Beni Sen İnandır

zeynebinyeri által

24.7K 4.6K 1.2K

Benim adım Güzide değil. Yıllardır insanlara ısrarla bunu anlatmaya çalışıyorum. Biriyle yeni tanıştığımda ki... Több

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
FİNAL

22. Bölüm

568 132 25
zeynebinyeri által


"Benim maçımın ilk gün seninkinin ise son gün olması nasıl bir şanstır böyle?"

"Seninki şans, benimki ise tamamen şanssızlık," deyip maç programını masanın üstüne bıraktım. Ben 53, Ahsen ise 55 kiloda yarışacağı için aynı siklette değildik ve maçlarımız farklı gündü. O ilk gün maça çıkıp kurtulacaktı ancak ben tam beş gün bekleyecektim. Beş gün takım arkadaşlarımı destekleyerek ve acaba ben ne yapacağım diyerek sıkıntıyla geçecekti. Bu şanssızlığı bir kez daha yaşamış, ilçeler arası bir yarışmada son gün yarışmıştım. Bir ay boyunca Milli Takım kampında yaşadığımız zorluklar bile maç gününü beklerken ki strese benzemiyordu. Ve maalesef strese yenik düşmüş o turnuvadan üçüncü olarak ayrılmıştım.

Dünya Şampiyonası'nda ise hedeflediğim tek madalya altındı. Gümüş ya da bronzla bile mutlu olamayacağımı hissediyordum. Daha önce bir kez Dünya Şampiyonası'na katılmış ve bronz madalyayı son anda kaybetmiştim. O zaman bunu bir başarı olarak saymıştım. Ancak şimdi her şey çok farklıydı. Bir altın madalya kaybetmiştim ve ancak kazanacağım yeni bir altın madalya beni kendime getirebilirdi.

"Söz, maçımdan sonra sen ne yersen onu yemeye devam edeceğim," diyen Ahsen'in yüzüne yorgun bir tebessümle baktım. "Teşekkür ederim ancak senden böyle bir şey isteyemem. Sen de çok yoruldun ve otelin harika yemeklerini yemeyi hak ettin," dediğimde dudak büktü. Kilo konusu biz tekvandocular için çok önemliydi. Her maçtan önce tartılırdık ve en ufak oynama bile maçtan diskalifiye olmamıza sebep olabilirdi. Maçı biten rahatlar ve istediği şeyleri yemeye başlardı. Benim gibi maçı son güne kalan ise aç kalmaya devam ederdi.

"Nasıl hissediyorsun?" dediğimde son hazırlıklarını yapan Ahsen bana doğru döndü. Yüzü heyecanını belirtecek şekilde kızarmıştı. Heyecanlandığında normalden daha hareketli olurdu.

"Çok heyecanlıyım ve artık üçüncü şampiyonamda altın madalyayı almak istiyorum. İkimiz de hak ettik," deyip elimi sıktı. Ben de destek verircesine elini sıktım. "İkimiz de altın madalyayı alıp başaracağız inşallah dedim," Ahsen birkaç saniye yüzüme baktı. "Sen iyisin değil mi? Bak aklında dolanan çok şey olduğunu biliyorum ama hepsini bir kenara koy. Hayatın boyunca zaten hep öyle yapmadın mı? Hislerini biraz daha ertele. Altın madalyayı kazandığında yeniden düşünmen gereken şeylere yoğunlaşabilirsin. Kafanı nelerin karıştırdığını biliyorum."

Ahsen kafamı karıştıran şeylerin hepsini bilmiyordu. Madalyayı öğrense sattığım ve ona söylemediğim için bana çok kızacaktı. Ondan gizlememin bir sebebi de buydu. Eğer bilseydi bana para bulmak için elinden gelen her şeyi yapardı.

"Babanla alakalı şu güne dek sorun çıkmadı, eminim çıkmayacak da. Kerim mevzusu da," dedi güldü. "Bunu sorun haline getirmeyi becerebilen tek insan olduğun için hala seni anlamıyorum. Ama yine de onu da sonrasında halledersin. Alırsın karşına çat çat konuşursun. Madalyanı aldıktan sonra hislerini açıklamak için çok zamanın olacak."

Gözlerimi devirdim. Onun bu tarz konuşması birkaç saniye de olsa kafamdaki şeyleri kenara koymamı sağlamıştı. "Hislerimi açıklamak istediğime dair bir şey konuştuğumuzu hatırlamıyorum," dediğimde imalı bir bakışla gözlerime baktı. "Artık hislerin olduğunu inkar etmiyorsun yani?" dediğinde omuz silktim.

