12. Bölüm

3.8K 363 61
                                    

Olivia bana bu kez bambaşka bir dilde hakaret ederken tek yapabildiğim ne söylediğini tahmin etmeye çalışmaktı. Rusça değildi, Almanca değildi, İtalyanca hiç değildi... Ne dediğine dair en ufak bir fikrim yoktu, arada Fransızca kelimelere denk geliyordum ama bir oradan bir buradan hakaretleri çekip önüme sunuyordu. Bir elini beline koyup eğildi, parmağıyla önümdeki çorbayı gösterdi. Sanırım patronu gibi beni tehdit ediyordu, çorbayı içmezsem yapacaklarını sıralıyordu.

"Canım istemiyor."

"Başlatma canına!" dedi ve kaşığı elime tutuşturdu. "Doktor yemek yiyeceğini söyledi, ilaçlar boş midene inmeyecek. İç şunu!" Arkama yaslandım, kollarımı birbirine doladım ve onu daha da çıldırttım. "Laura!"

Onun bağırışı koridordan gelen ayak seslerinin yönünü değiştirdi. Açık kapımın önünde ilk önce gölgesini, sonra da kendisini gördüm. King üzerine bir tişört geçirmişti ama ter içindeydi. Villaya kurduğu çakma spor salonundan çıkmış gibi görünüyordu.

Kaşını kaldırarak bana baktı, içeriye bir adım attı ve dokunulmamış çorbayı gördü. "Onu içmezsen sana ne yaparım biliyor musun?"

Başımı yana eğdim. "Kazığa çakar ve yakar mısın?"

"Evet, aynen öyle." İşaret etti. "İç." dedi patron edasıyla ama sonra kıpırdamadığımı gördü. "Olivia'yı uyutmadın ama sabahın köründen beri senin için ayakta." Gözlerim başucumdaki çay bardaklarına, kahvaltı tabağına ve en son da ilaçlara kaydı. "Şimdi de yaptığı hiçbir şeyi kabul etmiyorsun."

Kollarımı çözdüm ve nefretle tepsiye uzandım. "Beni nereden vuracağını biliyorsun. Pislik." Çorbayı önüme çektiğimi görünce geriye doğru bir adım attı, Olivia ise gülümsedi.

Onu da uyutmamıştım, Olivia gibi ayakta kalmıştı ama benden başka şikayet eden yoktu.

Gecenin bir vakti kolumdaki kıpırtıyla uyanmıştım ve King'i serumu çıkarırken izlemiştim. Hemen ardından uyuduğumu sanıp ateşime bakmış ve yanıma tekrar uzanmıştı, gece boyunca bunu yaptığından da şüpheleniyordum. Sabah Charlie tekrar uğradığında onu giyinik bir şekilde görmüştüm, Olivia başıma geçmişti. Doktor ateşimin tamamen düştüğünü ama yemek yemem gerektiğini vurguladıktan sonra ilacımı aksatmamam için uyarıp tekrar villadan ayrılmıştı. O saatten beri de Olivia bana yemek yedirmeye çalışıyordu.

Sabah saat on bir gibi Dexter başını kapımdan uzatmıştı. Elinde koca kırmızı bir kutuyla içeri girdiğinde inanılmaz şaşırmıştım. Hiçbir şey söylememişti, dün gece olanlardan haberi olduğu belliydi ve yanıma gelip mimiksiz bir ifadeyle kırmızı kutuyu başucuma bırakıp çıkmıştı. Kıpkırmızı kutunun kapağını açtığımda bir sürü çikolata olduğunu görmüştüm.

Çorbamı içene kadar Olivia başımda gardiyan gibi dikildi. Zorla son kaşığı da almamın ardından tepsiyi kucakladı, boş bardakları topladı ve sonra parmağını yüzüme kaldırıp "Aferin." diye söylendi.

Kötü bir gülümsemeyle karşılık verdim, odamdan koşturarak çıktı. Kendimi yastığımın üzerine atıp ofladım ve hala soğuk ayaklarımı birbirine sürttüm. Televizyonu açtım, bir ara kalkıp bilgisayar aldım, aşağı kattaki kütüphaneden ödünç aldığım romanda gözlerimi gezdirdim ama hiçbiri çekici gelmedi. Cumartesi olduğu için King de evdeydi ama yaptığı spordan sonra iyi bir uyku çekmek için odasına gittiğini düşünüyordum. Onu görmeyi sevmediğimi kendime söylesem bile bir şekilde vakit öldürmemi sağlıyordu.

Akşam olana kadar odamdan hiç çıkmadım, sadece üzerimi değiştirmek için bir ara ayağa kalktım. Hiçbir şeyim kalmamıştı, sabah uyandığımda kendimi her zamanki gibi hissediyordum ama bana kimse inanmıyordu, Olivia dinlen deyip duruyordu.

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin