gelmişti.

Merdivenlere adım attığımda tepeden de King'in indiğini hissettim. Yokmuş gibi davrandım, o ise bana bakmayı sürdürdü. Kendimi odama kilitledim ama haftalardır bana rahat gelen yatak şimdi bir tabuttan farksızdı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 51.5K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
99.5K 5K 45
Ben ona bakıyordum, oysa başkasına... Ben onun elini tutmak istiyordum, oysa başkasınınkini tutuyordu. Ama bir sonbahar sabahı hayatımın alt üst ola...
673K 13.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
442K 16.3K 37
"Seçecek misin yoksa seçimin kendisi mi olacaksın?" Zaman bir yılan gibi kıvrılırken insanlığın arasına karışan siluetler doğruyu ve yanlışı şaşırır...