"Bazı şeyleri inkar ettiğimde ortadan sihirli bir şekilde kaybolacağını yıllar boyunca öğrenmiş olmam gerekirdi. Artık etmiyorum."

Ahsen şaşırmış bir ifadeyle hazırlığını bitirdiğinde ben de onun arkasından soyunma odasından çıktım. Kerim'le yaptığımız konuşmayı aklımdan hiç çıkaramamıştım. Beynimden vurulmuş gibi hissediyordum. Bildiğim tüm şeyler bir kenarda, Kerim'in hayatı ve benim için istedikleri bir kenarda duruyordu. İnsanlar bana yaptığım şeyin yanlış olduğunu söylediğinde haklı olduklarını düşünsem dahi kendi bildiğimi yapardım. Babamla alakalı yaşadığım zorluklar içimde öyle hassas bir dengede duruyordu ki şu zamana dek kurduğum düzeni, yaşama bakış açımı değiştirirsem dengenin tamamen bozulacağını biliyordum. İnsanlara kendimi kapatma sebeplerimden biri de buydu. Ancak Kerim, onu tanıdığımdan beri farkında olmadan dahi o dengeyi değiştirecek ufacık hamleler yapmıştı. Ve dün, kalbini, hayatını bana tamamen açarak temeli hassas ve kuvvetli olmayan duvarımı yıkmıştı. Her şey apaçık ortadaydı ve ben artık görebildiğimi hissediyordum.

"Ayrılma vakti geldi," diyen Ahsen'in sözleriyle düşüncelerimden sıyrıldım. Gülümsedim ve ona sımsıkı sarıldım. "Seni motive edecek bir sürü şey söyleyebilirim ancak maçını ilk gün yapmanın seni her şeyden daha çok motive ettiğini biliyorum. O nedenle çık ve maçını al. İlk altın madalya senden gelsin, sonra benimki için çalışmalara başlarız," dediğimde duygulu bir ifadeyle gülümsedi.

"Biz kazanacağız," dedi, pazularını göstererek yanımdan ayrıldı. Onun gittiği yönün tam tersinde ilerleyerek tribünlerin olduğu yere vardım. Gözlerimle kendime oturacak bir yer ararken oturanlar arasında annem ve ablamı gördüm. Onlar da etrafına bakınıyorlardı ki beni gördüler. Aynı anda ayağa kalktıklarında onlara doğru yürüdüm. Annem ablamın önüne geçerek hızlıca yanıma geldi ve bana sarıldı. Onların burada oluşunun şaşkınlığını atamayarak kollarımı anneme sardım.

"Gelmenizi beklemiyordum," dedim annemden ayrılırken. Ablam kollarını açtı, "5 gün daha bekleyemedik, seni görmek istedik," dediğinde gülümseyerek ona sarıldım. Daha önce de benim çalışmalarım sebebiyle ayrı kalmıştık ancak bu seferkinin farklı olduğunu onlara sarıldığımda hissetmiştim. İçimde kopan fırtınalardan habersiz karşımda duruyorlardı. Annem elimden tutuyor, ablam ise omzumu sıkıyordu. Onların varlığına her zaman şükretmiştim ancak yıllar boyunca sahip olamadığım şeyle her yanım o kadar doluydu ki beni her an iyi etmeye hazır ailemi göz ardı etmiştim. Annem, ablam, dedem, babaannem. Her zaman orada benim için varlardı, sevgi dolu ve anlayışlılardı. Ancak ben, babamın sevgisizliğinden başka bir şey görememiştim. O eksiklik hissi beni çepeçevre sarmış ve şu an olduğum kişi haline getirmişti.

Babamın sevgisizliği beni hep korktuğum gibi sevgisiz biri haline getirmişti. Üzerimdeki gölgelerden kurtulmadıkça ona benzemeye ve çevremdeki insanları hep bir sisin ardında görmeye devam edecektim.

Annem ve ablamla Ahsen'i görebileceğimiz iyi bir yere oturduk. Daha maç başlamamıştı. Annem kampın nasıl geçtiğini sorduğunda ona yaptıklarımızdan bahsettim. Eli hala elimin üzerindeydi ve sadece bu temas bile kalbimdeki buzların çözülmesine sebep oluyordu. Onlar bana sarılmadıkça ablam ve anneme sarılmazdım ancak o sarılmaların hepsinin şu anki gibi hissettirmediğini şimdi anlıyordum. Sevgiyle yapılan bir dokunuşu ancak siz de o sevgiye gerçekten sahip olduğunuzda hissedebiliyordunuz. Birinin kalbinize dokunması için kalbinizi açmanızı gerekirdi.

"Babam nasıl peki?" dedim çekingen bir ifadeyle. Kamp boyunca her gün babamın gerçeği öğreneceği tedirginliği ile geçmişti. Maça beş gün kalmıştı ve ben hala aynı hisleri taşıyordum. Maçımı yaptıktan sonra öğrenmesi belki bu kadar korkutmazdı beni ancak öncesinde öğrenirse verdiğim onca emek boşa gidecekti.

"İyi, herhangi bir sorun yok. Normalde ne yapıyorsa aynısını yapmaya devam ediyor. Sen sakın bunları kafana takma. Çok çalıştın, çabaladın. Artık emeklerinin karşılığını alma vaktin geldi. Babanın mevzusunu daha sonra konuşuruz," dediğinde onaylarcasına başımı salladım.

"Sen nasılsın abla?"

Ablam bana doğru döndü. "Sen gittiğinden beri ev çok sessizleşti, canım çok sıkıldı. Hep kendime ait bir odam olsun isterdim ama sen gidince bunu istemediğimi çok iyi anladım," dediğinde gülümseyip kendimi de onu da şaşırtarak ablama sarıldım. Kalbimin gümbürtüsünü duyabiliyordum. Bunu yapmak benim için büyük bir adımdı ve bu beni heyecanlandırmıştı. İçimden gelerek bir şeyi yapmanın hissini daha önce hiç yaşamamıştım. Bu belki de çok basitti ancak çok iyi hissettirmişti.

Ablam kendini çekip şaşkın gözlerle bana baktı. "Senin kafana bir şey mi düştü?" dediğinde omuz silkip gülümsedim. "Ne olduysa çok iyi olmuş, değil mi anne?" dediğinde anneme döndüm. Kendimi dışarıya ne kadar kapatırsam dahi annem aklımdan geçen her şeyi okurdu. Şimdi de her şeyi, tüm hislerimi biliyormuş gibi gözlerime bakıyordu.

Maçın başladığına dair anons verildiğinde pür dikkat kesilerek izlemeye başladık. Ahsen'in çıktığını gördüğümde sanki kendim maça çıkmış gibi heyecanla dolmuştum. Yüzündeki ciddiyeti oturduğum yerden bile görebiliyordum. Onu desteklediğimizi duyuyordu ancak bunun için tepki vermiyor olması onun gerçekten iyi konsantre olduğunu gösteriyordu. Ve bunu kanıtlarcasına maçlarını beklenenden daha hızlı bir şekilde bitirdi. İlk dört maç kırkar dakika ara ile yapılmıştı ve üçüncü maçtan sonra annemler veda ederek yanımdan ayrılmışlardı. Yarı finale geldiğinde verilen arada vakit kaybetmeden yanına gittim. İkimiz de daha önce Dünya Şampiyonası'na katılmıştık ancak madalya alamamıştık. Şimdi Ahsen'in madalya alabilmesi için son bir adımı kalmıştı.

Ahsen'in olduğu odanın önüne geldiğimde birkaç saniye içeriyi dinledim. Doğru oda olduğunu anında anlamıştım çünkü içeriden Ahsen'in coşku dolu sesi geliyordu. Kapıyı çalıp sadece başımın girebileceği kadar bir aradan içeriye baktım. Ahsen'le göz göze geldiğimde yüzündeki coşku biraz daha arttı. "Güüüz," deyip kapıya doğru koştu ve boynuma atıldı.

"Bütün maçlarımı izledin değil mi? Çok iyi değil miydim?" deyip benden ayrıldı. Ellerini yüzüne götürdü. "Birazdan madalya maçına çıkacak olduğuma inanamıyorum. Hep o kadar ucuna kadar gelip kaybettim ki. Evet, altını hedefliyorum elbette ancak şu an bronzu garantilesem kendimi başarılı sayacağım," dediğinde antrenörü lafa girip, "Bunu duymamış olayım Ahsen," dedi ciddiyetle. Ahsen mahcup bir ifadeyle gülümsedi. "Heyecanıma verin hocam," dedi ve gözleriyle kapıyı işaret etti. Odadan biraz uzaklaştığımızda az önceki mahcup halinden hiç eser kalmamıştı. Yarım saat boyunca konuştu. Heyecanını atmak istediğini fark edebiliyordum o nedenle ne kadar saçma şeyler anlatsa da onu bölmeyip dinlemeye devam ettim. Hazırlıklar için antrenörü geri çağırdığında o odaya ben ise binanın bahçesine çıktım.

Hava çok güzeldi, sıcaklığı çok fazla yakmıyordu. Bahçede banklardan birine oturdum. Her yer ailelerle doluydu, aynı anda bir sürü maç olduğu için çok tesis kalabalıktı. Bir süre aileleri izledim. Anneler, babalar hatta dede ve neneler bile vardı. Herkes çok heyecanlıydı ve maç yapacak evlatlarını destekleyici konuşmalar yaptıklarından emindim. Bu görüntü her maçta kalbimi kırardı çünkü her maçımda ya da her madalya töreninde bir umut babamın gelmesini beklerdim. Gözlerim tribünlerde çok kez maça başladığım olmuştu. Ancak her seferinde bu hüsranla sonuçlanmıştı ve bir süre sonra vazgeçmiştim.

Kalbimin en derinlerinde bir yer hala umutla babamı bekliyordu. Sanki o gelse her şey tamam olacakmış gibi hissederdim. Ancak bugün annem ve ablamı gördüğümde artık bazı şeyleri arkamda bırakmam gerektiğini anlamıştım. Kerim'in söylediği gibi, bir şeyleri arkamda bırakmadan kendim için gerçek bir gelecek kuramazdım.

Bakışlarımı ailelerden çekip telefona çevirdiğimde saat ve tarihe gözüm takıldığında Kerim'in de bugün maçının olduğunu hatırladım. Ve o anki anlık bir cesaretle telefonun mesaj kısmını açtım. Yapacağım şeyin heyecanı kalbimden ellerime vurmuştu. Ellerim titreyerek Kerim'e mesaj yazdım. Bunu ilk defa yapıyordum. Daha önce o atmadan ona hiç yazmamıştım. Mesajı gönder tuşuna basmadan önce birkaç saniye bekledim. Yapacağım şey ne mantık ölçülerime uyuyordu ne de benim yapabileceğim bir şeydi.

İçimde itiraz etmeye hazır olan sesi bastırarak gönder tuşuna bastım. Telefonu yanıma, bankın üzerine koydum. Kalbim gümbürtüyle atmaya devam ediyordu ve belki de Kerim mesaj atana kadar böyle devam edecekti.

Yaşadığım heyecanın tadını iliklerime kadar hissediyordum. Bu, kendimi özgür hissetmeme sebep olmuştu. Farklıydı, daha önce hissettiklerime benzemiyordu. Kendime izin verip, herhangi bir duyguma ket vurmadan, içimden geldiği gibi bir şey yapmak huzur vericiydi.

Telefonun mesaj sesini duyduğumda olduğum yerde hafifçe zıpladım. Ellerim titreyerek telefonu aldım. Yeniyetme genç kızlar gibi hissettiğim için kendimden utanırken gülümseyerek mesaja baktım. Mesajı okudukça dudaklarımdaki gülümseme genişledi.

Finale kaldım ve yarın altın madalya için yarışacağım inşallah. Ancak şunu söylemeliyim ki daha önce katıldığım hiçbir yarışta, hayatımın hiçbir anında senin mesajını aldığımda hissettiğim duyguları hissetmedim. Teşekkür ederim Güzide.

***

Kerim'e duyduğu sevgi her daim dolup taşanlar burada mı? :') 

Keyifli okumalar diliyorum.. 

Olvasás folytatása

You'll Also Like

1M 56.9K 37
-Wattys 2020 Romantizm Kazananı- Adamın üzerimdeki baskısıyla köşeye sıkışmıştım. Ona dokunup üzerimden atmak istiyordum ama bunu yapamıyordum. Sanki...
29.7K 1.3K 26
yaprak barışa 3 yıldan beri aşıktır fakat barışın bundan haberi yoktur barış çok çapkındır ve çok sevgilisi vardır yaprak bu duruma çok üzülür ve ona...
82.8K 7.3K 51
WattpadRomance TR romantik komedi okuma listesinde 💖 Şaşkın bir telefon kulübesiyle hüzünlü bir sarmaşığın yolları kesişirse neler olur? Yol Arkada...
BERCESTE itsmegokcen által

Ifjúsági irodalom

5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...